israilin ve gkry izledigi hidrokarbon politikasi ve turkiyeye muhtemel etkileri

28
Paper ID Number: enter your paper ID Number Copyright © 2013 by Firstauthorname Surname, Coauthorname Surname, Othercoauthorname Surname. All rights reserved. Readers may make verbatim copies of this document for non-commercial purposes by any means, provided that this copyright notice appears on all such copies. Hazırlanan Bildiri QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI “İSRAİL’İN VE GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NİN (GKRY) İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE MUHTEMEL ETKİLERİ” Hopa/Artvin, 15-17 Ekim 2014 İSRAİL’İN VE GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NİN (GKRY) İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE MUHTEMEL ETKİLERİ TAMÇELİK Soyalp 1 , KURT Emre 2 1 Gazi Üniversitesi, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Doç. Dr., Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara, Türkiye 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi, Aydın, Türkiye İlgili yazar: [email protected] Künye: “İsrail’in ve GKRY’nin İzlediği Hidrokarbon Politikası ve Türkiye’ye Muhtemel Etkileri” (Hydrocarbon Policy of Israel and Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus: Possible Outcomes for Turkey), Artvin Çoruh Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Bildiriler Kitabı, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, 2015, ss. 673-699.

Upload: emre-kurt

Post on 08-Dec-2015

261 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Israilin Ve GKRY Izledigi Hidrokarbon Politikasi Ve Turkiyeye Muhtemel Etkileri

TRANSCRIPT

Paper ID Number: enter your paper ID Number

Copyright © 2013 by Firstauthorname Surname, Coauthorname Surname, Othercoauthorname Surname. All rights

reserved. Readers may make verbatim copies of this document for non-commercial purposes by any means, provided

that this copyright notice appears on all such copies.

Hazırlanan Bildiri

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ

HOPA ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NİN (GKRY)

İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE MUHTEMEL

ETKİLERİ”

Hopa/Artvin, 15-17 Ekim 2014

İSRAİL’İN VE GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NİN (GKRY)

İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE MUHTEMEL

ETKİLERİ

TAMÇELİK Soyalp1, KURT Emre2

1 Gazi Üniversitesi, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Doç. Dr., Uluslararası İlişkiler Bölümü

Öğretim Üyesi, Ankara, Türkiye

2 Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler

Bölümü Araştırma Görevlisi, Aydın, Türkiye

İlgili yazar:

[email protected]

Künye: “İsrail’in ve GKRY’nin İzlediği Hidrokarbon Politikası ve Türkiye’ye Muhtemel

Etkileri” (Hydrocarbon Policy of Israel and Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus:

Possible Outcomes for Turkey), Artvin Çoruh Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi

Bildiriler Kitabı, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, 2015, ss. 673-699.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

673

İSRAİL’İN VE GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NİN (GKRY)

İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE MUHTEMEL

ETKİLERİ

TAMÇELİK Soyalp, KURT Emre

Özet

Doğu Akdeniz havzası stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş ve her

daim bölgesel ve küresel aktörlerin ilgisini çekmiştir. Bu bağlamda araştırmanın konusu, bölge

aktörlerinden İsrail’in ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) hidrokarbon konusunda

izlediği politikanın Türkiye’ye muhtemel etkilerinin ne olabileceğinin incelenmesidir. Ele alınan

konunun amacı ise bölgeye yönelik enerji politikalarının İsrail ve GKRY’yi nasıl etkilediğini

göstermek ve ortaya çıkabilecek sonuçların Türkiye’nin enerji politikası açısından

değerlendirmesini yapmaktır. Buna göre bölgenin önemli aktörlerinden olan İsrail’in 2009 yılında

Tamar’da ve 2010 yılında Leviathan’da gerçekleştirdiği keşifler, Doğu Akdeniz jeopolitiğini

yeniden şekillendirmiştir. İsrail’in Tamar’da üretime geçmesi ve GKRY’nin Kıbrıs çevresinde

Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi, bu iki aktörü işbirliği yapmaya sevk etmiştir. Bu işbirliği,

zaman içinde bölgedeki dengeleri değiştirebilecek niteliktedir. Özellikle İsrail’in ürettiği,

GKRY’nin ise üretmek istediği hidrokarbon kaynaklarını uluslararası piyasalara arz etme çabası,

Doğu Akdeniz jeopolitiğinde önemli kırılmalara neden olacaktır. Dolayısıyla her iki ülkenin

izlediği politika, Doğu Akdeniz’in önemli bir aktörü olan ve izlediği politikalarla enerji geçiş

terminali veya dağıtım merkezi olmayı hedefleyen Türkiye’nin stratejisi için fırsat

doğurabilecektir. Buna bağlı olarak Türkiye’yi kuzey-güney ve doğu-batı yönünde enerji geçiş

güzergâhı veya Ceyhan’ı enerji dağıtım terminali haline getirebileceği kuvvetle muhtemeldir.

Ancak Türkiye karşıtı izlenebilecek politikalarla, Türkiye’nin enerji politikaları sekteye

uğrayabilecek ve ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olabilecektir. Bu minvalde Türkiye’nin

bölgedeki enerji politikalarını stratejik amaçlar doğrultusunda gözden geçirerek, İsrail’in ve

GKRY’nin hamlelerine cevap verebilecek politikalar geliştirmek ve stratejik eylem planları

hazırlamak zorunda kalacağı açıktır.

Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, İsrail, Kıbrıs, Türkiye, Münhasır Ekonomik Bölge,

Hidrokarbon Kaynakları.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

674

HYDROCARBON POLICY of ISRAEL and GREEK CYPRIOT

ADMINISTRATION of SOUTHERN CPRUS: POSSIBLE OUTCOMES for

TURKEY

Abstract

Eastern Mediterranean Basin, because of its strategic location, has been important

throughout history and has always caught the attention of both regional and global actors. On this

context, the subject of this study is to research what would be the possible outcomes of

hydrocarbon policies of Israel and Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus (GSASC),

which are important regional actors, for Turkey, while the aim of this study is to reveal how the

energy policies against the region could affect Israel and GCAS and evaluate the possible

outcomes with regards to Turkey’s energy policies. To illustrate, the explorations in Tamar in

2009 and in Leviathan in 2010 by Israel, one of the key actors in the region, led Eastern

Mediterranean Geopolitics to be reshaped. In addition to this, that Israel started production in

Leviathan and that GSASC declared an exclusive economic zone around Cyprus caused these two

actors to cooperate. This cooperation has the potential to change the balances in the region through

time. Especially, the efforts to supply hydrocarbon resources which Israel already produces and

GSASC struggles to produce, into the international markets could led to grave strategic breaks on

the Eastern Mediterranean Geopolitics. Therefore, the policies of both countries could create

important opportunities for Turkey’s strategy which strives to be an Energy Transit State or

Energy hub with its policies. With regards to this fact, Turkey could highly likely to become

north-south and east-west energy transit location or Ceyhan to become energy hub. Nonetheless,

with anti-Turkey policies, Turkey’s energy policies could be interrupted and grave problems

could occur. On this context, it is clearly obvious that Turkey will have to revise its energy policies

parallel to its strategic aims and develop policies that can manage to counter Israel and GSASC’s

moves and prepare strategic action plans.

Key Words: Eastern Mediterranean, Israel, Cyprus, Turkey, Exclusive Economic Zone,

Hydrocarbon Resources.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

675

1. GİRİŞ

Bu çalışmanın konusu, İsrail’in ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) son

zamanlarda gerçekleştiği keşiflerle elde edilen enerji kaynaklarının Doğu Akdeniz denklemini

nasıl değiştirdiğini, tarafların izlediği enerji politikalarının neler olduğunu ve bu politikaların

Türkiye’ye muhtemel etkilerinin neler olabileceğini göstermektir.

İsrail’in ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği keşifler sonucunda izlediği enerji

politikası ve bu politikanın ilgili ülkelerin dış siyasetine yansımasının Türkiye’ye olan etkisini

göstermek ve Türkiye’nin bu etkiyi mümkün olduğunca asgarî düzeye indirgemesi için nasıl bir

politika izlemesi gerektiğini göstermek, çalışmanın başlıca amacını oluşturmaktadır.

Tarih boyunca önemli medeniyetlerin beşiği olan Doğu Akdeniz1 gerek bölgesel, gerekse

küresel aktörlerin işbirliği, rekabet ve çatışma alanı olmuştur. Bu durumda bölgenin tarihî ticaret

yollarının kesişim noktasında olması, doğu-batı, kuzey-güney ulaşımında en kısa yollardan biri

olması, farklı etnik ve dinî grupları içerisinde barındıran kültür denizi olması (Tamçelik ve Kurt,

2014: 885), uluslararası ticaret ve ulaşım için oldukça önemli olan Süveyş Kanalı’nı sınırlarında

barındırması, enerji zengini Ortadoğu bölgesi ile komşu olması, yapılan son araştırmalarla Doğu

Akdeniz’in de önemli bir enerji potansiyelinin olduğunun ortaya çıkması ve enerji nakil hatları

ile enerji taşımacılığının önemli bir kısmının Doğu Akdeniz üzerinden gerçekleşiyor olması ve

bölgenin önemini artırmaktadır. Nitekim bölgede küresel güç ABD’nin 6. filosunu

konuşlandırması, Rusya’nın Suriye’de Tartus Üssü’nü kiralaması ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin

tarihinde ilk kez Doğu Akdeniz’e donanma göndermesi,2 bölgenin önemini ortaya koymaktadır.

Bunun yanı sıra Arap Baharı ile tektonik bir bölge olan Ortadoğu’da fay hatlarının harekete

geçmesiyle önemli dönüşümlerin yaşanması ve bölgenin uluslararası barışı tehdit edecek

potansiyele sahip olması, bölgenin önemini daha da artırmaktadır.

Kurulduğu günden itibaren güvenlik odaklı dış politika izleyen ve güvenliğini sağlamak

için uluslararası hukuk kurullarını dahi göz ardı edebilen İsrail,3 Doğu Akdeniz’e ilişkin

hidrokarbon politikalarını 1960’lı yıllarda şekillendirmiş ve çalışmalarını günümüze kadar devam

ettirmiştir. Bu politikası çerçevesinde 2010 yılında GKRY ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)

Antlaşması imzalayarak Doğu Akdeniz’den daha fazla yararlanmak isteyen İsrail, 2009 yılında

Tamar ve 2010 yılında Leviatan sahalarında ciddi miktarlarda doğalgaz keşfi gerçekleştirmiş ve

böylece enerji ithalatçısı bir ülkeyken, enerji ihraç edebilecek bir konumuna gelmiştir. Bu durum,

Türkiye’yi önemli enerji güzergâhı haline getirecek Mısır gazının Türkiye üzerinden uluslararası

piyasaya arz edilmesi ve Ceyhan’dan İsrail’e yapılması planlanan enerji nakil hattı projelerini de

ikinci plana itmiştir.

Uluslararası ilişkilerin kronik sorunlarından birine taraf olan GKRY de Doğu Akdeniz’den

aktif bir şekilde yararlanmak için çaba gösteren devletlerden birisidir. Bu bağlamda 2000’li

yıllarda çalışmalarını hızlandıran GKRY, bölge devletleri ile ileride değinilecek olan tartışmalı

MEB Antlaşmaları imzalamış, belirlediği alanlarda hidrokarbon kaynaklarının aranması için

1 Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletler Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, KKTC, GKRY, Yunanistan ve

İngiltere’dir. Kıbrıs’ta kendi egemenliğinde bulundurduğu üsler nedeniyle İngiltere de bölgenin sahildar devleti

olarak dahil edilebilmektedir. Detaylı bilgi için bkz… Soyalp Tamçelik, “Kıbrıs’taki İngiliz Üslerinin Stratejik

Önemi”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, VIII (2011) 1, s. 1510-1539. 2 Daha ayrıntılı bilgi için bkz… Soyalp Tamçelik, Küresel ve Bölgesel Güçlerin Kıbrıs Algısı ve Jeostratejik Önemi.

Yaşam ve Stratejik Kaynaklar Açısından Kıbrıs Konferansı, Yayına Hazırlayanlar: Sertaç Sami Başeren, Hüseyin

Gökçekuş, Soyalp Tamçelik ve Yusuf Kanlı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, Ankara, 2014, s. 105-165;

Soyalp Tamçelik, Çin’in Son Gelişmeler Işığında Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Algısı.

http://www.ozgunsosyaldusunce.com/index.php?option=com_content&view=article&id=178:cinin-son-gelimeler-

inda-dou-akdeniz-ve-kbrs-algs&catid=75:docdrsoyalp-tamcelik&Itemid=66, (Erişim: 5.6.2012). 3 Daha ayrıntılı bilgi için bkz… Soyalp Tamçelik, Son Gelişmeler Işığında Kıbrıs’ın Stratejik Önemi. Dünya Kıbrıs

Türkleri III. Kongresi. Girne, 2013, s. 1-49; Soyalp Tamçelik, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki ‘Kıbrıs’ Valsi,

http://www.ozgunsosyaldusunce.com/index.php?option=com_content&view=article&id=177:sraln-dou-akdenzdek-

kibris-vals&catid=75:docdrsoyalp-tamcelik&Itemid=66, (Erişim: 22.5.2012).

