abant İzzet baysal Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü...

112
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt/Volume: Yıl /Year: Sayı/Issue:2 Bahar/Spring 2010 ISSN: 1303 – 0035 http://www.sbe.ibu.edu.tr Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Journal of Social Sciences İmtiyaz Sahibi / Published By Prof. Dr. Gönül ÜLKER Müdür / Manager Editor / Editor Yrd. Doç. Dr. Altay EREN Dergi Sekreteri / Secretary Arş. Gör. Aylin ÇELEN Tel: (0374) 254 10 00 – 1497 – 1484 Faks: (0374) 253 49 65 E-posta: [email protected] Sayfa Düzenleme Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazışma Adresi Yrd. Doç. Dr. Altay EREN Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 14280 Gölköy / BOLU Submission Address Asist. Prof. Dr. Altay EREN Journal of Social Sciences Abant Izzet Baysal University Institute of Social Sciences 14280 BOLU / TURKIYE

Upload: others

Post on 09-Mar-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

Cilt/Volume: Yıl /Year: Sayı/Issue:2 Bahar/Spring 2010

ISSN: 1303 – 0035 http://www.sbe.ibu.edu.tr

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Journal of Social Sciences

İmtiyaz Sahibi / Published By Prof. Dr. Gönül ÜLKER

Müdür / Manager

Editor / Editor Yrd. Doç. Dr. Altay EREN

Dergi Sekreteri / Secretary Arş. Gör. Aylin ÇELEN

Tel: (0374) 254 10 00 – 1497 – 1484 Faks: (0374) 253 49 65

E-posta: [email protected]

Sayfa Düzenleme Uzm. M. Süalp GÜLER

Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011

Yazışma Adresi Yrd. Doç. Dr. Altay EREN Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 14280 Gölköy / BOLU

Submission Address Asist. Prof. Dr. Altay EREN Journal of Social Sciences Abant Izzet Baysal University Institute of Social Sciences 14280 BOLU / TURKIYE

Page 2: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

ii

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

* AİBÜ – Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir.

* Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun

olarak hazırlanmalıdır. * Dergide yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yazara ait olup, AİBÜ –

Sosyal Bilimler Enstitüsü’nü bağlamaz. * AİBÜ – Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nde yer alan yazılardan kaynak

gösterilerek aktarma ve alıntı yapılabilir.

Page 3: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

iii

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

Cilt/Volume: 20 Yıl /Year: 10 Sayı/Issue: 2 Güz/Autumn 2010

ISSN: 1303 – 0035

http://www.sbe.ibu.edu.tr

Bu Sayının Bilimsel Danışma Kurulu

Doç. Dr. Bahadır AYDIN Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Gökhan GÜNAYDIN Ankara Üniversitesi Doç. Dr. İsmet Gülsel SEV Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Altay EREN Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fethi KILIÇ Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Page 4: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

iv

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

Cilt/Volume: 20 Yıl /Year: 10 Sayı/Issue: 2 Güz/Autumn 2010

ISSN: 1303 – 0035

http://www.sbe.ibu.edu.tr

İÇİNDEKİLER

ÖZDİNÇ, Hülya Kendir Tarımda Kamu Politikalarının Başlangıcı: "Buğday Meselesi", 1932-1945 …...... 1 ÇINARCI, M. Nuri Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi ……………………….. 13 YILDIZ, Sevilay İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam Uygulamalarının Okuma Becerisi Üzerinde Etkililiği ……………………………………………………………….. 30 AKALIN, Kürşat Haldun Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm …………………………………… 64 KÖKSAL, Tunay Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe Kullanılan Çeşitli Uluslararası İş Ortaklığı Modellerinin Hukuki Çerçevesi ……………………………………… 79

Page 5: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2010-1 Sayı / Issue: 20

TARIMDA KAMU POLİTİKALARININ BAŞLANGICI:

"BUĞDAY MESELESİ", 1932-1945

Dr. Hülya Kendir Özdinç∗∗∗∗

Özet

Türkiye’de tarıma yönelik kamu politikaları 1929 bunalımının etkileri karşısında başlamıştır. Bu süreçte öncelik verilen kamu politikası, buğdayın devlet tarafından alımıyla gerçekleşen fiyat desteği şeklindedir. Çalışmada söz konusu politikayla tarım sektöründe ve kamu yönetiminde gerçekleşen yasal ve kurumsal gelişmeler ele alınmıştır. Böylece, kamu politikalarının bunalımın etkilerinin azaltılması ve tarımın geliştirilmesi yönündeki belirleyici rolü ortaya konulmuştur.

Anahtar Sözcükler: Kamu politikası, tarımsal destekleme politikaları, Türkiye tarımı

Abstract

Public policies for agriculture started against the effects of the crisis of 1929 in Turkey. In this period, given priority in public policy were concentrated on price support by means of intervention purchases of wheat. In this study, the legal and institutional developments in agricultural sector and public administration by this policy are discussed. Thus, the decisive role of public policies for reducing the effects of crisis and developing of agriculture has been revealed.

Key Words: Public policy, agricultural support policies, agriculture in Turkey

Giriş

Türkiye’de tarım alanına yönelik kamu politikaları, neoliberal dönüşümün yaşandığı 1980’li yıllara kadar, büyük ölçüde destekleme ağırlıklı olmuştur. Yaklaşık elli yıllık bir süreçte belirleyici olan tarımsal destekleme politikalarının içeriği ve kapsamı zaman içinde farklılıklar göstermektedir. Ancak, genel hatlarıyla tarımsal destekleme politikalarının 1929 krizinin çözümü olarak ortaya çıkan Keynesyen korumacı devlet politikalarının

∗ Akdeniz Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Antalya [email protected]

Page 6: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

2

Türkiye’ye özgü biçimi olan devletçilik uygulamalarıyla başladığı ve 1970’lerin krizinin çözümü olarak hayat bulan neoliberal politikalarla birlikte sona erdiği söylenebilir. Dolayısıyla tarımsal destekleme politikasının miladı 1920’ler değil, 1930’lardır. Bu yazıda tarımda destekleme ağırlıklı politikaların başlangıcı olarak buğdayın desteklenmeye başladığı 1930’lı yıllara ve bir kesintiye neden olan İkinci Dünya Savaşı yıllarına odaklanarak bir kamu politikası sürecinin nasıl işlediği ortaya konmaya çalışılacaktır.

I. 1920’li Yılların “Ekmek Buhranı” ve 1929 Bunalımının Tarım Alanına Etkileri

Osmanlı Devleti döneminde geçerli olan ekonomik bağlantı ve ilişkilerin büyük ölçüde geçersizleştiği 1920’li yıllarda, yeni devlet bunun getirdiği sıkıntılarla tarım alanında da yüz yüzedir. 1920’lerde köylülüğün adeta tamamına yakın bir bölümünün başlıca geçim ve gelir kaynağı olan hububat ekimi büyük ölçüde hava koşullarına bağlıdır, çok düşük verimlilik alınmaktadır ve çok yüksek bir üretim maliyeti vardır. Buna paralel olarak, 1923-1925 yılları arasında buğday ve buğday unu ithalatının Türkiye’nin toplam ithalat değeri içinde önemli bir yeri olmuştur. 1928 ve 1929 yıllarında da söz konusu ithalat yeniden yükselmiştir. İthal edilen buğdayın hem yerli buğdaydan çok daha ucuz ve kaliteli olması hem de ulaşım masraflarının karşılaştırma yapılamayacak kadar farklı olması, yerli buğdayın korunmasını ve desteklenmesini çok pahalı bir politika haline getirmiştir. Bu konuda ithal edilen buğday için gümrük resimlerinde artışlar yapılması, yurt içi üretim için demiryollarında indirimli tarife uygulanması, hayvan, tohumluk ve para dağıtımı gibi kısmi çözümlerle gelişme sağlanamamıştır. Sözkonusu politikaların genellikle küçük ve orta köylü niteliğindeki buğday üreticisine bir yarar getirmediğini söylemek mümkündür. Ayrıca, Türkiye’deki yüksek buğday üretim maliyeti ve gümrük önlemleriyle yerli buğdayı koruma politikası ekmek fiyatlarının artmasına katkıda bulunmuş; bu durum belli kesimlerin tepkisini çekmiştir. Bir başka deyişle, Cumhuriyet’in kurulduğu yıldan itibaren karşılaşılan “ekmek buhranı” 1920’ler boyunca sürmüştür (Silier, 1981: 24-29).

Türkiye’nin ihraç mallarının %80’den fazlasını oluşturan tarım ürünleri fiyatları, 1925’ten sonra yavaş yavaş düşmeye, dış ticaret hadleri aleyhe dönmeye ve ihracat geliri azalmaya başlamıştır. Bu duruma kötü hava koşulları da eklenince başta hububat olmak üzere tarımsal üretim 1927 ve 1928’de azalmıştır. 1927 ve 1928’de buğday üretimi, 1926’dakinin ortalama yarısı kadar olmuştur. 1929’ta Türkiye, 5.000.000 TL tutarında hububat ihracatı yaparken, 18.000.000 TL tutarında hububat ithal etmek zorunda kalmıştır. 1929, 1930 ve 1931 yıllarında da hububat ürünü bol olduğu ve ihracat yapıldığı halde, gelirde bir sıçrama olmamıştır (Kazgan, 1977: 242-245).

Page 7: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

H.K.ÖZDİNÇ Tarımda Kamu Politikalarının Başlangıcı:…

3

1929 Dünya Bunalımının Türkiye’deki tarım kesimine etkisi, Batının sanayileşmiş ülkelerinde olandan farklı olmuştur. Bu ülkelerde tarımsal ürün fiyatlarındaki düşüşe paralel olarak, tarımsal girdileri oluşturan sanayi ürünlerinin fiyatlarında da düşüş olmuştur. Oysa Türkiye dış ticaret dengesini sağlamak için gümrük duvarlarını yükselterek ithalatı azaltıcı önlemler aldığı için, sanayi ürünü olarak ithal edilmek zorunda olan tarımsal girdilerin iç piyasadaki fiyatları düşmemiş ve yüksek kalmıştır (Tekeli ve İlkin, 1977: 219). Türkiye’nin izlediği ekonomik politikanın niteliği dolayısıyla bunalımda en çok kaybeden tarım kesimi olmuştur. Bunun “...nedeni, gerek vergi-maliye gerek altyapı-sanayileşme gerek dış ticaret-kambiyo politikalarının, gerekse fiyat sisteminin kendiliğinden işleyişinin köyden gelir transferiyle kapital birikiminin kaynaklarının yaratılmasında etkenliğidir” (Kazgan, 1977: 232).

Türkiye’nin içine girdiği ekonomik bunalım tarım kesiminde ürünlere göre ve buna paralel olarak bölgeler arasında farklı etkiler yaratmıştır. Pazar için üretilen sanayi ürünlerinin ekim alanı fiyat düzeyinden etkilenirken, çiftçinin büyük ölçüde kendi tüketimi için ürettiği buğday ve arpa üretiminde ekim alanı fiyat dalgalanmalarından etkilenmemiştir. Bir başka deyişle, pazara açılmış olan ve ihraç edilen tarımsal ürünleri üreten Ege, Marmara ve Çukurova bölgelerinde üretimde düşmeler olurken, göreli olarak daha kapalı geçimlik üretim bölgelerinde üretimde miktar olarak düşmeler olmamakla birlikte, ürünlerin fiyatlarındaki düşmeler daha yüksek olmuştur. Ayrıca, pazar için üretim yapan ve Ziraat Bankası ya da tefeci-tüccardan borç alan çiftçi kesiminin de önemli bir sıkıntıya düştüğü ve bunun tarımsal toprakların tefeci-tüccar elinde yoğunlaşması gibi bir sonuca yol açtığı söylenebilir. Öte yandan, bunalım Cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan tarımda makinalaşma çalışmalarının durmasına yol açmıştır (Tekeli ve İlkin, 1982: 14-15).

O yıllara kadar köye ve tarıma dönük belli bir politikası olmayan cumhuriyet hükümetleri, genel olarak ülkenin ekonomik hayatını ve tarımsal üretimini zorlayan bunalım koşulları karşısında acil çözüm üretmek durumunda kalmıştır. Bu konuda üretilen çözümleri dolaylı ve dolaysız önlemler olarak iki grupta düşünmek mümkündür. Dolaysız önlemler, tarımsal girdilerin fiyatlarının azaltılması şeklinde ortaya çıkmıştır. Tarıma kredi sağlayan kuruluşların fon miktarının artırılarak piyasadaki tefeci tüccarın kontrol alanının daraltılması ve kredi maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla 1 Haziran 1929 tarih ve 1470 sayılı Zirai Kredi Kooperatifleri Kanununun çıkarılarak Ziraat Bankasının kontrolünde kooperatif olarak idare edilen kredi kuruluşlarının kurulması yolunun açılması, 8 Haziran 1930 tarih ve 1697 sayılı Kanunla Ziraat Bankası Kanununda yapılan değişikliklerle bankanın sermayesinin artırılması yoluyla hizmetlerinin yaygınlaştırılması, tarımda makinalaşma çalışmalarına kolaylıklar getirilmesi, tarım makinalarına ilişkin girdilerin ucuzlatılması ve son olarak 2 Haziran 1930 tarih ve 1682 sayılı Kanunla, tohum ıslahı için İktisat Vekâletinin (bugünkü bakanlık) göreceği lüzum üzerine Ziraat Bankası

Page 8: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

4

tarafından satın alınarak peşin para ile dağıtılan tohumların alım ve satım fiyatları arasındaki farkın dolayısıyla uğrayacağı kaybın devlet tarafından bankaya ödenmesinin kabul edilmesi bu yöndeki uygulamalar arasında sayılabilir. Gümrük koruması, paranın değerinin stabilize edilmesi, yerli malı kullanma, ihracatın artırılması gibi dolaylı önlemler ise tarım kesimi üzerinde dolaysız önlemlerden daha etkili olmuştur (Tekeli ve İlkin, 1977: 186-190).

II. Buğdayın Korunmasına Yönelik Politika Hamleleri

Buğdayın ülkenin tarımsal üretimindeki hayati önemi yüzünden, bunalım karşısında geliştirilen asıl “...çözümün özü, buğday çiftçisinin karşısında devletin garantili bir fiyatla ve güçlü bir alıcı olarak çıkması, böylece çiftçinin satın alma gücünü yitirmemesidir” (Kuruç, 1988: 284). 1930’lu yılların başında devlet politikası, ihracat için üretim yapan çiftçiden tahıl üreticisine, Orta Anadolu Platosunda ülke buğdayının %80’ininden fazlasını üreten küçük ve orta çiftçiler kitlesine kaymıştır (Margulies ve Yıldızoğlu, 1990: 291).

Buğday, Türkiye’de bunalımın etkisiyle fiyatı en çok düşen ürün olmuştur. Bir kilo buğdayın yıllık ortalama fiyatı 1929’da 12.6 kuruştan, 1931’de 4.0 kuruşa düşmüştür, bu %80’lik bir azalma anlamına gelmektedir (Aktan, 1955: 327). Fiyatların bu ölçüde düşmesi, sadece piyasa için üretim yapan büyük çiftçiyi değil, ödedikleri vergi sınırlı da olsa piyasadan satın aldıkları bez, tuz, gaz gibi mal ihtiyaçlarını buğday üretimlerinin pazarladıkları bölümü ile karşılayan küçük üretici köylü ailelerini de çok zor koşullarla karşı karşıya bırakmıştır (Tezel, 1994: 405).

Devletçilik ilkesinin tartışılmaya başlanmasından itibaren buğday üretiminin örgütlenmesine devletin el atması konusunda çeşitli öneriler yapılmıştır. Örneğin, Cumhuriyet Halk Fırkasının Üçüncü Büyük Kongresinde fırka programı tartışılırken en çok üzerinde durulan konulardan biri, devletin buğday fiyatlarını yükseltilmesi için önlemler alması olmuştur. 1931 yılı Ağustos ayında hükümetin Ziraat Bankası kanalıyla buğday alması ve bu yolla fiyatlara müdahale etmesi konusunda basında yaygın bir kampanya başlamıştır. Bu kampanyada, Ziraat Bankasının köylüden piyasaya göre daha yüksek fiyatla buğday alması ve buğdayı iç piyasaya sürmeyerek ihraç etmesi önerilmiştir (Tekeli ve İlkin, 1982: 110). Bunun üzerine, İktisat Vekili Mustafa Şeref Özkan, Ziraat Bankasının ihraç etmek için köylüden buğday alarak, iç fiyatların düşüşünü önlemeye çalışacaklarını ifade etmiştir. Ancak, hem alış fiyatını, hem de alınacak buğday miktarını sınırlayan bazı ilkeleri de ortaya koymuştur. Buna göre, fiyat “İstanbul’da okka başına gümrük himayesinin nazari olarak tayin edeceği fiyattan, nakliye, tahmil ve tahliye sigorta diğer bilumum masraflar çıktıktan sonra elde edilecek miktar” kadar olacaktır. Ziraat Bankasının yapacağı alımlar, para olmadığı için köylünün borcuna karşılık olarak

Page 9: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

H.K.ÖZDİNÇ Tarımda Kamu Politikalarının Başlangıcı:…

5

yapılacaktır. Bankanın yapacağı küçük miktardaki zarar devlet tarafından karşılanacaktır. Eğer kar ederse, kar köylüye iade edilecektir (Tekeli ve İlkin, 1982: 111). Bu şekilde, Ağustos 1931’de Hükümet Ziraat Bankası kanalıyla alım yaparak piyasaya müdahale etmeye çalışmış; fakat kısa sürede örgütlenen bu müdahalenin çok fazla etkili olmadığı ve köylünün düşük fiyatlar karşısında malını bankaya satmadığı ortaya çıkmıştır (Tekeli ve İlkin, 1982: 111).

1931 yılı buğday üreticileri açısından sıkıntılı bir şekilde geçtikten sonra, 1932 yılı hasat mevsimi yaklaşırken beklenen buğday ürün miktarı yüksek değildir. Bu nedenle, ürün bolluğu yüzünden bir fiyat sorunuyla karşılaşılmayacaktır. Ancak, 3 Temmuz 1932 tarih ve 2056 sayılı Hükümetçe Ziraat Bankasına Mubayaa Ettirilecek Buğday Hakkında Kanun ile fiyat müdahalesi ve destekleme alımı uygulaması başlamıştır. Kanun, buğday fiyatını korumak ve düzenlemek amacıyla Hükümetin belirleyeceği fiyatlarla Ziraat Bankası aracılığıyla buğday alınıp satılacağını hükme bağlamıştır. Buğday alış ve satışından doğacak yıllık 1 milyon liraya kadar olan zarar devlet tarafından karşılanacak; kar ise silo ve depoların inşasında kullanılacaktır (Üçüncü Tertip Düstur, 1932: 1197). Kanuna ilişkin Meclis görüşmelerinde Ziraat Vekili Muhlis Bey, 1925-1931 yıllarına ait ekim ve biçim miktarlarını vererek yıldan yıla mahsul fiyatları arasında önemli farklar olduğunu belirtmiştir. Muhlis Bey, bu farkları iklim koşullarının yıldan yıla farklılaşmasına ve bu değişikliklerden daha az etkilenilmesini sağlayacak tarım yöntemlerinin uygulanamamasına bağlamıştır. Sonuç olarak, buğday açısndan darlık çekilmiş, iyi mahsul alınan son iki yılda ise fiyat düşüklüğü nedeniyle zarara uğranmıştır. Çiftçi, hasat sonunda üretimlerinin büyük bir kısmını pazara sunmak durumundadır, çünkü çok borcu vardır. Eğer varant işlemleri yapılabilse, bir başka deyişle köylü buğdayını bir yere koyup avans olarak para alabilse ya da satış kooperatifleri olsa en azından bu tür zararlar önlenecektir (Kuruç, 1988: 284-285). Kanun tasarısı, TBMM’de arpayı kapsamına almaması, fiyatın nasıl saptanacağının belirsiz olması ve karın silo yapımına gitmesi gibi nedenlerle eleştirilmiş, ancak genel destek görerek yasalaşmıştır. “Böyle bir yasanın kabul edilmesinde, bir yandan geçmiş yılın sıkıntılarının etkisi varken öte yandan İktisat Vekili Mustafa Şeref Özkan ve çevresinin oluşturduğu devletçilik anlayışını TBMM’den Temmuz ayının ilk yarısı içinde adeta ‘baskın’ şeklinde geçirdiği sekiz yasa ile uygulamaya koymak istemesinin de etkisi vardır" (Tekeli ve İlkin, 1982: 111).

Kanunun Hükümet tarafından hazırlanan tasarısında, buğday üzerindeki gümrük resminin gerekirse indirilebileceği üzerine bir madde yer almıştır. Ancak, iç piyasada fiyatların fazla yükselmesine karşı bir önlem niteliğindeki bu madde, İktisat Encümeni tarafından kaldırılmıştır. “Böylece kanun daha ziyade çiftçiyi tüccara karşı koruyan bir nitelik kazanmıştır. Piyasa şartlarının çiftçi lehine döndüğü zamanlarda gümrüklerin indirilmesine imkan veren dengeleyici hükmün çıkarılması ise, çiftçi ve ticaret-sanayi çıkarlarının çatıştığı

Page 10: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

6

durumlarda, birçok başka örnekte de olduğu gibi çiftçi çıkarlarının gözetildiğini gösteren bir delil olarak görülebilir” (Boratav, 1982: 184).

Kanunun çıkarılmasında amaç, buğday üreticisinin karını yükseltmekten çok, düşük olan buğday fiyatını korumak ve düzenlemek şeklindedir (Silier, 1981: 80). Bir başka deyişle, bu düzenlemeyle buğday fiyatındaki büyük iniş çıkışlar ve mevsimlik fiyat dalgalanmaları engellenmeye çalışılmıştır. Ziraat Bankası, fiyatın düşük olduğu hasat mevsiminde alım yaparak fiyatı yükseltecek, fiyat yükseldiğinde de satış yaparak fiyatı düşürecektir. Bir başka deyişle, buğday üreticisinin hasat sonrası piyasaya sürdüğü 6-7 milyon kental ürünün yarattığı fiyat düşüşü önlenecektir. Ancak, sadece mevsimlik fiyat dalgalanmalarından ibaret olmayan buğday sorununa, yıllar arası ürün miktarı ve dolayısıyla fiyat dalgalanmaları açısından bir çözüm getirmek gerekmektedir. Bu sorunların çözümü Vekiller Heyetinde (bugünkü Bakanlar Kurulu) olan asıl yasaya bırakılmıştır (Tekeli ve İlkin, 1982: 112).

Buğdayın korunması konusunda bir kanun hazırlandığının duyulması, piyasada kısa süreli bir çalkantı doğurmuş ve fiyatların yükselmesine neden olmuştur. “Bu şayiaları işiten değirmenciler ve bazı büyük tacirler buğday fiyatlarının yükselmesi ihtimalini nazarı dikkate alarak ve bu fırsattan istifade etmeye karar vererek buğday toplamaya koyuldular. Ellerinde buğday olanlar da fiyatları 7 kuruştan birden 9,5 kuruşa yükselttiler” (Tekeli ve İlkin, 1982: 111). Bunun ekmek fırınlarında yarattığı tepki İstanbul’da bir hafta süren bir ekmek buhranını doğurmuştur (Tekeli ve İlkin, 1982: 111).

III. Buğday Destekleme Alımları

Buğdayın korunmasına yönelik kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Hükümet çiftçilerden buğdayı pazar fiyatının oldukça üstünde bir fiyatla satın almaya başlamıştır. Ancak, ilk yıl, uygulama örgütlenme yetersizliği ve kanunun geç çıkması nedeniyle sınırlı kalmıştır. Vekiller Heyetinin okka başına 5,5 kuruş olarak saptadığı fiyatın altına düşüş olduğunda Ziraat Bankası Ankara, Polatlı, Eskişehir, Akşehir, Konya, Kütahya, Balıkesir, Yerköy, Sivas, Denizli ve Tekirdağ’dan oluşan 11 merkezde alım yapmıştır. 1933 yılında, buğday fiyatı 4,10 kuruş olarak ilan edilmiş, alım istasyonlarının sayısı Afyon Karahisar, Çerikli, Dinar, Uzunköprü, Adana, Zile, Hacışefaatli ve Şarkışla’nın eklenmesiyle 20’ye yükseltilmiştir (Tökin, 1934: 26). Banka, 1932-1933 yılında 921.255 TL ödeyerek 22.476 ton buğday almıştır (Karaelmas, 1968: 25). 1934 yılında ise alım merkezlerinin sayısı 25’e çıkarılmıştır (Hatipoğlu, 1936: 111). 1933-1934 döneminde Ziraat Bankası yine 5,5 kuruş üzerinden 159.365 ton buğdayı 5.899.955 TL ödeyerek almıştır. Böylece, banka, yüzde %30’unun pazara çıktığı düşünülen buğdayın %20’sini almış olmaktadır. Öte yandan, alım merkezlerinin sınırlı sayıda olması, aracı tüccara bazı fırsatlar yaratmıştır. Alım

Page 11: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

H.K.ÖZDİNÇ Tarımda Kamu Politikalarının Başlangıcı:…

7

merkezlerine uzak köylerden ürünü ucuza toplayan aracı tüccar, Ziraat Bankasına 5,5 kuruştan satmıştır. Ayrıca, bankanın kalite farkı gözetmeden 5,5 kuruş ödemesi, kaliteli buğdayın tüccarda, kalitesiz buğdayların ise Ziraat Bankasında toplanmasına neden olmuştur. Bütün sorunlara karşın, gerçekten buğday alım merkezlerinin çevresinde mevsimlik fiyat dalgalanması kalkmış, ancak bu, bütün ülkede etkili olamamıştır (Hatipoğlu, 1936: 111).

Alımların ölçeğinin artması buğday sorununa bakış açısını değiştirmiş, Ziraat Bankasının alımları ihracatın artırılmasında bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1934 yılında dünya buğday üretiminin düşük olmasının beklenmesi ve Hacı Şefaatli-Ankara-Ekstra buğday tipinin İsviçre ve Almanya’dan talep edilmeye başlanması, ilk defa buğdaya bir ihraç ürünü olarak bakılmasının yolunu açmıştır. Ziraat Vekâleti bu tür buğdayın üretimini yaygınlaştırmaya çalışırken buğdaya ilişkin örgütlenmesini de geliştirmeye girişmiştir. Dönemin koşullarına göre büyük ölçüde buğday alımına başlanması ve ihracat için standardizasyon gerekmesi silo ve depo sorununu ortaya çıkarmıştır (Tekeli ve İlkin, 1982: 113). Bunun üzerine, alınan buğdayın uygun bir şekilde muhafazasının sağlanması amacıyla 11 Haziran 1933 tarih ve ve 2303 sayılı Silo ve Ambarlar Hakkında Kanun çıkarılmıştır (Karaelmas, 1968: 26). Kanun, Ziraat Bankasına en fazla 3.000.000 TL kullanarak silo ve ambar yaptırma yetkisi vermiştir. Bu silo ve ambarlara konulacak buğdaylardan alınacak ücreti İcra Vekilleri Heyeti (bugünkü Bakanlar Kurulu) saptayacaktır. Siloların sayısı, yerleri ve büyüklükleri Ziraat Vekâletinin isteği üzerine İcra Vekilleri Heyetinin kuracağı bir komisyon tarafından saptanacaktır (Üçüncü Tertip Düstur, 1933, 1527). 1933 yılında, demiryolu güzergâhı üzerindeki Ankara, Sivas, Eskişehir ve Konya’da 4000’er tonluk, Akşehir, Derinli, Yerköy, Şefaatli, Çerikli ve Balıkesir’de 1000’er tonluk silo inşaatına başlanmıştır (Hatipoğlu, 1936: 112). Yaklaşık 1.072.000 TL’lik bir paraya denk düşen bu yatırım, 52 alım noktasından 10 tanesini kapsamıştır. Buğday alımlarını ve sözkonusu yatırımları gerçekleştirebilmek için gereken kaynak, ekmekten vergi alınması yoluyla sağlanmaya çalışılmıştır. 29 Mayıs 1934 tarih ve 2466 sayılı Buğdayı Koruma Karşılığı Kanunu gerek ülke içinde yapılan gerekse ithal edilen un ve undan yapılmış maddelerden buğdayı koruma vergisi alınacağını hükme bağlamıştır. Sadece köy değirmenlerinde köylülerin kendi ihtiyacı için öğütülen unlar ve dışarıya ihraç edilen unlar bu vergiden muaftır. Verginin matrah ve oranı 72 kilo gayrisafi ağırlıkta her çuval birinci nevi ekmek unu için 150, bu neviden sonra gelen unlar için 100 kuruş olarak belirlenmiştir (Üçüncü Tertip Düstur, 1934: 631-634).

1935 yılında alım merkezi sayısı 66’ya yükseltilmiştir (Silier, 1981: 79-83). 1936’da tarım ürünleri fiyatları dünyada yeniden artmaya başladığında, hükümet buğday alım fiyatlarını dünya fiyatlarının altında tutabilmiştir. Bir başka deyişle, destekleme politikasının yerini fiyat stabilizasyonu almıştır. Genel olarak tarım ve özel olarak da tahılın ticaret hadlerindeki lehteki değişme,

Page 12: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

8

hükümet tarafından fiyatların sabit tutulmasından dolayı, düşük bir düzeyde de olsa üreticiye aktarılmıştır (Keyder, 1983: 206-207).

Buğday alımını destekleyen bir dizi başka önlem de alınmıştır. Örneğin demiryolu navlunları %50-75 oranında düşürülmüş, besi ve çekim hayvanlarından alınan vergiler azaltılmış (bu makineleşmemiş tarım yapan tahıl üreticisi için çok önemlidir), deneysel nitelikte örnek devlet çiftlikleri kurulmuş, yeni cins tohumlar bedelsiz olarak dağıtılmış, buğday ithalatı üzerinden alınan gümrük vergileri artırılmış ve kooperatifçilik desteklenmiştir (Margulies ve Yıldızoğlu, 1990: 291).

1930’ların ikinci yarısında, pazara sunulan ürünün başlıca alıcısı devlet olmuştur. Buğday üretimi, ekilen toprağın önemli ölçüde genişlemesi nedeniyle, büyük oranda artmıştır. 1927’de toplam alanın %4,86’sı ekilirken, bu oran 1934’te %10,20’ye, 1940’ta ise %12,25’e çıkmıştır. Tahıl üretiminin yaygınlaştırılmasında ve tahıl üreticisinin ticarileşmesinde kazanılan başarıyı kanıtlayan bazı göstergeler vardır: Birincisi, 1930’lu yılların ilk yarısında buğday ithalatı durmuş, ikinci yarısında bir miktar ihracat yapılmaya başlanmıştır. İkincisi, 1927 ve 1940 yılları arasında buğday, arpa ve mısır üretimi, sırasıyla %205, %260 ve %482 oranında artmıştır. Üretim artışı daha az ticarileşen Doğu illerinde bile büyüktür. Sivas-Samsun demiryolunun yapımından sonra, 1934 ve 1938 yılları arasında tahıl üretimi Erzurum’da 78.000 tondan 372.000 tona, Kars’ta 67.000 tondan 264.000 tona çıkmıştır. Üçüncüsü tarımda yaratılan katma değer, 1929-1939 arasında, 1938 fiyatlarıyla %20 artmıştır (Margulies ve Yıldızoğlu, 1990: 292).

