marketing europe & anatolia sayı:012

52
Tarih: Ekim 2012 Sayı: 12 100 Türk markası 1 Walmart etmedi... ezberbozacısı Hayatı yenilemek gerek! revizyon Genç Reklamcıya Sektörü Kullanma Kılavuzu 2 transformatör AKP Kurultayı ve reklam değeri:

Upload: eksantrik-produksiyon

Post on 26-Mar-2016

283 views

Category:

Documents


25 download

DESCRIPTION

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcılığın duayenlerinden Oğuzhan Akay’ın ezber bozan, reklamcı Kağan İşmen'in sektöre revizyon getiren, reklamcı Argün Albayrak'ın dönüşümü tetikleyen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

TRANSCRIPT

marketingeurope & anatolia

Tarih: Ekim 2012 Sayı: 12

100 Türk markası

1 Walmart etm

edi...

ezberbozacısıHayatı yenilemek gerek!

revizyonGenç ReklamcıyaSektörü Kullanma Kılavuzu 2transformatörAKP Kurultayıve reklam değeri:

marketing europe & anatolia / 1

İçindekiler

Sayı: 12 Tarih: Ekim 2012

İmtiyaz SahibiEksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti.e-mail: [email protected].: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.

Genel Yayın Yönetmeni veSorumlu Yazı İşler MüdürüElvin Ekşioğlue-mail: [email protected].: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.

Haber ve FotoğraflarAgency Europe & Anatolia

Katkıda BulunanlarOğuzhan AkayKağan İşmenArgun AlbayrakAli Erdem EkşioğluSeval Duban

DanışmanAbdullah Ekşioğlu

İlan RezervasyonMelis Deniz

Yayın TürüSüreli Yayın

Yönetim YeriAgency Europe & AnatoliaMerkez Mh. Perihan Sk. Cansu Ap. No:120/5Şişli - İstanbul - Tr.Tel: +90 555 233 24 41e-mail: [email protected]

marketing europe & anatoliaAgency Europe & Anatolia tarafındanSüreli yayınlanan bir e-dergidir.

Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmet-leri San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, ma-kalelerdeki görüşler ve hukukisorumluluk yazarlara aittir.

Bu derginin yayınlanma sürecindehiçbir ağaç zarar görmemiştir.

mobil: m-mea.eksantrik.comhttp://www.facebook.com/meadergiBir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur.

marketingeurope & anatolia

Kısa Kısa 02 - 11

Röportaj 12 -15

ezberbozacısı 17

revizyon 21

Gezi 36 - 43

Kültür –Sanat 46 - 47

Reklam Dünyası 19

Kampanyalar 29 - 35

Reklam Arası Sinema 44

Nostalji 48

Röportaj 22 - 25

transformatör 27

2 / marketing europe & anatolia

Kısa Kısa

Tetra Pak Türkiye’ye gelişinin 40. yılını, İzmir’de bulunan fabrikasında gerçekleştirdiği 25 milyon Euro’luk yeni yatı-rımla kutluyor. Dünyada gıda işleme ve paketleme çözüm-lerinin önde gelen şirketlerinden Tetra Pak, Türkiye’yi ihra-catta bölgesel üs olarak daha önemli bir konuma getirme kararı aldı. Müşterilerine daha yenilikçi ve esnek çözümler

sunan ve kapasitesini 6 milyar adede çıkaran Tetra Pak yeni yatırımla birlikte aralarında Tetra Gemina® Aseptik ve Tetra Prisma® Aseptik ürünlerinin de yer aldığı inovatif paketler üretecek. Dünyanın gıda işleme ve paketleme çözümleri lideri Tetra Pak, Türkiye’deki faaliyetlerini 40 yıldır aralıksız sürdürü-yor. Türkiye’ye gelişinin 40. yılını yeni yatırımlarla kutla-yan Tetra Pak, İzmir’de bulunan paketleme malzemesi fabrikasında yeni bir laminatör makinesini hizmete soktu. Yeni VT laminatör, Türkiye ve Kafkaslar’daki müşterilere inovatif ambalajların daha kısa sürelerde teslim edilmesini ve Ortadoğu bölgesine de ihraç edilmesini sağlayarak üre-tim kapasitesini yüzde 20 oranında artıracak. Bu artışın önemli bir bölümü bölgedeki ülkelere ihraç edilecek. Üretime 2013 yılının Ocak ayında başlayacak yeni lamina-tör, üretim kapasitesini 5 milyar paketten yaklaşık 6 milyar pakete çıkaracak. Yeni yatırım, başta Tetra Prisma® Asep-tik, Tetra Gemina® Aseptik ve Tetra Brik® Aseptik Helicap 23 paketler olmak üzere her tür ve boydaki Tetra Pak pa-ketini lamine edebilme özelliğine sahip.

Tetra Pak’ın Türkiye’deki 40. yılı...

Türk Telekom’un yeni Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, Türk Telekom’un “3D vizyonu” olarak ad-landırdığı bakış açı-sını “Dijital yaşam dönüşümü”, “Değer odaklı mükemmel müşteri hizmetleri ”

ve “Dünyaya açılım ve bölgesel büyüme” olarak açıkladı.Türk Telekom Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, Türk Telekom’un yeni döneme 3D vizyonu ile girdiğini ifade ederek “Teknolojik altyapımızı hayatın her alanına doku-nan çözümler ile destekleyerek Türkiye’nin dijital dönüşü-müne katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Bu hedefi bölgesel büyüme ve mükemmel hizmet anlayışı ile tamamlayaca-ğız” şeklinde konuştu.Dijital çözümlerin günlük hayatın parçası olduğunu belirten Tahsin Yılmaz “Türkiye’nin teknolojik altyapısını sağlayan şirket olarak geleceği biz şekillendirmek istiyoruz. Eğitim-

Türk Telekom’un “3D vizyonu”...de, sağlıkta, eğlence ve enerji alanları dahil olmak üzere birçok alanda değer katacak teknolojilerin geliştirilmesinde öncülük edeceğiz” dedi. Yılmaz “Türk Telekom, yaptığı yatırımlar ile Türkiye’nin iletişim altyapısını en ileri teknolojilere hazır hale getirdi. Şimdi zaman, bu altyapı üzerinden yaşamı dönüştürme zamanı, hayatın her alanında çözümler üreterek dijital şe-hirler kurma zamanı. Hayatı kolaylaştıracak çözümler ile yaşamımızdaki dijital dönüşümü gerçekleştirmeyi hedefli-yoruz. Bu dönüşümü desteklemek için hedefimizi sürdü-rülebilir yatırım ve teknoloji eko-sistemi olarak belirledik” diye konuştu.Türk Telekom’un bölgenin iletişim ve veri köprüsü oldu-ğunu vurgulayan Tahsin Yılmaz, şirketin büyümesini des-tekleyecek satın almalar ile bölgede büyüme için de fırsat kollayacaklarının altını çizdi ve “Akıllı büyüme stratejimizle bölgede gücümüzü artırmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki dönemde bölgesel bağlantı merkezi olma yönündeki ça-lışmalarımızı güçlendirecek işbirliklerine ve yatırımlara odaklanacağız.

marketing europe & anatolia / 3

Kısa Kısa

Atlantik Konseyi’nin bu yıl 15-16 Kasım tarihlerinde düzenleyeceği Enerji ve Ekonomi Zirvesi’ne, dün-yanın enerji ve ekonomi politikalarına yön veren liderler ve özel sektör tem-silcileri katılıyor. Almanya Başbakan Yar-dımcısı ve Ekonomi ve Teknoloji Bakanı Philipp

Rösler, Irak Kürdistan Bölgesi Tabii Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami, Birleşik Arap Emirlikleri Enerji Bakanı Mu-hammed Bin Dhaen Al Hamli, ABD eski Milli Güvenlik Başdanışmanı Zbigniew Brzezinki ve Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Fatih Birol’un da aralarında bu-lundugu üst düzey katılımcıların yer alacağı zirve, dün-yanın gözünü İstanbul’a çevirecek.Geçen yıl Atlantik Konseyi Enerji ve Ekonomi Zirvesi (Atlantic Council Energy & Economic Summit) artık her yıl kıtalararası bir köprü niteliği taşıyan İstanbul’da dü-zenlenecek.

Enerji zirvesi...

Sberbank of Russia (“Sberbank”) DenizBank A.Ş. (“De-nizBank”) hisselerinin %99.85’ini satın alma işlemini tamamladı. 8 Haziran 2012’de Sberbank’ın DenizBank hissedarları Dexia NV/SA ve Dexia Participation Belgi-que SA (hepsi birlikte “Dexia”) ile satın alma görüşme-lerine başlama haberinin ardından geldi. Sberbank’ın stratejisinin uygulanmasında büyük bir adımı temsil eden bu satış işlemi, hızla büyüyen Türk bankacılık sek-törüne girişine de olanak veriyor. Satın alma fiyatı 6,469 milyon TL (bugünkü kurlarla yak-laşık 2,790 milyon euro). Yıl sonuna kadar Sberbank Dexia’ya, 1 Ocak 2012 ile 28 Eylül 2012 tarihleri arasın-da DenizBank’ın net aktif değerindeki artışa göre, kapa-nış sonrası söz konusu olabilecek birtakım düzeltmelere tabi ve azami 433 milyon TL ile sınırlı olmak üzere ilave bir tutar daha ödeyecektir. 30 Haziran 2012 itibariyle BDDK konsolide finansal tab-lolarına göre, 47,906 milyon TL aktife, 34,082 milyon TL kredi hacmine (leasing ver faktoring alacakları dahil ol-mak üzere), 30,001 milyon TL müşteri mevduatına ve 5,036 milyon TL öz kaynağa (14 Milyon TL’lik azınlık his-

Sberbank, DenizBank satın aldı...

Teknoloji çağının en yenilikçi şirketleri, sektöre yön ve-ren en güvenilir araştırma ve danışmanlık firmaları, ileti-şim dünyasının liderleri ve ünlü CEO’lar, dijital dünyada EMEA’nın yükselen yıldızı İstanbul’da bir araya geliyor. 10-11 Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşe-cek Webit 2012, dijital, telekomünikasyon ve inovasyon dünyasının öncü isimleri ile yatırımcı ve girişimcileri İstanbul’da buluşturuyor. Google, eBay, Unilever, BBC, Coca-Cola, Microsoft, Facebook, Yahoo! gibi birçok markanın üst düzey yöneticilerini bir araya getiren We-bit, bu yıl İstanbul’da 60 ülkeden toplam 6000 delegeyi ağırlayacak.

WEBIT 2012...

sesi hariç) sa-hip olan Deniz-Bank; konsolide aktif bazında Türkiye’nin 6. büyük özel ban-kası ve 9. büyük bankası konu-munda. Deniz-Bank 2012’nin ilk altı ayında 334 milyon TL net kar elde etti. Bu satın alma işleminde, Deutsche Bank, Rothschild ve Sberbank CIB (eski adıyla Troika Dialog) Sberbank’a finansal danışman-lık hizmeti sundu. Linklaters LLP ve Taboglu, Sberbank’ın hukuk danışmanlığını yaptı. KPMG, Sberbank adına fi-nansal ve vergisel incelemeleri yürüttü. Barclays ve J.P. Morgan ise Sberbank’ın İcra Kurulu’na bu işlemle ilgili uy-gunluk görüşü sundu.

4 / marketing europe & anatolia

Kısa Kısa

Dardanel, yeni yapılanma sürecinde reklam çalışmaları-nı tek bir çatı altında toplama kararı alarak Eylül ayından itibaren ton balığındaki markası Dardanel için de reklam şirketi Alaaddin Adworks ile çalışmaya başladı. Faaliyet gösterdikleri alanlarda her zaman lider marka olmak hedefiyle hareket ettiklerini belirten Dardanel Sa-tış ve Pazarlama Direktörü Özgür Zeybek; “Alaaddin Ad-works ile bir yıldır Mister No ve Dardenia markalarında süregelen işbirliğimizi, tüm grup markalarını tek bir çatı altında toplayarak sürdürmeye karar verdik. Yeni markalarımız Mister No ve Dardenia ‘nın, Alaaddin Adworks ile elde ettiği başarı grafiğini, yıllardır konserve ton balığı pazarının lider markası Dardanel ile de sürdü-receğimize ve başarılı iletişim kampanyaları gerçekleş-tireceğimize inanıyoruz.” dedi.

Dardanel,Alaaddin Adworks’de...

Porselen sektöründe Türkiye’nin köklü firmalarından Karaca’nın yeni ev tekstili markası Karaca Home’un ile-tişim çalışmalarını Excel İletişim Danışmanlığı üstlendi.Ev tekstili sektörüne iddialı bir giriş yapan Karaca Home’un stratejik iletişim danışmanı Excel İletişim oldu. Fleishman-Hillard’ın Türkiye temsilcisi olan Excel İleti-şim, Karaca Home’un iletişim faaliyetlerinin danışmanlı-ğı, planlaması ve uygulamasını yürütecek.

Excel, Karaca Home’un iletişim ajansı oldu...

Türkiye kuruyemiş pa-zarında 41 yıldır hizmet veren Tadım’ın yeni Pa-zarlama Müdürü Bahar Zinler oldu. Marmara Üniversitesi Ekonomet-ri Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında Kent Gıda’da İstatistik ve Raporlama Yöneticisi olarak kari-

yerine başlayan Zinler, daha sonra Cadbury Türkiye’ye geçerek, Tüketici ve Pazar Araştırmaları Müdürü, Kı-demli Ürün Müdürü ve Avrupa Bölgesi Şeker Kategorisi İnovasyon Müdürü pozisyonlarında çalışmıştır. Tadım Pazarlama Müdürlüğü görevinden önce Kraft Foods’ta Pazarlama Müdürü- İnovasyon olarak görev yapan Zinler evli ve bir erkek çocuk sahibidir. Çok iyi de-recede İngilizce bilen Bahar Zinler, başarılı kariyer haya-tını Tadım Pazarlama Müdürü olarak sürdürmektedir.

Tadım’a yeni atama..

Küçük ev aletlerine getirdiği devrim niteliğindeki yenilik-ler, sunduğu pratik çözümler ve geliştirdiği teknolojilerle adından sürekli söz ettiren Arzum, sosyal medya konu-sunda uzman Proximity İstanbul ile yeni bir işbirliği baş-lattı. Küçük ev aletlerinde sektörün lideri olan Arzum’un Facebook ve Twitter sayfaları bundan sonra Proximity İstanbul tarafından yönetilecek.Gıda Hazırlama, Pişirme, Kızartma, İçecek Hazırlama, Ütü, Temizlik, Kişisel Bakım, Bebek Bakımı ve Diğer Ürünler kategorilerinde 250 farklı ürün çeşidine sahip olan Arzum’un sosyal medyada yer alan sayfalarının yö-netimi Proximity İstanbul tarafından gerçekleştirilecek.

