turkish studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d03262/2016_2/2016_2_donmezmi.pdf354 mustafa...

16
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/2 Winter 2016, p. 353-368 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9231 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 04.02.2016 Accepted/Kabul: 08.03.2016 Referees/Hakemler: Prof. Dr. Mehmet Akif ÖZDOĞAN – Doç. Dr. Musa ALP This article was checked by iThenticate. ÖMER B. EBÎ REBÎA’NIN ŞİİRİNE PSİKANALİTİK BİR YAKLAŞIM: YAŞAM VE ÖLÜM İÇGÜDÜSÜ ARASINDA KADIN Mustafa İsmail DÖNMEZ ÖZET Edebiyat ve psikoloji insan ve insanın hallerini inceleme alanı olarak ele aldıkları için birbirlerinden beslenen bilim dallarıdır. Bu çalışmada Emevî döneminde yaşayan ve kendi dönemi ve sonraki çağlar dâhil aşk şairlerinin hocası kabul edilen Ömer b. Ebî Rebîa’nın şiirleri psikanalitik açıdan incelenmiştir. Şair, varlıklı bir ailenin çocuğu olup müreffeh ve eğlence dolu bir hayat sürmüştür. Her fırsatta kadınlarla iç içe olmuş, onları tasvir eden şiirler yazarak ilgilerine mazhar olmuştur. Ömer b. Ebî Rebîa, şiirlerinde narsist eğilimlere sahip olan bir şahsiyettir. Zevk gazelinin öncüsü olduğu için şiirlerinin en önemli teması kadındır. Şiirlerinde kadın bazen açıkça yer alırken bazen de imgeler aracılığı ile yer alır. Psikanaliz biliminin kurucu olan Sigmund Freud, yaşam ve ölüm içgüdüsü olmak üzere iki olgunun varlığına yer vermiştir. Yapıcılık ve canlanma olgularıyla yaşam içgüdüsü ve bunun aksini temsil eden yıkıcılık, gerileme ve donukluk halleri ile ölüm içgüdüsü. Bunlar içgüdülerin ikicilliği (ölüm ve yaşam içgüdüleri ) adı altında Freud’da ifadesini bulmuştur. Bu çalışmada Ömer b. Ebî Rebîa’nın divanındaki şiirleri analiz edilerek kadın sembolü ve Freud’un ortaya koyduğu yaşam ve ölüm içgüdüsü arasında kadının yeri tespit edilmiştir. Yaşam ve ölüm içgüdüsünün mücadelesinin şairin şiirlerine nasıl yansıdığı ve hangi içgüdünün daha baskın olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ömer b. Ebî Rebîa, Kadın, Yaşam ve ölüm içgüdüsü Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İlahiyat Fak., Temel İslam Bilimleri Bölümü, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, El-Mek: [email protected]

Upload: buikiet

Post on 07-Aug-2019

246 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/2 Winter 2016, p. 353-368

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9231

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 04.02.2016 Accepted/Kabul: 08.03.2016

Referees/Hakemler: Prof. Dr. Mehmet Akif ÖZDOĞAN –

Doç. Dr. Musa ALP

This article was checked by iThenticate.

ÖMER B. EBÎ REBÎA’NIN ŞİİRİNE PSİKANALİTİK BİR YAKLAŞIM: YAŞAM VE ÖLÜM İÇGÜDÜSÜ ARASINDA KADIN

Mustafa İsmail DÖNMEZ

ÖZET

Edebiyat ve psikoloji insan ve insanın hallerini inceleme alanı olarak ele aldıkları için birbirlerinden beslenen bilim dallarıdır. Bu

çalışmada Emevî döneminde yaşayan ve kendi dönemi ve sonraki çağlar

dâhil aşk şairlerinin hocası kabul edilen Ömer b. Ebî Rebîa’nın şiirleri

psikanalitik açıdan incelenmiştir. Şair, varlıklı bir ailenin çocuğu olup

müreffeh ve eğlence dolu bir hayat sürmüştür. Her fırsatta kadınlarla iç içe olmuş, onları tasvir eden şiirler yazarak ilgilerine mazhar olmuştur.

Ömer b. Ebî Rebîa, şiirlerinde narsist eğilimlere sahip olan bir

şahsiyettir. Zevk gazelinin öncüsü olduğu için şiirlerinin en önemli

teması kadındır. Şiirlerinde kadın bazen açıkça yer alırken bazen de

imgeler aracılığı ile yer alır. Psikanaliz biliminin kurucu olan Sigmund

Freud, yaşam ve ölüm içgüdüsü olmak üzere iki olgunun varlığına yer vermiştir. Yapıcılık ve canlanma olgularıyla yaşam içgüdüsü ve bunun

aksini temsil eden yıkıcılık, gerileme ve donukluk halleri ile ölüm

içgüdüsü. Bunlar içgüdülerin ikicilliği (ölüm ve yaşam içgüdüleri ) adı

altında Freud’da ifadesini bulmuştur. Bu çalışmada Ömer b. Ebî

Rebîa’nın divanındaki şiirleri analiz edilerek kadın sembolü ve Freud’un ortaya koyduğu yaşam ve ölüm içgüdüsü arasında kadının yeri tespit

edilmiştir. Yaşam ve ölüm içgüdüsünün mücadelesinin şairin şiirlerine

nasıl yansıdığı ve hangi içgüdünün daha baskın olduğu tespit edilmeye

çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ömer b. Ebî Rebîa, Kadın, Yaşam ve ölüm

içgüdüsü

Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İlahiyat Fak., Temel İslam Bilimleri Bölümü, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim

Dalı, El-Mek: [email protected]

354 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

A PYSHOANALYTIC APPROACH TO THE POETRY OF OMAR B. ABI RABI’A: WOMAN BETWEEN THE INSTINCTS OF LIFE

AND DEATH

ABSTRACT

As they study the “man” and “states of man” literature and psychology are two fields that feed on each other. In this paper the

poems by Omar b. Abī Rabi‘a, lived during the sultanate of the

Umayyad and was regarded the master of love-poets both in his lifetime

and after, has been psychoanalytically analysed. First of all his poetry is

treated. He was of a well-being family, and pursued a wealthy and

entertaining life. He was, even during the season of Hajj, almost always with ladies around and attracted to them with poems dedicated to their

beauties. Omar was a sort of narcissist poet. Since he was the leading

figure of “ode of lust” the most prominent theme in his odes was the

ladies. Sometimes they were obviously mentioned, and sometimes with

imagery. Freud, the founding father of psychoanalysis, put forth the duality of nature under the instincts of life and death. One is the

instinct of re-creation, and the other is completely the opposite: the

instinct of annihilation, decline and dullness. These are expressed as a

duality in Freud’s terminology. In this study the place of woman is tried

to be ascertained among the two given instincts, life and death. Then we

have aimed to detect which of these two instinct prevailed in Omar's poetry and how.

STRUCTRED ABSTRACT

In this paper I have critically examined the poems composed by

Omar b. Abī Rabi‘a, an Umayyad period odist, in his dīwan. The pieces

of the poet have been analysed in terms of the two instincts, put forth

by Sigmund Freud, of life and death, and the place of woman in

between. In the introduction you will find a general outlines regarding

the poems by the poet, and the descriptions of terms of “the instinct of life and death”. Besides, there are some explanations upon the

“imagery” and the “image of woman”. Then there is an analysis made on

the pieces included in the poet’s dīwan, the elements that symbolise

woman and the reflections of the two given instincts from the viewpoint

of woman. As we have studied the biography of the poet in an earlier piece titled “Narcissim Exposed In Omar b. Abi Rabia’s Poems”, we have

not felt the need to repeat it here again.