Ürün fiyatları, tarım kredileri, ihracat artışı, vergi indirimleri konularındaki olmulu gelişmeler, yerli hammaddeye dayanan ithal ikamesi sanayilerinin yarattığı hammadde talebine ve elverişli hava şartlarının yarattığı bol ürüne eklenince, 1935’den itibaren tarımda canlanma başlamıştır. 1926-1934 arasında yaklaşık aynı düzey etrafında dalgalanan tarımsal ekilişler genişlemiştir. Tarım alet ve makinaları ithalatındaki artış da yatırımların arttığını göstermektedir. Tarımdaki canlanma ve köylünün satın alma gücündeki artış tüm ekonomiyi etkilemiştir (Kazgan, 1977: 269-270).

Zamanla, hububat tarımının gelişmesi, hizmetlerin Ziraat Bankasının olanaklarını aşacak şekilde artması nedeniyle ayrı bir kuruluşun oluşturulması kararlaştırılmıştır. Böylece, İktisadi Devlet Teşekküllerinin Teşkilatı ile İdare ve Murakabeleri Hakkında 3460 Sayılı Kanunun hükümlerine göre mali ve idari özerkliğe sahip olmak, sermayesinin tamamı devlet tarafından ödenmek ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bulunmak üzere, 24 Haziran 1938 tarihinde kabul edilen 3491 sayılı kanunla Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kurulmuştur (Üçüncü Tertip Düstur, 1938: 1486-1489). Bu kuruluşun temelini Ziraat Bankasındaki Buğday İşleri Müdürlüğü oluşturmuştur. Bankanın buğdayla ilgili işlemlerinden doğan bütün alacak ve borçları ve 45.000 ton kapasiteli silo ve

Page 13: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

H.K.ÖZDİNÇ Tarımda Kamu Politikalarının Başlangıcı:…

9

ambarları TMO’ya devredilmiştir (Tezel, 1994: 406). 3491 sayılı kanunun amacı, hububat fiyatlarının korunması ve düzenlenmesi esasına dayanmaktadır. Bu bağlamda, TMO Bakanlar Kurulunun belirlediği fiyat üzerinden bütün üretici bölgelerde satış yaparak fiyatı düzenlemekle görevli kılınmıştır. Ayrıca, TMO’ya hububat ihraç ve ithal etme hakkı tanınmıştır.

IV. Savaş Yılları ve Toprak Mahsulleri Vergisi

TMO ilk kurulduğunda sadece buğday alımıyla görevlendirilmiştir. Ardından, 27.10.1939 tarihinde arpa ve yulaf, 28.11.1940 tarihinde çavdar ve 25.4.1941 tarihinde mısır, 13.8.1941 tarihinde pirinç alım satımı Bakanlar Kurulu Kararıyla TMO’ya görev olarak verilmiştir (Tezel, 1994: 406). İkinci Dünya Savaşı yıllarında, tahıl piyasasındaki sorun, bir milyona yakın askeri ve kentlerde oturan nüfusu beslemek ve fiyatlar kontrol altında tutmak haline dönüşünce, TMO’nun piyasaya müdahalesinin niteliği değişmeye başlamıştır. Gerek kuruluş kanununun vermiş olduğu yetkiler gerekse “...iş icabı olarak görülen lüzum ve sorumluluklardan doğan kararlarla, çeşitli devrelerde TMO, bitkisel ve hayvani yağların alım ve satımı, kavurma ithali ve Milli Savunma Bakanlığına satışı, kahve ithal ve dağıtımı, Et ve Balık Kurumunun kurulması, yonca tohumu alım ve ihracı, Yem Endüstrisi tesislerinin kurulması, bakliyat alım (fasulye, nohut, mercimek) alım, satım ve ihracı, un değirmeni kurulması, çeltik alım ve satımı gibi konularda görevli kılınmıştır” (Karaelmas, 1968: 26).

İkinci Dünya Savaşının ilk birbuçuk yılında müdahalecilikten kaçınılmış ve 1939 sonbaharı ve 1940 yılı büyük ölçüde stoklara dayanılarak geçirilmiştir. 1930’ların ikinci yarısında sağlanan üretim artışları ve varolan hububat stoklarının verdiği güvenle çiftçi ürününü tüccara ya da TMO’ya satmak konusunda serbest bırakılmıştır. Ayrıca, 1939 ve 1940 yıllarında Türkiye buğday ihracatçısı konumundadır (Pamuk, 1988: 102). Ancak, savaşın topyekun savaşa dönmesi ve etkilerinin ağırlaşmasıyla birlikte, izlenen politika değişmeye başlamıştır.

Aslında iyi bir ürün yılı olan 1940 yılında, ürünün yeterli bir bölümünü satın alamamıştır. Bunun en önemli nedeni, üreticilerin ve tüccarın olumsuz beklentilerle stoklama girişimleridir. Aynı yılın sonlarına doğru TMO’nun elindeki stoklar erimeye başlamıştır. Bundan sonra, savaş yılları boyunca, devletin kırsal nüfustan talepleri arasında en önemlisi ve en ağırı, ürünün bir bölümüne piyasanın altında kalan fiyatlarla zorunlu satış ya da ayni vergilendirme yoluyla el konulması olacaktır. Milli Korunma Kanunu, bu konuda Hükümete çok geniş yetkiler tanımaktadır (Resmi Gazete, 26.1.1940: 4417).

1941 yılında, üreticilerin, geçimlik, tohumluk ve hayvan yemi için belirli paylar ayrıldıktan sonra hububat ürünlerini daha önceden belirlenen fiyatlarla TMO’ya satması uygulaması başlamıştır. İlk olarak, hububat üretiminin en yaygın olduğu 17 ilde başlatılan alımların zaman içinde sınırları

Page 14: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

10

genişletilmiş, 1942 yılında çıkarılan bir kararnameyle bütün illere yayılmıştır (Resmi Gazete, 15.5.1942: 5107). Ancak, söz konusu uygulama, köylülerin çeşitli yollarla ürünlerini teslim etmemeye çalışmaları gibi pasif bir direnişle karşılaşmıştır. Bu durum, karaborsa ortamını da beslemiştir. Sonuç olarak, TMO’nun alımları saptanan düzeyin altında kalırken, hububat fiyatlarının hızla tırmanmaya devam etmesi, kentlerde bir ekmek sorunu yaşanması ve ekmek tüketiminin karneye bağlanması sonucunu yaratmıştır (Pamuk, 1988: 102-103).

1942 yılında hükümet değişimi ile birlikte politikalarda belli ölçüde değişiklik olmuştur. Ağustos 1942’de çıkarılan bir kararname ile hububat ürünlerinin tümüne değil, belirli oranlarına el konulmasına, el konulmayan bölümlerin üretici tarafından serbestçe satılmasına karar verilmiştir. Üreticiler, 50 tona kadarki hububat üretiminin %25’ini, 50 ile 100 ton arasındaki üretimin %35’ini, 100 tonun üzerindeki üretimin %50’sini saptanan fiyatlar üzerinden devlete teslim edecektir (Resmi, Gazete, 1.8.1942: 5173). Ancak, devletin piyasaya göre çok düşük fiyat vermesi, üreticilerin ürünleri kaçırma eğiliminin sürmesine yol açmıştır (Pamuk, 1988: 104).

1943 yılında ordunun ve kentlerin beslenmesi sorunu daha da ağırlaşınca, çıkarılan yeni bir kararname ile devletin el koyduğu miktarlar artırılmış ve hububata ek olarak baklagiller de uygulama kapsamına alınmıştır (Resmi Gazete, 15.5.1943: 5405). Aynı yıl Haziran ayında çıkarılan Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu ile belli başlı bütün ürünlere uygulanan ve ayni olarak toplanan yeni bir vergi getirilmiştir. Bu verginin oranı %25 kapsamına giren hububat ve baklagillerde %8, diğer ürünlerde %10 olarak belirlenmiştir (Resmi Gazete, 7.6.1943: 5423). Toprak Mahsulleri Vergisini toplamak, stoklamak ve paraya çevirmek işi de TMO’ya verilmiştir. Sözkonusu vergi, hububat ve baklagillerdeki %25’lik devlet payına ek olarak toplanmamıştır. Ancak, devlet bu payların tümüne kendi saptadığı fiyatlar üzerinden ödeme yaparken, vergi çıktıktan sonra el konulan ürünün bir bölümü için hiç ödeme yapılmamıştır (Pamuk, 1988: 107).

Savaş koşulları altında, tarımsal üreticilerin ürünlerinin belirli bölümlerin, TMO’ya teslim etmekle yükümlü tutulmaları, kurumun kırsal kesimle olan ilişkilerini daha da genişletmiş ve karmaşıklaştırmıştır. TMO 1940 yılında, Türkiye’nin buğday üretiminin yaklaşık %4’üne denk düşen 157.000 ton buğday almıştır. 1938-1945 yılları arasında TMO, 1944’de 5.596.284 ton üretime karşılık 1. 375.925 ton alımla %24 ve 1945 yılında 3.765.893 ton üretime karşılık 584 026 ton alımla %15 oranında alım yaparak en yüksek oranlara ulaşmıştır (Karaelmas, 1968: 26).

Savaş koşullarına karşın, 1940’larda tahılların iç ticaret hadleri, tahıl fiyatlarının olağanüstü yüksek olduğu 1942 ve 1943 yılları dışarıda bırakılsa bile, 1930’lara göre iyileşmiştir (Aktan, 1955: 88-90). TMO’nun ülkenin tahıl piyasalarındaki önemi ve gücünün giderek arttığı 1940’larda bu iyileşme, hem

Page 15: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

H.K.ÖZDİNÇ Tarımda Kamu Politikalarının Başlangıcı:…

11

hükümetin TMO aracılığıyla uyguladığı fiyat politikasıyla, hem de yüz binlerce köylünün silâhaltına alınmasının buğday arzında yarattığı daralmayla ilişkilidir (Tezel, 1994: 407).

Savaş yıllarında, tüketim mallarının genel kıtlığı ve ithalatın tıkanması nedeniyle 1939 ile 1944 arasında genel fiyat düzeyi 4-5 kat artarken, devlet köylünün buğdayını sabit fiyatlarla satın almaya devam etmiştir. Tarımsal ürünün sabit tutulan fiyatları ve hızlı bir artış gösteren imalat malları fiyatları dolayı çiftçiler ürünlerine saklayarak karaborsacılara satma yoluna girişmiştir. Milli Korunma Kanunu ve çeşitli vergi önlemlerine karşın karaborsacılık devam etmiştir. Bu zorlayıcı politikalar tarı kesimi aleyhinde bir durum yaratmış ve köylülerin hükümete karşı tepki geliştirmelerinin yolunu açmıştır (Keyder, 1983: 209-211).

Sonuç

Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıdan kalan mirasın getirdiği tarım alanına ilişkin sorunlar kısmi politikalarla çözümlenmeye çalışılırken, 1929 Dünya Bunalımı yeni bir sayfanın açılmasını sağlamıştır. Bunalım, Türkiye tarımını ağır bir şekilde etkileyerek, büyük kısmını buğdayın oluşturduğu tarımsal üretime yönelik kapsamlı bir kamu politikası sürecini başlatmıştır. Üretilen buğdayın bir kısmının düzenli bir biçimde devlet tarafından alınmasına dayanan bu politikanın kapsamı ve uygulama alanı bir kaç yıl içinde bile gelişmiştir. Bu kapsamda yeni bir kamu kuruluşunun yani TMO’nun kurulması gündeme gelmiştir. 1920’lerde ithal edilen bir ürün olan buğday, 1930’ların sonunda ihraç edilmeye başlamıştır. Ancak, İkinci Dünya Savaşının yarattığı koşullar bu gidişatın kesintiye uğramasına yol açmıştır.

Buğday meselesinin çözümü yönündeki girişimler çok yönlü bir kamu politikası sürecini gözlememizi sağlamaktadır. Hem dünya bunalımının hem içerideki ekmek buhranının etkileri bu süreçte belli ölçüde bertaraf edilmiştir. O zamanki nüfusun büyük bir kısmını oluşturan küçük ve orta köylülerle yeni kurulan devletin doğrudan ilişki kurması mümkün olmuştur. Öte yandan, bu süreç kapitalizmin bir sonraki krizine kadar sürecek olan tarımsal destekleme politikalarının temellerinin atılması anlamına gelmektedir.

KAYNAKÇA

Aktan, R. (1955) Türkiye’de Ziraat Mahsulleri Fiyatları. Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Yayınları.

Boratav, K. (1982) Türkiye’de Devletçilik. Ankara: Savaş Yayınları.

Hatipoğlu, Ş. R. (1936) Türkiye’de Zirai Buhran. Ankara: Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü.

Karaelmas, A. (1968) Toprak Mahsulleri Ofisi Yönünden Türkiye Hububat Politikası, (8

Page 16: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

12

Kasım 1968’de MPM’de verilen konferansın genişletilmiş hali). Ankara: TMO.

Kazgan, G. (1977) “Türk Ekonomisinde 1927-1935 Depresyonu, Kapital Birikimi ve Örgütleşmeler”, Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Sorunları, 1923-1938 Sempozyumu içinde, İstanbul: İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Mezunları Derneği, 231-274.

Keyder, Ç. (1983) Toplumsal Tarih Çalışmaları. Ankara: Dost Yayınları.

Kuruç, B. (1988) Belgelerle Türkiye İktisat Politikası. Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Yayınları.

Margulies R. ve Yıldızoğlu E. (1990) “Tarımsal Değişim: 1923-70”, Geçiş Sürecinde Türkiye içinde, Der: Schick I. C. ve Tonak, E. A., İstanbul: Belge Yayınları, 285-309.

Pamuk, Ş. (1988) “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Devlet, Tarımsal Yapılar ve Bölüşüm”, Türkiye’de Tarımsal Yapılar (1923-2000) içinde, Der: Pamuk Ş. ve Toprak, Z., Ankara: Yurt Yayınları, 91-108.

Silier, O. (1981) Türkiye’de Tarımsal Yapının Gelişimi, (1923-1938), İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayını.

Tekeli İ. ve İlkin, S. (1977) 1929 Dünya Bunalımında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Türkiye Belgesel İktisat Tarihi Serisi, No:2, Ankara: ODTÜ İdari İlimler Fakültesi Yayını.

Tekeli, İ. ve İlkin S. (1982) Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin Oluşumu, Türkiye Belgesel İktisat Tarihi Serisi, No:3, Ankara: ODTÜ İdari İlimler Fakültesi Yayını.

Tezel, Y. S. (1994) Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (Gözden Geçirilmiş 3. Baskı). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Tökin, İ. H. (1934) “Buğday İşine Bir Bakış”, Kadro, 30, 20-31.

Page 17: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2010-1 Sayı / Issue: 20

NESÎMÎ’NİN FÂRSÇA VE TÜRKÇE DİVANINDA

REDİF MESELESİ

M. Nuri ÇINARCI∗∗∗∗

ÖZET

Türkçe divanlarda redif kullanımı konusunda pek çok çalışmanın yapıldığı, özellikle tenkitli metni hazırlanan divanlar incelenirken redif ve kafiye konusuna ayrı bir başlık açıldığı bilinmektedir. Fakat iki dilli, hem Türkçe hem de Fârsça şiir söyleyen şairlerin eserleri üzerinde yeterince durulmamıştır. Özellikle Türkçe şiirlerinde ses unsuruna önem verdiği bilinen Nesîmî’nin, en azından şiirde sesi sağlayan unsurlardan redif kullanımı konusundaki genel yaklaşımını görmek için Fârsça ve Türkçe şiirlerinde kullandığı kelime ve kelime grubu seviyesindeki redifler belli bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Esas alınan sınıflandırma ise sayısal veriler ışığında redifin esasını teşkil eden ses ve kelime benzerliği üzerinde kurulmuştur. Bu çalışmamızda da Nesîmî’nin şiirlerinden hareketle hem redifin ahenk anlamında şiirde sağladığı ses bütünlüğünü hem de divanlarda bu ahengi sağlayan redif örneklerine yer vereceğiz.

Anahtar Kelimeler: Redif; ahenk; Türkçe; Fârsça; divan

ABSTRACT

It is known that a lot of studies have been performed on the issue of redif usage in Turkish and a seperate title is given to the issue of redif and rhym especially when the divans, whose criticized texts are prepared, are reviewed. However, the works of some poets, who are biolingual and can poems both in Turkish and Persian, are not sufficiently examined. In Nesîmî’s Turkish and Persian poems, who is known to give importance to the element sound in particularly Turkish poems, in order to see at least the general approach on usage of redif which is one of the elements providing sound in a poem, redifs which are in the level of words and group of words are subjected to a certain classification. The basic clasisificaton is constructed on sound an word similarity whivh form the base of redif in the light of quantitative datas. In this study; from Nesîmî’s poems forth we are going to give place to both redif’s providing sound integrity in poems in context of harmony and redif examples which elicit such harnony in divans.

Key Words: Redif; harmony; Turkish; Persian; divan

GİRİŞ

Nesîmî, divan edebiyatının kuruluş dönemlerinde yaşamış önemli şairlerinden biridir. Hayatı ile ilgili bilgilerimiz kısıtlı olmakla birlikte, var olan

∗ Iğdır Üniversitesi Türk Dili Okutmanı

Page 18: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

14

bilgilerin büyük bir kısmı da rivayet niteliğindedir. Ancak şairin kişiliği onun eserlerinden çıkarılır ilkesinden hareketle; denilebilir ki onun hakkındaki en mühim kaynak da yine kendi eseri yani divanıdır. (Ayan, 2002) Bu nedenle Nesîmî’nin hayatı üzerine araştırma yapan çoğu kişi onun eserlerinden yararlanmaktadır.

Latîfî tezkiresinde şair ile ilgili şu bilgiler verilmektedir: “ Nesebi gerçek seyitlerden ve velayet sahibi velilerdendir. Bağdat yöresinde Nesîm adlı bir yerden olduğu için Nesîmî mahlasını kullandı. Türkçe şiirle ilk şöhret kazanan odur. Murad Hân Gâzi zamanında Osmanlı ülkesine gelmiştir. Üç dilin her birinde birer divanı, tasavvuf ilminde ve erenler sırlarında geniş bilgisi vardır. Aslen Şeyh Şiblî’nin dervişlerinden biri idi. Sonra Fazlullâh Hurûfi’nin halifelerinden oldu. İkisi de sistemlerini harfler üzerine kurmuşlar ve otuz iki harfi insan suretinde bulmuşlardır.” (İsen, 1999)

Ancak tezkirelerde Nesîmî ile ilgili verilen bilgiler aşağı yukarı benzer niteliktedir. Nesîmî’nin doğum tarihi belirtilmemesine rağmen takriben 1369 yılı olduğu tahmin edilmektedir. Ölüm yılı olarak ise 1404-1427 yılları arası olduğu ve Halep’te derisi yüzülerek öldürüldüğü ifade edilmektedir. Sunullah Gaybi, Sohbetnâme adlı eserinde ise Nesîmî’nin Anadolu’ya geldiğini ve Hacı Bayram Veli tarafından dergahına kabul edilmediğini söyler.

Nesîmî’nin Fârsça şiirlerinde göze çarpan önemli noktalardan biri de Hâfız şiirlerine hem içerik hem de sözcük dizimi yönündeki benzerliğidir. Nitekim Hasan Çelebi’nin (Kutluk, 1989) tezkiresindeki açıklamalardan biri de bu doğrultudadır. Ona göre Hâfız’ın şu şiiri Nesîmî’ye ilham vermiş ve onun da bu doğrultuda bir şiir yazmasına yol açmıştır.

Dil mi-reved ez destem sâhib-i dilân Hudârâ

Derdâ ki râz pinhân hâhed şod âşikârâ

(Ey gönüller sultanı Tanrı, gönül elimden kaydı gitti, Ey dert, sır, saklı tutulması gerekirken ortaya çıktı.)

Ve şâ’ir-i mezbûr dâhi bu vâdide demişdür:

Deryâ-yı mûhit cûşa geldi

Kevn ile mekân hurûşa geldi (Kutluk, 1997)

Page 19: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

15

Yine aynı şekilde Nesîmî’nin Fârsça divanındaki bir gazelle Hâfız divanındaki başka bir gazel, ciddi şekilde birbirine benzemektedir.

(Hâfız)

Der gûy-ı fenâ ‘akl ü divâne yek-ist

Der k’ar-ı muhît seng ü dürdâne yek-ist (Kabiri, 1990)

(G. 101 / 1)

(Nesîmî)

Mescîd ü meygede ü Kâ’be ü bühtâne yek-ist

Ey galât kerde reh-i kûçe-i mâ hâne yek-ist

(G. 56 / 1)

Nesîmî bilhassa Bektâşi zümreleri ve vahdet-i vücûd nazariyesini benimseyen topluluklar tarafından büyük bir sûfi-şair olarak kabul edilmektedir. Şairin Arapça, Fârsça ve Türkçe divanlara sahip olduğu kaynaklarda belirtilmesine rağmen Arapça divan henüz bulunmamıştır. Şiirde büyük bir kudret gösteren Nesîmî, kendi fikirlerini telkin eden şiirlerle birlikte lâdini ve aşıkâne gazeller de yazmıştır.

Nesîmî’nin divanlarında yer alan şiirlerin niteliklerine bakıldığında bunları iki döneme ayırabiliriz. Şiirlerinin nitelik olarak iki döneme ayrılmasına yol açan hadise ise şairin Fazlullâh Hurûfi ile tanışmasıdır. Fazlullâh’tan önceki şiirleri lirizmden yoksun, henüz mahlasını dahi bulmamış, sûfiyâne ve hikmet-âmîz niteliklere sahiptir. (Ayan, 2002) Bir anlamda Nesîmî bu şiirlerinde henüz şair kudretini dile getirmemiştir. Ancak Fazlullâh ile tanıştıktan sonra şiirleri coşkun bir lirizm ve kabına sığmak bilmeyen farklı bir karaktere bürünmüştür.

Deryâ-yı mûhit cûşa geldi

Kevn ile mekân hurûşa geldi

(M. 1 / 1)

Sırr-ı ezel oldı ‘aşkârâ

‘Ârif neçe eylesün müdâra

( M. 1/1-2 )

Beyitlerden anlaşıldığı üzere Nesîmî’nin hem şiirsel hem de ruhsal yapı

Page 20: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

16

açısından ciddi bir değişikliğe uğradığı hatta bu coşkunluğa sebebiyet veren aşkla tanıştığı aşikardır. O artık hiçbir bentle engellenemeyecek deli bir çağlayana dönüşmüştür. Hurûfilik ve Fazlullâh bu ruhsal taşkınlığın ve önüne geçilemeyecek duygusal lirizmin en büyük müsebbiplerindendir.

Nesîmî hem fikri hem de lâdini tarzında yazdığı şiirlerinde tema ile birlikte şekil olarak da gerekli titizliği göstermiştir. Sade bir Türkçeyle yazılan şiirleri aruz veznine vakıf olması ve bu vezni gayet lirik bir tarzda Türk diline uygulaması, divan şiirinin süratle gelişmesine ciddi katkılarda bulunmuştur. Divanlarında bulunan gazel, mesnevi, tuyûğ, müstezât ve murabba’ gibi nazım şekillerinde aruz vezninin 20 değişik kalıbını kullanmıştır. Ana diline çok iyi bir şekilde hâkim olan Nesîmî kafiye ve redif bakımından da zengin bir kelime hazinesine sahiptir. Türkçe divanındaki şiirlerinde kafiye ve redif olarak Türkçe sözcük ya da ekler çoğunluktadır. Fârsça divanında ise redif olarak sözcük yerine daha çok eklerin kullanıldığı göze çarpmaktadır.

Nesîmî’de Redif

İnsanlar dış dünyayla iletişim kurarken, dilin temel işlevlerinden yararlanmadan önce aktaracakları duygu ve düşünceleri ilkin zihinlerinde tasavvur ederler. Tasavvur edilen bu eylem ve olgular dil, daha da özele indirgediğimizde sözcükler aracılığıyla gerçek hayatta vücut bulur. Bu açıdan bakıldığında sözcüklerin gerçek hayatla teması farklı şekillerde olduğundan, sanat dili, bilim dili ve gündelik dil gibi mefhumlar ortaya çıkmıştır. Bu mefhumların, kapsadığı konuyu ifade ediş esnasında sözcükleri bilhassa dili farklı tarzlarda kullandıkları görülür.

Bilim dili bir bilgiyi açık seçik, kestirme bir yoldan, belirleyici, açıklayıcı, ortak bir anlatımla aktarmaya çalışırken; günlük dil, kelimelerin sesine, kelime düzenlemelerine veya cümle kuruluşlarına ayrıca özen göstermeden bir şey bildirmek, anlatmak isterken, sanat dili özellikle şiirde, dil elemanlarını düzenler, azaltır, yoğunlaştırır, çift anlamlara, kapalı söyleyişlere başvurur. (Kortantamer, 1993) Dikkati çekmek için mısra, vezin, kafiye, ses tekrarları gibi pek çok teknik özellikte yararlanıp, bir ruh hali, tavrı yansıtır ve okuyanı etkilemeye çalışır.

Şiirin malzemesini dilin, dilin malzemesini ise sözcüklerin oluşturduğu muhakkaktır. Şair evvela muhayyilesinde vücuda getireceği şiirin duygusal ve düşünsel alt yapısını oluşturur. Daha sonra da sözcükler yoluyla bu tahayyülü somutlaştırır ve gerçek hayata indirger. Soyut âlemden kelimeler yoluyla gerçek hayata aktarılan bu mecra şairin kuyumcu işçiliğiyle, titiz bir sözcük seçimi neticesinde şiir denilen metni oluşturur.

Ancak unutulmamalıdır ki bu edimler esnasında şair tarafından ses ve

Page 21: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

17

anlam birbirine sıkıca kenetlendirilir. Şiiri gelişigüzel söylenmiş cümlelerden ayıran en önemli özellik onu oluşturan sözcük ve seslerin şair tarafından bilinçli ve ahengi sağlayacak şekilde seçilmesidir. Nitekim şiir ses ve söz düzenlemeleri yoluyla ifadesini bulur ve bir bütün oluşturur. Başka bir deyişle şiir dilin bireysel, özel ve estetik amaçlı bir biçimlendirilmesidir. (Wellek, Warran, 1983) Bu açıdan şiir çoğu defa musiki ile bir arada düşünülmüştür. Hatta sembolistler şiirin musikiden ibaret olduğu fikrini ortaya atmışlardır.

Şiir sihir veya büyü olmasa da, şair, heceler ve rastlantısal serpiştirmelerle dilin gizli güçlerini uyandırır, ritimleri kullanarak dili büyüler. Ritmin ağırlığı şiiri diğer bütün edebiyat biçimlerinden ayırır. (Paz, 1991) Ritim, yani sözcük ve seslerin uyumlu şekilde bir araya getirilerek ahenkli bir dizaynın ortaya çıkmasını sağlayan tertip divan şiirinde de geniş yer tutar. Divan şiirinde de aruz vezni, kafiye ve redif gibi teknik zorunluluklarla oluşan bir ritim ve ahenk vardır. Şairler aliterasyon, assonans ve tekrir sanatlarıyla bu ritim ve ahengi besleyip geliştirirler. Çünkü divan şiirinde söyleyiş mükemmelliği esastır. Şiirde ahengi sağlamak amacıyla şairlerin istifade ettikleri unsurları şöyle sıralayabiliriz:

Söz Tekrarları

Ses Tekrarları

Ritim ( Vezin, Kafiye, Redif ) (Macit, 2004)

Görüldüğü üzere divan şairleri ritmi sağlamak amacıyla redif ve kafiyeden de istifade etmişlerdir. Özellikle redif divan şairlerinin söze şekilsel anlamda edebi bir değer katmak amacıyla istifade ettikleri temel kavramlardan biridir. Redif simetrik tekerrür ile şiiri belirli bir kavram veya bir konu etrafında toplayan, atmosfer yaratan mihver olmuştur. Kelime anlamı olarak sıraya koyma, dizme anlamlarına gelen redif, İran ve Türk şiirinde beytin kafiyeyi takip eden kısmı veya daha sarih olarak birbiri ile kafiyeli mısraların sonunda râvîyi takiben lafız ve manaca aynı olmak üzere tekrarlanan kısma delalet eder.

Türk şiirinin tarihsel açıdan ilk örneklerine bakıldığında bile bu şiirlerde kafiye ve redif kullanıldığı görülür. Ancak ilk dönemlerde mısra başlarında kullanılan redif ve kafiye sonraki dönemlerde mısra sonlarında kullanılmıştır. Öte yandan redif klasik Arapçada, ancak başlangıç devrinde ve başka bir isim altında kullanılmaktaydı. İslamiyet’in kabulünden sonra Fârs kültürü ve edebiyatından derin bir şekilde etkilenen Türk şiiri daha önceki dönemlerde de kullandığı redif ve kafiyeye bu dönemde daha da ağırlık vermiştir.

Divan şairleri de yüzyıllar boyunca şiirde ses ritim ve armoniyi yakalayabilmek için şiirlerinde redif ve kafiyeyi sıkça kullanmışlardır. Çünkü

Page 22: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

18

şiirde redif ve kafiyenin kullanılması onun hem kulağa hoş gelmesini sağlar hem de sağladığı musiki ahengi ile okuyanın edebi zevkini okşar. Şiirin her dizesinin sonunda bulunan ses ve söz benzerliklerinin tekrar edilmesi şekil ve ahenk açısından ona itibar kazandırır. Öyle ki divan şiirinde ve bilhassa gazellerde kullanılan redifler çoğu defa gazelin konusunu belirlemiştir.

Şairlerin tercih ettikleri bazı redifler ise mizaçlarına ve yaşadıkları devrin toplum psikolojisine dair ipuçları içerirler. İşte bu redifler aynı zamanda birer belge niteliğindedir. (Kurnaz, 2004) Divan şiirinde kafiye ve redif, şiirin sade şekilde değil, muhtevası üzerinde de rol oynar. Şair fikir ve hayallerinden çoğunu kafiye ve rediften çıkarır.

Türk şairleri de redifin önemini erken kavramış ve bu yüzden de çoğunlukla redifli şiirler yazmışlardır. Başlangıçta söz tekrarlarına ve sanatlarına daha fazla yer vererek ahengi sağlayan divan şairlerinin daha sonraki dönemlerde ses tekrarlarına itibar ettikleri görülür. Divan şiirinde kullanılan rediflerin genellikle Türkçe kelimelerden seçildiğini özel isimler ve isim soylu kelimelerden isim soylu kelimelerden daha çok fiiller ve çekimli halleri kullanılmıştır. (Macit, 2004)

XIV. yüzyılda yetişen ve Türkçeyi şiir dili olarak ustaca kullanan şairlerden biri de Nesîmî’dir. Nesîmî’nin şiirleri klasik ifadelerle söylenen tasavvuf şiirlerinin en lirik olanlarındandır. Bu tefekkür ve inanış Nesîmî’nin şiirlerinde samimi ve içten bir anlatımla vücut bulmuştur. Nesîmî tasavvufun ve özellikle de Hurûfiliğin verdiği ruh helecanlarıyla şiirlerinde coşkun bir eda ve yoğun bir lirizme sahiptir. Nesîmî mutasavvıf bir şair olduğu, şiirin ayinlerde önemli bir fonksiyon icra ettiği düşünülürse şiirlerinde ses fonksiyonunu ön plana çıkarttığı söylenebilir. (Macit, 1990) Her şair gibi Nesîmî de redif ve kafiyenin vermiş olduğu anlam ve ahenk bütünlüğünden bolca istifade etmiştir.

