mİllÎ yol - ulkunet.com

16
MİLLÎ YOL Haftalık Sivasî Milliyetçi Dergi 9 Ş U B A T 1962 Cuma FÎATI 50 KURU 1. YIL 3. SAYI MUSik ^aDiııarı AÇIKLANSIN Bilindiği gibi, M..B.K. nin bütün toplantıları giz- li idi. Kararlarının ise bir kısmı yayınlanmış, bir kıs- mı gizli kalmıştır. Diğer taraftan, M.B.K. nin (gerek tam kadrolu asıl ilk M.B.K. nin, gerek 13 Kasım Komitesinin) bü- tün toplantılarında yapılan müzakereler, herkesin ge- tirdiği teklifler ve savunduğu fikirler, verilen çeşit- li kararlar ve bütün bu kararlarda kimlerin nasıl oy verdiği hususlarını tam olarak belirten zabıtlar tu- tulmuştur. Bunlar muntazamdır ve halen mevcuttur. Bir ihtilâl komitesi olarak M.B.K. nin ve sonraki 13 Kasım Komitesinin faaliyet halinde bulunduğu zamanlarda bu zabıtların gizli tutulmasını haklı kı- lacak bir takım sebepler şüphesiz olabilirdi. Ama yi- ne şüphesiz ki, bugün o sebeplerin hepsi de ortadan kalkmıştır. Artık M.B.K. nin ne bir vazifesi, ne de hattâ hu- kukî varlığı bahis konusu değildir. İktidarda olduğu zaman M.B.K. Silâhlı Kuvvetler adına iş yapmak durumunda ve tutumunda idi. Baş- kasını temsilen bir muamele yapan bir şahıs veya heyet, bu vazifesi bittiği zaınan elbette ki, hangi var- lığı temsilen hareket ediyordu ise, o varlığa yaptığı işler hakkında tam bir hesap vermek zorundadır. Bu hesabı vermedikçe «zimmetini ibra» etmiş sayılmaz. Bu «hesap verme» de, hâdisemizde elbette ki, M.B.K. zabıtlarının eksiksiz olarak aynen yayınlanması ve hem ordunun, hem de ordu dışında milletin sair fert- lerinin bunları okuyup yapılanlar hakkında bunların ışığında tam bir kanaate varmak imkânını elde et- mesiyle olur. 27 Mayıstan bugünlere kadar olan şeyler artık tamamen tarihtir. Tarih ise milletin malıdır. Bir par- çayı milletten saklamak milletin o malını haksız ye- re gasbetmek olur. Tarihler sadece roman gibi okunmaya değil mil- letin onlardan ders almasına, ibret almasına, yerine göre kıvanç duymasına, yerine göre utanç duyup ha- taların kefaretini ödemesine (evet, utanç duymanın da bir fazileti vardır, ve utanç duymak da ödenmesi şart olan bir manevî borç haline gelebilir) yarar. Ha- talardan korunmak için geçmesi iyi bilmekten daha müessir bir çare bulunamamıştır. Bütün bunların ya- pılabilmesi için elbette ki, tarihin, asıl kaynağından, tam ve doğru olarak tesbit edilmesi ve rötüşsüz, ha- kikî çehresiyle bilinmesi şarttır. Bunda millî menfa- at olduğunu kimse inkâr edemez. Hiçbir şahsın şah- sî çıkarını veya endişesini millete fayda düşüncesin- den üstün tutmaya hakkımız yok. Milletçe hepimizin karanlıklar ve sisler içinde el yordamıyla yürüyen insan durumunda kalmamız için hiçbir hakikî sebep yok. Neden herşeyin aslını dosdoğru olarak resmî kaynaklardan öğrenmeyelim de bir takım fiskoslara, bir takım kimselerin yarım yamalak sözlerine ve imâlarına muhtaç olalım? Aydınlık daima güzel şey olmuştur. Ne kötülük gelirse karanlıktan gelir. Gizlilik ahlâk bozukluğunu teşvik ediyor. Çeşitli tezvirler, iftiralar, sinsi imalar ancak gizlilik ortamı içinde üreyebiliyor. Bunların hepsinin biricik devası açıklıktır. Bundan kaçmaya sebep ne? Mert ve alnı açık insanlara, yaptığına inanan- lara, tükürdüğünü yalamıyacak yaratılışta olanlara, çocuklarına yaptıklarının hesabını ve hatırasını te- miz olarak devretmek lüzumunu kavrayanlara açık- lığı istemek yakışır. Eğer hatalar, kötü şeyler de olmuşsa, bunu ya- panların umumî efkâr önünde bunun sorumluluğu- nu açıkça ve şahsen üzerlerine almaları, ve gizliliğin perdesi arkasında sorumluluğun eski ve yeni komite üyelerine ve diğer ordu mensuplarına doğru müphem bir şekilde yayılmasına razı olmamaları en mert ha- reket tarzı olur. Bütün M.B.K. zabıtlarının olduğu gibi yayınlan- ması lâzımdır. Bu konuda yetkili merci Büyük Millet Meclisidir. Ama, bilhassa bugünkü şartlar altında, bu zabıtların yayınlanmasına hiçbir itirazları olma- dığını, bilâkis bunu istediklerini, açıkça belirtmek herkesten önce eski M.B.K. üyeleri için manevî bir borçtur.

Upload: others

Post on 19-Jun-2022

19 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

MİLLÎ YOL H a f t a l ı k S i v a s î M i l l i y e t ç i D e r g i

9 Ş U B A T 1 9 6 2 Cuma • F Î A T I 50 K U R U 1. Y I L — 3. S A Y I

MUSik ^aDiııarı AÇIKLANSIN

Bilindiği gibi, M..B.K. nin bütün toplantıları giz­li idi. Kararlarının ise bir kısmı yayınlanmış, bir kıs­mı gizli kalmıştır.

Diğer taraftan, M.B.K. nin (gerek tam kadrolu asıl ilk M.B.K. nin, gerek 13 Kasım Komitesinin) bü­tün toplantılarında yapılan müzakereler, herkesin ge­tirdiği teklifler ve savunduğu fikirler, verilen çeşit­li kararlar ve bütün bu kararlarda kimlerin nasıl oy verdiği hususlarını tam olarak belirten zabıtlar tu­tulmuştur. Bunlar muntazamdır ve halen mevcuttur.

Bir ihtilâl komitesi olarak M.B.K. nin ve sonraki 13 Kasım Komitesinin faaliyet halinde bulunduğu zamanlarda bu zabıtların gizli tutulmasını haklı kı­lacak bir takım sebepler şüphesiz olabilirdi. Ama yi­ne şüphesiz ki, bugün o sebeplerin hepsi de ortadan kalkmıştır.

Artık M.B.K. nin ne bir vazifesi, ne de hattâ hu­kukî varlığı bahis konusu değildir.

İktidarda olduğu zaman M.B.K. Silâhlı Kuvvetler adına iş yapmak durumunda ve tutumunda idi. Baş­kasını temsilen bir muamele yapan bir şahıs veya heyet, bu vazifesi bittiği zaınan elbette ki, hangi var­lığı temsilen hareket ediyordu ise, o varlığa yaptığı işler hakkında tam bir hesap vermek zorundadır. Bu hesabı vermedikçe «zimmetini ibra» etmiş sayılmaz. Bu «hesap verme» de, hâdisemizde elbette ki, M.B.K. zabıtlarının eksiksiz olarak aynen yayınlanması ve hem ordunun, hem de ordu dışında milletin sair fert­lerinin bunları okuyup yapılanlar hakkında bunların ışığında tam bir kanaate varmak imkânını elde et­mesiyle olur.

27 Mayıstan bugünlere kadar olan şeyler artık tamamen tarihtir. Tarih ise milletin malıdır. Bir par­çayı milletten saklamak milletin o malını haksız ye­re gasbetmek olur.

Tarihler sadece roman gibi okunmaya değil mil­letin onlardan ders almasına, ibret almasına, yerine göre kıvanç duymasına, yerine göre utanç duyup ha­taların kefaretini ödemesine (evet, utanç duymanın da bir fazileti vardır, ve utanç duymak da ödenmesi şart olan bir manevî borç haline gelebilir) yarar. Ha­

talardan korunmak için geçmesi iyi bilmekten daha müessir bir çare bulunamamıştır. Bütün bunların ya­pılabilmesi için elbette ki, tarihin, asıl kaynağından, tam ve doğru olarak tesbit edilmesi ve rötüşsüz, ha­kikî çehresiyle bilinmesi şarttır. Bunda millî menfa­at olduğunu kimse inkâr edemez. Hiçbir şahsın şah­sî çıkarını veya endişesini millete fayda düşüncesin­den üstün tutmaya hakkımız yok.

Milletçe hepimizin karanlıklar ve sisler içinde el yordamıyla yürüyen insan durumunda kalmamız için hiçbir hakikî sebep yok.

Neden herşeyin aslını dosdoğru olarak resmî kaynaklardan öğrenmeyelim de bir takım fiskoslara, bir takım kimselerin yarım yamalak sözlerine ve imâlarına muhtaç olalım? Aydınlık daima güzel şey olmuştur.

Ne kötülük gelirse karanlıktan gelir. Gizlilik ahlâk bozukluğunu teşvik ediyor. Çeşitli

tezvirler, iftiralar, sinsi imalar ancak gizlilik ortamı içinde üreyebiliyor. Bunların hepsinin biricik devası açıklıktır. Bundan kaçmaya sebep ne?

Mert ve alnı açık insanlara, yaptığına inanan­lara, tükürdüğünü yalamıyacak yaratılışta olanlara, çocuklarına yaptıklarının hesabını ve hatırasını te­miz olarak devretmek lüzumunu kavrayanlara açık­lığı istemek yakışır.

Eğer hatalar, kötü şeyler de olmuşsa, bunu ya­panların umumî efkâr önünde bunun sorumluluğu­nu açıkça ve şahsen üzerlerine almaları, ve gizliliğin perdesi arkasında sorumluluğun eski ve yeni komite üyelerine ve diğer ordu mensuplarına doğru müphem bir şekilde yayılmasına razı olmamaları en mert ha­reket tarzı olur.

Bütün M.B.K. zabıtlarının olduğu gibi yayınlan­ması lâzımdır. Bu konuda yetkili merci Büyük Millet Meclisidir. Ama, bilhassa bugünkü şartlar altında, bu zabıtların yayınlanmasına hiçbir itirazları olma­dığını, bilâkis bunu istediklerini, açıkça belirtmek herkesten önce eski M.B.K. üyeleri için manevî bir borçtur.

Page 2: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

1 *

. „BAT PERŞEMBE : Memlekette komünist tahribatının gözle görülür derecede artmasına ve İçişleri Bakanının bu tehlikeye işaret eden beyanatına rağmen, is­met İnönü, yaptığı basın toplantı­sında, aşırı sol cereyanlardan «bel­ki vardır, belki yoktur» tarzında ve müphem şekilde bahsetti.

1 2 ŞUBAT CUMA : Rus Deniz Kuvvetleri Başkuman­danı Amiral Gorshkov, Sovyetle­rin alışılagelmiş tehditlerinden bi­rini daha savurdu. Savaş çıktığı takdirde ilk darbe Türkiye'ye vu­rulacakmış. Türkiye'nin NATO camiasında yer almasının Sovyet­leri pek kızdırdığı anlaşılıyor.

ŞUBAT CUMARTESİ: Türk Deniz Kuvvetleri Kumanda-iiı Oramiral Necdet Uran, Sov­yet Amiralinin tehdidini derhal cevaplandırarak, Türkiye'ye karşı girişilecek bir tecavüzün gerek millî imkânlarımız ve gerekse

I

mmmmmmmmmmmmmmmmmmm müttefiklerimiz tarafından en şiddetli bir şekilde cevaplandırıla­cağını belirtti.

4 ŞUBAT PAZAR: Dörtlü koalisyon meraklılarının yeni gayretlerine rağmen, ne C.K. M.P. ve ne de Y.T.P. böyle bir teşebbüse katılmıyorlar. Her iki partinin de, C.H.P. ile işbirliği yapmayı bir zaaf olarak kabul et­tikleri ve seçmenlerini kaybetme sebebi saydıkları anlaşılıyor.

5 ŞUBAT: PAZARTESİ: Radyoda haksız iktisaplar konu­sundaki konuşmaların kimler ta­rafından yapıldığı ve bunlara ne kadar para ödendiği hakkında Kastamonu Milletvekili I. H. Yi-lanlıoğlunun sorusuna Basın Ba­kanı, hiçbir bilgisi olmadığı şek­linde cevap verdi.

6 ŞUBAT SALI: Devlet Tiyatrosu gibi ciddî bir müessesede oynatılmasına kalkı­şılan «Yılanların Öcü» adlı piyes Senatodaki Bütçe görüşmelerin­de şiddetli hücumlara mâruz kal­dı.

7 ŞUBAT ÇARŞAMBA: Meclis koridorlarında hâdiseler

ÇIKAYIM MI? Bu fıkrayı bir subay, yeni bir ordu hareketi ihtimali konusunda

sohbet edilen bir toplantıda, durup dururken anlatmış. Manidar mı, değil mi, doğru mu, yanlış mı taraflarını karıştırmıyoruz. Bizden ay­nen nakletmesi: v

Bir medresede kimsenin yatmadığı bir oda varmış. Kötü bir şöh­reti varmış. O odada yatan herkesin sabaha ölüsü çıkar denirmiş. Birkaç meraklı ve cesur kişi bunu denemek istemişler. Hakikaten sa­bahleyin ölüleri çıkmış. Bunun üzerine o odaya kimse ayak basmaz olmuş.

Nihayet günün birinde, Istanbulun zehir gibi soğuk bir kışında zavallı fakir bir kişicik çaresiz kalmış. Yatacak hiçbir yeri yok. Soğuk iliklerine işliyor. O geceyi açıkta geçirse öleceğj muhakkak. Aklına o medresedeki oda gelmiş. Gitmiş medreseye: «Allah rızası için, bıra­kın bu gece orada yatayım» demiş. «Ölürsün sonra!» demişler. Israr etmiş: «Böyle yaşamaktansa ölmek evlâdır. Kaderim neyse güreyim». Nihayet razı olmuşlar, mangal ve yatak da vermişler, o geceyi geçir­mek üzere odaya girmiş.

El ayak kesilmiş. Adam ısınmış ama gözünü uyku da tutmuyor. Gece yarısına doğru derinden bir ses: «Çıkayım mıııı?». Adamın ne hale geldiğini tasavvur edin. Başını yorganın altına çekip tortop bü­

zülmeler, titremeler, «Allahını, beni koru!» diye dualar v.b. Adam bi­raz kendine gelir gibi olunca yine o ses: «Çıkayım mm?». Sabaha ka­dar böyle devam etmiş. Nihayet sabaha karşı adamın tahammülü bit­miş, esasen canından bezgin birisiymiş, tepesi de atmış: «Eeee! Çıka­caksan çık bakalım!» demiş.

Birdenbire duvar yarılmış... ve odanın içine sel gibi altın akmış! Fakir zengin olmuş, bundan sonraki hayatını servet ve saadet içinde geçirmiş.

Meğerse eskiden birisi servetini bu duvarın içine gömmüş, ve an­cak cesur bir kimseye nasip olması için bu şekilde tılsımlamış imiş.

— HAFTANIN — Vefat

Eşi : Esther Püller Çocukları: Rafael Püller (ABC)

Linda Krespi Damadı: Daniel Krespi Torunları: iffet Beker

Sümbül Püller Şinıon ve Arslan Krespi

Eşi, babalan ve büyük babala­rı Leon Püller (Arslanbey) 4 Şu­bat 1962 Pazar günü vefat etmiş­tir.

