sosyolojik bir baklŞ açıslyla seyyid bey ( 1873-1925) ve...

20
Hukuku Dergisi, 6, 2005, s. 141-160 SOSYOLOJiK BiR SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE" icTiHAD VE TAKLid' ADLI MAKALESi ÜZERiNE BiR DEGERLENDiRME Dr. Adem EFE* Abstract Seyyid Bey (1873-1925) is an important scholar of Islamic law and stateman. He lived from the end of Ottomans to the beginning of Turkish Republic. He wrote on especially methodology of Islamic law. In this article I dea! with his views and profile in the light of his article "I etihad ve Tak/id". Key Words: Seyyid Bey, sociology, methodology of Islami c law, ijtihad. ve düzenlernede kendine has ile bir sosyal bilim olarak görev söylenebilir. 1 Bir le toplumsal belirlemede ve çözmede belli bir dereceye kadar rol Buradan hareket eden Ziya Gökalp ve son zamanlardaki ve ihtiyaçlar ye- terli bu yüzden usulü ile sosyolojinin bir araya getirilmesi suretiyle, içtimai usul-i yeni bir bilim ihdas edilmesi için 1913 'lerde Seyyid Bey böyle bir içinde yer Fakat onun bu makalesini sosyolojik içerikli olarak da mümkündür. Sosyolojik içerikli kabul bu makalenin günümüz istifadesine Bu Süleyman Demirel Üniv. ilahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi ABD.; e-posta: ademefe@ilahiyat sdu.edu.tr Bkz. Recep islam ve Toplumbilim, Yay., 996,. s. 69- 26. önemi için bkz. )oseph Schacht, is/dm Hukukuna Çev: Mehmet Abdülkadir Yay., 986, s. 9; Muhammed Ab id el-Cabiri, Arap-is/dm mu, Akbaba, Ki tabevi Yay .. s. 97. Adem Efe, "Il. Me§rutiyet'ten Cumhuriyet'e Sürecinde Usul-i islam[yat, 8 (2005), s. 25-40.

Upload: others

Post on 12-Mar-2021

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı: 6, 2005, s. 141-160

SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY

( 1873-1925) VE" icTiHAD VE TAKLid' ADLI

MAKALESi ÜZERiNE BiR DEGERLENDiRME

Dr. Adem EFE*

Abstract

Seyyid Bey (1873-1925) is an important scholar of Islamic law and stateman. He

lived from the end of Ottomans to the beginning of Turkish Republic. He wrote on

especially methodology of Islamic law. In this article I dea! with his views and profile

in the light of his article "I etihad ve Tak/id".

Key Words: Seyyid Bey, sociology, methodology of Islami c law, ijtihad.

Giriş

Fıkhın İslam toplumlarını açıklama ve düzenlernede kendine has yapısı ile bir sosyal bilim olarak görev yapmış olduğu söylenebilir. 1 Bir başka deyiş­le fıkıh İslam toplumlarının toplumsal sorunlarını belirlemede ve çözmede belli bir dereceye kadar rol oynamıştır. 2 Buradan hareket eden Ziya Gökalp ve arkadaşları, fıkhın son zamanlardaki gelişmeler ve ihtiyaçlar karşısında ye­terli gelmediğini bu yüzden fıkıh usulü ile sosyolojinin bir araya getirilmesi suretiyle, içtimai usul-i fıkıh adıyla yeni bir bilim dalı ihdas edilmesi için 1913 'lerde birtakım çalışmalar başlatmışlardır? Seyyid Bey böyle bir çabanın içinde yer almamıştır. Fakat onun bu makalesini sosyolojik içerikli olarak da değerlendirmek mümkündür.

Sosyolojik içerikli olduğunu kabul ettiğimiz bu makalenin günümüz okuyucularının istifadesine sunulmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu

Süleyman Demirel Üniv. ilahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi ABD.; e-posta: ademefe@ilahiyat sdu.edu.tr Bkz. Recep Şentürk, islam Dünyasında Modernleşme ve Toplumbilim, İz Yay., İstanbul ı 996,. s. 69- ı 26. Fıkhın İslam toplumlarındaki önemi için bkz. )oseph Schacht, is/dm Hukukuna Girş, Çev: Mehmet Dağ­Abdülkadir Şener, AÜİF Yay., Atıkara ı 986, s. 9; Muhammed Ab id el-Cabiri, Arap-is/dm Aklının Oluşu­mu, Çev.:İbrahim Akbaba, Ki tabevi Yay .. İstanbul2000, s. 97. Adem Efe, "Il. Me§rutiyet'ten Cumhuriyet'e Geçiş Sürecinde İctima1 Usul-i Fıkıh Tartışmaları", islam[yat, 8 (2005), sayı ı, s. 25-40.

Page 2: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

142 Dr. Adem EFE

vesileyle Seyyid Bey'in hayatı, eserleri ve makalesi bağlamında bazı görüşleri üzerinde durmaya çalışacağız.

ı. Hayatı ve Bazı Görüşleri

Meşrutiyet ve Cumhuriyet gibi siyasal ve kültürel tarihimizin önemli devirlerini yaşamış aydınlarımızdan Seyyid Bey 1873 yılında İzmir'de doğ­muştur.4 Geleneksel medrese tahsilinin ardından Darulfünun Hukuk şubesini de bitirerek Osmanlı ülkesinde Batılı tarzda eğitim-öğretim veren Hukuk Mektebi'nden mezun olmuştur. Aldığı bu çift yönlü eğitim onun hem gele­neksel değerlerden hem de modern değerlerden faydalanmasını sağlamıştır. Kendisi hakkında derinlemesine araştırma yapan Erdem'e göre Seyyid Bey, çift formasyana sahip olmakla hem köklü bir zemin üzerinde sağlam duruş sergileyebilirken hem de modernleşme çizgisindeki değişme projesinin hizme­tine girebilmiştir. Bundan dolayı da açık görüşlü ve yeni fikirli olarak nite­lendirilmiştir.5 Açık görüşlü ve yeni fikirli oluşunu gerek eserlerinde gerekse siyasi kişiliğinde göstermiştir.

Aldığı eğitim gibi ömrünü de hem mebusluk hem de üniversitede hoca­lık yaparak çift taraflı sürdüren Seyyid Bey, hocalık hayatına mezun olduğu Hukuk Mektebi'nde Usul-i Fıkıh müderrisi olarak başlamış ve yine orada sona erdirmiştir. 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte siya­sete atılan Seyyid Bey, 1908, 1912 ve 1914 seçimlerinde, İzmir mebusu ola­rak Meclis-i Mebusan'da görev almıştır. 1916 yılında da Ayan Meclisi üyeli­ğine atanmıştır. Bu arada pek çok görevlerde bulunan Seyyid Bey, Cumhuri­yet'in ilanından önceki İkinci Meclis'e yine İzmir mebusu sıfatıyla katılmış ve akabinde Adliye Vekili olmuştur. Cumhuriyet'in ilanını takip eden 30 Teşrin-i evvel 1339/3 Ekim1923 tarihli İsmet İnönü başkanlığında kurulan kabinede Adliye Vekilliğini korumuştur. 6

Seyyid Bey açık görüşlü ve yeni fikirli oluşunu, 3 Mart 1340/1924 Pa­zar günü Halk Fırkası toplantısında "Hilafetin İlgası" hakkındaki kanun tek­lifi görüşmeleri sırasında Hilafetin Şer'i Mahiyeti üzerine yaptığı uzunca ko­nuşma ile göstermiş ve tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. Aynı yıl kitaplaşan 7

bu konuşmasına, İslam tarihinde büyük bir inkılap yaptığımızı belirterek başlamıştır Seyyid Bey. Ona göre İslam aleminde şimdiye kadar böyle bir inkılap vaki olmamıştır. 8 Buradan Seyyid Bey'in şiddetli bir inkılap taraftarı olduğunu anlıyoruz.

Sami Erdem, "Seyyid Bey Hayatı ve Eserleri", Türk Hukuk ve SiJlaset Adamı Sryyit Bry Sempozyumu, 16 Mayıs 1997, İİF. Vakfı Yay., İzmir 1999, s. 11; İsmail Kara, TürkiYe'de islaJncılık Düşüncesi Metin­ler/Kişiler!, Risale Yay., istanbul 1987, s. 177-178. Erdem, agm., s. 11. Erdem, agm., 12-15; Kara, age., s. 177. TürkiJle BiiJlük Millet Meclisinin 3Mart 1340/1924 Tarihinde Mü n 'ak id ikinci içtimaında Hilqfetin MahiJlet-i Şer;iJlyesi Hakkında AdliJle Vekili Sryyid Bey tarqfindan iradOlunan Nutuk, TBMM. Matbaası, Ankara 1924. Hilqfetin Mahiyet-i Şer'iJlyesi, s. 3.

