the journal of academic social science studies ... roğlumuhammetali-731... · pdf file6...

29
The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number: http://dx.doi.org/10.9761/JASSS1848 Volume 6 Issue 7, p. 731-759, July 2013 ÇÜNGÜŞ’TE SOSYAL VE DİNİ HAYAT * SOCIAL AND RELIGIOUS LIFE IN ÇÜNGÜŞ Yrd. Doç. Dr. Muhammet Ali KÖROĞLU Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Sosyal Hizmetler Bölümü Abstract This study is a field survey which was carried out on the province of Diyarbakır, Çüngüş district center and 25 villages depending on the district in order to determine the social and religious life of Sunni Zazas living here between 2003-2004 years.Quantitative and qualitative methods were used together in the research. Quantitatively, a relevant survey were applied to total of 415 people as a sample determined by simple random sampling method. Quantitatively, however, interviews and participant observation studies were carried out in the region. The study aims to identify and analyze social and religious life of Sunni Zazas adopting the principle of the Hanafi school living in the town of Çüngüş in Diyarbakır province.In this respect, Zaza groups connected to the other sects and understandings in the region are excluded from the scope of evaluation.In this context, the study is important for taking an ethnic group as a subject as well as the research of this ethnic group’s social and religious life. At the same time, the study is also included comparisions with similar studies which took place in the era. In addition to all these, this study reveals that the institution of religion is one of the important tools of compliance of an ethnic, social group with social * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.

Upload: trannhan

Post on 08-Feb-2018

220 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

The Journal of Academic Social Science Studies

International Journal of Social Science

Doi number: http://dx.doi.org/10.9761/JASSS1848

Volume 6 Issue 7, p. 731-759, July 2013

ÇÜNGÜŞ’TE SOSYAL VE DİNİ HAYAT*

SOCIAL AND RELIGIOUS LIFE IN ÇÜNGÜŞ

Yrd. Doç. Dr. Muhammet Ali KÖROĞLU

Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Sosyal Hizmetler Bölümü

Abstract

This study is a field survey which was carried out on the province of

Diyarbakır, Çüngüş district center and 25 villages depending on the district in

order to determine the social and religious life of Sunni Zazas living here

between 2003-2004 years.Quantitative and qualitative methods were used

together in the research. Quantitatively, a relevant survey were applied to total

of 415 people as a sample determined by simple random sampling method.

Quantitatively, however, interviews and participant observation studies were

carried out in the region.

The study aims to identify and analyze social and religious life of Sunni

Zazas adopting the principle of the Hanafi school living in the town of Çüngüş

in Diyarbakır province.In this respect, Zaza groups connected to the other sects

and understandings in the region are excluded from the scope of evaluation.In

this context, the study is important for taking an ethnic group as a subject as

well as the research of this ethnic group’s social and religious life. At the same

time, the study is also included comparisions with similar studies which took

place in the era.

In addition to all these, this study reveals that the institution of religion is

one of the important tools of compliance of an ethnic, social group with social

* Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu

tespit edilmiştir.

Page 2: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

732

Muhammet Ali KÖROĞLU

integration. Zaza groups which are different from the point of religious and

sectarian perspective in the region differentiate in terms of culture and identity,

these differences are minimal in this Zaza community. Despite the ethnicity, the

originality decreases and similarity points decrease. The institution of religion

constitutes the basis of this similarity with the general social integration. In this

respect, this study is an effort to describe about some dimensions of existing

social reality, aims to a little contribution for understanding our society.

Key Words: Ethnic Sociology, Religion Sociology, Religious Life, Social

change, Social integration.

Öz

Bu çalışma, Diyarbakır ili Çüngüş ilçe merkezi ve ilçeye bağlı olan 25

köyde yaşayan Sünni Zazaların sosyal ve dini hayatını tespit etmek üzere 2003-

2004 yılları arasında gerçekleştirilmiş olan bir alan araştırmasıdır. Araştırmada

nicel ve nitel yöntemler bir arada kullanılmıştır. Nicel olarak, basit tesadüfi

örnekleme yöntemiyle örneklem olarak belirlenen toplam 415 kişiye konuyla

ilgili anket çalışması uygulanmıştır. Nitel olarak ise, yörede mülakat ve

katılımlı gözlem çalışmaları gerçekleştirilmiştir.

Çalışma, Diyarbakır ili, Çüngüş ilçesinde yaşayan Sünni ekolün Hanefi

anlayışını benimseyen Zazaların sosyal ve dini hayatlarını tespit ve tahlil

etmeyi amaçlamaktadır. Bu açıdan yörede yer alan diğer mezhep ve anlayışlara

bağlı olan Zaza gruplar değerlendirme kapsamı dışında tutulmuştur. Bu

bağlamda çalışma hem bir etnik grubu konu olarak alması hem de bu etnik

grubun sosyal ve dini hayatını incelemesi açısından önem arz etmektedir. Aynı

zamanda çalışma, alanda gerçekleştirilmiş olan benzer çalışmalarla yapılan

karşılaştırmalara da yer vermektedir.

Bütün bunlara ek olarak, bu çalışma, din kurumunun, etnik bir sosyal

grubun, toplumsal bütünle uyumunun önemli araçlarından biri olduğunu

ortaya koymaktadır. Yörede dini ve mezhebi açıdan farklı olan Zaza gruplar,

kültür ve kimlik açısından farklılaşırken, söz konusu Zaza topluluğunda bu

farklılıklar asgari düzeydedir. Etnisiteye rağmen özgünlük azalmakta ve

benzeşim noktaları artmaktadır. Genel toplumsal bütünle var olan bu

benzeşimin zeminini, din kurumu oluşturmaktadır. Bu açıdan çalışma var olan

toplumsal gerçekliğin bazı boyutlarıyla ilgili bir betimleme çabası olup,

toplumumuzu anlama konusunda küçük bir katkı amacındadır.

Anahtar Kelimeler: Etnik Sosyoloji, Din Sosyolojisi, Dini Hayat,

Toplumsal Değişim, Toplumsal Bütünleşme

I.Giriş

Bu çalışma, Güneydoğu Anadolu Bölgesi için merkezi öneme sahip olan

Diyarbakır İline bağlı Çüngüş Belde’ sinde yaşayan Zazaların sosyal ve dini hayatını

ele almaktadır. Çalışma, etnik bir gurubun sosyal ve dini hayatının tahlilini konu

Page 3: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 733

alması açısından önem arz ermektedir. Nitekim ülkemizde etnik gruplar üzerinde

yapılan çalışmaların sosyolojik açıdan tümüyle yeterli olduğunu söylemek güçtür.1

Gerçekte etnikliğin gündeme gelişi, yapısal sorunlardan kaynaklanmakta ve bir kimlik

arayışı şeklinde olmaktadır. Etniklik gerçeğine dayalı kimlik arayışının gündeme gelişi,

konunun sağlıklı değerlendirilmesini engellemekte, çift kutuplu yaklaşımlara yol

açmaktadır. Böylece etnik farklılıklar ya yok sayılmakta ya da ayrımcılığın propaganda

aracı olarak kullanılmaktadır. Diğer önemli bir nokta da ‚etnik‛ kelimesi telaffuz

edildiğinde akla Güneydoğu’nun gelmesidir. Güneydoğu, 18.yüzyıldan bu tarafa

ülkemiz için hassasiyetini korumuştur. Cumhuriyetten önce ve Cumhuriyetin ilk

yıllarında yörede çeşitli isyanlar olmuştur. Yakın zamanlara kadar da yörede terör

dehşeti yaşanmış ve bu ortamda ‚etniklik‛, bilimsel olmayan amaçlar için gündeme

gelmiştir.2 Bu anlamda, tarihçilerin, sosyal bilimcilerin, lenguistikçilerin ve arşivcilerin

konuyu tarafsız bir bilim zihniyetiyle incelemeleri ülkemiz3 ve bilim için yapılabilecek

önemli bir katkı olarak değerlendirilebilir.

Bu açıdan bakıldığında etnik gruplar üzerinde yapılmış bilimsel araştırmaların

sınırlı sayıda olduğu tespit edilmektedir. Bu çalışmaların ise daha çok lenguistik

tahlillere ya da tarihi verilerin analiziyle, buradaki etnik grupların menşe’ini tespite

yönelik olduğu görülmektedir. Yine bu çalışmalarda sosyal hayatın incelenmesine yer

verilse de dini hayatın kapsamlı olarak incelenmesine yer verilmediği dikkati çeken

önemli bir husustur. Bununla birlikte, araştırmanın konusunu oluşturan,

Güneydoğu’da yaşayan Zazalar hakkında da çok az araştırma mevcuttur ve bu

çalışmalar da bahsedilen nitelikleri taşımaktadırlar. Oysa Zaza grupların hayatında

din, çok önemli bir yer tutmaktadır. Zazalar, mezhep açısından da homojen değildirler

ve bu durum ilişkilerini etkilemektedir. Bu anlamda Alevi Zazalarla ilgili çeşitli

araştırmalar yapılmışken Sünni Zazalarla ilgili, özellikle de dini hayatlarının kapsamlı

tahliline yönelik sosyolojik bir çalışma mevcut değildir.

Bu nedenle araştırmamız, Çüngüş’te yaşayan Sünni ekolün Hanefi anlayışını

benimseyen Zazaların sosyal ve dini hayatını konu edinmektedir. Araştırma, etnik bir

grubun dini hayatı üzerinde yoğunlaşması açısından önemlidir. Nitekim din, tüm

toplumlarda önemli bir toplumsal kurum olarak karşımıza çıkmakta ve toplumla

karşılıklı etki tepki ilişkisi içinde olduğu görülmektedir. Kültürün bütüncül yapısına

hakim olan din, aslında kültürün sosyo -psikolojik yönünü teşkil eden inanç ve

faaliyetlerin bütünüdür. 4

1 Orhan, Türkdoğan, Çağdaş Türk Sosyolojisi, Turan Yayınları, İstanbul, 1995, s., 317. 2 Orhan, Türkdoğan , Etnik Sosyolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul, 1999, s. 99. 3 Mahmut Rişvanoğlu, , Saklanan Gerçek, Kırmançlar ve Zazaların Kimliği, Tanmak Yayınları, Ankara,

tarihsiz, s.197. 4 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, s., 41,490.

Page 4: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

734

Muhammet Ali KÖROĞLU

Araştırma, yörenin sosyal ve dini hayat realitesini ortaya koyması, etnik bir

grup üzerinde gerçekleştirilmiş olması, alanda yapılan benzer çalışmalarla

karşılaştırmalara yer veriyor olması açısından Etnik Sosyoloji, Köy Sosyolojisi ve Din

Sosyolojisi bilim dallarına katkı sağlar niteliktedir.

II. Yöntem ve Sınırlılıklar

Bir araştırmanın yöntemi; araştırmacının amacını gerçekleştirebilmek için

kullandığı genel yaklaşımı ifade etmektedir.5 Araştırmada takip edilecek yöntemin

‚her şeyden önce, sorunların yanıtlarının az çok sürengin (durable) olmasını

güvenceye kavuşturacak nitelikte sorulmalarını ve yanıtlandırılmalarını sağlamaya‛6

imkan verecek şekilde olması gerekmektedir. Yöntem konusunda ‚çağdaş sosyal

bilimler, ‚bilginin örgütlenmesi ve sunulmasında tek, en doğru biçim yoktur.‛

Düşüncesinden yola çıkarak sosyal bilimlerin kendi doğasına özgü kavramlar ve

yöntemleri bulmaya çalışmaktadırlar. Gittikçe artan bir şekilde de nitel çalışmalara

yönelmekte ve bu süreçte nesnellikten çok, perspektifi ön plana çıkarmaktadırlar. Bu

alandaki araştırmalarda, çalışılan olay ve olgular, kendi ortamları içinde incelenmekte

ve araştırmacı bu olay ve olguları ayrıntılı biçimde derinlemesine açıklamaya ve

yorumlamaya çalışmaktadır.7 Sosyolojide, özellikle II. Dünya savaşından sonra nitel

yöntemler ağırlık kazanmakla birlikte, nicel yöntemler de sosyolojik bilginin

gelişmesinde hala önemli rol oynamaktadırlar.8 Sosyal olaylar olarak, din olaylarını

araştıran Din Sosyolojisinde de farklı metot ve tekniklerden bahsetmek uygun

düşmektedir.9 Bu açıdan, toplumdaki din olayının araştırılmasında nitel yöntemlerin

veri kaynakları kullanılabileceği gibi nicel yöntemin veri kaynaklarından da

yararlanılabilir. Ancak dikkat edilmesi gereken temel nokta, kullanılacak yöntemin

araştırmanın amaçları ve araştırılan grubun özellikleri doğrultusunda işlevsel

olmasıdır.

Bu çalışmada, hem nitel hem de nicel yöntemlerin bir arada kullanıldığını ifade

etmek mümkündür. Nitekim alan araştırması şeklinde gerçekleştirilen, bu çalışmada,

yörede yapılan katılımlı gözlem ve mülakatların yanı sıra sosyal ve dini hayatı çeşitli

yönleriyle ortaya koyabilmek için anket düzenlenmiştir. Anket sorularının

hazırlanmasında bu alanda yapılmış çeşitli araştırmalarda kullanılan sorulardan

yararlanılmıştır. Yörenin eğitim özellikleri dikkate alınarak, soruların sade bir dille

yazılmış, kapalı uçlu ve kesin yargıları içeren şıklardan oluşan sorular olmasına gayret

edilmiştir.