One of the themes that the classical Arab poetry treats is woman

and love. Though meaning literally to “say words of love to a woman”

ode (ghazal) comes to be terminologically known as: “In Arab literature

ghazal is not a distinctive kind of poetry, but is the name of the chapters on love and the lovers preceding the qasidas (eulogy) and used

to be meant “nasīb”. Later on the poems, be it either long or short, that

communicate the feelings of the poet excited by love, the loved one, wine

and spring were named as ghazal. Yet with the advent of Islam and

during the Caliphate of Rashidun (The Rightly Guided) the attraction to this kind of poetry considerably declined. On the contrary, in the

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 355

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

following reign of the Umayyad there was an increase in the interest in leisure, music and women; and odes harassing the madams and

mademoiselles gained popularity. In those times “ode” was not anymore

a means to take the qasida (eulogy) to its true purpose; but became only

the instrument used partly by the Bedouins and partly by the rural

artists. Of the Umayyad period poets Omar ibn Abī Rabī‘a that we here

try to treat as a subject was the master of the école of ode-saying and leader of those who used the very structure. Omar was brought up in

riches and welfare; away from the hardships of life, but in the hugs of

leisure. There had always been ladies at the centre of his work; not the

men. Even during the season of pilgrimage he gathered with ladies,

talked to them and wrote poems for their sake. He was fond of their attraction offered for his youth, charisma and of their love.

It was mostly the ghazals that were examined by many when

“woman in the eyes of the poets” is treated. The researchers have

detailed the women in poet’s ghazals, their biographies, beauties,

toilets, moral values, customs, and the affairs occurred between the

poet and his loved one; not the psychological background that led Omar to use the “woman” overtly or symbolically. That’s why we’ve made a

particular stress on those psychological factors that urged him to use

woman in an open or symbolic way. Not all the poems in his dīwan is

examined; but only the related pieces are tried to be evaluated to be

able to shed light on the secret conscious concealed behind his psychological world. The poet secured himself a significant position in

Arab literature with a colossal dīwan of poems. The elements of

conscious and subconscious have important place in psychoanalysis.

With those two elements Freud tried to explain the tendency of a

human being to re-experience the past sufferings, no matter how much

bitter they would be. The explanatory possibilities of the notion of leading a life on the axis of pleasure do of course have its limits. Freud

maintained that there might have been something called the instinct of

death. Life does always re-creates itself and is in continual struggle

against the instinct of death. While the former labours to bring together

and generate larger things, the latter always seeks for ways to severe, bring into pieces and at length to annihilate. These two instincts, in

short, are in an endless strife. These are expressed as a duality in

Freud’s terminology. In this study we have put an effort to find in

Omar’s poems the reflections of these two instincts and the place of

woman is tried to be ascertained among the two given instincts, life and

death.

As far as we have ascertained it might be said, depending on his

poems included in the dīwan, that the instinct of life prevails. During

the moments when the very instinct of life was dominant the poet

tended to remember the lady he loved and the times that they spent

together. Now and then he directly named her and sometimes just referred to her in a symbolic diction. There was always “woman” in the

longing for the past, and also behind the beauties of anything in the

nature, static or on the move. Among the elements that symbolise the

woman the following might be numbered: the sun, the moon, the full

moon, stars, shining pearls, rain-bearing clouds, the rain, bunch of

grapes, twigs of lilies, deer and gazelle. These very symbols do also represent the desire for living, whereas the symbols (the like of which

356 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

may be numbered as the “sun-screening clouds”, teardrops, emotional pain, affliction and sleepless nights) are the imageries reflecting the

instinct of death.

Keywords: Omar b. Abī Rabi‘a, woman, instincts of life and death.

Giriş

Klasik Arap şiirinin konularından birisi kadından ve aşktan bahsetmektir (nesîb, tağazzul,

teşebbüb). (Çetin, 2011: 73) Sözlükte kadınlara aşk sözleri söylemek anlamına gelen gazel (Faysal,

1986: 268), bir edebiyat terimi olarak şöyle tanımlanmıştır: "Arap edebiyatında gazel bir nazım

şekli olmayıp kasidelerin başında aşktan sevgiliden söz eden bölümlere verilen addır ve "nesîb"

karşılığında kullanılmıştır. Daha sonraları şairin aşk, sevgili, şarap, bahar gibi coşkulu haller

karşısındaki duygularını anlatan şiirlere uzun yahut kısa olsun gazel denilmiştir.” (İpekten, 1996:

13/440)

Cahiliye döneminden sonra İslamiyet’in doğuşu ve akabinde Raşit halifeler döneminde

tegazzüle olan ilgi zayıflamıştır (Demirayak, 2012: 76). Emevîler Döneminde eğlence, müzik ve

kadınlara meyil oldukça artmış, eşraf kadın ve kızlarına sataşan gazel şiirleri yaygınlık kazanmıştır

(Durmuş, 2010: 39/149). Bu dönemde teğazzul kasideyi asıl gayeye sevk eden bir vesile olmaktan

kurtularak bir kısmı bedevi, diğer bir kısmı şehirli iki grup sanatkârın eserlerinin asıl rengini teşkil

etmiştir (Çetin, 2011: 75). Çalışmamıza konu edindiğimiz Ömer b. Ebî Rebîa, gazel türü şiir

ekolünün önderi ve bu türde şiir yazan şairlerin hocası olarak görülmektedir (Huseyn, 1991: 1/592;

el-Fâhûrî, ts.: 265). Şairlerin gözünde kadını ele alan birçok çalışmada daha çok gazel yönü

önemsenmiştir (Yalar, 2009: 43-73). Araştırmacılar şairlerin şiirlerinde yer verdikleri kadınları,

biyografilerini, giyimlerini, güzelliklerini, süslenmelerini, ahlaki değerlerini, âdetlerini ve şairin

sevdiği kadınlarla maceralarını incelemişlerdir. Ömer’in açıkça veya simgeler aracılığı kadına yer

vermesinin psikolojik arka planı değerlendirilmemiştir. Bu yüzden çalışmamızda, Emevî

Döneminin en büyük aşk şairi olan Ömer’in açıkça veya simgeler aracılığı ile kadına yer verişini

psikolojik etkenler boyutunda ele aldık. Çalışmada şairin bütün divanını ele almadık. Ömer’in

şiirlerinde yer verdiği ve kadınla ilintili örnekler çerçevesinde şairin psikolojik dünyasının arka

planındaki gizli bilince ışık tutmaya çalıştık. Şairimiz büyük bir şiir divanı ile Arap edebiyatı

alanında önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmamızda şairimizin bazen açık bazen de dolaylı olarak

semboller aracılığı ile kadına yer verişinin psikolojik arka planına ulaşmaya çalıştık.

1. Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirinin Genel Özellikleri

Ömer b. Ebî Rebîa, klasik Arap şiirinin giriş bölümü şeklinde kalmış olan gazele bağımsız

bir kimlik kazandıran şairdir (el-Fâhûrî, ts.: 262). Geleneksel Arap şiirinden farklı olarak şiirlerinin

tamamını bir kaç beyit hariç gazele ayırmıştır. Ömer, şiirlerinde sadece kadını konu edinmiştir.