Page 3: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 143

Seyyid Bey'e göre hilafet meselesi dini olmaktan ziyade dünyevi ve si­yasi bir problemdir. 9 Ve itikat meselelerinden değil, millete ait haklar ve ka­mu menfaatlerindendir. 10 Aynı bağlamda konuşmasını sürdüren Seyyid Bey, tekrarla hilafetin dini mesele değil, siyasi bir mesele olduğunu bu yüzden zamana, örf ve adete göre değişebileceği kanaatindedir. 11

İzmir mebusu, İslam hilafeti hakkında Kur'an-ı Kerim'de açık seçik hü­kümlerin olmadığı görüşündedir. 12 O, Kur'an, hükümet ve memleketin idaresi konusunda bize iki düstür gösteriyor: Biri bugün medeni alemde geçerli olan meşveret kaidesidir. O, meşveretle iş görmenin ilahi takdire mazhar olan bir durum olduğunu kabul edip, bugün medeniyet aleminin meşveret usulünü takip ettiği gibi biz de ona uyarak karar alıyoruz; fertlerin haklarını, memle­ketin selametini en çok üstlenen idare şekli budur" 13 diyerek demokrasiyi işaret etmektedir. Kur'an'ın bu konudaki diğer düstürunun da ulu'l-emre itaat düstüru olduğunu söyleyen mebusumuz, (4. Nisa/59) ayetinin fertlere, salahiyedi olan devlet adamlarına itaat etmenin dini bir görev olarak anla­şılınasını vurguladığı inancındadır. 14

Seyyid Bey bu uzun konuşmasında hilafeti hakiki ve şekli olmak üzere ikiye ayırmış ve çeşitli kitapları kaynak göstererek bunlar hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. 15 Ona göre hakiki hilafet, Raşit Halifeler'e özgüdür ve bu ta­rihten itibaren ise şekli hilafet başlamış o da ısırıcı saltanattan başka bir şey olmayıp dinen yerilmiştir. 16 Buradan hareketle gerçek hilafetin ne olduğunu uzun uzun izah eden Seyyid Bey, İslam hukukunda fertlere tanınan üç temel hak olan hürriyet hakkı, şahsi dokunulmazlık ve mülkiyet hakkı olduğunu ifade ettikten sonra velayet ve vekalet kavramları üzerinde durmuştur. Ona göre iki tür velayet vardır: Biri velayet-i zatiyedir ki babanın velayetidir. Di­ğeri de velayet-i tefvizdir ki akil baliğ olan bir şahsın diğer bir zata vermiş olduğu bir velayettir. İşte halifenin haiz olduğu velayet de bu tür velayetten­dir. Çünkü hiç kimsenin kendiliğinden veya veraset yoluyla halife olmak hakkı yoktur. Halife olmak demek tasarruf-ı amm'a müstahak olmak demek­tir. Bir memleketin idaresi demek o memlekette millete ait olan işlerde tasar­ruf etmek demektir. Bu ise doğrudan doğruya milletin kendi işidir, milletin

İslam dünyasında hilafet konusunda hayli tartışmalara yol açmış Mısırlı Ali Abdıırrazık, Seyyid Bey'in bu görüşlerinden erkilenmiş ve ona benzer şeyler söylemiştir. Bkz. A. Abdurrazık, islam{yer ve Hükümet, Çev.:Ömer Rıza Doğnıl, İkdam Matbaası, istanbul 1927, s. 16, 24-26; Bu eserin eksik bir baskısı için bkz. A. Abdurrazık, İslamda iktidm-m Temelleri, Çev.: ö. Rıza Doğru!, Birleşik Yay .. istanbul 1995.

ıo Hilqfetin Mah{yet-i Şer'{Xyesi, s. 4, 10. 'ı Hilqfetin Mah{yet-i Şer'{yyesi, s. 11. 12 Eskicioğlu, Seyyid Bey'in hilafet konusupda açık seçik ayet yoktur mealindeki sözlerinin gerçeği yan­

sıtmadığını; onun böyle diyerek Kur'an'ı ve İslamiyet'i eksik taıııttığını ifade etmektedir. Bkz. osman Eskicioğlu, "Seyyid Bey'in Hilafet Anlayışı üzerine Bazı Düşünceler", Türk Hukuk ve S{yaset Adamı Seyyit Bry Sempozyumu, 16 Mayıs 1997, İİF. Vakfı Yay., İzmir 1999, s. 71.

13 Hilqfetin Mah{yet-i Şer'{yyesi, s. 7. 14 Hilqfetin Mah{yet-i Şer'{yyesi, s. 7. ıs Hilqfttin Mah{yet-i Şer'{yyesi. s. 16; Ayrıca bkz. Hilqftt ve Hakim{yet-i Mill{ye, Haz.:M. Sait Toprak, Türk

Hukuk ve S{yaset Adamı Sryyit Bey Sempozyumu. 16 Mayıs 1997, İİF. Vakfı Yay., İzmit; 1999, s. 179. ıc, Hilqfttin Mah{yet-i Şer'{yyesi, s. 27.

Page 4: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

144 Dr. Adem EFE

kendi hakkıdır. Millet bu hakkını kimseye vermedikçe hiçbir kimse o hakka sahip olamazY Vekalet ve velayet konusunda görüşlerini bu şekilde açıkla­yan Seyyid Bey, milletin halife seçmek hususundaki tercihleri ile ortaya çıka­cak yönetim biçimleri üzerinde birtakım izahlar getirmektedir: "Millet dilerse halifeyi seçer, onun hiçbir tasarrufunu kayıt altına almaz. Bu durumda bu hükümet-i mutlaka demektir. Dilerse millet halifenin kqyıt ve şartlara tabi tutar, bu da hükümet-i mukayyede olur. İşte meşruti hükümet denilen hü­kümet de bu tür hükümettir. yapmak istediklerinin milletin tasarruf-ı amın hakkının sadece kendilerine ait bir hak olduğunu bildirmek olduğunu, söylü­yor. Bu da halife yerine meclis-i alinin kararlan ile mümkün olacaktır. Millet hiçbir zata vekalet vermez, yani bir halife, bir imam seçmezse hilafet yok demektir. o vakit de cumhuriyet olur. Bunanemani vardır?'ıı 8

Görüldüğü üzere adeta fıkıh ve fıkıh usulü dersi verir gibi, en muteber fıkıh ve fıkıh usulü, tefsir, hadis ve İslam tarihi kitaplarına atıflar yaparak uzunca bir konuşma yapan Seyyid Bey, hilafetin kaldırılması hususunda geleneksel metottan faydalanarak modern bir düşünceyi temellendirmede kullanmıştır. 19

Hilafetin kaldırılmasında yaptığı bu konuşmayla etkin bir rol oynayan Seyyid Bey, ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun hazırlanmasında da önemli görevler üstlenmiştir. Fakat daha sonraki süreçte yeni Medeni Kanun hazırlık çalışmalan esnasında öne sürdüğü teklifler ve yasa tasansı nedeniyle gözden düşmüştür.20 Bu konudaki görüşlerinin birkısmını adı geçen konuşmasından öğreniyoruz. Adiiye Vekili adı geçen konuşmanın son taraflannda " .. .Islahat-ı adliyye namı altmda ale'I-acele bir kanun yapmak doğru olamaz; muzırdır. Almanlar, son Kanun-ı Medenilerini ancak onbeş senede vücuda getirebildi­ler. Memlekete, milletin, örf ve ad etine, milletin bünye-i ictimaiyyesine uygun kanunlar yapmak kolay bir şey değildir. Muhtelif devletlerin muhtelif usUl ve kavanini var. Garbın örf adeti ve hukuku olduğu gibi, memleketimizin de örf ve adeti ve kavaid-i hukukiyyesi vardır. Bunları uzun uzadıya tedkik etmek, etüd etmek, düşünmek, hangi kaidelerin, hangi alıkamın memleketimize, milletimizin şerait-i ictimaiyesine, alıval-i hayatiyesine uygun olduğunu

tesbit eylemek icab eder"21 diye görüşlerini ifade etmiştir. Ona göre Almanya ve İsviçre medeni kanunlarını tercüme ettirmek suretiyle tedvin edilecek Türk Medeni Kanunu'na Türkiye Kanunu denmez; Olsa olsa Almanya veya İsviçre kanunu denir. Türkiye'de Türkiye kanunu lazımdır: Buradan anlaşıldığına göre Seyyid Bey, Medeni Kanun'un, bazı Avrupa ülkelerinde yürürlükte olan medeni kanunların aynen dilimize tercüme edilerek alınmasına karşı çıkmak· tadır. Buna Türk Kanunu denmez demektedir. Ona göre yapılacak olan mem-

17 Hilqfttin Mahiyet-i Şer'iyyesi, s. 33-39. 18 Hilqfttin Mahiyet-i Şer'iyyesi, s. 39-40. 19 Erdem, agm., s. 18. 2° Kara, age. s. ı 77-1 78. 21 Hilqfetin Mahiyet-i Şer'iyyesi, s. 62.

Page 5: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey .. 145

leketimizin örf, adet ve hukuki kurallarını toplumsal bünyeye, değişen sosyal ve kültürel şartlara göre ıslah edip yeniden düzenlernektir. Böyle yapılmayıp gelişigüzel bir kanun yapılacak olursa fayda yerine zarar verecektir. 22

Bakanlıkta kurulan bir komisyon tarafından hazırlanan kanun tasarı­sını 27 Kasım 1923'te Büyük Millet Meclisi'ne sunan Seyyid Bey, bu tasan­nın yukanda geçen görüşler doğrultusunda hazırlandığını açıklamıştır. Seyyid Bey'in başkanlığında hazırlanan bu yeni Aile Hukuku tasarısı, 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnarnesi'inin bazı hükümlerini çağın şartlarına, ül­kenin örf, adet ve toplumsal yaşayışma göre yeniden düzenliyordu. Berkes'c göre bu tasarı yalnız evlenrneyle boşanmayı kapsamıyordu. Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar bu işlerde kendi dinlerinin kurallanna göre davrana­bileceklerdi. Müslümanlar için birçok meselede Hanefi fıkhının kuralları yeri­ne, Şafii mezhebinin, bazı durumlarda Maliki, hatta Hanbeli mezhebinin kuralları tercih edilmişti. Mecelle'den ayrılan en önemli tarafı buydu yeni kanunun.23 Bu tasarı 1923 ve 1924 yıllannda Meclis'te büyük bir tartışma başlatmıştır. İslam hukuk sistemiyle Batı hukuk sistemi arasında bir tercih yapmak, ona göre bütün hukuk sistemini bütünleştiemek kararlarından birini vermek büyük bir sorun olarak belirmeye başlamıştır. 24 ilerleyen süreçte bü­tün kanuni düzeniemelerin Batılı tarzda yapılandınlması25 kararı verilince Seyyid Bey'in hazırlattığı bu tasarı kabul görmemiştir. Tasarı kabul görme­dikten sonra aleyhinde başlatılan tartışmalar bilim adamı-siyasetçimizin

geleceğini de belirlemiştir. 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 23. maddesi milletvekillerini aynı zamanda başka bir memuriyetlikle iştigal etmelerini yasaklamıştır. Bu kanun gereği iki işten

birini bırakması için tercihte yapması gerektiğinde Seyyid Bey, mcbusluğu bırakarak Darülfunun'daki görevine dönmüştür. 26 Dönüşünden kısa bir süre sonra da vefat etmiştir (1925). 27