Hazırlanılan anket soruları, 2003-2004 yılları arasında ilçe merkezi ve 25 köyde

nüfusun binde 1’ini oluşturan toplam 415 kişiye uygulanmıştır. İlçe merkezinde

5 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, , 30. 6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün, çev.: Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000, s. 199. 7 Ali Yıldırım, Hasan Şimşek, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Seçkin Yayınları, Ankara, 2000,

s. 10. 8 Stephan Cole, Sosyolojik Düşünme Yöntemi, çev.:, Bekir Demirkol, Vadi Yayınları, Ankara, 1999, s. 112. 9Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan Yayınları., İstanbul ,2000, s., 61.

Page 5: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 735

yaşayan Türkmenler, ilçeye bağlı 6 Türkmen köyü ile nüfusu göç nedeniyle 20 kişiye

kadar düşen 6 Zaza köyü araştırma kapsamı dışında tutulmuştur. Ankete 15 yaş ve

üstü bireyler dahil edilmiştir.

Araştırmada, örneklem seçiminde, tesadüfi örneklem yöntemine

başvurulmuştur. Ancak uzun süre terör dehşetinin gölgesinde yaşamış ve olağanüstü

hal uygulamasının henüz bittiği bu coğrafyada yaşayan insanların ankete katılmaya

ikna edilmesi büyük bir problem teşkil etmiştir. Bir çok insanın, bu anket sonucunda

kendilerine bir zararın gelmeyeceği konusunda ikna edilmesi gerekmiştir. Soruların

çoğunun dini hayatla ilgili oluşu da yöre halkı tarafından kendi mahrem alanlarının

ihlali gibi algılanmıştır. Ancak bir yıldan fazla bir süredir burada yaşıyor olmamızdan

kaynaklanan yakın iletişimimiz sayesinde bu sorunlar aşılarak anket uygulaması

sonuçlandırılmıştır.

Özellikle köylerde eğitim seviyesinin düşük olması nedeniyle katılımcıların

soruların tamamını okuması ve cevaplaması çok zaman aldığından anket soruları

tarafımızdan teker teker okunmuştur. Soruların her katılımcı için ayrı ayrı okunması

ve anlaşılmayan soruların açıklanması yorucu olmasının yanı sıra çok fazla zaman

gerektirmiştir. Bu esnada, pek çok köyde katılımcıların çoğunun sorularla ilgili geniş

açıklamalarda bulunmaları verilen cevapların güvenilirliğini artırmıştır. Toplam 500

adet dağıtılan anket formlarının 440 tanesinin geri dönüşü sağlanmıştır. Yanlış ve eksik

doldurulan formlar değerlendirilmeye alınmamıştır. Değerlendirmeye alınan toplam

form sayısı ise 415’tir.

Gerçekleştirilen anket çalışmasının yanı sıra 1 yılı aşkın bir süre boyunca

yörede kalmamız nedeniyle gerçekleştirdiğimiz katılımcı gözlemler ve yaptığımız

mülakatlar anket çalışmasını destekleyici nitelikte olmuştur. Ancak araştırma sırasında

zaman zaman sorunlar da yaşanmıştır. Bunlardan birisi, dil problemidir. Özellikle

köylerde Türkçeyi hiç bilmeyen ya da bilse bile kendini ifade edebilecek ölçüde iyi

kullanamayan bir çok katılımcı ile görüşülmüştür. Bu durumlarda iletişim tüm köylere

gidişlerde ilçeden götürülen bir tercüman ve yine köylerde her iki dili iyi bilen insanlar

tarafından sağlanmıştır.

III.Varsayımlar

Dinle ilgili tartışmaların yaşanan dini hayatla ilgili yapılan araştırmaların

verileriyle değil spekülasyonlar şeklinde olduğu ülkemizde toplumsal ve dini hayatla

ilgili varsayımlar geliştirmek oldukça zordur. Çalışmamızda olduğu gibi etnik bir

grubun sosyal ve dini hayatı araştırma konusu edildiğinde ise durum daha da

zorlaşmaktadır. Çünkü bu konuda, araştırmacıya yalnızca genel gözlemler ve önceki

araştırmaların verileri yardımcı olabilir. Bu güçlüklere rağmen, araştırmanın

başlangıcında oluşturulan şu temel varsayımlar(ön kabuller) bulunmaktadır:

Page 6: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

736

Muhammet Ali KÖROĞLU

- Ülkemiz hızlı bir değişim süreci yaşamaktadır. Bu değişim sürecinde Batı ve

Orta Anadolu’ya göre Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz değişime daha fazla

direnmekte ve geleneksel yapısını korumaya çalışmaktadır.

-Dinler , her ne kadar insanlığa indikleri ilk dönemlerde sosyal, siyasal ve

düşünce düzenini yıksalar da toplumsal düzlemde yaşanabilmek için

gelenekselleşmek zorundadırlar. Dinlerin geleneksellik dönemi, rutinlerin arttığı,

yaratıcılıkların zayıfladığı bir dönemdir. Yöre, dini düşünce ve yaşam açısından

değişime daha çok kapalı ve bu gelenekselliğin en yoğun olarak yaşandığı bir toplum

yapısına sahiptir.

- Yöre, her ne kadar geleneksel toplum yapısı ve geleneksel din anlayışına sahip

olsa da bu durum, değişimden hiç etkilenmeyen izole bir toplum olması anlamına

gelmemektedir. Son yıllarda gerek aşiret sisteminde, gerekse toplumsal ve dini itibarın

gözde kategorileri olan, ağalık, şeyhlik gibi yapılarda hızlı çözülmeler yaşanmaktadır.

Bu çözülme, din algısı, benlik algısı ve sosyal ilişkilere de yansımaktadır.

- Güneydoğu Anadolu Bölgesi, dil, din, mezhep ve ırka dayalı etnisitelerin

hâkim olduğu bir bölgedir. Bu zenginlik, incelenen yöre için dini açıdan, pluralist bir

anlayışı gerektirmektedir.

- Yörede İslam’ın Hanefi mezhebi tarafından sunulan bir yorum

benimsenmektedir. Hanefi mezhebi kalıplarıyla alınan bu din anlayışı, etnik, coğrafi ve

toplumsal yapı farklılıklarına rağmen, dindarlığın inanç, ibadet ve diğer boyutlarında

bir benzerlik yaratmaktadır.

IV. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Çüngüş

Araştırma evreni olarak belirlenen, Diyarbakır İli Çüngüş İlçesi

değerlendirilirken, öncelikle bölgesel şartlar bağlamında ele alınmalı ve

konumlandırılmalıdır. Çünkü bölgesel şartlara göre düşünüldüğünde ilçe; nüfus,

nüfus hareketleri, ekonomik, etnik, kültürel özellikleri yanında, dini algılayış ve

yaşayış tarzı olarak bazen Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile uyumluyken bazen de

keskin farklılıklar göstermektedir. Yüz yüze kalınan göç gerçeği, ekonomik anlamda

sınırlı imkanlar ve etnik, dini çoğulculuk bölgenin ortak gerçeğidir. Bununla birlikte

Çüngüş, kültürel ve dini açıdan Güneydoğudan ziyade Orta Anadolu’ya

benzemektedir. Bölgede Şafiilik yaygın olmasına rağmen, Çüngüş Hanefi’dir. Ayrıca

toprak ağalığı, çok eşlilik gibi bölgede görülebilecek uygulamalar hiç olmamıştır. Bu

açıdan bazen bölge genelinden farklılıklar göstermektedir.

Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi,

savaşlar, azınlık çatışmaları ve bunların yol açtığı nüfus ve ekonomik istikrarsızlıklar

ile gündeme gelmiştir. Bu nedenle bölgenin sosyal ve dini hayatı da, aynı şekilde,

güçlü aşiret sistemi, toprak dağılımındaki dengesizlikler, güvensizlik, azınlıklarla olan

problemli ilişkiler ve azınlıklar sonrası durum ile etnik farklılıklar dikkate alınarak

değerlendirilmelidir.

Page 7: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 737

Coğrafi koşullar çerçevesinde bakıldığında ise Çüngüş ilçesi, ‚Diyarbakır’ın

kuzeybatısında, Güney-Doğu Toros Dağlarının güney eteğinde, Fırat nehrine karışan

Hendek vadisinde kurulmuştur.‛10 Doğusunda Ergani ve Çermik ilçeleri, batısında

Malatya ili, kuzeyinde Elazığ, güneyinde, Adıyaman ile çevrilidir.‛11 ‚İlçenin merkeze

uzaklığı 117 km dir. Camii Suk , Camii Kebir ve Karşıyaka mahallelerinden oluşan

merkeze 30 köy ve 32 mezra bağlıdır.‛12 ‚1990 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin

nüfusu 17067, son nüfus sayımı sonuçlarına göre ise merkez 4700 köyler 10650 olmak

üzere toplam 15500 dür.‛13 Ancak bu rakamlar ihtiyatla değerlendirilmesi gereken

rakamlardır. Çünkü ilçe, hem çok fazla göç vermekte hem de sayım esnasında göçle

gidenlerin bir kısmının dönmesiyle nüfus artmaktadır. Gerçekte ilçede yaşayan

nüfusun bu rakamların altında olması muhtemeldir. İlçe, idari olarak 1880 tarihinde

Elazığ ilinin Siverek Sancağına bağlı bir bucak iken, sonraları Ergani Maden Sancağına

bağlı Çermik ilçesinin bir bucağı haline gelmiştir. Balkan ve dünya savaşları sırasında

nüfusu oldukça azalmış ve adeta bir köy durumuna düşmüşken, 1953 yılında ilçe

haline getirilmiştir.14

a. Etnik Yapı

Ülkemizde etnik sosyoloji, bilimsel bir disiplin olarak henüz sistematik bir

tarzda ortaya konulmuş değildir. Bu anlamda ‚etniklik‛ ve ‚azınlık‛ kavramları

üzerinde de bir ittifak söz konusu değildir. Bu nedenle, etniklik ve azınlık olguları son

yıllarda tüm toplumları saran kimlik arama süreciyle bağlantılı olarak yeni yönelimler

kazanmaktadır.15 Batı Sosyoloji literatüründe ise etniklik olgusunun, sınıf ve statü

ilişkileri bağlamında bir çatışma unsuru olarak ele alındığı söylenebilir. ‚Batı

Sosyolojisinden farklı olarak Türk toplumunda etniklik kavramı ‚ümmetleşme‛

örtüsünün altında uzun süre saklı kalması nedeniyle bir dinamiklik kazanamamıştır.‛16

İmparatorluktan ulus devlete geçişle birlikte etniklik kavramı, ‚ulusal bütünlük‛

kavramı dolayımında ele alınmış ve farklı etnik grupları tanımlama ya da bu grupların

kendilerini ifade etme çabaları, ulusal bütünlüğün bozulması kaygısına takılmıştır.

Esasen bugün ülkemizde hangi sosyal grubun hangi kriterlere göre etnik sayılacağı

Batı Sosyoloji literatüründen daha belirsizdir.

Genel bir temayül olarak toplumsal yapının bir parçası olan etnik grubun

tanımlanmasında ise iki yaklaşım vardır: Emik yaklaşım ve etik yaklaşım. Emik

yaklaşım, bir grubun kendini ifade ve tanımlama biçimidir. Bu yaklaşımda etnikliği,

10 Beldeler dergisi, Çüngüş Belediyesi Yayınları, 2003. 11 Rifat Gökçen, Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, Özyürek Yayınları., İstanbul, 2000, s. 80, 81 12 http:// www.diyarbekir.com Erişim Tarihi:18.01.2003. 13 Çüngüş Kaymakamlığı Nüfus Müdürlüğü Kayıtları, 2003. 14 Beldeler Dergisi, Çüngüş Belediyesi Yayınları, 2003. 15 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, s. 93. 16 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, , s. 94.

Page 8: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

738

Muhammet Ali KÖROĞLU

grubun tamamen kendi kabul ve tanımı biçimlendirir. Elbette ki grubun kendi

kimliğini, kendi sorununu başkalarına göre daha iyi bilmesi açısından etnik

belirlemede esas alınması gereken boyuttur. Etik yaklaşım ise bir ülkedeki etniklik

olgusunun dışarıdan değerlendirilmesi ve tanımlanmasıdır. Örneğin Türkiye’ye

dışarıdan bakanların tüm Karadenizlileri Laz ve tüm Doğuluları Kürt olarak

tanımlaması etik bir yaklaşım ürünüdür; ki böyle bir genelleme, özel alanı ayırt

etmediği için emik yaklaşımın güvenirliğine ulaşamamaktadır.17

Araştırma sahası ve bu sahanın içinde yer aldığı bölgenin etnik yapısını ortaya

koymadan önce, etnik sosyolojinin alan ve sınırları ile ilgili bir fikir olması açısından

‚azınlık, etniklik, etnik yapı‛ gibi kavramların üzerinde durulması yerinde olacaktır.