Isfehânî’nin rivayetine göre Süleyman b. Abdulmelik ona “Bizi övmekten seni alıkoyan nedir?”

dediğinde “Ben erkekleri övmem, sadece kadınları överim” cevabını vermiştir (el-İsfehânî, 2008:

1/69). Ömer, geleneksel gazel şiirlerinde olduğu gibi kadının güzelliklerini betimlemiş, ayrıca

dönemindeki kadınların ahlakını, konuşma tarzlarını, başta eğlence meclisleri olmak üzere farklı

yerlerdeki hareketlerini tasvir etmiştir (el-Fâhûrî, ts.: 257). Ömer b. Ebî Rebîa, şiirlerinde kadın

vücudunu somut bir şekilde tasvir edip müstehcenlik sınırlarına varmamakla birlikte ahlaki

prensipleri bir yana bırakarak nefsani arzuları ön plana çıkardıkları zevk ekolü, açık gazel, serbest

gazel, şehevî gazel, kentsel gazel, ahlaksız gazel gibi adlarla anılan türün en önemli temsilcisidir

(Demirayak, 2012: 255). Ömer b. Ebî Rebîa’nın şiirlerini anlamada yaşadığı çağ ve hayat hikâyesi

önemli bir yer tutmaktadır. “Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirlerinde Narsisizmin Tezâhürü” adlı

makalemizde biyografisine yer verdiğimiz için burada tekrarlamadık. (Hayatı için bkz., el-İsfahanî,

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 357

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

2008: 1/62; Huseyn, 1991: 1/592; el-Fâhûrî, ts.: 265; İbn Ebî Rebîa, 1934: 1-10; Er, 2007: 39/56;

Mübârek, ts.: 44-50)

2. Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım

Edebiyat ve psikoloji insan ve insanın hallerini inceledikleri için birbirinden istifade etmesi

gereken bilim dallarıdır. Bu iki bilim dalının birbirlerine katkısı olmaktadır. Psikoloji biliminde

edebiyat, edebi eser ve edebiyatçılar üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Freud, Adler, Jung, Lacan,

Fromm, Reich ve Klein, bu tarz çalışmalar ortaya koyan bilim adamlarından bazılardır (Emre,

2006: 292). Örneğin Freud, Michelangelo’nun Musa’sını, Shakespeare’nin Lady Machbet’i ve

Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’ini incelemiştir (Freud, 2014: 135, 184, 221). Biz de

çalışmamızda psikanaliz biliminin kurucusu Freud’un ele aldığı yaşam ve ölüm içgüdüleri

açısından Ömer b. Ebî Rebîa’nın şiirlerini inceledik ve kadının bu iki içgüdü arasındaki yerini

ortaya koymaya çalıştık.

2.1. Yaşam Ve Ölüm İçgüdüsü

Sigmund Freud’un önemli teorilerinin sonuncusu yaşam ve ölüm içgüdüleridir. 1920’de

yazdığı “Haz İlkesinin Ötesi” adlı çalışmasında ve ardından 1930’de kaleme aldığı “Ben ve Es”

adlı çalışmasında bu konuyu ele almıştır. Freud, insanların geçmişte yaşadıklarını, acı verici de

olsa, tekrar tekrar yaşama eğiliminde olmasını açıklamaya çalışmıştır. Ona göre bu durum yaşam

içgüdüsü ve kendini koruma içgüdüsünün ötesinde bir şey olsa gerektir. Freud, bu noktadan sonra

ölüm içgüdüsü diye bir şey olabileceğini öne sürmüştür. Canlılık, kendini sürekli yeniden üretir ve

ölüm içgüdüsüyle çatışma içindedir. Yaşam içgüdüsü; bir araya getirmeye, daha büyük şeyler

üretmeye yönelirken, ölüm içgüdüsü; bunları parçalamaya, daha küçük parçalar haline getirmeye

ve nihayetinde yok etmeye çalışır. Ortaya çıkan, hayatın dinamiğidir (Freud, 2012: 52). Ona göre

bu iki içgüdü parçalanma ve oluşma gibi fizyolojik süreçlerle birlikte görülür. Yaşayan her canlı

madde içinde yaşam ve ölüm içgüdüleri vardır, ama bu dağılım her maddede değişiktir. Freud,

karşıt kavramlarla işleyen, yani düalist bir düşünce biçimine sahipti. Karşıt güçlerin birbirleriyle

çarpıştıklarına ve yaşam sürecinin bu savaşın bir sonucu olduğuna inanırdı. O insan varlığını

çatışan iki içgüdünün savaş alanı ve merkezi kılmıştır (Fromm, 1983: 150, 160; Horney, 1994: 90).

Sözü edilen iki içgüdü sürekli bir mücadele içerisindedir. Yapıcılık ve canlanma olgularıyla yaşam

içgüdüsü ve bunun aksini temsil eden yıkıcılık, gerileme ve donukluk halleri ile ölüm içgüdüsü.

Bunlar içgüdülerin ikicilliği (ölüm ve yaşam içgüdüleri ) adı altında Freud’da ifadesini bulmuştur:

“E. Hering’in kuramına göre iki çeşit süreç yaşayan varlığın içinde işlevini sürdürmektedir; birisi

yapıcı ve asimilatör, diğeri ise yıkıcı ve dissimilatördür.” (Freud, 2012: 61)

Psikanalizde bilinç ve bilinçaltı unsurlara büyük önem verilir. İmge, şairin bilinçaltından

gelen duygu yoğunlaşmalarının bilinçte ortaya çıkmasıyla oluşur. İmge, herhangi bir varlık ya da

kavramın zihinde yeniden adlandırılmasıdır. İmge, soyut ve somut farklı çağrışımlara açık ifadeler

olup şiiri tekdüzelikten kurtarmak ve anlam zenginliğini güçlendirmek için kullanılan zihinsel

tasarımlardır. Bilinçdışı duygulanım imgelerle ortaya çıkar (Karabulut, 2015: 3-4). Freud, imgeleri

bilinçaltıyla ilintilerken Jung onun hem bilinç hem de bilinçaltı ile ilgili olduğunu ifade etmiştir

(Ahmed, 1977: 37). Şairin yaşama içgüdüsü en üst seviyede olduğunda yapıcılık ve canlanma

olgularıyla kadın ve ona ait semboller kendini gösterir. Öte yandan şair ölüm içgüdüsünün

zirvesinde iken yıkıcılık ve durağanlık olguları belirir. Bu iki içgüdü sürekli devinim içindedir.

Zaman zaman birbirlerine üstünlük sağlarlar. Biri güçlendiğinde diğeri zayıf düşer. Şiir tüm

boyutları ile analiz edilmedikçe bunları belirlemek mümkün olmayacaktır.

358 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

2.2. Kadın Sembolü Ve Yaşam İle Ölüm İçgüdüsü Arasında Kadın

“(Latince Symbolom, Sumbolos, Symbolum; Fr. Symbole; İng. Symbol) remiz, alem,

misal, timsal ve alâmet karşılığında kullanılan sembol, duyu organlarıyla idraki imkansız herhangi

bir şeyi, tabii bir münasebet yoluyla hatıra getiren veya belirten her türlü müşahhas şey yahut

işarettir.” (Kardaş, ts.: 33/417) Arapçada sembol karşılığı olarak kullanılan remiz; sözlükte “işaret

etmek, işaret ederek anlatmak; işaret, sembol, örtülü anlatım” anlamlarına gelmektedir (İbn

Manzûr, ts.: 20/1727; ez-Zebîdî, 2001: 15/161). İbn Reşîk el-Kayrevânî, remzi; “Anlaşılmayacak

derecede gizli söz olup, kullanımı ile işaret halini almıştır” şeklinde tanımlar. İbn Reşîk’e göre

remz; teşbih, ima, kinaye, temsil, hazf ve tevriye gibi işaretin bir türüdür (el-Kayrevânî, 1998: 515-

520). Kudâme b. Ca’fer de remzi işaret anlamı ile ilintilemiştir (İbn Ca’fer, 1934: 90; Durmuş,

2007: 34/556).

Şair genellikle yaşamı kadın simgesi ile temsil etmektedir. Kadın ona göre yaşam

içgüdüsünün en belirgin ifadesidir. Şairimiz şu sözleri ile kadını, dertlerinin şifası ve ilacı olarak

görmektedir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 284.)