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

676

ruhsatlar çıkartmış ve keşfedilmesi muhtemel enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara arzı için

Türkiye’yi by-pass eden projeler geliştirmeye başlamıştır.

Bundan dolayı İsrail yönetiminin çıkaracağı hidrokarbon kaynaklarını uluslararası

piyasalara arz etmesi için atacağı adımlar, Türkiye’nin enerji geçiş güzergâhı olma politikasını

destekleyebileceği gibi sekteye de uğratabilecektir. Bu bağlamda İsrail yönetimi, enerji arzını

daha düşük maliyetlerle ve en güvenilir yol olan Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara

aktarabilmeyi hedeflemektedir. Bu durumun gerçekleşebilmesi halinde Ceyhan bölgesi,

hidrokarbon kaynakları açısından uluslararası dağıtım merkezi olma yolunda önemli bir adım

atacaktır. Mamafih İsrail’in tek seçeneği Türkiye de değildir. Son dönemde düzelme emareleri

göstermekle beraber 2007 yılından beri Ankara’yla ilişkileri iyi olmayan Tel-Aviv yönetimi,

maliyetli olmakla beraber çıkaracağı doğalgazı sıvılaştırarak tankerlerle uluslararası piyasaya arz

etme veya GKRY üzerinden Yunanistan’a uzanacak bir boru hattı ile kaynaklarını uluslararası

piyasalara arz etme imkânını araştırmaktadır. Bu projenin hayata geçirilebilmesi halinde Türkiye

by-pass edilecek ve Türkiye’nin enerji koridoru olma arzusu ciddi bir şekilde darbe alacaktır.

İsrail’in, Türkiye’yi dışlayan olası projelerinin Doğu Akdeniz’de doğal kaynak arayışı içerisinde

olan başta GKRY’ye olmak üzere diğer devletlere de emsal teşkil etmesi ve bu devletlerin

Türkiye’yi by-pass ederek enerji kaynaklarını uluslararası piyasalara arz etmesi ihtimali

doğmuştur.

Bundan hareketle araştırma, üç bölümden oluşması planlanmıştır. Birinci bölümde

İsrail’in, GKRY’nin ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlediği enerji politikaları incelecek, ikinci

bölümde İsrail’in 2009 yılından sonra izlediği hidrokarbon politikası ve GKRY’nin çalışmaları

irdelenecek, üçüncü ve son bölümde ise bu politikaların Türkiye’ye muhtemel etkileri

değerlendirilecektir. Çalışmanın sonuç bölümünde ise Türkiye’nin, İsrail’in ve GKRY’nin

izlemesi muhtemel hidrokarbon politikalarını hangi yöntemlerle fırsata çevirebileceğine ilişkin

önerilerde bulunulacaktır.

2. İSRAİL’İN VE GKRY’NİN DOĞU AKDENİZ’DE HİDROKARBON

POLİTİKALARI VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ

XIX. yüzyılın sonlarına doğru Filistin’i yurt edinme gayesiyle hareket eden ve 1948 yılında

bu bölgede bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkan İsrail, Doğu Akdeniz’de en az kıyı şeridi

olmasına rağmen karasularını 12 deniz miline çıkartarak (UN, 1990), bölge ülkeleri içerisinde

Akdeniz’in zenginliğinden faydalanmak için ilk harekete geçen devletlerden birisi olarak dikkati

çekmektedir. Mamafih İsrail kurulmadan önce coğrafyasında enerji politikalarıyla yakından

ilgilenmiş ve 1938 yılında Musul’da üretilen 2 milyon ton petrolün Hayfa’ya uzanan boru hattıyla

aktararak, uluslararası piyasalara arz etmeyi başarmıştır (Ediger et. al., 2012: 78). Bu hattın yanı

sıra Trans-Arap Boru Hattı ile Suudî petrolünü, yine Hayfa Limanı’ndan faydalanarak uluslararası

piyasalara arz etmiştir (Bahgat, 2005: 675). Ancak İsrail Devleti’nin kurulması ve hemen

akabinde yaşanan bir dizi savaştan sonra İsrail’i tanımayan Arap devletlerinin bu ülke üzerinden

petrol sevkiyatının gerçekleşmesini istememesinden dolayı söz konusu boru hatları atıl durumda

kalmışlardır.

Ne var ki dünyadaki ispat edilmiş hidrokarbon kaynaklarının önemli bir kısmının Ortadoğu

bölgesinde olmasına rağmen hidrokarbon kaynaklarından yoksun olarak kurulan İsrail devleti,

kısa bir sürede askerî, siyasî ve ekonomik olarak Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden birisi

haline gelmiştir. Aslında İsrail’in büyümesi, beraberinde enerji ihtiyacını da artırmış ve güvenli

enerji tedariki İsrail için önemli bir mesele haline gelmiştir. Dolayısıyla kurulduğu günden

itibaren Arap devletlerince ambargoya maruz kalan Tel-Aviv, Süveyş Krizi’ne (1956) kadar

ihtiyaç duyduğu petrolün önemli bir kısmını SSCB’den tedarik etmiştir (Bahgat, 2005: 674).

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

677

SSCB’nin petrol arzını sona erdirdiği bir dönemde ise İran devreye girmiş ve Tahran, 1950’li

yılların ortasından 1979 yılındaki Devrim’e kadar İsrail’in petrol ihtiyacını karşılamıştır. Bunun

dışında Tel-Aviv’in ihtiyaç duyduğu kaynakların bir kısmını da Mısır sağlamıştır. Bu bağlamda

1967 yılında İsrail’in Sina yarımadasını ele geçirmesiyle birlikte bu bölgede yer alan Alma ve

Abu Rudeis petrol sahaları, İsrail’in kontrolüne girmiş ve 1979 yılı sonuna kadar bu bölgeden

çıkan petrol kaynakları kullanılmıştır. 1978 yılında imzalanan Camp David Antlaşması ve

akabinde imzalanan 1979 Barış Antlaşması’na binaen Tel-Aviv, işgal ettiği bölgelerden çekilmiş,

buna karşın Mısır yönetimine yıllık iki milyon varil petrol vermeyi kabul ettirmiştir (Armaoğlu,

1991: 453). Bunun yanı sıra Angola, Meksika ve Norveç de Tel-Aviv’e petrol ihraç ederek,

İsrail’in ihtiyacını karşılamışlardır (Bahgat, 2005: 672).

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte İsrail, 1993 yılında Filistin’le vardığı uzlaşının da

etkisiyle Katar ile doğalgaz tedariki konusunda anlaşmaya varmıştır. Ancak daha sonra çıkan

anlaşmazlıklar nedeniyle Katar’dan petrol akışı sağlanamamıştır. Bunun dışında İsrail, Azeri ve

Rus gazının Türkiye üzerinden ülkesine taşınması için çaba harcamışsa da istenilen sonuca

ulaşmış değildir (Shaffer, 2011: 5380).

Mamafih İran’ın Devrim’le birlikte petrol sevkiyatını durdurması, Mısır’ın enerji arzını her

an askıya alma ihtimalinin olması ve diğer ülkelerle yapılan anlaşmaların uygulanmaması gibi

hususlar, enerji tedarikinde sıkıntılar yaşayan İsrail’in yeni arayışlara itmiştir. Özellikle İsrail için

kıtalararası enerji tedarikinin maliyetinin artması, ekonomiye yönelik enflasyonist baskının

artmasına neden olmuştur. Üstelik bu dönemde Araplarla yapılan savaşlar, Filistin meselesinden

dolayı Arapların uyguladığı ambargolar, Arapların kontrolündeki boğazlar ve kanallardan geçiş

sırasında İsrail tankerlerinin geçişinin engellenmesi gibi hususlar İsrail’in enerji politikalarını

şekillendirmesinde önemli bir unsur olarak ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle İsrail, ister istemez yeni

ve güvenilir hidrokarbon kaynaklarına ihtiyaç duymuştur. Bu bağlamda Tel-Aviv, 1950’li yıllarda

ilk sondajı vurarak enerji arayışına girişmiş ve Heletz olarak adlandırılan bölgede ilk keşfini

gerçekleştirmiştir (The Ministry of National Infrastructures, Energy and Water Resources).

Çalışmalarını daha sonra Doğu Akdeniz’de sürdürme kararı alan Tel-Aviv, 1960’ların sonu,

1970’lerin başında bölgede arama çalışmalarına başlamıştır (Gardosh et. al., 2008: 5). Yapılan

çalışmalarda herhangi bir hidrokarbon kaynağına rastlanmamakla birlikte elde edilen veriler,

bölgenin hidrokarbon kaynaklarına sahip olabileceğini göstermiş ve bu durum, İsrail’in sondaj

çalışmalarını devam ettirmesine neden olmuştur. İsrail’in çalışmalarının sürdüğü dönemde

Mısır’ın Akdeniz kıyısındaki Abu Madi sahasında doğalgaz yataklarını keşfetmesi ve 1975

yılında bu sahayı işletime açmasının (EGAS) da etkisiyle Tel-Aviv yönetimi, çalışmalarını daha

da hızlandırmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde 1970’li yıllarda petrol keşifleri başlamış,

1990’lı yıllarda ise günde 500 ile 800 varil üretim kapasitesine ulaşılmıştır. Ancak bu miktar,

işletim harcamalarını ekonomik kılmadığı için Tel-Aviv yönetimince değerlendirilmemiştir

(Gardosh et al., 2008: 5). 1999 ve 2000 yıllarında ise Aşdod Limanı etrafında ticarî değeri yüksek

olan önemli miktarlarda doğalgaz rezervlerinin keşfi ortaya çıkmıştır (The Ministry of National

Infrastructures, Energy and Water Resources). Bu durum, Tel-Aviv yönetimini memnun etmiş ve

çalışmalara artan bir şekilde hız verilmiştir. Nitekim İsrail, yaklaşık yarım asırlık bir arayış

sonucunda, 2009 yılında Tamar bölgesinde 238 milyar metreküp, 2010 yılında ise dünyanın en

büyük doğalgaz rezervine sahip olduğu düşünülen Leviathan sahasında tahmini 450 milyar

metreküp doğalgaz yatağı keşfetmiştir (Enerji Enstitüsü, 2013). Yine yapılan keşiflerle birlikte

ihtiyaç duyduğu petrolün önemli bir kısmını ithal eden Tel-Aviv, kendisini petrol ihracatçısı

konumuna getirebilecek önemli miktarda petrol kaynağını keşfetmiştir (Vick, 2013).

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

678

Harita 1: İsrail’in Doğu Akdeniz’de Keşif Yaptığı Sahalar

Kaynak: Global Research, 2013.

İsrail’in izlediği bir diğer enerji politikası da Doğu Akdeniz’de ‘MEB’ ilan ederek,

çalışma yapabileceği sahaları genişletme çabası şekilde tezahür etmiştir. Bu minvalde Tel-Aviv,

2010 yılında Rum Yönetimi ile ‘MEB Antlaşması’ imzalamıştır. Fakat MEB olarak ilan edilen

sahanın Lübnan’ın münhasır ekonomik bölgesi ile kesişmesi ve İsrail’in yaptığı keşiflerle

bölgenin daha da değerli hale gelmesi, iki devlet arasında önemli sorunlara yol açabilecek yeni

bir duruma neden olmuştur. Bunun yanı sıra belirlenen bölgenin Filistin’e ait alanlarla da

çakışması, İsrail’in 2000’li yıllarda Gazze açıklarında keşfettiği ve üretime geçtiği sahaların

tartışmalı bölgelere yakın olması ve söz konusu bölgenin önemli miktarda gaz rezervine sahip

olduğunun keşfedilmesi (Ahmed, 2014), İsrail’in mevcut Filistin politikasını açıklamak için

kullanılabileceği bir argüman haline getirmiştir.