çıktı. A.P.'li İhsan Ataöv, Lebit Yurdoğlunun Ulaştırma Baka­nına esef etmesi üzerine, Anaya­saya rağmen, haberleşme hürri-,î yetini tahdit eden bir kimseninl işinden atılması gerektiğini söy- ; iedi.

MİLLİ YOL! H A F T A L I K TARAFSIZ SİYASI

M İ L L İ Y E T Ç İ HABER DERGİSİ 1. Yı l 9/Şubat/ l962 3. Sayı

imtiyaz sahibi: Necati BOZKURT Yazı işlerini fiilen idare eden

Neşriyat Müdürü: ismet T Ü M T Ü R K

idare Müdürü: Mümin ÇEVİK ist ihbarat M ü d ü r ü :

Tayyar DEBBAĞOĞLU İdarehane: Nuruosmaniye Cad. 31/2,

istanbul. Dizgi ve bask ı : Güneş Matbaacılık

T.A.Ş. Şerefefendi sok. 44/44 Cağaloğlu, istanbul.

Klişelerimiz Vatan Klişe Atelyesinde yapılmıştır.

Abone: 6 aylık (26 sayı) 12,5 lira. 1 yıllık (52 sayı) 20 lira.

Beher sayısı 50 kuruştur.

İLÂN: Tek sütun - santimi 20 lira. l a m sayfa arka kapak (renkli) 2000 lira. Tam sayfa iete 1600 lira. Sayfanın 1/4, 1/8 gibi kısımları aynı ölçülere göre hesaplanır.

Geçen sayımız 30.100 adet basıldı.

MİLLÎ YOL'un çıktığını arkadaşlarınıza haber

veriniz.

MİLLÎ YOL B

Page 3: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

Haftalık Tarafsız Siyasî Milliyetçi Haber Dergisi

111llllllitIillillillllllitttlllll11Ilt1fllI1llllt!Ill!1llllIlfIf11llIllllllllll1I111111lll] ItllilMlIiltlIltllIltlItllIlIIIllllItilllttlIlIlltlIltlllIIllIllIItlIllIlIllIllIillllItlItlllIllllllllIlllllttllllttliillIlIlIlll&IIltllllIllllIllIll

iarı Haftanın Olayl; FIRTINADAN ÖNCE

Eski MJB.K. üyesi Kadri Kaplan, diğer arkadaşları gibi son günlerde değişik bir havanın içinde görünü­yor, Kaplan'ın birşeyler bekler hali var. Geçenlerde Meclis koridorların­da bir- ufak grup içinde yaptığı ko­nuşmada dedi ki: «Türkiyenin bu­günkü havasında müşahede edilen sessizlik büyük fırtınalardan önceki durgun görünen havanın ifadesidir.»

RİVAYET FURYASI Ankarada Sıtkı Ulay'm durumu

münakaşa konusudur. Onu yakından tanıyanlara göre, Ulay, M.S'.P. gibi ölü doğmuş ve gelişme ümidini yi­tirmiş bir partide bulunacak kadar saf değildir. C.H.P. dışındaki parti­lerce kabul edilmesi ihtimali ise pek zayıftır. Ulay'm partilere girme ko­nusunda esrarengiz bir havaya bürü-mek istediği beyanatlarıyla C.H.P. tarafından ilgi gösterilmesi ve davet vâki olması için çalıştığı bazılarınca tahmin edilmektedir. Bazı rivayetle­re göre de C.H.P. kendisini istemiş, ancak evvelâ umumî efkârın bunu nasıl karşılayacağını iskandil etmek için ona bu şekilde beyanatlar ver­dirmiş, umumî efkâr iyi karşılama­yınca sırt çevirmiş, onu ortada bı­rakmıştır.

Ayrıca şu ihtimaller de ileri sürü­lüyor:

a) Ulay «öle ki kurtula senatör», «müebbet senatör» gibi tâbirlerle istihza konusu olmaktan bıkmış ve Mecliste yalnız bırakılmaktan da mü­teessir olmuştur, bunların ızdırabın-dan kurtulmak istemektedir. Onun pratik mezhebini bilenlerce bu ihti­mal zayıf görülüyor.

b) Harb Okulu komutanı iken «şey'.ana pabucunu ters giydiren adam» unvanını kazanmış kurnaz bir zat olarak şahsını müstakbel tehli­kelerden korumak, hedeflerden biri olmaktan çıkmak istemiştir.

Doğru olanını zaman gösterecek­tir.

ULAY VE ÇAĞA Memleketçi Serbest Parti adında-

«i, Sıtkı Ulay'ı kabul eden yegâne siyasi teşekkül bulunmak ve T.B.M.

M.'deki mensuplarının hiç^ ,ı*i seçim ile gelmeyip hepsi tâyin ile gelmiş bulunmak gibi hususiyetleri olan partinin genel başkanı Esat Çağa Senatoda şu dikkate değer konuşma­yı yapmıştır:

«— Sermaye ile emek arasında da bir muvazene kurmak mecburiye­tindeyiz. Bunun için de artık emeğin teşkilâtlanmuası, yâni sol partilerin teşkilâtlanması icabeder. Anayasa­mız da bunu âmirdir. Çünkü Anaya­samı- demin bahsettiğim gibi mu­vazeneyi bir hukukî vesika halinde temin etmiş bulunmaktadır.

Bu bakımdan bendeniz, adalet ba­tanımdan, Ceza Kanununun 141. ve

142. maddeleri gibi Faşist İtalyan Ceza Kanunundan alınıp bizde de gayri millî birtakım tâdillere uğramak suretiyle bugünkü perişan şeklini almış bir kanunun kaldırılmasını ri­ca edeceğim.»

NOT: Senato zabıtlarından aldığı-ğımız bu sözlerde Ceza Kanunundan "îkarılması istenen 142. madde, ko­münistleri, komünistlik suçlarından dolayı mahkûm eden maddedir!...

GİZLİ KUVVET Türkocağını ziyaret eden Mehmet

özgüneş, hususî bir sohbet toplantı­sında, son günlerin merak konusu olan bazı meselelerine eski bir M.B. K. üyesi olarak ışık tutan ilgi çekici bir konuşma yapmıştır.

Özgüneşe göre, devletimizin genel bünyesini, izahı güç bir kuvvet kap­samıştır. Bu kuvvet, bütün iyi ni­yetli teşebbüslerin önüne set çeke­cek, her türlü memleketçi davranışı önleyecek derecede güçlü ve yaygın­dır. Mutlak salâhiyetlere sahipken bile M.B..K.'nin müsbet icraat yapa­mamasının birinci derecede sebebi Ö_:"neşe göre budur.

13 Kasım hareketinin kısa bir iza­hını yapan eski M.B.K. üyesine göre, Türke^ 'nymetli bir insandır. Ancak 14'ler kuvvetleriyle mütenasip icraat yapmamışlar, kudret hudutlarını aş­mak istemişlerdir. Üstelik Muzaffer özdağ gibi gençler, yaşlarının şart­larına uygun hareket etmemişler, bu sebeple rütbece üst birçok asker 14 lere gücenmiş'er, kırılmışlardır. Eğer 14'ler Kurucu Mecliste olsaydılar bu

Meclisin havası çok daha başka ola­bilirdi.

Milliyetçi davranışların ırkçı, Tu­rancı gibi tahrif edilen deyimlerle kötü tanıtılmağa çalışılmasından da şikâyet eden özgüneş, "-ulliyetçi mü­essese ve teşekküllerin desteklen­mesinin lüzumunu belirtmiştir.

ON PARMAK, ON MARİFET! Gazetelerden birisinde şöyle bir

ilân gördük: Operatör Ürolog Dr.

Kemal Çağlar İdrar Yolları ve Tenasül Hasta­

lıkları Mütehassısı Acaba, bu B. Kemal Çağlar, şu bi­

zim bildiğimiz şair, yazar, hatip, si­yasî, maden mühendisi, dernekçi, hattâ Atatürkçü meşhur B. KEMAL ÇAĞLAR mı dersin'.z? Hazretin yu­karıda saydığımız (ve •i>ba da say­madığımız) birçok hususlarda birin­ciliği kimseye bırakmadığını biliyor­duk ama, tenasül hastalıklarında mü­tehassıslığı ilânına ilk defa şahit Dİuyoruz.

27 MAYIS VE SONRASI

İkinci sayımızda başlıyan bu ya­zı serimizi bu sayımızda yer kal­madığı için koyamadık. Gelecek sayımızdan itibaren devam edece ğiz.

MİLLİ YOL H

Page 4: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

Acaba bu Dr. KEMAL ÇAĞLAR, hani şu meşhur maden mühendisi B. KEMAL ÇAĞAR mı? Bir bilen var­sa lütfen bizi aydınlatıversin...

FAKİRE YARDİM Ankaradaki meşhur köy enstitüle­

ri açık oturumu.. Toplantıya çağrı­lan ilim ve fikir adamları arasında ne işi bulunduğu bir türlü anlaşıla-mıyan şu meşhur (!) FAKİR BAY-KURT, bir dergiden, k«*ttünist be­yannamesini andıran birtakım mad­deler okuyor. Salonda devamlı bir gürültü olduğundan, en yakınındaki-ler bile bu zengin fakirin neler yu­murtladığının farkında değiller. Yal nız ara sıra salonun arka tarafında­ki milliyetçi üniversite gençlerinden iğneleyici sözler yükseliyor.

Devrim Ocaklarının taraftar taraf­sız başkanı, iğneler arttıkça:

— İstirham ederim efendim, ha­riçten müdahale olmasın!

Diye gürlüyor. Bir ara, milliyetçi gençlerden bi­

risi, FAKİR'in koyu pembe (!) ren­gini açıklayan bir söz söyleyince, iri yarı başkan:

— İstirham ederim efendim, NEJ-DET SANÇAR Beyefendi, Dr. FET­Hİ Beyefendi konuşurken hiç müdâ­hale etmiyorsunuz da FAKİR BAY-KURT Beye niçin müdahale ediyor­sunuz?

Diye gürledi. Ve gençlerin birisi­nin:

— O zavallıcık fakir de onun için kendisine yardim ediyoruz!

Nüktesiyle, zınk diye yerine otur­du.

ALKIŞ Yine aynı toplantıda.. NEJDET

SANÇAR, enstitücüleri perişan eden konuşmasını Atatürk'ün «Komünizm Türk dünyasının en büyük düşmanı­dır. Her görüldüğü yerde ezilıneli!» sözüyle bitirmiş ve yerine oturmuş­tur. Milliyetçi gençler, enstitücülerin şaşkınlıklarını, devam eden ve ke­silmek bilmeyen alkışları ile büsbü­tün arttırıyorlar. Meşhur devrimci başkan da şaşkın, yakışıklı başını bir cağa, bir sola çevirerek alkışın bit­mesini bekliyor. Fakat dakikalar ge­çiyor, alkış ve tezahürat bitmek de­ğil, artmakta.. Nihayet başkan sıtma görmemiş sesiyle alkışlara hâkim olmak istiyor:

— İstirham ederim efendim! RA­UF BEYİ, HÜRREM BEYİ alkışla­madınız da NEJDET Beyi niçin al; kışlıyorsunuz?

Fakat aldıran yok.. İ ı ' yarı başkan yeniden gürlüyor:

— İstirham ederim efendim! Al-

«Milliyetçiliğin Dar Çerçevesi Tekerlemesi NEJDET SANÇAR

Birtakım kimselerin ağızlarından ve kalemlerinden hiç eksik et­medikleri bir «MİLLİYETÇİLİĞİN DAR ÇERÇEVESİ!» tekerlemesi vardır. Konuşurken veya yazarken, her fırsatta, bu tekerlemeyi tek­rarlarlar. Bununla da pek yüksek (!) bir fikir ileri sürdüklerini sa­nırlar veya zannettirmeye çalışırlar.

Bu tekerlemeyle anlatılmak istenen şudur: Milliyetçilik, yalnız kendi milletinin fertlerini düşünme fikri olduğu için, sınırlı ve dar çerçeveli bir sevgidir. Halbuki insanlık fikri, insanların bütün insan­ları sevmesini gerektirir!

Yâni kısacası: İnsaniyet masalı!.. Evet, insaniyet masalı... Yâni Türkiyedeki insanin Çinliyi, Ceza-

yirdekinin İspanyolu, Kongodakinin İngilizi, Madagaskardakinin Rusu düşünmesi, sevmesi filân falan...

Buna göre bir Türkiye Türkünün «milliyetçiliğin dar çerçevesi» nden (!) sıyrılıp «insaniyetin geniş çerçevesi» ne (!) yükseldiğini ve gece gündüz Doğudaki Japon ile Hintli, Batıdaki Yunan ile Bulgar, Kuzeydeki Rus ile İsveçli, Güneydeki Arap ile Habeş için yanıp tu­tuştuğunu (!) düşünelim. Türkiyede binlerce çocuk okula gidemez­ken, yüzlerce okul öğretmensizlikten kıvranırken, yüz binlerce insan yarı aç yarı tok bir hayat sürerken, en büyük şehirlerimizde bile su­lar devamlı akmazken, hâlâ izbelerde yaşamaya çalışan insanlarımız varken, en tabiî insanlık haklarımıza gem vurmaya çalışanlar eksik olmazken, yurdun başkentinde dahi elektriği ve kanalizasyonu olma­yan gecekondular bulunurken, boyunlarımıza kızıl zincirler geçirmek istiyen iblisler sinsi sinsi çalışırken, kısacası bu şanlı ve fakat talih­siz devlet ve milletin binbir derdi ortada dururken, sınırlarımızın çok ötelerine kadar uzanıp gidecek böyle bir sevginin ne gibi pratik bir faydası düşünülebilir ve daha mühimmi bir mânası olabilir mi?

Binlerce yıllık insanlık tarihi ve yaşamakta olduğumuz çağların olayları göstermektedir ki, insaniyet denilen şey, sadece sözlüklerde bulunan bir lâftır. İnsaniyet sadece bir lâf olmasaydı, Baltık kıyıla­rının o küçük, fakat mesut devletleri Estonya'lar, Letonya'lar, Lit-vanya'lar bugün hazin bir hâtıra haline gelirler miydi? İnsaniyet gerçekten bulunsaydı Lehistan'ın, Romanyanın, Bulgaristamn üzerle­rine o kıpkızıl ölüm perdeleri iner miydi? Macaristan, hayallerde bir kanlı hâtıra olarak mı yaşardı? İnsaniyet olsaydı Kırım, bugün sade­ce bir coğrafya adı şeklinde mi kalırdı? Türkistan'daki, Kafkasya'daki milyonlarca Türk, insanlık tarihinin gördüğü en korkunç zulüm makine­sinin pençesinde inim inim inler miydi?

Bu korkunç sonuçlar ortada iken, hâlâ, goygoycular gibi: — İnsaniyet!... İnsaniyet!... Diye tepinip durmak, iki sebebe bağlanabilir: Ya milliyetçilik fik­

rini baltalamakla görevli bir kızıl olmak, yahut hayat gerçeklerine sırt çevirmiş ve millî şuurdan yoksun bir zavallı... Yâni düşünceleri ayrı, fakat yıkıcılıkları bir iki sapık ve zararlı yaratık..