Türk şiirinde kullanılan redifler genellikle ya sözcük hâlinde ya da ses yoluyla ek hâlinde bulunmaktadır. Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe divanlarına bakıldığında kullanılan rediflerin de bu iki şekilde tezahür ettiği görülür. Bu şiirler kimi zaman sözcük halinde:

Deryâ-yı muhît cûşâ geldi

Kevn ile mekân hurûşâ geldi

( M. 1 / 1)

Mescîd ü meygede ü kâ’be ü bühtâne yek-ist

Ey galât korde reh-i kûçe-i mâ hâne yek-ist

Page 23: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

19

( G. 56 / 1 )

(Mescit, meyhane, Ka‘be ve puthane birdir. Ey hata işleyen evimize gitmek için kullandığımız sokağın yolu birdir.)

Kimi zamanda sesler yoluyla ek halinde bulunmaktadır.

İy dil cihâna girre meşev kim konan göçer

Bir köpridür bu dâr-ı fenâ kim gelen geçer

(G. 103 / 3)

Çeşm-i tû fitne-est ki ‘alem harâb-ı û-est

Mesti-i dîr ü kâ’ be ez câm-ı şarâb-ı û-est

(G. 35 / 4)

(Mescit, meyhane, Ka‘be ve puthane birdir. Ey hata işleyen evimize gitmek için kullandığımız sokağın yolu birdir.)

Nesîmî’nin Türkçe divanında kullanılan redif türlerine bakıldığında kelime hâlinde ve ses hâlinde bulunan rediflerin eşit sayıda olduğu görülmektedir. Ancak Fârsça divanında kelime halindeki rediflerin ezici çoğunlukta olduğu görülmektedir. Redif kullanımlarının nazım şekillerine göre kullanım sıklığını sayısal verilerle şöyle ifade edebiliriz:

Tablo 1-Türkçe Divanda Redif Kullanımları

Kelime Hâlinde Redifler Ses Hâlinde Redifler Gazeller 201 147 Mesneviler 34 76 Müstezatlar - 04

Page 24: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

20

Tablo 2-Fârsça Divanda Redif Kullanımları

Kelime Hâlinde Redifler Ses Hâlinde Redifler Gazeller 118 40 Mesneviler 01 01 Terci’-i Bend 03 07

Toplam verilere bakıldığında ise Türkçe divanda kullanılan kelime hâlindeki ve ses hâlindeki rediflerin 236, Fârsça divanda ise kelime hâlindeki rediflerin 122, ses hâlindeki rediflerin ise 38 olduğu görülmektedir.

Son dönem ortaya atılan ve kafiye ile redife farklı bir bakış açısı getiren görüş ise ön kafiye ve ön redifin de şiirlerde kullanıldığı yönündedir. Bu görüşe göre ise aslında daha önce klasik edebiyat bilgisine göre mısra başlarında tekrarlanan sözcükler tekrir değil, bulunduğu konuma göre ön redif ya da ön kafiyedir. (Aydemir, Çeltik, 2008) Nesîmî’nin Türkçe divanına bakıldığında çok seyrek bir şekilde ön redifin kullanıldığı görülür. Sadece Türkçe divanda bulunan 5 gazelde ön redif görülmektedir.

Mutasavvıf bir şahsiyet ve Hurûfiliğin şair halifelerinden biri olması nedeniyle Nesîmî, şiirlerinde sade bir Türkçe kullanmıştır. Nesîmî’nin Türkçe divanı incelendiğinde şiirlerde kullanılan rediflerin de çoğunlukla Türkçe sözcük veya eklerden oluştuğu görülmektedir. Redif olarak kullanılan sözcüklerin köklerine bakıldığında ise “ol, eyle, göster, didi” gibi özellikle fiil köklerinden türetilmiş sözcüklerin sıkça kullanıldığı görülmektedir. Fiillerden oluşan ya da fiil köklerinden türetilen sözcüklerinden redif olarak kullanılması şiire hareketlilik ve akışkanlık yönüyle ritmik bir değer katmaktadır.

Bazı redifler şairlerin mezhep ve meşrep ilişkilerini, varsa tarikat bağlantılarını yansıtan ipuçları verir. (Macit, 2004) Divan şiirinde yazmış olduğu şiirlerin rediflerinden hareketle şairin hangi tarikata bağlı olduğunu ortaya koyan birçok örnek vardır. Mesela Şeyh Galip’in tercih ettiği redifler, büyük ölçüde onu Mevlevi geleneğine bağlar. Bilindiği gibi Nesîmî de İran’da doğmuş ve Fazlullâh Hurûfi tarafından temsil edilen Hurûfiliğin en büyük halifelerinden biri sayılmaktaydı. İran’da doğan bu mezhep daha sonraları tarikata bağlı kişiler tarafından propagandası yapılarak çevre ülkelere de yayılmıştır. Nesîmî’nin de şair olduğu düşünüldüğünde tamamen değil ama bazen şiirlerini fikirleri doğrultusunda propaganda aracı olarak kullandığı söylenebilir. Nesîmî de böyle bir tarikat bağlantısı olduğu için onun da şiirlerinin rediflerinde Hurûfi motiflerine rastlamak olağan bir durumdur.

Çünkü yüzin ahsen-i takvîm imiş

Sende zuhûr eyledi subhânumuz

( G. 189 / 7)

Page 25: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

21

Münkir olma bu sözi varup Kelâmullâh’da gör

Ahsen-i takvîm ile gösterdi insan sûretin

( G. 353 / 2)

TÜRKÇE DİVAN

MESNEVİLER

1. Geldi 2. İçinde 3. Oldı 4. Oldı 5. Taldı / kaldı 6. Meyden / hayden 7. Geldi / diyildi 8. Nefiri / safiri 9. Oldı 10. Kulagun / ayagun 11. Degülsen 12. Cânı / cihânı 13. Elümde / belümde 14. İstivâdan / belâdan 15. Cândur / kandur 16. Bilgil / kılgil 17. Sen / cevherisen 18. Âyetinden / nihâyetinden 19. Ol 20. İbâretdür / işâretdür 21. Eyle 22. Ola 23. İnsândur / şeytândur 24. Özi / sözi 25. Kendözin / yüzin 26. Kendüdir 27. Hükmindedür / Nutkundadur 28. Kendüdür 29. İtmek gerek / gitmek gerek 30. Yolını / dilini 31. Yoh 32. Durur 33. Hannâs ile / vesvâs ile 34. Bilür 35. Olur 36. Degül 37. Kuvvetün / fürkatün 38. Didârunı / yârunı 39. Yana / sana 40. Ola 41. Selâm 42. Sende var 43. Göresen / bulasan

44. Erkânını / cânını 45. Varunı / didârunı 46. Sultânına / kanına 47. Âvaredür / bî-çâredür 48. Zâtını / âyatını 49. Şehrini / dehrini 50. Yârına / varına 51. Varını / yârını 52. Sana 53. Özin / sözin 54. Gayetün / fürkâtün 55. Sâdıkun / âşıkun 56. Olur 57. Genciyem / renciyem 58. Sözlerüm / gözlerüm 59. ‘Ayniyem / Beyniyem 60. Cânıyam / sultânıyam 61. Mutlakam / zevrâkam 62. Devletem / vahdetem 63. Meni / seni 64. Olur 65. Olur 66. Olur 67. Sâcidün / vâhidün 68. Ol 69. Olasan / bulasan 70. Varına / envârına 71. Şehrine / bahrine 72. Zâtını / âyâtını 73. Gel 74. İlinün / yolınun 75. Bilür 76. Leşkeri / munları 77. Surınun / Tûrınun 78. Âvâzeler / dervâzeler 79. Ünleri / munları 80. Bular 81. Sûreti / sîreti 82. Olur 83. Elleri / dilleri 84. Bular 85. Bular / kendüler 86. Varlugı / saglugı

Page 26: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

22

87. Bular 88. Dilin / müşkilin 89. Bunlarun / mü’minlerün 90. Enveri / serveri 91. Söyleyen / diyen 92. Olur / bilür 93. Ol 94. Maksûduna / ma’bûduna 95. Bular / kendüler 96. Peygâmberün / bunlarun 97. Hazrete / rahmete 98. Tapuya / kapuya 99. Ahmedi / sermedi

100. Kapusı / yapusı 101. Olur 102. Sözleri 103. Âdemi / demi 104. Sırrınını / tefsîrini 105. ‘Âlemi / âdemi 106. Eyledi / söyledi 107. Âdemün / ‘alemün 108. Özi / yüzi 109. Yüzini / özini 110. Sendedür / cândadur

GAZELLER

1. Merhaba 2. Mest 3. Yoh 4. Yoh 5. Bah 6. Meded 7. Bilür 8. Gösterür 9. Gösterür 10. Gösterür 11. Gizlüdür 12. Andadur / Larendedur 13. Oldur 14. Nidâdur / salâdur 15. Mendedür 16. Gelür 17. Gelür 18. Budur 19. Hudâdur / Mustafadur 20. Safâdur / Minâdur 21. Hayvandur 22. Kandur 23. Kandur 24. Hayvandur / cândur 25. Hoşdur 26. Ohurlar 27. Durur 28. Hoş mıdur 29. Bî-dâdlar / celladlar 30. Nûr 31. Nâra benzer 32. Düşer 33. Düşer 34. Uğrar 35. Gider 36. T’an ider

37. Hayâl ider / muhal ider 38. Şerm-sâr ider / lâle-zâr ider 39. Pinhân ider / imân ider 40. Müstedâm ider / ihtitâm ider 41. Didiler 42. Didiler 43. Didiler 44. Didiler 45. Mihrâblar / ‘irâblar 46. Başlar / yaşlar 47. Arzular 48. Arzular 49. Kurbân olur / cân olur 50. Revân olur 51. Ne bilür 52. Tökilür 53. Uşta gör 54. Ahlahı gör 55. Nedür 56. Hem-dem durur 57. Bişâretdür / işâretdür 58. Kimün var 59. Ezelidür / yezelidür 60. Cemâidür / dâlidür 61. Âhıdur 62. Safâdur / devâdur 63. Mazhârıdur / Kevseridur 64. Safıdur / gâmıdur 65. İkidür 66. Durur 67. Mu’alladur / evlâdur 68. Handadur 69. Başındadur / yaşındadur 70. Benzer 71. Gel ahır 72. Levlâkdir / evlâkdir

Page 27: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

23

73. Fürkânumuzdur / Kur’anumuz dur 74. Nedür 75. Enverdür / münevverdür 76. Kamerdür / nazârdur 77. Birdür / emirdür 78. Olmışdur 79. Pervânedür / şükrânedür 80. Yanadur / nedür 81. Yanadur / ya nedür 82. Yâredür / pâredür 83. Hâverden midür / ahmerden midür 84. Degül midür 85. Şem’indür / emindür 86. Pür-çindür / Çindür 87. Kevserindendür / şekkerinden dür 88. Budur 89. Âdemdür / elemdür 90. Mendedür 91. Pürtâbındadur/mehtâbındadur 92. İçindedür 93. İçindedür 94. İçindedür 95. Oldur 96. Lem-yezeldür / bi-bedeldür 97. Hebâdur / hatâdur 98. karadur / yaradur 99. Dânesidür / tânesidür 100. Nider 101. Didiler 102. Didiler 103. İtdiler 104. Dervişler 105. Eyler 106. Vefâdur / hatadur 107. Budur 108. Pür-nûrdur / mâ’mûrdur 109. Degül midur 110. Münevverdür / mukadderdür 111. Gizlidür 112. İçindedür 113. Yek-dânedür / pervanedür 114. Nedür 115. Nedür 116. Bilür 117. Çigzinür 118. Gösterür 119. Gerekmez 120. Gerekmez 121. Bilmez 122. Girmez 123. Bulınmaz 124. Söz

125. Cihânumuz / ma’ânumuz 126. Kaşunuz / nakkaşunuz 127. Kaşunuz / nakkaşunuz 128. Henüz 129. Henüz 130. Agrımaz 131. Sücûdumuz / hasûdumuz 132. Mercânumuz / mestânumuz 133. Cânanumuz / şânumuz 134. Vefâ-dârumuz / kârumuz 135. Handânumuz / hayvânumuz 136. İrmez 137. Tedbirümüz / takdirümüz 138. İstemez 139. Dahı bilmez 140. Bilmez 141. Sensüz 142. Oldı fâş 143. Şehlâ imiş / şeydâ imiş 144. Didiler gerçek imiş 145. Hâr imiş / düşvâr imiş 146. Eylemiş 147. Düşmiş 148. Buldum uş 149. İmiş 150. Yohımış 151. İtdi uş 152. Düşmiş 153. Buldum uş 154. Bilür ancag 155. Işk 156. ‘Aşık 157. Işk 158. Gerek 159. Görün 160. Hâlün 161. Senün 162. İtmek dilersen itmegil 163. İtmek dilersen itmegil 164. Degül 165. Degül 166. Degül 167. Berü gel 168. Gel 169. Oldı gel 170. Oldı gel 171. Öninden böyle gel 172. Kandandur digil 173. Nûrıyam 174. Nûrıyam / Tûrıyam 175. Cânanum / dermânum 176. Dilberüm / serverüm

Page 28: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

24

177. Hayvânum / cânum 178. Hayâtum / zülumatım 179. Cihânum / cânanum 180. Olmışam 181. Olmışam 182. Olmışam 183. Olmışam 184. Olmışam 185. Olmışam 186. Olmışam 187. Bulmışam 188. Gelmişem 189. Gelmişem 190. Dimişem 191. Düşmişem 192. Dîvâneyem / merdâneyem 193. Zâtem / sıfatem 194. Dem 195. Gördüm 196. Direm 197. Direm 198. Menem 199. İçindeyem 200. İçindeyem 201.Cihâna sığmazam / mekâna sığmazam 202. Câna virmezem 203.Dârumı buldım / yarumı buldım 204. İleyem 205. Müştakam 206. Gönlüm 207. Yanaram 208. Olmışam 209. Nisbet kılmışam 210. Rûyı sevmişem / hûrı sevmişem 211. Dimişem 212. Hilâli görmişem / zülâli gör müşem 213. Eyleyem 214. ‘Âlemem / ademem 215.Cânı neylerem / hânümânı ney lerem 216. Caferiyem / Haydariyem 217. Senden dönmezem 218. Esirem / mirem 219. Cânum / imânum 220. Cihânageldüm / nişâna gel düm 221. Gördüm 222. İlen 223. Yaradan 224. Yareden / ayyereden 225. Murdardan / hârdan 226. Ne kansan / ne cânsan 227. Sen 228. Bedensen / cânsan

229. Hansan / cânsan 230. Menem men 231. Gevherisen / manzarısan 232. Olsun 233. Yârum handasan / nigârum handasan 234. Handasan 235. Dîvânesen / pervânesen 236. Cânı yahasan / anı yahasan 237. Cihânsan / ‘iyânsan 238. Nihânsan / cânsan 239. Dil-bersen / gevhersen 240. Kan mısan nesen / cân mısan nesen 241. Cânsan / revânsan 242. Tabından / nikâbından 243. Şerâbından / âbından 244. Tudağından / yanağından 245. Tatarından / bârından 246. Belâsından / cefâsından 247. Olmasun 248. Olmasun 249. İçün 250. İşâretdür bugün / beşâretdür bugün 251. Tabından 252. Tudağından / yanağından 253. Hilâlinden / âlinden 254. Cihândan 255. Düşmesün 256. Cefâsından / vefâsından 257. Allahsan / Kelamullahsan 258. Olamazsan 259. Dil-dârdan 260. Ruhsâreden / meh-pâreden 261. Zibâsında men / tuğrasında men 262. Demden / Meryemden 263. Dîvânesen / pervânesen 264.Kan mısan nesen / cihân mı san nesen 265. Suretin 266. Döndürmüş yüzin 267. Eyle 268. İçinde 269. Revâna / cihâna 270. Ne fâ’ide 271. Cânana / bürhâna 272. İçinde 273. Âline 274. Lezzatına / şâh-mâtına 275. Meydanına çevgânına 276. Nârına / vefâ-darına 277. Efzâsına / zibâsına 278. Merdâneyemyine / pervâne yem yine 279. İsteme 280. Eyleme

Page 29: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

25

281. Eyleme 282. Şaline / aline 283. Kandine 284. Üstine 285. Bâzarına / ikrârına 286. Nârına / envârına 287. Karasına 288. Yine 289. İsteme 290.Hara yapuşma /murdâra yapuşma 291. ‘Işkına 292. Didârına / nârına 293. Ola 294. N’ola 295. Bâlâya / aya 296. Kulagına / dimâgına 297. Berâyine / pâyine 298. Gele 299. İsteye 300. Yine 301. Bize 302. Didi 303. Susadı 304. İdi 305. Utandı / kandı 306. İtdi 307. Dürdâneyi / pervâneyi 308. Balâsı / gavgası 309. Bahâsı / ziyâsı 310. Vefâsını / cefâsını 311. Hanı 312. Tere düşdi / kamere düşdi 313. Selâmı / harâmı 314. Peri mi / târı mı 315. Hurı / nûrı 316. Oldı 317. Oldı 318. Olmadı

319. Harâreti / işâreti 320. Kimi 321. Kevseri / melekleri 322. Siyâhı / mâhı 323. Kenaresi / seng-hâresi 324. Yek-dânesi / pervânesi 325. Cânanesi / dürdânesi 326. Şifâsı / likâsı 327. Geldi 328. Ele girdi 329. İrişdi 330. Degül mi 331. Yâ Muhammed yâ Ali 332. Habîbi / garibi 333. Degül mi 334. Oldı 335. Âhını / âheni 336. Efzâmuzı / balâmuzı 337. Pâresi 338. Hudânı / Mustafanı 339. Dilberi / Kevseri 340. Nakkaşını / başını 341. Mikdârını / yârını 342. Anı / cânı 343. Cihânı / nihânı 344. Kararumı / zârumı 345. Degül mi 346. Nişanı 347. Oldı 348. Esmâmuzı / İsramuzı 349. Gel Âhı 350. Eyledi 351. Virâneyi / dürdâneyi 352. Dilberi / Kevseri 353. Hâveri / Müşteri 354. Eyledi

MÜSTEZÂTLAR

1. Eseridür / deridür 2. Zuhâlde / hamelde

3. Cihânı / mekanı 4. Gümânı/cânı

FÂRSÇA DİVAN GAZELLER

1. Câm-râ / Âşam-ra 2. Be-meyhâne mârâ / dîvane mâ-râ 3. Mâ’ni-râ/ tecelli-râ 4. Cân-ı mâ / çeşme-i hayvan-mâ

5. Ser-i mâ / ciger-i mâ 6. Ayyare-i mâ-ra / Sâd-pâre-i mâ-ra 7. Zülfet 8. Pîş-est / rîş-est

Page 30: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

26

9. Yaft 10. Çist 11. Mast 12. Diger-est 13. Dân-est 14. ‘Iyd-est 15. Bâzi-nist 16. Tû-nist 17. Hiç-nist 18. Yek-ist 19. Âverde-est 20. Endâht 21. Belâ-est / kucâ est 22. Mast 23. Ost 24. Dil-est / menzil-est 25. Derd-est / merd-est 26. Mâh-et / siyâh-et 27. Güvâ-est / Mustafa-est 28. Deger-est 29. Güftâd-est / üftâd-est 30. Ost 31. Huş-est 32. Makam-est / kodam-est 33. Ost 34. Nâ-torsid 35. Mi-bâyed keşîd 36. Nâ-resîd 37. Ne-dîd 38. Bîned 39. Âmed 40. Mî-konid 41. Mî-keşîd 42. Mî-gûyed 43. Konend 44. Konend 45. Ne-mî âyed 46. Ne-mî bâyed 47. Mî-bâyed 48. Mübâd 49. Ne-kord 50. Başed 51. Peydâ şod / şeydâ şod 52. Hod 53. Giruydend / residend 54. Üftâd 55. Üftâd 56. Âmed 57. Ne-mî gired 58. Key konid 59. Yasemen konid 60. Çün ne konid

61. Âverd 62. Başed 63. Bâşed 64. Ne-bâşed 65. Şod 66. Ne-hâd 67. Mî-zed 68. Mî-hânend 69. Ber-âyed 70. Dâred 71. Mî-gûyed 72. Tevân kerd 73. Konend 74. Tâlebend 75. Âmed beyâd 76. Bâşed 77. Değer 78. Ne-kord 79. Gâm me-ğor 80. Bes 81. Der kepenek 82. Ân em / cân em 83. Mî-konem 84. Mî-bâyedem 85. Mâ bude-im 86. Meyhâne-im / peymâne-im 87. Mî-bînem 88. Ne-dârem 89. Dâneste-em 90. Yâfte-em 91. O dide-em 92. Dârem 93. Cânem / mekânem 94. Konim 95. Ne-gencem 96. Farîğim 97. Şodim 98. Be-nişînem 99. Men be-bîn 100. Taleb kon 101. Me-kon 102. Zeden 103. Mî-bâyed şod 104. Âyed birûn 105. Çonin 106. Men 107. Engûr kon / zer kon 108. Hey me-kon 109. Âyed birûn 110. Çonin 111. Âmeden 112. Men

Page 31: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

27

113. Men 114. Ebrû 115. O 116. Kû kû 117. Be-cân-ı nev 118. Şev 119. Mey-hâne 120. Endâhte 121. Nivîşte 122. Rihte 123. Âmede 124. Beste 125. Zede

126. Ne dâned bih 127. Âdemi 128. Âzâri 129. Dil-ârâyi 130. Rihte-ey 131. Bâri 132. Zede-ey 133. Endâhti 134. Nî-hey 135. Mî-koni 136. Sevdâyi 137. Kisti 138. Fete-ey

MESNEVİLER

1. Necâtim / benâtim 2. mâ’i-im

TERCİ’-İ BENDLER 1. Lâ-mekânim 2. /âsmânim 3. Lâ-mekânim / âsmânim 4. Kibriyâ-im / nümâ-im 5. Kucâ-im / cân-fezâ-im 6. Bekâ-im / keşâ-im 7. Hudâ-im / bekâ-im 8. Hümâ-im / berâ’-im

9. Çerâ-im / mâ’-im 10. Mâ 11. Mâ 12. Lâ-mekânim / âsmânim 13. Mâ-ra / hudâ-ra 14. Kabâ-ra / bekâ-ra 15. Mâ-ra / asâ-ra

Sonuç

XIV. yüzyıl Azeri edebiyatı sahasında eser vermiş olan Nesîmî Türk edebiyatının önde gelen şairlerinden biridir. Şiirleriyle toplumu derinden etkilemiş, öldükten sonra bile divan şairleri üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Hurufiliğin Anadolu’daki en büyük temsilcisi ve halifelerinden olan Nesîmî, bu siyasi fikrinden dolayı öldürülmüştür. Şiirlerinde sadece muhteva açısından değil; şekil yönüyle de divan şiirinde önemli bir konuma sahiptir. Nef’i ve Nedîm gibi şairler baştan başa ses ve eda ise Nesîmî de baştan başa ses ve lirizmdir.

Çalışmamızda Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe divanlarında bulunan rediflerin sayısal açıdan bir taramasını yaptık. Bilindiği gibi redif, kafiye, asonans, aliterasyon vb. unsurlar şiirde şairlerin musiki ve edayı oluşturabilmeleri için istifade ettikleri temel mefhumlardır. Biz de Nesîmî divanlarında bulunan rediflerin sayılarını, kullanılış tarzlarını, ifade ettikleri fikirleri ve türlerini tespit etmeye çalıştık. Sayısal değerin dışında redifin şiirdeki ahenk üzerine etkilerini de kısmen irdelemeye çalıştık.

Page 32: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

28

Nesîmî’nin Türkçe divanı hacimce Fârsça divanın hemen hemen iki katıdır. Redif düzeyinde düşünüldüğünde Fârsça ve Türkçe divanlarda en çok göze çarpan ortak kullanımlardan biri ses halindeki rediflerin kelime halindeki rediflerden daha az kullanılmasıdır. Örneğin Türkçe divanda, kelime düzeyindeki redif sayısı 201, ses düzeyindeki redif oranı ise 147 adettir. Hacimce daha küçük olan Fârsça divandaki rediflerin kullanım oranları da benzer niteliktedir. Gazellerde kelime düzeyindeki redifler 118, ses halindeki redifler ise 40 adettir.

Redif kullanımını belirleyen en önemli faktörlerden biri de nazım şeklidir. Özellikle kaside ve gazel gibi matlanın mihver oluşturduğu nazım şekillerinde, ikinci beyitten itibaren her beytin ilk mısrası serbest, ikinci mısrası matla ile kafiyeli bir biçimde devam eder. Bu nedenle kaside ve gazellerde kullanılan redifler çoğunlukla kelime halindedir. Çünkü kelime seviyesindeki rediflerle metnin anlamı arasında bir ilişki vardır. Kelime düzeyindeki redifler de diğer yandan ses halinde kullanılan rediflerden daha çok şiire akışkanlık sağlar. Nesîmî de bunu çok iyi bildiği için her iki divanında da kelime halindeki rediflere öncelik vermiştir.

Nesîmî, divanlarındaki mesnevilerde ise gazel ve kasidelerdeki rediflerin aksine, ses düzeyindeki rediflere daha çok ağırlık vermiştir. Türkçe divanında kelime düzeyindeki rediflerin sayısı, 34 adet iken ses düzeyindeki rediflerin sayısı 76 adettir. Fârsça divanında ise rediften daha çok kafiyeyi ön planda tuttuğu için kelime ve ses düzeyinde kullandığı redif sayıları 1 adettir. Bunun en önemli sebebi ise mesneviler aynı kafiye düzeni ile yazıldıkları için şairlerin redif bulma konusunda çektikleri sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Çünkü kelime yerine ses düzeyinde redif bulmak daha kolay bir edimdir.

Divanlardaki rediflerin kelime düzeyindeki yapılarına bakıldığında ise her iki divanda da kullanılan redif amaçlı sözcüklerin isimden ziyade fiil kök ya da gövdeleri olduğu görülür. Türkçe divanda en sık kullanılan fiiller, “ Ol, Gel, Göster, Düş, Al” ; Fârsça divanda ise “Kerd, Şod, Baş, “ gibi fiillerdir. Her iki divanda da redifleri oluşturan sözcüklerin çoğunlukla fiillerden oluşması, şairin şiire hareketlilik kazandırma isteğinden dolayıdır. Neticede fiillerden türetilmiş rediflerin şiirde kullanım sıklığı ritmik akışkanlığın bir göstergesidir.

Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe divanlarında kullanılan rediflerin nitelikleri ve kullanım sıklıkları paraleldir. Yine kafiye ve rediflerde kullanılan özellikle sözcük düzeyindeki kelimelerin yapıları da benzer sıklıkta kullanılmıştır. Yani redif ve kafiye düzeyinde Fârsça ve Türkçe divanlarda kullanım amaç ve işleyişi doğrultusunda şairin farklı bir yaklaşım tarzı söz konusu değildir.

Page 33: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

M.Nuri ÇINARCI Nesîmî’nin Fârsça ve Türkçe Divanında Redif Meselesi

29

KAYNAKÇA

Aksan, D. (2001). Şiir Dili ve Türkçe Şiir Dili. İstanbul: Engin Yayınevi.

Ayan, H. (2002). Nesîmî, Hayatı, Edebi Kişiliği, Eseleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Aydemir, Y., Çeltik, H. (2008). Redife Farklı Bir Bakış: Divan Şiirinde Ön kafiye ve Ön Redif. Bilig. Yaz s. 46 ss: 193-214

Çamuroğlu, R. (1992). Sabah Rüzgarı, Enel-Hak Demişti Nesîmî. İstanbul: Metis Yayınları.

Belrivanlı, A. K. (1995). Aruz ve Ahenk. İstanbul: Selçuk Yayınları.

İsen, M. (1999). Latîfî Tezkiresi. Ankara: Akçağ Yayınları.

Kasım, K. (1990). Divân-ı Hâfız. Tahran: Çâphâne-i Hâfız-ı Kum.

Kortantamer, T. (1993) Eski Türk Edebiyatı Makaleler. Ankara: Akçağ Yayınları.

Kurnaz, C. (2004). Divan Dünyası. İstanbul: Bizim Büro Yayınları.

Kutluk, İ. (1997). Tezkiretü’ş Şu’ârâ-yı Beyâni. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Kutluk, İ. (1989). Tezkiretü’ş Şu’ârâ-yı Hasan Çelebi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Macit, M. (2004). Divan Şiirinde Ahenk Unsurları. İstanbul: Kapı Yayınları.

Macit, M. (1990). Nesîmî’nin Şiirinde Ahengi Sağlayan Unsurlardan Tekrarlar Üstüne. Yönelişler. Temmuz s.48 ss. 26-36

Mehmedzâde, H. (1972). Divân-ı Fârisi-i Nesîmî, Bakü

Özel, İ. (2006). Şiir Okuma Kılavuzu. İstanbul: Şule Yayınları.

Saraç, Y. (2000). Klasik Edebiyat Bilgisi, Belagat. İstanbul: Gökkubbe Yayınları.

Octavıo, P. (1991). Yay ve Lir I, Şiir Nedir? İstanbul: Armoni Yayınevi

Page 34: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı
Page 35: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences

Cilt / Volume: 2010-1 Sayı / Issue: 20

İLKOKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNDE ÇOKLU ORTAM UYGULAMALARININ OKUMA BECERİSİ ÜZERİNDE ETKİLİLİĞİ

Dr. Sevilay YILDIZ∗∗∗∗

ÖZET

Bu çalışmanın amacı, ilköğretim birinci sınıflarda Türkçe dersinde çoklu ortam araçlarının ilkokuma yazma öğretiminde etkililiğini belirlemektir. Deneysel desenlerden “Kontrol Gruplu Son-Test Model” ile gerçekleştirilen bu araştırmada, Bolu İli Merkez İlköğretim okullarından Gazipaşa İlköğretim Okulu 1-A sınıfı deney grubu, Canip Baysal İlköğretim Okulu 1- A sınıfı da kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuçlar şöyle

özetlenebilir: Okumaya geçiş zamanına ilişkin deney grubunun puanlarının ( x =59,33) kontrol

grubunun puanlarına ( x =80,22) göre daha olumlu olduğu; yani deney grubu öğrencilerinin okuma yazma becerisini anlamlı düzeyde daha kısa sürede kazandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Çoklu ortam uygulamalarının, birinci ve ikinci yarıyıl sonu sesli okuma hızlarında, deney grubu ile kontrol grubu arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark yarattığı yani deney grubu öğrencilerinin verilen metni daha kısa sürede okumalarına sebep olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Çoklu ortam araçları ile öğretim, ilkokuma yazma, akademik başarı, çoklu ortam

ABSTRACT

The aim of study is to examine the effectiveness of multimedia applications in teaching Literacy Teaching at primary school at first year of primary school. Posttest control group design, as one of the experimental design of research studies, was used in the study. For the study Gazipaşa Primary School and Canip Baysal Primary Schools located in the city center of Bolu was selected. 1-A class of Gazipaşa Primary School was assigned as the experimental group and 1-A class of Canip Baysal Primary School was assigned as the control group of the study. The finding of the study indicated; It was found that the reading time mean scores ( x =59,33) of experimental group is more positive than the control group ( x =80,22). That is; the experimental group students learn writing and reading skills earlier than the control group students. A significant difference was found in favour of experimental group students in their first and second semesters reading aloud speed in which multimedia applications were used. That is; experimental group students read the text in a short time.