Arzum, Proximity’de...

marketing europe & anatolia / 5

Kısa Kısa

Teknoloji ve internetin hızlı ve etkileyici değişi-mini, medyanın sosyal hayata etkilerini ulusla-rarası boyutta takip ede-

bilmek, sosyal medyayı kolektif, bağımsız ve açık sözlü tarzıyla kullanabilmek için kısa adı USMED olan Uluslararası Sosyal Medya Derneği İstanbul’da kuruldu. Genel Sekreter Salih Çaktı Türkiye özelinden başlaya-rak tüm dünyada sosyal medya kazanımlarının artması-nı, sosyal medya çalışanlarının teknik yönden destek-lenmesi ve gelişiminin sağlanması, hizmet kalitesinin yükseltilmesi, sosyal medyanın diğer işkollarıyla enteg-rasyonun başarılı bir şekilde planlanması ve USMED’i Türkiye’nin dünya çapında sembol sivil toplum kuruluş-larından biri haline getirmeyi hedeflediklerini ve sosyal medyaya emek veren, ilgi duyan, sosyal medya alanında çalışmalar yapmak isteyen kişi ve kuruluşları USMED’e davet ettiklerini belirtiyor.USMED hakkında detaylı bilgi www.usmed.org.tr adresinden edinilebilir.

Sosyal Medya Derneği... Şehirin karmaşasından sıkılan insanların hafta sonları soluklanmasını sağlayan ve doğaya ka-çışını kolaylaştıran Off Road araçları bir çok kişinin hobisi haline gel-di. BEYOFF Off Road Kulübü sezonun ikinci

yarışını 6 ve 7 Ekim tarihlerinde Riva’ da düzenliyor. Tüm Türkiye’ den Off road severlerin katılımıyla gerçek-leşen bu yarışlarda farklı şehirlerde yaşayıp da aynı ho-biyi paylaşan bir çok kişiyi de bir araya getirip kaynaştı-rıyor. Bu yarışı diğerlerinden farklı kılan bir diğer özellik ise bayanlar etabı. İlk kez BEYOFF Off Road Kulübü tarafından düzenlenen bayanlar klasmanı son derece ilgi uyandırıyor ve son derece çekişmeli sahnelere tanık oluyor. 5 yıldır geleneksel olarak düzenlenen BEYOFF Off Road oyunlarının hazırlıkları tam gaz sürüyor. Üste-lik yine geleneği bozmadan ve daha çok bayanın yarış-mayıcıyı konuk etmei planlıyor.

BEYOFF Off Road...

Mercedes-Benz Türk, kompakt sınıftaki iddialı oyuncusu yeni A-Serisi’ni, Maslak Re-Fresh The Venue’de, “Yeni bir nes-lin kalp atışları... Duyuyor musun?” sloganı ile basın lansmanı yaptı. Mercedes-

Benz Türk Direktörler Kurulu Başkanı Wolf-Dieter Kurz ve Otomobil Pazarlama ve Satış Müdürü Şükrü Bekdikhan’ın yeni A-Serisi’ni basın mensuplarına tanıttı.Mercedes-Benz, tasarımı ve dinamik ruhu A-Serisi’nin, daha ilk bakışta göze çarpan en belirgin özelliklerini oluşturuyor. A-Serisi’nin sportif dış tasarımı ve yüksek kaliteyi yansıtan iç tasarımı ile kendine özgü karakte-ri, Mercedes-Benz’in yeni tasarım stratejisini yansıtıyor. Yeni A-Serisi, çok sayıda farklı seçenekle kişiselleştirile-bilen temel teknik özelliklerin yanı sıra, müşterinin kişi-sel zevklerine hitap edecek 3 farklı tasarım konsepti ile sunuyor; “Urban”, “Style” ve “AMG Sport”.

Mercedes-Benz A-Serisi artık Türkiye’de... Türkiye ve Kıbrıs’ın en

büyük halı saha ligi olma özelliğini taşıyan iddaa Ra-kipbul Ligi’nin organizatörü Fairplay Organizasyon, sa-dece şirket çalışanlarından oluşan 80 takımın katılaca-

ğı, stresten uzak, centilmence ve eğlence dolu yepyeni bir futbol organizasyonu gerçekleştiriyor. Fairplay Organizasyon tarafından Ekim-Aralık ve Nisan-Haziran dönemlerinde olmak üzere yılda 2 kez organize edilecek turnuvanın önümüzdeki ilk etkinliği, 7 Ekim’de start alacak. 7 Ekim–2 Aralık tarihleri arasındaki 9 hafta-lık süreçte pazar günleri saat 10.00-18.00 saatleri ara-sında oynanacak. Business Cup 2012’nin il etaplarının şampiyonlarının belirlenmesinin ardından 8-9 Aralık ta-rihlerinde Türkiye Finalleri gerçekleştirilecek. Business Cup 2012, İstanbul, Ankara, Bursa ve İzmir’de 20’şer şirket takımının katılımı ile düzenlenecek. Busi-ness Cup Futbol Ligi’nde yer alan katılımcı şirketler, en az 2 aylık sigortalı çalışanlarını oynatabilecekler

Business Cup 2012...

8 / marketing europe & anatolia

Kısa Kısa

Brand Finance’in yeni araştırma sonuçlarına göre, son 5 yılda ilk 100 Türk markasının toplam değeri, beş yıllık ortalamada 28 milyar dolar çıktı.Burada en dikkat çekici nokta ise 100 Türk markasının, Brand Finance’in Mart ayında açıkladığı “Dünyanın En Değerli 500 Markası” listesinde 38.3 milyar dolarlık pay ile 5. sırada yer alan WalMart’ın marka değerine bile eri-şememiş olması.Brand Finance, bu kez 2012 yılındaki tüm araştırma verilerinden derlediği “Türkiye’nin En Değerli Markaları 2012” sonuçlarını açıkladı. Araştırma, Türkiye’nin marka stratejisiyle ilgili sorunlarını ortaya koyarken, farklı sek-törlere yeniden devinim kazandırarak Türkiye’nin gele-ceğine yönelik rotasını bir kez daha çizdi. 100 Türk markası 1 Walmart etmiyorSon 5 yılda ilk 100 Türk markasının toplam değeri beş yıllık ortalamada 28 milyar dolar çıktı. Burada en dikkat çekici nokta ise 100 Türk markasının, Brand Finance’in Mart ayında açıkladığı “Dünyanın En Değerli 500 Mar-kası” listesinde 38.3 milyar dolarlık pay ile 5. sırada yer alan WalMart’ın marka değerine bile erişememiş olma-sı.Aynı araştırmada geçen yıla oranla bazı düşüşlere de dikkat çekiliyor: Geçen yıl 100 Türk markasının toplam değeri 33 milyar dolar iken, bu yıl kur farkı nedeniyle bu rakam 27 milyar dolara düştü. Değeri 1 milyar doların üzerinde olan marka sayısı geçen yıl 12 iken bu sene 10’a geriledi. İlk Üçte Kanatlanan Bir Marka

100 Türk markası1 Walmart etmedi...

150’yi aşkın firma üzerinde yapılan araştırmada veriler ilk 100’e giren firma üzerinden değerlendirildi. Araştırma sonuçları, 2012 yılında Türkiye’nin en değerli markasını Türk Telekom olarak belirledi. Böylece Türk Telekom, dördüncü kez Türkiye’nin en değerli markası seçildi. Bu yıl büyük bir başarıyla ikinci sıraya yerleşen marka ise Türk Hava Yolları (THY) oldu. Üçüncü sırada Akbank yer aldı. İlk üçü takip eden markaların ise sırasıyla; Türkiye İş Bankası, Turkcell, Anadolu Efes, Garanti, Ar-çelik, Yapı Kredi Bankası ve OMV Petrol Ofisi olduğu belirtildi. Çözüm: Turquality marka yönetim üssüne dönüşmeliBasın toplantısında olumlu gelişmelerin yanı sıra mar-ka sahiplerinin karşılaştığı ortak sektörel sorunlar ve eksikler de masaya yatırıldı. Toplantıda konuşan Brand Finance Türkiye Direktörü Muhterem İlgüner, araştırma verilerini dikkate alarak sektörlerin geleceğine yönelik çizdikleri yol haritasında marka değerinin yükseltilmesi konusuna en büyük vurguyu yaptıklarını ifade ederek bu yönde devlet politikalarının da geliştirilmesi gerek-tiğini belirtti. Toplantıda, “10 yılda 10 dünya markası” sloganıyla yola çıkan Turquality’nin küresel bir marka yaratması yönünde beklentiler de dile getirildi. İlgüner, “Karar vericilerin politika üreticilerin üzerinde düşünmesi gereken bir tablo bu. Çünkü temel bir ikilemle karşı kar-şıyayız. Hizmet sektöründe çok değerli markalarımız var ama bir türlü kendi coğrafyamız dışına çıkamıyor, marka değeri oluşturamıyoruz. Bu değeri neler oluşturur, bu değeri nasıl yüceltiriz? Bunları hesap etmeliyiz. Türkiye’nin kendi markaları-nı değerli kılabilecek ülke stratejilerini geliştirmesi ve o yolda hangi iş kollarının ülke için cazibe ve rekabet anlayışı vadettiğini hesap ederek bu kolları destek ve teşvik programına dâhil etmesi gerekir. Turquality’den beklentimiz budur. Ülke bazında bu sorunu nasıl çöze-ceğimizin kararını verip bu yolda ilerlemeli ve sloganı-mızı belirlemeliyiz: Ölçebilirsem kontrol ederim. Kontrol edebilirsem yüceltirim.”Diğer yandan Türkiye’nin ithalat ve ihracat dengesizliği-ni ortadan kaldırmak gerektiğini belirten İlgüner, pazar-lama ve tüketiciyle doğrudan ilintili ve marka gibi fiziki olmayan varlıkların payı arttıkça, bu dengesizliğin de Türkiye’nin lehine giderileceğini söyledi.

marketing europe & anatolia / 11

Kısa Kısa

Bingo, yeni ürünü Bingo Dynamic Bu-laşık Deterjanı’nı 2000 Türk kadını ile yaptığı araştırma sonuçları ile üret-ti. Bingo Dynamic 2000 Türk kadını ile yaptığı araştırma sonuçlarındaki “An-laşılmıyorum” yanıtı karşısında yeni ürü-nünü “Seni Anlayan O” sloganıyla kadın-lara sundu.

Hayat Kimya Ev Te-mizlik Ürünleri Kategori Pazarlama Müdürü Gülhan Eğil-mez, Türkiye ev bakım sektöründeki gelişmeler, kadınların bulaşık deterjanından beklentiler, Bingo markasının yeni-lenen imajı, sloganı ve yeni ürün serisi ile ilgili açıklamalar yaptı. Bingo’nun marka imajını 25’inci yılında kadının istediği yönde değiştirdiğini belirten Eğilmez, “Bingo Dynamic ola-rak GFK ile 500 kadınla bire bir evlerde görüşerek; TNS ile de 1500 kadının katılımı ile anket düzenleyerek 2000 kadınla yaptığımız anket sonuçları bize hem kadınların te-mizlik anlayışları hem de kullandığı ürünlerin kendini nasıl hissettirdiği açısından ilginç sonuçlar verdi” diye konuştu.Anketler ile temizlik anlayışları ve “Seni anlayan kim?..” konulu araştırmalar yaptırdıklarını belirten Eğilmez, yanıt-ları şöyle anlattı:“Kocam beni anlamıyor”“Seni en çok kim anlar?” ve “Seni en az kim anlıyor?” so-ruları için ise ilginç bir profil ortaya çıktığını belirten Eğil-mez, “Seni en çok kim anlar sorusuna kadınların yüzde 40 “komşum-arkadaşım”, yüzde 20’si kuzen-abla gibi eş yaşlarda akraba, yüzde 15’i ise annem diye yanıt verdi. Ancak bu rakamlarda en ilginç sonuç “Seni kim anlamı-yor?” sorusuydu. Kadınların yüzde 48’i kocam yanıtını ve-rirken, yüzde 20’si babam-ağabeyim, yüzde 23’ü ise ergen düzeyindeki çocuğum diye yanıt verdi.” Kadınlar çalışmaktan memnun Eğilmez şu bilgileri verdi: “2000 kadın üzerindeki “Seni kim anlar” araştırmamızda ayrıca Türk kadınının kendisini nasıl tanımladığını ve nasıl bir hayali olduğunu da araştır-dık.Ankete katılan 700 çalışan kadının yüzde 70’inin çalış-maktan mutlu olduğu yanıtını aldık. Çoğunluk çalışmayan kadının evde köreldiği, kendini bıraktığı, sıkıntıdan sürekli temizlik yaptığı ifade ediliyor. Ankete katılanların yüzde 50’si çalışıyor olmanın kadına toplumda bir yer ve saygı sağladığına yönelik soruya “evet yanıtı” verdi. Çalışan kadınların yüzde 30’u ise çalışmaktan mutlu olma-dıklarını belirtirken, buna gerekçe olarak hem iş hem de ev sorumluluğunun altında ezildiklerini belirttiler.”Eşler ile iletişim kopuyor