يننيفهي شفائي، إذا ما كنت ذا سقم وهي دوائي إذا ما الداء يض

“O kadın hastalandığımda şifam, dert beni bitkin düşürdüğünde ilacımdır”

Beyitten anlaşıldığı üzere ölüm içgüdüsü belirdiğinde onunla mücadele edecek, ona

hükmederek ortadan kaldıracak veya en azından onu uzaklaştıracak bir şey gerekmektedir. Burada

iyileşme ve hastalık, güç ve zafiyet, yaşam ve ölüm arasında bir mücadele vardır. Bu beyitte ölüm

ve yaşam arasındaki mücadele açık bir şekilde görülmektedir. Birisinin diğerine üstünlüğü

gözlemlenmemektedir. Ancak bariz olan şey şairin açık bir şekilde ölüm içgüdüsünün (kadının

yokluğu) saldırılarına karşı kadına sığınmasıdır. Bu durum şairin divanında birçok yerde

yinelenmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır (İbn Ebî Rebîa, 1934: 261):

ي لنأي الدار من ن عم أرقت وآبين مه

فأقصر عاذل عين ومل مرضي سقمي

أموت هلجرها حزنا وحيلو عندها صرمي

“Nu’m’un yurdundan uzak kaldığımdan uykusuz gecelere, dertlere kaldım

Aşkımı eleştirenler duruldu, hastalığımla ilgilenenler bıktı

Hicranının hüznünden ölmekteyim, oysa onun yanında olmak ne güzel”

Beyitten anlaşıldığı üzere ölüm içgüdüsü şairi kuşatmış ve onu ele geçirmeye

çalışmaktadır. Ancak şair ölüm içgüdüsüne teslim olmaz ve sevdiğini geri çağırarak ona galip

gelmeye çalışır. Şairin sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır ki ölüm ve yaşam içgüdüleri kadının

varlığı veya yokluğu sebebiyle açık bir mücadele içerisindedir. Kuşkusuz sevgiliden ayrı kalmak

seven kimse için bir nevi ölüm ve yok olma hissidir. Ancak sonra yaşam içgüdüsü yoğun ve güçlü

bir şekilde gelir ve seven insana sevgilinin uzaklığına katlanacak şekilde hâkim olur. Başka

beyitlerde şöyle demektedir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 52):

ني تصايبردع الفوآد تذكر األطراب و صبا إليك والت ح

إن تبذيل نائال يشفى به سقم الفوآد فقد أطلت عذايب

“Gönlüm eski sevinçleri anmaz oldu ve sana yöneldi, artık başka bir aşk için çok geç

Bir vuslat bahşetsen de gönül yaralarım şifa bulsa, nicedir acı verirsin bu kalbe”

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 359

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

Ömer b. Ebî Rebîa narsist eğilimlere sahip olmasına rağmen kadının uzaklığı onda ölüm

içgüdüsünü açık bir şekilde tetikleyen hayal kırıklığına neden olmaktadır. Bunu birçok kasidede

görebiliyoruz (İbn Ebî Rebîa, 1934: 61):

قيهاأموت إذا شحطت دارها و أحيا إذا أنا ال

“Sevgilinin yurdu uzaktayken ölür, onunla karşılaştığımda yeniden dirilirim”

Sevgilisinin yanında olmadığı hallerde ölüm içgüdüsü şairde baskın durumdadır. Böyle

durumlarda bu içgüdüye karşı üstünlük kuramamakta; ancak sevgiliyi hatırlayarak onun üstesinden

gelebilmektedir. Sevgili onun hayata tutunma vesilesidir. Şairini divanında yer alan benzer

beyitlerden bazıları şunlardır (İbn Ebî Rebîa, 1934: 33, 36, 56, 61, 152):

"أهيم فما جتزي وما تحوب ذي حيثنا يا قريب البيت هبا "خ

"رجع السليم أو لو أجابا الرسم بالبليني لو بني ما على"

"أم هل لسالف وده من مطلب طرب الفوآد وهل له من مطرب "

عة أطريها من البكرات عراقية " ى سب ي "تسم

"جنوى صدره والوساوس لزينب ومن لسقيم يكم الناس ما به "

2.2.1. Kadın Ve Geçmişe Duyulan Özlem

Arap şiirinde klasik kasidenin birinci kısmında şair, ayrılık ve hatıralar ile sevgilisinden ve

aşkından bahsederdi (Çetin, 2011: 61). Geçmişe duyulan özlem aslında yaşam içgüdüsünün

geliştiği, büyüdüğü o yapıcı zamanlara duyulan türden bir özlemdir. Kadın, şairin geçmişe duyduğu

tüm özlemlerde belirmektedir. Şair geçmişe özlem duymakta; kadının hayatını doldurduğu o

günleri, birlikte geçirdikleri hoş vakitleri hatırlayarak özlemi daha da artmaktadır. Şairin divanında

birçok yerde bunu gözlemliyoruz. Bunlara şu beyitler örnek olarak verilebilir (İbn Ebî Rebîa, 1934:

295):

ر جل يم احملزونا عاود القلب من تذك

ما يهيج امل

جمجم املكنوناكاد إن ما أورثت من احلب جل

ييدي امل

نظرة زادت الفوآد جنونا ليلة السبت إذ نظرت إليها

ان للقلب فنة وفونا إن مشاك دون دار عدي

واجهنا كالشمس تشي العيونا وتراءت على البالط فلما

نور بدر يضيئ للناظرينا وجال ب ردها وقد حسرته

“Güzellikleri hatırlamak mahzun aşığı heyecanlandırıp kalbini yeniden esir aldı

Yaşanmış güzel anların bıraktığı duygular, neredeyse gizli aşkı yeniden alevlendirecekti

Cumartesi gecesi onu gördüğümde kalbim kendinden geçti

Kalbim Adiyy’in evinin civarında yürüyen sevgiliye meftun oldu

Köşkte endamı göründü, ona bakan gözleri güneş gibi kamaştırdı

Hırkası gösterişliydi, sıyrılmış vaziyette, dolunay gibiydi, seyredenlerine aydınlık

veriyordu”

360 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

Önce gelen beyitlere ilk bakışta ölüm içgüdüsün şairde baskın durumda olduğu

görülmektedir. المحزونا kelimesi şairin açık bir şekilde mahzun olduğunu ve acı çektiğini

göstermektedir. Şairin acı çekmesine neden olan şey ise sevgilinin uzaklığıdır. Daha sonra şair,

sevgili ile geçirilen anılara ve hoşa vakitlere duyulan özlemle birlikte yaşam içgüdüsünü besleyen

kadına yönelmektedir. Yaşam içgüdüsü, ölüm içgüdüsünü durdurmak için adeta ona sırtını

dönmektedir. Şairin iç dünyasında bir ses bilinçsiz olarak onu mevcut ölüm içgüdüsüne karşı koyan

ve yaşamı temsil eden kadına itmektedir. Şairin dilinden sevgili ile geçirdiği eski günlere ait

sözcükler dökülür. Dolayısıyla yaşam içgüdüsüne gönderme yapan bu sözcükler, beyitlerde yoğun

bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Şair belirli bir günü kastederek hafızasıyla cumartesi gününe döner. Bu onun yaşam dolu

geçmişi unutmadığının açık bir göstergesidir. Sevgilinin bakışlarını ve bu olayın cumartesi günü

gerçekleştiğini hatırlamaktadır. Bunun yanı sıra yaşam içgüdüsünü tetikleyen sevgilinin

yürüyüşünü, adımlarını dahi hatırlamaktadır. Şair bunları zikrederek ölüm içgüdüsünün temsil

ettiği hali yok etmeye, yaşam piramidinin zirvesine ulaşmaya çalışmaktadır. Bunu sağlamak için

sevgiliyi güneşe benzetir. O, güzelliği ile bakanların gözlerini kamaştıran parlak bir güneştir.

Güneşin yaşam göstergelerinden biri olduğu barizdir. Bu ifadelerden sonra hatıralarının detaylarına

temas eder. Buluştukları geceyi hatırlayarak sevgilinin dişlerini ay ışığına benzetir. Ayrıca

parlaklıkta mübalağa yapmak için ayı dolunay halinde gösterir.

Şair geçmişini mevcut âna taşırken kadına ait sembolleri detaylı bir şekilde kullanarak

kendisini kuşatan ölüm içgüdüsüne bastırmaya ve böylelikle yaşam içgüdüsüne sarılmaya çalışır.