Keyword: Teaching with multimedia instruments, Literacy teaching at primary school, multimedia, academic achievement

∗ Gazipaşa İlköğretim Okulu Sınıf Öğretmeni [email protected] Bu Çalışma Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Programları ve Öğretimi Bilim Dalında Haziran-2009 tarihinde kabul edilen doktora tezinin bir bölümüdür.

Page 36: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

32

1. GİRİŞ

Toplumsal dinamiği oluşturan bireylerin kendi ayakları üzerinde durabilmeleri, başkalarına bağımlı olarak yaşamamaları, yapıcı, yaratıcı ve üretici bireyler olarak toplumsal süreçte yerlerini alabilmeleri için eğitimli insan nitelikleri ile donanık halde yetişmeleri gerekmektedir. Dil becerilerinin sağlam ve etkili olarak kazanılması eğitim sürecinin niteliğini arttırmaktadır.

Eğitim süreçleri açısından anadili eğitiminin yeri ve önemi, anadili eğitim ve öğretiminde de okuma yazmanın yeri ve önemi artık tartışılmaz bir gerçektir. Anadilinin gelişiminde, dillenme dönemi diye adlandırılabilecek iki yaş ile altı yaş arası dönemler anadili eğitiminde önemli ve dil öğrenmeye elverişli dönemlerdir. Çünkü beyin gelişiminin büyük bir bölümü altı yaş sonuna kadar gerçekleşmektedir. İlköğretimden ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime kadarki dönemde ve yaşamın her aşamasında bireylerin başarıları, nitelikli dil öğrenimlerine bağlıdır. Dili anlama, ifade etme gibi becerileri gelişmemiş ya da gerektiği kadar gelişememiş öğrencilerin öğrenmelerinde sorunlarla karşılaşılmaktadır.

Bireyin anadilinde kazandığı davranışlar, gerek okul gerekse okul dışındaki başarısını ve bunun yanında çevresine uyumunu belirleyen etkenlerdendir. Anadilindeki başarı derecesiyle, okuldaki başarı ve uyum gücü arasında yakın bir ilişki kurulabilir. Anadilin etkili kullanımı, hem bireyin toplum içinde diğer bireylerle anlaşmasını, hem de eğitim alanındaki öğrenmelerin gerçekleşmesini kolaylaştırır (Çelenk, 1998:2-3).

Günümüzde en yaygın kullanılışıyla okuma şöyle tanımlanmaktadır. “Okuma, yazılı mesajları duyu organları ile algılayıp, bunları yorumlama, anlamlandırma amacı ile zihnimizin duyu organlarımızla ortaklaşa yaptığı bir etkinliktir. Okuma işleminde esas amaç, işaretlerden fikirlere süratle geçmeyi sağlamaktır. Şu halde okuma işleminde iki aşama vardır.

a) Duyu organları ile basılı harflerin, kelimelerin veya sayıların tanınması, birbirinden ayırt edilmesi: Göz etkinliği

b) Beyin etkinliği ile bu görüntülerle konuşan dilin duyma uyarıcıları arasında çağrışım yapma: Beyin etkinliği (Ruşen, 1995:22).

Okuma tanımlarında da görüleceği üzere, okuma oldukça karmaşık bir eylemdir. Sürecin karmaşık olması farklı farklı eğitimcilerin okuma kavramına yönelik farklı tanımlar yapmalarına sebep olmuştur. Örneğin bazıları okuma işlemine anlamı yakalamak, bazıları sesleri birbirine çatmak, kelimeleri tanımak, cümlelere anlam vermek, bir takım yazılı sembollerden anlam çıkarmak ve sembollerden anlam çıkararak bu anlamı yorulmak gözü ile bakmışlardır.

Okuma sürecinde, öğrencilere harflerin kimlikleri (isimleri, özellikleri)

Page 37: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

33

öğretilir. Her harfin temsil ettiği ses öğretilir ve bunları yazdırarak harfler belletilir. Yazara göre, bunlar yapıldığında öğrenciler sadece uygulamada öğrendikleri kelimeleri okuyup yazmakla kalmayacak, dildeki tüm kelimeleri okuyup yazabileceklerdir (Adams,1990:5). Okumada başarı bilgi ve faaliyetlerin çok karmaşık bir sistemde bir araya gelmesidir. Bu sistemde görsel olarak tek tek yazılı kelimeleri tanımak ile ilgili bilgi ve faaliyetler kendi başlarına faydasızdır. Bunlar ancak ve ancak dilin anlaşılmasına yönelik faaliyetlerle bütünleştirildiğinde anlamlı ve değerli olurlar. Fakat tek tek kelimelerin tanınması mümkün değilse sistem yere çökecektir. Başarılı okurları tanımlayan tek ve en çarpıcı özellik beklide onların metinleri hızla ve hiç çaba harcamadan yutar gibi okuyabilmelidirler(Adams, 1990:17).

Okumayı öğretme sisteminde kelimelerin tanınması sistemin geri kalanı arasındaki ilişkiyi bir analiz ile açıklayalım. Diyelim ki okuma becerimiz desteklemeyen sistem bir araba gibidir. Bu analizde, yazılı ve basılı harfler benzin gibidir. Motor ve arabanın mekanik bölümleri de arabayı işletecek olan kavramsal ve algısal makinelerdir. Yazının ve harflerin okuma için önemi barizdir. Benzin yoksa araba da gitmez. Ama sadece yazılı materyaller okuma sistemini harekete geçirmede yeterli olmaz. Arabanın çalışması için gereken diğer makine parçaları olmadan çalışmayacağı gibi harflerin tanınması olmadan okuma sistemi de çalışmaya başlamayacaktır. Okuma sisteminin bölümleri birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılan bölümler değildir. Her bir bireysel alt sistemi tamamlayıp bunu bir diğerine bağlayarak devam edilemez. Bunun tersine, okuma sisteminin bölümleri beraber gelişir. Birbirlerinden destek alırlar ve birbirlerini oluştururlar (Adams,1990:15-21).

Şekil 1. Okuma Sistemleri Modeli: 4 İşlemci (Adams,1990:22)

İçerik İşlemcisi

Gözle görülen işlemci

Anlam İşlemcisi

Fonolojik işlemci

Yazı Konuşma ses

Page 38: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

34

Bir yazı okunurken göz, okunan yazı üzerinde kayarak değil sıçramalar yaparak ilerlemektedir. Yani bir kelimeyi okurken kelimeyi oluşturan harfler teker teker değil toptan görülür. Yani gözün sıçrama alanına giren simgeler bir bütün halinde görülür ve algılanır. Gestalt psikolojisine göre de zihin kelimeleri bütünü ile algılar kelimedeki eksiklik ya da yanlışlıkları tamamlayıp düzelterek okur. Okuduğunu anlama için okunan metin içinde yanlış ya da eksik yazılmış harfler önemli değildir. Göz yaptığı sıçramalarla bu eksikliği ya da yanlışlığı düzeltip tamamlayarak okur. Gözün okuma esnasındaki hareketleri okunan metnin zorluk derecesine de bağlıdır. Şayet, okunan metin zor bir metin ise hemen hemen her kelime göz için duraklama noktası olabilir. Zorlanılan kelimelerde duraklama ve bilhassa geri dönüşler yaşanır.

Okumaya yeni başlayan bir öğrencinin hazır olmasında; çevrenin, ailenin, kardeşlerin, arkadaşların ve resimli kitapların etkisi büyüktür. Okumaya yeni başlarken çocuklara sunulan okuma kaynaklarının birbirinden farklı ve çeşitli olmasında çevrenin etkisi vardır. Bu da öğretmenin alışkanlıklarına, çocukları çok yönlü durumlarda gözlemlemesine bağlıdır. Örneğin;

• Öğrenmek isteyip istememesine (ilgisine),

• Harflerin anlamı ile ilgilenip ilgilenmemesine,

• Sembollerin bir arada durmasını kavrayıp kavrayamamasına (sembol anlayışı),

• Belirgin telaffuz edip etmediğine (konuşma kabiliyetine),

• Kelime, hece ve konuşmalardaki sesleri çıkarıp çıkaramamasına (Ayırt edebilmeyi idrak etmek ),

• Optik işaretleri ayırıp ayıramamasına,

• İşaretleri ve resimli kelimeleri aklında tutup tutamamasına (hafıza),

• Belirli bir süre bir şey üzerine konsantre yeteneği olup olmamasına (dikkat kabiliyeti) (Schulbuchverlag,1984:16).

Okumanın başlangıcında dinamik ve karmaşık bir etkileşim süreci yaşanmaktadır. (Ruddell &Unrau, 1994; “Okumada bağlaşımcı model üzerinde, Adams & Bruck, 1993; Rumellhart & McClelland, 1986). Örneğin erken okuyan kişiler sözcük tanıma stratejisini kazanmış olabilirler ama kavrama ve tepkide bulunma stratejisini etkili olarak kullanamazlar. Sözcük tanımada sadece ses birleşimleri ile ilgili yazım kurallarının analizine sahip olunmamalı bununla birlikte okuyucunun duyarlılığı içeriksel etmenlere de yönlendirilmelidir (Adams,1990). Jill Fitzgerald okumayı öğrenme sürecinde sözcük tanıma ve diğer önemli etmenlere yönelik olarak “ÇOKLU YÖNTEMİN” önemini kaybetmek istememiştir. Dengelenmiş okuma öğretimi popüler bir söyleme sahiptir ki, bu okuma alanındaki literatürde yakın

Page 39: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

35

zamanlarda ortaya çıkmıştır. (Mclntyre & Pressley, 1996). Acaba “dengelenmiş okuma öğretimi (balanced reading instruction) tam olarak nedir?” önceki özellikler diğerlerinden çok farklıdır, fakat onlar dengeleme ölçeği olarak her gün bir denge imgesi ile mecazi olarak özellikleri paylaşmaktadır (Fitzgerald ve Noblit,2000).

Günümüzde değişik öğrenme stillerine hitap edebilecek heterojen ortamların oluşturularak, öğrenmede kalıcılığın sağlanması ve tekdüzelikten vazgeçilerek değişik ders sunumlarının hazırlanması eğitimde önemli bir öge haline gelmiştir. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler ile çoklu ortamların eğitim alanında kullanılması yaygınlaşmaya başlamıştır. Yapılan araştırmalar, öğrenme ortamında öğrenciye sunulan bilginin aynı anda ses, metin, grafik, video görüntüleri ve animasyonlarla çeşitlendirilmesinin; öğrencileri zengin bir öğrenme ortamı ile karşı karşıya getirdiği, dolayısıyla öğrencilerde başarı, kalıcılık, doyum, transfer oranlarını olumlu yönde etkilediğini göstermiştir.

Çoklu ortam araçlarının, hem görsel hem de işitsel olarak öğrencilere hitap etmesi; sınıftaki öğrenme havasını daha eğlenceli kılması; güdülenmişlik düzeyini arttırması; daha anlamlı ve uzun süreli kodlamaların yapılabilmesine imkan tanıması; aynı anda tüm sınıfa hitap ederek eğitimde fırsat ve imkan eşitliğini sağlaması gibi birçok nedenlerle ilkokuma yazma öğretiminde kullanılması çağımızda zorunlu hale gelmiştir. İlkokuma-yazma öğretiminde de öğrencilerin öğrenmelerinin kalıcılığı ve etkililiğinde, tüm duyu organlarını kullanabilecekleri görsel, işitsel, bedensel ve kinestetik öğrenme stillerini kullanabilecekleri çoklu eğitim ortamlarının yapılandırılması oldukça önemlidir.

İyi tasarlanmış çoklu öğrenme ortamları, öğrenenin bilişsel olarak aktif olmasını destekleyebilir. Öğrenenin bilişsel olarak aktif olduğu öğrenme ortamlarında öğrenme daha kalıcı olmakta ve bilgiler yeni durumlara transfer edilebilmektedir (Mayer, 2001:51).

Bilişsel psikolojinin en önemli sahalarından biri de, çoklu ortam gibi bu tür teknolojilerin öğrencilerin öğrenimini ilerletmede ne şekilde kullanılabileceğinin anlaşılmasına yardımcı olmasıdır. Bilişsel çoklu ortam öğrenim kuramı (Mayer, 1997), Paivio’nun (1986; Clark ve Paivio, 1991) İkili Kodlama Kuramı, Baddeley’in (1992) İşlem Belleği Modeli, Sweller’in (Chandler ve Sweller, 1991; Sweller, Chandler, Tierney ve Cooper, 1990) Bilişsel Yük Kuramı, Wittrock’un (1989) Türetimci Öğretim kuramı ve Mayer’in SOI Anlamlı Öğrenim Modelinden faydalanmaktadır. Bu kurama göre öğrenci görsel bilgi işlem sistemine sahip olup bu sayede işitsel anlatımları sözel sisteme alırken, animasyonlar da görsel sisteme aktarılır. Çoklu ortam öğrenme kuramında öğrenci 3 önemli bilişsel süreç yaşar. İlk bilişsel süreç olan seçim, bireye ulaşan sözel bilginin bir metin tabanıyla ilişkilendirilmesine uygulanır ve aynı şekilde gelen görsel bilgiler de bir imaj tabanına uygulanacaktır. İkinci bilişsel süreç olan düzenleme, açıklanacak olan sistemin

Page 40: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

36

sözel tabanlı bir modelini oluşturmak için kelime bazında ve sistemin görsel temelli açıklaması için de imaj tabanına uygulanacaktır. Son olarak üçüncü süreç olan bütünleştirme ise öğrencinin sözel temelli model ve görsel temelli modeldeki birbiriyle ilişkili olaylar (ya da durumlar veya parçalar) arasındaki bağlantıları kurabildiğinde ortaya çıkar. Bu model Mayer tarafından (1997) daha geniş olarak açıklanmış olup, öğrencilerin bilimsel bir açıklamayı anlamalarına yardımcı ortamda çoklu ortamı nasıl kullanacaklarını gösteren 5 temel ilkeyi ortaya koymaktadır. Çoklu ortam tasarımının her bir prensibi daha çok araştırma yapılmasını gerektirmektedir. (Mayer ve Moreno,1999:2-5):

Çoklu ortamı “metin, ses, grafik, animasyon, görüntü, video gibi sayısal medya ortamlarının bir sentezi” olarak tanımlamak mümkündür” (Dinç, 2000:5). Farklı bir deyişle; çoklu ortam araçları ses, video, grafik, yazılı metin, animasyon ve benzerlerinin bir konuyu açıklamak için birlikte görüntü kullanılmasıyla oluşur. Çoklu ortam uygulamaları, değişik veri tiplerinin bir fikri, bir olayı, yeri veya konuyu açıklamak için bilgisayar ortamında kullanılmasıdır (Alkan, Genç ve Tekedere, 2003:1).

Birinci sınıf öğrencileri somut işlemler döneminde olup, öğrenmeleri daha çok oyun yolu ile gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde birinci sınıf öğrencileri, zihinsel gelişimlerinin gereği olarak soyut işlem ve kavramları öğrenmekte zorlanarak olumsuz yaşantılar geçirebilirler. Bu nedenle tüm öğrenim hayatlarının temelini oluşturacak ilkokuma yazma etkinliklerini somutlaştırmak ve öğrenme sürecinde çok sayıda duyu organına hitab eden araç gereçler kullanmak gerekmektedir. Tüm derslerde de olması gerektiği gibi özellikle ilkokuma yazma öğretiminin basamakları olan sesi hissetme ve tanıma, sesi okuma ve yazma, sesten hece ve kelimeler oluşturma, kelime üretme, açık heceye ulaşma ve metin oluşturma basamaklarında çeşitli animasyonlar, resimler, sesler, slaytlar kullanarak öğretimi somutlaştırmak hem öğrencinin aktif öğrenmesine yol açacak hem de öğrenme ortamını daha zevkli hale getirecektir.

Türkiye’de çoklu ortam uygulamalarına dayalı deneysel çalışmalar incelendiğinde, çalışmaların genellikle mesleki ve teknik eğitim alanında, Matematik, Biyoloji, Fen Bilgisi gibi derslerde yapıldığı, ilkokuma ve yazma öğretiminde bir boşluk olduğu görülmektedir.

Bireyin tüm yaşamı boyunca kullanacağı okuma becerisini kazanmada edineceği yaşantılarda, birden fazla araç gerecin kullanılması öğrenme işlemine katılan duyu sayısını artıracak daha etkili ve kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. Okuma, yazma, işitme, görme, hem görme hem işitme, söyleme, yapma etkinliklerinin yapılabileceği ortamların oluşturulması ilkokuma yazma gibi önemli bir becerinin edinilmesinde hem kalıcılığı arttıracak hem de her öğrencinin kendi öğrenme stiline göre öğretim hizmetinden faydalanmasını sağlayarak; öğretimin daha esnek hale gelmesine

Page 41: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

37

yardımcı olacaktır. Sonuçta her öğrenci kendi bireysel öğrenme ihtiyacına uygun bir öğretim kanalı bulup kullanabilecektir.

İlkokuma yazma öğretimi sürecinde video film, animasyon, grafik, resim, ses bandı ve simülasyon gibi materyallerin kullanılması sayesinde, sınıfa getirilmesi imkansız cisim, olgu, olay ve işlemlerin gözlemlenmesi sağlanarak bilginin uzun süreli bellekte hem sözel hem de görsel olarak kaydedilmesine yardımcı olunacak ve bu araçlarla edinilen bilgilerin hatırlanma oranı daha yüksek olacaktır.

1.4. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı, ilköğretim birinci sınıfta ilkokuma-yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının öğrencilerin okuma becerileri üzerine etkisini belirlemektir.

2. YÖNTEM

2.1. Araştırmanın Yöntemi

Bu araştırmada, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının okuma becerisi üzerindeki etkililiği çalışılmış ve deneysel desen kullanılmıştır. Bu desen “Kontrollü Son-Test Modeli” dir.

Sontest kontrol gruplu modelde yansız atama ile oluşturulmuş iki alt grup bulunur. Bunlardan biri deney öteki kontrol grubu olarak kullanılır. Gruplara, yalnızca sontest uygulanır (deney sonu ölçme yapılır) (Karasar, 1991:98).

2.2. Araştırmanın Yapıldığı Öğrenci Grubu

Araştırmada kuramsal bir çerçeveye yanıt aranmadığı için evren ve örneklem tayinine gidilmemiştir. Araştırma grupları, 2007-2008 öğretim yılı Bolu ili merkez ilköğretim okullarından sosyo-ekonomik düzey bakımından benzer olan okullardaki sınıflar üzerinde ölçümler yapılarak aşağıda ele alınan değişkenler açısından denk olan gruplar arasından seçilmişlerdir. Okulların sosyo-ekonomik gruplara göre sınıflandırılmasında, bilimsel bir ölçütün uygulanması araştırmacının olanakları dışına çıktığından; bu sınıflama, okulların ve öğrencilerin bulundukları çevrenin genel özellikleri göz önüne alınarak yapılmıştır. Deney grubunda, çoklu ortam özelliklerine uygun olarak yapılandırılmış olan öğretim programı uygulanırken, kontrol grubuna etkide bulunulmamıştır. Öğretim süreci boyunca her iki grubun da kendi sınıf öğretmeni ilkokuma yazma öğretiminde görev almışlardır. Araştırmacı sınıf

Page 42: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

38

öğretmeni ile beraber uygulamalara en az haftada iki gün katılmıştır. Araştırmada, Gazipaşa İlköğretim Okulu birinci sınıflarından 1-A sınıfı deney grubu olarak tayin edilirken; Canip Baysal İlköğretim Okulu birinci sınıflarından 1-A sınıfı da kontrol grubu olarak belirlenmiştir.

Araştırma gruplarını seçmek ve eşitlemek amacı ile her iki okuldaki toplam 6 birinci sınıfa, T.G. Thurstone’nun geliştirmiş olduğu ve Türkçe’ye deneme amacı ile “SRA Primary Mental Abilities” (Temel Zeka Yetenekleri) testinden adapte edilmiş olan ve Milli Eğitim Bakanlığınca okullarda özel alt sınıfların oluşturulmasında kullanılan Temel Kabiliyetler Testi (5-7)’nin 49 sorudan oluşan dil kavramı testi, okuma testi ve alfabe testi uygulanmış; aynı zamanda öğrencilerin takvim yaşları, anne babaların öğrenim ve mesleki durumları, okulöncesi eğitimden yararlanma durumu, cinsiyet değişkeni, sınıf öğretmenlerinin özellikleri gibi özellikler açısından bu sınıflar arasında karşılaştırmalar yapılmıştır. Bu işlemler sonucunda aritmetik ortalamaları arasında manidar bir fark bulunmayan Gazipaşa İlköğretim Okulu birinci sınıflarından 1-A sınıfı ile Canip Baysal İlköğretim Okulu birinci sınıflarından 1-A sınıfı çalışma grubu olarak tayin edilmiştir. Bütün deneysel işlemler bu iki grup üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu testlerdeki puanlara ilişkin istatistikler aşağıda verilmiştir.

2.2.1.Grupların Cinsiyete Göre Dağılımı

Deney ve Kontrol grubu öğrencilerinin cinsiyetleri açısından dağılımları aşağıda verilmiştir. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin cinsiyet dağılımı açısından sayıları yüzdelik “t testi” ile ilgili sonuçları Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. Grupların Cinsiyet Dağılımına Göre t-Testi Sonuçları

Gruplar DENEY KONTROL Cinsiyet n % n % sd t p

Kız 18 50 21 56,8 0,57 0,57 Erkek 18 50 16 43,2 0,57 0,57

Toplam 36 100 37 100 71

- -

p<.05

Tablo 3.1’e göre, deney grubunun %50’si kız, %50’si erkek öğrencilerden oluşurken, kontrol grubunun %56,8’i kız, %50’si erkek öğrencilerden oluşmaktadır. Erkek ve kız öğrenciler açısından hesaplanan p değeri manidar [P(71)= 0,57 p<.05] bulunamamıştır. Gözlenen p değerleri tablo değerlerinden büyük olduğu için, iki grubun cinsiyet değişkeni açısından denk olduğu söylenebilir.

Page 43: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

39

3.2.2.Grupların Okulöncesi Eğitimleri Açısından Denkliği

Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin okulöncesi eğitim alıp almadıkları açısından denklikleri kontrol edilmiştir. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin okulöncesi eğitimleriyle ilgili sonuçları Tablo 2’de verilmiştir.

Tablo2. Grupların Okulöncesi Eğitimlerine Göre t-Testi Sonuçları

Gruplar n x S sd t p

Deney Grubu 36 1,44 0,5 Kontrol Grubu 37 1,49 0,51

71 0,36 0,72

p<.05

Tablo 2’ye göre hesaplanan p değeri manidar değildir [P(71)=0,72 p<.05]. Bu durumda grupların okulöncesi eğitimleri açısından denk oldukları söylenebilir.

3.2.3.Grupların Takvim Yaşları Açısından Denkliği

Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin takvim yaşları açısından denklikleri kontrol edilmiştir. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin takvim yaşları ile ilgili sonuçlar Tablo 3’de verilmiştir.

Tablo 3. Grupların Takvim Yaşlarına Göre t-Testi Sonuçları

Gruplar n

x (ay) S sd t p

Deney Grubu 36 76,75 3,75 Kontrol Grubu 37 75,5 4,52

71 1,27 0,21

p<.05

Tablo 3’e göre hesaplanan p değeri manidar değildir [P(71)=0,21 p<.05]. Bu durumda grupların takvim yaşları açısından denk oldukları söylenebilir.

3.2.4. Deney ve Kontrol Grubu Temel Kabiliyetler Testi Dil Bölümü Puanlarına Göre Durumları

T.G. Thurstone’nun geliştirmiş olduğu ve Türkçe’ye deneme amacı ile “SRA Primary Mental Abilities” (Temel Zeka Yetenekleri) testinden adapte edilmiş olan ve Milli Eğitim Bakanlığınca okullarda özel alt sınıfların oluşturulmasında kullanılan Temel Kabiliyetler Testi (5-7)’nin 49 sorudan

Page 44: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

40

oluşan dil kavramı testi, okulların açıldığı ilk hafta deney ve kontrol grubundaki öğrencilere uygulanmış ve bu açıdan denklikleri kontrol edilmiştir. Temel Kabiliyetler Testi (5-7) Dil Bölümü ile ilgili sonuçlar Tablo 4’de verilmiştir

Tablo 4. Grupların Temel Kabiliyetler Testinin Dil Bölümü Puanlarına Göre t-Testi Sonuçları

Gruplar n x s sd p

Deney Grubu 36 35.75 5.49 Kontrol Grubu 37 35.03 6.26

71 0.602

p<.05

Tablo 4’e göre hesaplanan p değeri manidar değildir [P(71)=0,60 p<.05]. Bu durumda grupların Temel Kabiliyetler Testinin Dil Bölümü puanlarına göre denk oldukları söylenebilir.

3.2.5. Öğretmenlerin Özellikleri ve Eğitimi

Deney ve kontrol grubu öğretmenlerinin bireysel özellikleri açısından durumları belirlenmiştir. Deney ve kontrol grubunda görevli öğretmenlerin bazı özellikleri ile ilgili bilgiler Tablo 5’de verilmiştir.

Deney öncesi ve deney sırasında deney grubu öğretmenine araştırmacı tarafından, araştırmanın amacı ve önemi, araştırmada kullanılacak veri toplama araçları, araçların kullanım amacı, kullanım şekli ve özelliklerini içeren genel bilgiler, deneysel tasarı ve ön görülen uygulama, öğretim planında kullanılacak bilgisayar teknolojileri (datashow, powerpoint, internet, yazılımlar, tepegöz, dvd vb.) ile ilgili bilgiler verilmiştir. Bu amaçla, deney grubu öğretmeni ile çoklu ortam temel kavramları, ilkeleri, önemi ve gereği, uygulama esasları üzerinde görüş alışverişinde bulunulmuştur. Örneğin hazırlanan cd, animasyonlu video klipleri, sunular, elektronik ortamda hazırlanmış çalışma kağıtları, tepegöz saydamlarının ilkokuma yazmanın hangi aşamalarında neden ve nasıl kullanılabileceği üzerinde konuşulmuş, tartışılmış ve araştırmacı tarafından örnek ders işlenişine yer verilmiştir. Programa yönelik olarak uygulamalar kapsamında öğretmenin de dönütleri temele alınarak bir sonraki programın geliştirilmesinde araştırmacıya yol göstermiştir. Araştırmacı en az haftada iki gün okulda bulunarak deney grubunun çalışmalarını izlemiş; programın uygulanmasına ilişkin gözlemlerde bulunmuş; ihtiyaç duyulan destek ve yardımları sağlamış; uygulamada karşılaşılan aksaklık ve eksikliklerin giderilmesi; programın işleyişine yönelik geribildirimler doğrultusunda çalışmalarda bulunmuş ve öğrencilerin gelişimleri de araştırmacı tarafından gözlemlenmiştir.

Page 45: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

41

Tablo 5. Öğretmenlerin Özellikleri ve Eğitimi

Madde No

Özellikler Deney Grubu

Öğretmeni Kontrol Grubu

Öğretmeni 1 Cinsiyet Bayan Bayan 2 Medeni Durum Evli Evli 3 Yaş 42 39 4 Meslekteki Kıdem 16 17 5 Branş Sınıf Öğretmeni Sınıf Öğretmeni

6 Öğrenim Durumu 2 yıllık yüksek

okul 2 yıllık yüksek

okul+lisans tamamlama

7 Mezun olduğu okulun adı

Gazi Üniversitesi Bolu Eğitim Yüksekokulu

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim

Fakültesi Lisans Tamamlama (2003)

8 Birinci sınıflar üzerinde kaç öğretim yılı görev aldığı?

3 (üç) yıl 2 (iki) yıl

9 Birleştirilmiş sınıflar üzerinde kaç öğretim yılı görev aldığı?

4 (dört) yıl 7 (yedi) yıl

10

Türkçe ya da İlk Okuma Yazma Öğretimi ile ilgili hizmet içi eğitim kursuna veya seminerine katılma durumu

Hiç katılmadı Hiç katılmadı

Kontrol grubunun çalışmaları ve izlenmesi ise, sınıf gözlemleri ve öğretmenin öğretme-öğrenme sürecine ilişkin geribildirimleri temele alınarak yapılmıştır. Kontrol grubunun öğretmeni, Milli eğitim Bakanlığı İlkokuma Yazma Programı kapsamında ilkokuma yazma öğretme-öğrenme sürecini kendi bilgi ve deneyimleri doğrultusunda yürütmüştür. Kontrol grubunun öğretmenine de araştırmanın amacı ve önemi, araştırmada kullanılacak veri toplama araçları, araçların kullanım amacı ve özelliklerini içeren genel bilgiler verilmiştir.

3.2.6.Grupların Okuma ve Harfi Tanıma Durumları

Okulların açıldığı ilk hafta deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin okuma düzeylerinin belirlenmesi amacı ile Türkçe alfabedeki harfler tablosu ile araştırmacı tarafından oluşturulan “Mutlu Ol” (Ek.2.) adlı okuma parçasından faydalanılmıştır. Deney ve Kontrol grubu öğrencilerinin okuma ve harfi tanıma durumlarının tespiti sonucu elde edilen sonuçlar Tablo 6’da verilmiştir.

Page 46: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

42

Tablo 6. Kontrol ve Deney Grupları Okuma ve Alfabe Testi Puanlarına Göre t-Testi Sonuçları

GRUPLAR DENEY KONTROL OKUMA n % n % sd t p

Okuyan (hece, sözcük, cümle, metin)

0 0 0 0 _ _

Alfabedeki harflerin tamamını tanıyan

1 2,8 2 5,4 0,56 0,58

Bazı sesleri tanıyan 5 13,9 4 10,8 0,39 0,69 Sesleri hiç tanımayan 30 83,3 31 83,8 0,05 0,95 Toplam 36 100 37 100

71

-- --

Tablo 6’da görüldüğü gibi deney ve kontrol grubunda da okuyan öğrenci yoktur. Bununla birlikte deney grubu öğrencilerinin %2,8’i, kontrol grubu öğrencilerinin %5,4’ü gösterilen harflerin tamamını tanırken; deney grubu öğrencilerinin %13,9’u, kontrol grubu öğrencilerinin %10.8’i alfabedeki bazı harfleri tanımışlardır. Deney grubu öğrencilerinin %83,3’ü, kontrol grubu öğrencilerinin %83.8’i hiçbir harfi tanımamıştır. Tablo 3.6’da gözlendiği gibi iki grup arasındaki gözlenen p değerleri tablo değerlerinden büyük olduğu için grupların okuma ve alfabe testi durumlarına göre denk olduğu söylenebilir.