Doğu Akdeniz’in kaynaklarından istifade etmek için aktif bir politika izleyen aktörlerden

biri de GKRY’dir. GKRY, bölgenin diğer devletleri gibi karasularını 12 deniz miline çıkarmıştır

(UN, 1964). Bu nedenle bölgenin kaynaklarından aktif bir şekilde yararlanmak isteyen GKRY,

ilk adımını daha 1979 yılında atmıştır. Ancak Türkiye’nin gösterdiği yoğun tepki üzerine

çalışmalarına son vermek zorunda kalmıştır (Yıldız ve Yaşar, 2012: 167).

2000’li yıllarla birlikte Rum Yönetimi yeniden harekete geçmiş ve bu minvalde iki yönlü

stratejik bir plan izlemeye başlamıştır. Bu plandan ilki, Doğu Akdeniz’de ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’

olarak ‘MEB’ tayinin yapılmasıdır. Karasuların ölçülmeye başlandığı esas hattan itibaren 200

deniz milinin ötesine uzanmayan ve kıyı devlete, deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz

yataklarında ve bunların toprak altındaki alanlarında birtakım hak ve yetkiler tanıyan deniz alanı

olarak tanımlanan MEB kavramı (Pazarcı, 2008: 282), kimi bölgelerde sınır problemleri

oluşturması nedeniyle uygulanması oldukça zordur. Nitekim problemlerin yaşandığı bölgelerden

biri de Doğu Akdeniz olarak bilinmektedir. Özellikle GKRY’nin birtakım uygulamaları, bölgede

tansiyonun yükselmesini beraberinde getirmektedir. Kıbrıs adasının mutlak ve tek temsilcisi

olduğunu savunan GKRY, 2003 yılında Mısır –Türkiye’nin baskısı ile iptal edilmiştir – 2007

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

679

yılında Lübnan – Lübnan Parlamentosu henüz onaylamamıştır – ve 2010 yılında İsrail ile MEB

antlaşması imzalamıştır. Ardından GKRY, konuyla ilgili olarak Suriye ve Libya yönetimleriyle

görüşmeler gerçekleştirmiştir (Başeren, TÜDAV). Ayrıca Rum Yönetimi’nin Yunanistan’la da

anlaşma yapma ihtimali söz konusudur.

Harita 2: GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Muhtemel Münhasır Ekonomik Bölgesi

Kaynak: Cumhuriyet, 23.12.2013.

Rum Yönetimi’nin, çeşitli ülkelerle imzaladığı MEB anlaşmalarının yanı sıra MEB olarak

ilan ettiği ve Türkiye ile KKTC’nin itirazlarına (Olgun, 2013: 77) rağmen belirlediği kıta

sahanlığıyla ilgili olarak tahmini 7 trilyon dolar değerinde doğalgaz rezervine sahip olduğu

düşünülen bölgelerde 2007 yılından itibaren verdiği ruhsatlarla petrol şirketlerine arama izni

vermesi dikkat çekicidir (Çölgeçen, 2011). Bu bağlamda Afrodit ismiyle bilinen 12. parselde

Amerikan NOBLE Enerji şirketinin çalışmaları sonucunda, bölgede ciddi miktarda doğalgaz

rezervine rastlanmış ve bu keşifle birlikte Rum Yönetimi’nin enerji ihracı yapabilecek bir konuma

geldiği kabul edilmiştir.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

680

Harita 3: GKRY’nin Kıbrıs’ta Arama İzni Verdiği Bölgeler

Kaynak: World Review

3. TÜRKİYE’NİN DOĞU AKDENİZ POLİTİĞİ VE SİYASAL ALGISI

Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan (Yıldız ve Yaşar, 2012: 47) ve 12 mil

karasularına sahip olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Buna karşın petrol

ve doğalgaz kaynaklarının oldukça kıt olması, Türkiye’yi bu ürünlerin tedarikinde dışa bağımlı

hale getirmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) 2013 yılı için hazırladığı petrol

piyasası sektör raporuna göre Türkiye, petrol ihtiyacının yalnızca %11’ini kendi kaynakları ile

karşılayabilmiş, geri kalan ihtiyacının %32’si Irak’tan, %28’i İran’dan, %8’i Rusya’dan geri

kalan açık da Libya, Suudî Arabistan ve Kazakistan’dan tedarik edilmiştir. (EPDK, 2014)

Doğalgaz ise EPDK’nın 2013 doğalgaz piyasası sektör raporuna göre yerli üretim yaklaşık %1.2

civarında kalmış, ihtiyaç duyulan miktarın %58’i Rusya’dan, %20’si İran’dan, %10’u

Azerbaycan’dan ve %12’si Cezayir, Nijerya’dan ve spot piyasadan tedarik edilmiştir. Doğalgaz

ihtiyacının ise %1.6’sını ülke kaynaklarından ve geri kalan açığının tamamı ithalat yapılarak

kapatılmaya çalışmıştır. (EPDK, 2014) Bundan hareketle Türkiye, 2013 yılında ham petrol

ithalatına yaklaşık 30 milyar dolar, doğalgaz ithalatına ise 26 milyar dolar ödeme yapmıştır.

Aslında enerjide dışa bağımlılığın oldukça yüksek olması, özellikle doğalgaz ithalatında

Rusya’ya olan mutlak bağımlılığın rahatsızlığa neden olması ve TÜİK 2013 verilerine göre

yaklaşık 250 milyar dolar olan ithalatın %25’ini enerji ithalatından olması, Türkiye’nin enerji

politikasının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu bağlamda Türkiye, enerji

politikalarında dört temel stratejik plan izlemeye çalışmaktadır. Buna göre birincisi alternatif

kaynakların enerji üretimindeki payını artırmak, ikincisi uluslararası boru hattı projelerini hayata

geçirmek, Ceyhan’ı uluslararası enerji dağıtım terminali haline getirmek ve hidrokarbon

kaynaklarını arama faaliyetlerine hız vermektir.

Ayrıca petrolde ve doğalgazda dışa bağımlılığın getirdiği ağır maliyeti azaltmak isteyen

Türkiye, özellikle elektrik üretiminde yerli kaynakların payını artırmak gibi stratejik bir tavır

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

681

sergilemektedir. Bu bağlamda Türkiye, termik ve hidroelektrik santrallerine ağırlık vermek

zorunda kalmıştır. Bunun yanı sıra rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına

da hız vermiştir. Gösterilen bu ilginin neticesinde 2007 yılında doğalgazın elektrik üretimindeki

payı %49,6’dan 2012 yılında %43,6’ya kadar düşürülmüştür. Aynı periyotta kömürün payı

%27,9’dan %%28,4’e; hidroelektrik santrallerinin payı %18,7’den %24,2’ye ve yenilenebilir

kaynakların payı %0,4’ten %3,1’e yükseltilmiştir. (TÜİK, 2014) 1967 yılında Batman’dan

İskenderun Körfezi’ndeki Dörtyol’a yapılan petrol boru hattıyla ülke sınırları içerisindeki ilk boru

hattını yapan Türkiye (Batman - Dörtyol Ham Petrol Boru Hattı, 2014) ilk uluslararası boru

hattını ise Irak ile imzaladığı anlaşma neticesinde bilinen adı ile Yumurtalık–Kerkük boru hattını

1976 yılında işletmeye açmıştır. (Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı, 2014) Böylece Irak

petrolleri, Ceyhan yakınlarındaki Yumurtalık üzerinden uluslararası piyasaya arz edilmeye

başlanmıştır. Bununla birlikte 1991 yılında Körfez Savaşı ve akabinde Irak’a uygulanan ambargo

ve ilerleyen dönemde hattın maruz kaldığı saldırılar vb. gelişmeler sonucunda bu boru hattının

tam kapasite ile çalışması engellenmiştir. Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde faaliyete geçirdiği

bir diğer hat ise ‘Batı Hattı’ olarak adlandırılmış SSCB ile imzalanan anlaşmayla 1987 yılında

faaliyete geçerek, Trakya üzerinden Türkiye’ye sınırları içerisine girmiştir. (Karakaya, 2011: 2)

Esasında Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Türkiye’nin boru hattı projeleri hız

kazanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Rusya ile Türkiye arasında Mavi Akım olarak adlandırılan

proje, 2005 yılında faaliyete geçirilmiştir. Azerbaycan petrolünü Ceyhan üzerinden uluslararası

piyasaya arz eden ve ‘Asrın Projesi’ olarak nitelendirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı ise 2006

yılında faaliyete geçirilmiştir. Bu hattın yanı sıra Mısır gazını Türkiye’ye taşıyan Arap Doğalgaz

Boru Hattı, Azerbaycan doğalgazını Türkiye’ye taşıyan Şahdeniz ve İran doğalgazını Türkiye’ye

aktaran İran-Türkiye boru hatları faaliyete geçmiş ve bu hatlar sayesinde Türkiye, ihtiyaç

duyduğu enerjiyi tedarik ederek hem ulusal enerji talebini çeşitlendirmiş, hem de uluslararası

piyasaya enerji arz eden bir konuma gelmiştir. (Türkiye’deki Enerji Nakil Hatları ve Son Durum,

2013)

Türkiye’nin stratejik planındaki ikinci hedefi ise Ceyhan’ı enerji nakil istasyonu haline

getirme çabasıdır. Bu minvalde mevcut hatlardan Yumurtalık-Kerkük Hattı ve Bakü-Tiflis-

Ceyhan Hattı’ndan gelen petrol, Ceyhan üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmektedir. Enerji

ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010-2014 strateji belgesinde yer alan projelere göre

Ceyhan’dan sevk edilen petrolün iki katına çıkartılması ve farklı ülkelerin gelen petrolün Ceyhan

üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi planlanmaktadır. Bunun içinde sıvılaştırılmış

doğalgaz ihraç terminalinin yapılması da vardır.

Türkiye’nin stratejik planındaki üçüncü eylemse, hidrokarbon yönündeki kaynak arayışını

hızlandırmak olmuştur. Bu bağlamda Türkiye, gerek kara sınırları içerisinde, gerekse denizlerdeki

arayışına hız vermiştir. Çalışmalarını son döneme kadar Karadeniz’de yoğunlaştıran Türkiye,

Doğu Akdeniz’deki gelişmelere de kayıtsız kalamamış ve bu yöndeki çalışmalara belli bir

program içerisinde artırmaya başlamıştır.

Aslında Doğu Akdeniz’de 1974 yılından itibaren petrol arama ruhsatı veren Türkiye’nin,

bölgeye olan ilgisi GKRY’nin son dönemde artan ilgisi ile birlikte yoğunlaşmıştır. Bu minvalde

Türkiye, Doğu Akdeniz’in yarı kapalı bir deniz olduğu tezini dile getirmekte ve çok sayıda kıyıdaş

devletin bulunmasından dolayı bölgede münhasır ekonomik bölgelerin iç içe geçtiğini ve bu

nedenle bölgede münhasır ekonomik bölgelerin ‘Hakkaniyet İlkesi’ çerçevesinde belirlenmesi

gerektiğini savunmaktadır. Bunun yanı sıra Kıbrıs’ta nihaî durumun henüz belirlenmemesi ve

adada sorunun devam etmesinden mütevellit GKRY’nin ‘Kıbrıs’ adına yaptığı anlaşmaları

tanımayan Türkiye, baskı yaparak GKRY’nin Mısır ile yaptığı MEB Antlaşması’nı iptal ettirmiş,

buna ilaveten Lübnan Parlamentosu’nda ise onaylanmasını geciktirmiştir (Tamçelik ve Kurt,

2014: 898).

GKRY’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin uyarılarına rağmen hidrokarbon kaynaklarına

arama izni vermesi, bölgedeki tansiyonu artırmış ve Türkiye’nin daha sert hamleler yapmasına

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

682

neden olmuştur. Bu minvalde TSK, GKRY adına arama faaliyetleri gerçekleştiren gemilere

müdahalede bulunmuş ve bu konu, uluslararası bir boyut kazanarak BM gündemine dahi

taşınmıştır (Bilge, 2008). Bunun yanı sıra Ankara, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na

(TPAO) 2007 ve 2012 yılları arasında petrol ve doğalgaz arama izni vermiştir. Türkiye’nin yanı

sıra KKTC de TPAO’ya arama izni vermiştir. Böylece TPAO da harekete geçerek hem karada,

hem de denizde arama yapamaya başlamıştır.

Bunun dışında Ankara’nın diğer bir hamlesiyse KKTC’yle ‘Kıta Sahanlığı Antlaşması’nı

imzalamak olmuştur. Esasında bu anlaşma 2012 yılında yürürlüğe girmiştir (Resmi Gazete,

2012). Böylece Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını hem fiilî, hem de hukukî olarak artıran

bir eylem gerçekleştirilmiştir.