Hem siyasetçi hem de bilim adamlığını bir arada yürütmeyi başarmış ender şahıslanmızdan olan Seyyid Bey aynı zamanda II. Meşrutiyet devrinin önemli düşünce akımlanndan İsHimcılık cereyanına mensup biri olarak kabul edilmektedir. 28 Bunu kabulden sonra Seyyid Bey'i "Modernist-.İslamcı" mı? "İslamcı-Türkçü" mü? Olduğu yönündeki soruyla karşı karşıya geliriz. Er-­dem'e göre o, Modernİst İsHimcı olarak tanımlanabilecek grubun içinde müta­laa edilmiştir. 29 Genel görüşleri itibarıyla bu kategoride yer alması doğru gibi gözükmektedir. Lakin Hilafetin Mahiyet-i Şer'i.Jyesi adlı konuşmasının son

22 Hilqfetin MahiYet-i Şer'iY._yesi, s. 62-63. 23 Niyazi Berkes, Türk{ye'de Çağdaş/aşma, Çev. Ahmet Kuyaş, YKY, istanbul 2002, s. 528. 24 Berkes, age., s. 530. 25 Turgut Akıntürk, Medeni Hukuk, Savaş Yay., Ankara 1996, s. 44-45; Gotthardt )acshke, Yeni TürkiYe'de

islam/tk, Çev. Hayrullah Örs. Bilgi Yay., Ankara 1972, s. 23. 26 Kara, age., s. 177; Erdem, agm., 23. 27 Erdem, agm., s. 24; Kara ölüm tarihini 1924 olarak vermektedir. Bkz., age., s. 177-178. 28 Kara., age., s. 177-239. " Erdem, agm., s. 14.

Page 6: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

146 Dr. Adem EFE

kısımlarındaki beyaniarına ve İslam Mecmuası'nın yayın ilkelerine bakarak söyleyecek olursak İslamcı-Türkçü olduğunu da söylememiz mümkündür. Bunları bir araya getirdiğimiz zaman kendisini Modernist-Türkçü İslamcı olarak adlandırmamız anlaşılabilir. Gerçi Seyyid Bey hem Modernist İslamcı­ların hem de İslamcı-Türkçülerin yayın organı olan İslam Mecmuası'nın30

sadece üç sayısında yazı yayınlamıştır. Bununla birlikte bu yazı Seyyid Bey'in görüşleri hakkında önemli ipuçları verecek yapıdadır.

İslam Mecmuası üzerine de araştırmalar yapan Masami Arai'ye göre derginin yöneticilerinin [Mansurizade Sait ( 1864-1923), Besi m Atalay ( 1882-1965), M. Şemseddin Günaltay ( 1883-1961), Musa Kazım ( 1858-1919)] ortak özellikleri vardı: Geleneksel öğrenirnin yanı sıra modern öğrenim de görmele­ri. Bu özelliklerinden dolayı İslam'ı ve içinde bulundukları şartları bilgili biçimde inceleyebiliyorlardı.31 Arai, İslam Mecmuası'nın bu tür yazarlarından dolayı reformist bir çizgide olduğunu belirtmiştir. Bu cümleyi şu şekilde açık­lamak mümkündür. İslam Mecmuası yazarları dinin temel esaslarını göz ardı etmeksizin yeniliklere ve yeni yorumlara açık kişilerden oluşmuştur.32 Eserle­rinde telfik, tercih ve içtihadı savunmuş33 olan Seyyid Bey'i de son tahlilde böyle değerlendirmek gerekir.

1.2. Eserleri:34

-Usıll-i Fıkıh Dersleri (1), Matbaa-i Hukukiye, Darü'l-Hilafe (İstanbul) 1328-1329/1910-1911, 140 s.

-Usıll-i Fıkıh Dersleri (II), Hukuk Matbaası, İstanbul 1330!1914-1915, 192 s.

-Usıll-i Fıkıh Cüz'i Evvel-Medhal, Matbaa-i Amire, İstanbul 1333/191735

, 330 s.

-Hak Mdlzumu ve Kuvve-t Müeyyidesinin Suret-i Telakkisi Hakkında is­lam Felsife-i Hukuku ile Avrupa Felsife-i Hukuku Arasmda Bir Mukayese, (Konferans metninin kitap haline getirilmiş şekli), Kader Matbaası, İstanbul 1338/1922,48 s.

30 islam Mecmuasr hakkında geniş bilgi için bkz. Abdüllatif Nevzat, "İslam Mecmuasının Ş ian Huzunın· da", iM., Yıl: 1, S. 6, 10 Nisan 1330, s. 178·182; Masarnİ Arai, Jôn J'ürk Dônemi Ti"irk Milliyetçiliği, çev.:Tansel Demirci, İletişim Yay. istanbul1994, s. !27·204: Yıldız Akpo!at-Davud, "!!. M~şrutiyet Dö­nemi Sosyolojisinin Kaynakları ll: islam Mecmuası", Türkiye Günlüğü, Mart-Nisan 1997, Sayı: 45, s. 204; Zafer Toprak. "ll. Meşnıtiyette Fikir Dergileri", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, iletişim Yay., istanbul 1985, I, s. 126-132.

31 Arai, age., s. 131. 32 Kaşif Harndi Okur, "Il. Meşnıtiyet Dönemi islam Hukuku Tartışmalarından Bir Kesit (Mansurizade Sait

ve Seyid Bey Örneği)", Dini Araştrrmalar, C. 2, S. 5, Eylül-Aralık 1999, s. 255-284. 33 Hayrettİn Karaman, islam Hukuk Tarihi, Nesil Yay., istanbul 1989, s. 34 7. 34 Şahsın eserleri konusunda büyük ölçüde Erdem'in adı geçen yazısından istifade ettik. Biz burada bazı

bilgileri güncelleştirerek katkıda bulunduk. 35 Bu eserin 94-162. sayfaları arası sadeleştirilmiştir. Bkz. Kemaleddia Nomer, Şeriat Hilqfet Cumhuriyet

Laiklik, Boğaziçi Yay., istanbul ı 996, s. 2-129.

Page 7: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 147

-UsUl-i Fıkıh Dersleri Mebdhisinden İrade Kaza ve Kader, Kader Matba­ası, Dersaadet 1338/1922, 324 s.

-Tarih-i Fıkıh Dersleri, Darülfunun ilahiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti Neşriyatından, Aded: 7, (Sömester 1, Furya ll), Darülfunun Matbaası, İstan­bul 1340/1924, 304 s.

-Hilqfet ve Hakimiyet-i Milliyfi56, Ankara 1340/1924, 78 s.

-Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3Mart 1340/1924 Tarihinde Mün'akid İkinci İçtimaznda Hilqfetin Mahiyet-i Şer'iyyesi HakkındaAdliye Vekili Sryyid Bty tarqfindan İradOlunan Nutuk, 37 TBMM. Matbaası, Ankara 1924, 63 s.

-"Milk, Mal ve Bey'in Mahiyet-i Hukukiyeleri", Darülfünun Hukuk Fa­kültesi Mecmuası, Yıl: ı, s. 2 (Mayıs 1332), s. 131-141.

2. Metot

Seyyid Bey'in mezkur makalesinin bir kısmı sadeleştirilerek daha önce yayımlanmıştı. 38 Biz burada makalenin tamamını bir araya getirerek yayma hazırladık Metnin orijinalliğini kaybetmemesi amacıyla sadeleştirme yap­mak yerine, aynıyla günümüz harflerine aktarıp, bazı kelimelerin bugünkü karşılıklarını ve gerekli açıklamalarla dipnotlar halinde vermeyi tercih ettik.

Aslında makale birbirinin devamı olduğu halde üç farklı sayıda neşre­dilmiş olması nedeniyle, karşılaştırma yapmak isteyenlere kolaylık olsun diye, biz her sayıdaki makaleyi I-II-III diye adiandırma yoluna gittik. Metnin sonuna da yazı ile ilgili olarak kısa bir değerlendirme kısmı ekledik.

Burada bir hususu daha belirtmekte fayda görüyoruz. Seyyid Bey yazı­nın yedinci sayıdaki kısmının sonuna bitmedt diye bir not düşmüş. Yaptığı­mız araştırmalara göre Seyyid Bey'in ne İslam Mecmuası'nda ne de dönemin diğer dergilerinde bu başlık altında başka bir yazısına rastlayamadık. Bunun­la birlikte Seyyid Bey, içtihat ve taklit konusuna ehemmiyet vermesinden dolayı olsa gerek, bu yazının hemen akabinde UsUl-i Fıkıh Cüz'i Evvel­Medhal, adlı kitabının 163-330. sayfaları arasında konuya ilişkin görüşlerini açıklamıştır. Seyyid Bey, burada içtihadın tarifi, şartı ve hükmü müçtehit, içtihada ilişkin bazı meseleler, içtihat yolu ve tabakat-ı müctehidin ve fukaha ana başlıkları altında ayrıntılı bilgiler vermiştir.

36 Bu eser için ayrıca bkz. Hilqftt ve Hakimiyet-i Mi/liye, Haz.:M. Sait Toprak, Türk Hukuk ve Siyaset Adamt Sry,yit Bry Sempozyumu, 16 Mayıs 1997, İİF. Vakfı Yay., İzmir 1999, s. 165-229.

37 Seyyid Bey'in bu konuşma metni Hilqfttin Mahiyet-i Şer'!Y.Yesi, Haz.: Suphi Menteş, Meııteş Kitabevi, istanbul 1969; Şeriat Açtstndan Halifeliğin içyüzü, Çev.:Hasan Adnaıı Önelçin, Tekirdağ Halkevi Yay., Ekim Basım, istanbul 1970; İsmail Kara. Hilafetiıı Şeri Mahiyeti, adıyla age., s 179-220 arasında ve Nomer, age., s. 153-212 arasında yayınlanmıştır.