Bu çerçevede azınlık kavramı; ‚toplumun büyük bir kısmından fiziksel, sosyal ve

kültürel olarak ayrılan grupları‛18 ifade etmek için kullanılmaktadır. Buna göre

sosyolojide bir azınlık grubunun üyeleri, nüfusun çoğunluğuna göre dezavantajlıdır,

ve bir grup dayanışmasına, birbirlerine ait olma duygusuna sahiptir. Azınlık grupların

üyeleri, kendilerini sık sık çoğunluktan ayrı olarak görürler ve fiziksel ve toplumsal

olarak da toplumun genelinden yalıtılmışlardır. Belirli semtlerde, belirli kentlerde ya

da köylerde yoğunlaşma eğilimi gösterirler. Çoğunluğa dahil olanlarla, azınlık

grubunun üyeleri ya da değişik azınlık grupları arasında evlilikler azdır.19

Literatürdeki diğer bir kavram olan etnik yapı ise ‚toplumsal yapının etnik

kültürlerden oluşan yapısını ifade etmektedir. Bu durumu iyi anlayabilmek için yapı

ve kültür arasındaki ilişkiyi iyi bilmek gerekir. Nitekim kültür, anlamlar, semboller,

değerler ve fikirlerle sınırlandırılmıştır. Din ve ideoloji gibi olgularla kuşatılmıştır.

Buna göre kültür, içeriktir; yapı ise bu içeriğin nitelik ve biçimidir‛.20 Etniklik kavramı

konusundaki tanımlamalarda ise bir çeşitlilik mevcuttur. Üzerinde en çok tartışılan

nokta, etniklik için neyin kriter olarak kabul edileceğidir. ‚Amerikan sosyolojisinde

etniklik, ırka (soya) dayalı bir ayrımcılık olarak ele alınmaktadır.‛21 Ancak ‚ırk, zeka,

beceri ya da yeteneğe göre insanlar arasındaki farklılığın açıklanmasına uygun

değildir. Ancak sosyoloji için toplumsal gruplar arasındaki ırksal ya da fenotipik

farklılıklar önemlidir çünkü bunlar, bireyin haklarının tayininde önemli bir rol

oynarlar.‛22 Bu anlamda Talcott Parsons’a göre etnik grup, ‚ortaklaşa bir soydan veya

gruptan geldiklerini kabul eden akrabalık gruplarının bir araya toplanması, Sorokin’e

göre ise aynı dile ve ayrı kültür değerlerine ortak olan gruplar, milliyet ve etnik grubu

oluşturmaktadır.‛23

17 İsmail Doğan, Sosyoloji Kavramları ve Sorunlar, Sistem Yayınları, İstanbul, 2000, s. 263. 18 Doğan, Sosyoloji Kavramları ve Sorunlar, s. 262. 19Anthony Giddens, Sosyoloji, Ayraç Yayınları, Ankara, 2000, s. 225, 226. 20 Doğan,Sosyoloji Kavramları ve Sorunlar, s. 262. 21 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, s. 12 22 S., Rex, Race and Ethnicity, Milton Keynes, Open University Press aktaran Turner, Bryan S., Statü, çev.

Kemal İnal, Doruk Yayınları, Ankara, 2000, s. 73. 23 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji,s. 95.

Page 9: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 739

Ülkemiz için etniklik olgusu ele alınırken ise, bir çatışma ya da statü aracı veya

hakların tayininde önemli bir unsur olarak değil; kültür ya da kültüre ait unsurlarla

ilgili farklılıkları esas alan yaklaşımlar daha uygun görünmektedir. Buna göre etniklik

kavramını, ‚bir toplumdaki insanları diğerlerinden ayıran kültürel uygulamalar‛24

olarak değerlendirmek mümkündür. Bu açıdan, etnik grubun üyeleri, kendilerini farklı

görürler; başkaları da onları farklı görür. Farklılığın en belirgin boyutları dil, din, tarih

ayrılığı; giyim, süslenme, beslenme alışkanlıkları ve tarzlarıdır. Dil ve dini inanç ise ,

etnikliğin en belirleyici özellikleridir. Bu anlamda her iki unsur, birlikte işlevsel

olabileceği gibi birinin ayırıcı ve belirleyici olması halinde diğeri ikincil duruma

düşebilmektedir.‛25

Etnik Sosyolojinin bazı kavram ve yaklaşımlarını bu şekilde inceledikten sonra

Güneydoğu Anadolu Bölgesine baktığımızda etniklik ile ilgili hangi kıstas kabul

edilirse edilsin etnik bir çeşitlilikten bahsedilmesi zorunlu görünmektedir. Nitekim

bölgede dil, din, soy ve kültürel etnikliklere rastlanmaktadır. Dil etnikliği, bir kültür

sahası olarak, Kürtçe, Zazaca, Arapça ,Türkçe, Süryanice vb. dil gruplarını

kapsamaktayken din ise İslamiyet, Hristiyanlık, Nasranilik vb. tarzlarda belirmektedir.

Soy ve kültürel etniklik olarak da; Türk, Arap, Kürt, Zaza, Süryani, Yezidi (Asuri) vb.

unsurlar dikkati çekmektedir.

Araştırma sahası olan Çüngüş’te ise Zazalar ve Türkmenler en büyük etnik

gruplar olarak bir arada yaşamaktadır. Kürtler ise bu iki gruba göre yok denecek kadar

azdır. Türkmen ya da Zaza ayrımı burada yaşayan grupların kendilerini ifade etme

şeklidir. Emik yaklaşımın bir gereği olarak Çüngüş Zazaları etnik bir grup olarak

değerlendirilmek zorundadır. Kendilerini Türkmen olarak ifade eden gruplar daha

çok, şehir merkezi ve yakın köylerde oturmakta ve hiç Zaza’ca bilmemekteyken

Zazalar genellikle köylerde oturmakta ve kendi aralarında Zaza’ca konuşmaktadırlar.

Bu anlamda, beldeye bağlı toplam 37 köyden 31 tanesi Zaza köyüdür. Bu gruplar,

kendilerini diğerlerinden farklı görmekte ve diğerleri tarafından farklı

görülmektedirler. Din, diğerleriyle paylaşılan ortak değerdir. Farklılık, daha çok dile

dayalı olup, bir çatışma unsuru değildir. Ancak bölgede yaşayan diğer bir etnik grup

olan Kürtlere karşı Zazaların yaklaşımı çatışmayı içermese bile antipatik olarak ifade

edilebilir. Bunların yanı sıra Zazaların kimlikleri ve tarihleriyle ilgili farklı yaklaşımlar

da vardır. Yine mezhepsel olarak bir Zaza bütünlüğünden bahsedilemediği gibi

mekânsal olarak da bir bütünlükten bahsedilmesi söz konusu değildir.

Nüfus yoğunluğu olarak değerlendirildiğinde ise, ‚bazı Zazacı genç aydınlara

göre bugün ülkemizde 2.5 milyon civarında Zaza olduğu iddia edilmektedir.

Zazaların bir sosyal olgu olarak Türkiye Cumhuriyetinde 1965 nüfus sayımından

24 Doğan, Sosyoloji Kavramları ve Sorunlar, s. 362. 25 Doğan, Sosyoloji Kavramları ve Sorunlar, s.362.

Page 10: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

740

Muhammet Ali KÖROĞLU

itibaren ortaya çıkması, bu tahminleri belli ölçüde doğrulamaktadır. 1965 nüfus

sayımına kadar Kurmançlar ile Zazalar aynı kategoride işlem görmüşlerdir. Hatta

devlet iskan politikasında bile Zaza’lar çoğu kez çeşitli gerekçelerle Kurmanç’ların

bulunduğu alanlara sevk edilmek suretiyle bütünleşmeye gidilmiştir.‛26 Yerleşim yeri

olarak ise ‚Zaza’lar, en sık olarak Murat ve Fırat nehirleri arasındadır. Zazalığın

mihrakı ise Bingöl olarak kabul edilir. Güneye doğru gidildikçe ise Zaza yoğunluğu

azalmaya, toprak alçaldıkça Zazalık da sıfıra müntehi olmaya başlar. Nitekim Fırat

kenarındaki Şamşat’ta sıfıra iner. Coğrafi konuma göre bölündüğü zaman da Zazalar

üç büyük bölüme ayrılırlar. Bunlar:

1-Munzur dağlarıyla Murat suyu arasında yaşayan Dersim Zazaları.

2-Murat Suyu boyunca yükselen dağların kuytuluklarında yaşayan Zaza’lardır

ki bunlar, Genç, Çabakçur, Palu, Lice Zazalarıdır.

3-Biraz daha alçak ovalarda yarı göçebe hayat süren Zazalar. Ki bunlara daha

fazla Dimili (Dümbili) denmektedir. Bunlar, Diyarbakır civarıyla Karacadağ ve Divrik

arasında yaşamaktadırlar.‛27 Bunun dışında, Sivas Erzincan, Siverek, Adıyaman, Palu,

Varto, Lice gibi il ve ilçeler Zaza nüfusunun yoğunlaştığı yerlerdir‛.28 Zazaların

yaşadıkları coğrafya ile ilgili yapılan bu ayrım, onların dini ve mezhebi farklılığı

konusunda da işlevseldir. Nazmi Sevgen’in tasnifine göre ‚Zazaları, Şafi Zazalar, Alevi

Zazalar ve ne olduğu bilinmeyen Zazalar olarak üçe ayırmak yerinde olacaktır. Şafi

Zazalar, Doğu’da Murat Suyu, Güneyde Dicle Nehri boyunca uzanır, bir yandan da

Karacadağ üzerinden çöle, Şamşat’a kadar iner. Ne oldukları bilinmeyen Zazalar da,

Mutki, Sogun, Şırnak dağlarının kayalıklarına sığınmışlardır.‛29

Bingöl, Tunceli ve Sivas gibi yerlerde yaşayan Zazalar ise çoğunlukla Alevî

Zazalardır. Bunlar içinde özellikle Tunceli, Mutki, Genç, Çabakçur Zazaları ‚Homay‛

olarak isimlendirdikleri tanrıları ile, güneş doğarken Munzur kayalıklarından akan

kutsal sudan içme ve bu suda yaşayan balıklara kutsallık affetme30 gibi inanç ve

uygulamalarla farklı bir Alevilik yorumu sunmaktadırlar. Geniş bir coğrafi alanda

farklı yoğunlukta yer alan Zazalar içerisinde yalnızca Çermik ve Çüngüş Zazaları

Hanefi mezhebine bağlıdır.

Buna ek olarak Zazaların tarihi ve menşeiyle ilgili de farklı yaklaşımlar

bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan hareketle tarihsel bir Zaza bütünlüğüne ulaşılması

mümkün değildir. Nitekim ‚Zaza sözcüğüne ilk olarak medeniyetin beşiği olan

Mezopotamya’daki Sümer yazıtlarında‛31 ‚M.Ö. 9.asırda rastlanmaktadır.‛32

‚Yazıtlarda Nini Zaza tapınağından bahsedilmektedir. Fenikeliler ve Kenaniler de bu

26 Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, s. 382. 27 Nazmi Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar, Kalan Yayınları, Ankara, 1999, s. 85. 28 Ali Kaya, Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi, Can Yayınları, İstanbul, 1999, s. 530. 29 Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar, s. 86. 30 Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar, s. 185. 31 Kaya, Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi, s. 30. 32Hayri Başbuğ, İki Türk Boyu Zazalar ve Kurmançlar, T.K.A.E. Yayınları, Ankara 1974, s. 13.

Page 11: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 741

tapınaklarda ibadet etmektedirler. Yine Tevrat’ta da Zaza sözcüğüne rastlanmaktadır.

Yaramnel’in iki oğlundan birisinin adının Zaza olduğu belirtilmektedir.‛33 Bunun

yanında Zazaların tarihi ve menşei ile ilgili ülkemizdeki çalışmalarda Zazaların Türk

kökenli olduğu fikri ağırlık kazanmıştır. Buna göre ‚Zazalar, haklarında en az şey

bilinen Türk topluluğudur‛34 ‚Bu Türklerin kadim tarihi kuşkusuz milattan önceki

binli yıllara uzanmaktadır. Orta Asya’dan kopup gelerek Dicle ve Fırat havzalarına

yerleşen ve ‚Proto Türkler‛ diye adlandırılan ‚Su Kavmi‛nin yarattığı göz kamaştırıcı

üstün medeniyetin kurulduğu günden zamanımıza kadar geçen tarihi devreler içinde

Zaza Türkleri’nin varlığı gayet açık bir şekilde müşahede edilmektedir.‛35

Zazaların Orta Asya menşeli bir Türk boyu olup göçle bugünkü yaşadıkları

bölgelere geldiklerini savunan bu görüşlerin yanında, onların bulundukları bölgenin

otantik halkı olduğu görüşleri de vardır. Yapılan bu tarihsel çözümlemenin bugün için

hangi coğrafi alanda yaşayan ve hangi dili, dini paylaşan Zazalara tekabül ettiği

belirsizdir. Çüngüş Zazaları esas alınırsa, bu belirsizlik daha fazladır. Yöre halkına

göre Türkler, buraya Zazalardan sonra gelmiştir ve kendilerine göre azınlıktırlar. Buna

rağmen Zazalar, özellikle dağ köylerinde meskun olup Türklerin kültürüne ortaktırlar.