Şair ölüm içgüdüsüne karşı koymak amacıyla bilinçsiz olarak birçok yerde sevgili ile olan geçmişe

duyduğu özlemi dile getirir. Şu beyitler bunlara örnek olarak verilebilir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 140,

176, 230):

"بيانا فيبخل أو خيربا أمل تسأل املنزل املقفرا"

"ذكرين ما أعرف هاج فؤادي موقف"

"حني الرسوم ونؤي الطلل خليلي عوجا بنا ساعة "

Şair bazen geçmişe yönelik anıları hatırlamada esas olan sembollere yer verir. Bu

sembollerin en önemlilerinden biri güvercindir. Zira güvercin geçmişi tahayyül etmek için uygun

bir semboldür. Güvercin, geçmiş anıları hatırlamak suretiyle yaşam içgüdüsü olan kadına ulaştıran

bir simgedir. Şair ölüm içgüdüsünün getirdiği yıkılmışlık durumunun zirvesinde iken hızlı bir

şekilde bu sembolü anarak ondan kurtulmaya çalışır. Güvercin ona geçmişteki güzel anları

anımsatır. Böylelikle şairin yaşam içgüdüsü güçlenir. Güvercin, şairin yalnızlık hissettiğinde

başvurduğu en önemli sığınaklardan biridir. Şairin şu kasidesinde bu türden bir yaklaşım

görmekteyiz verilebilir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 107, 108):

وحبك يا سكن الذي حيسم الصربا ست مبقصر يقولون يل أقصر ول

على اهلائم الشغوف بالوصل ما دعا محام على أفنان دوحه وترا

رددن إليه احلزن إذ هيج اهلدرا ثالث محامات وقوع إذا دعا

ع ونفس مريض القلب أورث ه ذكرا بصوت حزين مشكل م وج

وتشي اهلوينا ما جتاوزه فرتا بكل كعاب طفلة غري محشة

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 361

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

دا وتشكو مرارا من قوائمها فرتا وظلت هتادى ث تشي تأو

ه ت من روادفها فخراعلى اخلصر أبد إذا ما دعت باملرط كيما ت لف

صحيحا فأمسى ال يطيق هلا هجرا لعمري لقد كان الفوآد مسلما

Onun aşkına bu kadar bağlanma diyorlar; yapamam, Sükne! Senin aşkın tüketti

Vuslatına meftun bu mahzun âşığın sabrını, güvercinler ulu bir ağacın üzerinde tek başına

öttükçe

Yana yana duran üç güvercin; ötüşleriyle beni hüzne gark ettiler

Hazin, bir şeylerini yitirmiş, acı çeken, gönlü yaralı bir sesle bana hatırlattılar

Göğsü belirmiş, kadife tenli, incikleri ince olmayan,

Adımları bir karışı geçmeyecek şekilde alımlı yürüyen

Ayaklarından acı çekercesine salına salına ağırdan yürüyen,

Örtüsünü doladığında beline, övünç kaynağı güzelliği beliren güzeli

Ömrüme yemin olsun ki gönlüm dertsizdi, oysa ayrılığına dayanamaz halde şimdi

Yukarıdaki beyitlerde geçen سكن ile سكينة ismindeki kadın kastedilmiştir. بثن denilerek بثينة

kelimesinin kastedildiği gibi (Abdulhamîd, 1960: 126). Güvercin sembolünün şairin en muhtaç

olduğu anlarda belirdiğini görüyoruz. Etrafındaki insanlar ona sevdiği kadın Sükne’ye bu kadar

tutku ile bağlanmamasını; ona olan aşkında daha ölçülü davranmasını söylese de bu sözler şaire

tesir etmez. Ölüm içgüdüsü şairin zihnine yerleşmiş ve onu etkisi altına almıştır. Güvercinin şaire

hüzün kattığını gösteren sözcükler açıktır: (الحزن ، حزين، مثكل، متوجع، مريض القلب) Güvercin şairi

hüzne ve derin acılara sevk etmesine rağmen hüzün ve acı arasında yaşamın da belirmesi

gerekmektedir. Güvercinler bir yandan ölüm içgüdüsünü tetiklese de bir yandan da

azımsanmayacak ölçüde yaşam içgüdüsünü besleyen sevinç göstergeleri taşımaktadırlar. Şairin

lisanından çıkan sözcükler bunun en büyük göstergesidir: ( ، غير حمشة، تمشي الهوينا، فخراكعاب، طفلة ) O

halde ölüm şaire hâkim olduğunda yaşam ona karşı koymalıdır. Güvercinler şairi tükenmişlik ve

ölüm halinden yaşama taşıyan bir sembolden ibarettir. Geçmişe duyulan özlem ile hüzün halinden

yaşama geçiş mümkün olur. Geçmişe duyulan özlem ölümden kaçış için bir kapıdır. Şair bunu

gibi sözcükleri kullanarak sağlamıştır. Şair dizeler arasında sevdiğinin (كعاب، طفلة، غير حمشة)

örtüsünü beline doladığındaki halini tasvir ederken adeta yaşam piramidinin zirvesine ulaşmıştır.

Onun bu ifadeleri ölüm içgüdüsüne karşı yaşam içgüdüsünün ortaya koyduğu mücadelenin açık bir

ifadesidir. Şairin divanında geçmişe duyulan özlemde kadının yer aldığı beyitlere örnek olarak

sırasıyla şunlar da zikredilebilir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 36, 67, 81, 95, 295, 249, 261, 272, 284, 295):

"رجع السليم أو لو أجابا ما على الرسم بالبليني لو بني"

ودموع عيين يف الرداء سفوح بانت سليمى فالفوآد قريح "

"عيين مبا ألقى من الوجد يا صاح هل تدري وقد جدت "

رب فأظفر يقول خليلي إذ أجازت محوهلا " "خوارج من شوطان بالص

منا" "زدنا الفوآد على عالته حزنا هل تعرف الدار واألطالل والد

"درست وعهد جديدها مل ي قدم قل للمنازل بالكديد تكلمي"

362 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

"لنأي الدار من ن عم أرقت وآبين هي"

ا يعادك الشوق باحلزن طربت وهاجك املنازل من جفن " "أال رمب

"إن األحاديث تأتيها وتأتيين بانت سليمى وقد كانت تواتيين"

ر جل " يم احملزوناما يهيج عاود القلب من تذك

"امل

2.2.2. Kadın Ve Doğa

Şiir ve tabiat arasında güçlü ve ayrılmaz bir ilgi vardır. Doğa, tema olarak şiirin beslendiği

ana unsurlardan biridir. Tabiat ölümden kaçış ve hayata yöneliş mücadelesi arasında insanın

aynasıdır. Çünkü tabiat doğmak ve batmaktır, açmak ve solmaktır, tazelenmek ve bayatlamaktır.

Şairlerin birçoğu kadın ve tabiatı birbirlerine mezcetmişlerdir. Tabiatta güzel olan her şeyi kadının

bir sembolü olarak ve yaşama yönelişin ifadesi olarak nitelemişlerdir. Çiçeklerin açması, kuşların

cıvıltıları, ağaç dallarının hışırtısı, pınarların sesleri, şimşeğin ışığı, güneşin doğuşu ve yıldızların

ışıkları yaşama yönelmenin sembolleridir. Öte yandan güneşin batması, fırtınalar, sisli hava gibi

semboller yaşamdan uzaklaşmayı ifade etmektedir.