Türkiye, her ne kadar GKRY’nin politikalarından dolayı önlem alsa da 2009 ve 2010

yılında gerçekleştirdiği keşiflerle bölgedeki dengeleri önemli ölçüde sarsan İsrail’in dış

politikasına karşı ciddi önlemler almış değildir. Bu nedenle Türkiye, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde

önemli sorunlarla baş başa kaldığı gibi aynı zamanda fırsatlarla da karşı karşıya kaldığı

söylenebilir.

4. İSRAİL’İN DOĞU AKDENİZ’DEKİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE’NİN ENERJİ

PROJELERİ AÇISINDAN DIŞ POLİTİKAYA ETKİSİ

2009 yılında Tamar ve 2010 yılında Leviathan’da gerçekleşen keşiflerin ardından İsrail’in

hidrokarbon politikası büyük ölçüde değişmiştir. Örneğin Tel-Aviv, Türkiye’yle ilişkilerinin

gergin olduğu bir dönemde GKRY ve Yunanistan’la yakınlaşmayı tercih etmiştir. Taraflar

arasındaki siyasî yakınlaşma, ekonomik ve askerî alanda da kendini göstermiş ve bu durum,

Türkiye’nin güneyinde yeni bir tehdit sarmalının doğmasına yol açmıştır.

İsrail’in bağımsızlığını tanıyan ilk Müslüman devlet olan Türkiye, 1948 yılından itibaren

genel olarak İsrail ile olumlu seyreden ilişkiler kurmuş ve taraflar arasındaki bu yakın ilişkiler

siyasî, ekonomik, askerî vd. alanlarda da derinleşerek devam etmiştir. Mamafih 2000’li yılların

ortasına gelindiğinde, iki devlet arasındaki ilişkiler gerginleşmeye başlamıştır. 2008 yılında

Türkiye’nin barış görüşmeleri sırasında arabuluculuk yaptığı bir sırada İsrail’in başlattığı ‘Dökme

Kurşun Operasyonu’yla (“İsrail’in ‘Dökme Kurşunu’ Barışı Öldürdü”, 2008), 2009 yılında

Davos’ta cereyan eden ‘One Minute’le, 2010 yılında vuku bulan ‘Alçak Koltuk Krizi’yle ve son

olarak İsrail güvenlik güçlerinin uluslararası sularda yaptığı müdahale sonucunda çok sayıda Türk

vatandaşının öldüğü ‘Mavi Marmara Krizi’yle taraflar arasındaki ilişkinin en alt düzeye indiği

görülmüştür.

Ne var ki 2013 yılının Mart ayında İsrail’in Mavi Marmara Olayı’ndan dolayı özür dilemesi

ve ölenlerin yakınlarına tazminat ödemeyi kabul etmesi (“İsrail Türkiye’den Özür Diledi”, 2013)

ilişkilerin düzelme emaresi göstermesine neden olmuştur. Ancak 2014 Temmuz ayında İsrail’in

Filistin’e yönelik başlattığı operasyon neticesinde taraflar arasındaki ilişkileri yeniden

gerginleştirmiştir.

Türkiye–İsrail ilişkileri arasında gerginliğin yaşandığı dönemde Tel-Aviv’in GKRY ve

Yunanistan ile olan ilişkileri hızla yakınlaşmaya başlamıştır. Bu minvalde taraflar arasında Doğu

Akdeniz’de ortak tatbikatlar başlamış,4 üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmiş, ilk defa olarak bir

İsrail Başbakanı 2010 yılında Yunanistan’ı ziyaret yapmış, taraflar aralarındaki ilişki Stratejik

Ortaklık seviyesine çıkarılmış ve önemli silah satış anlaşmaları imzalanmıştır.

4 ABD’nin de dahil olduğu NEMESIS 2014 askerî tatbikatı, sadece Yunanistan ile basına yansıdığı kadarıyla 2009

yılından günümüze kadar en az 4 askerî tatbikat ve 2013’te GKRY ile yapılan tatbikat gündeme gelmiştir (Ertan,

2013).

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

683

Bunun yanı sıra 2012 yılında İsrail Başbakanı Netanyahu, GKRY’ye gerçekleştirdiği

ziyaret sırasında ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’yle enerji kaynaklarını arama anlaşmasının imzalanmasına

önem vermiştir (“Report: Israel will ask to station IAF jets in Cyprus”, 2012). Aynı zamanda

basına yansıdığı kadarıyla Tel-Aviv yönetimi, GKRY’nin Andreas Papandreu Hava Üssü’nü

kullanıma açmasını istediği ve tarafların münhasır ekonomik bölgeleriyle beraber hidrokarbon

kaynaklarının keşfedildiği bölgelerde güvenlik önlemlerinin artırılması için işbirliği yapılması

kararlaştırıldığı dile getirilmiştir (“İsrail Rum tarafına 20 bin komando yerleştirmek istiyor”,

2012).

İsrail’in çok kısa sayılabilecek bir sürede Yunanistan’la, özellikle de GKRY ile ilişkilerini

Stratejik Ortaklık seviyesine yükseltmesi, Mavi Marmara Olayı’nın üzerinden üç yıl geçmesinden

sonra Türkiye’den özür dilemesi ve 2014 Gazze Operasyonu’nun arka plandaki başlıca

sebeplerden birisi, bölgede tatbik etmeye çalıştığı hidrokarbon politikasından kaynaklanmaktadır.

Özellikle Tamar sahasından keşfedilen doğalgazın, 1 Nisan 2013 tarihinde boru hattı ile

Aşkod Limanı’na ulaşması, Tel-Aviv’i ister istemez doğalgaz üreten ülkeler konumuna

getirmiştir. Yalnızca Tamar sahasının devreye girmesi ile birlikte en az 20 yıllık doğalgaz

ihtiyacını karşılayan İsrail, bu saha sayesinde yıllık 35 milyar dolar tasarruf sağlamış, elektrik

üretim maliyetlerini düşürerek sanayinin daha hızla geliştirmesine imkân tanımış, bunun

sonucunda yıllık büyümesini en az %1 artırma yoluna girmiş ve buna bağlı olarak ülkesinin refah

seviyesini yükseltme fırsatını yakalamıştır (Ertan, 2013).

Aslında Tamar sahasının işletime açılmasının en önemli sonucu, İsrail’in Mısır’a olan

bağımlılığını neredeyse sona erdirmiş olmasıdır. Öyle ki, 2012 yılında Mısır’ın devrik lideri

Mursî’nin İsrail’le olan gaz anlaşmasını feshetmesinin üzerinden geçen yaklaşık iki yılda İsrail

ile Mısır arasında Tamar ve Leviathan kaynaklarının Mısır’a satılması konusunda görüşmeler

başlatılmış (Okur, 2013) ve Mısır’ın İsrail’e bağımlı hale gelmesinin yolu açılmıştır. Böylece

İsrail, bölgedeki ilişkiler örgüsünü tersine çevirmeye başlamıştır.

Tamar’da üretime geçerek gereksinim duyduğu enerji ihtiyacını en az yirmi yıl boyunca

garanti altına alan Tel-Aviv yönetimi, Tamar’dan daha büyük olan Leviathan sahasını da

işletmeye almak için çalışmalarını sürdürmektedir. Sahada faaliyetlerini sürdüren NOBLE

Enerji’ye göre 2017 yılında bölgede üretime geçilmesi hedeflenmektedir (NOBLE). Bu sahada

üretime geçilmesi ile birlikte çıkan doğalgaz ve petrolün önemli bir kısmının ihraç edilmesi

planlanmaktadır. Bu çerçevede buradan çıkacak enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara

aktarılması şu şeklide olması beklenmektedir.

Harita 4: NOBLE Enerji’nin Hazırladığı Muhtemel Boru Hatlarıyla İlgili Haritalar

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

684

Kaynak: NOBLE

Haritadan da görüleceği gibi üretilecek olan hidrokarbon kaynaklarının arz edileceği

alanlar Asya ve Avrupa pazarları olarak gösterilmiş ve üretilen kaynakların gerek boru hatlarıyla,

gerekse sıvılaştırılarak tankerlerle arz edilebileceği ifade edilmiştir. Buna göre haritaya bakıldığı

zaman İsrail’in boru hattı konusunda farklı alternatiflere sahip olduğu görülecektir. Aslında Tel-

Aviv yönetimi, Ürdün’e, Mısır’a, Güney Kıbrıs’a ve Türkiye’ye yönelik teknik olarak boru hattı

yapabilme imkânına sahiptir. Yine İsrail, GKRY ve Yunanistan arasında yapılacak bir boru hattı

ile Avrupa pazarına da ulaşabilecek alternatife maliktir. Aynı zamanda İsrail, sıvılaştırılmış gazı

Güney Kıbrıs üzerinden veya Tamar’da GAZPROM şirketinin faaliyete geçirdiği yüzer

sıvılaştırma platformu vasıtasıyla Asya ve Avrupa pazarına çıkabilir veya yapılacak boru hattıyla

Mısır’da sıvılaştırma imkânını elde ederek, dünya pazarlarına açılabilir konumdadır.

Bir yönüyle farklı alternatiflere sahip olan İsrail yönetimi, bütün alternatifleri

değerlendirmeye başlamıştır. Bu bağlamda Tamar ve Leviathan sahalarında hissesi bulunan

İsrailli Delek şirketi, Mısır’daki iki sıvılaştırılmış doğalgaz istasyonuna gaz verilmesi konusunda

İsrail ile görüşme halindedir. Anlaşmanın imzalanması halinde Tamar sahasından Mısır’a boru

hattı yapılması söz konusu olacaktır. Anlaşmanın imzalanmasını halinde İsrail, iç talebini

karşılayamayan Mısır’ı kendisine bağımlı hale getirebilecektir. Bu alternatifin ikinci artısı ise

Mısır’daki sıvılaştırma tesislerinden istifade ederek, uluslararası piyasalara gaz arz yapabilecek

güce sahip olmasıdır. Ancak İsrail, Mursî örneğinde olduğu gibi, Arap Baharı’yla birlikte iktidara

gelenlerin İsrail ile olan anlaşmaları iptal etmesi riskiyle karşı karşıyadır.

İsrail’in ikinci alternatifi olan GKRY–Yunanistan boru hattıyla ilgili olarak da çalışma

sürdürülmektedir. Söz konusu proje, 2010 yılında gerçekleşen ziyaret sırasında Netanyahu

tarafından Yunanistan’a, aynı yılın Eylül ayında İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın GKRY

ziyareti sırasında GKRY’ye teklif edilmiştir (Shaffer, 2011: 5386). İsrail gazının yanı sıra

muhtemel keşif ile Rum gazının da yapılacak olan boru hattı vasıtasıyla Avrupa’ya taşınması

imkan dahilindedir. Projenin bir başka olumlu yanı, doğalgaz konusunda Rusya’ya bağımlı olan

AB’nin söz konusu projeye destek sağlayabilme ihtimalinin olmasıdır. Ancak Azerbaycan

devletine ait olan SOCAR’ın Yunan doğalgaz şirketi DESFA’yı satın almasıyla (“Socar, Yunan

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

685

doğalgaz şirketi DESFA'yı aldı”, 2013) Azeri gazına rakip olan bu projenin hayata geçme ihtimali

oldukça düşmüştür. Bunun yanı sıra boru hattının yüksek maliyeti de projeyi zora sokan bir diğer

ciddi gelişmedir.

İsrail’in üçüncü alternatifi ise GKRY’de yapılması planlanan doğalgaz sıvılaştırma

istasyonu aracılığıyla ürününü uluslararası piyasalara arz etme ihtimalinin olmasıdır. Bu minvalde

GKRY’de faaliyet gösteren NOBLE Enerji ile İsrail firması Delek, 2013 yılında GKRY hükümeti

ile anlaşma imzalayarak, bu ülkeye doğalgaz sıvılaştırma tesisi kurma kararı almıştır (“Delek,

NOBLE Energy sign Cypriot LNG plant MOU”, 2013). Ne var ki bu projenin olumsuz yanı,

İsrail’in alternatif yollara yönelmesi halinde, GKRY’ye ait kaynakların tek başına kalması ve

yapılacak olan tesisin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar büyük olmamasıdır (“İsrail - Türkiye

doğalgaz boru hattı 2015’te döşenebilir”, 2014).

İsrail için bir diğer alternatif ise Ürdün’e yapılması planlanan boru hattıdır. Leviathan

bölgesinden çıkartılacak olan gazı, önümüzdeki 15 yıl boyunca 15 milyar dolar karşılığında İsrail

ve Ürdün yönetimlerinin anlaşarak ortaklaşa çıkartacak olmasıdır (“Jordan to buy $15bn of Israeli

gas”, 2014).