3.3 Öğretmen Kılavuzunun Hazırlanması ve Eğitim durumlarının Düzenlenmesi

Bu çalışma kapsamında deney grubu için, ses temelli cümle yöntemi doğrultusunda, çoklu ortam özelliklerine uygun olarak, bir öğretmen kılavuzu hazırlanmıştır. Öğretim, ilköğretim programındaki ilkelere uygun olarak yapılmıştır. Kontrol grubu Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönergeleri doğrultusunda ilkokuma-yazma öğretimi görürken, deney grubu öğrencileri de araştırmacı tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönergeleri doğrultusunda hazırlanan öğretmen kılavuzuna uygun olarak öğretim görmüşlerdir.

Deney grubunda, çoklu ortam uygulamaları kapsamında; ilköğretim programında öngörülen kazanımlarla tutarlı olarak; öğrencilerin görsel, işitsel ve kinestetik duyularına hitap eden etkinlikler ve bilgisayarda hazırlanmış ilkokuma yazma ile ilgili CD’ler, animasyonlar, video klipleri, elektronik ortamda hazırlanmış çalışma kâğıtları, powerpoint sunuları, datashow, internet, sesli müzikli metinler, resimler, tablolar, yazılımlar ve ilkokuma yazma ile ilgili bilgisayar oyunlarından faydalanılarak eğitim durumları hazırlanmıştır. Çoklu ortam araçları, dikkati çekme; tekerlemeler, şarkılar, sesi tanıma ve hissetme, harfin yazılış yönü ve yazılışı; hece, kelime, cümle okuma; hece, kelime, cümle ve metinler oluşturma ve bunlarla ilgili bilgisayar oyunları şeklinde kullanılmıştır.

Bilgisayar ortamında kullanılacak araçlar hazırlanırken; sayfaların

Page 47: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

43

tasarlanmasında kullanılan veri yapılarından; metin, grafik, resim, tablo ve animasyon türünde olanlar için uzmanların önerileri alınmış, bu öneriler doğrultusunda tasarıma yansıtmalar sağlanmıştır. Renkler seçilirken sadeliğe özen gösterilmiş, bireysel farklılık, tutarlılık, bölüm, işitsel ve görsel dikkat, zamansal, uzamsal ve multimedya prensiplerine dikkat edilmiştir.

Araştırmacı tarafından hazırlanan çoklu ortam kaynaklarının yanında, internet sitelerindeki Powerpoint programında hazırlanan sunumlar, flash programında hazırlanmış animasyonlardan da yararlanılmıştır.

3.4.1. Veri Toplama Araçları

1. İlkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının okuma becerisi üzerindeki etkililiğini incelemeyi amaçlayan bu araştırmada, öğrencilerin giriş özelliklerini tespit etmek amacı ile aşağıdaki araçlar kullanılmıştır:

• Temel Kabiliyetler Testi (5-7)’nin 49 sorudan oluşan dil kavramı testi. Bu test, Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğü Rehberlik Araştırma Merkezi tarafından görevlendirilen uzmanlarla beraber araştırmacı tarafından uygulanmıştır.

• Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin okuma becerilerini kazanma sürelerinin saptanmasında, öğrencilerinin genellikle öğrenmiş oldukları sözcüklerden oluşan “Mutlu Ol” adlı okuma parçası araştırmacı tarafından hazırlanmıştır. Öğrencilerin okuma becerilerini kazanma sürelerinin saptanmasında, ölçüt alınan metni okudukları gün ile okula başladıkları gün arasındaki gün sayısı hesaplanarak okuma becerisini kazanma puanları elde edilmiştir.

• Birinci yarıyıl sonunda, öğrencilerin sesli okuma becerilerinin ölçülmesi amacı ile deney ve kontrol grubu öğrencilerinin genellikle öğrenmiş oldukları sözcüklerden oluşan “Cici Kuş” adlı okuma parçası araştırmacı tarafından hazırlanmıştır.

• İkinci yarıyıl sonunda, öğrencilerin sesli okuma becerilerinin ölçülmesi amacı ile deney ve kontrol grubu öğrencilerinin genellikle öğrenmiş oldukları sözcüklerden oluşan “Erik Ağacı” adlı okuma parçası araştırmacı tarafından hazırlanmıştır.

• Sesli okuma gözlem formu olarak, Ankara Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü’nce hazırlanıp kullanılan bireysel okuma değerlendirme formu kullanılmıştır.

• Birinci ve ikinci dönem için hazırlanan sesli okuma metinlerini öğrencilerin okuma süreleri (sn) hesaplanarak, okuma hızı puanları elde edilmiştir.

Page 48: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

44

• Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin okudukları metinde yanlış okudukları, ekledikleri, atladıkları, tekrar ettikleri sözcükler sayılarak, toplam hata sayısı, toplam hata sayısının metindeki sözcük sayısından çıkarılması ile doğru okunan sözcük sayısı elde edilerek gruplar arasındaki puanlar karşılaştırılmıştır. Hataları tespit etmek amacı ile hata analizleri envanterleri kullanılmıştır.

3.4.2. Verilerin Çözümü ve Yorumu

Araştırmada kullanılan ölçme araçlarının geliştirilmesinde, deney ve kontrol gruplarının belirlenmesinde, araştırmanın alt problemlerine çözüm olacak, araştırma sonucunda uygulanacak ve testlerden elde edilen veriler üzerinde aşağıdaki istatistikler, analizler kullanılmıştır. Deney ve kontrol grupları arasındaki farkı ortaya çıkarmak amacı ile gerçekleştirilmiş olan bu çalışmada, elde edilen verilerin analiz edilmesinde SPSS For Windows paket programından yararlanılmış ve yüzde, frekans, ortalama, standart sapma ve “t” testi gibi istatistiksel teknikler uygulanmıştır. Araştırmadaki karşılaştırmalarda manidarlık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır.

3. BULGULAR VE TARTIŞMA

Bu bölümde araştırmada elde edilen bulgular ve bu bulgulara ilişkin tartışma ve yorum yer almaktadır.

3.1. Alt Problemlere İlişkin Bulgular ve Tartışma

Bu başlık altında alt problemlere ilişkin bulgular yer almaktadır.

3.1.1. Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular

Araştırma kapsamında “İlkokuma ve yazma becerisini çoklu ortam uygulamaları ile kazanan öğrenciler ile kontrol grubu öğrencileri arasında “okuma becerisini kazanma süresi” bakımından manidar bir fark var mıdır?” alt problemine yönelik bulgular Tablo 3.1’de verilmiştir.

Tablo 3.1’de görüldüğü gibi, ilkokuma yazma öğretimi çoklu ortam desteğinde olan deney grubu öğrencilerinin okumaya geçiş süresi puanları, kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde deney grubu lehine farklılaşmaktadır [P(71)=0,000, p<.05]. Bu durum da, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının okumaya geçiş süresini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

Page 49: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

45

Tablo 3.1 Okuma Becerisini Kazanma Süresine İlişkin Puanların Deney ve Kontrol Gruplarına Göre t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss sd T

P DENEY 36 59,33 21,17 4,77 KONTROL 37 80,22 15,89

71 4,76

,000

p<.05

Paivio (2006)’e göre okumaya ilk başlayan okurlar, okudukları soyut kelimelerin resimleri, bu kelimelerin yanında verildiğinde, kelimelerin sadece okunuşları ile verildiği duruma nazaran okumayı daha hızlı öğrenirler. Reitsma ve Wesselling (1998), tarafından yapılan bir araştırmada, hazırlanan bir yazılımla sesleri öğrenen öğrencilerin okuma yazma performanslarının yükseldiği görülmüştür. Yine bir Alman anaokulunda, sesleri ve kelime oluşturma öğrenimini destekleyen bir yazılım kullanılmış; uygulama sonunda, öğrencilerin harfleri daha çabuk tanıyabildikleri görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:7). Christine (1999), tarafından yapılan bir araştırmada, Powerpoint Sunu Programının kullanıldığı deney grubu öğrencilerinin öğrenme düzeyleri kontrol grubundan anlamlı derecede deney grubu lehine farklı çıkmıştır. İlkokuma yazma öğretim programına ve öğretim tekniklerine uygun olarak hazırlanmış yazılımların yer aldığı cd-romlardan, animasyonlu video kliplerden, sunulardan, elektronik ortamda hazırlanmış çalışma kâğıtlarından ve internetteki ilkokuma yazma öğretiminde kullanabilecek sitelerden yararlanarak bilgisayar destekli ilkokuma yazma öğretimi ile zevkli ve eğlenceli bir öğrenme ortamı sağlanır. Bu yöntem ile hem sınıfta hem de evde öğrenme devam ettirilebilirken, okuma yazma öğrenmede güçlük çeken öğrencilerin öğrenimi kolaylaşır ve hızlanır (Gambrell ve diğerleri, 2000:3). Tüm bu araştırma bulgularının birinci alt probleme ilişkin bulguları destekler nitelikte olduğu söylenebilir.

3.1.2. İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular

Araştırma kapsamında “İlkokuma ve yazma becerisini çoklu ortam uygulamaları ile kazanan öğrenciler ile kontrol grubu öğrencileri arasında birinci ve ikinci yarıyıl sonu “sesli okuma hızları” bakımından manidar bir fark var mıdır?” alt problemine yönelik bulgular Tablo 3.2 ve Tablo 3.3’ de verilmiştir.

Page 50: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

46

Tablo 3.2 I.Yarıyıl Sonu (Ocak Ayı 3. Hafta) Sesli Okuma Hızına İlişkin Puanların Deney ve Kontrol Gruplarına Göre t-Testi Sonuçları

Okuma Hızı (sn) GRUPLAR

N x Ss sd T P

DENEY 36 59,72 59,58 2,08 KONTROL 37 84,27 39,39

71 2,07

0,04

p<.05

Tablo 3.2’de görüldüğü gibi, ilkokuma yazma öğretimi çoklu ortam desteğinde olan deney grubu öğrencilerinin birinci yarıyıl sonu sesli okuma hızına ilişkin puanları, kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde deney grubu lehine farklılaşmaktadır [P(71)=0,04, p<.05]. Bu durum da, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının birinci yarıyıl sonu sesli okuma hızını olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

Tablo 3.3. II. Yarıyıl Sonu Okuma Hızına İlişkin Puanların Deney ve Kontrol Gruplarına Göre t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss Sd t P

DENEY 36 99,50 42,81 3,43 KONTROL 37 134,19 43,54

71 3,43

0,001

p<.05

Tablo 3.3’de görüldüğü gibi, ilkokuma yazma öğretimi çoklu ortam desteğinde olan deney grubu öğrencilerinin ikinci yarıyıl sonu sesli okuma hızına ilişkin puanları, kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde deney grubu lehine farklılaşmaktadır [P(71)=0,001, p<.05]. Bu durum da, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının ikinci yarıyıl sonu sesli okuma hızını olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

Sherman (2004), yaptığı araştırmada yazılım kullanılarak öğretim yapılan çocukların yapılmayanlara göre daha fazla kelime okuyabildikleri ve harfleri daha çabuk tanıyabildiklerini tespit etmiştir. Wise, Olson ve Treiman (1990) tarafından yapılan bir araştırmada, birinci sınıf çocuklarında sesten kelimeye, cümleye ve metne doğru bir sıra izleyen okuma yazma öğretimi için yazıların altı fosforlu ve renkli çizgilerle çizilerek, çeşitli şekillerde görselleştirilerek ve seslendirilerek hazırlanan bir yazılım kullanılmıştır. Araş t ı rma sonucunda, öğrencilerin sesleri birleştirme becerilerinin geliştiği ve kelimeleri başka metinlerde gördüklerinde hızlıca okudukları görülmüştür. Burns, Roe ve Ross (1996), tarafından yapılan bir araştırmada, pek çok sınıfta öğretmenin anlatımına ek olarak yapılan bilgisayar etkinliklerinin çocukların kelimeleri okumalarını verimli ve akıcı hale getirdiği görülmüştür. Reitsma (1988), tarafından yapılan bir araştırmada yazılım desteğiyle yapılan ses

Page 51: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

47

öğretimi sürecine dahil olan öğrencilerde, kelime tanıma ve akıcı okuma becerilerinin geliştiği görülmüştür. Anderson ve Horney (1998) tarafından yapılan bir araştırmada, okuma sorunları yaşayan çocukların elektronik metinlerle okumaya başladıktan sonra kelime sınavlarındaki başarılarının arttığı görülmüştür. Mitchell ve Fox (2001), tarafından yapılan bir araştırmada, okuma problemleri yaşayan okul öncesi ve birinci sınıf çocuklarından oluşan iki grup oluşturulmuştur. Bu çocuklar, karıştırdıkları sesleri öğrenmek için hazırlanan bir bilgisayar yazılımı desteği almışlardır. Araştırma sonucunda, yazılım desteği alan öğrencilerin okuma becerilerinin geliştiği görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:9-12). Bektaş (2007)’ın araştırmasında da öğrencilerin okuma hızlarında görülen yavaşlığa çoklu ortam uygulamaları alternatif bir çözüm yolu olarak önerilmiştir. Yukarıda verilmiş olan araştırmalardan elde edilen bulgular, ikinci alt probleme yönelik elde edilen bulguları destekler niteliktedir. Bu sonuçlara dayanılarak, ülkemizde ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarına yer verilmesinin ilkokuma yazmada etkili sonuçlar doğurması açısından oldukça önemli olduğu söylenebilir.

3.1.3. Üçüncü Alt Probleme İlişkin Bulgular

Araştırma kapsamında “İlkokuma ve yazma becerisini çoklu ortam uygulamaları ile kazanan öğrenciler ile kontrol grubu öğrencileri arasında birinci ve ikinci yarıyıl sonu “okumada doğruluk düzeyi” bakımından fark var mıdır?” alt problemine yönelik bulgular Tablo 3.4’ve Tablo 3.5’de verilmiştir.

Tablo3.4. I. Dönem Okumada Doğruluk Düzeyine İlişkin Puanların Deney ve Kontrol Gruplarına Göre t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss sd t

P DENEY 36 60,00 3,80 2,39 KONTROL 37 57,41 5,32

71 2,40

,019

p<.05

Tablo 3.4’de görüldüğü gibi, ilkokuma yazma öğretimi çoklu ortam desteğinde olan deney grubu öğrencilerinin birinci yarıyıl sonu okumada doğruluk düzeyine ilişkin puanları, kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde deney grubu lehine farklılaşmaktadır [P(71)=0,019, p<.05]. Bu durum da, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının birinci yarıyıl sonu doğru okuma becerilerini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

Page 52: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

48

Tablo 3.5. II. Dönem Okumada Doğruluk Düzeyine İlişkin Puanların Deney ve Kontrol Gruplarına Göre t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss sd t

P DENEY 36 113,56 4,49 2,26 KONTROL 37 111,41 3,62

71 2,25

,027

p<.05

Tablo 3.5’de görüldüğü gibi, ilkokuma yazma öğretimi çoklu ortam desteğinde olan deney grubu öğrencilerinin ikinci yarıyıl sonu okumada doğruluk düzeyine ilişkin puanları, kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde deney grubu lehine farklılaşmaktadır [P(71)=0,027, p<.05]. Bu durum da, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının ikinci yarıyıl sonu doğru okuma becerilerini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

Orhan (2007), tarafından yapılan araştırmada, bilgisayar destekli öğretim yapılan deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yapılan kontrol grubu öğrencilerinin okuma başarısı aritmetik ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu araştırma bulgularının yapılan çalışmanın etkililiğini destekler nitelikte olduğu söylenebilir.

Amerika’da bir anaokulunda bilgisayar desteğiyle okuma yazma öğretiminin yapıldığı bir araştırma sonunda interaktif ve çoklu ortam uygulamalarının, onların okuma yazmaya ilişkin ihtiyaçlarını desteklediği görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:16).

Gelişmiş ülkelerde ilkokuma yazma öğretiminde sınıfta bulunan tek bilgisayarın etkili olmadığına, interaktif öğretimin gereğine inanılmaktadır. Bunlara dayanarak, ülkemizde ilkokuma yazma öğretiminde bilgisayar destekli öğretimin kullanımına yer verilmesi ilkokuma yazmada öğrenci başarısını sağlamada ve artırmada oldukça önemlidir (Orhan,2007:115). Sayılan araştırmaların bulguları, üçüncü alt probleme ilişkin elde edilen bulguları destekler niteliktedir.

Çoklu ortam uygulamalarının ilkokuma yazma sürecinde öğrencilere somut etkinlikler sunması, öğretim ortamını zenginleştirmesi, materyallerin dikkat çekici olması, öğrencilerin derse aktif katılımı sağlaması gibi nedenlerle okumada doğruluk derecesini arttırdığı söylenebilir.

3.1.4. Dördüncü Alt Probleme İlişkin Bulgular

Araştırma kapsamında “İlkokuma ve yazma becerisini çoklu ortam uygulamaları ile kazanan öğrenciler ile kontrol grubu öğrencileri arasında birinci ve ikinci yarıyıl sonu “okuma becerisinin gelişimi” bakımından fark var mıdır?” alt problemine yönelik bulgular Tablo 3.6 ve Tablo 3.7 ve Tablo 3.8 ve

Page 53: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

49

Tablo 3.9’da verilmiştir.

Tablo 3.6. I. Yarıyıl Sonu Deney ve Kontrol Gruplarında Okumanın Gelişimi

DENEY KONTROL GRUPLAR Gözlem Sonuçları

N Hata Sayısı

f % N Hata Sayısı

f %

0 32 88,9 0 25 67,6 1 3 8,3 1 6 16,2 3 1 2,8 2 2 5,4 3 2 5,4 6 1 2,7

Bir heceli sözcükler

7 1 2,7 0 22 61,1 0 13 35,1 1 6 16,7 1 12 32,4 2 3 8,3 2 3 8,1 3 1 2,8 3 3 8,1 4 3 8,3 4 2 5,4 5 1 2,8 5 1 2,7 6 1 2,7 7 1 2,7

İki heceli sözcükler

9 1 2,7 0 34 94,4 0 36 97,3 Dört heceli

sözcükler 1 2 5,6 1 1 2,7 0 34 94,4 0 28 75,7 Beş heceli

sözcükler

36

1 2 5,6

37

1 9 24,3

Tablo 3.6’da görüldüğü gibi, deney ve kontrol grupları arasında I. yarıyıl sonu okuma becerisinin gelişimi incelendiğinde, “Bir heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %88,9’unun hiç hata yapmadığı, %8,3’ünün 1 hata, %2,8’inin 3 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %67,6’sının hiç hata yapmadığı, %16,2’sinin 1 hata, %5,4’lük iki grubun 2 ve 3 hata, %2,7’lik iki grubun 6 ve 7 hata yaptıkları belirlenmiştir. “İki heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %61,1’inin hiç hata yapmadığı, %16,7’sinin 1 hata, %8,3’lük iki grubun 2 ve 4 hata, %2,8’lik iki grubun da 3 ve 5 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %35,1’inin hiç hata yapmadığı, %32,4’ünün 1 hata, %8,1’lik iki grubun 2 ve 3 hata, %5,4’ünün 4 hata ve %2,7’lik 4 grubun da sırası ile 5, 6, 7 ve 9 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Dört heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %94,4’ünün hiç hata yapmadığı, %5,6’sının 1 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %97,3’ünün hiç hata yapmadığı, %2,7’sinin de 1 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Beş heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %94,4’ünün hiç hata yapmadığı, %5,6’sının 1 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %75,7’sinin hiç hata yapmadığı,

Page 54: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

50

%24,3’ünün de 9 hata yaptıkları tespit edilmiştir.

Tablo 3.6’da görüldüğü gibi, her iki grupta da okumanın gelişiminin devam ettiği; ancak, deney grubunda hece sayısı arttıkça daha az hata yapıldığı; dolayısıyla okuma becerisinin erken kazanılmasına da bağlı olarak deney grubu öğrencilerinin okumada daha önde oldukları söylenebilir. Ayrıca iki grubun da en çok iki heceli sözcüklerde hata yaptıkları tespit edilmiştir. Bu durum iki heceli sözcüklerin metin içindeki oranının fazla olmasına bağlanabilir.

Yukarıdaki tablo genel anlamda incelendiğinde; sözcüklerdeki hece sayısı artarken kontrol grubunda hata oranının deney grubuna nazaran daha da arttığı görülmektedir. Bu bulgu, birinci yarıyıl sonu okumanın gelişimine ilişkin puanlar ile çoklu ortam uygulamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu durum, çoklu ortam uygulamalarının okumanın gelişiminde olumlu yönde etkili olduğunu göstermektedir.

Tablo 3.7. I. Yarıyıl Sonu Okumanın Gelişimi Toplam Hata Puanlarının Deney ve Kontrol Gruplarına İlişkin t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss Sd t

P DENEY 36 1,17 2,01 KONTROL 37 2,73 3,54

71 2,31

0,02

p<.05

Tablo 3.7’de görüldüğü gibi, okumanın gelişimine ilişkin puanlar, deney ve kontrol gruplarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir [P(71)=0,02, p<.05]. Okumanın gelişimine ilişkin deney grubunun puanları (x=1,17) kontrol grubunun puanlarına (x=2,73) göre daha olumludur. Yani deney grubu öğrencileri, kontrol grubu öğrencilerine göre okuma becerisinde daha az hata yapmaktadırlar. Bu bulgu, okumanın gelişimine ilişkin puanlar ile çoklu ortam uygulamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.

Tablo 3.8. II. Yarıyıl Sonu Deney ve Kontrol Gruplarında Okumanın Gelişimi

DENEY KONTROL GRUPLAR Gözlem Sonuçları

N Hata Sayısı

f % N Hata Sayısı

f %

0 32 88,9 0 34 91,9 1 4 11,1 1 2 5,4

Bir heceli sözcükler

2 1 2,7 0 22 61,1 0 18 48,6 1 7 19,4 1 13 35,1

İki heceli sözcükler

36

2 6 16,7

37

2 5 13,5

Page 55: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

51

3 1 2,8 3 1 2,7 0 28 77,8 0 23 62,2 1 7 19,4 1 10 27 3 1 2,8 2 2 5,4

Üç heceli sözcükler

3 2 5,4 0 23 63,9 0 12 32,4 1 7 19,4 1 7 18,9 2 5 13,9 2 7 18,9 5 1 2,8 3 7 18,9 4 2 5,4 5 1 2,7

Dört heceli sözcükler

7 1 2,7 0 32 88,9 0 21 56,8 1 4 1,1 1 15 40,5

Beş heceli sözcükler

3 1 2,7 0 35 97,2 0 36 97,3 Altı heceli

sözcükler 1 1 2,8 1 1 2,7

Tablo 3.8’de görüldüğü gibi, deney ve kontrol grupları arasında II. yarıyıl sonu okuma becerisinin gelişimi incelendiğinde, “Bir heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %88,9’unun hiç hata yapmadığı, %11,1’inin 1 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %91,9’unun hiç hata yapmadığı, %5,4’ünün 1 hata, %2,7’sinin de 2 hata yaptıkları belirlenmiştir. “İki heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %61,1’inin hiç hata yapmadığı, %19,9’unun 1 hata, %16,7’sinin 2 hata, %2,8’inin de 3 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %48,6’sının hiç hata yapmadığı, %35,1’inin 1 hata, %13,5’inin 2 hata, %2,7’sinin 3 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Üç heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %77,8’inin hiç hata yapmadığı, %19,4’ünün 1 hata, %2,8’inin 3 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %62,2’sinin hiç hata yapmadığı, %27’sinin 1 hata, %5,4’lük iki grubun da 2 ve 3 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Dört heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %63,9’unun hiç hata yapmadığı, %19,4’ünün 1 hata, %13,9’unun 2 hata ve %2,8’inin de 5 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %32,4’ünün hiç hata yapmadığı, %18,9’luk üç grubun sırası ile 1, 2 ve 3 hata%5,4’ünün 4 hata ve %2,7’lik iki grubun da 5 ve 7 yaptıkları tespit edilmiştir. “Beş heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %88,9’unun hiç hata yapmadığı, %1,1’inin 1 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %56,8’inin hiç hata yapmadığı, %40,5’inin 1 hata ve %2,7’sinin de 3 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Altı heceli sözcükler” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %97,2’sinin hiç hata yapmadığı, %2,8’inin de 1 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %97,3’ünün hiç hata yapmadığı, %2,7’sinin de 1 hata yaptıkları tespit edilmiştir. Tablo3.8’de sözcüklerdeki hece sayısının artarken kontrol grubunda hata oranının deney grubuna nazaran daha da arttığı görülmektedir. Bu bulgu,

Page 56: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

52

ikinci yarıyıl sonu okumanın gelişimine ilişkin puanlar ile çoklu ortam uygulamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu durum, çoklu ortam uygulamalarının okumanın gelişiminde olumlu yönde etkili olduğunu göstermektedir. Çoklu ortam uygulamalarının uygulandığı deney grubu öğrencilerinin okumada daha önde olduğu söylenebilir. Tablo 3.8’den de anlaşılacağı gibi, kontrol grubunda hece sayısı artarken aynı paralelde hata sayısı da artmakta; deney grubunda ise hata sayılarının hem birinci döneme, hem de kontrol grubuna göre azaldığı gözlenmektedir. Bu durum, çoklu ortam uygulamalarının okumanın gelişiminde anlamlı bir fark yarattığını ortaya koymaktadır. Ayrıca hata sayılarında deney grubunda birinci döneme göre azalma gözlenirken; kontrol grubunda artış gözlenmiştir. Bu durum kullanılan metnin daha da zorlaşmasından da kaynaklanabilir.

Tablo 3.9. II. Yarıyıl Sonu Okumanın Gelişimi Toplam Puanlarının Deney ve Kontrol Gruplarına İlişkin t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss Sd t

P DENEY 36 1,75 2,17 2,83 KONTROL 37 3,54 3,13

71 2,85

0,01

p<.05

Tablo 3.9’da görüldüğü gibi, okumanın gelişimine ilişkin puanlar, deney ve kontrol gruplarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir [P(71)=0,01, p<.05]. Okumanın gelişimine ilişkin deney grubunun puanları (x=1,75) kontrol grubunun puanlarına (x=3,54) göre daha olumludur. Yani deney grubu öğrencileri, kontrol grubu öğrencilerine göre okuma becerisinde daha az hata yapmaktadırlar. Bu bulgu, okumanın gelişimine ilişkin puanlar ile çoklu ortam uygulamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Bu durum, II. yarıyıl sonu çoklu ortam uygulamalarının okumanın gelişiminde anlamlı bir fark yarattığını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, okuma becerisinin erken kazanılmasına bağlı olarak çoklu ortam uygulamalarının uygulandığı deney grubu öğrencilerinin okuma becerisinde daha önde olduğu gözlenmektedir.

Orhan (2007), tarafından yapılan yüksek lisans tez çalışmasında, yapılan t-testi analizleri sonucu elde edilen bulgulara dayanılarak, bilgisayar destekli öğretimle ilkokuma yazma öğrenen öğrencilerin okumada geleneksel yöntemle öğrenen öğrencilere göre daha başarılı oldukları sonucuna varılmıştır.

Mitchell and Fox (2001), tarafından yapılan bir araştırmada, okuma problemleri yaşayan okul öncesi ve birinci sınıf çocuklarından iki grup oluşturulmuştur. Bu çocuklar, karıştırdıkları sesleri öğrenmek için hazırlanan

Page 57: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

53

bir bilgisayar yazılımı desteği almışlardır. Sonuçta bu öğrencilerin okuma becerilerinin geliştiği görülmüştür. Daha sonra okuma problemleri yaşayan başka çocuklardan üçüncü bir grup oluşturulmuş ve onlara bilgisayar desteği olmadan çalışmalar yaptırılmış ve okuma becerilerinde gelişme görülememiştir. Bir sonraki yılda, ilk yıl okuma problemi çekmemiş okul öncesi ve birinci sınıf çocukları için aynı yazılım kullanılmıştır. Yazılımın bu çocukların da okuma becerilerinin gelişmesini sağladığı görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:7).

Wise, Olson ve Treiman (1990) tarafından yapılan bir araştırmada, birinci sınıf çocuklarında sesten kelimeye, cümleye ve metne geçen okuma yazma öğretimi için yazıların altı fosforlu ve renkli çizgilerle çizilerek, çeşitli şekillerde görselleştirilerek ve seslendirilerek hazırlanan bir yazılım kullanılmıştır. Sonuçta, öğrencilerin sesleri birleştirme becerilerinin geliştiği ve kelimeleri başka metinlerde gördüklerinde hemen okudukları görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:9).

McKenna ve Watkins (1996) tarafından yapılan bir araştırmada, çeşitli seviyedeki öğrencilerin sesli elektronik kitaplar ve elektronik metinlerle çalışmalarının; okuma ilgilerini artırdığı ve bu çalışmaların kelime gelişimlerini desteklediği görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:12).

Jones, Torgesen ve Sexton (1987) tarafından yapılan bir araştırmada, öğrencilerin kelimeler oluşturmalarını sağlayan bir yazılım kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, çocukların programda yer almayan kelimeleri okuma becerilerinin, uygulama öncesine göre daha iyi olduğu görülmüştür (Sherman ve diğerleri, 2004:9). Sözü edilen araştırmaların bulguları, dördüncü alt probleme ilişkin elde edilen bulguları destekler niteliktedir.

3.1.5. Beşinci Alt Probleme İlişkin Bulgular

Araştırma kapsamında “İlkokuma ve yazma becerisini çoklu ortam uygulamaları ile kazanan öğrenciler ile kontrol grubu öğrencileri arasında birinci ve ikinci yarıyıl sonu “okuma yanlışlarının kaynakları” bakımından manidar bir fark var mıdır?” alt problemine yönelik bulgular Tablo 3.10’da verilmiştir.

Page 58: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

54

Tablo 3.10. I. Yarıyıl Sonu Deney ve Kontrol Gruplarında Okuma Yanlışlarının Kaynakları

DENEY KONTROL GRUPLAR Gözlem Sonuçları

N Hata Sayısı

f % N Hata Sayısı

f %

0 23 63,9 0 16 43,2 1 6 16,7 1 11 29,7 2 3 8,3 2 4 10,8 3 1 2,8 3 2 5,4 5 3 8,3 8 2 5,4 10 1 2,7

Yanlış okunan sözcük

11 1 2,7 0 33 91,7 0 29 78,4 1 2 5,6 1 3 8,1 3 1 2,8 2 4 10,8

Eklenen sözcük

3 1 2,7 0 22 61,1 0 23 62,2 1 7 19,4 1 3 8,1 2 2 5,6 2 4 10,8 3 3 8,3 3 2 5,4 4 1 2,8 5 4 10,8

Atlanan sözcük

36

6 1 2,8

37

9 1 2,7 0 26 72,2 0 17 45,9 1 4 11,1 1 8 21,6 2 1 2,8 2 3 8,1 3 3 8,3 3 4 10,8 4 1 2,8 4 1 2,7

12 1 2,8 6 2 5,4 7 1 2,7

Yinelenen Sözcük

8 1 2,7 0 28 77,8 0 23 62,2 1 4 11,1 1 7 18,9 2 2 5,6 2 3 8,1 3 1 2,8 3 1 2,7

Telaffuz hatası yapılan

sözcük

4 1 2,8

4 3 8,1

Tablo 3.10’da görüldüğü gibi, deney ve kontrol grupları arasında I. yarıyıl sonu okuma yanlışlarının kaynakları incelendiğinde, “Yanlış okunan sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %63,9’unun hiç hata yapmadığı, %16,7’sinin 1 hata, %8,3’lük iki grubun 2 ve 5 hata, %2,8’inin ise 3 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %43,2’sinin hiç hata yapmadığı, %29,7’sinin 1 hata, %10,8’inin 2 hata, %5,4’lik iki grubun 3 ve 8 hata, %2,7’lik iki grubun da 10 ve 11 hata yaptıkları belirlenmiştir. “Eklenen sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %91,7’sinin hiç hata yapmadığı, %5,6’sının 1 hata, %2,8’inin de 3 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %78,4’ünün hiç hata yapmadığı, %8,1’inin 1 hata, %10,8’inin 4 hata, %2,7’sinin 3 hata yaptıkları belirlenmiştir. “Atlanan

Page 59: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

55

sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %61,1’inin hiç hata yapmadığı, %19,4’ünün 1 hata, %5,6’sının 2 hata, %8,3’ünün 3 hata, %2,8’lik iki grubunda 4 ve 6 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %62,2’sinin hiç hata yapmadığı, %8,1’inin 1 hata, %10,8’lik iki grubun 2 ve 5 hata, %5,4’ünün 3 hata ve son olarak da %2,7’sinin 9 hata yaptıkları belirlenmiştir.