Ömer bin Ebî Rebîa divanında Arap şiirinde yaygın olduğu gibi kadını çoğunlukla güneş

ve aya benzeterek kullanmaktadır. Kadını bu sembollerle kullanması ölüm içgüdüsüne karşı yaşam

içgüdüsünün üstün gelmesindendir. Aşağıdaki beyitleri buna örnek olarak zikredebiliriz (İbn Ebî

Rebîa, 1934: 50):

طلعت من دجنة وسحاب أذكرتين من هبجة الشمس ملا

تهادى يف مشيها كاحلباب فارجحنت يف حسن خلق عميم

Sevgili, karanlıktan ve bulutların arasından çıkan güneşin görkemini hatırlattı bana

Yaradılıştan gelen güzelliği ile yılan gibi kıvrılarak salına salına yürüdü

Ölüm içgüdüsü yoğun bir şekilde şaire hâkim olmuşken kadını çağrıştıran sembollere

yönelir. Beyitteki دجنة (karanlık) سحاب (güneşi gizleyen kara bulut) kelimeleri ölümü temsil eden

sembollerdir. Çünkü bunlar yaşam belirtisi olan yağmuru ve güneşi örten unsurlardır. Şair de

burada güneş sembolü ile kadını kastederek onun hayatına çöken perdeyi kaldırdığını ifade

etmektedir. Şairimiz farklı simgelerle kadını hatırlayarak ölüm içgüdüsüne karşı koymaya

çalışmaktadır.

Ömer başka bir yerde sevgilinin yüzüne yoğunlaşır. Sevgilinin yüzünü güneş simgesiyle

betimleyerek yaşam ve sevinç anlarını yeniden alevlendirmeye çalışır (İbn Ebî Rebîa, 1934: 108):

وجها يضيئ بياضه األسارا وجلت عشية بطن مكة إذ بدت

حسب أغر إذا تريد فخارا كالشمس تعجب من رأى ويزينها

ومبثل وجهك نسقي األمطارا سقيت بوجهك كل أرض جئها

Mekke’nin ortasında belirdiğinde akşam vakti

Yüzünün beyazlığı Kâbe’nin örtülerini aydınlatırdı

Güneş gibi görenleri kendine hayran bırakırdı

Övünmek istese asil soyu ona yeter

Sevgilim! Senin yüz güzelliğinle sulandı ayak bastığın her yer

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 363

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

Senin yüzünün güzelliği, yağmur için dua vesilemiz.

Bu beyitlerde sevinç, parlaklık gibi yaşam göstergelerini yoğunluklu olarak görüyoruz. Bu

kelimelerin sıkça tekrarlanması Ömer bin Ebî Rebîa’nın bilinçaltında yaşama duyduğu arzusunu

yansıtmaktadır. Şair bir yaşam göstergesi olarak شمس sözcüğü ile yetinmemiş; ،تعجب من رأى، ويزينها

gibi sözcükler ile hayat göstergesi olan sembolleri arttırmıştır. Ölü bir arazinin sevgilinin فخارا

oradan geçişi ile yeniden hayata dönüşünü dile getirmiştir. Beyitlerden de anlaşılacağı üzere şair

yaşamdan çok ölüm haline yakın bir haleti ruhiye içindedir. Bir tür ölüm sayılan bu durumu

bertaraf etmek için yaşama dönmesi gerekmektedir. Ölüm halinden kurtulmak ancak güneş

suretinde beliren kadın ile mümkün olacaktır. Sevgilinin yüzünün güzelliği sayesinde yağmur

yağacak ve kuraklaşan araziler hayat bulacaktır.

Hadâri gazel şairlerinin kadınların güzelliği için kullandıkları benzetme unsurlarından birisi

de güneş gibi yüze sahip olmalarıdır (Suzan, 2009: 136). Ömer bin Ebî Rebîa’nın divanını

incelediğimizde birçok yerde kadını güneş sembolüyle zikrettiğini görüyoruz. Aşağıdaki beyit

bunlardan biridir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 111):

وما خلت مشسا بليل تسري هي الشمس تسري على بغلة

“Sevgili bir katırın üzerinde giden güneş,

Güneşin gece vakti hareket ettiğini bilmezdim”

Şairin kadını güneş sembolüyle zikrettiği yerlere aşağıdaki beyitleri örnek verebiliriz: (İbn

Ebî Rebîa, 1934: 39, 50, 112, 118, 182):

"فهي كالشمس من خالل السحاب شف عنها مرفق جندي "

"وسحابطلعت من دجنة أذكرتين من هبجة الشمس ملا "

"غري مشس الضحى عليها النهار مل يقارب جاهلا حسن شيئ"

"كاد يعشي شعاع مشس النهار فبدا يل حتت السجوف شجاع "

"من الناس مشسا بالعشاء تطوف وطافت بنا مشس عشاء ومن رأىي"

Ölüm içgüdüsü baskın geldiğinde şairin yaşama yöneliş sembolleri olarak güneş ve ayı

kullandığını görüyoruz. Bunları bir araya getiren şey ise kadındır. Zira şair başına kötü bir şey

geldiğinde, umutsuzluğa ve ölüm içgüdüsü kendine hâkim olduğunda kadına yönelmektedir. (İbn

Ebî Rebîa, 1934: 106):

أو درة شوفت للبيع أو قمر كأهنا الشمس وافت يوم أسعدها

“Sevgili, en parıltılı halinde güneş,

Ay veya satışa hazır parlak bir inci adeta”

Bu beyitte Ömer bin Ebî Rebîa kadını simgelemesi açısından güneşle yetinmemiş, sevinç

ve mutluluğun bir simgesi olarak inci ve ayı da zikretmiştir. Bu sembollerin her biri şaire uğrayan

ölüm ve umutsuzluk hallerine karşılık olmak üzere getirilmiştir. Onun kadını güneşe, aya ve inciye

benzetmesi bilinçaltında onun ölüme karşı koyma ve güçlü yaşam arzusunu yansıtmaktadır.

Aşağıdaki beyitte de bunu açıkça görüyoruz (İbn Ebî Rebîa, 1934: 133):

أمشس تلك أم قمر منري؟ أقول وشف سجف القز عنها

“Şeffaf ipek örtüsünün altı belirince söylenirim: güneş mi bu parlayan yoksa ay mı?”

364 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

Şair divanında birçok yerde bu benzetmeleri yinelemektedir. Bunların tekrarlanması daha

önceki beyitlerde de belirttiğimiz gibi şairin gayr-i ihtiyari olarak kadını ima eden bu semboller

aracılığı ile ölüm ve umutsuzluk halini yaşama döndürme çabasından ibarettir. (İbn Ebî Rebîa,

1934: 151):

كالبدر أو ق رن من الشمس ال صرب يل عنها إذا برزت

“Sabrım kalmaz sevgiliye; dolunay yahut güneşin ilk ışıkları gibi ortaya çıktığında”

Şair sevgiliyi gördüğünde sabrının kalmadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Zira

sevgilisi sıradan bir kadın değildir. Bazen güneş bazen de bir ay gibi görünmektedir. Sevgili onun

karanlıktan kurtuluşunu sağlayan ışıktır.

Şair güneş ve ayın yanı sıra yıldızları da kadını imgeleyen semboller olarak kullanmıştır.

Divanında çokça yer verdiği bu semboller onu saran hüzün, umutsuzluk ve ölüm halinden yaşama

karşı olan tutkulu yönelişinin tezahürüdür. Bu anlamda şöyle demiştir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 295):

وهن أسوأ منها بعد أخبارا إن الكواكب ال يشبهن صورهتا

“Yıldızlar sevgiliye benzemez, ne onun kadar güzeller ne de ondan iyi yol gösterirler”

Yıldızların daha kötü olduğu ifadesi bir yandan olumsuz ve yaşamdan uzak bir ifade iken

öte yandan sevgilinin kâinattaki hiçbir kadın gibi olmadığını ve özel bir kadın olduğunu ifade eder.

Ona göre sevgili başka hiçbir şeye değil ancak kendine benzemektedir. O yıldızlarla dahi

kıyaslanamaz. Son tahlilde sevgili hayatın ta kendisidir zira.

Ömer bin Ebî Rebîa’nın divanında onun yaşama karşı olan arzusu bariz bir şekilde

belirmektedir. Zira yaşama arzusun açık bir şekilde temsil eden birçok imgeye yer vermişken

ölüme karşı açık bir rağbet ortaya koymamış, ancak lisanından gayri ihtiyari çıkan ima yollu

göndermeler yapmıştır. Kadına sadece güneş, ay ve yıldız gibi imgelerle işaret etmemiş, şiirlerinde

yer verdiği yağmur ve yağmur yüklü bulutları da aslında kadını ima etmek için kullanmıştır.