38 iM., Yıl: 1, S. 4, 13 Mart 1330, s. 104-107 ve iM., Yıl: 1, Sayı: 5, 28 Mart 1330, s. 133-138'deki kısımla­mı sadeleştirmesi için bkz. Kara, age., s. 221-228. iM., Yıl: 1, S. 4, 13 Mart 1330, s. 104-107.

Page 8: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

148 Dr. Adem EFE

İlgilenmek isteyenlere faydalı olacağını umuyor ve sözü daha fazla uzatmadan metne geçiyoruz.

3. EK: İ etihad ve Taklid I*

Herkesin bildiği bir hakikattir ki bugün cihan medeniyetinde en geri kalmış bir millet varsa o da biziz. Alem-i İslam'ın herhangi cihetine imale-i nigah39 olunsa derhal nazariarda acz ü meskenet tecelli ediyor. Medeniyetin şerait-i hazırasıyla mütenasip ciddi, hakiki eser-i hayat gösteren bir kıt'a-yı İslamiyeye tesadüf olunamıyor. Bir vakitler cihanı envar-ı marifet ve medeni­yetle asırlarca tenvir eyleyen bilad-ı İslamiye bu gün nursuz, ruhsuz harabe­zar40 halinde bulunuyor.

İnsan bir kere alem-i İslam'ın ol vakitki ilim ve marifetçe, medeniyetçe, faziiil-i insaniyece o bülend41 mevkiine, bir de bugünkü hal-i inhitat42 ve inkirazına bakıyor da hayretten hayrete düşüyor. Dinli dinsiz bütün milel ve akvam hatta güneşi, ateşi ma'bı1d ittihaz edecek kadar batıl bir dine ittiba' 43

eden milletler bile zamanımııda hayat-ı medeniyetin en yüksek mevkiini işgal ettikleri halde esası vahdaniyet, rüknü ilim ve marifet, şartı fazilet olan bir din-i fıtriye salik olan millet-i İslamiye en geride, en aşağı mertebede bu­lunuyor.

Bu elim hakikati görüp de kalbi sızıamayacak ciddi, hamiyet-şiar bir müslüman tasawur edilemez. Lakin ne faide ki yalnız kalpler sızlamakla, teessürler göstermekle iş bitmiyor. Zamanımız teessür zamanı değil, faaliyet­i ilim ve marifet zamanıdır. Artık iyice anlamalıyız ki bugünkü şerait-i

hayatiyemizle şu alem-i medeniyette bizim için yaşamak, yaşatmak imkanı kalmamıştır. Garptan şarka doğru cereyan etmekte olan seyl-i medeniyet gittikçe şiddetini arttırmaktadır. Zannetmem ki bu halet-i ruhiyemizle o cere­yana mukavemet kabil olabilsin. O bir seyl-i şedidi'l-cereyana benzer ki, vak­tiyle onun ıncerasını açmaz, etrafını ilim ve marifetle teçhiz ve tahkim eyle­mezsek korkarım ki bir gün gelir, önüne hail olacak bütün mania'ları zir ü zeber44 eder, yalnız vatanımızı değil, dünyamızı da, milletimizi de siler götü­rür.

Bazıları millet-i İslamiyenin bugünkü tedennisini görüyorlar da "İsla­miyet terakkiye mani'dir", diyorlar. Bu söz hayli zamandan beri ibtida45 Av­rupalılar tarafından kasten söylenmiş bir sözdür. Bazıları da muhit-i İs­lam'da mevcut olan halet-i ruhiyeye bakıyor da bunu din-i İslam'ın tevlid46

eyledigi bir netice zannediyor. Onun için o fikirde bulunuyor; aynı zamanda

39 imale-i nigah: göz atmak 40 harabe-zar: viranelik. " bülend: yüksek 42 inhitat: çökme. 43 ittib:l.': tabi olma, uyma. 44 zlr ü zeber: altüst. 45 ibtida: ilkin. 46 tevlld: meydana getirme, sebep olma.

Page 9: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 149

hakayık-ı tarihiyeden gaflet ediyor. Acaba İslamiyet kadar terakkiyat-ı medeniyeye hizmet etmiş bir din, bir mezheb dünyaya gelmiş midir? İslami­yet'in esası vahdaniyyet rüknü ilim ve marifettir. Kur'an-ı Kerim baştan başa ilmi tebcil eelıli takbih eden ayat-ı celile ile doludur. Cenab-ı Hak bir ayet-i eellle ile Hazret-i Risalet-penah Efendimiz'e izdiyad-ı47 ilim ve marifeti talep etmesini emrediyor. 48 Yüzlerce ehadis-i sahiha-i nebeviye de ümmet-i İslamiyeyi tahsil-i uh1ma teşvik eyliyor.

Ne hacet, tarih meydandadır. Avrupa'nın bugünkü medeniyetinin esası, medeniyet-i İslamiye değil midir? Hala bugün bir çok ulüm ve fününda mev­cut olan ıstılahat- fenniye ulema-yı İslam tarafından va'z edilmiş bulunan ta'birat-ı Arabiyedir. Hulasa vaktiyle medeniyet-i İslamiye, ol vakitler mevcut olan medeniyetlerin pek çok fevkinde idi. Bu tarihen müsbet bir hakikattir, bunu inkar tarihi külliyen inkar demektir ki hakikate karşı mükabercdir. 49

Millet-i İslamiyede görülen şu hal-i inhitatın esbabını İslamiyette deği1, başka şeylerde aramalıdır. Harici ve dahili husule gelen muharebat, dahilde uzun müddet devam eden iğtişaşat50 , hükümetlerin icra ettikleri zulüm ve istibdad, makasıd-ı siyasiyeye binaen tahaddüs eden bazı fun1k-ı İslamiyenin neşr eylediği hurafat ve bunların neticesi olarak alem-i İslam'ı istila eden cehl ve taklit bu inhitatın başlıca esbab ve avamilindendir.

Tevali51 eden muharebat ve ihtilalat yüzünden ne kadar ümmühat-ı asar-ı İslamiye ve medeniye varsa hemen kaffesi mahvalup gitmiştir. Hele garbda ve şarkda zuhur eden iki elim facia-yı istila neticesinde Endülüs kü­tüphanelerinde mevcut umüm müdevvenat-ı ilmiye, ayin-i mahsus icrasıyla ihrak,52 Bağdat'ta ele geçen bütün müellefat-ı medeniye Dicle'ye atılmak su­retiyle itlaf edildi.

Zamanımııda matbu' ve gayr-ı matbu' elde mütedavil, kütüphanelerde mevcut olan kütüb-i İslamiye aslı itibarıyla mahdut olmakla beraber ekseri­ycti itibarıyla da müteahhirin tarafından te'lif edilmiş asar-ı muhtasaradan ibarettir. Asıl bunların me'hazları olan ve eazim-i eslaf tarafından pek büyük himmetlerle tedvin olunan o binlerce müdevvenat-ı mübecceleye ise hiçbir yerde, hiçbir kütüphanede tesadüf edilemiyor. Yalnız isimleri görülüyor.

Sekiz yüz sene-yi hicriyesinden sonra gelen ulema-yı İslam'da neşr-i asar hususunda büsbütün başka bir çığır açmışlar, bunlar eserlerinde marra­dan ziyade elfaza itina etmişler iktidarlarını, maharetlerini hakayık-ı ilmiyeyi tahlil ve tebyinde53 değil, ihtisar-ı elfazda göstermek istemişler, güya az elfaz

47 izdiyad. çoğaltma, çoğalma. 48 20. Taha/114. 49 mükabere: ağız kalabalığıyla karşısındakini susturmaya çalışma; kendini büyük görme. so iğtişaşat: karışıklıklar. 51 tevali: sürme, devam etme. 52 ihrak: yakma. 53 tebyln: açıklma.

Page 10: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

150 Dr. Adem EFE

ile çok mana ifade etmek garazıyla elfazı sıka sıka ve cümleterin başını niha­yetini ibareden hazf ede ede eserlerini şerhsiz anlaşılmaz bir hale, adeta mu­amma haline getirmişler, ekserisi de cihet-i ihtisarı iltizam ettiklerinden bir çok mebahis-i mühimmeyi eserlerinde dere etmemişler, dere ettikleri mesailin de delaitini lüzumsuz görerek ya büsbütün tayy54 yahud pek muhtasar bir halde nakl eylemişlerdir.

Halbuki nasılsa zamanımıza kadar mevcudiyetini muhafaza eden bazı asar-ı eslaf mütalaa edilirse anlaşılır ki evail-i İslamiyede ekabir-i ulema-yı İslam, elfaza asla ehemmiyet vermedikleri gibi maksatları tefahür olmayıp hakayık-ı ilmiyeyi ifaza55 olduğundan gayet feyyaz eserler vücuda getirmiş­lerdir. Onun içindir ki esiM-ı kiram, bir meseleyi etrafıyla tahlil ve tetkik ede­rek hakikatini ve ruhunu kariin zihnine yerleştirmedikçe, bütün delailini birer birer bast56 ü beyan eylemedikçe diğer meseleye geçmezlerdi. Bu cihetle ahlafın küçük bir cilt içinde sıkıştırdıkları mesaili, eslaf-ı kirarn hazeratı on beş yirmi ve hatta otuz cilt üzerine telif eylemişlerdir.

Ma-a-teessüf aslıab-ı tahsilde dahi maişetsizlik vesaire dolayısıyla eski himmet kalmadığından sonraları medaris-i İslamiyede ders programiarına en muhtasar kitaplar ithal edilmiş, bu suretle az çok elde bulunan mufassal ve müfid asar-ı güzide kütüphane raflarında unutulmuş kalmıştır. İş bu kadarla da kalmamış, ilm-i tefsir, ilm-i hadis, ilm-i ahlak ve ilm-i tarih gibi en mübeccel, en lüzumlu dersler de programdan haric tutulmuştur. Bugün usul-i tedris o kadar gayr-ı müsmir bir tarzdadır ki talebe-yi ulumun güya ikmal-i tahsil için sarf ettikleri on, onbeş senelik örnrün yedi sekiz senesi, hem de öğrenmernek şartıyla kavaid-i arabiye ve mantıkiye tahsiliyle heder olup gi­diyor. İşte zamanımııda öyle eskisi gibi ulum-ı şer'iyye ve fenniyede müte­bahhir, ihata-yı külliye sahibi, cidden muktedir zevat-ı fazılaya tesadüf edi­lememesinin sebebi budur.