Tablo 4.10’da “Yinelenen Sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %72,2’sinin hiç hata yapmadığı, %11,1’inin 1 hata, %8,3’ünün 3 hata, %2,8’lik üç grubun da 2, 4 ve 12 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %45,9’unun hiç hata yapmadığı, %21,6’sının 1 hata, %8,1’inin 2 hata, %10,8’inin 3 hata, %5,4’ünün 6 hata ve son olarak da %2,7’lik üç grubun da 4, 7 ve 8 “hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Telaffuz hatası yapılan sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %77,8’inin hiç hata yapmadığı, %11,1’inin 1 hata, %5,6’sının 2 hata, %2,8’lik iki grubun da 3 ve 4 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %62,2’sinin hiç hata yapmadığı, %18,9’unun 1 hata, %8,1’lik iki grubun 2 ve 4 hata ve %2,7’sinin de 3 hata yaptıkları tespit edilmiştir. Tablo 3.10’da görüldüğü gibi, deney grubunda birinci yarıyıl sonunda en çok sözcük atlama hatası yapılırken; kontrol grubunda sözcüğü yanlış okuma ve sözcüğü yineleme hataları yapılmıştır. Ayrıca her hata kaynağında kontrol grubu öğrencilerinin daha fazla hata yaptıkları gözlenmiştir. Bu sonuçlara dayanılarak, deney grubu öğrencilerinin I. yarıyıl sonu itibari ile hata kaynakları açısından da daha az okuma yanlışı yaptıkları söylenebilir. Bu durum, çoklu ortam uygulamalarının doğru okuma becerisi kapsamında deney grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark yaratarak etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Tablo 3.11. I. Yarıyıl Sonu Okuma Yanlışlarının Kaynakları Toplam Puanlarının Deney ve Kontrol Gruplarına İlişkin t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss Sd t P

DENEY 36 3,08 3,85 4,64 KONTROL 37 5,59 5,32

71 4,68

0,024

p<.05

Tablo 3.11’de görüldüğü gibi, okuma yanlışlarının kaynaklarına ilişkin puanlar, deney ve kontrol gruplarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir [P(71)=0,024, p<.05]. Okuma yanlışlarının kaynaklarına ilişkin deney grubunun puanları (x=3,08) kontrol grubunun puanlarına (x=5,59) göre daha olumludur. Yani deney grubu öğrencileri, kontrol grubu öğrencilerine göre okuma becerisinde daha az hata yapmaktadırlar ve hata kaynakları bakımından da farklılaşmalar gözlenmektedir. Bu bulgu, doğru okuma becerisine ilişkin puanlar ile çoklu ortam uygulamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu

Page 60: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

56

göstermektedir. Bu durum, çoklu ortam uygulamalarının doğru okuma becerisi üzerinde anlamlı bir fark yarattığını ve etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Deney grubu öğrencilerinin I. yarıyıl sonu itibari ile hata kaynakları açısından da daha az okuma yanlışı yaptıkları söylenebilir.

Tablo 3.12’de, deney ve kontrol grupları arasında II. yarıyıl sonu okuma yanlışlarının kaynakları incelendiğinde, “Yanlış okunan sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %55,6’sının hiç hata yapmadığı, %30,6’sının 1 hata, %5,6’sının 2 hata ve %2,8’kil üç grubunda 3, 4 ve 5 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %32,2’sinin hiç hata yapmadığı, %10,8’inin 1 hata, %18,9’luk iki grubun 2 ve 3 hata, %8,1’lik iki grubun 4 ve 5 hata, %2,7’sinin de 61 hata yaptıkları belirlenmiştir. “Eklenen sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %88,9’unun hiç hata yapmadığı, %2,8’lik iki grubun 1 ve 2 hata ve %5,6’sının 3 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %73’ünün hiç hata yapmadığı, %18,9’unun 1 hata, %8,1’inin 2 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Atlanan sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %58,3’ünün hiç hata yapmadığı, %22,2’sinin 1 hata, %11,1’inin 2 hata, %5,6’sının 3 hata, %2,8’inin de 6 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %67,6’sının hiç hata yapmadığı, %10,8’inin 1 hata, %13,5’inin 2 hata ve %8,1’inin 3 hata yaptığı gözlemlenmiştir.

Tablo 3.12 II. Yarıyıl Sonu Deney ve Kontrol Gruplar Okuma Yanlışlarının Kaynakları

DENEY KONTROL GRUPLAR Gözlem Sonuçları

N Hata Sayısı

f % N Hata Sayısı

f %

0 20 55,6 0 12 32,4 1 11 30,6 1 4 10,8 2 2 5,6 2 7 18,9 3 1 2,8 3 7 18,9 4 1 2,8 4 3 8,1 5 1 2,8 5 3 8,1

Yanlış okunan sözcük

6 1 2,7 0 32 88,9 0 27 73 1 1 2,8 1 7 18,9 2 1 2,8 2 3 8,1

Eklenen sözcük

3 2 5,6 0 21 58,3 0 25 67,6 1 8 22,2 1 4 10,8 2 4 11,1 2 5 13,5 3 2 5,6 3 3 8,1

Atlanan sözcük

36

6 1 2,8

37

Page 61: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

57

0 14 38,9 0 7 18,9 1 4 11,1 1 5 13,5 2 11 30,6 2 11 29,7 3 2 5,6 3 7 18,9 4 2 5,6 4 3 8,1 5 1 2,8 5 1 2,7

11 1 2,8 6 1 2,7 8 1 2,7

Yinelenen Sözcük

12 1 2,7 0 35 97,2 0 29 78,4 1 1 2,8 1 7 18,9

Telaffuz hatası

yapılan sözcük

2 1 2,7

Tablo 4.12’de “Yinelenen sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %38,9’unun hiç hata yapmadığı, %11,1’inin 1 hata, %30,6’sının 2 hata, %5,6’lık iki grubun 3 ve 4 hata, %2,8’lik iki grubun da 5 ve 11 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %18,9’unun hiç hata yapmadığı, %13,5’inin 1 hata, %29,7’sinin 2 hata, %18,9’unun 3 hata, %8,1’inin 4 hata ve son olarak da %2,7’lik üç grubun da 5, 6 ve 7 hata yaptıkları tespit edilmiştir. “Telaffuz hatası yapılan sözcük” başlığı kapsamında deney grubu öğrencilerinin %97,2’sinin hiç hata yapmadığı, %2,8’inin 1 hata yaptığı; bu hata kapsamında kontrol grubu öğrencilerinin %78,4’ünün hiç hata yapmadığı, %18,9’unun 1 hata ve %2,7’sinin de 2 hata yaptıkları tespit edilmiştir.

Tablo 3.12’de görüldüğü gibi, deney grubunda ikinci yarıyıl sonunda en çok sözcük yineleme hatası yapılırken; kontrol grubunda sözcüğü yanlış okuma ve yineleme hataları yapılmıştır. Ayrıca her hata kaynağında kontrol grubu öğrencilerinin belirgin bir farkla daha fazla hata yaptıkları gözlenmiştir. Bu sonuçlara dayanılarak, deney grubu öğrencilerinin II. yarıyıl sonu itibari ile hata kaynakları açısından da daha az okuma yanlışı yaptıkları söylenebilir. Bu durum, çoklu ortam uygulamalarının doğru okuma becerisi kapsamında deney grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark yaratarak etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Tablo 3.13 II. Yarıyıl Sonu Okuma Yanlışlarının Kaynakları Toplam Puanlarının Deney ve Kontrol Gruplarına İlişkin t-Testi Sonuçları

GRUPLAR N x Ss Sd t

P DENEY 36 3,36 4,26 2,43 KONTROL 37 5,62 3,68

71 2,42

0,02

p<.05

Tablo 3.13’de görüldüğü gibi, okuma yanlışlarının kaynaklarına ilişkin

Page 62: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

58

puanlar, deney ve kontrol gruplarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir [P(71)=0,02, p<.05]. Okuma yanlışlarının kaynaklarına ilişkin deney grubunun puanları (x=3,36) kontrol grubunun puanlarına (x=5,62) göre daha olumludur. Yani deney grubu öğrencileri, kontrol grubu öğrencilerine göre okuma becerisinde daha az hata yapmaktadırlar ve hata kaynakları bakımından da farklılaşmalar gözlenmektedir. Bu bulgu, doğru okuma becerisine ilişkin puanlar ile çoklu ortam uygulamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Bu durum, çoklu ortam uygulamalarının doğru okuma becerisi üzerinde anlamlı bir fark yarattığını ve etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Deney grubu öğrencilerinin I. Yarıyıl sonu itibari ile hata kaynakları açısından da daha az okuma yanlışı yaptıkları söylenebilir.

Tablolar I. yarıyıl sonu ve II. yarıyıl sonu itibariyle okumanın gelişimi açısından karşılaştırıldığında, okuma yanlışlarının kaynağındaki oranlar büyük ölçüde küçülmemiştir. Bu durum iki yarıyılda, okuma gelişimine uygun olarak verilen metinlerin arasındaki düzey farkından kaynaklanabilir. Çünkü öğretim yılı başında verilen metine göre öğretim yılı sonunda verilen metin daha karmaşıktır (Çelenk, 1993:73). Bu çalışmada da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Her iki yarıyılda da deney grubu öğrencileri, kontrol grubu öğrencilerinden daha az hata yapmalarına karşın, ikinci dönem Çelenk (1993)’in belirtmiş olduğu nedene dayanarak okuma yanlışlarının kaynağındaki oranlar büyük ölçüde azalmamıştır. Akyol ve Temur (2008), tarafından yapılan “Ses Temelli Cümle Yöntemi Ve Cümle Yöntemi İle Okuma Yazma Öğrenen Öğrencilerin Okuma Becerilerinin Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi” adlı çalışmalarında, öğretmenlerin hecelemeyi, en genel okuma hatası olarak görüldükleri tespir edilmiş ve heceleme dışında öğrencilerin ses ekleme, ses ve heceyi eksik okuma, düzeltme ve tekrarlı okuma hataları yaptıkları belirlenmiştir.

4. SONUÇLAR VE ÖNERİLER

Bu bölümde araştırmanın bulgularına ve yorumlarına dayalı olarak ulaşılan sonuçlar ve bu sonuçlara ilişkin önerilere yer verilmiştir.

4.1. Sonuçlar

İlkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının okuma becerisi üzerinde etkililiğini tespit etmek amacı ile yapılan bu araştırmanın sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

1. Çoklu ortam etkinliklerinin uygulandığı deney grubu öğrencilerinin okuma becerisini, kontrol grubu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde daha kısa sürede kazandıkları tespit edilmiştir.

Page 63: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

59

2. Öğretim yılının birinci ve ikinci yarısında, çoklu ortam etkinliklerinin uygulandığı deney grubu öğrencilerinin kontrol grubu öğrencilerine göre, anlamlı düzeyde daha hızlı okudukları belirlenmiştir.

3. Öğretim yılının birinci ve ikinci yarısında, çoklu ortam etkinliklerinin uygulandığı deney grubu öğrencilerinin kontrol grubu öğrencilerine göre, okumada doğruluk derecesi yönünden daha başarılı oldukları görülmüştür.

4. Öğretim yılının birinci ve ikinci yarısında çoklu ortam uygulamalarının, okuma becerisinin gelişiminde deney grubu lehine anlamlı bir fark yarattığı tespit edilmiştir. Her iki dönem uygulamasında da okuma becerisinin, heceden kelimeye, kelimeden de basit cümleye ve daha karmaşık yapılara doğru, çocuk dil gelişimine paralel bir süreç izlediği gözlenmiştir.

5. Öğretim yılının birinci ve ikinci yarısında, çoklu ortam uygulamalarının okuma becerisi hata kaynakları üzerinde deney grubu lehine anlamlı bir fark yarattığı belirlenmiştir.

4.2 ÖNERİLER

Araştırma bulgularına dayalı olarak geliştirilen öneriler “Çoklu ortam Uygulamalarına İlişkin Öneriler” ve “Yapılacak Araştırmalar İçin Öneriler” alt başlıklarında sunulmuştur.

4.2.1 Çoklu Ortam Uygulamaları İle İlkokuma Yazma Öğretimine İlişkin Öneriler

İlkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam uygulamalarının etkililiğini inceleyen bu araştırmanın bulguları ve gözlemler dikkate alınarak ilkokuma yazma becerisinin kazanılmasında çoklu ortam uygulamalarının kullanımına yönelik olarak aşağıdaki önerilerde bulunulabilir:

1. Okullarda çoklu ortam laboratuarları oluşturulmalı ve ilkokuma yazma çalışmaları bu laboratuarlar da yapılmalıdır.

2. Uzmanlar tarafından oluşturulan web sitelerine internet bağlantısı yapılarak, sınıflarda ve bilgi teknolojileri laboratuarlarında bu sitelerden yararlanılmalıdır.

3. Çoklu ortam uygulamalarına, okulöncesi kurum ve kuruluşlarında da geçilerek öğrencilerin ön okuma yazma hazırlık çalışmaları bu ortamlarda yapılmalıdır.

Page 64: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

60

4. Öğretmenler, okul müdür ve müdür yardımcıları, okul rehberlik servisleri tarafından öğrenci velileri, çoklu ortam araçları ve bu araçların ilkokuma yazma sürecinde kullanımının faydaları konularında bilgilendirilerek; evinde bilgisayar, video, VCD, DVD çalar, internet gibi araçları olan velilerin ilkokuma yazma çalışmalarında, evde sınıf öğretimini destekleyecek çalışmalarda bulunmaları sağlanmalıdır.

5. Çeşitli yayınevleri ile iletişime geçilerek, yapılarak yazılım uzmanlarından yardım alınarak tasarım ilkelerine uygun, ilkokuma yazma öğretimine ilişkin özellikle flash programında hazırlanmış görsel, sesli, hareketli animasyonların yer aldığı yazılımlar (canlılık, renk, oyunlaştırma, simülasyonlar) oluşturulmalıdır.

6. Öğretmenlere, okul yöneticilerine çoklu ortam, çoklu ortamın dayandığı temel ilkeler, çoklu ortam araçları ve bu araçların kullanım amaç ve şekilleri konularında Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapılarak hizmetiçi eğitim programları geliştirilerek uygulanmalıdır.

7. Milli Eğitim Bakanlığı ve çeşitli yayınevleri tarafından Türkçe birinci sınıf veli kılavuz kitapları çoklu ortam uygulamaları yapmak üzere cd kullanımına uygun olarak düzenlenerek; velilerin bu kaynakları kullanmaları sağlanmalıdır. İlkokuma yazma sürecinde kullanılmak üzere E- kitaplar hazırlanmalıdır.

8. Millî Eğitim Bakanlığı müfredatına uygun olarak ilkokuma yazma becerilerini pekiştirici televizyon programları hazırlanmalıdır.

9. Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerin işbirliği çerçevesinde eğitim Fakülteleri Sınıf Öğretmenliği Bölümleri İlkokuma Yazma Dersi programlarına çoklu ortam ve özellikleri, ilkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam araçlarının kullanımı konuları eklenmelidir. Öğretim elemanları da bu tür ders sunumları yapmaya teşvik edilmelidirler.

10. Çoklu ortam tasarımları yapılırken, gereksiz bilgilerin fazla kullanılmaması ve anlaşılması gerekli bilgilerin işitsel ve görsel olarak sunulması ile bilişsel yük azaltılarak, öğrenmenin olumlu etkilenebileceği ortamların oluşturulabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

11. Öğrencilerin yazımında zorlandıkları ve estetik açıdan kötü yazdıkları bitişik eğik yazı harflerinin yazımını kavratma alıştırmalarına daha uzun bir süre ayrılmalı, bu harflerin alternatif

Page 65: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

61

yazılışlarına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

12. Dikte çalışmalarında en fazla görülen harf eksiği hatasının nedenleri araştırılmalı ve önlenmesine yönelik etkinlikler geliştirilmelidir.

4.2.2. Yapılacak Araştırmalara İlişkin Öneriler

Bu konuda bundan sonra yapılabilecek araştırmalar için öneriler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

1. Çoklu ortamın etkililiğinde, cinsiyet değişkeninin etkisine bakılmalıdır.

2. Çoklu ortam tasarımlarının ilkokuma yazmada öğrencilerin doyum, tutum, kalıcılık ve transfer düzeylerine etkileri incelenebilir.

3. Çoklu ortam tasarımlarının farklı (alt, üst ve orta sosyo ekonomik düzey, özel okullar, devlet okulları, birleştirilmiş sınıflar vb.) öğrenci grupları üzerinde etkisine bakılarak gruplar arasındaki farka incelenebilir.

4. Çoklu ortam uygulamalarının duyuşsal ve psikomotor alanlarla ilgili öğrenme ürünlerine etkisini belirlemeye yönelik niteliksel araştırmalar yapılabilir.

5. Çoklu ortam uygulamaları ile öğretimin etkileri ile ilgili yapılmış olan araştırmalar hem çalışma grubu hem de zaman bakımından kısıtlı kalmıştır. Bu nedenle hem uzun döneme hem de birçok derslere yönelik olarak uygulamalar yapılmalıdır.

6. İlkokuma yazmada çoklu ortam uygulamalarının etkililiğine hem okul öncesi dönemde bakılmalı hem de okul öncesi dönemden başlanarak ilköğretim birinci devrenin sonuna kadar deneysel çalışmalarla sınanmalıdır (üst gruplarda okuduğunu anlama, dinleme, sözlü anlatım, yazılı anlatım, noktalama işaretleri, dilbilgisi vb.).

7. İlkokuma yazma öğretiminde hazırlanmış olan cd lerin çoklu ortam prensiplerine uygunluğu konusunda çalışmalar yapılabilir.

8. Ses Temelli Cümle yönteminin eksikliklerini giderici alternatif öğretim yaklaşım ve süreçlerinin etkililiği üzerinde deneysel çalışmalar yapılmalıdır.

9. İlkokuma yazma öğretiminde çoklu ortam araçlarının kullanımına ilişkin öğretmen ve öğrenci görüşleri, tutumları nitel araştırmalarla tespit edilmelidir.

Page 66: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

62

10. Geliştirilen öğrenme ortamının kullanım amacına (bire-bir ya da tekrar ve alıştırma gibi) göre erişiye etkisine bakılabilir.

11. Çoklu ortam uygulamalarının ilkokuma yazma öğretiminde yüksek, orta ve düşük dil yeteneğine sahip öğrenciler üzerinde etkisi incelenmelidir.

12. Yapılan deneysel çalışma niteliksel araştırma yöntemi ile karşılaştırılarak incelenebilir.

KAYNAKÇA

Adams, M. J. (1990). Beginning to read: Thinking and learning Print Cambridge, MA:MIT Press.

Akyol, Hayati ve Turan Temur. “Ses Temelli Cümle Yöntemi Ve Cümle Yöntemi İle Okuma Yazma Öğrenen Öğrencilerin Okuma Becerilerinin Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi” Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2008 . Cilt: 5. Sayı: 9. ss:6

Alkan, M., Tekedere, H. ve Genç, Ö. (2003). İnteraktif Bilgi İletişim Teknolojilerinin Uzaktan Eğitimdeki Uygulamaları. Elektrik, Elektronik, Bilgisayar Mühendislikleri Eğitimi 2. Ulusal Sempozyumu ve Sergisi ODTÜ- KKM, 30 Nisan-2 Mayıs 2003, Ankara. Web Sitesi: “http://egitim.emo.org.tr/semp03/bildiriler/ bildiri_30.doc”.

Christine, Ahmed. “PowerPoint Versus Traditional Overheads. Wehich is More Effective for Learning?”. Geographic Source, 143:5, 1999.

Çelenk, Süleyman. İlkokuma Yama Öğretiminde Aşamalı Bireşim Tekniğinin Etkinliği.1993, Ankara, Doktora Tezi

Fitzgerald, Fill ve Shananan, Timothy. “Reading and Writing Relations and Their Development.” Educational Psychologist, 35(1) 39-50,2000.

Fitzgerald, Fill ve Noblıt, George. “Balance in the Making to Read in an Ethically Feinberg, S. and Murphy, M. 2000. Applying cognitive load theory to the design of web-based instruction. In Proceedings of IEEE Professional Communication Society international Professional Communication Conference and Proceedings of the 18th Annual ACM international Conference on Computer Documentation: Technology & Teamwork (Cambridge, Massachusetts, September 24 - 27, 2000). ACM Special Interest Group for Design of Communications. IEEE Educational Activities Department, Piscataway, NJ, 353-36 Abstract / PDF (Access restricted).

Gambrell, L., B., Morrow, L., M., Pennington, C. (2000). Early Childhood and Elementary Literature-Based Instruction: Current Perspectives and Special Issues. Handbook of Reading Research. (3)

Jones, D. M., Macken, W. J., & Nicholls, A. P. (2004). The phonological store of working memory: is it phonological and is it a store? “Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory, and Cognition”, 30, 656-674.

Karasar, Niyazi. Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Sanem Matbaacılık, 1991.

Mayer, E. Richard ve Roxana Moreno. “Lecture Notes In Computer Science; Proceedings of

Page 67: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

S. YILDIZ İlkokuma Yazma Öğretiminde Çoklu Ortam …

63

the Third International Conference on Visual Information and Information Systems.” Vol. 1614, No. 793 – 800. 1999.

Mayer, E. Richard “Multımedia Aids to Problem-Solving Transfer” İnternational Journal of Educational Research. 31 (1999) 611-623. www. Elsevier.com/locate/ijedures.

Orhan, H. G. (2007). Bilgisayar Destekli İlkokuma Yazma Öğretimine İlişkin Öğretmen Görüşlerinin İncelenmesi. 16-18 Mayıs 2007 1. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Sempozyumu. Çanakkale: Çanakkale 18 Mart Bektaş, Abdulbaki. “Ses Temelli Cümle Yöntemiyle Gerçekleştirilen İlk Okuma-Yazma Öğretiminin Değerlendirilmesi” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana: Çukurova Üniv., Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı, 2007.

Ruşen, Mustafa. Hızlı Okuma. Alfa Basın Yayın Dağıtım, İstanbul,1995

Paivio, Allan. “Dual Codıng Theory And Educatıon.” University of Western OntarioDraft chapter for the conference on “Pathways to Literacy Achievement for High Poverty Children,” The University of Michigan School of Education, September 29-October 1, 2006.

Schroedel Schulbuchverlag. Rahmenrichtlinien für Die Grundschule. Herausgegeben vom Niedersachsischen Kulusminister. Hannover, Deutsch.1984.

Sherman, D., Kleiman, G., Peterson, K. (2004). Techonology and Teaching Children to Read. USA: Education Development Center Publications. http://www.neirtec.org/reading_report - 07.O9.2008

Page 68: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2010-1 Sayı / Issue: 20

BAALİZMİN İSRAİLDEKİ İZDÜŞÜMÜ: YAHVEİZM

Kürşat Haldun AKALIN∗∗∗∗

ÖZET

‘El’, Prens Denizinin arzularına teslim olmuş gözükmekte, ilah kurulunun tek üyesi olarak korku nedir bilmeyen Baal’i atar. Baal, El’in tahtının yanında durmakta, şatafatlı sözlerle toplantıda konuşmaktadır. Yine de, Baal’i Prens Denizine kendi daimi kölesi olarak tayin eder, görünüşte Baal de bu karara karşı koyacak kadar gücü yoktur. El yaratıcıdır, gökte ve yerde mesken tutmuş olağanüstü etkiler yüklenilen ön yaratıcı güçlerden birisidir. Baal efsaneleri, bir tür evrenin yaradılış kuramıdır. Aşera ve Asterta ismiyle iki kız kardeşi ile Anat ismindeki kızıyla üç önemli arkadaşı olan Baal, Anat’ı kendisine refakatçi almıştır. İlahelerin tamamı, Baal’in maiyeti arasında yer almaktadır.

El’in konumu, babası olduğunu ilan ettiği ilahların ve adamların yaratılmasından önce de var olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Kenan ve Mezopotamya diyarlarında bu ilah ve ilaheler; erkek veya kadın cinsiyetleriyle, yerin ve göğün yaratıcısı, yerdeki yaratıkların yaratıcısı, ilahe kadınlar, dünyanın ceddi veya biçimlendiricisi olarak nitelendirilmekte ve anılmaktadır. Yahve, ilahların ilahı gücündeki bir “El” suretindedir. Yahveizm de varlığını, Baal efsanelerine borçludur. İlk şiir kaynaklarında kelimelerle, savaşçı ilah olarak betimlenen Yahve; bir fırtına ilahı olan Baal’in Kenan tanımlamalarını kendine mâl etmiştir. İlk olarak İsrail’de, fırtına tecellisi, sık sık Yahve’nin vahiy tarzı anlamında tanımlanmıştır. Baal’in karakteristik olarak kendi kendini ifade ediş tarzı da, fırtına görünüşü şeklindedir.

Anahtar Kelimeler: El, Yahve, Baal, Eski Ahit

THE PROJECTION OF BAALISM IN ISRAEL: YAHWEHISM

ABSTRACT

El appears to give in to the desires of Prince Sea, giving Ba’l is the only member of the divine council who is not cowed. He stands by El’s throne and rants at the assembly. Nevertheless Ba’l is given to Prince Sea as his ‘perpetual slave’ and apparently Ba’l has not enough power to contest the decision. El is creator, the ancient one whose extraordinary procreative powers have populated heaven and earth. Myths of El perceive creation as theogony. Myths of Ba’l view creation as cosmogony. His three important consorts are his two sisters Asherah and Astarte and his daughter Anat. Ba’l also takes Anat as consort. All goddess belonging to Ba’l’s entourage.

In the case of El, the precreation of gods and men of whom he is father. Both in Canaan

∗ Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi

Page 69: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

65

and in Mesopotamia the epithets of the gods describe them, male and female, as creators of heaven and earth, creatress of all creatures, gods and men, goddess and women, formers or progenitors of the world. Yahweh was an El figure. Yahwism also owes a debt to the myths of Ba’l. In the earliest poetic sources the language depicting Yahweh as divine warrior manifest is borrowed almost directly from Canaanite descriptions of the theophany of Ba’l as storm god. In early Israel, the storm theophany was a frequent means of describing Yahwe’s mode of revelation. Ba’l’s characteristic mode of self-revelation is in the storm theophany. Key words: El, Yahweh, Ba’l, Old Testament 1. GİRİŞ

Kenan diyarındaki ilâhların hepsine birden verilen bir ad olan Baal deyimi, muhtemelen Sami uluslarının lisanından türetilmiş olan bir niteleme olup; anlam itibarıyla da koca, efendi, hükümran ve malik gibi konumları ifade etmekteydi. (Albright W.F., 1968; 23) Bütün bu anlamları ifade etmek üzere,Baal ismi,çok sık yinelenen haliyle, ilâh olarak kabul edilmekteydi. Ancak, bu ilâh nitelemesi özel bir isim olmayıp, Greklerin ilâhı veya Tyre halkının ilâhı gibi sözlerle esas anlatılmak istenilen; üstün güç sahibi olmasından dolayı, Tanrı kudretinin bulunduğuna inanılmış olmasıydı. “Baal kelimesi M.Ö. 3.000 yıl kadar gerilere giderek, ilk defa Babil'e özgü olacak şekilde, ilâh Enlil unvanıyla 'Bel' kelimesiyle kullanılmış olduğuna rastlanılmaktadır. Daha sonra, Bel ile Baal özel isimler olarak kullanılmış olmasına karşın; Baal, M.Ö. 2 bin yıl süresince Filistin ile Suriye diyarında yaygın bir şekilde kullanılan ilâh nitelemesine kavuşturulmuştur. Baaller esas itibarıyla yöresel ilâhlardı. Her bir kent kendine özgü bir Baal'i vardı. Her bir Baal de, kendi ayırt edici özelliğini betimleyen farklı bir isimle anılmaktaydı. Böylece, Melkart, Tyre (Sur) yöresinin Baalini ifade ederken; Asterte ise, Babillilerin ilâheleri Baalatı temsil etmekteydi. Böylece, her bir kent sakinlerinin, yanında her hangi bir ek kelime türetmeksizin Baal ismiyle anılan esas ilâhları bulunmakta; bu ilâh hakim güç olarak kabul edilerek kurbanlar sunulmakta ve gelenekselleşen ayinleriyle ibadet edilmekteydi. Bu şekilde kullanılmasının sonucunda da, Baal unvanı, giderek özel bir nitelemeye ulaştırılmıştır.” (Albright W. F., 1968; 26)

2. ESKİ AHİTTEKİ BAAL TAPINMASI

Filistin diyarına yerleşen kavimler, o yöredeki halklarla karşı karşıya geldikleri andan itibaren; farklı âdetler ve tapınmalarla birlikte, bu türden ilâhların kudretlerine beslenilen derin inançlarla da karşılaşmışlardır. (Albright W.F., 1968; 32) Kutsal ağaçların, dağların ve diğer doğal nesnelerin kudretlerine duyulan tapınma güdülerinin tamamını Sami ulusları yalnızca kültürlerine taşımakla kalmamışlar; fakat bununla birlikte, bütün bu korkulan nitelemeleri her bir Baal ilâhında toplayıp, yöresel bir ilâh haline getirdikleri Baal suretlerine

Page 70: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

66

tapınarak, onlardan kurtarıcı ve koruyucu işlevler ummuşlardır. (Kadushiss M., 1956 ; 99)

“Milattan önce birinci milenyuma gelindiğinde, artık göklerin sahibi inancıyla Baal Shemem, İsraillilere komşu olan Batıdaki Sami uluslarının en yüce ilâhı haline gelmiştir. Baal, güneşin ve gökyüzünün ilâhı haline getirilince de, yağmurlara ya da güneş ışığına hükmeden üstün bir güç olarak kabul edilmiş olduğundan, ekinlerin gelişmesi için vazgeçilmez bir ilâh olarak görülmüştür.” (Kadushiss M., 1956 ; 102)

Sami uluslarının bulunduğu bu yöreler, mahalli olarak kutsallaştırılmış yerlerle dolu olup; kendini ilâhların hizmetine adamış olan rahipleriyle, bölgedeki bütün insanların din gereksinimleri karşılanmaktaydı. (Albright W.F., 1968; 39) Böylesine etkili yöresel ilâhların yanında, doğası gereği çok daha geniş kapsamlı bir Baal işleviyle karşı karşıya gelinmiştir. “İsrail Şittim'de oturdu, kavim Moab kızları ile zina etmeye başladı, kendi ilâhlarının kurbanlarına kavmı çağırdılar, kavim yedi ve onların ilâhlarına eğildiler. İsrail Baal-peora bağlandı. Rabbin öfkesi İsrail'e karşı alevlendi. Rab, Musa'ya dedi, 'Kavmin bütün reislerini al, Rabbin kızgın öfkesi İsrail'den dönsün diye, onları güneşe karşı Rabbin önünde as.'Musa İsrail'in hâkimlerine dedi, 'Her biriniz kendi adamlarınızı, Baal-peora bağlanmış olanlarını öldürün.” (Kutsal Kitap, 2004; 746) Baalleri ilâh olarak kabul etmekle başlayan çoktanrıcılık ve yabancı ilahlara tapınma âdetleri İsraillileri ahlâksızlığa sürüklemekte, birbirlerine karşı merhametsiz kılmakta, kardeşlik ruhunu zevk ile eğlence düşkünlüğüyle yok etmekte, Rabbi öfkelendirerek cezalandırılmalarına neden olmaktadır. (Kadushiss M., 1956 ; 107)

“İsrail oğulları Rabbin gözünde kötü olanı yaptılar, Baallere kulluk ettiler, kendilerini Mısır diyarından çıkaran atalarının Tanrısı Rabbi bıraktılar, etraflarında olan milletlerin ilâhlarından olan başka ilâhların ardınca yürüdüler, onlara eğildiler, Rabbi öfkelendirdiler. Rabbi bırakıp, Baale ve Astartilere kulluk ettiler. Rabbin öfkesi İsrail'e karşı alevlendi, onları yağmacıların eline verdi ve onları yağma ettiler. Onları düşmanlarına sattı ve artık düşmanlarının önünde duramadılar. Rabbin eli kötülük için onlara karşı idi. Ananızla çekişin; çünkü o benim karım değil, ben onun kocası değilim. Fahişeliği yüzünden zinalarını bağrından atsın, yoksa onu çırılçıplak soyacağım, onu doğduğu günde olduğu gibi kılacağım, onu çöl gibi edeceğim, onu kurak diyar gibi kılacağım ve onu susuzlukla öldüreceğim. Oğullarına acımayacağım, çünkü onlar zina oğullarıdır.