Özünde gelen bulut veya yağmur değil, kadındır. Aşağıdaki beyitler bu anlamdadır (İbn Ebî Rebîa,

1934: 194):

مع مسقا إذا ما زينب ذكرت سكبت الد

مباء محلت غدقا كأن سحابة هتمي

“Zeynep’in adı geçtiğinde, gözlerimden sicim gibi yaş dökülürdü

Yağmur yüklü bir buluttan sağanak bir şekilde boşalırcasına”

Birinci beyitte yaşamdan uzaklığı temsil eden semboller açıktır. Birince beyitte geçen

gözyaşı açık bir şekilde ölüm içgüdüsüne ait bir semboldür. Ancak hemen ardından ölüm

içgüdüsünü yok etmek üzere başka sembollere yer vermektedir. Zira şair çoğunlukla ölüm

içgüdüsü sembollerinden hemen sonra yaşama yöneliş remizlerini zikretmektedir. İkinci beyitte

kadın açıkça ifade edilmeyip, bulut sembolü ile zikredilmiştir. Üstelik bu bulut sıradan bir bulut

olmayıp, rahmetin habercisi yağmur yüklü bir buluttur. Ömer bilinçsiz bir şekilde ölüm halinden

kurtulmaya çalışmakta; bunu yaparken de çeşitli sembollerle kadını hatırlamaktadır. Şair bir beyitte

şöyle demektedir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 130):

أو مزنة أدىن هبا القطر وكأن ضوء الشمس حتت قناعها

“Peçesinin altından adeta güneş parıldıyor

Yüzü, yağmur yağdırmak üzere olan bir bulut misali”

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 365

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

Ömer için kadın burada ışığın kaynağıdır, güneştir; yağmurdur. Kadın ona göre yaşamın ve

umudun kaynağıdır. Bu anlamlar şairin divanında birçok yerde yinelenmektedir. (İbn Ebî Rebîa,

1934: 103, 130):

ا أقحوان شافه مطر جتلو مبسواكها غرا مفلجة " "كأهن

"غفائر تكسو البطاح النفل وجتلو كمزنة غيث هلا "

Ömer bin Ebî Rebîa’nın divanını incelediğimizde birçok beyitte kadının statik doğadan

başka unsurlarla bir arada zikredildiğini görüyoruz. Verimli olmak, hoş kokulu olmak kadınla

yakında ilişkilendirildiği gibi üzüm salkımı da öyledir. Zira üzüm salkımı da kadın gibi verimli ve

hoş rayihalı olmakla ona yakındır. Şair ölüm halinin zirvesinde olduğu durumlarda bilinçaltında

kendisini yaşama yönlendirecek semboller kullanmıştır. Divanında bunun örnekleri çoktur.

Örneğin şöyle demektedir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 222):

دواين قطوف أو أنابيب عنصل يف العقا كأنه ووحف ي ث ن

“Siyah sık örgüleri, hasadı gelmiş meyve salkımları yahut zambak dalları gibi”

Beyitlerde görüldüğü üzere Ömer’e göre kadın, sahip olduğu tüm detaylarla yaşamı ima

etmektedir. Kadın mutluluk ve sevinç kaynağıdır. Kadının sık örgülerini üzüm salkımlarına ve

güzel çiçeklere benzetmiştir. Bu semboller ise açık bir şekilde yaşamı simgelemektedir. Benzer

şekilde şöyle demiştir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 264):

كعناقيد من الكرم وبوحف مائل رجل

“Üzüm salkımı gibi siyah, sık, sarkan dalgalı saçları ile”

Ömer bin Ebî Rebîa’nın şiirlerini incelediğimizde hareketli doğa sembollerinden kadını en

çok temsil edenlerin antilop ve ceylan olduğunu görüyoruz. Kadını temsil eden bu sembollere yer

vermesi şairin yok olma ve umutsuzluk karşısında yaşama tutunma psikolojisinin belirtisidir. Şairin

divanında bu semboller birçok yerde geçmektedir (İbn Ebî Rebîa, 1934: 19):

رائحات من قباء مر يب سرب ظباء

صلى

مسرعات يف خالء زمرا حنو امل

جالبيب احلياء فعوضت وألقيت

وفوين بالنساء وقدميا كان عهدي

“Kuba’dan dönen bir ceylan sürüsüne rastladım

Boş arazide hep beraber süratle namazgâha gidiyorlardı

Utanma giysilerimi çıkararak onlara yöneldim

Eskiden beri kadınlara karşı koyamazdım zira”

Ceylan, açık bir şekilde yaşama yönelişin sembolüdür. Şairi yaşama yönlendiren, onda bu

hissiyatı uyandıran da kadındır. İşte kadın bir kez daha belirir şairin şiirinde; salına salına yürüyen,

altın kolyeleri olan bir ceylan suretinde. Bu tasvirler şairin ölüm hali karşısında bilinçaltında ortaya

koyduğu yaşama yöneliş göstergeleridir. Bu tasviri şu beyitte görmekteyiz. (İbn Ebî Rebîa, 1934:

49):

366 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

من غري ما مرم وال ريب فهي لنا خلة نواصلها

هب مثل غزال يهز مشيه أحوى عليه قالئد الذ

“O sevgili ile yalnız başımıza, fütursuzca buluşuruz

Ceylan gibi salınır, altın kolyeleri ve siyaha çalan dudağıyla”

Daha önce de değindiğimiz gibi güneş, durağan doğa içerisinde kadınla en çok

ilişkilendirilen semboldür. Yine şunu da söyleyebiliriz ki Ömer bin Ebî Rebîa’nın divanında kadını

temsil etmek üzerek en çok başvurduğu sembol ceylandır. Bu da şairin umutsuzluk haline karşı

koymaya çalıştığı anlarda ceylan aracılığı ile kadını hatırlamaktaki ısrarını ortaya koymaktadır.

Şairin neredeyse tüm kasidelerinde ceylan sembolü bulunmaktadır. Aşağıdaki beyitleri buna örnek

olarak zikredebiliriz. (İbn Ebî Rebîa, 1934: 27, 54, 107, 145, 65):

"كالظباء الربائب آنسات عقائل "

تقرو دميث الربا عاشبا ية من ظباء األراك ما ظب"

"إذ أبدت اخلد واحلاجبا بأحسن منها غداة الغميم

"مقبل من عرفات صاد قليب اليوم ظيب "

در على لباته وشذور إذ تسبيك جبيد آدم شادن "

"والقلب رهن عندها مأسور سبت الفوآد فأصبحت تلك اليت

"قليب فضاق حببها صدري مكية كالرمي علقها "

"عمدا وردت عنك دعوة عوهج نظرت إيل بعني رئم أكحل "

Şairin başvurduğu kadını temsil eden hareketli doğa sembollerinden bir tanesi de geyiktir.