En yüksek insanlık fikri milliyetçilik, yâni kendi milletinin in­sanlarının saadetini düşünmektir. Üst tarafı, insaniyet tekerlemesi gibi, boş bir lâftır. /

MİLLÎ YOL Q

kışı kesin! Alkış istemez! Daha önce enstitücülerin, taraftar­

ları alkışlanmasına ses çıkarmayan tarafsız (!) başkanın bu direnmesi karşısında, milliyetçi gençlerden bi­risi:

— Biz NeJDET BEYİ alkışlamı­yoruz. Hocanın alkışa ihtiyacı yok!

Diye bağırdı. Başkan, milliyetçi gençlerin falsolarını yakalamış bir eda ile:

— O halde bu alkış niçin? Diye ayağa fırladı. Bir başka mil­

liyetçi gencin cevabı: — Biz, komünizmi yeren ATA­

TÜRK'Ü alkışlıyoruz! Ve iri yarı, fakat sempatik baş­

kanın kollarını: — Ne yapayım? Bunlarla başa çı­

kılmaz! Der gibi iki yana kaldn*arak is­

kemlesine bir kere daha oturuşu...

ŞEY + YANİ = ? Senatodaki oturumlardan birisin"

Page 5: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

de, Senatör B. CEVDET ERKUT, kürsüde konuşan arkadaşlarının söz­lerini dinlerken ara sıra heyecanla­nıyor ve yerinden doğrularak:

— Şey... Yâni... Kelimeleriyle başlayan bir şeyler

söylemek istiyor, fakat başkan ken­disini itidale çağırarak sözünü ke­siyordu. Altmışını çoktan aşmış ol­duğu halde heyecanını bir türlü ye nemiyen B. CEVDET ERKUT'u, ni­hayet, başkan SUAT ÜRGÜPLÜ âdeta paylayarak s«sturdu ve yaşı geçkin, lâkin ruhu genç (!) Senatör yerine oturdu

Senatör CEVDET ERKUT. 1944 -1945'in meşhur Turancılık dâvasının. 1 numaralı sıkı yönetim mahkeme­sinin duruşma hâkimi meşhur aske­ri hâkim CEVDET ERKUT'tur. Du­ruşma hâkimi CEVDET ERKUT, o meşhur dâva sırasında da, bu «şey» ve «yâni» leri çok kullanır ve hattâ zabıtlara sanık Türkçülerin söyledik­lerini değil de kendi kafasındaki1 eri geçirdikçe, yapılan ş'ddetli i'irszlar sonunda «yâni» sözüyle başlayan ilâ­veler zabıtta yer alırdı. Bu suretle o meşhur (!) zabıtlar:

— Fl'.ln toplantıda hulur.JIum... Yâni bulunmadım!..

— Falan kimseyi tanırım... Yâni tanımam!...

Şeklinde birbirini cerheden ko-miksel ifadelerle dolar taşardı.

Anlaşılıyor ki, aradan yirmi yıla yakın bir zaman geçtiği ve B. CEV­DET ERKUT daha da büyüyüp sena-tocu bir «büyük» olduğu halde, bu:

— Şey... Yâni... Faslından vazgeçmemiş.. Ne diyelim? Allah kurtarsın..

İŞIN İÇYÜZÜ İstanbul Sebze ve Meyva Haline

asın partizan bir müdür tâyin edil­mişti. Bu zatın hodbehot Hal'deki kendi tuttuğu partiden olmayanları çıkarıp oraya silme partililerini dol­durduğunu duyuyorduk. Derken ga­zetelerde bir haber çıktı: Eskiden Hal'de yıllık gelir 1 milyon civarın­da iken bu zatın müdürlüğü zama­nında 7 milyona çıkmış. Arkasından Refik Tulga'nın bu zata bu başarı­sından dolayı tantanalı bir tebrik telgrafı. İçimize bir şüphe düştü: A-caba bu zat hakkında hükmümüzde yanılmış mı idik? Çok geçmedi, baş­ka gazetelerde işin iç yüzüne dair ifşaat çıkmaya başladı. Meğer Hal' deki vergi ve resimler eskisine gö re kat kat arttırılmış, ve bütün sui­istimallere rağmen bu suretle 7 mil­yon gelir sağlanmış. Tabiî bu para da Istanbulun en fakir halkının yi­yeceği olan sebzelerin ve meyvala-rın fiyatına eklenerek çıkartılıyor. İşte aşırı partizanlık böyle bir mik­

rop, insanda ne hakikat saygısı bıra­kıyor ne de insaf.

ACAYİPLİK REKORU Türkiye Cumhuriyetini Cumhuri­

yetten başka herşeye benzetmek için ileri sürülen fikirlerden en acayibi 2 Şubat günlü «Dünya» gazetesinde çıktı. Buna göre, bir yüksek komis­yon kurulmalı imiş v e Meclise ge­len milletvekilleri arasında «kötü ta­nınmış» saydıklarını bu komisyon tasfiyeye uğratmalı imiş. Acayiplik

rekoru şimdilik bu fikirde, kim ne zaman kıracak.

Bakalım

CEVAPSIZ SUALLER Bir türlü cevabı açıklanmayan iki

sual, iki mesele var: 1 — Uzun zamandır Mecliste bir

sual, cevap bekliyordu. Suali soran Kastamonu Milletvekili İbrahim Hak­kı Yılanhoğlu idi. Sual de şuydu: Yassıada saatindeki küfürlü konuş­malar için devlet hazinesinden ne miktarlarda para ödendi, ve bu pa-

vrupa'dan Kovulan Sosyalizm' W. H. CHAMBERLAİN Çeviren: Ali Rıza ÖZE±.

Ruslar, ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler, milyarları har-oyarak taraftar arasınlar, sosyalizm iflâs etme durumu çerçevesi içerisine girmiştir.

Son Avrupa seyahatimde sosyalizmin Avrupadan koğulduğunu, yerini liberal sisteme terkettiğini gördüm. Sosyalizmin nasıl bir geri­leme gösterdiğini anlıyabilmek için, harbten sonraki Avrupaya bak­ın uk lâzımdır.

tngilterede iktidar, büyük bir çoğunlukla, İşçi Partisindedir. Bel­çika, Fransa ve İtalya'da da durum aynıdır. Komünistlerle, sosyalistler koalisyon kabinelerinde yer almışlardır. İşgal altındaki Almanyada ise komünistlerin basına ve radyolara sızmalarına, bütün gayretlerine rağ­men, Amerikalılar engel olamamışlardır. Fakat o tarihten sonra Avru-pada bir komünizm krizinden korkutmamaktadır. Sosyalizme gösterilen rağbet te ayni şekilde azalmıştır.

Harbden sonra İngiltere ve Almanyada üç defa seçim yapılmıştır. Bu seçimlerde daima sosyalistlerle muhafazakârlar karşı karşıya gel­mişler, her defasında da muhafazakârlar, sosyalistleri, her defa daha büyük bir çoğunlukla hezimete uğratmışlardır. Bu, tamamen seçmenle­rin sağduyusundan ileri gelmekte, sosyalizme, sosyalizmin götürdüğü komünizme olan nefretlerinin bir neticesi olarak olağan karşılanmak­tadır. Fransada da durum aynıdır. Harb öncesi Fransız komünist parti­si üyesi 350 bin iken, sonra 120 bin üyeye inmiştir. Belçika ve Hol-landada da. bir vakitler iktidarları ellerinde tutan sosyalistler, şimdi koalisyon kabinelerine dahi girmeğe muvaffak olamamaktadırlar.

Artık ekonomi yönünden Avrupa o kadar kuvvetlenmiştir ki, mcmfrkptler arasında eşya ve insan geçişi serbest bırakılmıştır.

Marksın fikirlerine dirsek gösteren ülkelerden birisi de en gerek­li misali ile Batı Almanyadır. Sihirbaz Erhard, Ekonomik Liberasyon fikrini ortaya attığı zaman, Mecliste Sosyal - Demokrat Partinin söz­cüsü bu projeye itiraz etmiş, «Sosyal bir eşitsizlik meydana gelecek, zenginler daha zengin, fakirler de daha fakirleşecekler» demişti. Za­man sosyalist sözcüyü yalancı çıkarmış, Erhard'ı ise doğrulamıştır. Aksine işçilerin ücretleri yükselmiş, sosyalist görüşler bir daha mağ­lup u) muşlar.

Bu misaller gösteriyor ki, sosyalizm ve komünizm ilerleyen bir dalga" halinde değildir. Aşırı Sosyalizm ancak, iktisaden zayıf ve bilgi­den yoksun bulunan ülkelerde taraftar bulmaktadır. Diğer taraftan, hnlkı perişanlığa düşürmüş olan diktalar da, birer tabu gibi sosyaliz­me sarılmakta, sonra komünizme kaymaktadırlar. Bunların en bariz ve acı misallerini ise Kuzey Kore ve Küba teşkil etmektedir.

Bu misallerin ve sosyalizme sürükleyen sebeplerin dışında, Rus emperyalizmi ve aşırı sosyalizm tam bir iflâs yolundadır.

Avrupanın sosyal seviyesi gün geçtikçe yükselmekte, sınıflar ara­sındaki farklar azalmakta, böylece bir vakitler Avrupada gayet revaç­ta bir cereyan halinde olan sosyalizm her gün biraz daha zayıflamakta, kelimenin tam mânası ile sosyalizm Avrupadan koğulmaktadır.

MİLLÎ YOL 0

Page 6: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

MACERA

Bir araya gelmişler, Yönü tâyin etmişler.. Sosyal - Mosyal diyerek, türlü oyun etmişler. Bakmışlar oyun tuttu, Yön gidecek hep soldan Partimizi kuralım, zemin hazır, demişler...

ALİ RIZÂ ÖZER

ralar kimlere verildi? Bu sualin ce­vabının çok ilgi verici olacağı mu­hakkak. Diğer bütün suallere sıra geliyor, cevaplanıp bitiyor. Bu suale gelince... Suali cevaplandıracak Ba­kan Basın-Yayin Bakanı Kâmuran Evliyaoğludur. Gökhan Evliyaoğlunun kardeşidir ama, siyasî bağlılık bakı­mından onun bir nevi zıddıdır. Ezel­den beri müfrit Inönücü olarak ta­nınır. Nasıl olup da C.H.P.'den baş­ka bir partide bulunduğu çağımızın en hayret verici olaylarından biri sayılsa sezadır. İşte bu Bakan bu so­runun cevaplandırılması içi" Meclis gündemine alındığı zaman bir türlü Mecliste bulunamıyor. Aksf tesadüf­ler, hangi gün su sual Meclis gün­demine alınmışsa o günü Bakanın ya bir seyahatine, yahut da hastalı­ğı gibi bir haline rastlıyor. Tabiî sualin cevabı verilemiyor ve sual ilerideki başka bir toplantının gün­demine gidiyordu.

Nihayet suale cevap verdi. Ama ne verse beğenirsiniz? Cevap şu: Bu küfürlü konuşmaları radyo idaresi kendisi hazırlamamış. Olduğu gibi M.B.K. İrtibat Bürosundan almış. Kim hazırladığını ve hazırlayanlara ne verildiğini bu sebeple bilemiyor imiş. Radyo idaresince bunları oku­yan spikerlere birşey verilmemiş. Vallahi de verilmemiş, billahi de verilmemiş! (Sanki spikerlere birşey verildiği sorulmuş gibi). İşte cevap o kadar.

Peki, şimdi sual cevaplanmış oldu mu? Bu yazılar M.B.K. İrtibat Büro­suna zembil ile inmedi ya! Kim yaz­dığını bilecek hiçbir makam yok mu? Ne miktar para verildiğine ge­lince, bu para elbette milletin kese sinden çıktı. Bunu bilecek v.e söyli-yecek hiçbir bakanlık yok mu?

— Bir türlü gün ışığına cıkamı yan ikinci bir mesele de, M.B.K. dev­ri Ticaret Bakanlarından Mehmet Baydur'un arpa satışı işi. İddiaya gö­re meselenin aslı şu: Transeksport adlı bir yerli firmanın aracılığı ile bir İngiliz şirketine 52.500 ton arpa-mış satılmış. Bu satışın yapıldığı sı­ralarda arpanın dünya piyasasında­ki fiyatı en az 58 dolar kadarmış. Ama bizimkiler, bütün uyarmalara rağmen, ısrar etmişler: Mutlaka

MİLLÎ YOL 0

29,25 dolar üzerinden satacağız di­ye. Ve mutlaka o bir tek firmaya bu fiyattan satacağız diye. Öylece de yapmışlar. Arpaları alan İngiliz fir­ması da bunları o sıralarda açlık çe­ken komünist Çin'e tonu 82 dolar­dan hemen satıvermiş. Bu suretle:

Mehmet Baydar Koruyanlar var

1 — Komünist Çinin açlığını gider­mek gibi bir yüksek insanî (!) hiz­met yapmışız ama, sonra kendi Do­ğu bölgelerimizin yemsizlikten, aç­lıktan kırılmasına yol açmışız. 2 — Daha açık ve tevil kaldırmaz tarafı:, Bu satıştaki düşük fiyattan devlet hazinesinin 25 milyon lira kadar bir zararı olmuş.

Mecliste bir grup milletvekilinin sorusu üzerine iş açıklanınca Hükü­metçe tahkikine girişilmiş. Ve asıl garabetler de bundan sonra başla mış. Evvelâ bazı 13 Kasım Komitesi üyeleri durup dururken ve kendi ü-zerlerine vazife değilken, ve henüz tahkikata girişilip işin içyüzü tesbit edilmemişken, bir beyanname yayın­layarak suiistimal iddialarını şiddet le reddetmişler ve sanık Bakam sa­vunmuşlar. Eski Bakan ile birlikte bu işten sorumlu olan daire reisleri iş meydana çıktıktan sonra yine ma­kamlarında bırakılmış, ama işi ihbar eden memurlar işlerinden hemen atılmış. Bu işi tahkik ile vazifelen­dirilen müfettişin resmen tahkikatı

yüürütmek hususunda bugüne kaaaı bir muamele yapıp yapmadığı bilin miyor. Ama bu müfettişin o eski Ba kan Ve onun suç ortağı daire reisle ri ile birlikte hususî toplantılar yap makta olduğu biliniyor. Şimdilik du rum böylece devam ediyor. Arpan» dünya piyasalarındaki fiyatı belli ol duğuna göre, bizdeki satışın da fi yatı ve yapılmış olduğu resmî kayıt larla sabit olup, inkâr ve tevil edile miyeceğine göre: Bu iş nasıl örtbaı edilebilir? Örtbas edilemezse işin so nu nasıl ve ne vakit neticelenir? iş te bir meraklı konu daha.

TAM TERSÎ

Acayip bir iddia, arada sırada ile ri sürülüyor. Geçenlerde Falih Rıf ki, şimdi de aşın sosyalistlerden Si yavuşgil bunu tekrarladı. Diyorla. ki: Türkiyede milliyetçi bir idare (onlar milliyetçi yerine «sağcı» ve ya «Irkçı-Turancı» gibi tâbirler kul (anmayı her nedense tercih .ediyor lar) kurulduğu takdirde Amerika bi ze yardımı derhal kesecektir. Biz de bunun doğuracağı buhranın altındar kalkamayız. Şu halde: Türkiyede milliyetçi («sağcı» veya «Irkçı-Tu rancı») bir idare kurulamaz.