İsrail’in bir diğer alternatifi de hidrokarbon keşifleri gerçekleşmeden önce Samsun-Ceyhan

arasında yapılması planlanan doğalgaz boru hattından kaynak almayı tasarladığı Türkiye’dir. Bu

bağlamda NOBLE Enerji’nin hazırladığı olası güzergâh haritasında, Ceyhan’a uzanacak bir boru

hattının yapılabilir olduğunu göstermektedir. Nitekim 2014 yılının başında bu konuyla ilgili

olarak NOBLE-Delek firmaları ile Türk şirketleri arasında görüşmeler başlamış ve tarafların

anlaşması halinde 2017 yılında İsrail gazının Ceyhan’a taşınması hedeflenmiştir.

Aslında bu projenin içinde Kıbrıs kaynaklı hidrokarbon arzı da bulunmaktadır. Bu yüzden

Kıbrıs’ta taraflar arasındaki görüşmelerin olumlu sonuçlanması, Türkiye’ye yapılması planlanan

hattın Kıbrıs üzerinden de yapılabilmesinin ve bu minvalde maliyetin düşürülmesinin önünü

açacağından, İsrail’in alternatifleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu projenin İsrail

açısından avantajı, Türkiye gibi enerji ihtiyacı her geçen gün artan bir devlete uzun süreli gaz

satma ve Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara gaz arzı gerçekleştirme imkânına kavuşacak

olmasıdır. Aynı zamanda İsrail, ‘Kıbrıs’ gazını da Türkiye’ye ulaştıracağından bölgede stratejik

avantaj elde edebileceğini de düşünmektedir. Ne var ki bu projenin başlıca dezavantajı, taraflar

arasındaki siyasî ilişkilerin gerilimli ve geleceğinin belirsiz olmasıdır.

Bu nedenle İsrail, Tamar ve Leviathan sahalarının değerlendirilmesiyle ilgili olarak farklı

senaryolar üzerinden politika geliştirmeye çalışırken, aynı zamanda önemli bir hamle daha

yapmak için çabalamaktadır. Bu bağlamda Kuzey Irak yönetiminin sattığı petrolü alan ilk ülke

olan İsrail, Musul-Hayfa Petrol Boru Hattı’nın yeniden faaliyete geçirilmesi için ABD ve Irak ile

görüşmelere başlamıştır (Vuillamy, 2003). Bu projenin hayata geçmesi halinde Irak petrolünün

uluslararası piyasalara arzı edilebileceği gibi Basra Körfezi’ne, Süveyş Kanalı’na ve Yumurtalık-

Kerkük Boru hattına alternatif bir güzergâhın da ortaya çıkmasına neden olacaktır.

İsrail’in attığı bir diğer adım ise hidrokarbon kaynaklarının korunmasına yönelik güvenlik

önlemlerini artırmasıdır. Bu minvalde İsrail’in ilk adımı Filistin’deki HAMAS rejimine karşı

atılmıştır. Filistin karasularında yer alan ve mülkiyeti uluslararası hukuka göre Filistin’e ait olan

gaz, Gazze Marine sahasından çıkartılmış ve elde edilen gelirin ABD, AB, Rusya ve BM’den

oluşan Ortadoğu Dörtlüsü’nün önerisiyle, ABD ve İngiltere nezaretinde uluslararası bir bankaya

ve askerî amaçlarda kullanılmamak şartıyla yatırılması gündeme gelmiştir. Buna göre 2007

yılında anlaşmaya varılarak, Filistin’in hissesine düşen doğalgaz geliri yatırılmaya başlanmıştır

(Chossudovsky, 2014). Mamafih 2006 yılında iktidara gelen HAMAS’ın, bu anlaşmayı kabul

etmemesi ve yeni bir anlaşma yapmak istemesi işleri temelinden değişirmiştir. İsrail’in söz

konusu paradan HAMAS’ın da yararlanabileceğini ve kendi güvenliğine tehdit oluşturabileceğini

söylemesi ve akabinde 2008 yılında Dökme Kurşun Operasyonu ile HAMAS’ın Gazze’deki

nüfuzunu azaltmak için askerî harekât düzenlemesi bir rastlantı olmadığını göstermektedir.

Böylece Filistin’in doğalgaz kaynaklarından istifade etmesi belli bir süreliğine gündemden

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

686

düşmüştür. 2012 yılında ise Mahmut Abbas, İsrail ile tekrar doğalgaz görüşmelerine başlamış ve

2014 yılında Putin’le yaptığı görüşmede, doğalgazı Rusya’nın çıkarmasını ve bu devlet tarafından

işletilmesini teklif etmiştir. Öyle ki taraflar, Haziran 2014’te anlaşma noktasına gelmişlerdir

(Dinucci, 2014). Ancak 7 Temmuz’da İsrail’in gerçekleştirdiği operasyon ile anlaşma yapılma

ihtimali yeniden ortadan kalkmış ve İsrail’in hidrokarbon kaynakları üzerindeki nüfuzu daha da

artmıştır.

Bu konuyla ilgili olarak İsrail’in sorun yaşadığı bir diğer devlet de Lübnan’dır. Lübnan

yönetimine göre İsrail’in arama yaptığı ve üretime geçtiği sahaların Lübnan yönetiminin

karasularında olduğu iddiası ile taraflar arasındaki ilişkiler 2010 yılından itibaren gerilmeye

başlamıştır. Nitekim İsrail Başbakan Yardımcısı Moşe Ya’alon’un 2011 Temmuz’unda yaptığı

bir açıklamada, Hizbullah’ın İsrail’in doğalgazından faydalanmak için sınır sorunu oluşturduğunu

ifade etmesi (“İsrail: İran ve Hizbullah doğalgazın peşinde”, 2011) ve Hizbullah’ın da doğalgaz

üretim platformlarını vurmakla tehdit etmesi (David, 2013) ilerleyen dönemde bu gerilmenin

çatışmaya dönüşmesi ihtimalini ortaya koymuştur.

Aslında Filistin ve Lübnan ile yaşanan bu türden sıkıntılar, Tel-Aviv’i bölgede güvenliği

sağlamak için harekete geçirmesine neden olmuştur. Bu bağlamda GKRY ile görüşmeler

gerçekleştiren İsrail yönetimi, bölgedeki savaş gemisi sayısını artırma ve insansız hava araçları

ile denetim yapmaya başlamıştır (“İsrail’den Akdeniz’i ısıtacak karar”, 2012).

İsrail’in dikkat ettiği bir diğer konu da Rusya’dır. Avrupa’nın ve Türkiye’nin ana gaz

tedarikçisi olan Rusya, ifade edilen pazarlara İsrail’in girerek pazar payını küçültmesini,

kendisine alternatif enerji nakil hatlarını oluşturmasını, dolayısıyla da AB ile Türkiye üzerindeki

nüfuzunu azalmasını istememektedir. Mamafih Rus doğalgazı, Rusya’nın dış politika enstrümanı

olarak en önemli unsurudur. Rusya’nın bu unsuru kullanması ve Ukrayna krizi nedeniyle

kendisine yaptırım uygulayan AB’ye ‘karşı yaptırım’ olarak doğalgaz akışını yavaşlatması veya

kesmesi, AB’nin enerji güvenliğini ciddi bir şekilde tehdit edecektir. Pek tabiî ki bu durum,

Rusya’ya alternatif olabilecek İsrail’in AB ve ABD tarafından desteklenmesini beraberinde

getirebilecek ve Tel-Aviv yönetimi daha kolay bir şekilde hayata geçirmek istediği projeleri

yürürlüğe koyabilecektir.

Doğu Akdeniz’de tartışmalı bölgede yaptığı keşifle önemli aktörlerden bir haline gelen

GKRY’nin ise İsrail’e nazaran alternatifleri daha azdır. GKRY’nin ‘Afrodit’ ismini verdiği

parselde, hidrokarbon kaynaklarına ulaşan NOBLE Enerji, GKRY’ye ilişkin hazırladığı haritada

bu devlet için üç farklı alternatif olabileceğini ortaya koymuştur.

Harita 5: NOBLE Enerji’nin GKRY İçin Hazırladığı Alternatif Arz Yolları ve Güzergâhı

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

687

Kaynak: NOBLE

Haritanın incelendiği zaman görülecektir ki, Avrupa ile Asya’yı önemli bir pazar olarak

gören NOBLE, çıkaracağı gazı GKRY’de yapacağı sıvılaştırma tesisinde sıvılaştırıp, tankerlerle

veya yüzer platformlarla işlemi gerçekleştirip, yine tankerlerle Avrupa ve Asya’ya, son olarak da

Mısır’daki sıvılaştırma tesislerine göndermeyi öngörmektedir. Bunun yanı sıra GKRY yönetimi,

İsrail–GKRY–Yunanistan arasında yapılması planlanan boru hattına da sıcak bakmaktadır. Ancak

bu hattın maliyetinin çok yüksek olması, İsrail’i bu projeden vazgeçme ihtimalini

güçlendirmektedir. Kaldı ki GKRY’nin öz kaynakları, bu projeyi gerçekleştirebilecek kadar güçlü

olmaması bir diğer handikaptır. Zira GKRY, tasarlanan boru hattını tek başına yapmayı veya

sıvılaştırma tesisinin maliyetini tek başına karşılamayı yapacak düzeyde değildir. Ayrıca

tartışmalı bu bölgelerde herhangi bir devletin veya şirketin üretime geçmesi halinde Türkiye’nin

vereceği olası tepki, GKRY’nin önünü tıkamakta ve İsrail’in de bölge dengelerini değiştirebilecek

hamleler yapmasını zorlaştırmaktadır.

İsrail ve GKRY’nin bu adımları attığı dönemde Türkiye de önemli hidrokarbon hamleleri

yapmaya başlamıştır. Bu minvalde 2000’li yıllarda faaliyete geçen Mavi Akım ve Bakü-Tiflis-

Ceyhan boru hatlarının akabinde Türkiye, enerji geçiş güzergâhı olmak, doğalgazda Rusya’ya ve

İran’a olan bağımlılığı azaltmak ve Ceyhan’ı enerji dağıtım merkezi haline getirebilmek için çok

sayıda proje planlamış ve bu projelerin çalışmalarına başlamıştır. Bunun yanı sıra Türkiye, üretim

projelerinde de aktif olarak yer almaya başlamış ve Azerbaycan’ın Şah Deniz-2 sahasında

doğalgaz üretimine geçmiştir.

Türkiye’nin çalışmalarına başladığı projelerin başında TANAP gelmektedir.

Azerbaycan’ın Şah Deniz-2 sahasında üretilen doğalgazı, Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımayı

planlayan hattın yapımına 20 Eylül 2014 tarihinde başlanılması ve 2018 yılında hattan doğalgaz

taşınması amaçlanmaktadır (TANAP).

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

688

Bir diğer doğalgaz boru hattı projesi ise İran-Türkiye-Almanya Doğalgaz Boru Hattı

projesidir. Türkmen ve İran gazını Türkiye üzerinden Almanya’ya ulaştırmayı planlayan bu

projenin mutabakat metinleri, 2008 yılında imzalanmış ve projenin çalışmalarına başlanmıştır

(ITE).

Gündemde olan bir diğer doğalgaz boru hattı projesi ise Trans-Hazar Doğalgaz Boru Hattı

projesidir. Hazar Denizi’ne inşa edilecek boru hattıyla Türkmen gazını Azerbaycan ve Türkiye

üzerinden Avrupa’ya taşımayı hedefleyen projenin görüşmeleri devam etmektedir.

Bunun dışındaki bir diğer proje ise Katar-Türkiye doğalgaz boru hattı projesidir. Katar

gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırmayı hedefleyen projenin Suudi Arabistan, Ürdün ve

Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaşması ve buradan Avrupa’ya sevk edilmesi tasarlanmaktadır

(Açıkel, 2011: 62). Mamafih mevcut uluslararası konjonktür gereği bu projenin hayata

geçirilmesi şu an için mümkün görünmemektedir.

Doğalgazın yanı sıra önemli petrol boru hattı projeleri de Türkiye’nin gündemindedir. Bu

minvalde Türkiye, Rusya’yla birlikte Samsun–Ceyhan Petrol Boru Hattı projesini tasarlamış,

mamafih Rusya’nın Azerbaycan ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Hattı üzerinden Rus petrolünü satma

düşüncesini gündeme getirmiştir. Ancak Rus makamlarının Samsun-Ceyhan projesinin maliyetli

olduğunu vurgulamaları üzerine projenin uygulanabilirliğini zora sokmaktadır (Sevim, 2013).