Onların anaları zina etti, onlara gebe kalan kadın rezalet etti. Çünkü dedi, 'oynaşlarımın ardınca gideceğim, ekmeğimi ve suyumu, yapağımı ve ketenimi, yağımı ve içkimi veren onlardır. Ancak, kendisine buğday, yeni şarap ve yağ veren; Baal için kullandıkları gümüşle altını kendisine çoğaltan Ben olduğumu bilmedi. Bundan ötürü, vaktinde buğdayımı ve mevsiminde yeni şarabımı geri alacağım, onun çıplaklığını örtecek olan yapağımı ve ketenimi

Page 71: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

67

çekip alacağım. Şimdi oynaşlarının önünde onun utancını açığa çıkaracağım, kimse onu elimden kurtaramayacak. Bütün sevincini, bayramlarını, a başlarını, Sebtlerini ve bütün belli bayramlarını sona erdireceğim. Kendilerine buhur yaktığı Baalların günlerini onun üzerinde yoklayacağım; o zaman ki, halkaları ve mücevherleriyle süslenmiş, oynaşlarının ardınca gitmiş ve beni unutmuştu, Rab diyor.” (Kutsal Kitap, 2004; 635) Ayrıca, Baal'e tapınma, yalnızca tarımsal üründe bereketliliğin olacağına inanmayı beraberinde getirmemekte; fakat bundan daha çok, bu maksadı sağlamak için verimlilik ile cinsel ilişki arasında sıkı bir bağlantı kurulmasını da zorunlu kılmaktadır. (Hooke S.H., 1938 ; 124)

“Tarımda verimlilik, Baal'e adanmış cinsel ayinlerden geçmekteydi. Böylece Baal'e özgü tapınma, insan üretkenliğinin ilâhesi olarak Ishtar veya Astarte diye anılan sex törenlerini de beraberinde getirmekteydi. Baal'e tapınmada zina, vazgeçilmez bir ibadetti. Vadi tepelerinde, serin ağaçlıklar altında Baal tapınmaları yapılmış, buralarda sex törenleri düzenlenilerek bereketliliğin sunulacağı beklentisine kapılınmıştır. Milattan önce 13. yüzyıl sırasında İsrailliler Kenan diyarına girdiklerinde, Baal tapınmasıyla zorunluluk haline getirilmiş pek çok âdetle karşılaşmışlardı. Tarımsal ekim süreçleri sırasında yapılması zorunlu kılınmış olan bu tapınma kültlerinin esasını, cinsel ayinlerin oluşturmuş olduğu, kesinlik kazanmıştır. Kenan diyarındaki uluslardan aktarılan bu tapınma biçimleri, toprağın tohumu bereketli kılmasını sağlamak üzere Baalleri hoşnut kılma anlayışından kaynaklanmaktaydı.

Bu asırlar boyunca, Kenanlıların ilâhları ile İsrail'in Tanrısına birlikte yönelmiş olmaları, yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim İsrailin dindar İsrallarından biri olan Seul; oğullarından birine Yahve armağanı anlamına gelen Jonathan ismini verirken, diğerine de Baal'in rahibi manasında da yorumlanacak olan Ishbaal adını vermekten hiç çekinmemişti. Baal kültlerini özümseyici eğilimi, M.Ö. 9. yüzyılda İlyas peygambere gelinceye kadar, İsrailli din bilginleri tarafından kesin bir şekilde karşı konularak amansız bir mücadeleye girişilmiş de değildi. Kral Ahab'ın karısı Jezebel'in himayesi altında, Sur şehrinde Baal için bir tapınak inşa edilmiş, Samiriye'de açılan bir tapınakta Baal için yapılan serbestçe tapınmalara göz yumulmuş, İsrail'in eski Tanrısına yönelik yapılan tapınmanın aksine davranılmıştır.” (Hooke S.H. , 1938; 127-129)

Ancak, İlyas peygamber ve hemen kendisinden sonra gelen diğer nebiler Baal tapınmalarına karşı şiddetli bir şekilde mücadele ettiler. (Hooke S.H. , 1938; 135) Omri'nin evini yıkan ve Ahab'ın yerine geçen Yehu, İsrail dini özellikle daha açık bir hale getirdi.

“Şimdilik bilin ki, Rabbın Ahab evi için söylediği sözünden hiç bir şey yere düşmeyecektir. Çünkü, Rab, kulu İlya vasıtasıyla söylemiş olduğu şeyi yaptı. Yehu, Ahab'ın sağ bir adamını bırakmayıncaya kadar Yizreelde hepsini, bütün büyüklerini, yakın dostlarını ve kahinlerini vurdu. Yehu, bütün kavmi toplayıp onlara dedi, 'Ahab,Baale az kulluk etti;fakat Yehu ona çok kulluk

Page 72: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

68

edecek. Şimdi Baal'in bütün peygamberlerini ve bütün kâhinlerini bana çağırın; kimse eksilmesin çünkü Baal'e büyük kurbanım var, kim eksilirse sağ kalmayacaktır. Fakat Yehu , Baal'e tapınanları yok etmek için bunu hile ile yaptı. Yehu dedi, Baal için bir toplanma takdis edin. İlan ettiler. Yehu, İsrail'in her tarafına ulaklar gönderdi , bütün Baal'a tapınanlar geldiler, gelmeyen hiç bir kimse kalmadı. Baal evine geldiler,Baal evi ağız ağıza doldu. Esvaplar üzerinde olan adama dedi; Baal'e tapınanların hepsine esvap çıkar. Onlar için esvap çıkardı.

Yehu, Rekab oğlu Yehonadab ile beraber Baal evine girdi, Baal'e tapınanlara dedi , Araştırın ve bakın burada Yehova kullarından kimse sizinle beraber olmasın, fakat yalnızca Baal'e tapınanlar bulunsun. Kurbanlar ve yakılan takdimeleri arz etmek için içeri girdiler. Yehu dışarıda kendisi için seksen adam koymuştu. Yehu, elinize getirdiğim bu adamlardan birini kim kaçırıp kurtarırsa, kendi canını onun canı yerine olacaktır. Yakılan takdimeyi arz etmeyi bitirince, Yehu, koşucu askere ve araba cenkçilerine dedi, içeri girin ve onlara vurun, kimse çıkmasın. Ve onları kılıçtan geçirdiler, koşucu asker ve araba cenkçileri onları dışarı attılar, Baal evi şehrine kadar gittiler. Baal evinin ilahlarını çıkardılar ve onları yaktılar. Baal suretini yıktılar,Baal evini yıktılar ve onu ayak yolu yaptılar,bu güne kadar böyledir. Yehu , böylece Baal'i İsrail'de yok etti.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 592)

Ne var ki, Yehu'dan sonra , Baal'e özgü tapınma biçimleri ve âdetleri, İsrailin dinsel yaşamında yine tekrarlanır bir hale gelmişti. İsraillilerin bu halleri, aşağıdaki şekilde betimlenmiştir.

“Rab şöyle diyor, Yehudanın üç hatta dört kat cinayetinden ötürü cezasını geri almayacağım; çünkü Rabbin şeriatini hor gördüler , hükümlerini tutmadılar , ilahları kendilerini saptırdılar, o ilahlar ki, ataları onların ardınca yürümüşlerdi. Ben de, Yehudaya ateş göndereceğim, Yeruşalimin saraylarını yiyip bitirecek. Rab şöyle diyor, İsrail'in üç hatta dört kat cinayetinden ötürü cezasını geri almayacağım; çünkü salihi paraya,yoksulu bir çift çarığa sattılar. Onlar ki,yoksulların başı üzerindeki toz toprağa can atarlar; mukaddes ismimi kirletmek için, bir adamla babası,aynı genç kadına giderler; her mezbahın yanında, rehin alınan esvap üzerinde yatarlar , Tanrılarının evinde cereme verenlerin şarabını içerler.

Madem ki Tanrının şeriatini unuttun, ben de senin oğullarını unutacağım. Onlar ne kadar çoğaldılarsa, bana karşı o kadar çok suç işlediler , onların izzetini utanca dönüştüreceğim. Kavmimin suçu ile besleniyorlar , onların fesadına can atıyorlar. Zina, eski şarapla yeni şarap aklı alır. Kavmim kendi ağacına danışıyor , değneği ona bildiriyor; çünkü zina ruhu onları saptırdı ve kendi Tanrılarından ayrılıp zina ettiler. Dağların başlarında kurban ediyorlar, tepelerde meşe ve kavak ağaçları altında buhur yakıyorlar; bundan dolayı , kızlarınız fahişelik ediyorlar ve gelinleriniz zina yapıyorlar. İçkileri ekşidi,ama zina ediyorlar; utanç reislerinin çok sevdiği şeylerdir. Efraim söyledikçe titreme olurdu; İsrail'de kendisini yükseltmişti; fakat Baalda günah

Page 73: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

69

işleyince öldü. Şimdi git gide suçu arttırıyorlar,gümüşlerinden kendilerine ilahlar edindiler , hepsi işçilerin işidirler. Onlar hakkında diyorlar ; kurban kesenler buzağıları öpsünler.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 749) Ancak , M.Ö. 7. yüzyılda hükümranlık süren Manasse , İsrail dinine yabancı olan unsurlara çok daha fazla yönelmiştir. (Hooke S.H. , 1938 ; 141)

“Manasse kral olduğu zaman , Rabbin İsrail oğulları önünden kovmuş olduğu milletlerin mekruh şeylerine göre Rabbin gözünde kötü olanı yaptı. Babası Hizkiya'nın yok ettiği yüksek yerleri yeniden yaptı , Baal için mezbahlar kurdu , İsrail kralı Ahab'ın yapmış olduğu gibi bir Aşera yaptı , bütün gökler ordusuna tapındı ve onlara kulluk etti. Rabbin , 'İsmimi Yeruşalimde koyacağım' demiş olduğu Rab evinde mezbahlar yaptı. Rab evinin iki avlusunda bütün gökler ordusuna mezbahlar yaptı. Oğlunu ateşten geçirdi, müneccimlik ve sihirbazlık etti,cinciler ve bakırcılar kullandı. Rabbi öfkelendirmek için Onun gözünde çok kötülük işledi. Yapmış olduğu oyma Aşera ilahını o eve koydu ki,onun hakkında Rab Davud'a ve oğlu Süleyman'a demişti, 'Bu eve ve bütün İsrail sıptlarından seçtiğim Yeruşalime ismimi ebediyen koyacağım. Yahuda,Baal için ve Aşera için ve bütün gökler ordusu için yapılmış olan kapların hepsini Rabbin mabedinden çıkarsınlar diye emretti ; onları Yeruşalim dışarısında Kidron tarlalarında yaktı. Baala , güneşe , aya ve gökler ordusuna buhur yakanları savdı. Aşerayı , Rabbin evi Yeruşalimin dışarısındaki Kidron vadisine çıkarttı , yaktı , ezip toz etti. Yahuda,kralları tarafından yapılmış olup Ahaz'ın yukarı odası damında bulunan mezbahları ile Manassenin Rab evinin iki avlusunda yapmış olduğu mezbahları yıktı , kırıp döverek tozlarını kidron vadisine saçtı.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 768)

Ne kadar tapınakları ve sunakları yıkılsa da , tapınmaların zorunlu kıldığı zina törenleri cezalandırılarak ibret teşkil etse de,Baal ismi İsraillilerin kültürel yaşamları üzerinde çok derinden tesirler bırakmıştır. Nitekim, Baal isminin kendisi bile, Kitabı Mukaddes dönemlerinde İsraillilere özgü diğer isimlerle birlikte kullanılmış,Yah ile El köküne uygun kelimeler türetilmiştir. (Hooke S.H. , 1938 ; 73)

Ancak daha sonra , din dışı güdülerle ve kötü maksatlı olarak kullanıla gelen boşheth , Baal isminin yerini tutacak şekilde kullanılmıştır. ‘Yerubeşşetin oğlu Abimeleki kim vurdu? Abner, Saulün oğlu İşboşeti almıştı’ (Kutsal Kitap , 2004 ; 651) gibisinden ifadelerle , Baal ismi gizliden anılmak istenmiştir. Baal isminden türetilmiş olan pek çok isme Kitabı Mukaddeste rastlamak mümkündür. “Saul öldü,onun yerine Akhorun oğlu Baal-hanan kral oldu.Filistilerin beş beyleri , bütün Kenanlılar ve Saydalılar Baal Hermon dağında otururlardı.Yeşu,Baal Gade kadar bütün bu diyarı aldı.Davud , Baal peratsime geldi. Rab, Musaya söyleyip dedi,İsrail oğullarına söyle dönsünler,Baal tsefon önünde konsunlar.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 745) vs., gibi Kitabı Mukaddeste daha pek çok Baal ile ilgili yer adlarına rastlamak olanaklıdır.

Page 74: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

70

3. İSRAİL’İN TANRISI YAHVE

İsrailliler,bir ulus olarak oluşmaya başladıkları andan itibaren ,diğer kavimlerin henüz daha pek farkına varamadıkları bir anlamda kendilerini dine adamış kimselerdi. Zira , daha başlangıçta diğer kavimler doğaüstü güçlerin farkına vararak yaşamın yalnızca bir yönüyle ilgilenirlerken ; İsrailliler, kendilerinin Yahve tarafından seçilmiş olduklarına,ulaştıkları her zaferde veya yenerek düşmanlarını alt etmelerinde ya da yenilerek cezaya uğramalarında,bunların yalnızca Yahve'nin gücü ve kararıyla gerçekleştiğine derinden inanmaktaydılar. (Oesterley W.O. , 1930 ; 18) Bütün bu gerçeklere rağmen, fikirlerinden olduğu kadar yaşama tarzlarından da en küçük bir ödün vermemiş olan İsrail nebilerinin, kendilerine sadık taraftar olarak ; toplumun alt kesimlerinden gelen , kurulu sosyal sisteme karşı isyan edecek ölçüde idari güçlere karşı hoşnutsuzluk ve öfke besleyen kimselerden seçmeleri, kendi haleti ruhiyelerinin birer sonucudur. (Finkelstein L. , 1960 ; 76)

Gerçekte,Yahve dininin özünde , fakirlik ve düşkünlük bir Tanrı cezası olarak öngörülmüş, bereketliliğin ve bolluğun da yasaya uyma sayesinde ulaşılan ödüllendirme olarak benimsenmiş olmasına rağmen; kurulu toplumsal düzen içinde, genellikle servet ile güçten yoksun halkın arasından çıkan nebilerin kendilerine hedef olarak seçtikleri ilk zümre, zenginler ve toplumda bir konumu olanlar olmuştur. (Oesterley W.O. , 1930 ; 21) Günümüzdeki anlamıyla din, inançların ve âdet haline getirilmiş ibadetlerin olduğu kadar öğretilerinin de bir sistem kapsamında geliştirilmesi içeriğini taşıyorsa , çeşitli gayeleri arasında bütün bu gereklilikleri inananlarına zorunlu kılarak görünemeyen güçleri hoşnut etme ya da kızgınlıklarını yatıştırma gibi bir maksadı da gerektiriyorsa; Yahve'ye bu şekildeki bağlanışları sonucunda İsrailliler ulus haline gelmeye başladıkları andan itibaren böyle bir düşünce ufkuna sahip bulunan ender kimseleri içinden çıkartmış tek millettir, denilebilir. (Finkelstein L. , 1960 ; 79) İsraillilerin Yahve'ye olan gönülden bağlılıkları , aşağıdaki ifadelerle ulusal bir gurur haline getirdikleri , Tanrı katında seçilmişlik onuru , kendilerini daima diğer kavimlerden farklı oldukları bilincini yerleştirdiği gibi ; zulme uğradıklarında veya ulusal bir felâketle karşılaştıklarında , birbirlerine olan bağlılıklarını pekiştirmiş, azimlerini de daimi kılmıştır. (Oesterley W.O. , 1930 ; 26)

“Siz, Tanrınız Rabbin oğullarısınız; ölü için bedeninizde yara açmayacaksınız, gözlerinizin arasını tüysüz kılmayacaksınız. Çünkü sen,Tanrın Rabbe mukaddes bir kavmsın; Rab,yer üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendisine has bir kavim olmak üzere,seni seçti. Bu gün sana emretmekte olduğum Tanrın Rabbin bütün emirlerini tutup yapmak için , onun sözünü iyice dinlersen, Tanrın Rab dünyanın bütün milletlerine seni üstün kılacaktır. Eğer Tanrın Rabbin sözünü dinlersen, bütün bereketler senin üzerine gelecek ve sana erişecektir. Sana karşı ayaklanan düşmanlarını , Rab senin önünde kırdıracak ;

Page 75: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

71

sana karşı bir yoldan çıkacaklar ve senin önünden yedi yoldan kaçacaklardır. Ambarlarında ve elini attığın her şeyde Rab senin üzerine bereketi emredecektir. Yerin bütün kavimleri, Rabbin ismiyle senin çağrılmakta olduğunu görecekler ve senden korkacaklardır. Çünkü Tanrın Rab sana vaat etmiş olduğu gibi seni mübarek kılacaktır.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 462) Zira, Yahve'ye olan bu gönülden bağlılıkları,her İsraillinin günün birinde dünyanın kaderini elinde tutacak olan yönetici ulusun temsilcilerinden birisi olma gururunu hissetmesini sağlamış , yeryüzündeki diğer ulusların uğradıkları asimileyle yok olma sürecinden böylece kurtarmıştır. İsraillilerin fısıh bayramında masalarında sessizce otururlarken , bir zamanlar İlyas peygamberin söylemiş olduğu , ‘Merhametli tek Tanrım,her şeyin en iyi olduğu günü bizlere miras kıl. Merhametli tek Tanrım, Mesihin olduğu günlerde yaşamamıza izin ver’ (Kutsal Kitap , 2004 ; 381) duayı, içtenlikle yinelerler. İsraillilerin mesih beklentisi, Zoroastrianizmdeki (zerdüştlükteki) anlamından daha önce ortaya çıktığı gibi anlamı itibarıyla da tamamıyla farklılıkları içermektedir.

“Musaya söylediğim gibi, ayağınızın tabanının basacağı her yeri size verdim. Hayatının bütün günlerince kimse sana karşı duramayacak; nasıl Musayla beraber oldumsa,seninle de öyle beraber olacağım ; seni boşa çıkartmam ve seni bırakmam. Kuvvetli ol ve yürekli ol ; çünkü kendilerine vermek için onların atalarına and ettiğim diyarı,miras olarak bu kavme sen böleceksin. Ancak , kulum Musanın sana emrettiği bütün şeriate göre yapmağa dikkât etmek için kuvvetli ol ve çok yürekli ol. Yürüyeceğin her yerde Tanrın Rab seninle beraberdir.Yahve,nebisi Yeşu'nun emriyle güneşi yerinde tutmakta , ayı sabit kılmakta , Erden sularını kurutmakta,Eriha şehrini fethetmektedir. O zaman Rabbin Amorileri, İsrail oğullarının önünde teslim ettiği gün , Yeşu , İsrailin gözü önünde Rabbe söyledi ; ‘Dur ey güneş Gibeon üzerinde , ve ay sen Ayyelon deresinde’ , ulus düşmanlarından öç alıncaya kadar , güneş durdu ve ay yerinde kaldı. Güneş göklerin ortasında durdu ve tam bir gün kadar batmakta acele etmedi. Rabbin insan sesini işittiği o gün gibi bir gün ondan evvel ve ondan sonra olmadı ; çünkü Rab, İsrail için cenk etti. Rab onların üzerine göklerden büyük taşlar attı , öldüler. Dolu taşlarıyla ölenler,İsrail oğullarının kılıçla öldürdüklerinden daha çoktu .Kadir Tanrı,Yehova;kadir Tanrı,Yehova, o bilir,İsrail de bilecek.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 592) Tıpkı Musa'yı kızıl denizden geçirdiği gibi , her savaşta Yahve'nin kudretinin açığa çıkması beklenilmektedir.

“Musa deniz üzerine elini uzattı , Rab bütün gece kuvvetli şark yeliyle denizi geri çevirdi,denizi kara etti, sular yarıldı. İsrail oğulları kuru yerden denizin ortasına girdiler , sular sağlarında ve sollarında onlara duvar oldular. Mısırlılar kovaladılar, Firavunun bütün atları ve cenk arabaları denizin ortasına girdiler. Rab, Musaya dedi,'Elini deniz üzerine uzat,ta ki , sular Mısırlılar üzerine dönsünler .Musa elini deniz üzerine uzattı , deniz kendi akınına döndü , Rab Mısırlıları denizin ortasına silkip attı. Mısırlılar dediler,İsrail önünden kaçalım , çünkü Rab onlar için Mısırlılara karşı cenk

Page 76: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

72

ediyor. İsrail, Rabbin Mısırlılar üzerinde yapmış olduğu büyük işini gördü,kavim Rabden korktu , Rabbe ve kulu Musaya inandılar. Amalek geldi ve İsraille Refidimde cenk etti. Musa, Yeşua'ya dedi;Bize adamlar seç , çıkıp Amalekle cenk et , yarın ben , Tanrının değneği elimde olarak tepenin başında duracağım. Yeşu Musanın kendisine dediği gibi yaptı ve Amalekle cenk etti. Musa elini kaldırdığı zaman , İsrail galip geliyordu , elini indirdiği zaman ise Amalek galip geliyordu. Fakat , Musanın eli yoruldu, bir taş alıp elinin altına koydular , ellerini yukarı tuttular , güneş batıncaya kadar elleri sabit kaldı. Yeşu ,Amaleki ve kavmini kılıç ağzıyla kırdı.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 591) Artık İsrailliler , Yehovanın nebileri vasıtasıyla bildirdiği emirlerine tamamıyla boyun eğip, itaatkâr davranmaları halinde,her şey yolunda gidecek;fakat yolundan sapıp,Baal gibi diğer ulusların ilâhlarından medet umdukları anda da kendilerinden yüz çevirecek, nimetlerini kesecek, düşmanlarını üzerine salacak,her türlü belâlar onları bulacaktır. (Oesterley W.O. , 1930 ; 54)

“Asurlular ve Babilliler,Yahvenin asi çocuklarını cezalandırmada ve emirlerine riayetkâr davranmalarını sağlamada birer araçtan başka bir şey değildir. Şeriate uyulursa , bolluk ve bereketin yanı sıra güç ve zafer de İsrail oğullarını beklemektedir. Her şeye rağmen , İsrail oğulları ne yaparsa yapsın , Yahve , kendilerini bütünüyle yok etmemekte , bir ulusu bütünüyle ortadan kaldırmamaktadır. İsyankârlıklarında ne kadar ileri giderlerse gitsinler, kavmin içinde mutlaka Yahve'ye inanan ve itaatkârlığında azmeden birkaç kişi bulunmakta ; Yahve de, bunların hatırına ulusu bütünüyle ortadan kaldırmamaktadır. İsyankârlıkları, başkaldırmaları ve yasaya uymamaları yüzünden, Yehova,İsraillilerin ; kibrini kırmakta, esarete düşürmekte, kölelikle terbiye etmekte, yoksullukla horlamakta, dağılmalarına ve birbirlerine düşmelerine yol açmakta,zulümlere uğratmaktadır. Yahve, buyruklarını nebileriyle bildirmekte, öfkesini ve hiddetini bu elçileriyle açıklamaktadır.” (Oesterley W.O. , 1930 ; 57)

4.YAHVE KÜLTÜNÜN OLUŞUMU Yahve kültü ,Samuel'den Zekarya ve Malaki'ye kadar aralıksız olarak

süren , neredeyse bin yıllık bir dönemi kapsayan uzun mücadeleler sonrasında ; birbiri peşi sıra izleyen nebilerin ilâhi ilhamı açığa çıkartan söylevleriyle,toplumsal adaletsizliğe karşı çıkan kesin tutumlarıyla , İsrail'in seçkinliğini ve üstünlüğünü bildiren açıklamalarıyla gerçekleşmiştir. (Finkelstein L. , 1960 ; 92) İsrailliler, Musa'nın tek Tanrı ilhamına dayanan yasasını öyle kolay bir şekilde benimsemiş değillerdir.

“İsrailliler asırlar boyu , kendilerinin de yer aldığı Sami dünyasından olan komşu ulusların kültleriyle tanışmışlar , bunların inançlarını çok derinden kültürlerine ve zihinlerine aktarmışlardı. Nebileri, Yahve'ye yönelik tapınmayı hor gören ve değerini alçaltan içlerindeki sapkınlara karşı öfkeyle karşı çıkmış olsalar dahi; Yahve kültünün benimsenilmesini sağlamak için , ister istemez

Page 77: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

73

çoktanrıcılık törenlerinin yapılmasına göz yummak zorunda kalınmıştır. Nebiler,Yahve'nin dinini İsraillilere bildiren, uyaran birer Tanrı elçileridir. Samuel kitaplarından başlamak üzere nebiler hakkında açıklayıcı pek çok bilgiye rastlanılmaktadır. Peygamberlerin hangi ölçüte göre seçilmiş olduğu , karşılaşmış oldukları karmaşık sorunların gerisinde ekonomik durumlarının neler olduğu konusunda ayrıntılı bulgulara rastlanılmamış olsa dahi ; nebilerin neredeyse tümünün fakir ve eğitimden geçmemiş , duygularını söz ve fiilleriyle denetlenemez bir biçimde dışa vuran ve dinsel konularda da aşırı ölçüde tutuculuk gösteren, zaman zaman da olsa kalabalık insan toplulukları önünde çok tesirli konuşmaları yapabilen kimselerden geldiğine , hiç şüphe yoktur.” (Finkelstein L. , 1960 ; 96-98)

Aşağıdaki ifadelerle, İsrail'in nebileri kaba esvaplar giydikleri gibi, çıplak ve yalın ayak yürüyerek Yahve'nin buyruklarını bildiren kimselerdi.

“Kendi üzerine Tanrının ruhu geldi ve peygamberlik ederek gidiyordu. O da esvabını çıkardı ve kendisi de Samuel'in önünde peygamberlik etti. Bütün o gün ve bütün o gece çıplak olarak yattı. Rab , Amotsun oğlu İşaya vasıtasıyla söyleyip demişti ; Git ve belindeki çulu çöz , ayağından da çarığını çıkar. Öyle yaptı,çıplak ve yalın ayak yürüdü. Rab dedi; Mısır için ve Habeş ili için alamet ve örnek olarak kulum İşaya nasıl üç yıl çıplak ve yalın ayak yürüdüyse, Asur kralı da Mısıra utanç olsun diye,böylece çıplak ve yalın ayak ve de oturak yerleri açık olarak sürecek.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 387) İsrail'in nebileri , kendi kibrini kırmış olduklarından tamamıyla alçak gönüllü , eziyet gören, baskıya uğrayan,toplum dışı bırakılmış olan , daima yiğitlik örneği gösteren , fikirlerinden olduğu kadar davranış biçimlerinden de asla ödün vermeyen birer kimseler oldukları gibi ; gönenç içinde itibarlı yaşamaktan, insanlardan kendini üstün görmekten , idari ve cebri bir yönetim gücüne sahip kimseler olmaktan nefret eden ; insanların zihnine olduğu kadar gönlüne de hitap edebilen kişilerdi. (Finkelstein L. , 1960 ; 114) “Davud oradan yola çıktı,Adullam mağrasına sığındı. Kardeşleriyle babasının bütün ev halkı işittiği zaman, oraya onun yanına indiler. Sıkıntıda olan herkes , borçlu olan herkes , canı yanmış olan herkes onun yanında toplandılar. Davud,onların üzerine reis oldu,onun yanında dört yüz kişi kadar vardı.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 297) Bu ifadeyle , avare avare dolaşan ve toplumda hiç bir gücü ya da serveti olmayan halk kitleleri,hatta toplumdan itilmiş olan hırsızlar veya kimsesizler, nebilerin dinleyicileri arasında yer almaktadır.