Bundan daha ziyade hakikatin TAM TERSİ bir iddia olamaz. Ame rikanin dış siyasetinin temel taşı Sovyet " ' sya düşmanlığıdır. Bu, A merika için bir ölüm-kalım meselesi olduğundan, farzımuhal muayyen bir Amerikalı siyaset adamının şah' sî duygulan buna aykırı olsa bile, bu siyaset bugün ve yarın Amerika­nın değişmez millî siyasetidir. Ame­rika her devletle olan münasebetleri­ni evvelâ bu değişmez mehenk taşı­na vuracak, o devlete karşı yakınlı­ğını veya uzaklığını, dostluğunu ve­ya düşmanlığını buna göre tayin e-decektir. Türkiyede milliyetçi bir hükümet elbette ki, Rusyaya el al­tından tâviz vermiyeceğine, komü­nist oyunlarına ve sızmalarına karşı en mukavemetli olacağına, ve komü­nist aleyhtarı hür milletler cephesi­ne sadakatten ayrılmayacağına Ame­rikanın ve başka herkesin, en fazla emin olacağı bir hükümet olur. Bu­nu inkâr etmek dünyanın yuvarlak olduğunu inkâr etmeye benzer. Şu halde Türkiyedeki iktidar ne kadar

Kulağımıza çalınanlar:

«Sıtkı Ulay Çiftçi Partisi kurup bu partinin Başkanı olacakmış.

Gazetelerden» — Yahu, nedir ba çiftçilerin

başına gelenler. Evvelâ, kuraklık, sonra su baskını, şimdi de Sıtkı Ulay!.

Page 7: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

koyu milliyetçi ise Türkiye ile A-merika arasındaki bağlar o kadar kuvvetli olur. Bu, tabiat kanunları kadar değişmez kaidedir.

«Sağcı» bir iktidarın demokrasiye aykırı yollar tutacağı, ve Amerika­lım da bundan ötürü bize sırt çevi­receği mugalâtasına gelince: Yine TAM TERSİ, ancak böyle bir iktidar demokrasiye bağlı kalabilir. Çünkü Türk Milletinin ezici çoğunluğu «sağcı» dır. (Elhamdülillah böyledir) Şu halde sağcı bir iktidarın milletin büyük çoğunluğunun desteğine da­yanması tabiîdir, kolaydır. Böyle bir iktidarın demokrasiye bağlanması ve sâdık kalması mukadderdir, çünkü demokrasi ona ancak kuvvet getirir. «Sağcı» lığa düşman bir iktidar ise, milletin çoğunluğunun duygu ve dü­şüncesine zıt bir yöne çevrilmiş de­mektir. Böyle bir iktidar, kendi ya­ratılışı ve bünyesi icabı, ergeç de­mokrasiden uzaklaşmaya mahkûm dur. Velev başlangıçta demokratik görünen bir yoldan iktidarı ele ge­çirmiş olsa bile. Nasıl ki, «sağcı» bir iktidar, farzımuhal başlangıçta de­mokrasinin şekillerine aykırı bir şe­kilde kurulsa bile, demokrasi yoluna ergeç yönelir.

Amerikanın bize yardımının kıt oluşunda, baş sebep, hiç tereddüt et­meden teşhis edebiliriz ki, hüküme­tin milliyetçiliğe sırt çevirmiş ve sol­culuğa gülümseyen tutumudur. Bu, hem doğrudan doğruya Amerikanın gözünde güvenilir müttefik olma kıy­metimizi azaltması bakımından, hem de dolayısıyla milletin hükümeti tam benimsemesine ve demokrasinin hakikî demokrasi haline gelmesine engel olma bakımından baş rolü oy­nuyor. Dünya kör değildir. Elbette ki işin yalnız dış yüzüne bakıp alda-nıvermez. İç yüzünü de pekâlâ bilir.

Kimse kendi kendisini aldatma­sın: Bugünkü ağır iktisadî buhranın sürün gitmesindeki sebepler zinciri, iç sebeplerde olduğu gibi. dış yar­dim cephesinden de, bazı politikacı­ların Türk milliyetçiliğine sırt çe-

. virmekteki kör inadına dayanıp ora­da düğümleniyor.

GENÇLİĞİN ÎSTEGÎ

İstanbul Üniversitesi gençliğinin bir derdi var. Bunu dile getiren di­lekçelerini yüzlerce imza ile imzala yarak ilgili makambr' veriyorlar. Bize son bildirildiğinde 533 imza toplanmıştı. Dilekçenin metnini, hiç bir şey eklemeğe lüzum hissetmeden, aşağıda veriyoruz. Doğru söze ne de nir?

«Üniversitemizde eskidenberi mev cut bulunup çok mühim bir ihtiyaca cevap veren ve iki sene evveline ge­linceye kadar da hiçbir idarecinin kapatmayı düşünmediği mescidimiz

Neye Muhtacız... MUHİTTİN KORAN

öyle bir cemiyet içerisindeyiz ki, kimin ne istediği, kimin kimi nerelere sürüklemek istediği belli değil. Milletçe öyle bir karanlık içerisindeyiz ki göz gözü görmez...

Devlet gemisinin kaptanları rotayı bir türlü düzeltemezler, isti­kamet hep aynı... Hep aynı cereyanlar, aynı tecrübeler, ümitler, te­menniler...

Sağ sol fikirlerle yüklü zifirî karanlık, bulutlar mütemadi çar­pışmakta...

Tarihin en mert insanlarının diyarını namertlik kaplamış.. Ya­lan, riya, sahtekârlık, düzenbazlık, zorbalık meşru âdeta.

Kapkaranlık bir cemiyette içimizi tir tir titreten Şimalin soğuk rüzgârı zaman zaman esmekte, bu sinsi ve nâmert esiş kalblerimizde infial yaratmakta, asabımızı altüst etmek istemekte sanki...

Bozkurtlar diyarını çakallar mı bürüdü ne? Tarihe tarih katanla­rın, toprağın kara bağrında kefensiz yatanların, erliğin, yiğitliğin, Türklüğün sembolü olan Bozkurt... Uyanacaksın artık, uyanman lâ­zım, milletin seni bekler...

Modern Bozkurtlar... Öyle bir karanlık içerisindeyiz ki, Millî bir yolumuz yok, Millî

şuurumuz yok, Millî kültürümüz yok, bizim diyebileceğimiz, bizi kur­tarır diyebileceğimiz hiçbir şeyimiz yok, yalnız kendimizden, kanı­mızdan başka...

Bütün Bozkurtlar, değişmeğe, modern bale gelmeğe mecburuz. Tepemizdeki bulutlar çarpışacak, en kuvvetli şimşekler çakacak, kalb-ler, kafalar, yollar aydınlanacaktır.

Muasır medeniyetin şahikasına çıkaracak hakikî kanatlar Millî Fi­kirlerdir. Bugün bütün milletçe muhtaç olduğumuz aydınlığı temin edecek:

Fikir şimşekleridir...

Rektör Sıddık Sami Onaf'ın rektör­lüğünün ilk günlerinde tamirat es­babı mucibesiyle kapatılmıştı.

Bizler bütün lâik üniversitelerde ve hattâ Türkiyedeki ecnebi okulla­rın birçoğunda kiliselerin mevcut bulunduğunu hatırlatır, üniversite­miz câmiasınca lüzumu aşikâr olan mescidimizin açılmasını Rektör Sıd­dık Sami Onardan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Türk halk efkâ­rı umumiyesi önünde kapalı kalma­sına hiçbir sebep bulunmadığı şu an­da ve mübarek Ramazanı Şerife gir­meden açılması talebinde bulunuyo­ruz.

533 üniversiteli

TEZATLAR ZİNCİRİ l — Nuri Beşer'in bir telgrafı:

Sayın Adnan Menderes, Başvekil

28/Nisan/1960 tarihinde istanbul da vukubulan müessif hâdiseler ve îr takım ayaklanma hareketi dola-yısiyle hemen İstanbul'a hareketle; işçi arkadaşlarımla iş yerlerini teker teke. dolaşarak temasa geçip bu gi­bi hareketlerin memleketimiz ve mil­letimiz için iyi neticeler vermiyece-ğini izah ve ifade etmem, işçi arka­daşlarım üzerinde çok müsbet karşı­

lanmış olup, bütün arkadaşlarımın duyduğu nefret hissi ve zatı devlet­lerine bağlılıklarını teyid eden tel­graflar idare heyetleri tarafından çe­kilmiştir.

Kendi teşkilâtları tarafından bağ­lılık telgraflarının dışında her biri­nin ayrı ayrı telgraf çekmelerine im-kâ- olmadığından bendenizin vasıta­lı ile bu hissiyatlarını zatıâlinize du­yurmamı İsrarla istemişlerdir.

Bugün Ankara'ya dönmüş bulunu­yorum. Bu şerefli vazifeyi ifa eder­ken Cenabı Hakkın size yardımcı ol­masını niyaz ve her zaman emirleri­nizde bulunduğumuzu arzeder, elle­rinizden öperim.

Türkiye işçi Sendikaları Konfederasyon!. Başkanı

Nuri Beşer 2 — Nuri Beşer'in diğer bir telgrafı:

Sayın Orgeneral Cemal Gürsel, Millî Birlik Komitesi Başkanı ve

Türk Silâhlı Kuvvetleri Başkumandanı

Türk işçisi, Türk Silâhlı Kuvvetle­rine minnettardır. Şahsınızda Silâhlı Kuvvetlerimize itimadımız sonsuz-d ir. Türk işçileri olarak emrinizle her türlü hizmete koşmaktan şeref duyacağımızı arzeder. hürr».«•" ;mi-

MİLLİ YOL fi

Page 8: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

ri sunar, muvaffakiyetler dileriz. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı

Nuri Beşer 28/Mayıs/1960 S. 16.50.

3 —Bütün milletin şahit olduğu bir durum : 1961 seçimlerinde Nuri Beşer seçim propagandasını aşırı C.H. P. aleyhtarlığı ve İnönü aleyh­tarlığı esaslarına gör., yapıyor. Hattâ seçim propagandaları sı­rasında C.H.P.'li basının en faz­la hücumuna uğrayanlardan bi­ridir.

4 — A.P. milletvekili olarak Nuri Be­şer Mecliste ve A.P. grupunda C.H.P. ile işbirliğinin en hara­retli taraftarıdır. Âdeta A P . Meclis Grupu içinde İnönizm'in kükreyen arslanıdır. Hattâ bu yüzden diğer A.F. li milletve­killeri ile çatışmış, bunlardan birini bu yüzden «ayağının altı­na alıp parçalayacağını» dahi söylemişti.

5 — Nuri Beşer'in Meclisteki sözle­rinden bâzıları: «inönü tehlikeli bir insan değil­dir. Huzursuzluğa o son verebi­lir... Artık Yassıada'da adama bedava tayın yedirmiyecekler-dir... İnönü'nün A.P.'nin işti­raki ile desteklenmesi şarttır... Bu memlekette asıl asılması lâ­zım adam Bölükbaşıdır. Mende­res'i mezaruıdan çıkarıp 100 se­neye mahkûm etmeli, onun yeri­ne Bölükbaşı'yı gömmelidir... Biz herşeye rağmen İnönü'yü des­teklemeliyiz.» 14 Kasım günlü A.P. Grup toplantısından.

• SUBAYLARA HİTAP

Size bugünlerde herkes, ister riya ister samimî olsun, yalnız kulağa tatlı gelecek şeyler söylüyor. Ama bazan, tatlı da gelse acı da gelse, söylenmesi gerekli şeyler de vardır. Bunları söylemeğe kimse yanaşmı­yor. Yapılması gereken böyle vazi­feleri kimse üzerine almak istemi­yor. Şu halde 0nu da söylemek bize düştü.

Nuri Beşer'in sözleri konusundaki tepkinizde haklısınız. (Tepki hedefe göre biraz fazla oldu, ve işin esasım ileride benzeri hallerde iftira olması ihtimallerine karşı önceden dah a iyi tahkik etmek icap eder, am a yine esas itibariyle haklısınız).

Ancak bu arada hatırlamanız ge­reken şeyler de var. Bir ins a n J*a

karakter sahibidir. Yahut da karak­tersizdir. Başlangıçta iyice düşünüp birinden birini seçmek gerek. Seç­tikten sonra da o seçtiğiniz şeyin neticeleri ile karşılaşacağınızı bil­mek gerek.

Karaktersiz adam ile iş yapmak kolaydır, rahattır, gururunuzu ok-

m MİLLİ YOL

sayıcıdır. Yumuşak bir hamuru yo­ğurmak gibidir. Sinirlendiğiniz va­kit aşağıdan alır. Bağırdığınız vakit karşılık vermez, suspus olur. Sizin bir takım, doğru veya yanlış, sabit fikirleriniz varsa, onlara uyar. Siz ona bir çerçeve çizerseniz, o çerçe­veyi pek aşmadan içinde dolaşma­ğa razı olur. Böyle bir adam bir yandan milli iradeyi temsil eden milletvekilliği sıfatını taşırken bir yandan da kendi emrinde olması ge­reken bazı ordu kumandanları tara­fından «İmzalayacaksın.» diye önü­ne sürülen bir «protokol» u imzala­makta bir tenakuz görmez. Bunu hazmedebilir. Ve benzeri çok şeyi hazmedebilir.

Am a günün birinde o adamdan Nuri Beşer'inki gibi bazı hareketler de çıkar. Eeee, şaşmamalı, böyle gü­lün öyle dikeni olur. Yanlış anlaşıl­masın, yukarıdaki tip adam mutlaka bir kimsenin karısına sataşır veya di! uzatır demek istemiyoruz. Hasiy-yeti başka şekillerde de ortaya çı- -kabilir. Meselâ, devlet kesesinden bir arpa veya buğday satışından üç beş milyon çalıverir. Meselâ, başın­da bulunduğu daireye bir sürü işe yaramaz adamını yerleştirir, orayı rüşvet ve iltimas yatağı haline geti­rir. Veya sadece bozuk, ruhsuz, yü­rümez bir idare ile işlerin kırtasiye­ciliğe boğulmasına, durgunluğa se-beb olabilir. Büyük, küçük becerik­sizlikler, ahlâksızlıklar, israflarla milletin serveti çarçur olur, işleri ağır ve bozuk düzen gider. İşte öyle ağacın meyvesi böyle olur. Meyveyi geç verebilir, veya erken verebilir, şurasından verir veya burasından verir, ama emin olun ki, meyveyi o cinsten verir.

Bir de başka türlü adam vardır. Siyasî karakter sahibi adam. Mese­lâ, Lütfi Fikri gibi, Hüseyin Avni Ulaş gibi. Dr. Rıza Nur gibi adam. Bunların sarhoş olup şuna bun a sa­taşmalarını, kimsenin karısına dil uzatmalarını uzak bir ihtimal 0larak bile hayalinizden geçiremezsiniz. Bunların devlet malını yemeleri ve. ya yedirmeleri de riyazî kat'iyetle imkânsızdır. Bunların başlarında bu­lunduğu daireye siz bir kartınızla bir akrabanızı gönderdiniz mi he­men oraya memur olarak alınmaz; başkasının da akrabasının bir tavsi­ye ile alınmayacağına emin olabilir­siniz: öyle adamın kendi oğlu bile o daireye benzerlerinden çok daha çetin bir imtihanla ancak girebilir: ve aklı varsa girmez, çünkü en küçük kusurunun bile müsamaha ile karşılanmayacağını, ve benzerlerine gere daima biraz daha zor şartlar al­tında çalışacağım bilir. O dairede israf veya suiistimal olmaz; yüksek seviyede çeşitli hatâlar, bazan bü­yük hatâlar, hattâ hatâlarda inatlar olabilir, am a volkan gibi bir enerji ve hareket ruhu da olur.