Sünni ve Hanefi Müslüman olarak bu Zazaların çevresi, Alevi, Şafi ve Yezidi Zazalarla

çevrili olmasına rağmen hangi Zaza kabilesinden kopup geldikleri ve nasıl burada

diğerlerinden farklı bir kültür geliştirdikleri ve bunun hangi tarihsel dönemde

gerçekleştiği tam olarak bilinmemektedir.

b.Dil

‚İnsanların arasındaki anlaşmayı sağlayan, duygu, düşünce ve dileklerimizi

anlatmaya yarayan işaretlerin tümüne birden dil denir.‛36 Etnik yapının bir unsuru

olarak dil, ‚sosyal grubun azalarının hem umumi gayelerine erişmek üzere karşılıklı

tesir münasebetlerine girişebilmelerine, hem de biz şuurunu hisseder hale

gelebilmelerine imkan veren önemli bir unsur karakterini taşımaktadır.‛37 ‚Dilin

bugünkü düzeyde konuşulması birkaç yüzyılda oluşmuş bir şey olmadığı gibi dil

isteyerek yaratılmış bir araç da değildir. Uygarlığın gelişmesiyle birlikte kendiliğinden

oluşmuştur. Değişen toplumun yapısına göre kendini değiştiren dil, tarihi süreç

içerisinde çeşitli gelişmeler ve değişmeler göstermiştir. Bir toplumun en kuvvetli

dayanağı olan dil, düşünmenin, kültürün, sanat ve güvenliğin aracıdır. Bir dilin

33 Kaya, Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi,s. 30. 34 Mahmut Rişvanoğlu, Saklanan Gerçek, Kırmançlar ve Zazaların Kimliği, Tanmak Yayınları, Ankara, tarihsiz,

s.195. 35 Hayri Başbuğ, İki Türk Boyu Zazalar ve Kurmançlar, s. 14. 36 Kaya, Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi, s. 28. 37Amiran Kurtkan Bilgiseven, Genel Sosyoloji, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995,.s. 226.

Page 12: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

742

Muhammet Ali KÖROĞLU

kuvveti ve gücü ancak o dili konuşan halkın kuvveti ve gücü ile doğru orantılıdır ki o

halkın kuvveti ve gücü oranında o dil küçülür ve büyür.‛38

Çağdaş dünyada dilsel görüngülerin incelenmesi ise ikiye ayrılır. İlk olarak dil,

toplumsal bir gerçeklik olarak incelenebilir; çağımızın dili (yada kullandığı ağız ) ve bu

biçim, bilimsel, söz dizimsel, sözlüksel özellikleri incelenir. Bu yaklaşımı savunan

araştırmalar, genel kaygılar, haberleşme ve iletişimle ilgilenirler.‛39 Bir sembol olarak

dil ve onu oluşturan kelimeler, kendisine delalet ettikleri şeyin düz anlamını verirler.

‚Düz anlamları, iletilebilir sapmalar haline getiren şey bağlamdır. Düz anlamlandırıcı

işlev, göndergesel ya da bağlamsal bir işlevi içerir; gösterilenlerin eşyerliliğinin (veya

ayrık yerliliğinin, eş zamanlılığının veya ayrık zamanlılığının) açıkça belirtilmesini

sağlayan bir göndermeyi varsayar; gönderge, gösterilenlerin aynı yerde, aynı zamanda

yer alıp almadıklarını belirler.‛40 Bu gönderge olmadan dil, göstergeleri karşılayamaz.

Buna göre bağlam, ele alınan mesajdan önce gelmektedir. Bu durum toplumsal açıdan

düşünüldüğünde dil, yalnızca eşyanın sembolü ve iletişimin basit aracı olmanın

ötesine geçer. Böylece dil, ‚şeylere değer katar. Dahası şeyler, ancak

adlandırıldıklarında belirtildiklerinde, sistematikleştirildiklerinde bir varoluşa sahip

olur.41

Bu açıdan, araştırma sahamız olan Çüngüş ve çevresine bakıldığında

söylenmeyenlerin ifade edildiği dillerin zengin bir kullanım alanı olduğunu görürüz.

Yörede Kürtçe, Zaza’ca ve Türkçe ile birlikte, Kürtçe ve Zaza’canın çeşitli versiyonları

konuşulmaktadır. İlçe merkezinde, gündelik hayatta çoğunlukla Türkçe

konuşulmasına rağmen, köylerde çoğunlukla Zaza’ca konuşulmaktadır. Hatta ilçe

merkezine uzak dağ köylerinde hiç Türkçe bilmeyen insanların sayısı bir hayli fazladır.

Fakat son zamanlarda kendilerinin ifadesiyle televizyon sayesinde Türkçe’yi öğrenip

kullanır duruma gelmişlerdir. Zaza’ca konuşanların yöreden yöreye dağınıklık arz

etmesi gibi Zaza’ca da yöreden yöreye farklılık arz eder. Hatta bazen Çüngüş’e bağlı

köyler arasında bile farklılık vardır. Ancak bu farklılık iletişim için büyük bir sorun

oluşturmamaktadır. Çüngüş ve Çermik Zazaları konuştukları Zaza’ca ile Bingöl,

Tunceli gibi farklı yerlerdeki Zazalarla iletişim sağlayamamaktadırlar. Burada

kullanılan Zaza’ca yazılı geleneği olmayan sözlü ve sınırlı bir iletişim aracıdır.

V. Araştırmanın Bulguları

A. Örneklemin Genel Özellikleri

a. Yerleşim yerine Göre Dağılım

Araştırmamıza katılanların yerleşim yerine göre dağılımına bakıldığında köyde

oturanların oranının %59,9(s=245), ilçe merkezinde oturanların oranının 40,1(s=170)

olduğu görülmektedir. Araştırma esnasında köylerin neredeyse tamamı ankete dahil

38 Kaya, Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi, s. 29. 30. 39Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, Metis Yayınları, İstanbul, 1988, s. 112. 40 Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, s. 113. 41 Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, s. 121, 123.

Page 13: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 743

edildiği için köylerle ilgili herhangi bir kategorik ayrım yapılmamıştır. İlçenin toplam

nüfusunun 3/2’sini köylerin oluşturması nedeniyle köylü katılımcı oranının yüksek

olması, örneklemin temsil yeteneğini güçlendirmektedir. Katılım oranının % 40,1

olduğu ilçe merkezinde ise araştırma konumuz olan Zazaların toplam ilçe nüfusu

içindeki oranları daha düşüktür. Bu nedenle ilçe merkezinde üç mahalle içerisinde

dağınık halde yaşayan Zazalarla ilgili mahalle bağlamında kategorik bir ayrım

yapılmamıştır.

b) Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılım

Çalışmada örnekleme katılımda alt yaş sınırı 15 olarak kabul edilmiştir. Bu

dönem, dini düşüncelerin yaklaşık olarak şekillenmeye başladığı ve bireyin kişiliğinin

yavaş yavaş belirginleştiği bir dönemdir. Örnekleme 15 yaşın üstünde her yaş

grubundan katılımcılar dahil ederek örneklemin temsil kabiliyeti artırılmaya

çalışılmıştır. Bu çerçevede ankete en yüksek katılım %34,2(s=142)’lik bir oranla 15-25

yaş grubundan gelmiştir. En az katılım ise % 9,9(s=41)’lik bir oranla 61 ve yukarısı yaş

grubundan gelmiştir. Bu yaş grubu aynı zamanda bizim ankete katılmaya ikna etmekte

en çok zorlandığımız yaş grubudur. Bu durum, yörede daha önce bu tür çalışmaların

yapılmamış olması ve bu çalışma nedeniyle herhangi bir zarara uğrama korkusundan

kaynaklanmaktadır. 15-25 yaş sınırından yaşın artışıyla doğru orantılı olarak ankete

katılım oranı azalmaktadır.

Cinsiyet dağılımı açısından ise örneklemimizin %63,4(s=263)’ünü erkekler,

%36,6(s=152)’sını kadınlar oluşturmaktadır. Erkeklere oranla yaklaşık iki kat düşük

olan bu katılım aslında düşük görünmesine rağmen araştırma sahamızın kültürel

imgesindeki ‚kadın‛ anlamı göz önüne alındığında oldukça yüksek olarak

değerlendirilebilir. Kadının ikincil bir varlık olarak, erkekle aynı sofrada yemek bile

yiyemediği ve miras hakkından tam olarak faydalanamadığı yöre koşullarında

örneklemimize kadın katılım oranının çok yüksek olmasının beklenmesi oldukça

güçtür. Ancak kadın konusunda eşitsiz ilişkilerin yerleşik olduğu bölge, bir bütün

olarak düşünülürse, yukarıdaki tablo erkek ve kadın arasındaki eşitsiz dengenin kadın

lehine bozulmaya başladığı bir sürece işaret etmektedir, denilebilir.

c) Eğitim Durumuna Göre Dağılım

Katılımcıların anket sorularımızı okumak için ayırdıkları zamanın oldukça fazla

olması, ilkokul ve ortaokul mezunlarının bile okuma yazmayı çok iyi bilmemesi,

yörede ciddi bir eğitim sorununun varlığını göstermektedir. Eğitimle ilgili bu genel

şema içerisinde din eğitiminin ise ayrı bir yeri vardır. Temel amacı insan tabiatındaki

‚iyi‛yi bireysel ve toplumsal düzlemde egemen kılmak olan dinlerin özellikle de

İslam’ın eğitimle ilgilenmemesi düşünülemez. Nitekim Kur’an’da okumayı emreden,

Page 14: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

744

Muhammet Ali KÖROĞLU

bilme ve öğrenmeyi teşvik eden bir çok ayet bulmak mümkündür.42 Bu anlamda içinde

yaşanılan toplumun kültürünün büyük bir kısmını oluşturan bir kurum olarak din

eğitiminin verilmesi ve fertlerin onunla ilgili asgari bir bilgi ve kültüre sahip olmasının

zorunlu olduğu belirtilmelidir. Çünkü, sistemsiz ve düzensiz bir din eğitimi

dindarlığın tüm boyutları üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır.

Katılımcılar okuma yazma bilme açısından değerlendirildiğinde katılımcıların

büyük çoğunluğunun okuryazar oldukları görülmektedir. Okuma yazma

bilmeyenlerin oranı ise %14,7(s=61)dir. Örneklemimizin çoğunluğunu %33,7(s=140)’lik

bir oranla ilkokul mezunları oluşturmaktadır. Ancak bu kimselerin çoğunun ancak

heceleyerek okuyabildikleri yine bazı ilkokul mezunlarının da hiçbir şekilde

okuyamadıkları gözlemlenmiştir. İkinci sırada ise %21,7(s=90)lise mezunları

gelmektedir. Orta ve dengi okul mezunlarının oranı %6,7(s=28)iken en eğitimli grubu

oluşturan fakülte ve yüksekokul mezunlarının oranı %6,3(s=26)’tür. Anketimize

katılanların yalnızca %3,1(s=13)’i öğrencidir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, okuma yazma oranı köyden ilçe merkezine

doğru artmaktadır. Erkeklerde bu oran daha fazla iken kadınlarda azalmaktadır.

Nitekim köylerde kız çocuklarının okula gönderilmeleri halen problem teşkil

etmektedir. Zorunlu eğitimin artırılmasından sonra bu zorluk daha da artmıştır. Genel

olarak köy cemaati dediğimiz grubun kültürel bakımdan kapalı ve ananelere bağlı,

statik bir grup hüviyeti taşıdığı nispette eğitim hizmetlerine muhtaç, buna mukabil

yine o nispette eğitim hizmetlerinden yararlanma temayülü yönünden mahrum bir

grup olması43 nedeniyle yöremizde de özellikle köylerde ekonomik hayatta çocuk

emeğinden faydalanma durumu yayın olduğu için aileler çocuklarını okula gönderme

konusunda çok istekli değildirler. Eğitimden beklenen işlev bireylerin okuma yazma

bilmesidir. Araştırma sahamızın köyleri için geçerli olan bu yaklaşım ilk dört yıldan

sonra çocukları okula göndermede ailelerle idareciler arasında bir çok gerilimler

yaratmaktadır.

d) Ekonomik ve Mesleki Duruma Göre Dağılım

Ekonomik durum, bireylerin tüm davranışlarını, aynı zamanda dini hayatını da

etkileyen önemli bir unsurdur. Bunun için ankete katılanların aylık gelir durumları

tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak özellikle köyler için, pazara kapalı aile

ekonomisinin hakim olması nedeniyle bunu tespit etmek oldukça zordur. Nitekim

aylık gelir kavramı bir çok köylü için yabancı bir kavramdır. Anket sırasında

katılımcılardan yıllık kazançlarının ortalama aylık tutarını yazmaları istenmiştir.

Ancak soru, çekince ile karşılanmıştır. Şıklar içerisinde ‚diğer‛ seçeneğiyle %8,2(s=34)

oranında katılımcı hiç gelirlerinin olmadığını belirtmiştir. Katılımcıların

%41,7(s=173)’si aylık gelirlerinin 200 TL’nin altında olduğunu belirtirken 500 TL ve

daha fazla aylık gelire sahip olanların oranı %20,5’(s=85) tir. Bu oranlara burada

42 Alak 96/1 Bakara 2/129 Fatır 35/28. 43Amiran Kurtkan, Sosyolojik Açıdan Eğitim Yoluyla Kalkınmanın Esasları, İ.Ü.İ.F.

Yayınları, İstanbul, 1972, s. 94.