Türkiye’nin üzerinde durduğu en önemli petrol projesi ise Irak’la yapılması planlanan

hatlardır. Bu minvalde Kuzey Irak politikasında köklü bir değişikliğe giderek bölgesel yönetimin

lideri Mesud Barzani ile çok yakın ilişkiler kuran Ankara, Kuzey Irak petrollerini tankerler

vasıtasıyla Ceyhan üzerinden uluslararası piyasalara arz etmeye başlamıştır. Bunun yanı sıra

TPIC (Turkish Petroleum International Company) bölgesel yönetimden petrol sahalarında üretim

yapma izni almıştır. Ayrıca mevcut Yumurtalık–Kerkük hattının iyileştirilmesiyle birlikte

Ceyhan’a petrol akışı, artan miktarlarda yeniden başlamıştır. Bunun yanı sıra Kuzey Irak

petrolünü Ceyhan’a taşıyacak yeni bir petrol ve doğalgaz boru hattı yapılması da gündeme

gelmiştir. Mamafih boru hatlarının yapılması için bölgesel yönetimle yapılan görüşmelere ve

tankerlerle devam eden petrol sevkiyatına tepki gösteren Irak merkezî yönetiminin, Türkiye’nin

bölgesel yönetim ile boru hattına başlaması halinde ciddi yaptırımlarda bulunması ihtimali vardır.

Harita 6: Türkiye’deki Mevcut ve Yapılması Planlanan Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

689

Kaynak: BOTAŞ

Türkiye’nin hayata geçirdiği veya geçirmeye çalıştığı bu projeler, Türkiye’yi gerek enerji

nakil güzergâhı olma noktasında, gerekse Ceyhan’ı uluslararası enerji dağıtım merkezi yapma

hususunda önemli noktalara getirebilecek potansiyele sahiptir. Bu bağlamda İsrail’in izleyeceği

enerji politikası, Türkiye’yi daha önemli bir noktaya getirebileceği gibi Türkiye’yi çok daha zor

bir duruma düşürebilecektir.

4.1 GKRY’nin ve İsrail’in Takip Ettiği Hidrokarbon Politikalarının Bölgedeki Türk

Çıkarlarına Olası Etkisi

Doğu Akdeniz’de çalışmalarını sürdüren ve İsrail’e nazaran alternatifi daha az olan

GKRY’nin iki temel projesi, bölgedeki çıkarları açısından Türkiye’yi zor duruma sokabilecek

konumdadır. Bu minvalde GKRY’nin ilk politikası, kendi bölgesinde çıkan gazı İsrail gazıyla

birlikte Yunanistan üzerinden taşıyacak olan boru hattı projesini hayata geçirmektir. Enerjide

Rusya’ya bağlı olan AB’nin desteği ile GKRY, bu projeyi hayata geçirebilme potansiyeline

sahiptir. Mamafih bu projenin, İsrail tarafından maliyetinin çok yüksek olmasından dolayı destek

görmemesi ve planlanan hat için GKRY’nin mevcut kaynaklarının yeterli orandan olmaması

nedeniyle hayata geçmesi oldukça zordur. Keza ikinci alternatife olan doğalgaz sıvılaştırma tesisi

kurma gayesi de İsrail’in atacağı adıma göre kârlı veya maliyetli bir yatırım olarak

değerlendirilmektedir. Nitekim Oslo Barış Enstitüsü’nün yaptığı çalışmaya göre Kıbrıs-

Yunanistan Boru Hattı’nın tahmini maliyetinin 16 milyar Euro, sıvılaştırna tesisinin maliyetinin

10.3 milyar Euro ve Türkiye’ye yapılacak olan hattın maliyetinin ise 4 milyar Euro olacağını ifade

etmiştir (Olgun, 2014: 64). Ayrıca aynı Enstitü, GKRY’nin mevcut kaynaklarını Yunanistan

üzerinden yapılacak boru hattıyla satması halinde 44.7 milyar Euro, sıvılaştırma tesisinden satışı

halinde 41.1 milyar Euro ve Türkiye’ye yapılacak hattan satışı halinde 56.8 milyar Euro net gelir

elde edeceğini hesaplamıştır (Olgun, 2014: 64). Bu durumda gerek Türkiye’yi dışlayan alternatif

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

690

projelerin yüksek maliyetli olması, gerek GKRY’nin ve Yunanistan’ın malî kriz içinde olması,

gerekse 12.1 ile 15.7 milyar Euro arasında değişen gelir kaybı, GKRY’nin seçeneklerini ciddi bir

şekilde azaltmaktadır.

GKRY’nin etkisini azaltan bir diğer unsur da uluslararası toplumun tutumudur. Bu

bağlamda Rusya kaynaklarına alternatif arayan AB, BM, NATO, ABD gibi uluslararası etkisi

fazla olan kurumlar ve aktörler, bulunan kaynakların ‘tüm Kıbrıslılara’ ait olduğunu ifade etmişler

ve bu kaynakların “ayrılığın değil, çözümün bir parçası olarak kullanılması gerektiğini” (Olgun,

2014: 62) ifade etmişlerdir. Dolayısıyla yapılan bu açıklamalar, GKRY yönetimi üzerinde baskıyı

artmış ve izleyeceği politikalarda rahat davranamamasına neden olmuştur.

Aslında gerek maliyet hesaplamaları, gerekse uluslararası baskı grupları GKRY’nin

alternatiflerini sınırlandırsa da bunlar Rum yönetimini çaresiz bırakmış değildir. Zira GKRY, tüm

maliyetleri ve gelir kaybını göze alarak, beraber çalıştığı petrol şirketleriyle birlikte söz konusu

projeleri hayata geçirebilmeye çalışmaktadır. Ancak Türkiye’nin uluslararası petrol şirketlerine

baskı yapması, GKRY’nin Türkiye karşıtı hamle yapma imkânını ciddi bir şekilde

sınırlandırmıştır. Ne var ki GKRY’nin üçüncü ülkelerle kuracağı ortaklık da Türkiye’nin

bölgedeki çıkarlarını olumsuz bir şekilde etkileyebileceği açıktır.

Bu bağlamda Rum yönetimi, İsrail’in yanı sıra Yunanistan ve Mısır ile ortak hareket etme

kararı almıştır. Ayrıca İsrail gibi Rusya’nın da GKRY’den askerî üs talep etmesi ve bu konuda

GKRY’yle uzlaşması halinde, taraflar arasındaki askerî ilişkilerin, ekonomik ilişkilere de

yansıyacağı düşünüldüğünde, Rus Gazprom şirketinin GKRY projelerine aktif bir şekilde destek

verebileceği hesaba katılmalıdır. Özellikle bu durumda Rus doğalgazına bağımlı olan

Türkiye’nin, Rusya’nın Kıbrıs coğrafyasında işleteceği gazdan da faydalanamamasına neden

olabilecektir. Bunun dışında Türkiye’nin, güney coğrafyasından itibaren Rusya’ya daha da

bağımlı bir hale gelmesi pek muhtemeldir. Bu minvalde Türkiye’nin GKRY’nin Rusya’yla olan

yakınlaşmasının önüne geçmesi konusunda ana stratejik hedeflerinde birisi olması gerektiğini

göstermektedir.

GKRY’nin elindeki bir diğer önemli enstrüman da Türkiye’ye karşı AB kartıdır. Bu

minvalde Türkiye’nin bölgedeki askerî varlığını ve sondaj faaliyetlerini artırmasından rahatsızlık

duyan ve bunu uluslararası hukuka aykırı olarak nitelendiren Rum yönetimi, Türkiye’nin AB

üyelik süreci çerçevesinde devam eden müzakereleri bloke etmek için harekete geçeceğini deklare

etmiştir.

Aslında mevcut konjonktürde Türkiye’yi doğrudan etkileme potansiyeline sahip ülkelerin

başında İsrail gelmektedir. Özellikle İsrail’in 2017 yılında Leviathan sahasında üretime geçecek

olmasıyla ve bu sahadaki doğalgazın, yapılacak boru hattıyla birlikte Türkiye’ye sevk edilmesi

gündeme gelecektir. Dolayısıyla doğalgazın, Ceyhan üzerinden uluslararası piyasalara arz

edilmesi, Türkiye’nin gerek enerji koridoru olma, gerekse Ceyhan’ın enerji dağıtım merkezi

yapma tasarılarını hayata geçirmesinde önemli rol oynayabileceği gibi karşılıklı bağımlılığın

olması ve doğalgaz anlaşmalarının iki haneli yıllarla ifade edilen sürelerle imzalanması hasebiyle

iki devlet arasındaki ilişkilerin daha istikrarlı bir hale gelmesini sağlayabilecektir.

İsrail’in bir diğer tasarısı olan Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye doğalgaz verilmesi projesinin

hayata geçirilmesi halinde ise Türkiye’nin enerji politikalarına destek olacağı gibi Kıbrıs

meselesinin ve Kıbrıs kaynaklı sorunların çözülmesinde önemli mesafe kat edileceği

düşünülmektedir.

Aslında Türkiye, söz konusu projelerin herhangi birinin dahi hayata geçmesi halinde güney

sınırlarında kendisi için tehdit oluşturabilecek askerî bir ittifakın da önüne geçmiş olacaktır.

Dolayısıyla Türkiye’nin bu tehdidi karşılamak için ayırması gereken kaynaklar, daha çok ülke

refahının artırılması için harcanacağından çıkarları için uygun olabilecektir. Kaldı ki İsrail için de

Türkiye’yle ortak geliştirebileceği bir proje için yüklenmek zorunda kalacağı güvenliği sağlama

maliyetini de önemli ölçüde azaltacaktır. Zira Türkiye gibi bölgenin askerî olarak en güçlü

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

691

devletlerinden biriyle gerçekleştirileceği bir projeyle de güvenliğin sağlanması gündeme gelecek

ve bu durum, İsrail’in güvenlik maliyetini ister istemez düşürecektir.

Bunun dışında iki projeden herhangi birinin hayata geçirilmesi halinde, Eylül 2014’te

temelleri atılacak olan ve 2018’de ilk gaz sevkiyatının yapılması planlanan TANAP’a entegre

hale gelmesi gündeme gelebilecektir. Bu durumun gerçekleşmesi halinde İsrail, Türkiye gibi

büyük bir pazarda pay sahibi olmanın yanı sıra Avrupa pazarına da doğalgaz gönderme imkânına

sahip olacaktır. Mamafih söz konusu projelerin gerçekleşmesindeki en büyük engel, iki ülke

arasındaki siyasî gerilim hattıdır. Her ne kadar İsrail, Tamar sahasında üretime geçmeden çok kısa

bir süre önce Türkiye’den özür dilemiş olsa da veya iki devlet arasında enerji alanında işbirliği

ihtimali doğsa da İsrail’in 2014 Gazze Operasyonu çerçevesinde tarafların ilişkileri yeniden

gerdiği bir gerçektir.

Tablo 1: Türkiye-İsrail Ticarî İlişkileri (2007-2014) Yıllar İthalat ($) İhracat ($)

2007 1.081.743.000 1.658.195.000

2008 1.447.919.000 1.935.235.000

2009 1.074.727.000 1.522.436.000

2010 1.359.639.000 2.080.148.000

2011 2.057.314.000 2.391.148.000

2012 1.710.401.000 2.329.531.000

2013 2.417.955.000 2.649.663.000

2014 (Ocak-Temmuz) 1.667.789.000 1.843.531.000

Kaynak: TÜİK

İki ülke arasındaki siyasî ilişkilerin gerginliği, ilgili projelerin hayata geçirilmesinde en

büyük engel gibi görünüyor olsa da iki devletin ekonomik çıkarlarının ortak paydada buluşması

halinde ilgili projelerin hayata geçirilebileceği, yukarıdaki tablodan da görülebilecektir. Örneğin

2010 yılında Mavi Marmara olayından sonra taraflar arasındaki ilişkilerin ciddi bir şekilde

gerilmesine rağmen iki ülke arasındaki ticaret hacminde gerek 2010, gerekse 2011 yılında

herhangi bir düşüş yaşanmamış, tam aksine artış dahi gözlemlenmiştir. Bu durum siyasî ilişkilerin

kötü seyretmesine rağmen ilgili projelerin hayata geçirilmesini mümkün kılacak boyutta

olduğunu göstermektedir.