Ama öyle adamla iş yapmak ve geçinmek zordur. Onun çetin, eğil­mez, bükülmez bir karakteri var­dır. Titiz izzet-i nefsi vardır. Bazan doğru bulacağınız, bazan da yanlış

Kimdir bu adam i

H ER devrin a tanılanın, fır­satçıları ve son yılların o-lavlarını yakından bilenler

bu suali hemen cevaplandıracak­lardır.

İçtimaî mevki basamaklarım, bilgisi ve şahsî dirayeti ile değil, tesadüflerin ve cemiyetteki bü­yük zelzelelerin yardımı ile tır-manıverenleri teşhis etmekte ma­haret saibi olanlar da bu adamı çabuk tanıyacaklardır.

27 Mayıstan birkaç gün önce zamanın Başbakanına, birkaç gün sonra da o Başbakanı iktidardan alaşağı edenlere bağlılık telgrafı çeken işte bu adamdır.

Türkiye'de C.H.P. nin iktidara gelmemesini isteyenlerin reyi sa­yesinde Millet Meclisine ayak ba­sabildi ve fakat buna rağmen, C.H.P. nin, iktidarın büyük payı­nı alması için en hummalı gayret sarfeden işte bu adamdır.

... Ve en nihayet, bir kulüpte, etrafına toplananlara, çapkınlık hikâyeleri anlatan, «Avratlar Ku­lübü» kurmaktan bahseden, su­bayların ailelerine dil uzatan da işte bu adamdır.

Elbette tanıdınız. Bu adam işte o'dur. O da Nuri

Beşer'dir.

bulacağınız, kesin inançları, prensip­leri vardır. Onlardan taviz vermez. Sizin çiziverdiğiniz bir çerçeve için­de değil, kendi kafasına göre çizdi­ği bir yolda yürür. Ergeç, şu veya bu konuda çatışırsınız. Çatıştığınız zaman görürsünüz ki siz ağır basın­ca otomatik olarak o gerilemiyor. Fikirleriniz ve iradeleriniz arasında yaman çatışmalar olur. Onu belki ikna edebilirsiniz, ama hiç bir za­man o n a boyun eğdiremezsiniz. Ya yollarınız ayrılır, y a da o sizin ve siz de onun sahasmdr. yetkilerine hürmet ve riayet etmek üzere eşit şartlar altında beraberce yürürsü­nüz.

Umumî olarak öyle adamla iş yap­mak sıkıntılı, sinir bozucu, taham­mülü güç gelir. Hele sizler gibi uzun

Page 9: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

süredir buyurmağa alışmış olanlar için. öyle adamla işbirliğini tecrü­be etmeden önce bazı fedakârlıkları peşin olarak göze almanız gerekir. Meselâ, öyle bir adama bir yuvarlak masa anlaşması dikte ettirilemez. Meselâ, öyle bir adama bir «proto­kol» imzalattırılanı az. öyle bir ada­ma yukarıdan aşağıya doğru bir tonla, içinde tehdit havası sezilebi-lecek bir sesle hitap edilemez. Ce­vabı ağır olabilir. Belinde silâh bu­lunmayabilir, ama öyle adamın yü­reğinde çelik vardır.

Ve... ne yaparsak yapalım, öyle bir adamı evvelâ ismet inönü aleyh­tarı gibi görünen bir parti kurup o partinin içinde veya başında mil­letvekili seçilmeye, sonra da dönüp ismet inönü'nün iktidar koltuğunun bir ayağı olmaya razı edemeyiz. Eğer ismet inönü'yü seviyor ve be­ğeniyor ise, seçim sırasında bunu açıkça söyler; yahut da bunun zıd-di gibi görünen bir partiden mil­letvekili seçilmişse seçmen'in ken­disine verdiği reyin mâna ve mak­sadına sadık kalır; uzak bir ihtimal olarak başlangıçta ismet inönü ve CHP aleyhtarı iken onu yakından görünce yanıldığını anlamış ve sa­mimî olarak fikrini değiştirmiş ise, ki dünya siyaset tarihinde böylele-rine de, tek tük rastlanıl, o vakit milletvekilliğinden hemen istifa et­meği ve yeni siyasî çehresiyle ken­disini tekrar seçmenlerine arzetme-ği bir namus borcu bilir.

Hülâsa: Eğer meselâ, muayyen bir ihtiyar politikacının milletin 2/3 ü tarafından, haklı veya haksız, isten­memesine rağmen yine o politikacı­nın iktidarda kalmasını ve bunun bir meclis ve bir seçim şekline da­yandırılmasını istiyorsak, bilelim ki bunu Lütfi Fikriler, Hüseyin Avni Ulaşlar, ve Dr. Rıza Nur'lar cinsi si­yaset adamları vasıtasıyla yapama­yız, ama Nuri Beşer'ler ve Burhan Apaydınlar cinsi siyaset adamları vasıtasıyla pek âlâ yapabiliriz.

O iş bu bedele değer mi, onu siz tâyin edeceksiniz, iyice düşünüp bi­rinden birini siz seçeceksiniz. Seç­

tiğiniz zaman da, diktiğiniz aiacm meyvesi ile karşılaşınca (tahammül edin demiyoruz, ama) hiç olmazsa şaşmayın.

ORTAKLAR Nuri Beşer'in subay aileleri hak­

kında söylediği uygunsuz sözler mü­nasebetiyle KİM ve AKİS gibi aşırı CHP'ci bazı dergiler Nuri Beşer'e şiddetle çatarken onu n bilhassa AP' li olmak sıfatını belirtiyorlar ve âdeta onu bu hareketiyle AP' nin temsilcisi olarak takdim ediyorlar. Nuri Beşer'in AP nin idarecilerin­den olduğu doğru, am a belirtilmesi gereken bir nokta daha var ki, bu dergiler ona asla temas etmiyorlar. Söylenmeyen nokta şu: Nuri Beşer sadece AP nin idarecilerinden biri değildi. Bu idareciler arasında hu­susî bir durumu da vardı: Bay is. met inönü'yü ve CHP yi destekle­meye taraftar hizbin en ileri gelen­lerinden biri olmak.

CHP dışındaki partilerin hepsinde böyle kişiler var: Meselâ CKMP de Nureddin Ardıçoğlu, meselâ YTP'de Raif Aybar bu partilerin içinde CHP nin âdeta birer kolu durumunda­lar. Bazı bakımlardan diğer CHP'-lilerden daha İnönücü. Bu hal başka hiç bir parlâmentoda görülmeyen, ancak bizde 1961 seçimlerinden son­ra ortaya çıkan bir garip hal. Bun­ların bir kısmı şüphesiz daha seçim, lerden önce peşin olarak CHP'cile-rin ve İnönistlerin adamları idiler ve kendilerine verilen vazife olarak «muhalif» partiler kurdular ve bu partilerde rol aldılar. Bir kısmı da sonradan kârh gördükleri bu yo­la döküldüler.

işte Nuri Beşer'i kötülemekte en ileri gidenlerin bazı CHP dergileri olmasını bu bakımdan yadırgama­mak mümkün değil.

Onu kötülemeğe herkesin hakkı olabilir. Yalnız siz müstesna. Çünkü o, parti tabelâsı ne olursa olsun, fiilen sizin için çalışan, ve size ait bulunan bir şahıstır. Ve sizin parti-

OKURLARIMIZIN MÜBAREK

RAMAZANINI TEBRİK EDERİZ

niz ve şefiniz bugün iktidarda ise, ancak o gibiler sayesinde iktidarda­dır. Onlar sizin velinimetiniz duru­mundadır. Sizler kolay kolay onlar, dan sıyrılmazsınız. Ortaklığınız bu­gün de devam ediyor. Şefiniz ikti­darda kaldıkça bu ortaklıktan siy-rılamaz.

Nekadar telâş etseniz, nekadar ay­rı parti tabelâları arkasında birbiri­nize zıtmış gibi görünmeye çalışsa­nız, hattâ nekadar birbirinize sövse. niz, yine aynı tertip ve ittifakın üye leri olduğunuz saklanamaz, isterse­niz Nuri Beşer'e yine sövün, ama si­ze zıt bir adam olarak değil sizin sapıtmış bir ortağınız olarak.

YİNE TERSİNE GİDİŞ CKMP Başkanı Osman Bölükbaşı

«huzuru sağlamak için» bir teklif ortaya attı. Bunu çeşitli partilerden benimseyenler var. Buna göre kar­şılıklı yasaklar konacak. Bir taraf­tan «27 Mayıs aleyhine» konuşmak ve yazmak yasak edilecek, öbür ta­raftan «İhtilâl kışkırtıcılığı» yasak edilecek. Bu teklifi doğru bulmadık. Esasen bizim kanunlarımız başka hiç bir medenî memlekette bulun­mayan acayip tahditler ve yasaklar ite doludur. Huzura kavuşmak için

MİLLÎ YOL 0

Page 10: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

yeni acayip yasaklar koymak değil, eskilerini kaldırmak herhalde daha uygun olur. I Simdi teklif edilen yasakların tat­bikatta bir kıymeti de olamayacağı besbelli, «ihtilâl kışkırtıcılığını» ya. «ak etmek boşuna zahmettir. İste­yen biraz daha kapalı ifade kullana­rak aynı şeyleri mükemmelen söyle­yebilir. Maksat fesat çıkarmaksa başka binbir yolunu kolayca bulur. j«27 Mayısı tenkid» yasağına gelin­ce, bugün D.P. nasıl tarih olmuşsa, 27 Mayıs da tarihtir. Kanunlar an­cak mevcut müesseseleri korurlar; tarihin tetkik ve münakaşasına ka­nun karışmaz. Kaldı ki «27 Mayısı tenkid yasaktır» diye bir kanun çı­karsak, bu da hiçbir şeyi halletmez, çünkü tenkide uğrayan şey esasen 27 Mayıs değil, 27 Mayıstan sonra bir takım şahısların yaptıkları şey­lerdir. Onların hiçbir yaptıkları ten­kid edilemesin maksadı güdülüyor ise, o vakit teklif sahipleri açıkça böyle desinler.

Ah hürriyet, ama hakikî, hudutsuz, tam söz ve düşünce hürriyeti ne gü­zel şeydir, bu beyler bir tecrübe et­seler! Galiba ondan başka herşeyi de tecrübe ettik, denenmemiş bir o kaldı.

«Hürriyet» i burada John Stuart Mill'in anladığı ve sevdiği mânada kullanıyoruz. O demişti ki, «Dünya­da bir tek kişi müstesna herkes ay­ni şekilde düşünse, o tek kişinin elinde imkân olsaydı bütün dünya­yı susturmaya nekadar hakkı yok­sa, bütün dünyanın da o tek kişiyi susturmaya o kadar hakkı olamaz.»

Batı medeniyetini batı medeniye­ti yapan işte budur. Bizim de hîç tecrübe etmediğimiz işte bu.

BİR BAKAN EĞLENİYOR Geçen hafta içinde Kabinenin en

genç Bakanını Hilton salonlarında görenler pek şaşmadılar. Hattâ tanı­madılar bile.. Kâmuran Evliyaoğlu-nun gösterişi, etrafına karşı yüksek­ten bakması yoktu da, belki bu yüz­den tanınmamıştı. Basın-Yayın ve Turizm Bakanı olduğunu öğrendik­leri zaman, herkesin ilgisi arttı. Gözler onun üzerinde toplandı.

Genç Bakan, Istanbula Koalisyon Başkanının temaslarında bulunmak üzere gelmişti. Geceleri de yaşlı İnönü'nün, evinde uyurken, genç Evliyaoğlunun eğlenmesi tabiî sayıl malıydı. Esasen dikkati çeken husus bu değildi. Basın-Yayın Bakanının yanında iki erkek ve üç de kadın vardı. Öğleden sonra 16.00 sularında Hiltonun Lobby denilen giriş kapı­sında buluşmuşlar, buradan topluca otomobil gezintisine çıkmışlardı. Ge ce de 12.30 da Roof Bar'a gelmişler­di.

Erkeklerden biri, Bakanın özel kalem müdürü, diğeri ise Anadolu

Mahkûmların emekli maaşları 1 İsmet TÜMTÜRK |

Emekli Sandığı Kanununun 80 inci ve 92 nci maddelerinin değiş- I tirilmesi tasarısı Millet Meclisinde C.H.P. lilerden başka bütün meb'us- | ların oy birliği ile kabul edildi. Şimdi kanunlaşması için Senatodan | geçmesi gerekiyor. |

Yapılan değişiklik şudur: Şimdiye kadar ki, kanunî duruma göre | emekli maaşına hak kazanan bir memur, mahkûm olduğu takdirde = emekli maaşını da kaybediyordu. Yeni tasarıya göre, mahkûm olsa I da emekli maaşını alacaktır.

Tasarının tatbik alanı bulacağı yerlerden birinin Kayseri'deki = ve Adana'daki Yassıada mahkûmları olduğu belli. Bu bakımdan aşırı § C.H.P. ci basın tasarıyı şiddetle yeriyor, ve eski D.P. lileri tutan ba- I sın da övüyor. Oysa ki, böyle bir tasarının iyi veya kötü olduğunun | tesbiti, kime tatbik edilecek olduğunu düşünüp onu sevdiğimiz veya | sevmediğimiz esasına göre değil de tasarının, her kime tatbik edilir- § se edilsin, esas bünyesi bakımından doğru veya eğri olduğuna göre ya- | pılmalı. Bu yazımda bunu yapmağa çalışacağım. |

Tasarıyı doğru buluyorum. Çünkü: 1 — Rızk kesmek bizim millî geleneğimize aykırıdır. Tarihimiz |

boyunca kelle kestiğimiz çok olmuş, ama rızk kestiğimiz hiç olma- | mistir, örneklerini son zamanlara kadar göregeldik. Meselâ, Abdül- I hamid'in sürgüne mahkûm ettirdiklerine daima maaş bağladığı malûm- | dur. Talât Paşanın, Divan-ı Harpler tarafından mahkûm edilen siya- § sî düşmanlarının ailelerine gizlice tahsisat-ı nıesture'den (yâni örtülü | ödenekten) yardımlarda bulunduğu da söylenir. Bu geleneğin şüphe- | siz derin dinî, ahlâkî, içtimaî dayanakları vardır.

2 — Emekli maaşı, bugünkü sistemimize göre, devletin memura § bir bağışı, sadakası, yardımı, veya mükâfatı değildir. Memurun maa- § şından kesilen paralar karşılığı yapılan bir ödemedir.