Ancak ceylan ile karşılaştırıldığında bu sembole oldukça az yer verilmiştir. Aşağıdaki beyitte bu

sembole yer verilmiştir. (İbn Ebî Rebîa, 1934: 120):

ميشني بني املقام واحلجر أبصرهتا ليلة ونسوهتا

ميشني هونا كمشية البقر بيضا حسانا خرائدا قطفا

ل واخلفر قد قزن باحلسن واجلمال معا وقزن رسال بالد

“Bir gece sevgiliyi kadınlarla, Makam (-ı İbrâhim) ile Hacer (-i Esved) arasında gördüm

Bembeyaz, güzel, inci taneleri gibiydiler, geyik gibi salınarak yürüyorlardı

Endamları ve güzellikleri yerinde; cilveli, narin ve utangaçtılar”

Yukarıdaki beyitlere baktığımızda şairin kadını sadece geyik sembolü ile tasvir etmediğini

görüyoruz. Bunun yanı sıra şair yaşama arzusunu harekete geçirecek başka ifadelere de yer

vermiştir. Beyitlerde de açıkça görüldüğü üzere kadını yürüyüşü, güzelliği, beyazlığı vs. ile geyiğe

benzetmiştir. Tüm bu işaretler şairin yaşama olan arzusundaki artışı göstermektedir. Ömer’in

divanı analiz edildiğinde ümitsizlikten yaşama dönüşü simgeleyen bu sembolleri sıkça

görmekteyiz. (İbn Ebî Rebîa, 1934: 282):

Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm İçgüdüsü… 367

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

باجلزع من أعلى احلجون هاج الفوآد ظعائن "

ربرب حور العيون حيدى هبن ويف الظعائن

"جيداء واضحة اجلبني فيهن طاوية احلشا

لة تبغي مرادا جلؤذر وعيين مهاة يف اخلميلة مطفل " "مكح

Sonuç

Freud, insanların geçmişte yaşadıklarını, acı verici de olsa, tekrar tekrar yaşama eğiliminde

olmasını açıklamaya çalışmıştır. İnsanın haz ilkesi ekseninde hayatına devam etmesinin açıklayıcı

gücünün bir sınırı vardır. Freud, ölüm içgüdüsü diye bir şey olabileceğini öne sürmüştür. Canlılık

kendini sürekli yeniden üretir ve ölüm içgüdüsüyle çatışma içindedir. Yaşam içgüdüsü bir araya

getirmeye, daha büyük şeyler üretmeye yönelirken, ölüm içgüdüsü bunları parçalamaya, daha

küçük parçalar haline getirmeye ve nihayetinde yok etmeye çalışır. Sözü edilen iki içgüdü sürekli

bir mücadele içerisindedir. Yapıcılık ve canlanma olgularıyla yaşam içgüdüsü ve bunun aksini

temsil eden yıkıcılık, gerileme ve donukluk halleri ile ölüm içgüdüsü. Bunlar içgüdülerin ikicilliği

(ölüm ve yaşam içgüdüleri ) adı altında Freud’da ifadesini bulmuştur.

Gazel türünde şiir nazmeden şairlerin önderi kabul edilen Ömer b. Ebî Rebîa’nın

divanındaki şiirlerini tahlilimizin sonucunda şairde yaşam içgüdüsünün ölüm içgüdüsüne göre daha

baskın olduğunu söylemek mümkündür. Şair, yaşam içgüdüsünün baskın olduğu anlarda sevdiği

kadına, onunla geçirdiği güzel zamanlara yönelmiştir. Şiirlerinde kadını bazen açıkça zikrederken

bazen de farklı simgeler kullanarak ona yer vermiştir. Geçmişe duyulan özlemde, doğadaki durağan

ve hareketli unsurların güzelliklerinin arkasında hep kadın vardır. Şiirlerinde kadını sembolize eden

imgeler arasında, güneş, ay, dolunay, yıldızlar, parlak inciler, yağmur yüklü bulutlar, yağmur,

üzüm salkımı, zambak dalları, geyik ve ceylanı sayabiliriz. Bu semboller aynı zamanda yaşama

yönelişi temsil eden unsurlardır. Öte yandan şiirlerindeki karanlık, güneş ışığını gizleyen bulutlar,

gözyaşı, hicran, dert, uykusuz geceler gibi semboller de ölüm içgüdüsünü yansıtan imgeler olarak

ortaya çıkmaktadır.

KAYNAKÇA

Çetin, Nihad M., Eski Arap Şiiri, Kapı Yay., İstanbul, 2011.

Demirayak, Kenan, Arap Edebiyatı Tarihi-III, Fenomen Yay., Erzurum, 2012.

Durmuş, İsmail, “Remiz”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV, 556-558.

____________, “Şiir”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX, 144-154.

Ebü'I-Ferec el-İsfahanî, el-Eğânî, Dâr Sâdır, Beyrut, 2008.

Emre, İsmet, Edebiyat Ve Psikoloji, Anı yayıncılık, Ankara, 2006.

Er, Rahmi, “Ömer b. Ebû Rebîa”, DİA, 2007, XXXIV, 56-57.

ez-Zebîdî, Tâcu’l-’Arûs, “rmz” md., Kuveyt, 2001.

Freud, Sigmund, Haz İlkesinin Ötesinde, (Çev. Emir Aktan), Alter Yayıncılık, Ankara, 2012.

____________, Sanat Ve Sanatçılar Üzerine, (çev. Kamuran Şipal), Yapı Kredi Yayınları,

İstanbul, 2014

Fromm, Erich, Freud Düşüncesinin Büyüklüğü Ve Sınırları, Arıtan Yayınevi, 1983, İstanbul.

368 Mustafa İsmail DÖNMEZ

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/2 Winter 2016

Furat, Ahmet Suphi, Arap Edebiyatı Târihi-II, İstanbul Ünv. Yayınları, İstanbul, 2007.

Hannâ el-Fâhûrî, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, Dâru’l-Yusuf, Beyrut, ts.

Horney, Karen, Psikanalizde Yeni Yollar, (Çev. Selçuk Budak), Öteki Yayınevi, Ankara, 1994.

İbn Manzûr, Lisânü’l-’Arab, “rmz” md.; Dâru’l-maârif, ts.

İbn Reşîk el-Kayrevânî, el-‘Umde fî mehâsini’ş-şi‘r ve âdâbih (thk. Muhammed Karkazâ), Dâru’l-

Ma’rife, Beyrut 1408/1988.

İpekten, Haluk, “Gazel”, DİA, İstanbul, 1996, XIII, 440.

Karabulut, Mustafa, “İmgenin psikanalitik boyutu”, ADYÜ Bilim, Kültür ve Sanat Sempozyumu-II,

2015.

Kardaş, Rıza, “Senbol”, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, XXXIII, 417.

Kudâme b. Ca’fer, Nakdü’ş-şi‘r, Birinci baskı, y.y., 1934.

Muhammed Fettûh Ahmed, er-Remz ve’r-remziyye fi’ş-şi‘ri’l-muâsır, Dâru’l-maarif, Mısır, 1977.

Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Şerhu dîvan Umer bin Ebî Rebîa el-Mahzûmî, Matbaatu’s-

sa’ade, Mısır, 1960.

Suzan, Yahya, “Hicri 1. Yüzyılda Arap Şiirinde Gazel”, Dicle Ünv. İlh. Fak. Dergisi, C. XI, sa., 2,

2009, s. 113-151.

Şukrî Faysal, Tatavvuru’l-gazel beyne’l-Câhiliyyeti ve’l-İslâm, Beyrut, 1986.

Tâhâ Hüseyin, Min târîhi’l-edebi’l-Arabî, Dârü’l-ilm li’l-Melâyîn, Beyrut, 1991.

Tahânevî, Muhammed Ali, Keşşâfu ıstılâhâti’l-fünûn ve’l-ulûm, Mektebetu Lübnan en-Nâşirûn,

Beyrut, 1996

Umer b. Ebî Rebîa, Divan, (nşr., Beşîr Yemût), el-Matbaatu’l-Vataniyye, Beyrut 1934.

Yalar, Mehmet, “Emeviler döneminde gazel ve Ömer bin Ebî Rebîa”, Uludağ Ünv. İlh. Fak.

Dergisi, C. 18, Sa: 2, 2009, s. 43-73.

Zekî Mübârek, Hubb İbn Ebî Rebîa, el-Mektebetü’t-Ticâriyyetü’l-ûlâ, Mısır, t.y.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Dönmez, M.İ., (2016). “Ömer b. Ebî Rebîa’nın Şiirine Psikanalitik Bir Yaklaşım: Yaşam ve Ölüm

İçgüdüsü Arasında Kadın / A Pyshoanalytic Approach to the Poetry of Omar b. Abi Rabi’a:

Woman Between the Instincts of Life and Death”, TURKISH STUDIES -International

Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-

2140, (Prof. Dr. Hayati Akyol Armağanı), Volume 11/2 Winter 2016,

ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net, DOI Number:

http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9231, p. 353-368.