Ankete katılan 1000 ev kadının ise bir Aile’nin tüm işlerini üstlendiğinin ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Ev kadını ise çalışan kadınların tam aksine, Ailede tüm işleri birin-ci derecede üstleniyor. Bu yöndeki soruya ev kadınlarının yüzde 75’i “evet” yanıtı veriyor.Özellikle yaşı ileri kadın ev işlerini tek başına üstlenmek-ten yılmış durumdalar ve hayatı, sorumlulukları eşit pay-laşmak en büyük hayalleri. Evli kadınların yüzde 50’den fazlası “Eşi ile iletişimi sorulduğunda “az” yanıtını veriyor. Pek çok hanımın hayatında “eşi çok yakın değil”. Özellikle ileri yaş grubunun eşleri ile iletişimleri çok zayıflamış du-rumda ve bu durumdan mutsuzlar.”“Seni en çok kim anlar?” ve “Seni en az kim anlıyor?” so-ruları için ise ilginç bir profil ortaya çıktığını belirten Eğil-mez, “Seni en çok kim anlar sorusuna kadınların yüzde 40 “komşum-arkadaşım”, yüzde 20’si kuzen-abla gibi eş yaşlarda akraba, yüzde 15’i ise annem diye yanıt verdi. Ancak bu rakamlarda en ilginç sonuç “Seni kim anlamı-yor?” sorusuydu. Kadınların yüzde 48’i kocam yanıtını ve-rirken, yüzde 20’si babam-ağabeyim, yüzde 23’ü ise ergen düzeyindeki çocuğum diye yanıt verdi.” Kadınlar takdir edilmek istiyor Ev kadınlarının yüzde 50’sinden fazlası için temizlik ve yemek konusunda takdir edilme ihtiyacı olduğunun görül-düğünü belirten Eğilmez, “Kadınların yüzde 60’ı yemek konusunda çocuklarının takdirini önemsiyor. Bu oranda eş yüzde 30 düzeyinde.Temizlik konusunda ise kadınların yüzde 65’i için arkadaş-komşu takdiri çok önemli.Yüzde 30’u ise anne-kayınvalide gibi aile büyüklerinin takdirini önemsiyor.” Dedi.Kadınların hayali bile başkası için…Kadınların hayallerinin temelini ise çocukları oluşturduğu-nu belirten Eğilmez, “Hayalleri genelde başkalarının üze-rine, çocuğun okuyup iş güç sahibi olması gibi. Kendilerini ilgilendiren hayalleri olsa da pek çoğu bunları gerçekleşti-recek imkanları olduğunu düşünmemekteler, biraz kader-ci, kabullenici bir yanları var” dedi.Anket sonuçlarına göre Türk kadınının hayalleri için ver-diği yanıtlar şöyle:Eşi ile hayatın yükünü eşit paylaşma Yüzde 20Ev sahibi olma Yüzde 40Para için eşinin “eline bakmama”/bir işlerinin olması ya da iş hayatına geri dönme Yüzde 30Dünyayı, farklı ülkeleri gezme Yüzde 10Kadınlarla yapılan anketin sonucunda kadının kendini ta-rif ettiği kişilik ile hayal ettiği kişiliğin birbirinden çok farklı olduğunun ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Araştırmanın sonucunda kadının, özgür, her istediğini yapabilen, eko-nomik olarak bağımsız, kendine güvenen, başkaları ta-rafından dinlenen, fikirlerine önem verilen, toplumda söz sahibi, hem iyi bir kariyer sahibi hem aile sahibi olmak istedikleri ortaya çıkıyor. Ancak kendilerini tarif etmeleri-ni istediğimizde ortaya çıkan profil çok farklı. Kadınlar, is-tekleri başkalarının isteğine bağlı, hayalleri bile genelde başkalarının üzerine olan, hayatını çocuklarına adanmış, ekonomik olarak bağımlı olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

Kadınlar takdir edilmek istiyor...

Yaşama tasarım katmalı...Yaşama tasarım katmalı...

marketing europe & anatolia / 13

Röportaj

- Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı-nı nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye gibi... Bir günü bir gününü tut-muyor. Zaman zaman güneşli, çoğu za-man küçük ABD gibi satış çığırtkanlığı içinde. Populist, gündelik, etik rekabet-ten uzak ve malesef ilmi değil, bireysel ‘beğenilerin’ ekseninde ilerliyor. Marka yaratma sorumluluğunun uzun vadeli bir yolculuk olduğunu bilen ama gerek ülke politikalarından ve gerekse mu-tedik dalgalı dünya hallerinden dola-yı ‘depresif’... İşini yapan reklamcıları suçlamak değil bu. Patronları suçlamak hiç değil. Siyaset gündemne bir bakın. Herkes reklamvari jargon üretimi ile populer gündem yaratma peşinde... Bu, toplum bireyleri üzerinde ‘algısal’ bir ağırlık yaratıyor ve marka değerini direkt etkiliyor. Tabii ajansların işlerini, başarılarını ve stratejik planlarını da... İyi ajanslar var, iyi reklamcılar var, iyi rakamlar ve muhteşem bir pazar var. Bunu reklamverenlerle birlikte reklam-cılar domine ediyor. Ama herşey var ‘ekmek yapamıyoruz ya’... burası dü-şündürücü. daha doğrusu üzücü !- Ajansınızı diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir?Ajans olmamak. En başta bu. Biz ça-lıştığımız markaların 3.partisi değiliz. Onlarla birlikte o masada oturan maaşlı

elemanlarız. Ajansı kapatıp, gidip tüm günü onlarla, ofislerinde geçirdiğimiz çok oluyor. Yaratıcı değiliz. Çünkü o kavrama bakış açımız son derece stra-tejik, 3 ay sonra olacakları birebir ve ra-kamlarla verebilen, stratejik boşlukları o verilere ve rekabete göre doldururuz ve onu bulduğumuzda ‘eksiksiz, este-tik, özgün farklılık sağlar ve çok hızlı hareket ederiz’... Duygusalız. Bireysel anlamda kırıcı olmadan, iş adına sa-vaşabilen ve sesini yükselten bir duygu durumumuz var. Bu da bizi ‘onlar gö-zünde iyi birer çalışma arkadaşı’ yapı-yor... O olmadan, iş aşkı olamıyor ! AŞ hiç olmuyor...- Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir?Siyasete bağlı çok bilinmeyenli gün-dem trafiği... İşe ‘para,para,para’ diyen çakma napolyonlar ve tabii ki ‘özgün ve yeni model kurgulayabilmekteki eksik-lik. Çünkü o yoksa ‘tekrara düşer, ya-bancılaşır ve anlamınızı yitirirsiniz.- Uygulamacıların, yaratıcı reklamcı-lar ile haksız rekabet yapması konu-sunda ne düşünüyorsunuz?Uygulamacılardan kasıt sanırım matba-alar, dijital baskıcılar vd. gibi yerlerin - tasarım işine soyunması ve o hizmetleri de vermesi... Vallahi, biz alıştık onlara. Bunları çakma Rolex’le afili kulüplerde

Herkes reklamvari jargon üretimi ile populer gündem yaratma peşinde... Bu, toplum bireyleri üzerinde ‘algısal’ bir ağırlık yaratıyor ve marka değerini direkt etkiliyor.

Tabii ajansların işlerini, başarılarını ve stratejik planlarını da...

Röportaj Elvin Ekşioğlu

Üç Kişiler Ajans BaşkanıArgun Albayrak

Yaşama tasarım katmalı...Yaşama tasarım katmalı...

14 / marketing europe & anatolia

Röportaj

eller havaya yapanlara benzetiyorum. Bu işin ilmi derinliğiyle alakası olmayan ve sonuçta ‘marka yolcuğuna’ çıkma-yanların tercihi... - Böyle bir rekabet varsa nasıl engel-lenebilir?Engellenmesin, zamanla insanlar kendi kendilerine gerçekleri görsünler ben-ce... Korsan DVD, CD, Kitap, çakma rolex, armani. belinde ‘kurusıkı ile do-laşan, marka adlarıyla parfümlerin dol-durulduğu ve talep gördüğü bir dönem-deyiz. Hele bazı siteler bunlara peşin fiyatına 12 taksitle verirse... Sonumuz gulyabani !- Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalı-dır?Bu önemli bir konu. Taktiklerini uzun uzun anlatmak, deşifre etmek lazım. Ancak en önemli cevap sanırım şu. Ar-

tık genel hedef kitle tanımı diye bir şey yok. Düşünce klanları ve yerel kanallar var. Bu bir anlamda sizin onlara TV ku-tusundan çıkıp dokunmanızı gerektiri-yor ve öyle olduğunda sıcak pazarlama yanında ‘marka değerini’ de daha kuv-vetli bir biçimde ‘enjekte etmenizi sağ-lıyor.

- Bir reklamcı yaratım öncesinde ne-lerden beslenir?Bu, garip bir süreç. İyi reklamcı ‘yaşa-mının doğal akışına’ tasarım katmalı. o gözle hayatı görmeli. İçindeki korku-ları, tehlikeleri, güzellikleri yaşamalı. Gündelik sorunlar içinde ‘yapabilece-ğiniz bir şey yoksa’, onun çözümü için yaratıcı bir yol ararsınız değil mi? İşte yaşamda kafa yorduğunuz her konu ve bulduğunuz yöntemler, işinizde de karşınıza çıkar ve ‘siz bunları kaleme alırsınız’. Yaratıcılık bence böyle birşey. Dikkat edin, aslında en yaratıcı diye gö-zümüzün önüne konanlar, aslında ‘gün-delik hayatın için durum komedilerinin, hallerinin kurgulanarak bize sunulması değil mi? Aslında kısaca şu çok önemli. Dün gece bir dostumla akşam sofrası muhabbeti yapıyorduk. ATLANTİS Ya-pım Erdal ile... Bana dedi ki; Bir insanın

Korsan DVD, CD, Kitap, çakma rolex, armani. belinde ‘kurusıkı ile dolaşan, marka

adlarıyla parfümlerin doldurulduğu ve talep

gördüğü bir dönemdeyiz. Hele bazı siteler bunlara peşin fiyatına 12 taksitle verirse...

marketing europe & anatolia / 15

Röportaj

başarması için, o insanın bir ‘hikayesi olmalı’... İşte yaratıcılık da bu... Geldi-ğin yollarda, bulduğun her çözüm sa-dece sana özgü bir ‘yaratıcı tarzdır’... Yani tavsiyem; ne yaşarsan yaşa. Ama sonunda geldiğin yerde ‘anlatacak bir hikayen’ olsun...- Eleman sağladığınız kaynaklar ne-lerdir?Bilkent, Anadolu Eskişehir, Dokuz Eylül. Bu üniversitelerin yetişdirdiği insanları seviyoruz. Yani mutlaka diğer okullar-da da muhteşem yetenekler vardır ama önceliğimizi koyarken bunlara nedense ayrı bir önem veriyoruz. Okullu reklam-cılar en büyük kaynağımız.- Üniversiteler sektörün yetişmiş ele-man ihtiyacını karşılayabiliyor mu?Fazlasıyla... Ama asıl okul ‘iş hayatının gerçekleri’. O yetenekleri mahveden malesef bizim sektörel kompleksleri-miz....- Yabancı networke giren reklam ajansları yerli müşterilere doğru hiz-

met verebiliyorlar mı?Yerli müşteri? Ben çok göremiyorum... Gördüklerimde pazarda büyük rekabet yapabilmek için global devlerle boğuş-mak zorunda ki - bu da bütçelerin baş tacı olduğu bir ülkede imkansız....Ama ajanslara ayrı başlık açmak lazım. ‘ba-şarı hikayesi’ sahibi olmak, yerel müş-teri ile mümkün. Kristallerle olmuyor bu iş. Küresel rekabetin piyonu isen, uygulamacıdan öte gidemezsin. Para kazanır mısın? Tabii ki... Hikayen olur mu; HAYIR !Reklam bilmeden, reklam bütçesi ya-pılamaz ki - reklam bütçesi bir gider

kalemi değildir. Gelir kalemidir. Böyle bakılırsa ve reklam vizyonu doğru inşa edilirse ancak ‘gerçek büyüme sağla-nır’... yani böyle bir bilinç yok. Ama as-lında herkes biliyor. Okulda öğrendik. HAVUZ Problemi... Bir yerden mutlaka gidecek ama bu havuz dolacak... He-def, ticaret, rekabet niye var !- Müşterilerin ajanstan beklentileri konusunda karşılaştığınız en ilginç talepler neler?Her talep ilginç. Düz gibi görünse de, onu ilginç ve özgün bir hale getirmek bizim işimiz. - Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?Bir teşekkür eklemek istiyorum. Çünkü sistem, doğru söyleyeni dokuz köyden sopayla kovalıyor. Ama sizinle konuş-mak güzel, çünkü bu mecranın içtenli-ğini biliyorum ve korkmadan konuşabi-liyorum. Kısacası; Bildiğinizi okumaya devam...stay hungry, stay foolish !

Kristallerle olmuyor bu iş. Küresel rekabetin piyonu isen, uygulamacıdan öte gidemezsin.

Para kazanır mısın? Tabii ki... Hikayen olur mu; HAYIR !

marketing europe & anatolia / 17

Köşe

Bazen düşünüyorum Peter Pan. Bu mektupları kim okuyor diye?Sen de diyeceksin ki, “Ne yani benden başka kimin oku-masını bekliyorsun ki?”. Doğru, kime ne sana yazılan mek-tuplardan?Nasıl olsa herkes, her şeyi çözmüş, öğrenmiş diyeceğim de, kazın ayağı pek öyle değil. Kazın ayağını öğrenmek epey zaman alabiliyor. Eğer birinden görüp öğrenmediy-sen, okuyup uygulamadıysan nafile.İran ve doğu edebiyatının önemli şair ve yazarlarından Şi-razlı Sadi, ölümsüz Gülistan adlı yapıtında şöyle demiş: “Yeteneksizi terbiye etmek, kubbede ceviz durdurmak gi-bidir.”. Yani neymiş? Ceviz durmazmış.Demek ki önce yetenek olacak. Bu yeteneği merak, he-ves, gözlem gücü, deneme casareti besleyecek diyerek ben Sadi’yi tamamlayayım. Böylece ceviz bir anda dört köşeye kavuşsun. Keyfi yerine gelsin.Euripides de şunu demiş öte yandan: “Yazar olmak istiyor-sanız yazın”.Yarım heves üç kalasla bu iş olmaz. Okulda teknikler öğ-retilir.İş ise uygulamadır, pratiktir. Dört köşeli yeteneğin yoksa, ağzınla kuş tutsan, gözlerinden kıvılcımlar da çıksa nafile-dir. Okumadan alim olunmayacağı da açık. Euripides şim-di yaşasaydı, ‘azmak istiyorsanız azın’ mı derdi acaba? Şaka bir yana, o kadar çok kişi gördüm ki, yazar olmak isti-yor ama yazmıyor. Bekliyor. Neyi mi? Belki de bir sekreteri olsun da ‘Yaz kızım’ demeyi. Belki emekliliği. Belki filmler-den, kitaplardan öğrendikleri ilhamı bekliyorlar... İlham da Godot gibi, gelmiyor... Çünkü çağırmadan gelmez. Öte yandan, çok da kabahat bulamıyorum böylelerine. Türk eğitim sistemi insanlara bırakın yazmayı, yorumda bulunmayı, analiz yapmayı, oğretmeyi, ezbere alıştırıyor. Ezbere alışanın fikri olmaz. Yaratıcılık eğitimi, vardır. Yoktur diyene kulak asma. Ya-pılması gereken bu eğitimdir. Ama okulla, ama sonradan okuyarak, kurslarla, stajlarla, bizzat arabanın (tamirci-reklamcı misali) altına uzanarak vb.. Yoktur diyenler, ço-cuklara bunu yaptırmadıkları gibi, soru işareti olarak girdik-leri okullardan nokta olarak mezun edilmelerine de neden oluyorlar.Böylece artık ne verirsen kabule hazır bireyler yetişiyor. Kitlesel düşünce odaklı bireyler. Bağımsız fikir geliştireme-yenler... Niye böyle oluyor? Çünkü öyle bir eğitim sistemi var ki, kendi aklı fikriyle yazmanın kötü ve nafile olduğunu, hazır lopçuluğu öğretiyor, dikte ediyor. Soruların bile yanıt-ları belli. Onun dışına çıkarsan yandın. Sınıfta kalırsın. İşte bu yüzden uzaya bizler gidemiyoruz. Başkaları gidiyor. Biz onları izliyoruz.Bütün o bilginin, deneyimin, hayallerin, merakın çok uza-

Hayatı yenilemek gerek!