Bu yönden hayat sigortası şirketlerinin yaptığı bâzı muamelele- | re benzer. Bunlar müşterilerinden her ay, veya sair belli sürede, prim | olarak anlaşma ile tayin edilen miktarda para alırlar, ve buna kar- i şılık tesbit edilen sayıda yıl dolunca veya ölüm gibi bir hal olunca i müşterilerine veya onların tâyin ettiği yakınlarına, anlaşmanın cin- i sine göre toplu bir para öder veya ömür boyunca gelir bağlarlar. Şim- i di, bir sigorta şirketinin böyle bir müşterisinden yıllarca primleri top- | ladıktan sonra, ödeme zamanı gelince bu müşteriye: Sen bir suç işle- | din, mahkûm oldun, diyerek, veya: Senin siyasî tutumunu sevmiyo- | rum, sen kötü kişisin, diyerek, ona vermeyi taahhüt ettiği maaşı ver- = memesini ve aldığı primlerin bu suretle karşılıksız olarak üzerine | oturmasını tasavvur edelim. Şirketin bu hareketini hangi mantık, | hangi hukuk anlayışı tasvip edebilir? Devletin emeklilik işlerinde 1 hayat sigortalarından farkı sadece, kesintilerin ihtiyarî değil mecbu- I ri olmasından ve miktarların mukavele yerine kanun ile tâyin edil- I meşinden ibarettir. i

3 — Ceza hukukunun temel prensiplerinden biri «cezaların şah- = siliği» dir. Buna göre suç işleyen kişinin kendisinden başka kimse ce- I zalandınlamaz. Cezanın hiçbir neticesinin de suç işleyenin yakınlarına = meselâ, çocuklarına, veya karısına, sirayet etmemesi lâzımdır. Eğer = ediyorsa o ceza şekli ceza hukukunun esaslarına aykırıdır ve kötü bir i ceza nevidir. İşte mahkûmların emekli maaşlarını kesmek bilhassa = bu bakımdan yanlış bir yoldur. Çünkü bunun hemen bütün ağırlığı i mahkûmun kendisinin değil de aile efradının üzerine çöküyor. Malı- i kûm esasen cezaevindedir. Orada kaldıkça para onun için mühim de- = ğildir. Hiç farketmez demiyorum, elbette zengin bir mahkûm ile pa- i rasız bir mahkûmun durumunda bâzı farklar olur, ama herşeye rağ- \ men yine mahkûmdur. Yatması, kalkması, girmesi, çıkması, kendisine [ yapılan muamele, hepsi cezaevi nizamlarına tâbidir. Mahkûmun bir- [ kaç yüz liralık emekli maaşı kesilmiş veya verilmiş, bu onun cezaevin- \ deki hayatına pek az tesir eder. Dışarıdaki karısına ve çocuklarına [ ise tesiri muazzamdır. Onları en derin sefaletin içine atabilir, veya j bundan kurtarabilir. İşte mahkûmların cezaî bir müeyyede olarak [

(Devamı 14üncü sayfada):

MİLLİ YOL O H .̂ u M r n M 1111 M 11 M 11 n Î M ı ıı M w ı J M M 111 M M ı n M 111 u u ı M J i 111 M 11 M H ı M ı n ı! 1111 M f M M ı M ti r t M n n M ı f n u u n M ı n n Î ı c u M f ı M M 11 u f n 1111 u u t r?

Page 11: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

Ajansı Umum Müdürü Nail 3*»̂ <lu-gil idi. Beraberlerindeki hanımları pek tanıyan yoktu. Hilton salonla­rında görünmeleri belki de ilk de fay-k nv'-n biri siyah, diğe ri beyaz gece elbisesi giymiş, üçün­cüsü ise kırmızı bir bluzu tercih et misti.

Bir masada oturduktan ve erkek­lerden birinin Bakan olduğu öğre­nildikten sonra, dikkatler arttı. Bil­hassa Hiltonun hanım müşterileri Bakanın yanındaki hanımları dikkat­le süzmekteydiler. Bu dikkatte biraz da başka unsurların payı vardı deni­lebilirdi. Zira, genç hanımlar (he­men hepsinin yaşları 24-25 civarın­daydı) her taraftan duyulabilecek kahkahalar atıyorlar, nazarları ken­di üzerlerine çekiyorlardı. Hele be­yaz elbiseli hanimin dişine bir ara­lık fındık fıstık kaçması, o hanımın da ağzını bir fırın gibi açarak eliyle uzun boylu karıştırması geniş te­bessümler yaratıyordu.

Kâmuran Evliyaoğlu, her haliyle, ben bunlardan değilim, demek ister gibi çekingen durmaktaydı. Bununl^ beraber, bir aralık beyazlı hanımla dansetmekten geri kalmadı. Anlaşı­lan genç Bakan, bu hanımda büyük bir sempati yaratmıştı. Bu sempati de dans esnasında, genç kadının, Bakana biraz fazlaca samimiyet gös­termesinden belli oluyordu.

Bakan eğlenirken, beraberindeki­ler p^°nirkon v-° y~p*^ Sorsb^r e+ra fındakiler de eğlenirken saat 1.30 u bulmuştu. Nail Mutlugil ve kırmızı blûzlu hanım bu aralık kalkmışlar, otelin 821 numaralı odasına çekil­mişlerdi. Bu oda, ileri gelen resmî şahsiyetlere bir nevi cemile olarak, otel idaresi tarafından parasız tah­sil nîıuv^^V — v.]ı H:,'^n'ıın prrrkîar ve bu gibi işlerde fazlaca titiz polis memuru da 821 numaralı odanın ye­ni misafirlerine pek ses çıkarmadı.

Pek az sonra, Bakan ve özel kalem müdürü de kalkarak, beraberlerinde kalan iki hanımla birlikte çıkıyor­lardı.

Peki, hesaplar? Onları kim öde misti? Gerçi yekûn fazla değildi am­ma, eskiden bu kabil hesapların Ba­kanlıkça ödendiğini, yâni devlet ka-

O BAŞKA

Gazeteler yazdı durdu. Meşhur Başol, hastaymış, yok değilmiş.

Hastahanenin raporuna bakar­sanız, hasta.

Vazifesi başında ararsanız ra­porlu.

Başol'un beyanatına bakarsanız hasta değil!...

Bu tenakuzu söylerseniz, mutla­ka Başol'un vereceği cevap:

— O başka...

Şakşak ve gerçek ŞAKŞAK: (5 Şubat günlü Akis

dergisinden. Bay İsmet İnönü'­nün fotoğrafının altında: Söz bir, Allah bir! sözleri, ve altın­daki metinde onun tüccarlarla yaptığı toplantı hakkında şun­lar:)

ismet inönü, istanbul'daki açık yürekli konuşmasında «olur» de­diği talepleri — olmayacak olan­lara da aynı açık yüreklilikle «ol­maz» demekten kaçınmamıştır—.. GERÇEK: (2 Şubat günlü Dünya

gazetesinde bahis konusu top­lantıda tüccarlar ! servet be­yannâmelerinin kalkması hak­kında istek ve sorularına Bay İsmet İnönü'nün cevabı. Ay­nen :) — Servet beyanı konusu merke­

ze iletilerek bütün akıl ve iyi ni­yetler bir araya getirilecektir.

sasından çıktığını bilenler için, mes­elenin asıl ilgi çekici yönü bu idi. Eski iktidar mensuplarının, Bakan­lıkça ödenmesi geciken bu gibi mas­rafları 27 Mayıstan sonra iptal olun­muştu.

Yeni Bakan bu zihniyette bir de­ğişiklik yapmış mıydı, yoksa masraf puslaları yine Bakanlığın veznesine mi gönderilecekti? Eh, artık bu gibi ziyaretleri de, bir vazife çerçevesi içine sıkıştırmak pek mümkün ol­masa gerekti. O zaman da bu mas­rafların hesap puslalarını, Bakanlık dosyalarının içine sıkıştırmamak ge rekirdi.

Bu, gerçi, Bakanın yanındaki üç hanımı, hattâ belki de genç Bakanı bile pek ilgilendirmezdi amma, aç­lık ve kıtlık tehlikesiyle burun bu­runa yaşayan Türk Milletini pek ya­kından ilgilendirirdi.

• KUR'ANI ÇİĞNEYEN KOMİSER 6 Şubat günlü Tercüman gazetesin­

de şöyle bir haber çıktı: Simav'da Emniyet Komiseri Kur'an-ı Kerim sa­tan Ömer &k adında bir satıcıyı, «Bunları satmak yasaktır» diye ka­rakola götürüp, orada onu dövüyor ve Kur'anları yere atıp ayaklariyle çiğniyor, sonra sobaya atıp yakıyor. Haberde bu komisere ne yapıldığı da yazılı. Hakkında tahkikat açılmış. Tevkif edilmiş değil, hattâ işinden çıkarılmış da değil, sâdece «tahki­kat açılmış.»

Bunu asla kâfi görmüyoruz. Hele t . memlekette «devlet büyüklerine» hakaretten ne kadar bol ve ne kadar kolay tevkif kararlan verildiğini dü­

şündükçe. Üstelik bu komiserin zih­niyeti, maksadı nedir? ve bu zihni­yet ve karakterde bir adam yıllarca nasıl emniyet memuru olarak kulla­nılıp komiserliğe kadar yükselmiş­tir?

Bu adam bir dejenere, bir ruh hastası mıdır? Karanlık gayeler gü­den bir adam mıdır? öyle ise hangi maksatlara hizmet etmektedir? Yok­sa bâzı gazetelerin tahriklerini olcu­ya okuya ve içi zehirlene zehirlene mi bu hâle gelmiştir? Bunları da bir öğrensek! Bu gibi «tahkikat» yalnız hâdiselerin yüzünde kalmayıp, biraz derine inmeli.

MECLİSİ VAZİFEYE ÇAĞIRIYORUZ

Kâzım Karabekir Paşa konusunda acı b i r gerçek'in üzerinde durmaya sıra geldi. Onun İSTİKLÂL HARBέMİZ adındaki dev eseri M.B.K. za­manında yasak edildi ve toplattırıl­dı. Hâlâ yasak kitaplar arasındadır. Kulaklarımızın bu habere inanacağı gelmiyor! Kâzım Karabekir Paşa, ve kitabının yasak edilmesi... Bu iki mefhum nasıl bir araya gelebilir! Acı, ama gerçek.

İSTİLÂL HARBİMİZ kitabı, ne konusu, ne de yazarı bakımından rastgele bir kitap değildir. Türkiye Yayınevi tarafından kalın, büyük bir cilt halinde basılan bu kitapta şim­diye kadar açıklanmamış birçok ve­sikalarıyla birlikte istiklâl Savaşımız muazzam bir destan halinde gözleri­mizin önünde canlanıyor. Bu eser hem yakın tarihimizin ana kaynakla-rındandır, hem de millî gurur ve güvenimizin bir abidesidir.

Kendimize gelelim. Bir an için durup düşünelim: Kitabı yasak edi­len adam kim? Kahveci Mehmet e-fendi değil. Türklüğün en kara gün­lerinde «Son dağ başı bize mezar oluncaya kadar» döğüşmek azmiyle ortaya atılan ve iradesi, vatansever­liği, kahramanlığı, kumandanlık ka­biliyeti ile bizim en zayıf zamanı­mızda «mahvolu«» " «zafer» e çevi­ren Kâzım Karabekir Paşa. Sadece adı bile hepimizin yüreğinde İstik­lâl Harbimizin heyecanını, o unutul­maz havasını ve hâtıralarını canlan­dırmaya yetiyor. Bugün Türkiye ha­ritasında Erzuruma, Sarıkamışa, Türklüklerine kavuşturulmuş Kars'a

«İsmet İnönü arka çok askeri birlikleri

ORDU —

arkaya ziyaret

bir-edi-

GAZETELERDEN

Bayram değil, seyran değil, acaba eniştem öpüyor?

beni niçin

MİLLÎ YOL EMİ

Page 12: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

y/S/'//S/S/7JSSSS//J*sM/MS/yMSSSSMSSS/MMSSS//J//SSMSSS///^^^

Ölüm yıldönümü vesilesiyle: •S/y'/S/SSfS/SS/W//SS/S//JW/S//S///S/////SSM//?/M/S///S/SSM^^^

Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Milletlerine çeşitli alanlarda hizmet ederek

temayüz etmiş şahsiyetlerin, zaman zaman hayatla­rını ve faaliyetlerini tetkik etmek ve hizmetlerini belirtmekle, toplumu için yeni millî hizmetkârların yetişmesi teşvik edilmiş olur. Ayrıca toplum, mil­lî kahramanlarının hayat ve hizmetlerini zaman .za­man yâdetmekle hem içtimaî hafızasının sağlamlı­ğım ve vefakârlığını göstermiş ve hem de yeni ne­sillerin, âmme hizmetleri alanında şevkle ve fedakâ-râne çalışmalarına âmil olmuş bulunur.

Askerî, siyasî, iktisadî, içtimaî, fennî ve harsî alanlarda milletlerine ve memleketlerine büyük öl­çüde faydalı olmuş her millî kahraman, hizmeti nis-betinde anılmalı ve unutulmamalıdır.

Kâzım Karabekir, Balkan Harbi, Birinci Dün­ya Harbi, İstiklâl Harbi ve sonraki devrlerde bu yurda ve bu ulusa büyük hizmetler etmiş devlet adamlarımızdan biridir.

26 Ocak 1948 yılında fâni hayata gözlerini yum­duğu zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Başka­nı bulunuyordu. 1933 den sonra tekrar siyasal ha­yata atılmış, İstanbul meb'usu olarak Türkiye Bü­yük Millet Meclisine girmişti. Hayatının son 10 yılı milletine teşriî alanda hizmetle geçmiştir.

1882 yılında İstanbul'da doğan Kâzım Karabe­kir, aslen Konya'nın Karaman kazasının Kasaba kö-yündendir. Güzel bir vefakârlık ve takdirkârlık ör­neği olarak bu nahiyenin ismi şimdi (Kâzım Kara­bekir) olmuştur.

Birinci Dünya Harbi başlamadan evvel Kurmay Binbaşı Kâzım Beyi, Osmanlı Devleti Harbiye Na­zırlığında İstihbarat Şubesi Müdür Muavini olarak görüyoruz. Harbiye Nazın Enver Paşa, o zaman He­yeti islâhiye mensubu sıfatı ile Türkiye'de bulu­nan Alman subaylarının nüfuzu altındadır. Ve Üçlü İttifak Devletlerinin yanında harbe girme taraftan­dır. Kâzım Karabekir Beyin harbe vakitsiz girilme­mesi için çok gayret ettiği fakat Enver Paşaya ye­ter derecede müessir olamadığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden Umumî Karargâhtan uzaklaştırılmıştır.

Birinci Cihan Harbi sırasında İrak ve Çanakka­le Cephelerinde vazife gUrmüş ve muvaffakiyeti do-layısı miralaylığa terfi etirilmiştir. Altıncı Osmanlı Ordusu Kumandanı Müşir Fon Der Golç'un Erkânı Harp Reisliğini yapmıştır.

1918 yılının ilk günlerinde Birinci Kafkas Ko­lordusu Kumandanlığına tayin edilmiş ve ordu ku­mandanı Vehip Paşa üzerinde müessir olarak şark harekâtını muvaffakiyetle yürütmüş, Erzincan, Er­zurum ve Kars'ı kurtararak Azerbeycan'a kadar git­miştir. Muvaffakiyetinden dolayı kendisine Livalık rütbesi ve paşalık unvanı verilmiştir.

Osmanlı Hükümdarlığı, müttefikleri ile birlikte savaştan mağlûp olarak çıkıp da en az 1011 den bu •yana sahürt bulunduğumuz toprakların istiklâl ve laülkiyeti tehlikeye düşünce Kâzım Karabekir Pa­şa, vatanın Anadolu'dan kıırtarılabileceği kanaatına varmış ve kendisini 15 nci Kolordu Kumandanlığına tayin ettirerek Erzurum'a gelmiştir. 9 uncu Ordu Müfettişi sıfatı ile Anadolu'ya geçen ve aynı ülküyü

Süleyman AKSOYALP

taşıyan Mustafa Kemal Paşa ile elele vermiş ve Si­vas Kurultaylarının toplanıp çalışmasında ve millî mücadele esaslarının hazırlanmasında mühim hiz­metler ifa etmiştir. Bilâhare Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulduktan sonra Şark Cephe' Kumandanı olarak millî mücadelenin ilk zaferlerini kazanmış, Kars, Ardahau ve Artvin gibi doğu illerini düşman işgalinden kurtarmış, Türk Başmurahhası sıfatı ile Kars ve Gümrü Muahedenâmelerini imzala­mıştır.