Page 15: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 745

çalışmadığı halde gurbetteki yakınları tarafından gönderilen yardımlarla geçinenlerin

aylık gelirleri de yansımıştır. Bu dağılım, örneklem içerisinde her gelir seviyesinden

katılımcının varlığını göstermektedir. Yörenin ekonomisi üzerinde etkili olan sarp

araziler, iklim kısıtları, kullanılabilir arazi ve otlakların sınırlı olmasına rağmen tabloya

yansıyan değerlerin yörenin genel standartlarına göre oldukça iyi olduğunu söylemek

mümkündür.

Meslekî dağılım açısından değerlendirildiğinde ise katılımcıların %32,5

(s=135)’inin çiftçi, %10,8(s=45)’inin memur, %8(s=33)’inin işçi, %5,8(s=24)’inin esnaf ve

zanaatkar olduğu görülmektedir. Örneklemimizin %35,4(s=147)’ü ise işsiz olduğunu

belirtmiştir. Ancak işsiz seçeneği ev hanımı, öğrenci ve gerçek işsizleri temsil ettiği için

bu oran biraz daha düşüktür. Yine de Türkiye ekonomisinin problemi olan özellikle

‚genç nüfus içindeki açık ve gizli işsizlik‛44 yörede de yaygındır. Bununla birlikte

%10,8 (s=45) ile temsil edilen memurların yer aldığı grubu köylerdeki geçici köy

korucuları oluşturmaktadır.

B. Dini Hayatla İlgili Bulgular

I. İnanç Boyutu İle İlgili Bulgular

İman ya da inanma, insanın topyekün varlığını ilgilendiren, onun bizzat

varlığına ait olan bir akittir. Ve en genel anlamıyla inanmayan bir insan ne vardır ne de

tasavvur edilebilir. Dolayısıyla şekil ve muhtevası değişmekle birlikte en ilkel insan

toplumlarında bile inanma vardır.45 Nitekim Kur’an’ın da atıfta bulunduğu Hz.

İbrahim’in imanı ile ilgili çözümlemesinde, imanın sosyal bir erdem olduğunu belirten

Kierkequard, onun bu boyutuna dikkati çekmektedir. Buna göre insanoğlundaki en

yüce tutku imandır ve bu durum nesiller boyu devam etmektedir.46 Bu anlamda

günlük hayatta çoğu defa birbirlerinin yerine kullanılan inanç ve iman terimlerini

tanımlamak yerinde olacaktır.

İnanç; insanın pratik hayatı üzerinde herhangi bir tesir icra etsin veya etmesin,

bir şeyi sadece fikren tasdiktir.‛47 İman ise insanın bütün varlığına nüfuz eden ve

hayatının her alanında onun düşünce ve fikrine şekil veren bir güçtür. İnancın iman

haline gelebilmesi için kendisini sevk edici bir güç haline dönüştürmesi ve insanın

hayat ve fiillerine yön vermesi gerekir. Çünkü inanç, inanç olarak yani sadece bir ‚fikrî

tasdik‛ olarak kaldığı sürece iman seviyesine ulaşamamakta ve insanın hayatında

herhangi bir fark edilebilir etki gösterememektedir.48

44 Emre Kongar, 21. Yüzyılda Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul,1999, s. 386. 45Takiyyuddin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Yayınevi, İstanbul,1997, s. 289, 290. 46 K. Kierkequard, Korku ve Titreme, çev. İbrahim Kapaklıkaya, Anka Yayınları, İstanbul, 2002, s. 176. 47 Hanifi Özcan, Epistemolojik Açıdan İman, M.Ü.İ.F.U Yayınları, İstanbul 1997, s. 91. 48G. Kennedy, ‚Some Meanings of Faith‛ den aktaran Özcan, Hanifi, Epistemolojik Açıdan İman, s. 92.

Page 16: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

746

Muhammet Ali KÖROĞLU

Her ne kadar bir dindeki iman konuları o dinin mensupları için ortak konular

olsa da onlarla inanan (suje) arasında kurulacak ilişkide, inananın (suje) aktifliği ön

planda gelmekte ve ilişkinin türü ve gücü, kişiden kişiye değişmektedir. İşte bu

yüzden her aşamada imanda subjektiflik ön planda gelmektedir. Suje, (inanan)

toplumsal bir varlıktır. Dolayısıyla hiçbir zaman toplum içinde yaşamayan bir insanın

inanan olması mümkün değildir. İnanma, toplumsal ve tarihsel bir süreçte gerçekleşir.

Bu, onun sujeyle (inanılan) ilişkisine yansır, yani o, bu süreçte objeyle (inanılan) farklı

seviyelerde ilişki kurar. İnanılan şeylerle ilgili bilgi ve yorumlar değiştikçe de ilgi ve

inancı değişmektedir.49 İslam dini açısından düşünüldüğünde ise ortak bir tutum

haline dönüşerek dine mensubiyetin ölçüsü olarak objektifleşen iman ilkeleri

amentüde formüle edilmiştir.

Araştırma evreninde amentüde formüle edilen iman esaslarına bağlılığın çok

güçlü olduğunu gözlemlemek mümkündür. Hatta ‚şuna inanır mısınız ?‛ şeklinde

imanla ilgili herhangi bir ilkeyi sormak bile hakaret kabul edilmektedir. Yörede

hakaret ve küfür anlamında çok sık kullanılan ‚imansız‛ nitelemesi de bu hassasiyeti

göstermektedir.

a) Allah İnancı

Hıristiyanlık ,Yahudilik gibi büyük dinlerde de ortak olan Allah inancı dinden

dine olduğu gibi kişiden kişiye de farklılık göstermektedir. ‚Sokaktaki herhangi bir

adamla bir filozof, Allah hakkında şüphesiz farklı kavrayış ve düşüncelere

sahiptirler.‛50 Entelektüel aktivitelerin hayatın rutinleri tarafından gölgelendiği ve

yaşamın yalnızca alışkanlıkların tekrarıyla yürüdüğü bir insan ile Allah hakkındaki

inanca düşünsel süreçler sonunda ulaşan bir insanın inanma derecesi de kuşkusuz

farklıdır. Nitekim araştırma evrenimizde Allah ile ilgili inancın düşünsel bir çabayla

elde edilmiş bir inanç olmaktan ziyade kültürel bir miras olarak alınmış bir inanç

olduğunu söylenebilir.

Bu kapsamda katılımcıların Allah inancı ile ilgili tutumları ölçülmüştür.

Konuyla ilgili olarak her şeyi yaratan bilen ve her şeye gücü yeten bir Allah’a inanma

oranı % 90,1(s=374) dir. Zaman zaman Allah’a inanan yada hiç inanmayan kimse

bulunmamaktadır. Örneklemimizin % 4,1(s=17)’i evrene müdahale eden bir Allah’a

inanmamaktadır. Allah’a inanmakla birlikte bu konuda çözemediği problemleri

olanların oranı %1,9(s=8)’dur. Konuya Allah’ın varlığı ve yokluğuyla ilgilenmeyen

%0,3(s=1)’lük oranla, neye inandığından emin olmayan %0,5’(s=2)lik oran çıkarılıp

sadece ilk seçenekte ifade edilen Allah’a inanıp inanmama açısından baktığımızda

örneklemimizin %96,1’inin Allah’a inandığını görüyoruz.

Bu bulgular, literatürdeki diğer çalışmaların bulgularıyla paralellik

göstermektedir. Nitekim, Köktaş’ın İzmir’de dini hayatı incelediği çalışmasında

49 Özcan, Epistemolojik Açıdan İman, s .24, 27, 31,32. 50 Muhammed Hamidullah, İslama Giriş, çev. İbrahim Arif Koytak, Beyan Yayınları, İstanbul, 1996. s.71.

Page 17: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 747

Allah’ın varlığına inandığını belirtenlerin oranı %93,0’tür.51 Aynı şekilde Şişik’in

Bolvadin ve çevresinde dini hayatı incelediği çalışmada Allah’ın varlığına inandığını

belirtenlerin oranı %93,5’tir.52 Bu sonuçlara göre Allah inancının niteliği her ne kadar

kişilere ve coğrafi şartlara göre değişse de; salt inanca sahip olmanın değişkenler

tarafından çok fazla etkilemediği görülmektedir.

b) Hz. Muhammed’in Peygamberliğine İnanma

İlahi dinler için Allah’ın mesajını insanlara ulaştıran aracılar ve Allah’ın elçileri

olarak peygamberlere inanma önemli bir iman esasıdır. Bu açıdan katılımcılarımız

arasında da Hz. Muhammed’in peygamberliğine şüphesiz inanların oranı

%94(s=390)ile oldukça yüksek bir orandadır. Nitekim anket çalışması sırasında da Hz.

Muhammed’in adı söylendiğinde bir çok katılımcının salavat getirdiklerine şahit

olunmuştur. Bununla birlikte Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmama oranı ise

%2,7(s=11) olarak görülmektedir. Hz. Muhammed’in yalnızca bir insan olduğuna

inananların oranı%0,2(s=1) iken, başarılı bir devlet adamı ve komutan olduğuna

inananların oranı %0,5(s=2)’dir.

c) Kur’an İnancı

İlahi dinlerin ortak özelliklerinden birisi de vahiy ve vahiy yoluyla Allah’tan

gelen kitaptır. Hz. Muhammed’in bildirdiği iman formülü olan amentüde sadece

Kur’an’ı kapsayacak şekilde Kitaba imandan değil kitaplara imandan

bahsedilmektedir. Müslümanlar için Kur’an, hem bir iman esası, hem de dini hayatın

tüm boyutları için bir referans kaynağıdır. Yine Allah’ın son kelamı olup, bir tek harfi

bile değişmeden günümüze ulaşmıştır. Bu açıdan katılımcılara bu konudaki tutumları

sorulmuştur. Katılımcıların %94,5(s=392)’i Kur’an’ın Allah’ın kelamı olup bir tek

harfinin bile değişmeksizin günümüze ulaştığına inanmaktadır. Bununla birlikte

%1,7(s=7)’sinin bu konuda şüpheleri bulunmakta, %1,7(s=7)’sinin ise bu konuda

herhangi bir fikri bulunmamaktadır. Burada da katılım oranının oldukça yüksek

olması amentüde belirtilen esasların bir bütün olarak değerlendirildiğini

göstermektedir.

d) Ahiret İnancı

Dünyadaki biyolojik varlığın son bulmasından sonra yaşamın farklı şekillerde

devam edeceğine dair bir inanç, bir çok dinde ortaktır. İslam’da da öldükten sonra

yeniden dirilme ve dünyadaki eylemlerin değerlendirileceği, mutlak bir adaletin

gerçekleşeceği bir ahiret hayatına inanma, iman esaslarından biridir. Kur’an, dünya

hayatındaki eylemlerin karşılığı olarak cennet ya da cehennem şeklinde gerçekleşecek

51 M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat, İşaret Yayınları, İstanbul, 1993, s. 78. 52 C. Zehra Şişik, Bolvadin ve Çevresinde Sosyal ve Dini Hayat, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya,

2002 s. 44.

Page 18: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

748

Muhammet Ali KÖROĞLU

bir ahiret hayatına sürekli vurgu yapmaktadır. Nitekim İslam’da birey davranışının

aşkın bir boyutunu da ahiret inancı oluşturmaktadır.

Bu çerçevede katılımcılara ‚mutlak bir adaletin gerçekleşeceği sonsuz bir ahiret

hayatına inanıyor musunuz?‛ sorusu yöneltilmiştir. Katılımcıların %93,7(s=389)’si

inanıyorum cevabını verirken %1,4(s=6) kısmen inandığını belirtmiştir. İnanmadığını

belirtenlerin oranı %1,2(s=5)iken, konuyla ilgilenmediğini belirtenlerin oranı

%1,4(s=6)’dür. Görüldüğü gibi ahiret inancı konusunda da büyük oranda bir katılım

söz konusudur. Anket esnasında ve anket haricinde görüştüğümüz bir çok kişi, eğer

sonsuz bir ahiret hayatı olmayacaksa ve orada gerçek bir adalet gerçekleşmeyecekse

yaşamın boş ve anlamsız olacağını belirtmişlerdir. Bu açıdan yörede ahiret inancının

yaşamın tüm olumsuzluk ve adaletsizliklerine karşı önemli ölçüde katlanma ve

meşrulaştırma işlevi gördüğü ifade edilebilir.

e) Kaza Kader ve Meleklere İnanç

Amentüdeki diğer inanç esaslarından ikisi de kaza kader ve meleklere inançtır.

Katılımcıların % 98,2’sinin kaza, kader ve meleklere inandığı görülmüştür.

Genel olarak dindarlığın inanç boyutu değerlendirildiğinde, inanç ilkelerine

bağlılık oranlarının birbirlerine oldukça yakın ve ilişkili olduğu görülmektedir. Konu

ile ilgili olarak değişkenler açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır. Nitekim yörenin

kapalı bir toplum yapısına sahip olması, yerleşen değerler ne olursa olsun bunların

korunup, diğer nesillere aktarılmasını gerektirmektedir. İnanç ilkeleri için de durum

aynıdır. İnanç ile ilgili esaslar, yerleşik bir miras olarak toptan alınıp devredilirler.