İctihad ve Taklid II*

Hal böyle olunca bi'z-zarure ilim ve tahkik yerine cehl ve taklid kaim olmuş ve ulum-i İslamiye inkıraz haline gelmiştir. İfadat-ı mesrudeden57

maksat, kimseye ta'riz değildir. Ulema-yı İslam bu babda mazurdur. Bu hal, müdid bir istibdadın tazyik-i şedidi altında husule gelen bir netice-i zaruriye­dir. Maksadımız, ciddi ve samimi bir hasbihalden ibarettir. Daha doğrusu ümmet-i İslamiyenin asıl en gizli en müzmin hastalığını keşfetmek ona göre suret-i tedavisini tayin eylemektir.

Elhasıl bu böyle olmakla beraber diğer taraftan da vaktiyle hilafet ve imarnet kavgalarının neticesi olarak türlü türlü mezhepler fırkalar zuhur

54 tayy: dürüp bükme. 55 if:l.za: feyizlendirme. 56 bast: yaymak, yayılmak, genişlemek; uzun uzun anlatmak. * iM., Yıl: 1, Sayı: 5, 28 Mart 1330, s. 133-138. 57 mesrud: söylenmiş, serdolunmuş.

Page 11: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 151

etmiş. Bunların erbabı maksad-ı siyasilerini tervic, a'van58 ve itbaı59 tezyid garazıyla İslamiyet'te olmayan bid'atler ihdas, birtakım efk.ar-ı batıla icat eylemişler, hatta Hazreti Peygamber (s.a.s.) narnma binlerce yalan hadis uydurmak cür'etinde bile bulunmuşlardır ki bu ehadis-i kazibe için ulema-yı hadis ciltlerle kitaplar neşr etmişlerdir. Giderek edyan-ı batıladan da bir kı­sım hurafat bunlara inzimam60 etmiş, cehl ve taklid seyyiesiyle bunların cümlesi hakayık-ı islamiyeye karışarak öyle ihtil§.lat-ı itikadiye husule gel­miş ki asıl hakayık-ı şer'iyye adeta niestur bir halde kalmıştır.

Din-i islam bu efkar-ı batılayı, bu hurafatı pek şiddetli ve kat'i bir su­rette reddeylediği halde bunlar mücerred cehl ve taklid, ülfet, itiyad ve göre­nek sebebiyle kulub-i ümmette öyle derin kökler salmıştır ki bunları onların kalplerinden külliyen çıkarıp atmak pek müşkildir. Mesela kabirlere, türbele­re mumlar, kurbanlık adamak, onların başında huzu' 6 ı ile, huşu' ile dualar etmek onlardan hacet dilemek, hastaları bir ay şifa türbelerde yatırmak, ora­larda bulunan sulardan içirmek gibi ef'al ve efkar-ı mümasile bu cümleden­dir. Bunlar hep, muahharen bir maksad-ı mahsusa rnebni zuhur eden mezahib-i batıla erbabı tarafından li-garazin62 ihdas edilmiş, bir kısmı da edyan-ı saireden intikal eylemiştir ve İslamiyet'in esasına, hakikatine külli­yen muhaliftir. Kim ne derse desin Kur'an-ı Kerim meydandadır. Bunlar İs­lamiyet'te şirkten ma'duddur, hakayık-ı şer'iyye ile asla kabil-i tevfik değil­dir. Sadr-ı İslam'da böyle şeyler ne görülmüş ne de işitilmiştir. Din-i İslam bu gibi efkar-ı batıladan beşeriyeti kurtarmak için varid olmuştur.

Din-i İslam'da Cenab-ı Hak'tan başka hiçbir kimseden, hatta Hazreti Risalet-penah (s.a.s.) efendimizden bile hiçbir hacet talep edilemez. Onun içindir ki Ravza-yı Mutahhara'da ziyaret esnasında dua edilirken kıbleye teveccüh etmek, Kabr-i Nebevi'yi arkaya almak lazımdır. Bütün eimme-yi din bu hususta müttefiktir. Zira İslamiyet'te şirke müşabih her nev'i ef'al ve ef­kar suret-i katia'da men' olunmuştur. Bu hakikate mebnidir ki Cenab-ı Pey­gamber'in (s.a.s.) en meşhur dualarından biri de "Ya Rabr Benim kabrimi ibadet edilir put haline koyma" mealinde olan "Allahümme la tec'al kabri vesenel} yu'bed" duasıdır.

Bu itikadat-ı batıla, o kadar umumileşmiştir ki alem-i İslam'ın hemen her tarafını istila eylemiştir. Bu hurafelerin her tarafta başka başka şekilleri­ne tesadüf olunur. Uzaklara gitrneğe hacet yok, Daru'l-hılafemiz ve Makarr-ı Meşihat-ı İslamiyemiz olan İstanbul'da bu hurMatın pek rnebzul ve mütenev­vi' emsal ve eşkali vardır. Bu umumi bir hastalıktır, bence en mühim hastalı­ğımız da budur. Hatta diğer emraz-ı kalbiyemizin müvellid ve müessiri dahi budur. Aklımızı, ruhumuzu akaid-i halisa-i İslamiyemizi öldüren, milleti ata-

58 a·van: yardımcı. 59 itbil.': tabi kılma, ardına katma. 60 inzimam: katma, katılma. 61 huzı"ı': alçakgönüllülük. 62 li-garazin: maksatlı.

Page 12: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

1 52 Dr. Adem EFE

lete, ten-perverliğe63 , uyuşukluğa sevk eden yegane hastalık budur. Bu hasta­lık yalnız avama mahsus değil, havasımız da bununla ma'lüldür. Bu ürcfıfelerin64 nereden neş'et ettiğini, ne maksatlada ihdas edildiğini, hangi tariklerle hangi edyan-ı batıladan intikal eylediğini bilmeyen zavallılar, bun­ları kemaJ-i safvetle rabt-ı kalb etmişlerdir.

Bugün bu gibi şeyler men' edilecek, bunların İslamiyet'in ruhuna külli­yen muhalif dalalet-i i'tikadiye olduğu söylenecek olsa maazallah bir tufan-ı itirazdır kopar; insanı dinsizlik ve Vehhilbilik ile itharn ederler. Vehhabilik nedir? Denilse onu da asla bilmezler. Halk bu hususta mazurdur. Onlar böyle bulmuşlar, böyle görmüşler, böyle işitmişlerdir. Onları ciddi surette irşat

eden, hakayık-ı diniyeyi bildiren olmamıştır. istibdadın, devr-i sabıkın bu babda dahil-i küllisi vardır.

Şimdi insaf edelim, bu halet-i ruhiye ile bizim için terakki imkanı var mıdır? Biz bu cehl ve taklid seyyiesiyle medeniyet-i hazıranın şiddetli cere­yanlarına karşı dinimizi, milletimizi nasıl muhafaza edebiliriz? Millet bu arı'anat-ı batıladan tahlis edilmedikçe, hakayık-ı asliye-yi İslamiye bütün safiyet ve halisiyetiyle meydana çıkarılmadıkça ben bunun imkanını görmü­yorum. Terakkinin esası cehlden ilme, taklitten tahkike intikaldir. Cehl ile hiçbir vakit terakki edemeyeceğimiz gibi, dinimizi de milletimizi de muhafaza edemeyiz. Gençlerimiz dinsiz oluyor diye her gün şikayet ediyoruz; elbette olurlar, bizim şikayet hakkımız yoktur. Bugünkü medeniyetin ulfım ve fünunundan az çok nasib-dih olan dimağlar, artık hurafat dinleyemez, onları hakayık-ı kati'a-yı İslamiye ile tenvir etmek iktiza eder. Onlara karşı hakayık-ı diniye ve fazail-i İslamiye yerine efkar-ı batıla der-miyan65 edilecek olursa şüphesiz İsHimiyet'ten tebaü.d 66ederler.

Hakayık-ı diniyeyi muhtevi olan asar-ı İslamiyelisan-ı Arabi üzere ted­vin edilmiş olduğundan gençlerimiz o hakayıkın bi-ganesi bulunuyorlar. Bu sebeple bugün bizde meşhfıd olan ahval-ı ruhiyeyi mukteza-yı İslamiyet zan­nediyorlar. Bi-t-tab' bunun neticesi olmak üzere de İslamiyet'ten uzaklaşıyor­lar. Onların hakikat bilmemeleri eelıllerinden neş'et ediyor ise, İslamiyet'ten tebaüdleri de bizdeki halet-i ruhiyeden ileri geliyor. Bizde bu hal, bu zihniyet devam ettikçe dinsizliğe doğru hasıl olan işbu cereyanın kesb-i vüs'at edece­ğinde şüphe edilmemelidir. Onlar fazail-i İslamiyeyi bilmedikleri için nasıl her fazileti Avrupa medeniyetinde arıyorlarsa, biz de hakayık-ı şer'iyeyi hak­kıyla bilmediğimizden medeniyet-i hazıranın her iyisine kötü diyoruz, her nev'i esbab-ı tcrakkiye hemen ceff-el-kalem "şer'an caiz değildir" hükmünü veriyoruz. Onlar takdirsizlik saikasıyla büsbütün dini terk etmek ve yahud müctehid-i mutlak kesilerek keyfe göre alıkarn vaz' etmek arzusu izharda ifrat ediyorlarsa, biz de taklid seyyiesiyle bu asr-ı hazır medeniyetinde nasın

63 ten-perver: rahatına düşkün. 64 ürcufe: yalan, uydurma söz. 65 der-miyiın: ortada, arada. 66 tebaüd: uzaklaşma.