Kâzım Karabekir Paşanın askerî ve siyasî alan­daki bu zaferleri o buhranlı devirlerde milletimizin ve hususîyle Silâhlı Kuvvetlerimizin maneviyatını çok yükseltmiştir. Onu candan tebrik eden Garp Cep­hesi Kumandanı Miralay Mustafa İsmet Beyin, 28 Sonteşrin 1336 da Eskişehir'den yazılan tarihî mek­tubundan alınan bu satırlar bu durumu daha canlı olarak belirtir.

«Şark harekâtı bizi ve dâvamızı ihya etti. O ka­dar sıkılmış idik; o kadar daralmış idik ki, vaziyetin nefes alacak bir menfeze ihtiyacı kat'îisi vardı. Alla-hın inayetiyle bunu sen kemali muvaffakiyet ve in­tizam ile açtın. Milletimize, tarihimize daha büyük hizmetler senin için mukadder ve mev'uttur. Allah seni milletimize bağışîasın. Bilhassa Mustafa Kemal şükranını izhar ve ifade için ne yapacağını bilmiyor­du. Herkes böyle idi.»

Şark'taki zaferlerden sonra Garp Cephesi, silâh malzeme, vasıta ve insan gücü ile her bakımdan tak­viye edilmiş ve millî mücadelenin nihaî zaferleri kaza­nılmıştır.

Daha Erzurum Kurultayı toplanmadan evvel Kâ­zım Karabekir Paşa, eski Bahriye Nazırı Hüseyin Ra­uf Beye, «Rauf, bu dâva her cephede müstevliler ile vuruşmakla başlıyacak ve askerî galibiyetle mem­leketimiz kurtulacaktır. Bu halde biz kumanda et­mek meziyet ve kudretini haiz yegâne şahsiyet de Mustafa Kemal Paşadır.» demek suretiyle hem mü­cadele azmiui göstermiş ve em de Mustafa Kemal Pa­şaya olan güvenini ifade etmiştir.

Zaferden sonra Mili" Mücadele Başvekillerinden Hüseyin Rauf Bey ve yine Millî Mücadele kahraman­larından Ali Fuat ve Refet Paşa gibi şahsiyetlerle işbirliği yaparak «Terakkiperver Cumhuriyet Fırka­sı» m kurmuş ve teşekkülün umumî reisi seçilmiş­tir. Fakat hâdiseler Birinci Cumhuriyet Devrinin bu ilk siyasî fırkasının yaşamasını mümkün kılmamış-tır.

Hülâsa, «yanlış bilgi felâket kaynağıdır. Her işin evvelâ hakikatini ara ve öğren. Sonra münakaşasını istediğin gibi yap. Birincisi vicdanına, ikincisi seciye ve irfanına dayanır» diyen General Karabekir, Milli Mücadelenin hazırlanmasında, zaferin kazanılmasın­da memleketimize ve milletimize mühim hizmetler ifa etmiştir. Bu 14 ncü hazin ölüm yıldönümünde onu ve tekmil şehitlerimizi rahmetle anar, aramızda bulunan Millî Mücadele gazilerini hürmetle selâmla­rız.

V/M/;w///M//M///MM//s;wM///;//;/^^^

MİLLİ YOL Q H

Page 13: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

"ve Ardahana bakmak, bakmai, son-' ra dönüp Kâzım Karabekir Paşayı

inkâr etmek mümkün mü? Doğunun yalnız insanları değil, taşı toprağı bile buna isyan eder. Hem yalnız Do­ğunun mu?

Kâzım Karabekir Paşayı sustur­mak bir kesekâğıdının ağzını bürü-vermek kadar basit ve kolay iş de­ğildir. Onu susturmak kolay kolay kimsenin haddi değîldir.

Bizim için, «Bunlarda artık hasta­lık haline geldi, her şeyde komünist parmağı görüyorlar!» denemsin. Biz bu yasak edilmede bir komünistin veya başka bir Türklük düşmanının parmağı görüyorlar!» denmesin. Biz sayamıyoruz. Onlar için bu dev ese­rin yasak edilmesi mühim kazanç­tır. Çünkü o kitap millî şuur aşılar­dı. Okuyanların zihinlerini gündelik dedikoduların, kısır çekişmelerin, insanı nebatlaştırıcı mızmız işlerin üstünde yapışıp kalmaktan kurtarır, büyük millî dâvalar üzerinde düşün­meğe doğru çekerdi. Bize gece gün­düz her taraftan yapılan aşağılık duygusu telkinlerinin uyuşturucu zehirine karşı panzehir olarak o ki­tapta milletin en yoksul Ve ümitsiz bir Çağda en çetin şartlar altında nasıl, Anadolunun dağından taşından fışkırırcasına yeni bir hayatiyet hamlesi gösterip kendini kurtarmış olduğunu okurduk. Hem de edebi­yat olarak değil. Her sayfası gerçek olarak, şimdiye kadar gün ışığına çıkmamış vesikalarıyla, ve o hareke­tin başlarından biri bulunan kuman­danın kendi ağzından. Bunun millete haram edilmesinden faydalanacak olanlar kimlerdir?

Kitabın yasak edilmesi için baha­ne olarak ileri sürülen nedir? (Ba­hane diyoruz, çünkü hakikî sebep bu olamaz). Kitapta Atatürk'ü ten_-kid eden bazı satırlar ve vesikalar yjşnmj;_JFojviaJıto tuk. Hakikaten var. Ama öyle ufak tek şeyler ki. incir çekTfdegini doldurmaz. Ve çoğu aşağı yukarı herkesin esasen bildiği şeyler.

Kâzım Karabekir Paşa ile Ata­türk'ün, İstiklâl Savaşımızın bu iki dev kumandanının son zamanlarında aralarının bozulduğunu herkes bilir. Nitekim Atatürk de Büyük Nutku-,:. '•':{-•:,; \onnı\c Kâzım Karabekir Paşavı_tgnkid eder- Böyle şeyleri örtbas etmeye kalkışmak devekuşu-nun başını kuma gömmesinden fark­sız bir hareket oluyor. Bu yüzden ta­rihimizin büyük bir dilimini göm­meğe kalkmak ise devekuşunun akıl­sızlığını gölgede bırakır bir ahmak­lıktır. Eğer millete karşı kasdî bir kötülük değil ise.

Tarihin büyük hâdiseleri kayalar­dan kayalara çarpa çarpa akan bü-

! yük seller gibidir. Taşı toprağı da beraber sürüklerler. Ne bu sellerin suyunun mutlaka imbikten geçiril-

Şark Cephesi Kumandanı, istiklâl Harbi kahramanı Türk oğlu Kâzım Karabekir Paşa(Nur içinde yatsın!)

Türk

miş saf su olması gerekir, ne de sel yatağının kenarlarının bir cetvelle çizilmiş gibi dümdüz olmasına im­kân vardır. Tarihsiz millet olmaz. Ismarlama tarih de olmaz.

Büyük Millet Meclisinde Ata-türkü koruma kanunu münakaşa e-dilirken, ileride bu kanunu bazı öl­çüsüz ve düşüncesiz kimselerin ta­rihî hâdise ve vesikalara karşı da kullanmaya kalkabilecekleri hak­kında endişeler izhar edilmişti. Bu­na karşılık olarak gerek hükümet, gerek muhalefet bunun kanunun maksadına tamamen aykırı olacağı, ve kanunun tarihî hâdise ve vesika­ların yayınlanmasını önlemek için asla kullanılamıyacağını ifade etmek­te ittifak eylemişlerdi.

Şimdi, öyle bir devirde yaşıyoruz ki, sicilli komünistler gazetelerde her gün dilediği gibi yazmakta; genç­liğini Şengül hamamında kazanç sağ­lamakla geçirmiş kimseler başyazar­lık köşesinden devlete yol göster­mekte; ve biz bunlara «yazı hürri­yeti» adına tahammül etmekteyiz. Bunların hepsinin konuşabildiği bir memlekette yalnız koca Şark Cep­hesi Kumandanı ve İstiklâl Harbi

kahramanı Kâzım Karabekir Paşa

susturulmuş. Olmaz öyle şey! Bu yasağın konulmasına kim sebep

oldu, bilmiyoruz. Belki (her mana­sıyla) küçük bir memurun başının altından çıkmıştır. Belki M.B.K.'nin hiç haberi olmamıştır. Belki M.B.K. karar vermiştir, ama «Atatürke ha­karet eden bir kitap var» diye bir teklifle gelinmiş, ihtilâl devrinin iş­leri ve heyecanları arasında işin üze­rinde iyice durulmaya imkân bulu-namıyarak: «Peki, o halde toplan­sın!» deniverilmiştir. Şimdi eski M. B.K. üyelerinin de, Türk Ordusunun şanlı kumandanlarından birine saygı borcunu ödemeleri için bir fırsat düşmüştür. Kitabın tekrar serbest bırakılması için müsbet rey vererek bu borcu ödesinler, ve haksızlığı ta­mir etsinler. Allaha şükür ki bu haksızlık tamir edilebilir cinsinden-dir.

Bu işe hemen Meclisin el koyması ve kitabı serbest bırakması gerekir. Milletvekillerini ve Senatörleri va­zifeye çağırıyoruz. Bu konuda önayak olmanın da en fazla Doğu illerinin milletvekillerine yakışacağını hatır latıyoruz.

MİLLİ YOL

Page 14: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

Atsız

Bütün Türkçülerin yıllardan beri bekledikleri

O R K U N ÇIKTI

Bu ilk sayıda milliyetçiliğin Türk milletine bildirisi olan

Türk Milletine : Çağın yazısını muhakkak okuyun!..,

Nejdet Sançar Arif Nihat Asya

Dr. Tevetoğlu Zeki Sofuoğlu

Dr. Hikmet Tanyu , Dr. Faruk Sümer

ve sevdiğiniz bütün rilliyetçi kalemler...

ORKUN' Sahte Sosyalizme karşı:

urkculuk m

32 Sayfa, 150 Kuruş... Orkun - Orkun - Orkun - Orkun...

da

Mahkûmların emekli maaşları (Baştarafı 10 uncu sayfada)

emekli maaşlarının kesilmesi bu sebeple de modern hukuk zihniyeti ile bağdaşamıyor.

4 — Cemiyetimizin bugünkü şartlan içinde gözümüzün önünde serili duran manzara hem vicdanımızı hem de mantığımızı rahatsız ediyor. Şöyle k i : tki çeşit mahkûm var. Birisi eline geçen makamın fırsatlarından istifade etmiş. Birikmiş serveti var. Bu çeşidine emek­li maaşının kesilmesi tesir etmiyor. Diğeri ise devletin mühim mevki­lerinde bulunmuş ama on para çalmamış. Para biriktirmeye de za­man ve imkân bulamamış. Ailesinin istikbali için yalnız devletin ka­nunlarına göre kesilen ve biriken emekli aidatının sağladığı hakka güvenmiş. Şimdi bu mahkûmlardan hırsız olanının ailesi refah içinde. Namuslununki sefalet içinde! Bu ne biçim cezadır ki | yalnız namuslu-lan vuruyor? Bu nasıl bir içtimaî düzendir ki, hırsızlann lehine ve namuslulann aleyhine işliyor? Gayemiz devlet hizmetine yeni atıla­cakların önüne nasıl bir örnek koymak, onlan hangi tarafa teşvik etmektir?

Yazımı C.H.P. li meb'uslara birkaç sözle bitireyim. Sizin siyasî hasımlarınıza karşı gösterilecek her müsamaha ve şefkat hareketinin karşısına diiklmenizi tarafsız umumî efkâr hoş. karşılamıyor. «Bu ne bitmez tükenmez kindir!» diye sizden soğuyor. Bu gibi işlerde o ka­dar gayretli olmamanız, hattâ çekimser kalmanız, ne kadar beğenile­cek ve iyi karşılanacak, bir bilseniz!...

BATI TRAKYA TÜRKLERİ

Yunan Dışişleri Bakam Averof, Katimerini gazetesine verdiği beya­natta, Yunanistan dışında ve yaban­cı devlet uyruğu durumunda kalan Rumların millî karakterlerini kay­betmemeleri için Yunan Hükümeti­nin her gayreti sarfettiğini söylemiş ve bunun için yapılan işleri uzun boylu sayıp dökmüştü.

Şimdi aldığımız bîlgilere göre, bir yandan da Gümülcinede ve îskeçede Türklüğün yok edilmesi için sistemli baskı yapılmaktadır. Bu arada, mil­liyetçi Türk öğretmenler okullardan çıkarılmakta ve vazifeden menedil-mekte, yerlerine Yunaniılar tarafın­dan Türkçe bilmeyen öğretmenler tâyin edilmektedir. Türkçeyi unut­turmak siyaseti ısrarla takip edili­yor. Oradaki Türklerin yaptıkları müracaatlara ve verdikleri dilekçe­lere cevap bile verilmiyor.

Ayrıca, Türklerin 500 dönümden fazla arazileri müsadere edilip Rum­lara dağıtılmakta, Türk köylerinin de otlakları alınıp, yeni getirilen Rumlara tarla olarak verilmektedir.

Loozan anlaşması sırasında İstan-Hükûmeti Batı Trakya Türklerinin bu gibi haklarını savunmak imkânı­na sahipken, bütün bunlara karşı sımsıkı gözünü ve kulağım kapat­mak siyasetini güdüyor.

Lozan anlaşmaıs sırasında İstan-bulda Rum sayısı 40.000 ve BatıTrak yada Türk sayısı ise 300.000 kadar­dı. Şimdi istanbul Rumlarının sayısı Batı Trakya Türklerinin sayısından fazladır, istanbul Ruınları gittikçe çoğalmakta, Batı Trakya Türkleri gittikçe erimekte devam ediyor.

MİLLİ YOL B S

DOĞAN GÜNEŞ YAYINEVİ

Ramazan armağanını takdim eder.

BEŞ EMİRDEN ORUÇ Yazan: Emin ATİK

Fiyatı 1 lira, toptan % 25 tenzilât yapılır.

• DİNÎ ESERLER TETKİK

HEYETİMİZ : A. Fikri YAVUZ: İst. Müftü

Müsevvidi Fikri AKSOY: Mushaflar Tetkik-

Heyeti Reisi M. Sabri SÖZERİ : Yüksek İslâm

Enstitüsü Müdür Muavini H.Ziya ERCE: İmam - Hatip O-

kulu Müdüı- Başmuavini Enver BAYTAN : İst. Merkez vaizi ADRES : Nuruosmaniye Cad. 31/2

İSTANBUL

Page 15: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

ANKETİMİZ C: 1 — Yavuz Sultan Selim «Dün­

ya bir hükümdara azdır» demişti. Bir hükümdara az gördüğü toprak­lardan bize düşen parçayı görme­si için.

C: 2 — Osmanlı Padişahlarının yabancı millet kızlarıyla evlenmele­rini itiyat haline getirmeleri.

C: 3 — Türkiyede yaşayıp, Türk yurdunun bütün nimetlerinden fay­dalanan ve fakat Türk ülküsüne düşman olanların yüzlerine ilâhî bir damga vurulmuş olmasın.

C: 4 — 14. Yüzyılda. Sabahat DALAY

Samsun 1 — Mete Han... Küçük, fakat çok

disiplinli bir ordu kurmakla işe başlayıp, koskoca Çin'i dize getir­mesini bilmiştir. Böyle demir yü­rekli, demir bilekli demir iradeli mert bir teşkilâtçının Türklüğe çok büyük faydası olurdu.

2 — Yıldırım Bayezit'in Timur'un teklifini kabul etmemesi...

Timur, Karadeniz kuzeyinden, Yıldırım da Trakya'dan Avrupaya akacaklardı. Neticesi malûm.