Allah inancına ulaşmadaki etkenler konusunda görüldüğü gibi inanç hayatının

şekillenmesinde aile çok etkilidir. Güçlü bir aile yapısı ve ailede verilen dini değerler,

dinin gerek inanç gerekse pratik boyutu üzerinde etkilidir. Bu durum, iman esaslarına

bağlılık durumunda diğer değişkenlerin etkisini zayıflatmaktadır.

II. Pratik Boyut ile İlgili Bulgular

Her din , mensuplarından bir takım inanç ilkelerini benimsedikten sonra bir

takım ibadetleri , eylemleri yapmalarını veya yapmamalarını da ister. Bu açıdan kişinin

dini gerekçelerle yaptıkları kadar yapmaktan kaçındıkları da önemlidir. İbadetler, fert

ile tanrı arasındaki ilişkileri düzenleyen aşkın bir anlam taşıdığı gibi fertler arası

ilişkileri de etkileyen önemli kurallar bütünüdür. Bu açıdan namaz, kulun tanrısına

yaklaşması olarak görülebileceği gibi, insanı kötülüklerden koruyan bir ibadet olarak

da görülebilir. Aynı şekilde oruç , ‚hayat ritminin iradi olarak kesilmesi, ‚zekat,

yalnızca sadaka olarak değil, inanmış insanların, nefislerindeki bencilliği ve cimriliği

yenmesini bilen kimselerin dayanışmasını gerçekleştiren bir nevi müesseseleşmiş

mecburi bir iç adalettir. Yine Mekke’ye yapılan hac, sadece İslam cemaatinin dünyevi

gerçekliğini göstermekle kalmaz, aynı zamanda her hacının içinde kendi varlığının

merkezine doğru olan bir iç yolculuğu canlandırır‛53

53Roger Graudy, İslam’ın Vadettikleri, Pınar Yayınları, İstanbul 1996, s. 29.

Page 19: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 749

Görüldüğü gibi ibadetlerin, bireysel ve toplumsal çeşitli fonksiyonları ve

amaçları vardır. Bunun için dinlerde ibadetlere verilen önem de değişmektedir. Bazı

ibadetler yılda bir defa, bazıları haftada bir defa ,bazıları yalnızca cemaatle, bazıları da

ekonomik duruma bağlı olarak yerine getirilmektedir. İbadetlerde prensip, düşünen ve

eyleyen bir aktör olarak insanın inanıp iyi işler işlemesidir.

a) Namaz Kılma

İslam’ın en fazla önem verdiği ibadetlerden biri hatta başlıcası namazdır.

Örneklemimizin günlük namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışları farklılık

göstermektedir. Nitekim her gün beş vakit namaz kıldığını belirtenlerin oranı

%34(s=141)iken ara sıra namaz kılanların oranı %23,4(s=97),yalnızca Ramazan’da

namaz kıldığını belirtenlerin oranı %9,4(s=39), yalnızca Cuma ve bayramları namaz

kıldığını belirtenlerin oranı %20,5(s=85),işinin olmadığı kış aylarında namaz kıldığını

belirtenlerin oranı %3,4(s=14),hiç namaz kılmadığını belirtenlerin oranı ise

%7,5(s=31)dir.

Namaz kılma durumu ile sosyal değişkenler arasında önemli ilişkilerin olduğu

kuşkusuzdur. Cinsiyet açısından değerlendirildiğinde, günlük namazları kılma oranı

kadınlarda %36,4 iken erkeklerde %32,9’dur. Yine günlük namazları ara sıra kılanların

oranı erkeklerde %22,9 iken kadınlarda %25,9 dur. Ramazan ayında günlük namazlara

devam açısından oran yarı yarıya değişmektedir. Ramazan ayında kadınların %14’ü

günlük namazlara devam ederken, bu oran erkeklerde %7,4’tür. İşlerinin olmadığı kış

aylarında namaz kılma oranında kadınlarda %8,4 oranında artış olurken erkeklerde

sadece %0,8 oranında bir artış olduğunu görülmektedir. Nitekim kadın , erkekle

birlikte tarla ve bahçede sürekli çalıştığı için erkeğe oranla daha az zaman

bulabilmektedir. Kış aylarında bile erkeğin işleri azalırken kadın faaliyetlerinde çok az

bir azalma olmaktadır. Buna rağmen işler nispeten azaldığı için kış aylarında

kadınların namaza devamlılığı artmakta, erkeklerde ise bir farklılık görülmemektedir.

Hiç namaz kılmayanların oranı konusunda ise bariz bir farklılık görülmektedir.

Kadınların %12,6’sı hiç namaz kılmazken bu oran erkeklerde %5’tir. Bu oranı cuma ve

bayram namazları etkilemektedir. Cuma ve bayram namazlarına katılıma konusunda

erkek üzerinde toplumsal baskı önemli bir faktördür.

Namaz kılma durumunu etkileyen değişkenlerden birisi de eğitimdir. Eğitim

durumuna göre günlük beş vakit namaz kılma durumu değişmekte, ancak bu

değişiklik düzenlilik göstermemektedir. Buna göre düzenli olarak namaz kılmanın %48

oranında en yüksek olduğu eğitim grubu fakülte mezunlarıdır. Günlük namaza katılım

oranı, orta ve dengi okul mezunlarında %14,3 ile en düşük seviyeye inmektedir.

Okuma yazma bilmeyenlerin %41,7’si günlük namaza devam ederken ilkokul

mezunlarının %38,8’i, okuma yazma bilenlerin %37’si lise mezunlarının %28’4’ü bu

devamlılığı göstermektedir. Diğer ilginç bir nokta da hiç namaz kılmadığını belirten

Page 20: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

750

Muhammet Ali KÖROĞLU

%20’lik en yüksek oranında fakülte mezunları grubundan olmasıdır. Fakülte

mezunları ya düzenli olarak günlük namazlara devam etmekte ya da hiç namaz

kılmamaktadır. Daha önce de Allah’a iman ilkesine ulaşma konusunda yine bu eğitim

grubunda düşünselliğin ön planda olduğu üzerinde durulmuştu. Araştırma

grubumuzda yer alan fakülte mezunları muhtemelen, aile ve kültür ortamından

geleneksel olarak aldıkları dini değerleri eğitimleri sırasında araştırıp daha bilinçli bir

hale gelerek davranışa dönüştürmekle ya da tamamen terk etmektedirler.

Konuyla ilgili diğer araştırmalarda genellikle eğitim düzeyindeki yükselişe

paralel olarak dini pratiklere bağlılıkta bir düşüş söz konusudur. Şişik’in çalışmasında

günlük beş vakit namazını düzenli olarak kıldığını belirtenlerin en yüksek oranda

olduğu eğitim grubu %64,7 ile okuma yazma bilmeyenlerdir. Aynı zamanda bu grupta

hiç namaz kılmadığını ifade eden deneğe rastlanmamıştır.54Yine Köktaş’ın

çalışmasında hiç okula gitmemişlerde günlük namazlara devam oranı %56,3 ile en

yüksek iken, %9,9 ile lise mezunlarında ve %12 ile de Üniversite öğrenci ve

mezunlarında en düşük orandadır.55 Bu bağlamda çalışmanın verilerinin diğer

çalışmalardan farklılaşmakta olduğu görülmektedir. Bölgede eğitim durumunun

artışına paralel olarak ibadetler konusunda bilinç artmakta ve namaz kılma oranı

yükselmektedir.

Bu verilere ek olarak yaş ile günlük namazlara devamlılık arasında da düzenli

bir ilişki söz konusudur. Nitekim günlük namazlara %65,9 oranında en fazla devam

eden yaş grubu 61 ve yukarısı iken bu oran, yaşın azalmasıyla doğru orantılı olarak

azalmakta 15-25 yaş grubunda %24,3 ile en düşük seviyede görülmektedir. Yine hiç

namaz kılmayanların oranı %12,1 ile 15-25 yaş grubunda en yüksek iken,41-60 yaş

grubunda en düşüktür. Bu da göstermektedir ki yaşlılık, ekonomik hayatın dışında

olma ve ölüme daha yakın olduğunu düşünme düzenli namaz kılmayı önemli

etkileyen sebepler arasındadır.

b) Oruç Tutma

Oruç, İslam’ın en fazla önem verdiği ibadetlerden birisidir. Ayrıca kolektif

şuurun bilinç düzeyine yükseldiği dönemlerden birisini Ramazan ayı oluşturmaktadır.

Bir istikrar ve süreklilik simgesi olarak namaz, çeşitli nedenlerle herkes tarafından

yerine getirilmemektedir. Ancak oruç ve özellikle Ramazan orucu konusunda bu

tutum tamamen değişmektedir. Yılın sadece bir ayında oruç tutma zorunluluğu

olduğu için genelde namaz ve diğer ibadetlere katılım az olsa bile oruç ibadetine

katılım daha fazla olmaktadır. Yine toplumsal normlar, oruç konusunda daha sıkıdır.

Bunun için bireyler oruç tutmasa bile bunu gizleme eğilimindedirler.

Ramazan orucu tutma konusunda katılımcıları değerlendirdiğimizde Ramazan

orucunun tamamını tutanların oranının %92(s=382), hiç oruç tutmayanların oranının

ise %2,7(s=2,7) olduğu görülmektedir. Daha öncede belirttiğimiz gibi oruç ibadetine

54 Şişik, Bolvadin ve Çevresinde Sosyal ve Dini Hayat, s. 65. 55 Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat, s. 112.

Page 21: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 751

katılım durumunda diğer ibadetlere katılımdan daha fazla bir yoğunluk vardır. Bu

anlamda örneklemimiz daha homojendir ve değişkenler açısından konu ile ilgili

anlamlı bir fark bulunmamaktadır.

c) Hac İbadeti

İslam’ın beş şartından biri de hac ’tır. Hac, bireylerin ekonomik durumlarıyla

yakından ilişkili bir ibadet olduğu için yörede en az yapılan ibadetlerden birisidir.

Nitekim yörede hacca sadece bir defa gittiğini belirtenlerin oranı 3,4(s=14)’tür.

Ekonomik imkansızlıkları nedeniyle hacca gidemeyip ancak imkanı olduğu takdirde

gitmeyi isteyenlerin oranı ise %87,5(s=363)’tir. Durumu ne olursa olsun hacca

gitmeyeceğini ifade edenlerin oranı ise %6,7(s=28)’dir.

Konu gelirle doğrudan alakalı olduğu için, gelir grupları açısından

incelediğimizde bir defa hacca gittiğini ifade edenlerin %61’inin 251-350 TL gelire

sahip gruptan olduğu görülmektedir. Hiç geliri olmadığını ifade edenlerin

oluşturduğu grup dışında, her gelir grubundan önemli bir katılım söz konusudur. Hiç

hacca gitmeyeceğini ifade edenlerin oranı %15,7 ile 500 TL ve daha fazla gelire sahip

grupta en yüksektir. Ancak hac ile ilgili tutumlar, tüm gelir gruplarında olumludur.

Gelir gruplarından imkanı olursa hacca gitmek istediğini belirtenlerin oranı %80,7 ile

500 milyon ve daha fazla gelire sahip grupta en düşük, gelirinin olmadığını ifade

edenlerin grubunda %97,1 ile en yüksektir. Bu da beklenenin aksine gelir arttıkça hacca

gitmeyi isteme oranının nispeten düştüğünü göstermektedir. Bu da hacca gitme

konusundaki tutumların daha çok gelirle değil kişinin sahip olduğu dini hassasiyetle

ilgili olduğunu göstermektedir.

d) Zekat Fitre ve Kurban

Zekat, fitre ve kurban tamamen mali ibadetler olduğu için katılımcıların bu

konudaki tutumları tek bir soruyla ölçülmeye çalışılmıştır. Bilindiği gibi zekat

verebilmek için sahip olunan malın belirli bir miktara ulaşması ve sahip olma süresinin

en az bir yıl olması gerekmektedir. Bu açıdan yörede gelir düzeyi oldukça düşük

olduğu için zekat ibadetine katılımın ya çok düşük ya da hiç olmadığını

düşünülmüştür. Ancak bir çok katılımcı, sahip olduğu küçükbaş hayvanlardan ve az

miktarda da olsa altın gibi değerli eşyalardan zekat verdiğini ifade etmiştir. Kurban ve

fitre ise zekata oranla katılımı daha yüksek olan ibadetlerdir. Zengin ya da fakir

ayrımını çok az olarak etkilemesine rağmen fitrenin ve kurbanın da geleneksel

kültürün etkisiyle yerine getirildiği gözlemlenmiştir. Katılımcılardan bazıları kurban

için paraları olmasa bile komşularından bir küçükbaş hayvan alıp kesmelerinin

kendilerine hiç de ağır gelmediğini ifade etmiştir. Zekat ve fitre gibi ibadetler başlı

başına sosyal bir dayanışma mekanizmasını oluştururken, gelir durumları buna imkan

vermeyenlerde de bu ibadetlere katılma arzusu göze çarpmaktadır. Kurban konusunda

ise bazen bir ibadet olduğu bilinci kaybolsa da bu ibadeti yerine getirme davranışı

Page 22: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

752

Muhammet Ali KÖROĞLU

yaygındır. Nitekim zekat, fitre ve kurban ibadetlerini her yıl yerine getirenlerin oranı

%53,7(s=223)’ dir. Hiç yerine getirmeyenlerin oranı %6(s=25) iken, bazı yıllar yerine

getirenlerin oranı %14,2(s=59)’dir. Yapılması gereken ibadet olarak düşünüp fakirlik

nedeniyle yapamayanların oranı ise %21,4(s=89)’tür.

e) Dua ve Kur’an Okuma

Dua, dini hayatın subjektif yönünü oluşturmaktadır. Anket sırasında yörede

pek çok katılımcı, diğer ibadetlere katılmasalar bile dua ettiklerini ifade etmişlerdir.