Oğuzhan Akay

ğındayız.Şöyle bir laf var mıydı acaba? ‘Asansörü icat etmeyen bir millet yükselemez.’. Komik tabii. Biz, icat etmediğimiz nes-neleri nasıl bozacağımızı düşünüyoruz. İstanbul’da Mar-mara Forum’daki ‘A human adventure’ adlı uzay sergisini gezerken geldi bu son söylediklerim aklıma. Nasıl bütün bir insanlık macerasının dışında olduğumuz, özellikle de... Hani şu aya gidilmedi, Hollywood’da çekildi o, geyiği var ya. Diyelim ki öyle olsun. Oralara kadar gitmişler ve dön-müşler işte, Ay’a inmeseler de, inseler de. Üstelik bilgisa-yar bile yokken... Buna ne diyeceksiniz? Şu anda da Mars’ta ‘Curiosity’ yani Merak adlı araçla ya-şam var mıydı çok eskiden yok muydu, ya da yaşanabile-cek şartlar oluşturulabilir mi, o araştırılıyor. İnsansız uzay aracının adı Merak. Yani yeteneğe köşe yaptığımız özellik-lerden biri. Tabii dışında kaldığımız tek insanlık macerası değil bu. Oturup ağlayacak değiliz, böyle oldu diye.Eğitimde yaratıcılığı nasıl geliştirebiliriz, yetenekleri nasıl besleyebiliriz, farklılıkları nasıl benimseyebiliriz, onları öğ-retmemiz gerek hızla.Sadece yüksek öğretimde değil, ilkokuldan itibaren...Diye-ceksin ki Peter Pan, yaratıcılık ve yetenek bu ülkede değer bulmaz, boşuna uğraşmaya ne gerek. Varsın ülkede değer bulmasın! Senin mutlu olman, hayatına değer ve sevinç katman, yeni insanlık maceralarına katılman için önemli bu. Bunu yaparak, bireysel başarılara imza atan Türkler var artık biliyorsun. Sorun genlerde değil kısacası; yaşam, düşünce, eğitim biçiminde. Sadi’nin lafına dönersek, dört köşeli yeteneksizi terbiye etmekle de uğraşmak zaman kaybı kanımca. Hevesi, merakı, cesareti, görme gücü olan o kadar çok kişi, kılavuz ve yardım bekliyor ki... Onlarla başlayıp, örnekler, rol modeller çıkarmak lazım.Ben kendi adıma çalışırken ve okuturken bunu yapıyo-rum. Bir iki kişinin bile kendi farkındalığını sağlamak, ona fener olmak, yol göstermek büyük kazanç.Reklamcılık sektöründe olan ve yaratıcılığı, yeteneği bes-lemeyen kişilerden ve işyerlerinden uzak dur Peter Pan. Öyle bir yerdeysen de hemen ayrıl. Kapattığın o kapı, ka-fanda başka kapılar açacaktır.Sonra da başka fırsat kapıları.İnan ki, hayata her gün yeni bir gözle bakmak, hayal kur-mak, ideallerin peşinden amatör hırsla ama profesyo-nel hazırlıklarla koşmak, fikir bulmak, buluş yapmak her şeyden değerli. Bir kez tadını alırsan bırakamayacaksın. Uyuşturucu değil canlandırıcı, iz takip edici değil iz bırakı-cı, doğrulayıcı değil doğrulatıcı olmak, bırakılacak bir şey değil zaten.Başkasını bırak, kendini oynat şu hayat oyununda. Yete-neğinle, yaratıcılığınla... Hayatını yenilemen gerek!

ezberbozacısı)(Peter Pan’a mektuplar - 10

marketing europe & anatolia / 19

Reklam Dünyası

Bu yıl 2- 11 Kasım 2012 t a r i h l e r i a r a s ı n d a T Ü YA P ’ t a d ü z e n l e -necek olan İ s t a n b u l A u t o s h o w

2012’nin farklı konsepti ve içeriği pek çok mecrada ya-yınlanmaya başlayan reklamlarıyla da fark yaratıyor. Türkiye otomotiv sektörünün en önemli buluşması Au-toshow 2012 için O&M reklam ajansı tarafından yürütü-len kampanya iki ayrı aşamadan oluşuyor.İlk aşamada “Otomobil Meraklıları TÜYAP’ta” mesajı ile geniş kitlelere ulaşan Autoshow, kampanyanın ikinci aşamasında da “Autoshow’da güç gösterisi” konsepti-ni işliyor. Autoshow reklam kampanyaları, bu yıl ailece ziyaret edilebilecek bir içeriğe ve mekana kavuşan Au-toshow 2012’nin hedeflenen geniş kitlelere ulaşmasını sağlayacak bir planlama ve takvimle sürdürülüyor.

Autoshow 2012...Molfix’in neşeli reklam filmleri, 21 milyon 584 bin izleyici sayısıyla en çok izlenen Türk reklam filmleri sıralamasında ilk 10’a 3 farklı reklam filmi ile yer aldı.Bebek ürünlerine yö-nelik hazırlanan reklam filmleri internette izlen-me rekorları kırmaya de-vam ediyor. Youtube’un en çok tıklanan reklam filmleri sıralamasına göre Türkiye’deki ünlülerin oynadı-ğı reklamlar yerine bebek ürünleri için hazırlanan neşeli kareler tıklanma rekoru kırıyor. Youtube’da en çok izlenen Türk reklam filmleri sıralama-sında ilk 10’da Molfix’in 3 reklam filmi yer alıyor. Molfix’in reklam filmleri, hem Türkiye’den hem de yurtdışından iz-lenerek, çocukların yanı sıra büyükler tarafından da eğ-lenceli bulunuyor. www.facebook.com.tr/molfix

Molfix reklamları...

Aktör, senarist, film yapımcısı ve yönetmenlik gibi birçok işle ilgilenen James Franco, bilgi erişimini ve çoklu işlev-selliği kolaylaştıracak ve hızlandıracak şekilde tasarla-nan Galaxy Note 10.’in yeni reklam yüzü oldu.Dünyanın teknoloji lideri Samsung Electronics aynı anda birden çok iş yapabilmeyi sağlayan Galaxy Note 10.1’in yeni yüzü olarak yine hareketli ve çok yönlü yaşamı ile dikkat çeken James Franco’yu seçti.

James Franco Galaxy Note 10.1’in yeni yüzü oldu...Oyuncu, yönetmen, yapımcı ve yazar James Franco; Samsung’un çoklu görev özelliğine sahip tablet bilgisa-yarının tanıtım videosunu da kendisi çekerek, olağanüs-tü yeteneklerini ortaya koymuş oldu. Videoda Franco, bir yandan kendi evinde dolaşırken diğer yandan yemek yapı-yor, videolar çekiyor ve bazı problemleri Galaxy Note 10.1 sayesinde kolaylıkla çözerken görülüyor.

CV’lerinizsektörle ücretsiz olarak

dergimizde buluşacak.

Sektöre yeni girmek isteyenstajyer adayları

ya datecrübesini değerlendirecek

yeni bir adres arayanyaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri

temsilcileri, grafikerler

ve diğer arkadaşlarCV’lerinizi

[email protected] bekliyoruz.

marketing europe & anatolia / 21

Köşe

revizyon)

(İlk yazıyla aramıza sektörel sorunlar girdi, aradan1 ay geçti. Önce küçük bir test yapıp toparlayalım.Bu yazı serisini takip edenler, samimiyetle lütfen şusoruyu cevaplasınlar: Kaçınız ilk yazı hakkındadüşündü ve aklına yatanları uygulamaya koydu?Cevap da, değerlendirme de sizde. Kendi notunuzukendiniz verin. İş hayatının üniversiteyle arasındakifark da bu zaten.

Bugün yirmili yaşlarda olsaydım ve sıfırdankendime bir kariyer planı yapsaydım, nasıl parakazanırım diye değil, nasıl mutlu olurum diyedüşünürdüm. Çalışma koşullarımızı belirlemektesayısız engelle karşılaştığımız günümüzde, aslındaideali belki de hiç çalışmamak ama, bu mümkünolamıyorsa, unutmayın ki aslolan mutlu olabilmek.Bu yüzden iş hayatını ciddiye alın. Mutluolabilmenin en temel koşullarından biri sonuçta.İnanmadığın bir iş yaparsan, mutlu olman zor.Belki sadece anlık yanılsamalar yaşar, mutlu, başarılıolduğunu sanırsın, hepsi o.

İlla bu sistem içinde yer alacaksan, kimin içinçalışacaksın, buna karar vermen çok önemli. Sorubasit, aslında cevabı da basit. Her çalışma, bir taraf olmaktır. Kimin için ter dökersen, maaşını o verir.Doğayı seviyorsan mesela, doğayı katleden birşirket için çalışma! Böyle bir şirkette başarılı olsanne olur ki, başardığın şeyin, yaradığı işe bak.Sevdiğin bir şeyin katli. Bu örneği çoğaltmayı evödevi kabul et. Ne yapamayacağını bilirsen, neyapabileceğini daha kolay bulursun. Aynı şekildeher ajans da bir değildir. Geleceğin ve mutluluğunbu karardan geçiyor, unutma!

Staj konusunu her seferinde konuşacağız sanırım.Her staj karşılıklı bir deneyim. Birlikte öğreniyoruz.İşte bu yüzden öğrenciliği bırakma! Öğrenciliğibırakan, öğrenmeyi de bırakır, bunu hep hatırla.Bu yüzden lütfen hayatının sonuna kadar öğrencikal. Staj, aldığın eğitiminin bir sağlaması.Ne biliyorsun, ne öğrenmişsin, bildiklerinin gerçekhayattaki karşılıkları neler, bunları test edeceğinalandır staj, boşlama! Tam tersi, her zamankindendaha fazla asıl. Ne yüksek lisans yapmışlar gördükki, aslında hiç yoktular. Ne mezun olmamışlargördük ki, aslında çoktan olmuşlar. Üniversitelerinverdikleri eğitim kalitesi arasında ciddi farklılıklarvar.

Bazı üniversitelerin mezunları sektörüngerçeklerinden bi’ haberken, bazıları daha mezunolmadan durumu kavrıyorlar. Aldıkları eğitiminhakkını veriyorlar. Benim gözümde en talihsizstajyer profili, olmadan olduğunu düşünenler. Altıbomboş bir özgüvenden daha kötüsünüdüşünemiyorum. En büyük erdem, insanın kendinibilmesiyse, kendini küçük düşürme. Kendini iyi tart.Tartamıyorsan yardım al. Samimiyetin en büyükyardımcın olacaktır bu konuda.

Öğrenmeye ve öğretene saygın olmazsa, ortada biröğreti de olmaz. Öğretisini değerli bulmadığın birajansta zaten staj yapma. Yok yapıyorsan da hakkınıver. Yolun başında seni var edenin, öncelikli olarakkarakteristik özelliklerin olduğunu unutma. İşibilmeyen biri başka nasıl değerlendirilebilir ki?Pozitif yönlerini öne çıkar. Negatif yönlerini hiçolmazsa fark et. Yapamayacağın şeyler için sözverme. Sözünü yerine getirememek, en büyükzafiyettir. Kimse böyle biriyle çalışmaz, referans daolmaz. Referanslar önemlidir. Ve unutma ki, busektörde zaten öğreten, öğretmeye istekli ajanssayısı çok az. Onlar da birbirini çok iyi tanır. Hiç birstaj sır olarak kalmaz. Bilgi paylaşılır. Kariyerini riskeatma.

Her şeyin başı sonuçta ne istediğini bilmek.Bunu ne kadar önce bulursan, rekabette o kadaröne geçersin. Bir şeylere kafa yoracaksan, öncebuna yor. Ne istediğini bilmeden yola çıkmak, geçicikörlük gibidir, önüne çıkan fırsatları göremezsin.Körlemesine yola çıkma. İletişim sektöründeysen,ilk öğreneceğin şey strateji olsun. İş için değil,kendin için. Çünkü asıl önce senin bir stratejiyeihtiyacın var! Nerdesin? Ne biliyorsun? Başkalarınerede? Başaran nasıl başarıyor? Sen nasılbaşarabilirsin? Bunların cevabını bilmeden yolaçıkarsan, işin şansa kalmış demektir. Ben dahabugüne kadar ne istediğini bilen ve bu uğurda,inatla direnen bir stajyer görmedim. Eleştirmek içindeğil, fark yaratabileceğiniz yeri işaret etmek içinsöylüyorum. Bunu mutlaka düşün.Ve asla umutsuzluğa kapılma. Sen başarabileceğine inanmazsan, kimse sana inanmaz. Anahtar sende.Ne istediğini biliyorsan, bir staj hayatınıdeğiştirebilir.