3 — Bütün insanlık için ideal di­ye kabul edilebilecek Millî Türk ah­lâkını Türk milletine topyekûn bah­setmesini,

4 — On altıncı asırda. Yavuz Se­lim devrinde.

Üsküdar Mihr-i Man Sultan Camii İmamı M. Emin AYHAN

1 — Şiddet ve kudreti, milliyetçi­liği ile, manevî varlığımızı kemiren mikropları yoketmesi için, Yavuz Sultan Selim,

2 Baltacı Mehmet Paşa. yılanın başını ezmek, ırkımızı ezelî ve ebe­dî düşmanından kurtarmak müm­künken, elindeki imkânı kullanmadı.

3 — Allah, Türk mîlletine, eşsiz bir kumandan, müstesna bir devlet adamı vasıflarını şahsında toplayan. Millî Birliği koruyacak mucizevî bir insan yollamalı.

4 — Millî Birliğin bütün kuvve­tiyle belirdiği; müslüman Türkün inancı uğrunda erkekçe dövüştüğü XIII. Yüzyılda Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşamak isterdim.

Nevin ERSOY Gazi Eğitim Enstitüsü

1 — ölmüş bir Türk'ün dirilme­si mümkün olsa; Nasreddin Hocayı tercih ederdim.

Niçin? Nükteli sözleri herşeye kâ. fi...

2 — XX. Yüzyılda; şimdiki kendi yaşayışımdan memnunum.

Tarık KUTLU Maraş Lisesi

1 — Büyük Yavuz. Dirilse belki 30 milyonu 29 za indirirdi, ama sağ kalanlar bizden olurdu!...

2 — Tarihte en yanlış hareket Ti-murun batıya seferleri...

3 — Bütün İslâm milletlerin sağ­lam bir anlaşma ile birleşmeleri...

4 — Akifin «Donanma ordu gider­ken ağır ağır ileri, özengi öpmeğe talipti garbin elçileri.» diye tarif et­tiği asır...

Ali Nar Yüksek islâm Enstitüsü

1 — Yavuz Sultan Selim, milleti­mizin içli ve dışlı düşmanlarını; imkânsızlıklara rağmen kahr etme­sini başarmştır.

2 — ittihat Terakkinin Türk ır­kının azılı düşmanları ile işbirliği yaparak 2 nci Abdülhamidi devirme felâketi.

3 — Türkiye nüfusunun sahipsiz yüzde seksenine sahip çıkacak çap­ta; teşkilâtçı bip lidere kavuşma mutluluğu.

4 — 17 nci yüzyıldan.zamanımıza kadar olan zaman çerçevesi dışında Her yüzyılda ayrı bir mutluluk mev­cut olduğuna göre tercih zor.

Hikmet POLAT 1 — Yavuz, çünkü islâmiyetin ve

Türklüğün bütün yüksek vasıflarını nefsinde toplayıp, devlet idaresine hakkıyla tatbik etmiştir.

2 — Devletin başından Sultan Abdulhamit Ha n gibi büyük bir pa­dişahın indirilmesidir. Çünkü bu olaydan sonra bizden olmayanlar bi­ze hâkim olmaya başlamıştır.

3 — Millî menfaatlar aleyhine ça­lışanların hezimetini isterdim.

4 — Onbeşinci asırda. Sebebi ilim ve ahlâkımızın dünyaya önder bir seviyede olmasıdır.

Murat TOPGÜL 1 — KÜRŞAD. Çünkü o koca Cin­

de esir yaşıyan budunu kırk kişiyle, kırk Göktürk'le bir ihtilâl yaparak hürriyete kavuşturdu.

2 Yıldırım, Toktamış Han ve Timur'un birbirleriyle anlaşamıya-

rak savaşmaları Türk ırkı bu duru ma o yüzden düştü. <

3 — Ben Tanrıdan Türk ülküsü­nün gerçekleşmesini dilerim.

4 — Türk Türesinin hâkim olduğu Göktürkler zamanında.

Mehmet CEYLAN Çıktı milyonlar, dediler Kızılelma-

ya.. Çıktı kırklar, binler, tümenler bekleşirler Tanrıdağı'nda...

Yürü kardaş elele, Qmzomza, kalb kalbe: Eniyiye, endoğruya, en gü­zele!.. Yırt karanlığı, boğ kötülüğü, şahlandır Türklüğü .

Varalım Tanrıdağı'na, secdeye va­ralım... Kurtulsun tutsak ruhlar, şenlensin yoksul ocaklar. Bozkurt gibi kükreşelim, türkü söyleyelim, tüm şehitlerle,. \

Damarlarımı bir kanla doldurmuf ceddim.. |

Bir güç gelmiş bileklerime, bir de gönül vermiş Tanrım delicesine... I

Bir od düşmüş içime yakar da yakar... Yaktıkça bağrıma kan do­lar... I

İsmail S. COŞKUNER 1 — Yavuz Selim. Çünkü bugün

o tip bir devlet adamına ihtiyacımız var. i

2 — Merzifonlu Kara Mustafa Fa-; şa'nm kat i l

4 — Lâle Devrin'de yaşamak iste-' rim. i

N. Muhittin GELMEZ C 1 — Kür Şad'ın dirilmiş olma­

sını dilerdim. Kür Şad'ı bilenler bunun nedenini de iyi bilirler.

2 — Baltacı Mehmet Paşa'nın, Rus ordularını mahvetmemesi, j

3 — istisnasız bütün Türklerin bir bayrak altında toplanmış ve tam anlamıyla millî benliklerine kavuş-, muş bir halde medeniyetin zirvesin-; de olmalarını,

4 — içimden bir ses, bu özlemini çektiğim yüzyılın zevkini bir kaç zaman sonra, 20. yüzyılda tekrar bu­labileceğimi müjdeliyor.

ismail S. COŞKUNER

MİLLÎ YOL UB

Sorular Anketimiz bütün okuyucularımıza açıktır. Gelen cevaplardan en gü­

zelleri bir hakem heyeti tarafından ayrılarak hemen yayınlanmaya baş­lanacaktır. Sorular şunlardır:

1 — ölmüş bir Türk'ün bugün tekrar dirilmesi mümkün olsa kim olmasını tercih ederdiniz? Niçin? (Son 50 yıl içinde ölenler anket dışı dır.)

2 — Tarihimizdeki en yanlış hareket nedir? (Son 50 yılın olayları anket dışıdır.)

3 — Allahın Türk milletine şu anda ve bir kereye mahsus muci­zevî bir lûtfu olacaksa, bunun ne olmasını isterdiniz? (Umumî bir ne­tice değil, belirli bir tek şey olacak.)

4 — Kendi millî zevkiniz bakımından, elinizde olsaydı, hangi yüz-yılda yaşamak isterdiniz?

Hiç bir sorunun cevabı 20 kelimeyi aşmıyacak. Soruların dördüne veya daha azına cevap verebilirsiniz. Cevabınızı (Millî Yol anket me­muru, Nuruosmaniye Cad. 31/2, İstanbul) adresine taahhütlü postalayı­nız.

Page 16: MİLLÎ YOL - ulkunet.com

DIŞ OLAYLAR KENNEDY DİKKATİ ÇEKİYOR Kennedy çok mühim olduğu kay­

dıyla Amerikan silâhlı kuvvetleri­nin, Dışişleri Bakanlığının ve gizli haber alma servislerinin başında bu­lunan 50 kadar yüksek rütbeli zatı toplantıya çağırdı ve onlara komü­nistlerin önümüzdeki aylarda tatbi­ke koyacakları program hakkında bilgi ve direktif verdi. Çok mühim bir vesika olarak Hruşof'un 6 Ocak günlü nutkuna dikkati çekti. Kenne-dy'ye göre, Rusların şimdi takip ede­cekleri yol birçok memleketlerde is­yanlar çıkarmak .ve gerektiğinde bunlara silâhlı yardımda da buluna­rak kukla komünist hükümetleri kurdurmaktır. Kennedy'ye göre, 'ko­münistler şimdi bütün kuvvetleriyle bu gibi ihtilâl ve iç savaşlara hız vereceklerdir. Bunlara Hruşof'un taktığı ad «kurtarma savaşları» dır. Hruşof'a göre bunlar haklı ve meş­rudur, ve yakında birçok memle-k: löi'd^ bu çeşit savaşların çıkması ihtimali kuvvetlidir. Rusya ve ko­münistler her yerde bu gibi savaşla­rı cîestekliyecekler ve bunlara öncü­lük edeceklerdir. Bunların bilhassa Sovyetleri çevreliyen yerlerde çık­ması muhtemeldir. Kennedy bu yıl Amerikanın ve hür dünyanın karşı­laşacağı en büyük tehlike bunlar olacaktır, demiş ve bunlara karşı ha­zırlanılmasın! istemiştir.

KÜBA'YA KARŞI Uruguay'da Punta T"-'1 ^^e 'de top­

lanan Amerikalı Devletler Birliği Konferansında baş konu, Kastro'ya karşı alınacak tedbirlerdi. Birleşik Amerika, Küba'nın bu Birlikten ta­mamen koğulmasmı ve iktisadî boy­kota tâbi tutulmasını, Brezilya, Ar­jantin, Şili, Bolivya, Ekuador ve Mek­sika ise Küba rejiminin takbih edil-

2 nci sayımızda «Naneler» sütu­nunda verdiğimiz, bir takım kimsele­rin açıkça biz komünistiz diyebilme­lerini temenni eden, yaz* Yeni İstan­bul gazetesinde Hami Tezkan'm ve Gökhan Evliyaoğlu'nun idaresine geçmeden önce çıkmıştı. Açıklarız.

• * • 1 inci sayımızdaki «Millî Şuurun

Hâkimiyeti» başlıklı yazımızda, doğ­rusu : «Millî şuur, millî düşmanlarını bilme ve sezme sanatıdır.» olması ge­reken cümle yanlışlıkla: «... sevme sanatıdır.» şeklinde çıkmıştır. Düzel­tiriz,

MÎLLÎ YOL 0 @

mesi ile yetinilmesini istiyorlardı. Kolombiya ve 5 Orta Amerika Dev­leti ise Birlegik Amerikadan da da­ha ileri giderek Küba ile bütün si­yasî münasebetlerin kesilmesini ve tam iktisadî zecrî tedbirler alınması­nı istiyorlardı.

Uzun süren çekişmeler sonunda anlaşıldı ki, hafif davranılmasını is-tiyen hükümetler kendi yurtlarında­ki solcu kitlelerden çekinmektedir­ler. Aynı zamanda Birleşik Amerika­nın vâdettiği bol miktarda yardım da bu hükümetleri Amerikanın hatı­rını kırmamaya sevketmektedir. Ne­ticede Birleşik Amerikanın istediği gibi, Küba'nın Birlikten koğulması-na ve Küba'ya silâh ihracının yasak edilmesine 2/3 çoğunlukla karar ve­rildi. Bu, Küba için bir mağlûbiyet ve Birleşik Amerika için bir zafer gibi görünürse de, bizim inancımıza göre bu hüküm fazla nikbindir. Çünkü: a) Çekimser kalan Sevietler Brezilya, Arjantin, Meksika gibi Lâ­tin Amerikasının en büyük devletle­ridir, b) Oy ...verenlerin çoğu Birle­şik Amerikanın ve şahsan Kennedy'-nin itibanrhn. kırılmaması veya A-merikadan gelecek yardımın kısıl­maması düşünceleriyle ve zoraki oy vermişlerdir. Böyle isteksiz hareket edenlere ne dereceye kadar belbağ-lanabileceği .düşündürücü bir mese­ledir. Güney Amerikayı buhranlı ve sıkıntılı günler-bekliyor.

KASTRO'NUN CEVABI Küba'nın kanlı kızıl diktatörü Fi-

del Kastro'ntın Amerikalı devletler topluluğundan koğulmaya karşı ce­vabı gecikmedi: İhtilâl kokan komü­nist nümayişleri.

VENEZUELLA'da üç gün arka arkaya komünist tahrikçilerin eleba­şılık ettiği öğrenci nümayişler; ol­du. 50 kadar, bomba patladı, otobüs­ler, otomobiller yakıldı. Polislerle ve ordu birlikleriyle çarpışmalarda 14 kişi öldü. 820 mevkuf var. Kendi­si de eskiden komünist olup şimdi dönmüş bulunan f—nhurbaşkanı Be-tancourt, orduya «Öldürmek üzere ateş açın» emrini verdi. Amerika Sefaretine de bir bomba atıldı.

GUATEMALA'da süratle giden meçhul bir otomobilden atılan kur­şunlarla emniyet müdürü öldürüldü. Cumhurbaşkanı Ydigoras Fuentes, kaatillerin komünist olduğunu açık­ladı ve sıkıyönetim ilân etti.

KOLOMBİYA, MEKSİKA, PERU ve BOLlVYA'da da teeavüzkâr ko­münist nümayişleri oldu ve göz ya­şartıcı bombalar ve coplarla dağıtıl­

dı. Kastro'nun ihtarı açık: Dış siya­seti Küba aleyhtarı olan her hükü­meti komünist tahrikli öğrenci nü­mayişleri sarsacak ve devirmeğe ça­lışacaktı.

ASKERLERİN KONUŞMA HAKKI Amerikada hükümetin askerî şa­

hısları komünistlik aleyhine beyanat vermekten haksız olarak alakoyup koymadığı hakkında Senato Komis­yonu tahkikata başlamıştır. Uzun sü­receği anlaşılıyor, ilk dinlenen kuv­vet kumandanlarından bazıları ko­münistlere karşı sert beyanatı yu­muşatmak için yersiz tavsiye ve mü­dahalelere mâruz kaldıklarını söyle­diler. Bu arada, eski Cumhurbaşka­nı Eisenhower'den komisyona gelen bir yazı hayret ve ilgi uyandırda. Es­kiden askerlerin siyasî beyanat ver? melerine şiddetle aleyhtar olan Ei-senhower, bu konuda yanıldığını ve şimdi düşüncesini değiştirmiş ol­duğunu itiraf ederek, «Komünist­ler Amerikan cemiyetinin her tara­fını bozmak için durmadan siasi sin­si çalışırken askerlerin bu durum karşısında bir nevi demirperde ar­kasına alınarak bunu sessizce sey­retmeye mahkûm edilmeleri doğru değildir» demektedir.

1968 DE AY'A Amerika feza programını açıkladı.

Buna göre 1964 de dünyanın çevre­sinde iki kişilik feza gemileri yörün­geye girecek, ve 1968 de de üç kişi­lik bir feza gemisi ay'a inecektir. Ancak bu programın hakikî pro­gram olmayıp Ruslara bu yarışta al­datıcı bir emniyet hissi vermek için yayınlanmış olması ve hakikî pro­gramdaki tarihlerin daha erken bu-IU~7T.?SA ihtimalini unutmayalım.

mtr, mı ıı ıı m ı l|l ıfagCMPCPag

Okurlara 1 — M İ L L Î Y O L ' u n yer;

sınırlı olduğu için, bütün yazıların mümkün oldu­ğu kadar kısa olması,

2 — Şiir ve hikâye basmadığı­mız için gönderilmemesi rica olunur.

3 — Anadoîunun başlıca şehir ve kasabalarında, şimdi­lik ücretsiz ileride ücretli olarak, MİLLÎ YOL'a ha­ber göndermek üzere mu. habir olmak isteyenler lütfen 2 fotoğraf ve mil­liyetçiler arasnda en eski ve tanınmışlardan 0nları tanıyan 2 - 3 kişinin adla­rın: göndersinler.