Dua edilen durumlar değişse de katılımcılar çoğunlukla dua etmektedirler.

Katılımcılardan bazıları duanın ibadetlerin özü, af ve mağfiret dileme yöntemi

olduğunu ve dua etmeyen kimsenin bulunmayacağını ifade etmişlerdir. Katılımcıların

dua ile ilgili durumlarını değerlendirdiğimizde örneklememizin %73(s=303)’ü namaz

dışında da dua ettiği görülmektedir. Özellikle çaresiz durumlarda dua edenlerin oranı

%17,3(s=72), cenaze mevlit gibi özel durumlarda dua edenlerin oranı %4,8(s=20)’dir.

Hiç dua etmediğini ifade edenlerin oranı %1,7(s=7) olarak görülmektedir.

Dua etme durumuna ek olarak Kur’an’ın ibadet amacıyla okunması da

kültürümüzde yaygın bir durumdur. Kur’an’ın bu şekilde okunması dini bilgi ve

eğitim durumuyla yakından ilişkilidir. Yörede Kur’an’ı Arapça olarak okumayı

bilenlerin az olduğu yönündeki gözlemlerimize dayanarak Kur’an’ın Türkçe ’sini

okuma durumu incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca İslam’ın temel kaynağı olarak

Kur’an’ı kendi diliyle okuyarak anlamaya çalışma ve bazı ilkeleri aracısız olarak

Kur’an’dan öğrenme isteğinin var olup olmadığını ortaya koyma açısından da

katılımcıların Kur’an’ın Türkçe ‘sini okuma durumlarının incelemesi gerektiği

düşünülmüştür.

Katılımcıların bu konuda verdiği cevaplar incelendiğinde %41,9’un Kur’an’ın

Türkçe ‘sini hiç okumadığını, %19,8’inin çok nadir okuduğunu, %27,2’sinin bazen

okuduğunu ve yalnızca %8,7’sinin sık sık okuduğu görülmektedir.

Cinsiyet değişkenine bağlı olarak ise Kur’an’ın Türkçe ‘sini okuma durumu

değişmektedir. Nitekim Kur’an’ın Türkçe ‘sini hiç okumadığını ifade edenlerin oranı

kadınlarda %52,4 iken erkeklerde %38’dir. Erkeklerin %23,4’ü Kur’an’ın Türkçe’sini

çok nadir okurken, bu oran kadınlarda %15,4’tür. Yine erkeklerin %29,3ü Kur’an’ı

bazen okurken, bu oran kadınlarda %25,9’dur. Kur’an’ın Türkçe’sini sık sık

okuduğunu ifade edenlerin oranı ise kadınlarda %6,3, erkeklerde %5’tir. Bu da

göstermektedir ki kadınlara oranla erkekler Kur’an’ın Türkçe ‘sini daha fazla

okumaktadırlar. Kadınlarda Kur’an’ın Türkçe ’sini okuma oranının düşük olmasının

nedeni ise kanaatimizce onların eğitim imkanlarından daha az yararlanmalarıdır.

Konuyu eğitim durumuna göre değerlendirdiğimiz de ise okuma yazma

bilmeyenler istisna edildiğinde, Kur’an’ın Türkçe’sini okuduğunu ifade eden orta ve

dengi okul mezunlarından hiçbir katılımcı olmadığını, fakülte ve yüksekokul

mezunları grubunun %20,8 ile en yüksek oranda Kur’an’ın Türkçe’sini okuduğunu

ifade eden eğitim grubu olduğunu söyleyebiliriz. Yine okuma yazma bilmeyenler

Page 23: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 753

istisna edilerek Kur’an’ın Türkçe’sini hiç okumayanların oranı orta ve dengi okul

mezunları grubunda %42,9 ile en yüksek olduğu görülmektedir. Bazen okuduğunu

ifade edenlerin oranı, fakülte mezunlarında %41,7 ile en yüksektir. Buna göre fakülte

mezunları Kur’an’ın Türkçe’sini çeşitli sıklıklarla okumaktayken diğer eğitim grupları

daha az okumakta ve oranlar, bu gruplar arasında çok fazla değişmemektedir.

Eğitimdeki artışa paralel, Kur’an’ı kendi diliyle okuma ve anlamaya çalışma çabası

artmaktadır.

III. Dini Bilgi Boyutu İle İlgili Bulgular

Dini bilgi boyutu ile ilgili bölümde katılımcıların İslam’ın iman ilkeleri ve dinin

pratik boyutuyla ilgili genel olarak asgari oranda bilinmesini istediği bazı konularla

ilgili bilgi düzeyleri araştırılmıştır. Bunun için katılımcıların Kur’an’ın Arapça aslını

okumayı bilip bilmeme durumu, dini bilgi düzeyi açısından kendilerini nasıl

algıladıkları gibi konularla ilgili veriler elde edilmeye çalışılmıştır.

a) Kur’an’ı Aslından Okuma

İslam’ın temel kaynağı olarak Kur’an’ı indirildiği dil olan Arapça aslından

okumayı bilmek önemlidir. Bu açıdan incelediğinde katılımcıların %65,5’inin Kur’an’ı

Arapça olarak okumayı bilmediği görülmektedir. %32,3’ü ise Kur’an’ı Arapça olarak

okuyabilmektedir. Kur’an’ı Arapça aslından okuma oranının düşük olması nedeniyle

yörede Kur’an’ı Arapça okumayı bilenlerin dinsel itibarı bir hayli fazladır. İlçede

Kur’an kursunun bulunmaması, camilerdeki yaz kurslarının verimsizliği ve Kur’an

öğrenilebilecek başka eğitim kurumlarının olmaması Kur’an’ı Arapçasından

okuyabilme oranının düşük olmasının nedenleri arasında zikredilebilir.

b) Dini Bilgi Düzeyi

Dindarlığın bilgi boyutuyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken diğer bir

husus da, bireylerin dini bilgi düzeyleri açısından kendilerini nasıl

değerlendirdikleridir. Kuşkusuz dini bilgi düzeyinin alınan eğitim, özellikle de din

eğitimi ile yakından ilişkisi vardır. Örneklemimizin dini bilgi düzeyi açısından

kendisini nasıl değerlendirdiğini tespit etmek amacıyla katılımcılara, ‚yeterli derecede

dini bilgiye sahip olduğunuz kanaatinde misiniz? ve ‚sizce ibadetlerinizi sağlıklı bir

şekilde yerine getirebilmeniz için gerekli bilgi düzeyiniz nedir‛ sorularını yönelttik.

Verilen cevaplar incelediğinde ankete katılanların %44,1’inin yeterli derecede dini

bilgiye sahip olduğunu, %42,7’sinin ise dini bilgilerinin yetersizliği kanaatini

belirttikleri görülmektedir. Bunun yanı sıra katılımcıların %9,2’si dini bilgilerinin

yeterliliği konusunda herhangi bir fikre sahip değilken, %4,1’i soruyu cevapsız

bırakmıştır.

İbadetlerini sağlıklı bir şeklide yerine getirebilmek için gerekli bilgi düzeyi

açısından incelediğinde ise katılımcıların %6,7’sinin kendilerini çok iyi, %42,4’ünün

Page 24: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

754

Muhammet Ali KÖROĞLU

iyi, %34,9’unun orta, %11,1’inin zayıf olarak değerlendirdiği görülmektedir.

Katılımcıların %1,2’si ise hiç bilgisinin olmadığını ifade etmiştir. Sahip olunan dini

bilgi düzeyinin en çok eğitimle ilişkisi olduğu için, konu eğitim düzeyi açısından

değerlendirilmiştir. Konu ile ilgili olarak, yeterli derecede dini bilgiye sahip olduğunu

ifade edenlerin en yüksek oranda olduğu grup %52,9 ile ilkokul mezunları olduğu

görülmektedir. Bu oran, fakülte mezunlarında %52, okuma yazma bilmeyenlerde

%50’dir. Ortaokul mezunları dini bilgi düzeyi açısından %22,2 ile kendilerini en düşük

oranda yeterli görmektedir. Okuma yazma bilenlerin %45,4’ü, lise mezunlarının ise

%42,5’i dini bilgi düzeylerinin yeterliliği kanaatindedir. Dini bilgilerini yeterli görme

bakımından, fakülte mezunları, ilkokul mezunları ve okuma yazma bilmeyenlerin

oranları birbirine yakındır. Katılımcıların kendi dini bilgi düzeylerini değerlendirmesi

baz alındığında bu oranlar, dini bilgilerin resmi eğitim kurumlarından çok informel

yollarla öğrenilmiş olduğu şeklinde yorumlanabilir. Çünkü eğitimin artışına paralel

olarak dini bilgi düzeyi artmamaktadır.

IV. Dini Tecrübe Boyutuyla İlgili Bulgular

Dini tecrübe boyutunun dindarlığın en subjektif yönünü oluşturduğu

söylenebilir. Din, insanın düşünce dünyasını oluşturup eylemlerine form verirken aynı

zamanda duygu dünyasını da oluşturur. Dini tecrübe daha çok insanın duygu

dünyasıyla ilgili olduğu için tecrübe boyutunu tespit etmek oldukça zordur. Dini

tecrübeyi yaşayan insan açısından bile bunun aktarımı kolay değildir. İslam

kültüründe özellikle tasavvuf ekolünde dinin spiritüel yorumu ve dini tecrübe ile ilgili

zengin bir gelenek vardır. Vecd, fena, hal vb. kavramlar çeşitli şekillerde yaşanan dini

tecrübenin kavramsal düzlemdeki ifadeleridir. Ancak İslam tasavvuf geleneğinde

değişik şekillerde yaşanan bu tür dini tecrübenin aktarılamayacağı, sadece

yaşanabileceği şeklinde ağırlıklı bir görüş vardır.

Dindarlığın en subjektif yönü olarak dini tecrübe, onu yaşayan bireyler

açısından farklıdır. İslam örneğinden hareketle kılınan bir namazın aktörün duygu

dünyasındaki anlamı ve çağrışımı ya da okunan dini bir metnin bireyin

duygularındaki yankısı ile ilgili hissediş farklıdır. Din ve Tanrı gündelik hayatın

gerilimlerinden kaçış ve güveni temsil edebileceği gibi korku ve gerilimleri de temsil

edebilir. Bu açıdan yörede dinin tecrübe boyutunu tespit amacıyla katılımcılara ‚Dine

bağlılık insanın hayatında başka türlü sahip olamayacağı bir gaye ve anlam kazandırır

görüşüne katılıyor musunuz‛ sorusunu yönelttik.

Verilen cevaplara bakıldığında görülmektedir ki ankete katılanların

%40,2’si(s=167) dinin insan hayatına başka türlü sahip olamayacağı bir gaye ve anlam

kazandırdığı görüşüne kesinlikle katılmaktadır. Yine %38,8(s=161)’lik bir oran, bu

düşünceye katılırken, %10,6(s=44), emin değildir. Bu düşünceye katılmayanlarla

kesinlikle katılmayanların oranı ise %6’(s=25)dır. Verilen cevaplardan hareketle

katılımcıların dini tecrübesinin niteliği ile ilgili bir çıkarımda bulunmak mümkün

görünmemektedir. Dine bağlanmanın, insan hayatına gaye ve anlam kazandırdığı

görüşü çoğunlukla kabul edilen bir düşüncedir. Ancak dinin birey hayatına nasıl bir

Page 25: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 755

gaye ve anlam kattığı, sorunlarını nasıl çözdüğü ya da ne tür sorunlarını çözdüğü

belirsizdir.