Genç ReklamcıyaSektörü Kullanma Kılavuzu 2

Kağan İşmen / [email protected]

22 / marketing europe & anatolia

Röportaj

- Türkiye’deki iletişim hizmetleri ajansı anlayışını nasıl değerlendiri-yorsunuz?Elbetteki her ajans, kendi iletişim tarzı-nı ortaya koymak üzere yola çıkıyor, bu yolculukta da kendi “doğru”larıyla hiz-met vermeyi hedefliyor. Tüm bunlar için ajans yöneticilerinin hem ajans hem müşteri tarafında tecrübesinin olması, en önemli kriterlerden biri. Bu deneyim ve gözlemler; ajansların kendi müşteri-lerine hizmet verirken çok değerli bilgiler olabiliyor. Müşteriyi anlamak ve kendi-ni/hizmetlerini müşteriye iyi anlatabil-mek çok önemli. Burada uzlaştığınızda, ilerleyişinizde sıkıntı yaşamıyorsunuz. Müşteri aldığı hizmetten, siz de gerçek-leşen projelerden memnun kalıyorsu-nuz. Ancak bu ikilinin herhangi birindeki aksaklık, her iki tarafı da başarısızlığa yöneltebiliyor. Ajansın, vereceği hizmetleri belirleme-si, müşterinin de işini kolaylaştırıyor. Burada bir karmaşa olduğu anda mut-laka iletişime de yansıyor. Bu yüzden her “ajans” kendini iletişim ajansı olarak konumlamadan önce düşünmeli, “ben iletişimin hangi alanında hizmet verece-ğim” diye. Bunun belirlenmediği ve “her alanında hizmet verebiliriz” düşünce-sindeki yapılarda, genelde aksayan bir ayak oluyor. Her işte olduğu gibi iletişim

alanında da her dalda hizmet vermek mümkün değil, daha da önemlisi sağlık-lı değil. Bu nedenle iletişim ajanslarının, ana faaliyet konularının yanındaki hiz-metleri, işin profesyonelleri ile yapacak-ları iş ortaklıkları aracılığıyla vermeleri, çok daha verimli sonuçlar almalarını sağlayacaktır. Bizim yapımızda bunun çözümü şöyle: Grubumuzda “birbirinden bağımsız”; bir tam hizmet reklam ajansı, bir halkla ilişkiler şirketi ve bir dijital iletişim ajansı bulunuyor. Elbette ki ortak müşterileri-miz de bağımsız müşterilerimiz de var ve ortak müşterilerimize birlikte hizmet veriyoruz. Ama burada hiçbir zaman bir ajans diğerinin sınırını ihlal etmiyor. Ve-rilen hizmetlere kendi aramızda bizim duyduğumuz saygı, müşterilerimiz için de referans oluyor ve onlar da hizmet alanlarımıza aynı saygıyı gösteriyor. Böylece hem ajans hem de müşteri ta-rafında bir algının yerleşmesine destek oluyoruz.- Müşteriler, iletişim hizmetleri ajans-larından neler bekliyor?Müşteriler iletişim ajanslarından önce-likle ve klasik bir hizmet olarak, medya ilişkileri hizmeti bekliyor. Ancak günü-müzde artık klasik medya ilişkilerinin yanında online medya ilişkileri, online pr vb. gibi hizmetler de talep edilmeye

İletişim müşteriyi anlamaktır...İletişim müşteriyi anlamaktır...

Röportaj Elvin Ekşioğlu

Elbetteki her ajans, kendi iletişim tarzını ortaya koymak üzere yola çıkıyor, bu yolculukta da kendi “doğru”larıyla

hizmet vermeyi hedefliyor. Tüm bunlar için ajans yöneticilerinin hem ajans hem müşteri tarafında tecrübesinin

olması, en önemli kriterlerden biri.

Pozitif PR Ajans BaşkanıSerap Şahin Durak...

İletişim müşteriyi anlamaktır...İletişim müşteriyi anlamaktır...

başlandı. Bunun yanında da ajansların kendi hizmetlerini, iletişim sektöründeki değişim ve gelişimlere göre revize ede-rek, yeniden yapılandırması gerekiyor. Müşteriler eskiden doğrudan dile getir-mediklerini şimdi çok açıkça söylüyor: “Satışıma ne kadar katkısı olacak, pa-zarlama çalışmalarımı ne kadar destek-leyecek?” Bu soruları yanıtlayabilmek için ana faaliyet alanınız olan stratejik planlama ve medya ilişkileri hizmetleri-nizin yanına farklı alanlar da eklemeniz gerekiyor. Bu ilave hizmetler, yine ileti-şime dayalı farklı pazarlama uygulama-ları olabilir.- Ajansınızı diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir?Bir önceki sorunuzda belirttiğim talep-lerden doğmuş bir hizmet olarak verdi-ğimiz pazarlama ve satış çalışmalarını destekleyen uygulamalar, bizi konvansi-yonel iletişim ajanslarından biraz daha farklı bir noktaya konumlandırıyor. Markanın/kurumun hedef kitlesinin doğ-ru belirlenmesinin ardından, potansiyel müşteri olabilecek sektör ve kurumların

tespit edilmesi, bu çalışmanın temelini oluşturuyor. Ardından müşteri marka/kurum ile belirlenen potansiyel kitle-nin, nasıl bir araya getirileceği üzeri-ne çalışıyor ve bu konuda alternatifler yaratmaya çalışıyoruz. Bu alternatifler birebir tanıştırmalar da olabiliyor, çeşitli STK’lar ve üyeleri ile bir araya getirme-ler de olabiliyor. Ya da tamamen müşte-riye özgü özel formüller üzerine de dü-şünüyor ve medya yansımalarını nasıl destekleyeceğimizi belirliyoruz.-Yabancı şirket ortaklı iletişim hiz-metleri ajanslarını nasıl değerlendi-riyorsunuz?Elbette ki farklı iş disiplinleri, farklı ileti-şim metotları gibi başlıkları düşündüğü-müzde yabancı şirket ortaklığı, yararlı bir model.

Tek kritik nokta; global kuralların yerele ne kadar uygulanabildiği ile ilgili. Yere-lin dinamikleri her zaman daha farklı olduğu için, yabancı şirket kurallarının geçerliliğinin sınırlı olduğu konular mu-hakkak oluyor ve bunların da alternatif kurallarının olması, iletişimin sağlıklı yürütülmesi açısından önemli.-İletişim hizmetlerinin müşterileriniz tarafından doğru algılandığını düşü-nüyor musunuz?İletişim hizmetleri artık çoğu kurum ta-rafından doğru algılanıyor. Ancak za-man zaman hangi hizmeti, hangi ajans-tan isteyeceğini bilmeyen müşterilerle sıkıntı yalıyoruz. Bazı markalar iletişim ajanslarından reklam-tanıtım hizmetleri de bekleyebiliyor. Bunun yanında ileti-şim hizmetinin gerekliliği konusunda te-reddüt yaşayan müşteriler var, burada da bize hem kendimiz hem sektörümüz için müşteriyi/reklamvereni eğitmek gibi bir misyon yükleniyor.- İnsan kaynaklarındaki eleman sağ-ladığınız kaynaklar nelerdir?Çalışan ihtiyacımızı genelde, bize fark-lı zamanlarda ulaşan genel başvuru-lardan karşılıyoruz. Bu konuda yoğun mail gönderimi olduğu için, bizim ihti-yacımız olmadığı dönemlerde çevremiz ve müşterilerimiz ile de bu başvuruları paylaşmaya gayret ediyoruz.- Üniversiteler sektörün yetişmiş ele-man ihtiyacını karşılayabiliyor mu?Üniversiteler sektöre sayıca çok faz-la alternatif sunuyor evet ama bu me-zunların ne kadarı iletişim sektöründe çalışmayı tercih ediyor ve ne kadarı başarılı oluyor, bu tartışılması gereken bir konu. Benim bu konudaki fikrim; öğ-rencilerin, bir dönem Anadolu Üniver-sitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin de uyguladığı üniversiteye giriş sınavının yanında “mülakat” ile alınması yöntemi. En azından istekliler ve iletişim sektö-ründe çalışıp çalışmayacağı bir ön ele-meden geçmiş kişiler, bu eğitimi alır. Fazla mezuniyet de mezun olup başka

24 / marketing europe & anatolia

Röportaj

Çalışan ihtiyacımızı genelde, bize farklı

zamanlarda ulaşan genel başvurulardan karşılıyoruz.

sektörlerde çalışmak da önlenmiş olur. Bu birinci aşama. Üniversiteye girdikten sonra ise, iyi bir eğitim içeriği konusu başlıyor. Eğitim içeriğinde, mutlaka temel ekonomi, kültür,Türk dili, İngilizce, psikoloji, sos-yoloji, tarih, iktisat, istatistik, teknoloji vb. bilgileri içeren derslerin yer alması, bunların üzerine spesifik iletişim dersle-rinin olması çok önemli. Bunun sonrası da öğrenimi süresince yapacağı stajlar, part time çalışmalar, katılacağı kurs ve seminerler üzerinden, öğrenciye kalı-yor. Üniversiteler, maalesef bu içerikte bir eğitimi verseler bile sektörle işbirlik-leri az ya da sınırlı olduğu için mezun olan öğrenciler gereken donanımı ken-di imkanları ile edinebiliyorlar. Bu da biz sektör çalışanlarına ne derece kolaylık sağlıyor, tartışılır. Üniversitelerin, yönetmeliklerinde, sektörle daha yakın olabilmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmala-rı, özel sektörün de üniversiteler ile işbirlikleri için biraz daha yakın dur-ması, çözümlerden biri olabilir. Ancak tüm bunların temelinde, istekli, gün-demi takip eden, gerçekten saygılı ve ilgili öğrencilerin varlığı olmalı.- Çalışma hayatınızda yaşadığınız en ilginç olay nedir?Farklı birçok durumla karşı karşıya

kalıyoruz ama son dönemde en ilginç, hatta en can sıkıcı durumlardan biri; bize neredeyse “yayınların ismi ve st/cm listesi verip, bunlar kaça olur” tutu-mu. Halkla ilişkilerin temel faaliyet alanı olan medya ilişkileri konusunda ajansla-rın çalışma prensibi; aylık hizmet bedeli üzerinden bu ilişkileri kurma, sürdürme, takip etmeye dayanıyor biliyorsunuz. Ama bir müşteri adayımızda, “ ….. Gazetesi ekonomi sayfasında çeyrek sayfa, ….Dergisi’nde tam sayfa, ….TV Programı’nda konukluk” vb. listeyle kar-

şılaştık ve bu haberlerin yayınlanması-nın bedelini sordular. Bunun hizmet anlayışımıza uygun ol-madığını belirtmemize rağmen, başka bir iletişim ajansından böyle bir teklif aldıklarını belirterek ikna olmadılar. Biz kendileri ile çalışmadık, başka bir ajansla da çalıştılar mı bilemiyorum ama müşteride böyle bir algı yaratan ajansların varlığı, etik değerlerimizi cid-di bir tehlike altında bırakıyor. -Sizin eklemek isteğiniz bir şey var mı?Yanlış anımsamıyorsam, TÜHİD ve TOBB’un 2009’da ortaklaşa düzenle-diği bir toplantıda, medya mensupları ve iletişim uzmanları arasındaki iliş-kileri tartışıyorduk. Orada paylaşılan bir örneğin Türkiye’de uygulanabilirliği üzerine hala düşünüyorum. Sanırım İsveç’teki bir uygulama örneğiydi. Ga-zetelerde “basın toplantısı” sonrası ya-yınlanan haberlerin kenarında “bu bir davetli haberdir” ibaresinin yayınlan-maya başladığını öğrendik. Türkiye’de uygulanabilir bir uygulama olabileceğini pek sanmıyorum ama yine de medya ve okuyucular arasındaki etiğe katkı sağlayacağına inanıyorum.Bir de eskiden olanı sunar yansımala-rı beklerdik, şimdi ne kadar “manipü-le” ediyorsak o kadar başarılıyız. Bu da hiç etik değil aslında ama gündem, yeni gelişmeler vs. mecburen bizleri de buna yönlendiriyor, memnun muyuz ve doğru mu? - Hayır

marketing europe & anatolia /25

Röportaj

En ilginç, hatta en can sıkıcı durumlardan biri; “yayınların

ismi ve st/cm listesi verip, bunlar kaça olur” tutumu.

marketing europe & anatolia / 27

Köşe

Reklamın topluma dönük beklentileri, neden yapıldığı vs. yi herkes biliyor, sorun yok. Dolayısıyla ‘siyasetin’ de bu süreçlerde reklam yapmaları olmazsa olmaz. Ona da tamam. İşte bunların en son örneği sanırım AKP Büyük kurultayıdır. Şiirlerle şarkılarla süslenmiş, uluslararası davetlileri ile tüm Türkiye’yi kucaklamak iddiasıyla yola çıkan (2023-2071) bir kurultay...

Reklamın dış sesi olarak sahneye hakim olan büyük hitabet ustası ise Recep Tayyip Erdoğan... En ince ayrıntısına kadar özenle düşünülmüş, medyanın dahi önceden kurgulandığı ve ona göre düzenlemelerin, kamera yerleşimlerinin düzenlendiği bu kurultay, Türkiye için önemli bir ‘siyasi sürecin transformasyonu olmadı’...

Neden mi? İşte rakamlar:Türkiye’dek oy dağılımları dışında, bir kaç rakam verelim. Okula çocuğunu bu yaşta bu şartlarda okula göndermek istemeyen ailelerin sayısı ortalama 3.000.000. Bu birey olarak hesaplandığında ‘algısal etki alanı’ ortalama 12.000.000 kişi demektir. Ortalama 6500 şehit, 4500 gazi var... Bunun da etki alanı ortalama 800.000 artan, 8.000.000 kişiye tekabul eder.

Oy dağılımlarından sonra direkt ortaya ‘ÖTEKİ TARAF’ dedikleri insan sayısı çıkıyor. Ortalama 38.000.000 insan... CIA’in iddia ettiği 6.000.000 ‘yok olmuş’ kişiyi saymaksak, bu rakam Türkiye’nin tam %50’si demektir.

Argün Albayrak / [email protected]

Dünün ‘terörist başına eşdeğer ve medyanın da pompalaması ile bugün adam sıfatıyla kasımkasım kasılan Barzani de orada... Hem orada hem de kürsüde. Adam hayatı boyunca seslenemeyeceği bir kitleye-hem de Türkiye’nin ANKARA’sında sesleniyor...

(o konuşurken en ufak bir tepki yok. En ufak...)

Sanırım bu da, oradaki insanların ‘memleket’den ne anladıklarını anlatıyor. Biraz önce tanımlamaya gayret ettiğim milli eğitim mağdurlarını, şehit gazi aile ve yakınlarını, memleket sevdalılarını düşünüyorum da; benim içim yandıysa, onlar ne hale gelmiştir.

Harcanan para; milyon dolar...Gözlerim dolar. Millet donar, umutlar solar !

Yazının reklamcıya reklam değeri yok ! Kusura bakmayın, içimiz kan ağlarken tutup da ‘herkesin hedef kitleleri alanına giren insanlarımızı’ es geçemezdim.

Not: 5.000.000.000 dolar borç vereceğinize.... Her neyse... Yorulduk değil mi?

transformatör)(

AKP Kurultayı ve reklam değeri:

marketing europe & anatolia / 29

Kampanyalar

Hayal değil... Royal...