Page 13: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 153

ihtiyacatma asla tevafuk etmeyen ve hakikatte nass-ı kat'i değil, haber-i vahid bile vihid olmayan müctehidin ictihadına güya hükm-i Kur'an imiş gibi bağlanarak ondan aynlmamakta tefrit ediyoruz.

İşte bizdeki bu taklit zihniyetidir ki bugün kanun-i medenimiz olan Me­celle-i Alıkam-ı Adliye'yi, tanzimi tarihinden itibaren kırk beş seneden beri hiçbir ta'dile uğratmamıştır. Halbuki birçok maddeleri mesalih-i asra teviifuk etmediği cihetle lazım-ı et-ta'dildir. Mesela Mecelle'ce "ehad-ı akidine nef'i olan şart ile akd-i bey' fasid olduğu gibi mal-ı mağsubun menafi'i dahi maz­mun değildir". şu halde bugün iki kişi kendi aralarında, kendi rızaları ile bir muamele-yi bey' ü şirada bulunup da içlerinden birisi semen-i mebi'den67

maada menfaati şahsına raci bir şart der-miyan edecek olsa, velevki bu şartı diğeri kabul etse bile bu bey' fasiddir. Mahkeme bundan mütevellit bir davayı rü'yet etmez, bey'i fesh eder. Keza bir kimse diğerinin süknasına mahsus olan bir hanesini, bir takrible içine girerek cebren zabt etse de velev ki kırk sene bi-la ücret otursa, sahib-i hane bu gasıbdan ücret narnma bir şey talep edemez, edecek olsa mahkeme bu davayı dinlemez. Çünkü Mecelle'ce bu gasb edilen bir hane için ücret vermek lazım gelmez. Birinci mesele birçok muame­lat-ı ticariyeyi sekte-dar68 ettiği gibi ikinci meselenin de pek çok hukukun ziya'ını müeddi oluyor.

Bu meseleler Mezheb-i Hanefi müessisi olan İmam Azam (ra) hazretle­rinin ictihadlarıdır. Vaktiyle teşekkül eden Mecelle Cemiyeti, Mezheb-i Hane­fi'den ayrılmamak fikriyle zikrolunan meseleleri Mecelle'ye ol suretle dere etmişlerdir.

Halbuki birinci meselede diğer iki nev'i ictihad vardır ki bu iki fikre kail olanlar da İmam Azam derecesinde müctehid-i mutlaktırlar. Biri İbn Ebi Ley­la hazrederidir ki onun re'y ve ictihadına göre de yalnız şart-ı fasiddir ve fakat bey' sahih ve muteberdir. Eimme-i hadisden İmam Tirmizi hazretlerinin Kitabu's-Sünen'inde beyaniarına nazaran İbn Şübrüme hazretleri kendi ictihadlarında yalnız değildir, kibar-ı ashab ve tabiinden bir kısım

müctehidin dahi bu meselede İbn Şübrüme'nin re'y ve fikrindediri er.

İkinci meselede dahi Mezheb-i Şafii'ye göre gasıbm cebren oturduğu hanenin ecr-i misli her kaça baliğ oluyor ise onu vermesi lazım gelir. Fukaha­yı Hanefiye'nin muhakkiklerinden İbn Hümam hazretleri de (Tahrir) nam kitab-ı meşhurunda bu meselede Mezheb-i Şafii vecihle fetva verilmesi lüzu­munu beyan ediyor. Bundan başka müctehidler arasında muhtelefün fih olan mesail-i ictihadiyede emirü'l-müminin hazretleri her hangi müctehidin re'yiyle amel edilmesini emir ve irade ederse onunla amel olunmasının vücubu kavaid-i usuliye-yi şer'iyedendir. Zira mesail-i ictihadiye, nusus-ı

kat'iye-yi şer'iye ile sabit olan mesaiiden değildir, müctehidlerin ictihadları

67 semen·i mebi': satılan şeyin tutarı. "' sekte·dar: sekteye uğramış, bozulmuş.

Page 14: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

1 54 Dr. Adem EFE

ile husfıle gelen mesaildir. Bir ictihadın diğer ictihada rüchanı69 olmadığı cihetle böyle ihtilaflı meselelerde emirü'l-mümininin emrine itaat, "Allah'a itaat ediniz, Peygamber'e ve sizden emir sahiplerine (ulu'l-emr) itaat edi­niz."70 nazm-ı eelili muktezasınca vecaibdendir.

Kaldı ki vaktiyle ona bir fukaha-yı Hanefiye Buhara ahalisinde borç te­kessür etmesi hasebiyle ihtiyac-ı nasa binaen bey'i bi'l-vefayı71 ve hatta bey'i bi'l-istiğlayı72 tecviz etmişler, esbab-ı mfıcibesince olmak üzere de "Hacet umumi olsun husfısi olsun zamret menzilesine tenzll olunur", ve "Zarfıretler memnu' olan şeyleri mubah kılar" demişler. Halbuki gerek bey' bi'l-vefa ve gerek bey' bi'l-istiğlali, ahad ılkidiyesine nef'i olan şart ile bey'den başka bir şey değildir. Ve bir de zikrolunan ikinci meselede yine fukaha-yı 1-Ianefiye, hukuk-ı eytam ve evkafı sıyaneten onlara ait olan emiakın gasb ve istimalin­de Mezheb-i Şafii üzere fetva vermişlerdir.

Bütün bunlar, Mecelle Cemiyeti'nce malum olduğu halde yine Mezheb-i Hanefi'den ayrılmamak maksadına mebni o iki mesele ile bunlara mürnasil diğer mesaili, Mecelle'ye Fıkh-ıı Hanefi üzere dere ve tertib eylemişlerdiL

İşte ol vakitki Mecelle Cemiyeti'nde görülen şu zihniyet, mücerred taklidcilikten başka bir şey değildir. Mesail-i mezkfırenin bugüne kadar Me­celle'de mevkiini muhafaza eylemesi, ecanibin ihtilatı ve muamelelt-ı nasın tevassu'u ve tenevvüü hasebiyle pek ziyade ihtiyaç bulunduğu halde asla ta'dile uğrarnaması aynı halet-i ruhiyenin neticesidir.

Tutalım ki hin-i tanziminde cemiyet-i mezkfıre ol vakit ki muamel<it-ı nasa nazaran Mezheb-i Hanefi'den ayrılınağa pek o kadar lüzum gÖrmemiş olsun, ya bugünkü hale ne diyeceğiz? Hal-i hazırda da Mecelle'nin ta'diline lüzum yoktur diyebilecek miyiz? Bunu demek muamelat-ı nası, şerait-i hazı­ra-yı medeniyeyi takdir etmemek demektir. O halde niçin ta'dil etmiyoruz? Acaba mezahib-i muhtelife-yi İslamiyeden iktihas-ı alıkarn etmek şer'an caiz değildir de onun için mi? Kat'iyyen öyle değildir. Onu iddia edenler, hiçbir vakitte isbat-ı muddeaya medar olacak bir delil-i şer'i ikame edemezler. Gerçi bazıları bir mesele, Mezheb-i Hanefi'ye muhalif olursa derhal o mesele hak­kında, "şer'an caiz değildir" diye bağırıyor, fakat onların o husustaki delille­ri, yalnız o suretle bağırmaktan ibarettir. Bu zavallılar şeriatı yalnız Mezheb-i Hanefi'den ibaret za'm ederler. Mezheb-i Hanefi mezhebdir de Mezheb-i Şafii veya Maliki şeriat değil midir? Mesail-i fer'iyeden ibaret olan işbu mezahibden birinin diğerine rüchanı ancak delail-i şer'iyesinin kuvveti itiba-

69 rüchan: üstünlük. 70 4. Nisa/49. 71 Bey'i bi'l-vefa: Tarafların kendi aralarında anlaşarak, semenin geri ödenmesiyle mebiin de geri ödenme­

si esasına dayalı olarak yapılan satıştır. Geniş bilgi için bkz. Beşir Gözübenli, "Bey'i bi'l-Vefa (Vefaen Satış) ve Bey' i bi'l-İstiğlal", Ata. ÜİFD, 9. sayı, Atatürk Üniv. Basımevi, Erzurıım 1980, s. 1109-118.

72 Bey'i bi'l-istiğlal: Bir kimsenin (bayiin) bir malı tekrar kendisinin kiralaması şartıyla vefaen satmasıdır. Bkz. Gözübenli, agm., s. 118-119.

* İM., Yıl: 1, Sayı: 7, s. 193-197.

Page 15: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 155

rıyladır. Delelilinin kuweti bilinmeyen ictihadlardan birini diğerine tercih ise tercih-i bila müreccahdır ki taklid-i mahzdır. 73

ictihad ve Taklid III*

Beyana hacet yoktur ki asıl alıkam-ı şer'iye, doğrudan doğruya Cenab-ı Şari' tarafından vaz' edilen ahkamdır. Şari'den başka hiçbir zatın şeriat na­mına alıkarn vaz' etmeğe hak ve salahiyeti yoktur. Dinde, şeriatta vekalet cari olamaz. Bu bedihidir7

\ bunda hiçbir sahib-i akıl ve irfan, tereddüt etmez. "Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur" kaide-i fıkhiyesinin esası da budur.

İşte bu esasa mebnidir ki alıkam-ı şer'iye istinbatında asıl olan Kitap ile Sünnet'tir. Ancakayat-ı Kur'aniye ve ehadis-i nebeviye, tahaddüs eden ve edilecek olan bilcümle hadisat-ı hukukiyeyi, ala vech-i-t-tafsil ferden ferden muhtevi olmadığından alıd-i nübüwette bile kıyas ve ictihad tarikiyle istihrac-ı alıkarn hususunda müsaade-i nebeviye erzan75 buyurulmuştur. Muahharen memalik-i İslamiyenin tevsii hasebiyle ziraat, ticaret vesairede halkın münasebat ve muameleltı tekessür76 ve tenewü' 77 etmeğe başladı. Bu münasebetle de nusus-ı şer'iyeninn natık olmadığı muhtelif ve pek çok mesail-i fıkhiye tahaddüs eder oldu. Mesail ve ihtilafat vakıayı, mümkün olduğu kadar alıkam-ı şer'iye dairesinde hall ve fasla mecbur olan ulema-yı İslam, daha ziyade itina-yı mahsusu ile tarik-i ictihada tevessül ettiler. Bil­umuru nusus-ı varideyi birer birer taharri' ve tetebbu' ile alıkam-ı fer'iyede ma bihi't-tatbik olacak esasat-ı şer'iyeyi istihrac, kavaid-i ictihadiyeyi vaz' eylediler. Bununla da iktifa etmeyip ahlafa78 suhulet olmak için ileride tekev­vün edecek pek çok hadisat-ı hukukiyeyi birer kazaya-yı farziye haline ifrağ79

ederek bunların ahkamını, vaz' ettikleri kavaid-i asliye üzerine tefri'80 ettiler.