Buna karşın İsrail’in enerjiye yönelik diğer politikalarını hayata geçirmesi halinde

Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını ciddi sıkıntılara sokabileceği bilinmektedir. Bu konudaki ilk

ciddi risk, yapılması gayet maliyetli olmasına karşın teknik olarak mümkün olan İsrail-GKRY-

Yunanistan projesidir. Bu projenin hayata geçirilmesi halinde ilgili taraflar arasındaki ilişkilerin

daha da gelişmesi ihtimal dahilindedir. Taraflar arasındaki ekonomik ve siyasî yakınlaşmanın

askerî ittifaka dönüşmesi olasılığı göz önüne alındığında Türkiye’nin güneyinde beliren askerî

tehdidin daha da ciddi bir boyuta ulaşması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda Türkiye, ülke

refahını artırmak için yapacağı harcamaları, beliren tehdidi dengeleyebilmek maksadıyla bu yöne

kanalize etmek zorunda kalacaktır.

Ayrıca Rusya’ya enerji konusunda bağımlı olan AB’nin, Türkiye’nin planladığı projelerin

hayata geçirilmesiyle birlikte Rusya’ya olan bağımlılık azalacak, buna karşın Türkiye’ye olan

bağımlılığı artıracaktır, ki bu durum, Rus politikasının istediği bir şey değildir. Bu durumun önüne

geçmek isteyen AB’de de söz konusu projenin hayata geçirilmesi için destek verebilecektir.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

692

Özellikle hidrokarbon rezervlerinde önemli bir konuma sahip Libya’nın da eklenmesi halinde

AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı giderek azalabilecektir. Söz konusu desteğin olması halinde

Türkiye, AB destekli İsrail-GKRY-Yunanistan askerî ittifakı ile karşı karşıya kalabilecektir, ki

bu durum, Türkiye’yi askerî olarak oldukça zor durumda bırakabilecektir. Bunun yanı sıra kısa

ve orta vadede mümkün görünmemekle birlikte Körfez’deki hidrokarbon yatakları açısından

zengini olan Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerinin düzelmesi halinde, söz konusu boru hattına,

ki teknik olarak yapılması mümkündür, yapılacak eklerle doğal kaynaklarını Avrupa’ya

ulaştırması mümkün olabilecektir.

Harita 7: Muhtemel Arap-İsrail-GKRY-Yunanistan Boru Hattı

Haritanın Kaynağı: Jewis Virtual Library.

Aslında İsrail-GKRY-Yunanistan projesinin hayata geçmesi halinde Kıbrıs meselesinin

çözümünü ve Türkiye’nin MEB politikasını olumsuz etkileyeceği muhakkaktır. Zira Doğu

Akdeniz’de kaynakların paylaşılması konusu, adadaki kuzey ve güney arasında sorunların

derinleşmesine neden olabileceği gibi buna bağlı olarak uzlaşmazlık konularının daha artmasına

yol açabilecektir.

Ayrıca GKRY’nin ‘bütün Kıbrıs’ adına hareket etmesi sonucu ilan ettiği münhasır

ekonomik bölgeler algılayışı, AB’nin projeye aktif bir şekilde destek vermesi halinde GKRY

lehine tanınmasını gündeme getirecektir. Bu durumu örnek olarak kullanabilecek Yunanistan’ın

da GKRY’e benzer bir şekilde MEB ilan etmesi halinde Türkiye’nin, Akdeniz’de oldukça dar bir

su sahasına sahip olacağı kuşkusuzdur. Ancak bu projenin oldukça maliyetli olması ve gerek

GKRY’nin, gerekse Yunanistan’ın söz konusu projelerin maliyetini finanse edebilecek durumda

olmaması nedeniyle gerçekleşmesi pek mümkün gibi görünmemektedir.

Bunun dışında İsrail’in bir diğer alternatifi olan, ancak maliyeti yine yüksek olan

doğalgazın sıvılaştırılarak uluslararası piyasalara arz seçeneğini kullanması halinde Türkiye’nin

enerji politikalarına zarar verebileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda Tel-Aviv yönetiminin

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

693

Mısır’daki mevcut iki tesisi kullanması veya GKRY’de yapılması muhtemel tesisi işletime

sokması halinde buradan uluslararası piyasalara doğalgaz arzı gerçekleştirmesi gündeme

gelebilecektir. Şayet durum böyle olması halinde Ceyhan’a rakip yeni bir merkez ortaya çıkacağı

için Türkiye’nin bölgesel ve enerji çıkarları ciddi bir şekilde zedelenecektir. Bununla birlikte

gazın tesislerde sıvılaştırılıp tankerlerle ilgili ülkelere gönderilmesi ve bu ülkelerde tekrar gaz

haline getirilerek kullanılabilmesi, ciddi maliyetlere neden olduğu için söz konusu projenin ilk

alternatif olarak düşünülmesi ihtimalini azaltmaktadır. Buna rağmen bu projenin hayata geçmesi

teknik olarak imkânsız da değildir.

Ayrıca İsrail’in hedefleri arasında yer alan ve Kerkük-Hayfa hattını tekrar faal hale

getirmesi projesi de vardır. Ancak bu proje, hayata geçmesi halinde Türkiye’nin ulusal çıkarlarına

ciddi darbe vurabileceği kuşkusuzdur. Bu bağlamda söz konusu projenin hayata geçirilmesi

halinde istikrarın sorun olduğu Basra Körfezi ve Süveyş Kanalı’na alternatif bir yol ortaya

çıkabilecek ve Doğu Akdeniz üzerinden Irak petrolleri uluslararası piyasalara arz edilebilecektir.

Bu durumun gerçekleşmesi halinde Hayfa önemli bir petrol dağıtım merkezi haline gelecek ve

Ceyhan hakkında düşünülen tasarıların gerçekleştirilmesi zora girecektir.

Gerçi kısa ve orta vadede bu projenin gerçeklemesi mümkün değildir. Ancak gerek mevcut

konjonktür, gerekse Arap-İsrail uyuşmazlığı sebebiyle projenin hayata geçmesi mümkün

görünmese de ileride bütün şartların değişebileceği göz önüne bulundurulması gereklidir.

Mamafih Türkiye’nin, Kuzey Irak politikasına karşı olan merkezî hükümetin bu projeye destek

vererek Türkiye’ye alternatif bir yol oluşturma arzusunun gelişmesi, projenin hayata

geçirilebilmesi açısından önemli bir enstrüman olabileceği düşünebilir. Bu projeye destek

olmanın yanı sıra Türkiye’nin en çok petrol ithal ettiği ülke olan Irak, söz konusu projenin hayata

geçmesi halinde Ankara’nın mevcut politikalarından dolayı duyduğu rahatsızlığın bir sonucu

olarak Türkiye’ye verdiği petrolü kesme imkânına da kavuşabilecektir.

SONUÇ

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları gereği İsrail’in hidrokarbon politikasını

lehine çevirebilmesi için şu adımları atması gereklidir. Buna göre bu adımlardan ilki Türkiye,

ekonomik çıkarları ve enerji politikalarının güvenliği gereği İsrail’le olan ilişkilerini göreceli

olarak düzeltme yoluna gidebilir. Bu bağlamda Türkiye, İsrail’i Filistin’in enerji kaynaklarına

ortak olmasını engelleme çabalarında etkili olabilecektir. Aynı zamanda İsrail’in en önemli endişe

kaynağı olan HAMAS’ın Filistin’e aktarılacak hidrokarbon kaynaklarından istifade ederek

silahlanması endişesi, Ankara’nın HAMAS üzerindeki ağırlığının kullanılmasıyla da giderebilir.

Bu durumda İsrail’in, Filistin karasularında bulunan doğal kaynakların çıkartılmasına razı

olmasını ve buradan elde edilecek gelirin Filistin’e aktarılmasına rıza göstermesini beraberinde

getirebilecektir. Filistin yönetimi, söz konusu durumun gerçekleşmesi halinde ülke refahını

artırabilmek için önemli bir kaynağa sahip olmuş olacak ve İsrail’in HAMAS’tan algıladığı tehdit,

asgari düzeye inecektir. Taraflar arasındaki bu yumuşama, Türkiye-İsrail ilişkilerdeki önemli bir

sorun kaynağının çözülmesini ve tarafların daha istikrarlı ilişki kurmasını da kolaylaştıracaktır.

Tarafların ekonomik ve stratejik olarak anlaşmasıyla birlikte ileride yapılacak boru hattına

ek olarak Libya’nın enerji kaynaklarının da entegre edilmesi ciddi bir imkân sağlayacağı

kuşkusuzdur. Bu durumun hayata geçmesi halinde Türkiye, Kuzey Afrika’nın en zengin

hidrokarbon kaynaklarına sahip devletlerinden biri olan Libya’dan tedarik edeceği enerji ile

tedarikçilerini çeşitlendirebilecek ve uluslararası piyasalara Libya’nın kaynaklarını arz

edebilecektir.

Harita 8: Muhtemel İsrail-Türkiye veya İsrail-Kıbrıs-Türkiye Boru Hattı

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

694

Haritanın Kaynağı: Jewis Virtual Library.

Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerini normalleştirmesi ve söz konusu boru hattını hayata

geçirme kararını alması, GKRY üzerinde baskı unsuru olacağı düşünülebilir. Özellikle keşfedilen

kaynakların potansiyeline göre yapımı düşünülen sıvılaştırılmış doğalgaz tesisinin maliyeti ile

Yunanistan üzerinden yapılması planlanan boru hattının fizibilite çalışmasının çok yüksek olması

dikkat çekicidir. Ancak her iki ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun söz konusu projeleri

finanse edecek kadar iyi olmaması, GKRY’nin hidrokarbon kaynaklarını satabilmesi için

Türkiye-İsrail boru hattı projesine ilgi göstermesine neden olabilecektir. Kaldı ki bu sırada yapımı

devam eden KKTC Su Temin Projesi’nin hayat bulması, su sıkıntısı çeken GKRY karşısında

Türkiye’ye önemli bir koz da kazandıracaktır.

Bütün bu koşullar iyi değerlendirildiği zaman Türkiye’ye, bölgede önemli bir hal alan

MEB sorununun çözümünde ciddi bir avantaj sağlayacaktır. Bunun yanı sıra Kıbrıs meselesinin

halli için önemli bir baskı unsuru da kazanacak olan Türkiye, bölgede barış ihtimalinin artmasına

da imkân sağlayacaktır.5

Türkiye’nin Ceyhan’da kurmayı tasarladığı sıvılaştırışmış doğalgaz tesisini kısa sürede

hayata geçirmesi, GKRY’de kurulması planlanan santralin önemini azaltacağı gibi enerji dağıtım

merkezi olma yolunda ilerleyen Ceyhan’ın değerini daha da artıracaktır. İsrail’den de boru hattı

ile gelmesi muhtemel kaynak Ceyhan’da işlenerek tankerlerle uluslararası piyasalara arz

edilmesiyle birlikte Ceyhan’ın değeri hem stratejik, hem de lojistik olarak paha biçilmez olacaktır.

Bu bağlamda Türkiye’nin, Irak ile olan ilişkilerini düzeltmesi stratejik olarak bir

zorunluluktur. Eğer Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünün devam etmesini istem gibi bir stratejik

hedef belirlemişse Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile olan ilişkilerinde bu bölgeyi bağımsız bir

devlet olarak gösterebilecek girişimlerden kaçınması ve bölgeye ilişkin tasavvurlarında merkezî

5 Hidropolitik üzerinde yapılan çalışmalar bkz… Gökçekuş, 2014.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

695

hükümetin desteğini de alması gerekecektir. Mamafih aksi bir durumun devam etmesi halinde

merkezî yönetimin Türkiye’ye tepki göstermesine ve Türkiye’ye sağladığı petrolü kesmesine

neden olabilecektir. Pek tabiî ki bu durum, Ankara için karşılanması oldukça zor olacaktır.

Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünden vazgeçmiş ve Irak’ta üç ayrı devletin ortaya

çıkmasına razı ise politikasını da buna göre belirlemesi gerekecektir. Bu minvalde Türkiye,

bölgeyle ilgili olarak boru hattı projelerini hayata geçirmesi ve Kuzey Irak’ı kendisine bağlaması

gerekecektir ki, bu durum da Türkiye için bölge üzerindeki nüfuzunu artırması için önemli bir

fırsat verecektir. Mamafih bölgenin bağımsızlığını kazanması, aynı zamanda Türkiye’nin de doğu

bölgesine ciddi bir örnek teşkil edebilecektir. Bu nedenle Türkiye’nin üniter yapısı parçalanma

riski ile karşı karşıya kalabilecektir. Bunun yanı sıra muhtemel bir bölünme sonrası yaşanabilecek

iç çatışma, Türkiye’nin gerek askerî, gerekse ekonomik, gerekse enerji güvenliğini tehlikeye

düşürebileceğinden, Ankara’nın her senaryoya karşı yeni bir eylem planı hazırlaması da oldukça

önemlidir.