Antimikrobiyal Royal’de barınamayan Bakti, kavuşamasa da Royal’e aşıktır.Ve aşkı için kavgaya da, savaşmaya da…Ama karşısında bu kez Survivor Hasan vardır.Kılıçlar çekilir ve savaş başlar.Bakti, dövüşü kaybederken gözlerini açar.Meğer her şey rüyadır.Halı aşkı hariç.İşte bu aşkın sözleri:Aşk senin neyineBi bak şu halineAşk için savaşmaBoşuna uğraşmaHadi git yolunaHayat olsa kolayHalı aşkı RoyalHayal değil ... Royal...Reklam Filmi Künyesi:Reklamveren: Royal HalıYönetmen: Ezel AkayYapım: Contact Film/Ümit Özçorlu-Figer Ermek ÖzçorluBeste: Jingle House/Ö. AhunbayGüfte: Oğuzhan Akay

Şarkıcı: GökselOyuncu: Hasan YalnızoğluKoreograf ve Bakti Dublörü: Tuncer KarataşY.Yönetmen: O. AkayYaratıcı grup: Deniz Akyıldız, Gülçin Kağnıcı, Erdal Güngör, Utku SobayM. Direktörü: Gaye AyıkMedya: More Media - More Digital - Özge AkayMecra: TV, 33”-16”-10”

30 / marketing europe & anatolia

Kampanyalar

Wow wow değil, vay vay vay...Mavi, Adriana Lima’nın başrolde yer aldığı yeni reklam filmi “Çok mu Çok Modayız”la New York’ta çekildi. Senaryosunu Ali Taran’ın yazdığı filmde; Lima, New York Mavi mağaza-sında şık jean ve üstleriyle verdiği seksi pozlarla “Vay vay vay” dedirtiyor.Son iki reklam filminin galasını televizyondan önce Face-book üzerinde gerçekleştiren Mavi, Adriana Lima’lı kam-panyası için hazırladığı dijital oyunla, yine bir ilke imza attı. Facebook uygulamasıyla sadece birkaç saat içinde 100.000 tıklamaya ulaşan yeni reklam filmini, Mavi hayranlarının be-ğenisine açtı.Reklam Filmi KünyesiMarka: MaviReklam Kampanyası: Çok mu Çok Modayız!Reklam Ajansı: Ali TaranReklamın Yıldızı: Adriana LimaYönetmen: Cemal AlpanGörüntü Yönetmeni: Simon CoullStil Editörü: Erin TuronMüzik: Jingle House / Ömer AhunbayFilmin süresi: 37”

Ouu, Dacia mı o?”

Dacia, Yalan Dünya dizisinin sivri dilli karakteri Nurhayat’ı canlandıran Gupse Özay’la çektiği reklam filmlerine devam ediyor. Yeni reklam filminde Nurhayat’ı bir Dacia yetkili satı-cısında Duster modelini incelerken görüyoruz.Pahalı olmayan hiçbir şeyi satın almamasıyla tanınan Nur-

hayat, girdiği yetkili satıcıda Duster’ı “yüksek sesinden” ta-viz vermeden inceliyor, eleştiriyor; fakat uygun fiyatlı ürünleri tasvip etmemesine rağmen Dacia modellerinin üstünlüğünü kabul etmişe benziyor. Yine de “İlk araba kalbe vurulmuş bir mühürdür” ve “Bagajı da salonum kadarmış kıız” diye-rek Duster modelini öven Nurhayat, reklam filminin sonunda “Yalnız o fiyat biraz düşük, onu biraz yükseltin” diyerek Nur-hayatlığını yapmaktan da geri kalmıyor!Reklam Filmi KünyesiReklamveren: DaciaReklamveren Yetkilisi: Özlem Ünlü, Pınar KrandReklam Ajansı: Publicis YorumKreatif Grup: Cevdet Kızılay, Zafer Külünk, Erkut TerliksizMüşteri İlişkileri: Yeşim Uzuner, Sinan Bilsel, Alp Sayınlı, Mine HatapkapuluStratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina Medya Planlama ve Satın Alma: OMDProdüksiyon: Arzu Köksal, Gamze BayındırKullanılan Mecra: TV, Gazete, Outdoor, Internet, POPYönetmen: Yalçın KılıçProdüksiyon Şirket: Soda Film

marketing europe & anatolia / 31

Kampanyalar

Yeni Molped ile hep daha iyiye...Molped’in “Yeni Molped ile hep daha iyiye” reklam filmi, ünlü ve sempatik şarkıcı Pamela Spence’nin At, jeep, helikopter ve jet gibi araçların yer aldığı Molped’in yenilenme sürecini anlatan reklam filmi, Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde çölde çekildi.Hazırlıkları 3 hafta süren reklam filminin yönetmenliğini Umur Turagay yaptı. Vietnam Kreatif Ajans Başkanı Tibet Sanlıman tarafından planlanan, görüntü yönetmenliğini Yon Thomas’ın yaptığı reklam filminin yaratıcı yönetmenliğini Gürkan Günaydın üstlendi. Reklam Filmi Künyesi:Reklamveren: Hayat KimyaReklamveren Temsilcisi: Melek Soklangıç Dinçer, Gülser Golbazi Karlı, Elçin BayraktaroğluReklam Ajansı: VietnamYaratıcı Yönetmen: Gürkan GünaydınMetin Yazarı: Gaye BasmacıSanat Yönetmeni: Umut KısaMüşteri İlişkileri: Ceren GülAjans Prodüktörü: Cengiz KaradenizYönetmen: Umur Turagay

Yapım Şirketi: MoonlightingGörüntü Yönetmeni: Yon ThomasKostüm Tasarım: Violet BenhabibPost Prodüksiyon: SinefektFotoğraf: Şenol AltunDublaj Sanatçısı: Pamela SpenceMüzik: Gaipten Sesler

Reklam değil rakam...

Ekranların sevilen yüzü ünlü komedyen Ata Demirer’in rol aldığı “Reklam Değil Rakam” sloganlı yeni reklam filmi, Avea’nın artan çekim kalitesi ve kapsama yatırımını yine eğlenceli bir şekilde gözler önüne seriyor. Filmde, “Avea Ça-lışıyor” serisinden tanıdığımız Ata Demirer’in hayat verdiği ve tüketicinin büyük beğenisini kazanan “Kepçe Operatörü Kemal” karakterine oyuncu İpek Özkök eşlik ediyor. TBWA İstanbul Reklam Ajansı tarafından yaratılan yeni reklam fil-minin yönetmenliğini ise Uygar Kutlu üstleniyor.

Reklam Künyesi:Reklamveren: AveaReklam Ajansı: TBWA\ISTANBULKreatif Direktör: Emre KaplanYaratıcı Ekip: Ali Erkmen, Ali Şener, Kerim GürselMarka Direktörü: Dilek UçarlıMarka Yöneticisi: Ekin KutevuMarka Temsilcisi: Zeynep KahvecioğluStratejik Planlama Ajans Başkan Yar: Toygun YılmazerStratejik Planlama Direktörü: Tuğyan ÇelikStratejik Planlama: Nisan DanışmanAjans Prodüktörü: Ceyda Kayaçetin SchulteAjans Prodüksiyon Asistanı: Onur BilgeProdüksiyon Şirketi: AutonomyYönetmen: Uygar KutluPost Prodüksiyon: SinefektMüzik: Emre IrmakMedya Ajansı: People CommunicationsKullanılan Mecralar: Televizyon, Açıkhava, İnternet

32 / marketing europe & anatolia

Kampanyalar

Güle güle yiyin...Ülker’in 65. Yılı için 3 yıl önce hazırlanan Ülker’le Mutlu Bir An ana platformunun çikolata ayağı olan, Ülker Mutlu Bir An “Güle Güle Yiyin” kampanyası yayına girdi. Yönetmeni Ba-hadır Karataş olan filmin müziği ise oldukça tanıdık. Michel Telo’nun Ai Se Eu Te Pego, ya da ülkemizde bilinen adıyla Nossa Nossa. Reklam Filmi KünyesiReklamveren: ÜLKERReklamveren yetkilisi: Aslı Özen Turhan,Pazarlama Müdürü; Canan Berkem, Marka YöneticisiReklam Ajansı: GREY İSTANBUL Yaratıcı Yönetmen: Engin Kafadar, Ergin Binyıldız

Yaratıcı Grup Direktörü: Erdinç MutluYaratıcı Grup: Kadir Özdemir, Merve Selamet, Ozan Çelebi, Önder Bayraktar, Yağız AksuYönetmen: Bahadır KarataşAjans Prodüktörü: Onur Mis, Selim İpekProduksiyon Şirketi: FilmparkReklam Ajansı Müşteri İ.:Elsa Altaras Nasi, Selen YaslıMedya Ajansı: MedyavestMedya Ajansı Müşteri İ.: Burçak Akkan, Ayçin Tektaş

Bi’kahve...Yeni tanıtım kampanyasında ‘Bi’kahve’ konseptini kullanan NESCAFÉ 3’ü1 Arada için çok keyifli ve eğlenceli bir reklam filmi çekildi. Puplicis Yorum tarafından geliştirilen, yapımcılı-ğını Böcek Yapım’ın üstlendiği reklam filminin yönetmenliği-ni ise Eralp Vardar yaptı. Cihangir’de gerçekleşen çekimler sırasında Sarp Apak ve Öner Erkan’nın enerjisine yetişmek için sık sık Bi’ Kahve molası verildi. Kampanya KünyesiReklamveren: NescaféReklamveren Yetkilisi: Burçin Alev Ekşi, Bentürk İybar, Elif Yonca

Reklam Ajansı: Publicis YorumKreatif Grup: Cevdet Kızılay, Selma Harman, Ali BozkurtMüşteri İlişkileri: Özlem Öğüt, Seda Çaykara, Gözde Gülşen, Ceysun Giritli Stratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina, Can BesceliMedya Planlama ve Satın Alma: Mindshare Prodüksiyon: Arzu Köksal, Gamze BayındırKullanılan Mecra: TVYönetmen: Eralp VardarProdüksiyon Şirketi: Böcek Yapım

marketing europe & anatolia / 33

Kampanyalar

İstikbal halı ile stresinizi azaltın...Mehmet İkbal’in yönetmenliğinde çekilen İstikbal reklam fil-minde ayaklarını sehpaya uzatmış, elinde kumanda keyifli bir şekilde televizyon izleyen adama inat, işten eve gelip bir de ev işleriyle uğraştığı için çileden çıkan bir kadının hika-yesi anlatılıyor.Filmin devamında, mutfaktan salona geçip, halının üzerine bastığı anda sakinleştiği görülen, salondan mutfağa dönerken gerilen kadının yüz ifadesi ve söylemleri; StressFree’nin negatif enerjiyi alan ve stresi azaltmaya yar-dımcı özelliklerini çok iyi özetliyor.Reklam Filmi Künyesi Reklamveren Yetkilileri: Murtaza Durmuş, Mehmet Emin Çakıcı, Fadime GünerReklam Ajansı: Atlantis iletişim Hizmetleri Yaratıcı Ekip: Müge Bulut, Mert Yarapsan, Ayşegül YadigarMüşteri İlişkileri: Dilek Yılmaz, Ahmet ErdemAjans Prodüktörü: Handan Polatoğulları GüldürMüzik: Özgür BuldumProdüksiyon Şirketi: Montaj YapımYönetmen: Mehmet İkbalKullanılan Mecralar: Televizyon, radyo, gazete ve dergi ilanı, açıkhava

Mutluluğu sen tasarla... Fa’nın Facebook üzerinden, 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirdiği “Mutluluğu Sen Tasarla” yarışması sonuçlandı. Aplikasyonda yer alan sembolleri ve kendi yaratıcılıklarını kullanarak yetenek ve hayallerini ortaya koyan katılımcılar, birbirinden ilginç Fa ambalajları tasarladı. 11 bin 198 tasarı-mın paylaşıldığı yarışmada en çok oyu toplayan tasarımlar arasından son değerlendirmeyi uzman isimlerden oluşan jüri yaptı. Değerlendirme sonucunda Emre Özerden birincili-ği kazanırken, İrem Çağırgan ikinci, Duygu Yegül ise üçüncü oldu.Tasarımlar 27 Eylül 2012 tarihinde Migros raflarında satışa sunulacak.Kampanya KünyesiReklamveren: Schwarzkopf&Henkel - FAReklamveren Yetkilisi: Mehnaz Ece SeltünReklam Ajansı: Über Ajans Yaratıcı Yönetmen: Hande ArslanProje Ekibi: Kadirhan Karahan, Çağatay ÇanMüşteri ilişkileri: Mehmet Yıldırım Kullanılan Mecra: Facebook

34 / marketing europe & anatolia

Kampanyalar

Her alışveriş bir aşk...“Her alışveriş bir aşk” sloganıyla modaseverlerin hislerine tercüman olan Markafoni’nin yeni iletişim kampanyası; te-levizyon reklam filmi, basın ilanları, internet iletişimi ve rad-yo jingle’ı ile geniş kitlelere sesleniyor. Yönetmenliğini Do-ğan Tanyer’in üstlendiği reklam filminin müzikleri ise Emre Irmak’a ait. Kampanya KünyesiReklamveren: MarkafoniReklamveren yetkilisi: Seda Sicimoğlu, Deniz KuranReklam Ajansı: Y&R/ReklameviKreatif Direktör: Ergin KöylüceliYaratıcı Ekip: Ozan Çelebi, Özlem Küçükyılmaz, Erhan Dursun, Ömer OnsunMüşteri İ.: Burcu Kurtuluş, Tuba Çağan, Eda Altaras AtayProdüksiyon: Orhan Özkırım, Berna ÖztürkProdüksiyon şirketi: NeverlandYönetmen: Doğan TanyerPost prodüksiyon: MojoMedya Ajansı: Universal McCannMüzik: Emre IrmakKullanılan Mecra: Basın, TV, internet, radyo

Türkiye’nin canı...Leo Burnett İstanbul, WWF-Türkiye’nin 2011 yılından itiba-ren yürüttüğü “Türkiye’nin Canı” kampanyasının ikinci aşa-ması için yeni bir reklam filmi hazırladı. WWF Türkiye’ye gönüllü iletişim desteği sunan Leo Burnett İstanbul, Türkiye’de nesli tehlike altında olan 134 türün teker teker kaybolmasına dikkat çekmek amacıyla hazırladığı rek-lam filminde gerçek kayıp ilanlarını kullandı. Belgrad Ormanı’nda çekimi gerçekleştirilen filmin yönet-menliğini projeye gönüllü olarak destek veren Oğulcan Akay üstlendi. Seslendirmeyi ise yine gönüllü olarak; dizi, film ve tiyatro oyuncusu Halit Ergenç yaptı. Leo Burnett “Türkiye’nin Canı” kampanyası dahilinde dergi ve gazete ilanları hazırladı ve aynı zamanda şehrin belirli bölgelerine gerçek kayıp ilanları astı.Kampanya Künyesi:Reklamveren: WWF Türkiye Reklamveren Temsilcisi: Berivan Dural, Pınar İman, Ece ÜnverReklam Ajansı: Leo BurnettKreatif Direktör: Emrah Akay, Oktar AkınYaratıcı Ekip: Yağız Aksu, Yasemin Macun,

Ahmet Söğütoğlu, Tunç ErsözMüşteri İlişkileri: Esra Aydoğan, Sena Akyürekli, Ezgi Pedal Ajans Prodüktörü: Sevinç Öktem, Didem Tosya

marketing europe & anatolia / 35

Kampanyalar

Türkiye Finans kurumsal reklamları...Kurumsal kimliğini yenilen ve bu kapsamda iletişim çalışma-larına ağırlık veren Türkiye Finans, faaliyetlerini ardarda ya-yınladığı reklam kampanyalarıyla destekliyor. Haziran ayından bugüne 9 yeni reklam filmi yayına sokan Türkiye Finans, bugünlerde ekranlarda dönmeye başlayan yeni imaj filmi ile büyük beğeni kazanıyor. Sürekli iletişim planını benimseyen Türkiye Finans yılsonunda toplam 12 reklam filmi yayınlamış olmayı hedefliyor.Renklerin doğal olmasına özen gösterilen ve reklam estetiği

yerine, sinema estetiği tercih edilen filmlerde steril, idealize bir yaşam tarzından çok, hayatın içinden bir anlatım tercih ediliyor. Naif bir yaklaşımın sergilendiği reklamlarda profes-yonel bir kast yerine, amatör oyuncular ve gerçek kişiler rol alıyor. Yılsonuna kadar toplamda 12 reklam filmini yayına sokmuş olacak Türkiye Finans, önümüzdeki günlerde de reklam film-leriyle katılım bankacılığı prensiplerini aktarmaya devam edecek.