İşte ilm-i fıkıh ile ilm-i usul-ı fıkıh, bu suretle zuhur etmiş ve ulum-ı İslamiye meyanında en büyük ve en metin iki ilm-i mahsus halini iktisab eylemiştir. Lakin taklid, ictihada münafi8 ı olduğu cihetle her müctehid, ictihadatını kendi anlayışına bina etmiş binaen aleyh gerek vaz'-ı usul ve gerek tefri'-i furu' hususunda hiç biri diğerini taklit eylememiştir. Bunun neticesi olmak üzere de pek çok mezahib-i fıkhiye husUle gelmiştir, her biri müessisinin narnma izafetle yad olunmakta bulunmuştur. Nitekim zamanı­mııda mevcut olan Mezheb-i Hanefı, Mezheb-i Şafii, Mezheb-i Maliki ve Mezheb-i Hanbeli bu cümledendir. Mezheb-i mezkureden her biri, müessisleri tarafından vaz' edilen usul ve kavaid-i mahsusa neticesi olarak meydana geldiği ve bu suretle bir ilm-i mahsus halini iktisap ettiği cihetle bu ciheti

73 mahz: su katılmamış, tam. 71 bedihi: apaçık, besbelli. 75 erzan: layık. 76 tekessür: çoğalma. 77 tenevvü': çeşitlenme. 78 ahliif: halefler. 79 ifrağ: kalıba sokma, şekillendirrne. ao tefri': fer'lendirme. "' müniifi: zıt, aykırı.

Page 16: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

156 Dr. Adem EFE

işn1b82 bu mezahibe Fıkh-ı Hanefı, Fıkh-ı Şafii, Fıkh-ı Maliki, ve Fıkh-ı Han­beli itlak olunur.

Evailde mezahib-i fıkhiye bu dört mezhepten ibaret değildi,

müctehidlerin adedi nisbetinde müteaddid ve mütekessir idi. Dört yüz sene-i hicriyesine gelinceye kadar da halkın başı bir mezhebe bağlı değildi. Herkes öğrenmek istediği meseleyi, dilediği veya tesadüf ettiği müctehide sorar ve alacağı cevap ile amil olurdu. Bil'ahire diğer mezahib erbabı munkarız83 ol­muş ve sonra gelen ulema-yı İslam, zikrolunan dört mezhepten birini ihtiyar ederek onun mesailini zabt ve kavaidini tahkik ile iştigal eylemiş oldukların­dan mezahib-i saire külliyen inkıraza uğramış ve yalnız şu dört mezhep, za­manımıza kadar mevcudiyetini muhafaza edebilmiştir. Bunlardan Mezheb-i Hanbeli de bugün inkıraz bulmak üzeredir itbaı pek ziyade azalmıştır.

Hulasa bu mezahibe dair tedvin bulunan müellefat-ı fıkhiye, tetebbu' edebilecek olursa görülür ki muhtevi olduklan mesail-i fıkhiyenin ekserisi, nusus-ı şer'iyeden ziyade kıyas ve ictihada müsteniddir. Hele fıkh-i Hanefi'de ekser mesail kıyasa istinat ettirilmiş, bazıları da istihsan tarikiyle istihrac olunmuştur. İşte bundan evvelki makalede beyan olunan menafi-i mağsübenin84 mazmün85olup olmayacağına dair İmam Azam ile İmam Şafii arasında muhtelefün fih olan meseleye-yi fıkhiye, bu kabildendir. Müşarun ileyhimenin bu mesele hakkındaki mutalaatı-ı ictihadiyeleri bilinecek olursa hakikat daha ziyade tenvir etmiş olur. Bu mülahazaya mebni tarafeynin bu meseledeki delaHi ber-vech-i ati86 naklolunur:

İmam Azam hazretleri buyururlar ki menfaat, mazmün87 değildir. Çün­kü bir kere menfaat, aynı mağsübun cüz'i değildir. Saniyen mağsüb-ı

minhin88 yani sahib-i malın yedinde iken hasıl olmamıştır. Belki gasıbın ye­dinde kendi fiili ve kesbiyle hasıl olmuştur. "Küllü'n-nasi ehakku bikesbihi89

"

hadis-i şerifi mantükunca herkes, kendi kesbine saiderinden ehakk90 olduğu cihetle gasıb, kesbi sebebiyle ol menfaate malik olur. Binaenaleyh zaım'ln 91

lazım gelmez. Çünkü bir insan kendi mülkünü zamin olmaz.

Menafi-i mağsübun, mağsüb-i minhin milki olduğu kabul ve teslim et­tiğimiz takdirde dahi gasıba zaman terettüb etmez. Zira menfaati itlaf kabil değildir. Çünkü menfaat denilen şey a'raz-ı92 gayri bakiyedendir, vücuduyla

" iş rab: içirilme; bir maksadı kapalı olarak anlatma. 83 munkarız: arkası gelmeyen, biten. B

4 mağsub: gasbedilen mal. 85 mazmün: ödenmesi lazım gelen şey. 86 ber-vech-i ati: aşağıda olduğu gibi. 87 mazmfın: ödenmesi lazım gelen. BB mağsubün minh: gasbedilen malın sahibi. 89 "Her insan kazandığı şeye en layık alandır." 90 ehakk: en layık. 91 zaman: kefil olma, kefillik; bir şeyin mislini veya bedelini vermek üzere zarara karşı kefil olma. 92 a'raz: işaret, alarnet

Page 17: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 157

beraber mün'adim93 olur, iki zamanda bekası yoktur. Bekası olmayan şeyin itlafı ise mutasavver değildir. Zira bir şeyin itlafı, ancak onun hal-i bekasın­da varid ve hasıl olabilir. Farz edelim ki menfaati itlaf, mümkün olsun; fakat bu taktirde dahi zaman lazım gelmez. Çünkü "Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldınn"94 , nass-ı eelili iktizasınca zamanın şart-ı esasisi, mazmun ile bedel-i zaman arasında mümasildir. Menafi' ile a'yan95

arasmda ise mümaselet96 yoktur. işbu fıkdan-ı97 mümaselet kaziyyesi iki tarik ile ispat olunur. Biri menfaatten maliyet98 ve tekavvümün nefyi, diğeri menfaat ile ayn99 beyninde maliyette tefavüt-P 00 fahşın ispatıdır.

Tarik-i evvel-menfaat mal da değildir, mütekavvim 101 de değildir. Bina­enaleyh mal ile mazmün olamaz. Ul.şe ve hamr gibi. Evvela, menfaat mal değildir. Çünkü mal. vakt-i hacet için iddihar102 olunabilen şeyin ismidir. Zira bir şeyin maliyeti, ancak temevvüP 03 ile hasıl olur. Temevvül ise bir şeyin vakt-i hacetiçin iddihar ve sıyanetinden 104 ibarettir. İtlaf ile intifa'-ı hususi, temevvül değildir. Onun içindir ki eki ü şürbe temevvül itlak olunamaz. Men­faat, hareket gibi a'raz-ı gayr-i bakiyeden olduğu cihetle iki vakitte baki kal­maz, vücut bulur bulmaz mun'adim olur. Bu sebebe mebn1 menfaatte temevvül mümkün olmaz. Binaenaleyh menfaat, sıfat-ı maliyet ile tesadüf edemez.

Saniyen: menfaat mütekavvim değildir. Çünkü bir şey, mütekavvim ol­mak için iki şartın vücudu la-büddür. 105 Biri ol şeyin mevcut olması, ikincisi muhrez 106 bulunmasıdır. Ma'düme107 şey ıtlak-ı sahih olmadığından bir şey sıfat-ı tekavvüm ile ittisaf edebilmek için evvel emirde mevcüd olması iktiza eder. Yalnız mevcut olmak da kafi değildir. Muhrez olmak da icap eder. Zira av, huda-yınabit ot gibi birtakım şeyler vardır ki bunlar esasen mal oldukları halde kable'l-ihraz mütekavvim değildirler. İhraz ki bir şeyi ele geçirmek demektir, iki zamanda bekası olmayan şey de tahakkuk etmez. Bu cihetle menfaati ihraz kabil olmaz. O halde de menfaat mütekavvim olamaz.

" mün'adim: yok olan. 94 2. Bakara/194. 95 a'yan: ayn'ın çoğulu; kendisi. 96 mümaselet: beıızeşim, beıızeme. 97 fıkdan: yokluk, bulunmazlık. 98 maliyyet: mal olma değeri. 99 ayn: kendisi, aslı. 100 tefavüt: fark. 101 mal-ı mütekawim: halen bir değeri bulunan su, ot ve ateş gibi intifaı mubah olan ve ormandan topla­

nan odun ve avianan kuş vs. gibi ihraz etmekle elde edilen maldır. Bkz. Hilmi Ergüney, Türk Hukukun­da Lügat ve Istilahlar, byy., ty., s. 285.

102 iddihar: biriktirme, toplama. 103 temevvül: mal edinme, zenginleşme. 104 sıyanet: konıma. 105 la-büdd: lazım, gerekli. 106 muhrez: kazanılmış, elde edilmiş. 107 ma'düm: mevcut olmayan.