V. Etkileme Boyutu İle İlgili Bulgular

Dinin etkileme boyutu, diğer bölümlerde incelenen, inanç, ibadet, tecrübe ve

bilgi boyutlarının seküler düzlemdeki sonucu olarak görülebilir. Dinin insanda

oluşturduğu zihniyet, insanın eşya ve olaylar karşısındaki tutumu, insanlar arası

ilişkilerdeki rolü ve bireyin seküler alanda dini ve tanrıyı göz önünde bulundurması,

dindarlığın etkileme boyutuyla ilgilidir. Bu bölümde dinin etkileme boyutu, dinin

insanın sosyal davranışının şekillenmesi konusunda etkili olan diğer sosyal kurumlarla

ilişkisi çerçevesinde ele alınmıştır.

a) Din-Eğitim İlişkileri

Dini faktörler, toplumsal yapıyı oluşturan diğer kurumlar üzerinde olduğu gibi

eğitim üzerinde de oldukça etkilidirler. Din eğitimi, birey ve toplumun din ihtiyacını

sağlıklı bir şekilde karşılayabilmek için bir dine ait genel bir kültür vererek dini bir

kişilik kazandırma süreci olarak algılanabilir.56

Dinin eğitime etkisi ise toplumlara ve çağlara göre değişmektedir. Din - eğitim

ilişkilerine yörenin eğitim durumu konusunda değinildiği için bu bölümde sadece din

eğitimi ile ilgili kanaatler incelenmiştir. Bu amaçla katılımcılara ‚sizce çocukların

İslami esaslara göre eğitilmeleri gerekli midir?‛ sorusu yöneltilmiştir. Bu soruya

verilen cevaplar incelediğinde, katılımcıların %88’inin, çocukların İslami esaslara göre

eğitilmesini istemekte oldukları, %6,5’inin ise bu konuda fikirlerinin bulunmadığını

belirttikleri görülmektedir. %2,4’ü ise çocukların İslami esaslara göre eğitilmesini

istememektedir.

Değişkenler açısından din eğitiminin gerekli olup olmadığı konusundaki

düşüncelerde en etkili olan yaşam çevresidir. Buna göre köyde din eğitimini isteme

oranı ilçe merkezine oranla daha yüksektir. Ancak yörede genel olarak tüm

değişkenler açısından din eğitiminin gerekliliği fikri en yaygın fikir olarak

görülmektedir. Bu durumun göre halkının kendilerindeki eğitim eksikliğinin farkında

olmalarından kaynaklandığı kanaatindeyiz. Din konusundaki tutum,çoğunlukla

olumlu olduğu için, din eğitimi de gerekli görülmektedir.

c) Din ve Kişiler arası İlişkiler

Dinin etkisinin yoğun olarak hissedildiği alanlardan birisi de günlük hayat ve

kişiler arası ilişkilerdir. Din, arkadaş seçiminden günlük ilişkilerdeki sohbet

ortamlarına kadar bir çok şekilde kişiler arası ilişkileri az ya da çok etkilemektedir.

Dinin kişiler arası ilişkilere etkisini ölçmek amacıyla hareket edilen sorulardan birisi

56 Bkz: Beyza Bilgin, Mualla Selçuk, Din Eğitimi, Gün Yayınları, Ankara, 1999.

Page 26: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

756

Muhammet Ali KÖROĞLU

‚size göre insanın arkadaşlarının da dindar olması önemli midir?‛ sorusudur. Bu

soruya verilen cevaplar incelendiğinde, katılımcıların %72,3’ünün insanın

arkadaşlarının da dindar olmasının önemli olduğunu belirttiği ,%14’ünün ise önemli

olmadığını ifade ettiği görülmektedir. %6,7 oranında katılımcı ise fikrinin olmadığını

belirtmiştir. Bu oranlar, arkadaş seçiminde ve kişiler arası ilişkilerde dinin etkili

olduğunu göstermektedir.

Kişiler arası ilişkilerde dinin etkisini ölçmek amacıyla yöneltilen diğer bir soru

da ‚komşularınızla ya da iş arkadaşlarınızla dini konularda hangi sıklıkla sohbet

edersiniz veya tartışırsınız?‛ sorusudur. Cevaplar sınıflandırıldığında katılımcıların

%11,6’sının sık sık, %74,2’sinin ara sıra dini konularda sohbet edip tartıştığını ifade

ettikleri görülmektedir. Katılımcıların %11,8’i ise dini konularda hiç sohbet

etmediklerini belirtmiştir. Dini konularda konuşmanın sık sık, ya da hiç şeklindeki

iki ters yönünü işaretleyen katılımcıların oranı %11,6 - %11,8 olmak üzere birbirine çok

yakındır. Bunun dışındaki geniş bir çoğunlukta din, çeşitli aralıklarla olumlu ya da

olumsuz gündemi oluşturmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

Bir alan araştırması olarak gerçekleştirilen bu çalışma, Diyarbakır iline bağlı

Çüngüş İlçesi ve yirmi beş köyünden tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilmiş bir

örneklem grubuyla sınırlandırılarak, dindarlığın değişik boyutları yaş, eğitim düzeyi,

cinsiyet vb. değişkenlere göre incelenmiştir.

Genel olarak değerlendirildiğinde yöre, tarıma dayalı bir ekonominin geçerli

olduğu, buna rağmen toplam yüzölçümünün %30’u civarında tarımsal alana sahip ve

alanları ancak iklim koşullarının elverdiği ölçüde kullanabilen bir coğrafyada yer

almaktadır. Ulaşım ve iletişim imkanları çok zordur. Buna rağmen yöre, ülkemizin

yaşadığı değişim sürecinden çok fazla etkilenmiştir. Bu değişimin katalizörü olarak ise

iki olgu görülmektedir. Birincisi, yörede tüm kesitleriyle yaşanan göçün, hem kapalı

bir toplumun tek dışa açılım, hem de genel kültürel bütünle bileşimin şekli haline

gelmesidir. Yörenin nüfusu 1980li yıllarla karşılaştırıldığında çok azalmıştır. Yüksek

doğurganlık oranlarına rağmen 2000’li yıllara gelindiğinde aynı kalan nüfus, yöreden

büyükşehirlere göçün ciddiyetini göstermektedir. Yörede yaşayanların büyük

çoğunluğunda hala büyük şehirlerde yaşama ve çalışma arzusu hâkimdir. Bu nedenle

yaşanan değişimi bu ciddi olgunun kültürel yansıması olarak görmek mümkündür.

Değişimi etkileyen diğer bir unsur da kitle iletişim araçlarından yararlanma oranının

yaygınlaşmasıdır. Yörede yaklaşık olarak her evde televizyon ve çanak anten

bulunmaktadır. Nitekim örneklemimizin ana dili Zaza’ca olmasına rağmen Türkçe

anımsanmayacak oranda en çok kullanılan dildir. Türkçe’yi öğrenmede televizyon çok

etkili olmuştur.

Değişimi gösteren işaretleri ise, miras, kadın-erkek ilişkileri, dinsel itibarın

gözde kategorileri ile ilgili tutumlarda açıkça görmek mümkündür. Azımsanmayacak

bir çoğunluk, mirastan kadının eşit pay almasının, kız ve erkeklerin evlilik öncesi

görüşebilmesinin gerektiğini düşünmektedir. Yine şeyhler ya da ağalar yerine dini

Page 27: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 757

sorunları çözmede ilk kaynak, din görevlileri olarak görülmekte ve yine yörenin

çevresine oranla farklı din ve mezheplere yaklaşımının oldukça hoşgörülü olduğu

tespit edilmektedir.

Yöre, etnik bir kimlik taşımasına rağmen, genel kültürel bütünden çok farklı

değildir. Bunda en büyük etken ise dindir. Din, kültürel hayatı en çok etkileyen kurum

olduğu için yörede geçerli olan İslam’ın Hanefi yorumu yöreyi ülkenin geneliyle

benzeştirmiştir. Bu benzerlik, dindarlın boyutlarında olduğu kadar dini düşüncede de

açıkça görülebilmektedir. Nitekim dinin inançla ilgili bulguları topluca

değerlendirildiğinde örneklemimizin tamamına yakınının Allah’ın varlığı ve diğer

iman ilkelerine inandıkları görülmüştür. Değişkenler, inanıp inanmama durumunda

etkili değilken, inanılanların niteliği konusunda daha fazla etkilidir. İnanca ulaştıran

etkenlerden en önemlisi ise , aile olarak tespit edilmiştir. Yörede eğitimin, dindarlığın

tüm boyutlarını olumlu olarak etkileyen bir değişken olduğu görülmüştür. İnanç

boyutu içinde incelediğimiz batıl inançlar ve manevi halk inançları konusunda yöre,

karşılaştırmada bulunduğumuz Bolvadin ve İzmir kadar bu inançlara bağımlı değildir.

İbadet boyutu ile ilgili bulgular değerlendirildiğinde farz ibadetlerden en fazla

yerine getirilen ibadetin oruç olduğu görülmektedir. Haccın, ekonomik boyutu olduğu

için en az yerine getirilen ibadettir. Zekat, kurban, fitre gibi ibadetlerin de ekonomik

boyutu olmasına rağmen, bu ibadetler, hacdan çok daha yüksek oranda yerine

getirilmektedirler.

Dini bilgi boyutu açısından değerlendirildiğinde ise örneklemimizin dini

bilgilerinin oldukça yetersiz olduğu görülmektedir. Dini bilgileri öğrenmede aile ve

din görevlileri etkindir. Dini öğrenmede kitapların etkisi ise çok azdır. Bunda

kuşkusuz okuma yazma oranının düşük olması önemlidir. Buna ek olarak dinin kişiler

arası ilişkilerde, eş, arkadaş seçiminde, etkin olduğu görülmüştür.

Sonuç olarak diyebiliriz ki yörede dindarlık, farklı boyutlarda, farklı oranlarda

yaşanmasını rağmen, din hayatın tüm alanlarında etkisini güçlü olarak

sürdürmektedir. Yine din yöre için kültürel bütünleşmeyi sağlayan en önemli

kurumdur.

KAYNAKÇA

BAŞBUĞ, Hayri; İki Türk Boyu Zazalar ve Kurmançlar, T.K.A.E Yayınları, Ankara 1974.

BELDELER DERGİSİ; Çüngüş Belediyesi Yayınları,2003.

BİLGİN, Beyza; Selçuk, Mualla, Din Eğitimi, Gün Yayınları, Ankara, 1999.

BİLGİSEVEN, Amiran Kurtkan; Genel Sosyoloji, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995.

Page 28: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

758

Muhammet Ali KÖROĞLU

COLE, Stephan; Sosyolojik Düşünme Yöntemi, çev. Bekir Demirkol, Vadi Yayınları,

Ankara ,1999.

Çüngüş Kaymakamlığı Nüfus Müdürlüğü Kayıtları.

DOĞAN, İsmail; Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, Sistem Yayınları, İstanbul, 2000.

GIDDENS, Anthony; Sosyoloji, Ayraç Yayınları, Ankara, 2000.

GÖKÇEN, Rıfat; Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Öz yürek Yayınları, İstanbul,

2000.

GÜNAY, Ünver; Din Sosyolojisi, İnsan Yayınları, İstanbul, 2000.

HAMİDULLAH, Muhammed; İslam’a Giriş, çev. Muhammet Arif Koytak, Beyan

Yayınları, İstanbul, l996.

KAYA, Ali; Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi, Can Yayınları, İstanbul, 1999.

KIERKEQUARD,K.; Korku ve Titreme, çev. İbrahim Kapaklıkaya, Anka Yayınları,

İstanbul, 2002.

KONGAR, Emre; 21.yy’da Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.

KÖKTAŞ, M. Emin; Türkiye’de Dini Hayat, İşaret Yayınları, İstanbul, 1993.

___________; Din ve Siyaset, Vadi Yayınları, Ankara, 1997.

___________;‚Türk Modernleşmesinin Din Sorunu” , Türkiye Günlüğü, Ankara, 1997.

KURTKAN, Amiran; Sosyolojik Açıdan Eğitim Yoluyla Kalkınmanın Esasları, İ.Ü.İ.F.

Yayınları, İstanbul, 1972.

LEFEBVRE, Henri; Modern Dünyada Gündelik Hayat, Metis Yayınları, İstanbul, 1998.

MENGÜŞOĞLU , Takiyyüddin; Felsefeye Giriş, Remzi Yay., İstanbul, 1997.

MILLS, C.W; Toplumbilimsel Düşün, çev. Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000.

ÖZCAN, Hanifi; Epistemolojik Açıdan İman, M.Ü.İ.F.V. Yayınları, İstanbul, 1997.

RİŞVANOĞLU, Mahmut; Saklanan Gerçek Kurmançlar ve Zazaların Kimliği, Tanmak

Yayınları, Ankara Tarihsiz.

SEVGEN, Nazmi; Zazalar ve Kızılbaşlar, Kalan Yayınları, Ankara, 1999.

ŞİŞİK, Cemile Zehra; Bolvadin ve Çevresinde Sosyal ve Dini Hayat, Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, Konya 2002.

TEZCAN, Mahmut; Türklerle İlgili Stereotipler ( Kalıp Yargılar ve Türk Değerleri Üzerine

Bir Deneme, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1974.

TURNER, Bryan; Statü, çev., Kemal İnal, Doruk Yayınları, Ankara, 2000.

TÜRKDOĞAN, Orhan; Çağdaş Türk Sosyolojisi, Turan Yayınları, İstanbul 1995.

___________;Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınlan, İstanbul 1999.

Page 29: The Journal of Academic Social Science Studies ... roğluMuhammetAli-731... · PDF file6 C.W Mills, Toplumbilimsel Düşün,çev. ñ Ünsal Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2000,

Çüngüş’te Sosyal ve Dini Hayat 759

http:// www.diyarbekir.com

YILDIRIM, Ali; ŞİMŞEK; Hasan, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri,

Seçkin Yayınları, Ankara, 2000.

YILDIRIM, Ergün; Türkiye’nin Modernleşmesi ve İslam, İnsan Yayınları, İstanbul 1995.