Reklam Filmi KünyeleriReklamveren: Türkiye Finans Katılım Bankası Reklamveren Yetkilisi: Çiğdem Belgutay Reklam Ajansı: Manual Effect ReklamYazarı: Manual Effect Yapım Şirketi: POW Film Müzisyen: Oliver Thiede Yönetmen: Thorsten Herken Prodüktör: Tolga Doğru

Finansman Ürünleri ve Happy Card KampanyasıReklamveren: Türkiye Finans Katılım Bankası Reklamveren Yetkilisi: Çiğdem Belgutay Reklam Ajansı: Manual Effect Reklam Yazarı: Manual Effect Yönetmen: Doğan Tanyer (Finansman Ürünleri) Yapım Şirketi: Neverland Film / Sinefekt Prodüktör: Ayşin Batman, Türker Akkuş Medya Planlama: MindShare

İsviçre güzel ama hayat yok...İsviçre güzel ama hayat yok...

marketing europe & anatolia / 37

Gezi

İsviçre’ ye ilk kez 1995 yılında 1 aylık eğitim için gitmiştim. 1 ay boyunca al-tını üstüne getirene kadar gezmiştim. Zaten bi’ lokmacık ülke olunca gezmesi kolay oluyor. O zaman hayran olmuş-tum bu ülkeye. Pırıl pırıl sokakları, gü-ler yüzlü insanlarıyla muhteşem bir ülke olarak kalmıştı anılarımda. Geçtiğimiz yıl, uzun bir aradan sonra tekrar gitme şansım oldu İsviçre’ ye. Ama bu sefer gezmek için.Resmi adıyla İsviçre Konfederasyonu, Orta Avrupa’da Alp Dağlarında yer alan ve denize kıyısı bulunmayan bir ülke. Kuzeyinde Almanya, batısında Fransa, güneyinde İtalya ve doğusunda Avus-turya ile Lihtenştayn’a komşu olan ve tarihsel olarak bir konfederasyon olan ülke 1848 yılından beri bir federasyon-dur. Bankacılık ve finans sektörlerinde çok güçlü bir ekonomiye sahip olan İs-viçre uzun süredir siyasi ve askeri ta-rafsızlık geleneğine sahiptir. Bu neden-lerden ötürü birçok uluslararası örgüte evsahipliği yapmaktadır diyor vikipedi. Ülkede Almanca ve Fransızca olmak üzere 2 dil konuşuluyor. Ama Almanca bizim bildiğimiz, bize okullarda öğretilen Almanca değil. Bizim bildiğimiz Alman-caya orada Hochdeutsch deniyor. Al-man kantonları Almanca, Fransız kan-tonları da Fransızca konuşuyor. 1995 yılında gittiğimde bazı kantonlarda hala kadınların seçme ve seçilme hakkı yok-

tu. Bu bilgi çok ilginç gelmişti bana.Eğitim için gittiğimde Zürih’ e 20 km uzaklıktaki Uster’ de kalmıştım. Şirkette ki Türkiye sorumlusu abi hata içi Us-ter’ de hafta sonu da Lozan’ da kalıyor. Hafta sonu Uster’ de kalması mümkün değildi, çünkü sadece 5 günlük vergi ödüyordu. Hafta sonu Lozan’ a geçmek zorundaydı. Bu da çok enteresan gel-mişti bana. Ama o abi sayesinde İsviç-re’ nin tüm alplerini gezmiştim. Gelelim gezimize :)İsviçre’ ya vardığımızda akşam saat-leriydi. Kış olduğu için de hava erken kararıyor tabii. Eşyalamızı otele bırakıp kendimizi dışarı attık.İlk dikkatimizi çeken belediye binası oldu. Tarihi bir bina ve oldukça da ba-kımlı. İsviçre genel anlamda çok temiz bir ülke. Sokaklar pırıl pırıl. Asfaltlar dümdüz. Bu ülkede arabanızın pek arı-zalanması mümkün değil:) Yollarda bı-rakın çukuru, pürüz bile yok.İsviçre, güzel olmasına güzel de ülke de hayat yok. Saat 18:00’ de her yer kapa-nıyor. Sokaklarda kimsecikler kalmıyor. Olanlar da genelde 60 yaşın üzerinde. Biz biraz geç saatte dışarı çıktığımız için hemen hemen her yer kapalıydı. O yüzden boş sokaklarda dolanıp, mağa-zalara bakındık. Mağazaları renkli renkli oyuncaklar süslüyordu. Noel yaklaştığı için bir çok mağaza vitrini özel tasarım yaptırmış-

İsviçre güzel ama hayat yok...İsviçre güzel ama hayat yok...İsviçre, güzel olmasına güzel de ülke de hayat yok.

Saat 18:00’ de her yer kapanıyor. Sokaklarda kimsecikler kalmıyor. Olanlar da

genelde 60 yaşın üzerinde. Biz biraz geç saatte dışarı çıktığımız için hemen hemen her yer kapalıydı.

O yüzden boş sokaklarda dolanıp, mağazalara bakındık. Fotoğraflar ve yazı Seval Duban

Teneke oyuncakların yanı sıra bir sürü de ahşap oyuncaklar var vitrinlerde. Hele de bazıları o kadar güzel ki, insan bakmaya doyamıyor. Tabii bir de yiyecek ve içecek mağaza-ları var. İsviçre’ de hem çok fazla şarap üretiliyor hem de tüketiliyor. Müstakil evlerin çoğunda şarap mahseni var. İlk gittiğimde kaldığım otel Migros’ un üze-rindeydi. Her akşam iş çıkışı Migros’ tan bir şişe şarap alıp öyle çıkardım odaya. Bazıları bizim Şirince şarapları gibi ha-fif ve tatlıydı. Şarap satan mağazalarda vitrinlerini çok cici süslemişler.Sanıyorum gezdiğimiz bu sokak sade-ce oyuncakçı. Ama sokağın adını hatır-lamıyorum. O akşam en çok o sokak-larda vakit geçirdik. Gerçi çocuklar beni beklemekten sıkıldılar ama hiç seslerini çıkarmadılar.Oyuncakçıları geçtikten sonra sıra gel-di mağazalara. Mağazalarında ilginç tasarımları insanları şaşırtmaya devam ediyor.Bir de masal gibi vitrinler var ki, tasa-rımcılarını kutlamak gerek. Minnacık bir vitrine komple sahne yapmış adam-

tı. Ben küçük bir çocukken tenekeden yapılmış bir yolcu otobüsüm vardı. Çok severdim onunla oynamayı. Yerde sü-rüklerken çıkan metalik ses beni büyü-lerdi. Buradaki vitrinlerde ona benzeyen teneke oyuncaklar görünce eski günler geldi aklıma. Ama artık o oyuncakların alüminyumdan yapıldığını biliyorum.

38 / marketing europe & anatolia

Gezi

Ben küçük bir çocukken tenekeden yapılmış bir yolcu

otobüsüm vardı. Çok severdim onunla

oynamayı.

marketing europe & anatolia / 39

lar. Sonra benim takıntım olan kapılara geldi sıra. Mağaza vitrinlerine camekan içinde kapılar yapmışlar. Hepsi farklı bir konsept. Bi’ lokmacık malzemelerle şa-hane dekorlar yapmış adamlar. Ne hoş bir iş:)Ben bu vitrinlere saatlerce bakınca ak-şam saat epey bir geç oldu. Herşey gibi burada restauranlarda kapandı. Açık olanlar sadece Türklerin işlettiği kebap-çılar ve Mc Donald’s. Biz Mc Donald’s’ a gitmeye karar verdik. Kasaya gidip İngilizce ne istediğimizi söyledik. Ama kasiyer ingilizce bilmediği için bizi an-lamadı. Bir de o sırada aramızda geyik yapıyorduk ki, çocuk Türkçe konuşma-ya başladı. Sonra sohbet muhabbet derken bizim siparişler hazırlandı ve yemeğimizi yedik. Bizim buradakilerle orada kullanılan malzemeler çok fark-lı. Burada et yerine soya küspesi yiyi-yoruz, orada ise bildiğin et yiyiyorsun. Arada çok fiyat farkı var ama sonuçta değer. Yemeği de yedikten sonra bize epey ağırlık çöktü, gidip otele yatalım

dedik. Dışarı çıkınca keskin soğuk bizi kendimize getirdi ve dolaşmaya karar verdik. Ara sokaklarda dolanırken nehir üzerin-de bir köprü geçtik ve ıssız bir bölgeye geldik. Ama binaların çoğu kırmızı neon lamba ile aydınlatılmıştı. Hiç bir anlam veremeden yürümeye devam ettik. Sonra üzerinde Moulin Rouge yazan bir bina dikkatimi çekti. İsmi biraz ipucu veriyordu aslında.Sonra yaklaşıp bakınca oranın bir gece kulübü öğrendik. Ama bildiğimiz ma-sum gece kulüplerinden değil. Biraz daha dolanınca farkettik ki genelevle-

rin olduğu sokaktayız. Sokaklar soğuk hava yüzünden bomboş, evlerin hiç bi-rinde de hayat yok. Sokağın ıssızlığı ve bulunduğumuz ortam bizi biraz tırstırdı tabii. Hemen topuklayıp pradan çıkma-ya çalıştık. Hızlı adımlarla yürürken dört yol ağzına geldik. Sola doğru yürürsek geldiğimiz caddeye geri döneriz deyip adım attım ki bir zenci travestiyle burun buruna geldim. Aslında tam da öyle de-ğil. Benim burnum onun göbeğine geldi. Korku filmi gibiydi. Neye uğradığımı şa-şırdım. O kadar korktum ki kalp atışla-rım sokakta yankılanıyor sandım. Tabii sadece ben değil bizim çocuklarda tırs-tı. Teyzeyi geçip de rahatlaşınca bastık kahkahayı. Aklımız gitmişti resmen.Tekrardan normal insanların yaşadığı sokaklara geri döndük. Buradaki so-kaklar noel sebebiyle panayır yerine benziyordu. Kocaman melek heykelleri asılıydı sokaklarda. Hele bir tanesi var-dı ki beni çok güldürdü. Borazan çalan melek. Ne alak olduğunu anlatayım. Es-kiden Şehnaz Tango diye bir dizi vardı.

Gezi

Kocaman melek heykelleri ası-

lıydı sokaklarda. Hele bir tanesi vardı ki

beni çok güldürdü. Borazan çalan melek.

40 / marketing europe & anatolia

Gezi

Şehnaz’ ın da hiç evlenmemiş 50 yaş-larında bir karşı komşusu vardı. Sonra o evlendi ve düğünün ertesi günü Şeh-naz gecenin nasıl geçtiğini sordu. Tey-ze o akşam ilk kez şarap içmiş ve sız-mış. Şehnaz’ a “sanırım gerdeğe girdik, melekler borazan çalıyordu” demişti. Nedense aklıma o geldi. Tamam, şimdi gevezeliği bırakıp geziyi anlatmaya de-vam ediyorum.Sokak aralarında dolanırken Çarşı’ nın da izine rastlamak bizi şaşırttı. Çarşı’ nın çocukları belli ki her yerde. Beşik-taş’ ın epey fanatiği varmış demek ki.Issız sokaklarda dolanırken dikkatimi çeken bir başka şey ise Barış Manço’ nun da aralarında olduğu bir duvar res-miydi. Ne hoş sürpriz. Moda’ da bile yok böyle şey.Basel, İsviçre’ nin en eski yerleşim yer-lerinden biri. Dolayısıyla da eski ve tari-hi binaların sayısı çok. Hepsi de bakımlı ve güzel. Bu eski şehrin içinden Ren (Rhein) nehri geçiyor ve şehri büyük Basel ve küçük Basel olarak ikiye ayırıyor. Bu iki bölgeyi de birbirine bağlayan 5 tane köprü Bunlar arasında tam ortada bulu-nan Rheinbrücke (Ren köprüsü) 1225 yılında yapımına başlanmış ve 1244’te kullanıma açılmış. Sonrasında da bir-

çok süreçten geçerek şimdiki halini al-mış.Bizim bu köprüye vardığımızda saat gece yarısını çoktan geçmişti. gecenin sessizliğinde, buz gibi havada köprü-nün yanında dolanmak çok ürkütücüy-dü. Ama bir o kadar da heyecanlı. Bir film karesinin içinde gibi hissediyor in-san kendini.Zaten ürkütücü olan ortam insanı ge-riyorken bir de duvarda gördüğüm ka-bartma bir heykel iyice kanımı dondur-du. Halat çeken bir adam. Sırtında yarık

Sokak aralarında dolanırken Çarşı’ nın da izine rastlamak bizi şaşırttı. Issız sokaklarda dolanırken dikkatimi çeken

bir başka şey ise Barış Manço’ nun da aralarında olduğu bir

duvar resmiydi. Ne hoş sürpriz. Moda’ da bile yok böyle şey.

marketing europe & anatolia / 41

Gezi

var. Çıplak. Sanki vücudu kanıyor gibi. Ne amaçla yapıldı, neyi tasvir ediyor bilmiyorum ama oldukça ürkütücüydü o ortamda. Sonrasında fırsat bulup da kurcalayamadım, ne olduğunu.Gergin ve şaşkın bir halde nehrin ke-narında dolanmayı bırakıp yolumuza devam ettik. Köprünün hemen çıkışın-da bir yapı dikkatimizi çekti. Üzerinde 4 tane ölçüm aleti vardı. Bir tanesi ba-rometre, biri termometre, biri de hig-rometreydi. Ama dördüncüsünü hatır-lamıyorum. Termometreye bakılırsa o

akşam hava 9 dereceydi.Sabah ezanının okunmasına yakın otele gidip uyuduk. Ertesi gün dandik kahvaltımızı edip yola çıktık. Kahvaltı-da kahve, meyvali yoğurt, kruvasan ve jambon vardı. Bu adamların haline acı-yorum gerçekten. Aç geziyorlar valla. Gelecekler bizim memlekete onlara bir Van kahvaltısı hazırlayacaksın, dipleri düşecek. Belki de o yüzden yüzyıllar boyunca tüm milletler bizim ülkeye göz dikmiş olabilir.Daha önceden İsviçre’ yi gezdiğimiz için bu sefer çok takılmayalım dedik. O yüzden kendimizi doğanın kollarına atalım dedik. Bunun için de Rheinfall şelalesine gitmeye karar verdik.Kanton Schaffhausen ile Kanton Zü-rih arasında kalan, ortalama 23 metre yüksekliğinde ve 150 metre genişliğin-deki kayalardan oluşan bu muazzam şelaleden, saniyede 700 metreküp su akıyormuş. En fazla akım 1965 sene-sinde, saniyede bin 250 metreküple, en az akım ise 1921 senesinde, saniyede 95 metreküple ölçülmüş. İsviçre’nin, dünyanın gelişmiş demok-rasilerinden biri olduğunun en iyi gös-tergelerinden biri de yine bu şelale ile ilgili. Rheinfall üzerine bir hidroelektrik santrali kurulması kararı 1948 yılında

Daha önceden İsviçre’ yi gezdiğimiz için bu sefer çok

takılmayalım dedik. O yüzden kendimizi

doğanın kollarına atalım dedik. Bunun için de

Rheinfall şelalesine gitmeye karar verdik.