Page 18: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

1 58 Dr. Adem EFE

Menafi', mahall-i menfaatin ihrazı sebebiyle muhrez olur tarzında iti­raz edilecek olur ise cevaben denilir ki menafi'-i mağsüb, gasıbın yedinde tahaddüs ettiği cihetle bu babda keyfiyet-i ihraz, gasıb için sabit olur, mağsüb-ı minh için değil, gasıbın ihrazı ise müstelzim-ı zaman değildir. Key­fiyet-i ihrazın, mağsüb-ı minh için sübütu farz edildiği surette dahi zaman lazım gelmez. Zira işbu ihraz, ihraz-ı zımnidir, kasde makrün 108 değildir. İhraz, muteber ve muceb-i zaman olmak için kasde makrün olmak şarttır. Bu iliete mebnidir ki bir kimsenin arazisinde hüdayi-nabit otları, diğer bir kimse itiM eylese zaman lazım gelmez. Çünkü sahib-i arz, bu otları kasten ihraz eylememiştir. Onların ihrazı arza tebean 109 sabit olmuştur ki ihraz-ı zımnidir, kasde mukarin110 değildir.

4. Değerlendirme

Osmanlı ülkesi, XVII. yüzyıldan itibaren Batı'da ortaya çıkan birtakım gelişmeler karşısında göreli olarak gerilerneye başlamıştır. Bunun farkında olan Osmanlı devlet adamlan ve aydınları XVIII. yüzyıldan beri devleti kur­tarmak için modernleşme çabalarının içine girmişler bu çabalar sonuçta Batı­lı gibi olmak, Batıyı benimsernek şeklinde ortaya çıkmıştır. Türk siyasal ve düşünce tarihinin önemli bir sürecini denk gelen Il. Meşrutiyet dönemi ile Batılılaşma çabalan açıkça tartışılmaya başlamış; Cumhuriyet'le birlikte resmen uygulamaya sokulmuştur. 111 ·

II. Meşruiyet döneminde devletin nasıl kurtulacağı ya da nasıl kurtarı­lacağı sorunsalı üzerinde düşünce üreten devrin aydınları çöküşün nedenle­rini tespit etmek ve hal çareleri bulmak için deyim yerindeyse örgütlenme içine girmişler ve bu amaçla kimi düşünce akımlarını kurmuşlardır. Bunlar­dan Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık akımları diğerlerine nazaran daha çok gelişmiş ve etkilerini günümüzde de sürdürmüşlerdir. 112 Biz burada fazla ayrıntıya girmeden Seyyid Bey'in de içinde bulunduğu İslamcılık akımının ilgilendiği sorunları ele alıp makaleyi bu bağlamda değerlendireccğiz.

İslamcılık akımının içinde yer alan bütün devlet adamları ve aydınlar kendilerini, Batılıların ortaya attığı sorunları çözmekle sorumlu saymışlardır. Bu cereyanın mensupları genel manada aşağıda sayacağımız sorunlar üze­rinde görüşlerini açıklama yoluna gitmişlerdir113 :

-İslam dünyası niçin geriledi (inhitat, inkıraz sebepleri nelerdir);

-~v1üslürnanlar nasıl kalkınabilir (terakki);

ıoa makrün: yakın, ulaşmış. "" tebean: tabi olarak, uyarak. ı ı o mukarin: ulaşmış, erişmiş. ı" İ!ber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzytlı, Hi! Yayııı, istanbul 1995, s. 13. 112 Bu konuda bazı okumalar için bkz. Peyami Safa, Türk inkıldbına Bakış/ar, Ötüken Yay., istanbul 1995,

s. 54-70; Mehmet Akgül, Türk Modemleşmesi ve Din, Çizgi Kitabevi, Konya 1999; s. ı 15-350. "' Kara, age., s. XX-XXI; Adem Efe, Meşnıtiyet'ten Cumhuriyet'e islamcılar ve Modernleşme (1 908'den

1924'e), UÜSBE., Bursa 2002, s. 99-101, (Yayınlanmamış Doktora Tezi).

Page 19: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla Seyyid Bey ... 159

-İslam terakkiye mani midir;

-İlimle İslam arasında çatışma var mı;

-Müslümanları birleştirebiirnek için neler yapılmalıdır (İttihad-ı İslam);

-İslamiyet ile (Batı) medeniyet(i) birleştirilebilir mi;

-İslam toplumlarının ilerlemesi için gerekli usUl ve esaslar nelerdir, bunlar İslam'da mevcut mudur;

-Din ve dünya; din ve devlet problemi nasıl çözülebilir;

-Batı'dan neler alınabilir;

-İçtihat kapısı yeniden nasıl aralanabilir. .. ?

İslamcı olarak kabul ettiğimiz Seyyid Bey'in İctihad ve Taklid başlıklı makalesi de aşağı yukarı bu sorunlar etrafında başlayıp gelişmektedir.

Ona göre İslam toplumları bugün medeniyet bakımından geri kalmış­lardır. İslam toplumlarında görülen gerileme ve çökme halinin sebeplerini dinde değil başka şeylerde aramak gerekir. Bu sebepler de içte ve dışta mey­dana gelen savaşlar, içte uzun süre devam eden karışıklıklar, hükümetlerin icra ettikleri zulüm ve istibdat, bazı İslam fırkalarının 114 yaydığı hurafeler ve cehalet ve takLittir. 115

İzmir mebusu İslam'ın terakkiye engel olmadığını. Bu sözün Batılılar tarafından kasıtlı olarak ortaya atıldığı görüşündedir. O, İslam dininin ilim ve bilgiyi, ilerlemeyi (terakki) çok sevdiğini, onun akıldan ve mantıktan ay­rılmadığını ifade etmektedir. Ayrıca o, İslam kadar hürriyet-perver, terakki­perver bir din olmadığı kanaatindedir. 116

Düşünürümüz İslam dininin batıl inanışları ve hurafeleri şiddetle karşı çıktığı halde bunlar sırf cehalet, taklit, alışkanlık ve görenek sebebiyle üm­metin kalbinden sökülmesi imkansız bir halde kök saldığı görüşündedir. Bir an önce dini bu durumdan kurtarmak gerekmektedir. Bu konuda İslamcı­Türkçü Halim Sabit ile benzer düşünmektedir. H. Sabit, biz müslümanlığı içine düştüğü bu durumdan kurtarmak istiyorsak elbette bunun bir çaresine bakmamız gerekmektedir, hayatımııda eski ananelerimize sadık kalmak şar­tıyla bütün yenilikler ile donatmak ve ıslah etmek gerekiyorsa, dinimizi ve ibadetlerimizi de asıl şekline irca etmemiz zaruridir. 117 görüşündedir. Dinin hurafelerden, batıl inanışlardan arındırılarak saf haline döndürülmesi bütün İslamcıların ortak kanaatidir.

114 M. Şemseddin, İslam'ın gerileme ve çökmesinde Şiilik ve Haricilik cereyanlarının çok önemli etkilerinin olduğu görüşündedir. Krş. M. Şemseddin, "İs lam'da İnhitat ve İntibah", iM., Yıl:2, S. 34, 15 şewal 1331, s. 740-752.

115 Krş. Ahmet Agayef, "İslam Aleminde Göriilen İnhitatın Sebebleri 1 ",iM., Yıl: 1, S. 2, 30 R.Ewel 1332, s. 54-57.

116 Hilqfotin Mah{yet-i Şer'{yyesi, s. 52. 117 Halim Sabit, "Dinin Şekl-i Aslisine ircaı Lüzumu", Sebilü!Teşad, c. ll, S. 278, 1329, s. 273-275.

Page 20: SOSYOLOJiK BiR BAKlŞ AçıslYLA SEYYiD BEY ( 1873-1925) VE …isamveri.org/pdfdrg/D02533/2005_6/2005_6_EFEA.pdf · 2015. 9. 8. · isianı Hukuku Araştımıaları Dergisi, Sayı:

1 60 Dr. Adem EFE

Yazarımız terakkinin (kalkınma, ilerleme) esasının cehaletten ilme, tak­litten tahkike geçmekte olduğu; Cehaletle, taklitle hiçbir zaman ilerleyemeye­ceğimiz gibi dinimizi de milletimizi de koruyamayacağımız inancındadır.

Seyyid Bey İslam dünyasını geri bırakan en önemli sebeplerden birini taklit zihniyetinde görür. Ona göre İslam toplumlan yeni şart ve gelişmeler karşısında yeni yorumlar, yeni düzenlemeler geliştirmelidirler. Bu da ancak içtihatlarla olacaktır.

Ona göre, zamanın şartları ve asrın ihtiyaçlanndan doğan problemleri çözüm getirebilmek için Kur'an'ın ruhuna aykırı olmamak kaydıyla, diğer mezhepterin görüşlerinden faydalanarak, çağdaş sorunlara cevap vermek için gayret göstermek (içtihat) müslümanların en önemli görevlerindendiL Bu cümleden hareketle Osmanlı-Türk toplumunun medeni kanunu olan Mecel­le'nin ortaya çıkan çağdaş problemierin çözülmesi hususunda yeterli gelme­diğini düşünmekte ve yeni şart, ihtiyaç ve gelişmelere göre Mecelle'nin yeni­den düzenlenmesini müslümanlardan istemektedir. İzmir mebusu, Mecel­le'nin yalnız Hanefi Mezhebi'nin görüşleri doğrultusunda hazırlanmış oldu­ğunu, fakat bir kısım sorunlara cevap veremediğini; şayet diğer mezhepterin görüşlerinden yararlanarak yeni bir düzenleme yapılırsa Osmanlı ülkesindeki bir kısım toplumsal, dini ve düşünsel sorunların çözüleceği düşüncesindediL

Sonuç itibanyla Seyyid Bey'in Mecelle örneğinde ve diğer eserlerinde 118

görüldüğü gibi eleştirel bir yapıya sahip, telfik119 ve içtihadı savunan bir şah­siyet olduğu görülmektedir. Bu bakımdan bilim adamımızın çeşitli yönleriyle ele alınarak incelenmesi önem arz etmektedir.

118 Seyyid Bey, Usul-i Fıkıh Cüz'i Evvel-Medhal, s. 297-304. 119 Telfik konusundaki görüşleri için bkz. Medhal, s. 305-315.