Türkiye’nin enerji politikası çerçevesinde atması gereken bir diğer adım da Irak üzerinden

Hayfa’ya uzanan petrol boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesini engellemektir. Bunun yanı

sıra 2011 yılında imzalanan ve yapımına başlanan İran-Irak-Suriye doğalgaz boru hattı projesi de

Türkiye’nin çıkarlarını tehdit etmektedir. Fakat Suriye’deki iç savaş hasebiyle projenin Irak-

Suriye ayağı henüz hayata geçirilemediği için hattın yapımı yarım kalmıştır. Bu bağlamda

Türkiye, Suriye’de yaşanması muhtemel iktidar değişikliğini veya mevcut rejimin devamını göz

önünde alarak, yeni politikalar belirlemesi ve hattın yapımının önüne geçmesi gerekeceği açıktır.

Aslında Türkiye’nin Irak ile olan ilişkilerini düzeltmesi, Körfez’in hidrokarbon

kaynaklarını, bu ülke üzerinden geçirerek Türkiye’ye taşınmasına imkân tanıyacak boru hattı

projelerinin de hayata geçirilebilmesine ihtimal tanıyacaktır. Bunun yanı sıra kısa ve orta vadede

mümkün görünmemekle birlikte uzun vadede düzelmesi muhtemel İsrail-Arap ilişkilerini de

Türkiye lehine kullanılması gündeme gelecektir.

Bu bağlamda teknik olarak mümkün olması halinde Körfez kaynaklarının İsrail’de

yapılacak boru hattının, akabinde İsrail-Türkiye boru hattına eklenmesi ile birlikte Türkiye,

Körfez kaynaklarından etkin bir şekilde yararlanarak, enerji tedarik ettiği ülke çeşitliliğini

artırmış, bölgenin kaynaklarını uluslararası piyasalara arz etmiş ve ülke olarak alternatif bir

güzergâh olma imkânına kavuşmuş olacaktır. Söz konusu projenin hayata geçmesiyle Türkiye,

doğu-batı ve kuzey-güney arasında enerji dağıtım merkezi haline gelmesi, Ceyhan’ın enerji

dağıtım üssü yapma imkânına kavuşabilmesi ve enerji güvenliğini önemli ölçüde sağlaması

mümkün olacaktır.

Harita 9: Türkiye Üzerinden Geçmesi Muhtemel Boru Hatları

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

696

Haritanın Kaynağı: Jewis Virtual Library

Bunun dışında Türkiye’nin atması gereken diğer bir en önemli adım veya kat etmesi

gereken önemli bir mesafe ise ülkesel çıkarlarının gereği olarak adım atmasıdır. Bu bağlamda

Türkiye’den, duygusal bir dış politika izlemek yerine ulusal çıkarlarını koruyarak ve ulusal

güvenliğini garanti altına alarak bir dış politika izlemesi beklenmektedir.

TEŞEKKÜR

Çalışma sırasında yaptığı katkıdan ve verdiği destekten dolayı Adnan Menderes

Üniversitesi Nazilli İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Sayın Hikmet

MENGÜASLAN’a şükranlarımızı sunarız.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

697

KAYNAKÇA

Açıkel A. E. (2011). Katar-Irak-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Mümkün

mü? Ortadoğu Analiz, 28(3), 57-67.

Ahmed N. (2014, July 9) IDF’s Gaza Assault is to Control Palestinian Gas, Avert Israeli

Energy Crisis. The Guardian. Erişim: http://www.theguardian.com/uk.

Armaoğlu F. (1991). Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları. Ankara: Türkiye İş Bankası

Kültür Yayınları.

Bahgat G. (2005). Energy Partnership: Israel and the Persian Gulf. Energy Policy, 33, 671-

677.

Başeren S. H. Doğu Akdeniz’de Gerilim, TÜDAV. Erişim: http://www.tudav.org/.

Bilge, Ö. (2008, Kasım 25). Türk Donanması Rumları Kovaladı. Hürriyet. Erişim:

http://www.hurriyet.com.tr/anasayfa/.

Chossudovsky M. (2014, August 10). War and Natural Gas: The Israeli Invasion and

Gaza’s Offshore Gas Fields. Global Research. Erişim: http://www.globalresearch.ca/.

Çölgeçen, M. (2011, Eylül 20). Akdeniz’de Büyük Oyun. Sabah. Erişim:

www.sabah.com.tr.

David J. (2013, Nisan 2). İsrail ve Türkiye Doğal Gaz Aracılığıyla Yakınlaşıyor. La Croix.

Erişim: http://www.byegm.gov.tr/turkce.

Dinucci M. (2014, Temmuz 21) Gazze Saldırısı: Vizörden Doğalgaz Görünüyor.

Voltairenet. Erişim: http://www.voltairenet.org/en.

Ediger V. Ş., Devlen B., ve Mcdonald D.B. (2012). Levant’ta Büyük Oyun: Doğu

Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği. Uluslararası İlişkiler, 33(9), 73-92.

EGAS. (2014). Introduction. Erişim:

http://www.egas.com.eg/Egyptian_Natural_Gas/Introduction.aspx.

Elektrikport. (2013). Türkiye’deki Enerji Nakil Hatları ve Son Durum. Erişim:

http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/turkiyedeki-enerji-nakil-hatlari-ve-son-

durum/7946#ad-image-0

Enerji Enstitüsü. (2013). Doğalgaz Doğu Akdeniz’de Dengeleri Değiştirdi. Erişim:

http://enerjienstitusu.com/.

EPDK. (2014). Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu. Erişim:

http://www.epdk.org.tr/documents/dogalgaz/rapor_yayin/Dpd_Rapor_Yayin_Sektor_Raporu_2

013.pdf

EPDK. (2014). Petrol Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu.

Erişim:http://www.epdk.gov.tr/documents/petrol/rapor_yayin/2013_Petrol_Piyasasi_Sektor_Ra

poru.pdf

Ertan F. (2012, Kasım 4). İsrail’in Ortak Tatbikatları. Zaman. Erişim:

http://www.zaman.com.tr/haber.

Ertan F. (2013, Nisan 1). İsrail Doğalgazı Akmaya Başladı. Zaman. Erişim:

http://www.zaman.com.tr/haber.

Gardosh M., Druckman Y., Buchbinder B., and Rybakov M. (2008). The Levant Basin

Offshore Israel: Stratigraphy, Structure, Tectonic Evolution and Implications for Hydrocarbon

Exploration. Jerusalem.

Globes. (2013, June 26). Delek, Noble Energy Sign Cypriot LNG Plant MOU. Erişim:

http://www.globes.co.il/en/.

Gökçekuş H. (2013). Asrın Projesi, KKTC’ye ve Doğu Akdeniz’in Hidropolitiği’ne Etkisi

(İçinde) Başeren H. S., Gökçekuş H., Tamçelik S., Kanlı Y. (ed.), Yaşam ve Stratejik Kaynaklar

Açısından Kıbrıs Konferansı (s. 25-58). Ankara: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları.

Gündem Kıbrıs. ( 2012, Mayıs 20). İsrail Rum Tarafına 20 Bin Komando Yerleştirmek

İstiyor. Erişim: www.gundemkibris.com.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

698

Hürriyet. (2012, Temmuz 10). İsrail’den Akdeniz’i Isıtacak Karar. Erişim:

http://www.hurriyet.com.tr/anasayfa/.

Karakaya L. (2011, Aralık). Batı Hattı Gözden Çıkarılabilir Mi?. TEPAV. Erişim:

http://www.tepav.org.tr/tr

Middle East Monitor. (2014, September 4). Jordan to Buy $15bn of Israeli Gas. Erişim:

https://www.middleeastmonitor.com/.

Minin D. (2013). Will Israel’s Gas Hopes Come True? Accused of Stealing Gas from the

Gaza Strip. Erişim: http://www.globalresearch.ca/.

NOBLE. Recent Discoveries. Erişim: http://www.nobleenergyinc.com/Home-4.html.

Okur M. (2013, Eylül 3). İsrail, Mısır’a Gaz Satacak. Sabah. Erişim: www.sabah.com.tr.

Olgun M. E. (2013) Su ve Hidrokarbon – Fırsatlar ve Tehditler. (İçinde) Başeren H. S.,

Gökçekuş H., Tamçelik S., Kanlı Y. (ed.), Yaşam ve Stratejik Kaynaklar Açısından Kıbrıs

Konferansı (s. 59-74). Ankara: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları.

Pazarcı H. (2008). Uluslararası Hukuk. Ankara: Turhan Kitabevi.

Resmi Gazete (2012, Ekim 10). Milletlerarası Andlaşma. Erişim:

http://www.resmigazete.gov.tr/.

Şalom. (2011, Temmuz 13). İsrail: İran ve Hizbullah Doğalgazın Peşinde. Erişim:

http://www.salom.com.tr/default.asp.

Saner S. (2013). Doğu Akdeniz Gazının Ölçeği ve Pazarlama Seçenekleri. Dünya Kıbrıs

Türkleri III. Kongresi. Girne, KKTC.

Sevim, T. V. (2013, Eylül 11). Ruslardan Samsun-Ceyhan Projesini Ortadan Kaldıracak

Teklif. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. Erişim: http://www.21yyte.org/tr/.

Shaffer B. (2011). Israel—New Natural Gas Producer in the Mediterranean. Energy Policy,

39, 5379-5387.

Tamçelik S. ve Kurt E. (2014). Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge Algısı ve Yakın

Tehdit Alanı: Kıbrıs. (İçinde) Çomak H., ve Kutlu A. G., (ed.), Uluslararası Güvenlik Kongresi

Bildiriler Kitabı (s. 882-913). Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Yayınları.

Tamçelik S. (2012). Çin’in Son Gelişmeler Işığında Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Algısı.

http://www.ozgunsosyaldusunce.com/index.php?option=com_content&view=article&id=178:ci

nin-son-gelimeler-inda-dou-akdeniz-ve-kbrs-algs&catid=75:docdrsoyalp-tamcelik&Itemid=66,

(Erişim: 5.6.2012).

Tamçelik S. (2012). İsrail’in Doğu Akdeniz’deki ‘Kıbrıs’ Valsi.

http://www.ozgunsosyaldusunce.com/index.php?option=com_content&view=article&id=177:sr

aln-dou-akdenzdek-kibris-vals&catid=75:docdrsoyalp-tamcelik&Itemid=66, (Erişim:

22.5.2012).

Tamçelik S. (2011). Kıbrıs’taki İngiliz Üslerinin Stratejik Önemi. Uluslararası İnsan

Bilimleri Dergisi, VIII/1, s. 1510-1539.

Tamçelik S. (2014). Küresel ve Bölgesel Güçlerin Kıbrıs Algısı ve Jeostratejik Önemi.

(İçinde) Başeren H. S., Gökçekuş H., Tamçelik S., Kanlı Y. (ed.), Yaşam ve Stratejik Kaynaklar

Açısından Kıbrıs Konferansı (s. 105-165). Ankara: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları.

Tamçelik S. (2014). Son Gelişmeler Işığında Kıbrıs’ın Stratejik Önemi. Dünya Kıbrıs

Türkleri III. Kongresi. Girne, KKTC, s. 1-49.

The Ministry of National Infrastructures, Energy and Water Resources, Petroleum and

Natural Gas Prospecting. Erişim: http://energy.gov.il/english/Pages/default.aspx.

TUİK. (2014). Enerji Kaynaklarına Göre Elektrik Enerjisi Üretimi ve Payları. Erişim:

http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1029

UN. (1964). The Territorial Sea Law, No. 45 of 1964. Erişim: http://www.un.org/.

UN. (1990). Territorial Waters Law, 5717/1956, as Amended by The Territorial Waters

(Amendment) Law. Erişim: http://www.un.org/.

QUO VADIS: SOSYAL BİLİMLER – ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ HOPA ULUSLARARASI

SOSYAL BİLİMLER KONFERANSI

“İSRAİL’İN VE GKRY’NİN İZLEDİĞİ HİDROKARBON POLİTİKASI VE TÜRKİYE’YE

MUHTEMEL ETKİLERİ”

699

Vick K. (2013, Nisan 30) Tapping the Promised Land: Can Israel Be an Energy Giant?

Time. Erişim: http://time.com/.

Vuillamy E. (2003, Nisan 20). Israel Seeks Pipeline for Iraqi Oil. The Guardian. Erişim:

http://www.theguardian.com/uk.

Yıldız D., ve Yaşar D. (2012). Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç, İstanbul: Truva

Yayınları.

Ynetnews. (2012, July 2). Report: Israel Will Ask To Station IAF Jets in Cyprus. Erişim:

http://www.ynetnews.com/home/0,7340,L-3083,00.html.