42 / marketing europe & anatolia

Gezi

onaylanıyor. Onaydan dört yıl sonra, yani 1952’de inşaata başlanması plan-lanırken, Emil Egli liderliğinde 150 bin İsviçre vatandaşının imzasını taşıyan bir dilekçe tüm bunların önüne geçiyor. Bu protesto o kadar ses getiriyor ki, bu-gün dahi Rheinfall üzerinde küçücük bir enerji ünitesi var sadece. Şelale ekono-miye en büyük katkısını turizm yoluyla yapıyor. Biz de bu şelaleye gitmek için Alman-ya’ dan geçmek zorunda kaldık. Çünkü otoban o şekilde. Almanya’ dan geçiyor sonra tekrar İsviçre’ ye giriyorsunuz. Almanya’ ya giriş yaparken bizi polis çevirdi. Pasaportlarımızı kontrol ede-cek diye korkarken bagajımızı aramak istediğini söyledi. Derin bir ohhh çeke-rek bagajımızı açtık. Kontrol yapıldı ve yolumuza devam ettik. Şelaleye vardığımızda hayal kırıklığına uğradık çünkü hiç kimsecikler yoktu. E tabii, millet deli değil ki, bu soğukta sı-

cacık evinden çıkıp buaralar gelsin.Biz de bu sakin ortamda dolanıp, temiz havayı soluduk, şelalenin sesini dinle-dik, kurumuş yaprakların üzerinde do-lanıp hışırtılarını dinledik. Bir nevi terapi oldu bize.Terapimizi yaptıktan sonra da resta-urantta oturup mis gibi bir kahve içtik. Benim afyon ancak o zaman patladı.

Belli ki buralar kışın ölü yerler. Ben ön-ceden gittiğimde yaz sonuydu. O za-man her yer cıvıl cıvıldı. Hatta bir de düğün törenine denk gelmiştik. Rhein şelalesini izleyebilmeniz için şelalenin üzerine doğru bir asma yol yapmışlar. Oraya inmek için 300 tane kadar basamak iniyorsunuz. O basa-makları inerken yanınızda minik geyik veya ceylanlara rastlıyorsunuz. Merdi-venlerden indikten sonra bir platforma geliyorsunuz. Şiddetle akan şelalenin serpintileri sizi hafifçe ıslatıyor. Fakat görüntü muhteşem. Üzerinize doğru hızla akan bir nehrin içine girecekmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Fakat kışın sular donduğu için suyun debisi çok az. O yüzden o manzarayı görmek mümkün değil. Burası için uygun mev-sim, yaz.Rheinfall şelalesini de gezdikten sonra rotamızı başka bir ülkeye çevirmek için yola çıkıyoruz. Sırada Lihtenştayn var.

Rhein şelalesini izleyebilmeniz için şelalenin üzerine doğru bir asma yol yapmışlar. Oraya inmek

için 300 tane kadar basamak iniyorsunuz. O basamakları inerken

yanınızda minik geyik veya ceylanlara rastlıyorsunuz.

marketing europe & anatolia / 43

Gezi

44 / marketing europe & anatolia

Sinema

Ali Erdem Ekşioğlu reklamarasısinema)

(Taken 2...

Oliver Megaton un yönettiği Taken 2 filmi 5. Ekim de Türk seyircisiyle buluşacak. Daha önce Transporter 3 (Taşıyıcı 3)’ün yönetmenliğini yapan Oliver Megaton 6 Ağustos 1965 yani Hiroşima’ya atılan atom bombasının üstünden tam 20 yıl sonra doğdu. Başarılı yönetmen “Megaton” ismini de buradan almıştır.

Filmin yazarlığını ise The Fifth Element (Beşinci Element), Leon , Le Grand Blue (Derinlik Sarhoslugu) gibi klasik filmlerin yazar ve yönetmenliğini yapan Luc Besson ve Karete Kid, Lethal Weopen 3 (Cehennem Silahı 3)’ün yazarı Robert Mark Kamen yaptı.

Film ülkemizde büyük ilgi göreceğe benziyor. Çünkü filmin büyük bir bölümü İstanbul'da çekildi. Bu yıl yine James Bond gibi bir Holywood filmine ev sahipliği yapan ülkemizde sinema ne kadar gelişmese bile Holywood’un son zamanda İstanbul için artan ilgisi belki Türk sinemasını da uyandırabilir.

Film kamera arkası gibi önünde de inanılmaz bir kadroya sahip. Başrolde Schindler's List (Schindler’in Listesi (Oskar Schindler), Batman Beggins (Ducard) gibi filmlerde rol alan Liam Neeson (Bryan Mills) ve ünlü oyuncu Famke Janssen (Lenore) yer alıyor. Bu isimler dışında filmin kadrosu birçok başarılı oyuncudan oluşuyor. Filmin yapımı stüdyoya 80.000.000,- USD'ye maloldu.

İlk film eski bir CIA ajanı olan Bryan Mills’in kızı Kim (Maggie Grace)’in Fransa’da Rus Mafyası tarafından kaçırılmasıyla başlar. Bu durumu öğrenen Bryan Mills eski mesleğinden kalma yetenekleriyle kızını kurtarmak için Rus Mafyasının peşine düşer. Rus mafyasını alt edip kızını kurtarmasına rağmen mafya babasının oğlu intikam için fırsat aramaktadır. Mills, ailesi ile birlikte İstanbul’a tatile gelmişken onu ve karısını kaçırır. Mills artık alışmaya başladığı bu durumdan çıkış için yollar düşünmektedir. Ama mafya intikam almaya kararlıdır.

Film müthiş bir polisiye-aksiyon filmi olmanın yanında dünyaya bir de ders veriyor. Karakterlerimizin başına gelen bu olaylar zincirin başlangıcı iki genç kızın kendilerine ve yabancılara fazla güvenmesine dayanıyor. Eski bir CIA ajanının kızı olmasına rağmen babasına yalan söyleyen ve gittiği yerde çok dikkatsiz davranan Kim’in bu hataları onun hayatını veya özgürlüğünü elinden alabilecek sonuçlar doğuruyor.

Film bunun dışında harika dövüş sahneleri ve heyecanlı kovalamaları ile de muhteşem bir görsel şölen sunuyor seyircilere.

Luc Besson, Liam Nesson, Taken ve aksiyon severlerin kesinlikle izlemesi gerektiğini düşünüyor ve zevkli bir 91 dakika diliyorum.

Kültür - Sanat

Her yıl merakla beklenen Pirelli Takvimi, bu yıl da dün-yanın en güzel modellerini “Afgan Kızı” fotoğrafıyla ünlü Steve Mccurry’nin karelerinde bir araya getirdi. Bu yıl 40’ıncı kez hayranlarıyla buluşacak olan Pirelli Takvimi’nin Brezilya’nın kalbi Rio de Janerio kentinde gerçekleştirilen çekim arkası görüntüleri gün ışığına çıktı. Her yıl dünyanın en yetenekli fotoğrafçılarıyla en güzel modellerini bir araya getiren Pirelli Takvimi’ne poz verenler

arasında bu yıl Sonia Braga, Marisa Monte, Isabeli Fonta-na, Elisa Sednaoui, Hanaa Ben Abdesslem, Liya Kebede, Karlie Kloss, Kyleigh Kuhn, Petra Nemcova ve Summer Rayne Oakes yer alıyor. Kamera karşısına hamile olarak geçen Adriana Lima ise Pirelli Takvimi’ndeki ilk hamile mo-del olarak dikkatleri üzerine çekiyor.

40. Pirelli takvimi çekimleri...

Van Gogh, Ankara’da... Avea Escape to Music...16 Ekim-03 Ocak tarihle-ri arasında da Ankara Cer Modern’de sanatseverlerle buluşacak olan sergide, Vin-cent Van Gogh’un en ünlü eserleri, izleyiciyi ışık, renk ve ses senfonisinin içine ala-cak.Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, 100’üncü ku-ruluş yıldönümünü dünyanın

en büyük ressamlarından biri olarak kabul edilen Van Gogh’un eserlerini bugüne kadar hiç deneyimlenmemiş yepyeni bir formatta sunan etkileyici bir sergiyle kutlu-yor. Sanat, bilim ve teknolojiyi yenilikçi bir şekilde harmanla-yan ve bu özelliğiyle Abdi İbrahim’in 100 yıllık bakış açı-sını yansıtan sergi, izleyiciyi alışılageldik müze kavra-mının ötesine geçirerek, Van Gogh’un en ünlü eserlerini bugüne kadar hiç deneyimlenmemiş yepyeni bir format-ta, resmin hikayesinin içinde bir yolculuğa çıkarıyor.

Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı Sharon Van Et-ten, 12 Ekim’deMaçka KüçükÇiftlik Parkı’nda vereceği kon-ser ile müzikseverlerle buluşuyor.2009 yılında Espers’dan Greg Weeks’in öncülü-ğünde “Because I was in love” albümüyle müzikal kari-yerine başlayan Sharon Van Etten, özellikle “Woman’s Prison” filminde seslendirdiği “Coming Home” şarkısıyla dikkatleri üzerine çekti.The National ve Beirut gibi isimlerle birlikte sahne alan Sharon Van Etten’in ertesi yıl çıkardığı ikinci stüdyo al-bümü “Epic”de yer alan “Love More” kaydı Bon Iver ve The National Grubu tarafından yorumlandı. Geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan son stüdyo albümü olan “Tramp” ile eleştirmenlerden tam not alan Sharon Van Etten’ın prodüktörlüğünü The National Grubu’ndan Aaron Dessner yaparken, “Serpent” adlı şarkıda da sa-natçıya eşlik etti.

46 / marketing europe & anatolia

marketing europe & anatolia / 47

Kültür - Sanat

Geçen yıl birbi-rinden değerli sanat etkinlikle-riyle izleyicilerin beğenisini ka-zanan Siemens Sanat, bu yıl da “Ten ve Tin” başlıklı sergiyle sezon açılışı ya-pıyor. Ona B. ve Monali Meher’in yapıtlarının yer alacağı serginin küratör lüğünü

Mürteza Fidan ve T. Melih Görgün gerçekleştiriyor. Sergilenen yapıtlarda, birbirine içkin olan ve aynı zaman-da birbirinden ayrışan “ten ve tin” kavramlarına vurgu ya-pılıyor. Sergide yer alan sanatçılardan Monali Meher se-yirlik olandan muaf bedenin soluğunun peşine düşerken,

Ten ve Tin...Ona B. ise bedenin içkinlik kaynağına, dış sınırlarına, yani “ten”in peşine düşerek, görünenle görünmeyenin ikili bir “ambivalante” bütünlüğünü sunuyor...Küratörlüğünü Mürteza Fidan ve T. Melih Görgün’ ün yap-tığı, Ona B. ve Monali Meher’in yapıtlarının yer aldığı “Ten ve Tin” sergisi, 26 Eylül - 16 Kasım 2012 tarihleri arasında haftanın her günü 10.00 - 19.00 saatleri arasında Siemens Sanat’ta ziyaret edilebilecek.“Ten ve Tin” sergisi Hollanda-Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yıl kutlamaları kapsamında yer almaktadır.

Bu yıl 60. yılını kutlayan sektörün öncü firması GÜB-RETAŞ, yeni bir projeyi daha ha-yata geçiriyor: Bu Toprağın Renkleri adlı Basın Fotoğraf Yarışması başladı. Başvurular, 30 Ni-san 2013 tarihine kadar devam ede-cek. Fotoğrafçı lardan oluşan jürinin de-ğerlendirmesinde

dereceye girenlere toplam 11 bin TL para ödülü dağıtıla-cak.Tarım sektöründeki sosyal sorumluluk projeleriylerine bir yenisini ekleyen GÜBRETAŞ (Gübre Fabrikaları T.A.Ş.),

Ne çekersen, onu biçersin!...bir projeye daha imza atıyor. 60 yılı geride bırakan şirket, “Bu Toprağın Renkleri” isimli Basın Fotoğraf Yarışması’nı başlattı. Yarışmanın jürisinde özellikle basın fotoğrafçılığı konu-sunda tecrübeli isimler yer alıyor. Abdurrahman Antakya-lı, Coşkun Aral, Garbis Özatay, İsmail Küçük, Sabahattin Kayış, Selahattin Sevi ve Yakup Güler’den oluşan yarış-ma jürisi, sonuçları 6-10 Mayıs 2013 tarihleri arasında değerlendirerek, sonuçlar 14 Mayıs 2013’teki Dünya Çiftçi Günü’nde açıklanacak. Yarışmadan fotoğrafların yer aldığı bir sergi de düzenlenecek.Yerel ve ulusal basında görev yapan tüm medya men-suplarına açık olan yarışmanın bu yılki ana teması “Ana-dolu Topraklarında Tarım” olarak belirlendi. Katılımcılar, Türkiye’nin farklı bölgelerinden üretim, hasat, ekim, dikim, gübreleme gibi tarımsal faaliyetler ile bu alandaki insanları en iyi fotoğraf karesinde buluşturmaya çalışacak. Başvuru ve yarışmayla ilgili detaylar www.butopraginrenkleri.org adresinde.

48 / marketing europe & anatolia

Nostalji