Kendilerini dinlemeye gelen kimseler, çoğunlukla, halkın mülksüz ve etkinsizler kesimi olduğu için, zenginlere karşı ateş püskürmeler, yaşamlarının günah dolu olduğu savını ileri sürerek açıkça düşmanlıklarını ortaya koydukları gibi; Yahve'ye olan bu isyankârlıklarının cezasını elbet günün birinde çekeceklerini ve felâkete uğrayacaklarını da açıkça bildirmişlerdir. Nitekim, aşağıdaki ifadelerle, Yehova'ya itaatsizliğin cezası daima anımsatılmaktadır. “Rab Yehova şöyle diyor: Madem ki çevrenizde olan milletlerden ziyade kanunlarımda yürümediniz, hükümlerimi yapmadınız;bundan dolayı,ben de

Page 78: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

74

sana karşıyım, milletlerin gözleri önünde senin içinde hükümler yürüteceğim. Senden üçte biri veba ile ölecekler, senin içinde kıtlıkla telef olacaklar, üçte biri çevrende kılıçla düşecekler. İşte ben, üzerinize kılıç getireceğim, yüksek yerlerinizi yok edeceğim. Mezbahlarınız virane olacak, güneş ilahlarınız kırılacak, vurulmuş olanlarınızı ilahlarınızın üzerine düşüreceğim. Mezbahlarınız harap ve virane olsun, ilahlarınız kırılıp ortadan kalksın, güneş ilahlarınız kesilip devrilsin ve işleriniz silinsin diye; oturduğunuz yerlerin hepsinde şehirler harap olacak ve yüksek yerler virane olacak, vurulmuş olanlarınız ortanıza düşecekler, bileceksiniz ki ben Rab'bim. Memleketler içinde saçıldığınız zaman, milletler arasında kılıçtan kaçıp kurtulanlarınız olsun diye, bir bakiye bırakacağım. Kaçıp kurtulanlarınız, yanlarına sürgün edildikleri milletler arasında beni anacaklar, çünkü onların benden ayrılan zina eden yüreğinden, ilahlarının ardınca zina eden gözlerinden kırıldım. Bütün mekruh işlerinde etmiş oldukları kötülüklerden ötürü gözlerinde kendi kendilerinden tiksinecekler. Ben Rab'bim, onlara bu kötülüğü edeceğimi boşuna söylemedim.” (Kutsal Kitap, 2004 ; 664) Dine karşı aşırı duyarlılığıyla, Filistiyi sapanla ve taşla öldürmesiyle halkın ilgi ve dikkâtini çeken Davud ; daha sonra Saul'ün peşine düşmesi sırasında dahi, kötülüğü iyilikle ödemesini bilmesinden dolayı İsrail'e krallık etmesi benimsenilmiş büyük bir lider olduğu kadar,önemli bir peygamberdir. Saltanatı boyunca yarı meşru bir statüde kalmış olsa dahi, Yehova'ya kesin olarak itaat etmede ihmalkâr davrandığı anda, kendisini uyarıp itham eden Nathan ile Gad gibi kimseler, Tanrı'nın tehdit ile vaatlerini aktarmaktan yılmamaktaydılar.

“Natana Rabbin sözü geldi: Git ve kulum Davuda söyle, Rab şöyle diyor; Oturmam için sen mi bana ev yapacaksın?Çünkü İsrail oğullarını Mısırdan çıkardığım günden bu güne kadar bir evde oturmadım; fakat çadırda ve meskende olarak yürüdüm. Bütün İsrail oğullarıyla beraber yürüdüğüm yerlerin hepsinde, kavmimi, İsraili gütmek için kendilerine emrettiğim İsrail sıptlarından birine, Niçin bana arz ağacından bir ev yapmadınız, diye bir söz söylemedim mi? Şimdi kulum Davuda şöyle diyeceksin;orduların Rabbi şöyle diyor ; Kavmim üzerine, İsrail üzerine hükümdar olmak üzere seni ağıldan , koyunların ardından aldım ve yürüdüğün her yerde seninle beraber oldum , senin önünden bütün düşmanlarını söküp attım, sana dünyada büyüklerin adı gibi büyük bir ad yapacağım. O benim ismime ev yapacaktır, krallığın tahtını ebediyen sabit kılacağım. Ben ona Baba olacağım, bana oğul olacaktır.” (Kutsal Kitap, 2004; 549)

Süleyman'ın hükümranlığı sırasında, tutucular yeniden güce sahip olmuşlar, İsrailliler de çok eskiden kalma tarımsal bereket ilâhı olan Baal'e yeniden tapınmaya meyletmişler, cennet kraliçesi olarak aşırı düşkünlük gösterdikleri Aşera'ya yönelmişlerdir. (Pritchard J.B. , 1950 ; 71) “Omrinin oğlu Ahab , kendisinden önce olanların hepsinden ziyade Rabbin gözünde kötü olanı yaptı. Saydalılar kralı Etbaal'in kızı İzebeli de karı olarak aldı. Gidip Baal'e kulluk etti ve ona tapındı. Simiriyede kurduğu Baal evinde, Baal için mezbah

Page 79: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

75

kurdu. Ahab,Aşerayı yaptı.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 552) Yahve kültünün, Baal ile Aşera tapınmaları üzerinde kesin zaferini

sağlamış olan en önemli nebilerinden biri olan Eliya (İlyas) peygamber , Yehova'nın mesajını iletmekle görevliydi. “Ahezya hastalandı ve ulaklarına, gidin, Ekron ilâhı Baal Zebundan sorun,bu hastalıktan iyi olacakmıyım? Rabbin meleği Tişbeli İlyaya dedi, Kalk Samiriye Kralının ulaklarını karşılamak için çık onlara de, İsrailde Tanrı olmadığı içinmi siz Ekron ilâhı Baal Zebundan sormaya gidiyorsunuz? Bundan dolayı Rab şöyle diyor , üzerine çıktığın yataktan inmeyeceksin , çünkü öleceksin.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 761)

Baal'e tapınmalarına karşı amansız bir mücadeleye girmiş olan İlya, ‘ben İsraili derde sokmadım, sen, Rabbin emirlerini bırakarak ve Baalların ardınca giderek derde siz soktunuz. Şimdi gönder, bütün İsraili ve İzebelin sofrasında yemek yiyen Baalin dört yüz elli peygamberini ve dört yüz Aşera peygamberini Karmel dağına topla’ (Kutsal Kitap, 2004; 351) ifadesiyle , İsrail halkının Baal'e nasıl bir düşkünlük gösterdiğini ortaya koymuştur. Yehova'nın kendi kudretini açığa çıkartarak Baallere karşı kesin bir üstünlük kuracağından emin olan , İlya , aşağıdaki ifadesiyle, içinde bulunduğu koşulları Yehuda'daki Manasse'den daha geri kalmış değildi. (Pritchard J.B., 1950 ; 76)

“Ahab , bütün İsrail oğullarına gönderdi ve peygamberleri Karnel dağına topladı. İlya bütün kavime yaklaşıp dedi: Ne vakte kadar iki tarafa toplayacaksınız? Eğer Yehova Tanrı ise, onun ardınca yürüyün; eğer Baal ise, onun ardınca yürüyün. Kavim, bir cevap vermedi .İlya kavime dedi: Rabbin peygamberi olarak ben , yalnız ben kaldım; fakat Baalin peygamberleri dört yüz elli kişidir. Rabbin İsrail oğulları önünden kovmuş olduğu milletlerin mekruh şeylerine göre Rabbin gözünde kötü olanı yaptı. Babası Hizkiyanın yok ettiği yüksek yerleri yeniden yaptı, Baal için mezbahlar kurdu ; İsrail kralı Ahabın yapmış olduğu gibi bir Aşera yaptı , bütün gökler ordusuna tapındı ve onlara kulluk etti. Rabbin, İsmimi Yeruşalimde koyacağım demiş olduğu Rab evinde mezbahlar yaptı. Rab evinin iki avlusunda bütün gökler ordusuna mezbahlar yaptı. Yapmış olduğu oyma Aşera ilahını o eve koydu ki; onun hakkında Rab,Davud ve oğlu Süleymana demişti: Bu eve ve bütün İsrail sıptlarından seçtiğim Yeruşalime ismimi ebediyen koruyacağım. Fakat dinlemediler , Manasse İsrail oğulları önünden Rabbin helâk ettiği milletlerden ziyade kötü olanı yapmak için onları baştan çıkardı.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 371) Baal ve Aşera'nın rahipleri , asırlar boyu kendi emelleri uğruna Süleyman'ın Tapınağını kullanmışlar , burada Baallere kurbanlar kesilmiş ve çevresinde de törenler düzenlenmiştir. (Pritchard J.B. , 1950 ; 79) “Yehuda'da yabancı ilahlar,kesin olmasa dahi,M.Ö. 700'lü yıllara kadar etkisini sürdürmüştür. Bu süre müddetince İsrail krallığında Yehova'ya bağlılık gösterenler azınlıkta kalmış ve acınacak bir hal içinde Yahve'nin kudretini göstermesi beklenmiştir. Bütün bunlar , on kabile birliğinin parçalanmasına , 742 ile 721 yılları arasında istilâya uğramalarına yol açmıştır. Gerek Baal'e bağlanmaları sırasında ve gerekse de istilânın getirdiği çöküş dönemlerinde , Yehova'nın

Page 80: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

76

kendilerine vaat etmiş olduğu seçilmiş üstün kavim olma bilincini hiç gösterememişlerdir.” (Pritchard J.B. , 1950 ; 82) Bütün bunlara rağmen, on kabile birliğinin parçalanarak İsrail oğullarının dağılması Yehuda üzerinde çok güçlü bir duygusal tesirde bulunmuştur. Hizkiya, şöyle demektedir : “Atası Davud'un yapmış olduğu her şeye göre Rabbin gözünde doğru olanı yaptı. Yüksek yerleri kaldırdı, dikili taşları kırdı ve Aşerayı kesti. Musanın yapmış olduğu tunç yılanı parçaladı , zira İsrail oğulları ona buhur yakıyorlardı ve onun adını Nehuştan (tunç parçası) koydu. İsrailin Tanrı Rabbe güvendi , kendisinden sonra olan bütün Yehuda krallarının arasında ve kendisinden önce olanlar arasında onun gibisi yoktu.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 227)

Tanrı tarafından övülmüş olmasına rağmen, Hizkiya , istilâya uğrayan şehirlerini Asur kralının elinden kurtarabilmek için, “Rab evinde ve kral evinin hazinelerinde bulunan bütün gümüşü verdi. Rabbin mabedinin kapılarından ve direklerinden altını soydu, onu Asur kralına verdi.” (Kutsal Kitap, 2004; 538) Hizkiya'nın hükümranlığı sırasında İsrailliler, tarihlerindeki en heybetli dönemlerinden birini yaşamış oldukları gibi; ilk defa, Yahve'ye olan tapınmaları resmilik kazanmış ve Kudüs'de açıkça halk tarafından içtenlikle benimsenilmiştir. (Paton L.B., 1910; 43) Sadece Yahve'ye yönelme konusunda çok güçlü bir eğilim ortaya çıkmış olsa dahi, bu, saf bir yönelme olmadığı gibi geçmişin alışkanlıklarından kurtulunmuş bir eğilim de değildi. Hizkiya, özellikle yabancı ilâhlar için kesilen kurbanlara şiddetle karşı çıkmış; ayrıca, merhametli , dürüst ve alçak gönüllü olmaksızın kesilen kurbanı Yahve’nin istemediğini açıkça bildirmiştir.

Aşağıdaki ifadesiyle Yehova ; iyiliksever , adaletli ve kötülükten arınmış olmaksızın kesilen kurbanın bir değeri olmadığını bildirerek, Yehova , öfkesini açıklamıştır.

“Rab Yehova şöyle diyor:İşte,bu yerin üzerine, insanın üzerine , hayvanın üzerine , kırın ağaçları üzerine ve toprağın semeresi üzerine öfkem ve kızgınlığım dökülecek , tutuşup sönmeyecek. İsrailin Tanrısı , orduların Rabbi şöyle diyor:yakılan takdimelerinizi kurbanlarınızı katın da siz yiyin. Çünkü atalarınızı Mısır diyarından çıkardığım gün,yakılan takdime ve kurban için onlara söylemedim ve kendilerine emretmedim. Çünkü istediğim kurban değil, iyiliktir ; yakılan takdimelerden çok Tanrı bilgisidir. Takdimelerimin kurbanlarına gelince , eti kurban ediyorlar ve onu yiyorlar, fakat Rab onları kabul etmiyor ; şimdi onların fesadını anacak ve suçlarını yoklayacak. Çünkü İsrail kendisini Yaratanı unuttu , saraylar yaptı , Yahuda duvarlı şehirleri çoğalttı; fakat onun şehirlerinin üzerine ateş göndereceğim,onun saraylarını yiyip bitirecek. Rabbe şarap takdimeleri dökmeyecekler, onun hoşuna gitmeyecekler, kurbanları kendileri için yas tutanların ekmeği gibi olacak,ondan yiyenlerin hepsi murdar olacak, çünkü ekmekleri kendi karınlarını doyurmak için olacak , Rabbin evine girmeyecek. O gün vaki olacak ki , senden oyma ilahlarını , dikili taşlarını söküp atacağım ve kendi ellerinin işine artık

Page 81: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

K.H. AKALIN Baalizmin İsrail’deki İzdüşümü: Yahveizm

77

tapınmayacaksın. Senden Aşerlerini koparıp atacağım. Rabbin sesi nida ediyor,ne ile

Rabbin karşısına çıkayım , yüce Tanrının önünde eğileyim ; onun karşısına yakılan takdimelerle mi,bir yıllık buzağlarla mı çıkayım? Binlerce koçlardan,on binlerce yağ sellerinden Rab hiç hoşlanır mı? Günahım için ilk oğlumu , canımın suçu için de bedenimin semeresini mi vereyim? Ey adam , iyi olanı sana bildirdi : hak olanı yapmak, merhameti sevmek , Tanrından alçak gönüllü olarak yürümekten başka Rab senden neyi ister? Rab diyor:Kurbanlarınız çok olmuş,bana ne? Koçlardan yakılan takdimelere ve besili hayvanların yağına doydum;boğaların, kuzuların ve ergeçlerin kanından hoşlanmam. Artık boş takdime getirmeyin,buhur bana mekruh şeydir. Ay başı ve Sebt günü toplantıların çağrılmasına, fesat ile bayram toplantısına dayanamıyorum. Yıkanın,temizlenin; gözümün önünden işlerinizin kötülüğünü atın ;kötülük etmekten vazgeçin, iyiliği etmeyi öğrenin, adaleti arayın , ezilmiş olana doğruluk edin , öksüzün hakkını koruyun , dul kadının davasına bakın.” (Kutsal Kitap , 2004 ; 572)

Nebiler , bu gibi ifadelere dayanarak kralları sürekli olarak suçlamaktan geri durmamışlar, hâlâ izlerini fark ettikleri Baalizme karşı şiddetle karşı koymuşlardır. “Eski Ahid'in en azından kırk sayfası , ağaçlıklar altında kurulmuş Aşera tapınmaları sırasında âdet haline getirilen fuhuştan söz etmektedir. Araştırmacılar tarafından keşfedilen bulgulara göre de , İsrailliler en azından M.Ö. 7. asrın ortalarına kadar , zinayı bir ibadet haline getiren Aşera kutlamalarına devam etmişlerdir. Hizkiya'nın Aşera ağaçlarını kesmesine rağmen Manasse'nin yeniden eski haline getirmiş olmasıyla Aşera törenleri İsrail halkı arasında son derece yaygınlık kazanmıştır.” (Paton L.B. , 1910 ; 49-50)

Aşera tapınmalarının zina üzerine kurulması ve topluluk içinde de fuhşa yaygınlık kazandırması nedeniyle , ‘İsrail kızlarından ve oğullarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimse olmayacaktır. Kadın fuhşunun kazancını veya erkek fuhşunun ücretini , her hangi bir adak için Tanrın Rabbin mabedine getirmeyeceksin ; çünkü bunların ikisi de Tanrın Rabbe mekruh şeylerdir.’ (Kutsal Kitap , 2004 ; 559) ifadesindeki Musa yasasından dolayı , fahişeler özellikle toplum dışı kılınmış, bu yolla edinilen kazançların tapınağa girmesi de yasaklanmıştır. 5. SONUÇ

Tarımsal faaliyetle uğraşan ulusların ilâhları olarak Baaller, doğa üzerinde hakimiyet kuran güçler şeklinde algılanmakta olduğundan;bu sebeple,batıdaki Sami ulusları bu Baallere bereketli ürünleri bahşetmesi için dua etmekte , uygun tabiat koşullarını sağlaması için de yalvarıp yakarmaktaydı. Böyle olunca da, Sami kavimlerinin ilâhları olan bu Baaller, gerçekte verimliliğin ve bereketliliğin Tanrısı olarak görülmekte; insanlar arasında rızkı dağıtan üstün bir kudret olarak kabul edilmekte ; o sıralar insanların en çok

Page 82: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

78

gereksinim duyduğu tahıl,yün,keten,yağ gibi zorunlu tüketim maddelerinin insanlar arasında dağılımına karar veren bir kudret olduğuna inanılmaktaydı. Ancak , Baal inancına bağlanmak, İsrail oğullarına Rabbin öfkesini de getirmiştir.

İsraillilerin her şeye kadir olan bu tek Tanrı anlayışları, kendilerine olan öz güvenlerine veya gayretlerine pek gereksinim duymamış olmalarına da yol açmıştır denilebilir. Sırf bu inançlarından dolayı , İsrailliler,yenilgiyi Yahve'nin bir yargısı ve cezası , zaferi de Yahve'nin himaye edici bir kudreti olarak görmüş olduklarından ; savaşın kazanılması ya da barışın korunması konusunda bir gayret göstermeyi veya bu uğurda yeteneklerini geliştirmeyi , tamamıyla gereksiz görmüşlerdir. Nasıl olsa Yahve, kendileri için en uygun olanı yapmaya, zaten her şeye kadir olan kudretiyle çoktan azmetmiştir. Neredeyse nebilerin tamamı , toplumda hiç bir şeyi ve konumu olmayan bu kimsesizler güruhuna hitap ederek , zihnine ve gönlüne girerek, halkın kânaatlerini değiştirmek yoluyla soya dayalı yönetim sisteminin tabanını çökertmek istemişlerdir. Krallığın idare gücünün karşısına , Tanrının o her şeye kadir olan gücünü çıkartarak, kendilerini kanıtlama ve halkı ayaklandırma yoluna gitmişlerdir. KAYNAKLAR Albright W.F. (1968). Yahweh and the Gods of Canaan : A Historical Analysis of Two

Contrasting Faiths, New York Finkelstein L. (1960). The Jews : Their History, Culture and Religion, Vol.1, New York Hooke S.H. (1938). The Origins of Semitic Ritual, New York Kadushiss M. (1956). The Rabbinic Mind, New York K.M. Şti. (1997). Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit, İstanbul Oesterley W.O. (1930). Hebrew Religion : İt's Origin and Development , London Paton L.B. (1910). The Early Religion of Israel , Boston-1910 Pritchard J.B. (1950). Ancient Near Eastern Texts relating to the Old Testament . New York

Page 83: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2010-1 Sayı / Issue: 20

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ SEKTÖRÜNDE KULLANILAN ÇEŞİTLİ ULUSLARARASI İŞ ORTAKLIĞI

MODELLERİNİN HUKUKİ ÇERÇEVESİ

Yrd. Doç. Dr.Tunay KÖKSAL∗∗∗∗

Özet

Günümüzün sınırlar ötesi iş dünyası, birleşme ve devralmaların haricinde ortaklıkların değişik formlarını kullanmaktadır. Bu iş ortaklıklarında belli bir projeyi birlikte üstlenen firmalar, aynı zamanda hukuki bağımsızlıklarını korumaktadırlar. İş ortaklığına dahil müteşebbisler arasındaki bağ sıkı veya gevşek olabilir. Uluslararası Ticaret Hukukunda, uluslararası inşaat sektöründe görülen başlıca iş ortaklığı türleri; Joint Venture, Konsorsiyum ve AB ülkeleri ile onların hukukunu benimseyen diğer ülkelerde Avrupa Ekonomik Menfaat Gruplaşması (The European Economic Interest Grouping)’dır.

Abstract

Today's cross-border business world uses various forms of partnerships beside mergers and acquisitions. Companies which undertake a certain project in these business partnerships also protect their legal independence. The links between entrepreneurs included in business partnership can be tight or loose. In International Trade Law, major types of business partnerships of the international construction industry are: Joint Venture, Consortium and the European Economic Interest Grouping (EEIG) in EU countries and other countries where laws of EU countries are adopted.

GİRİŞ

Ülkemiz, dışa açılma döneminde yabancılara ihale edilen büyük boyutlu alt-yapı yatırımlarının sözleşme sürecinde ilk kez joint venture ve konsorsiyum kavramları ile tanışmıştır.

Uluslararası rekabetin gelişmesi sonucu, bazı işlerin firmalarca tek başına yapılabilir olması imkanı ortadan kalkmış ve tek başına iş alma yönteminin her zaman karlılığı istenen ölçüde sağlayamadığı da ortaya

∗ Atılım Üniversitesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Hukuku Öğretim Üyesi.

Page 84: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

80

çıkmıştır. Bu nedenle firmalar, kendi güçlerini ve bağımsızlıklarını korumakla birlikte sadece belirli süreli belli işlerde ortak girişim riskine girmeyi daha uygun bulmuşlardır. Özellikle uluslararası inşaat sektöründe ve uluslararası yatırım alanlarında firma gruplaşmalarına rastlanmaktadır. Genellikle bu gruplaşmalara “ortak girişim” adı verilmektedir. Firmalar arası bu gruplaşmalar, tamamen akdi bir esasa dayanıp, belli bir işin ifasını amaçlamaktadırlar.

Günümüzün sınırlar ötesi iş dünyası, birleşme ve devralmaların haricinde ortaklıkların değişik formlarını kullanmaktadır. Bu iş ortaklıklarında belli bir projeyi birlikte üstlenen firmalar, aynı zamanda hukuki bağımsızlıklarını korumaktadırlar. İş ortaklığına dahil müteşebbisler arasındaki bağ sıkı veya gevşek olabilir. Uluslararası Ticaret Hukukunda, uluslararası inşaat sektöründe görülen başlıca iş ortaklığı türleri; Joint Venture, Konsorsiyum ve AB ülkeleri ile onların hukukunu benimseyen diğer ülkelerde Avrupa Ekonomik Menfaat Gruplaşması (The European Economic Interest Grouping)’dır.

Türk inşaat sektöründe 1960’lı yıllardan sonra özellikle yatırım projelerinin gündeme gelmesi ve buna paralel olarak, Türk inşaat sektörünün gerek teknolojik gerek organizasyon ve finansman yönünden gelişip güçlenmesi, bu büyük inşaat projelerinin gerçekleştirilmesinde Türk müteahhitlerin de yer alması nedeniyle, joint venture ve konsorsiyum gibi ortak girişim modelleri kullanılmaya ve gelişmeye başlamıştır. Bununla birlikte, Türkiye’de bu tür iş ortaklıklarının kurulmasını düzenleyen ve işleyişini yönlendiren mevzuat, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır.

Bu makalede, yurtdışı müteahhitlik sektöründe finansman sorununu çözmek ve iş almayı kolaylaştırmak için oldukça sık başvurulan joint venture, konsorsiyum gibi uluslararası iş ortaklıkları modelleri; Rusya, Azerbaycan, Çin gibi ülke örneklerine de yer verilmek suretiyle, bütün yönleriyle incelenmektedir. Ayrıca yine bu bağlamda, yurt dışında inşaat projelerinin yap-işlet-devret modeli ile gerçekleştirilmesi konusu genel hatlarıyla ele alındıktan sonra; yurtdışında yabancılar ile ortak şirket kurma hususunda Rusya, Ukrayna ve Libya gibi örnek ülkeler bazında özgün açıklamalara yer verilmektedir.

1. AVRUPA EKONOMİK MENFAAT GRUPLAŞMASI

Avrupa Birliği, yeni bir hukuki form olarak Avrupa Ekonomik Menfaat Gruplaşmasının yaratılmasına izin vermektedir. Buna izin veren Konsey Tüzüğü, 25 Temmuz 1985 tarihinde kabul edilmiştir (bkz. Council Regulation No.213⁄85, O.J.1985, L.199, of July 31, 1985). Bu tüzük, Avrupa Ekonomik Topluluğu(AET)’nu Kuran Antlaşmanın 253’üncü maddesine dayanmaktadır.

Avrupa Ekonomik Menfaat Gruplaşması (AEMG), geçmişte denenerek

Page 85: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

81

oldukça başarılı olan Fransız Groupement d’Intérét Economique isimli iş ortaklığı modelinin Avrupa düzeyine uyarlanmış halidir (Bu konuda bkz. Bott, Burchard and Rosener, Wolfrang: “The Groupement d’Intérét Economique”, [1970] J.B.L., s.313).

Yukarıda zikredilen AB Tüzüğü’nün 1’inci maddesine göre, AEMG taraflar arasında bir sözleşme aktedilmesi suretiyle kurulacaktır. Tüzüğün 6’ncı maddesine göre, AEMG resmi adresinin bulunduğu AB üyesi ülkede ticaret siciline kayıt ettirilmelidir.

İngiltere’de bahis konusu AB Tüzüğünün uygulanması, 1 Temmuz 1989 tarihinde yürürlüğe giren ve AB Tüzüğünün bir program olarak eklendiği Avrupa Ekonomik Menfaat Gruplaşması tüzüklerine uygun olarak yürütülmektedir. Bu tüzüklere göre, resmi adresi İngiltere’nin dışında bulunan fakat bu ülkede bir işyeri açan bir AEMG, uygun şirketler siciline kayıt olmak zorundadır.

AEMG, bir özel hukuk tüzel kişisidir; fakat paylarla sınırlı bir şirket değildir. Bir AEMG, ancak değişik AB üyesi devletlerde ikamet eden şahıslar ve firmalar tarafından kurulabilir. AEMG’nin sözleşme yapma, dava açma ve hakkında dava açılma ehliyeti mevcuttur.

AB Tüzüğü, kendi ülkelerinde resmi adresleri bulunan AEMG’lere tüzel kişilik statüsü verip vermeme hususunda yetkiyi üye devletlere bırakmaktadır. İngiltere’de yürürlükte olan AEMG tüzüklerine göre, İngiltere’de resmi ikametgahı bulunan ve şirketler siciline kayıtlı olan AEMG’ler İngiliz hukukuna göre tüzel kişiliğe sahip olacaklardır.

AEMG’nin, bir şirket gibi başlangıç sermayesine sahip olmasına gerek olmadığı gibi halkın yatırımlarına açılmasına da gerek yoktur. AEMG’yi kuran sözleşmede, üyelerin (ortakların) nakit veya diğer çeşit sermaye katkısında bulunmaları şartı öngörülmektedir.

AEMG’nin üyeleri (ortakları), AEMG’nin borçlarından dolayı sınırsız olarak müştereken ve müteselsilen sorumludurlar. Grubun alacaklıları, öncelikle Gruba yazılı olarak başvurup alacaklarını tahsil edemezlerse ancak o zaman ortaklar hakkında bireysel olarak alacaklarının tahsili için yasal takibata geçebilirler.

AEMG’nin amacı, ortaklarının işlerini kolaylaştırmak ve geliştirmek ve o işlerin sonuçlarını artırmaktır. AEMG’nin işi, ortaklarının işleriyle ilişkili olmalıdır ve bu gibi işlere yardımcı olmaktan öteye gitmemelidir. Tüzüğün gereklikleri çerçevesinde AEMG’nin amaçları AEMG’yi kuran sözleşmede tarif edilmelidir.

Yurtdışı inşaat sektöründe kurulacak bir AEMG’nin tarafları, kendi firmalarının gücünü aşan bir proje için bir araya gelerek ihale almak için bir

Page 86: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

82

grup olarak yarışırlar ve ihaleyi kazanırlarsa aralarında görev tahsisi yaparlar ve bu görevlerin ifasının koordinasyonunu ve denetimini yaparlar. Bu biçimde oluşturulan bir AEMG, konsorsiyumun amaçlarına benzer amaçlar gütmekle beraber, hukuki form olarak konsorsiyumdan farklıdır.

AB üyesi ülkeler dışında özellikle Fransız Hukuku etkisinde olan Cezayir, Fas,Tunus gibi ülkelerde büyük inşaat projelerinde AEMG iş ortaklığı modeli halihazırda yaygın olarak kullanılmakta olup; bu ülkelerde inşaat işi üstlenmek isteyen yabancı firmalar, çoğu zaman yerli firmalar ile bir noter sözleşmesi vasıtasıyla AEMG oluşturmaktadırlar.

2. KONSORSİYUM

Konsorsiyum, belirli ve sınırlı bir amaca ulaşabilmek için tek bir firma gibi hareket etmek üzere işbirliği yapan iki veya daha fazla firmanın oluşturduğu bir iş ortaklığı organizasyonudur (Boulton, A.H.:“ Construction Consartia-Their Formation and Management”, [1959] JBL, s.234; ayrıca bkz. Boulton, A.H.: Business Consartia ,Sweet and Maxvell, 1961).

Konsorsiyumlar, bir ülkenin inşaat firmaları tarafından yurtdışında nükleer enerji istasyonları, demir çelik tesisleri, lastik fabrikaları, petrol rafinerileri gibi geniş ölçekli mühendislik projelerini güçbirliği yaparak gerçekleştirmek için kurulmaktadırlar.

Bazen uluslararası konsorsiyumlar, değişik ülkelerde kurulmuş bulunan şirketler tarafından oluşturulurlar. Bu çeşit çok uluslu konsorsiyumlar, Dünya Bankası ve Avrupa Kalkınma Fonu gibi uluslararası kalkınma ve finans kuruluşlarının sponsorluğunu yaptığı programları yürütmek açısından özellikle elverişlidirler.

Konsorsiyumlarda ortakların sorumlulukları açısından işveren ile yapılan sözleşmede, konsorsiyuma katılan ortakların müteselsil sorumluluğu bertaraf edilmektedir. Zira, ortakların her biri işin tümünün ifasından sorumlu olarak taahhüt altına giriyorlarsa teknik anlamda bir konsorsiyum mevcut değildir.

Konsorsiyumda sevk ve idare yetkisi ortaklardan birine bırakılır. Bu ortağa “konsorsiyum lideri” denilmektedir. Normal şartlarda lider, konsorsiyumun tüm ortaklarını temsil etmektedir.

Konsorsiyum, Türk Hukukunda adi ortaklık (şirket) hükümlerine tabidir. Kurumlar vergisi mükellefi değildir. Konsorsiyumun, kanun veya tebliğlerde ve diğer Türk Mevzuatında tanımına rastlanmamaktadır.

Konsorsiyum, iki veya daha çok gerçek ya da tüzel kişinin her birinin, özel yetenek ve teknoloji gerektiren belirli bir işi yapmak amacı ile, ortaklaşa

Page 87: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

83

taahhüt etmiş oldukları işin bir bölümünün yerine getirilmesinin sorumluluğunu, diğer ortaklardan bağımsız olarak yüklenmek suretiyle katkılarını birleştirmeleridir. Konsorsiyum modeli; köprü, havaalanı, tren yolu gibi büyük inşaat ve altyapı projelerinde, kanal tünellerinin yapılmasında, savunma sanayiinde, petrol alanlarının araştırılması gibi ileri teknoloji ve büyük finansman gerektiren işlerde kullanılır. Örneğin, ülkemizde İstanbul’daki boğaz köprüleri ve Keban Barajı, yabancı firmaların oluşturduğu konsorsiyumlar tarafından inşaa edilmiştir.

Konsorsiyumlarda finansal yapıya, kar dağıtımına ve ilave sorumluluğa özel olarak dikkat edilmelidir (Boulton, A.H.: “Finance in the ‘Single Project’ Consortium”, [1961] J.B.L, s.368). Bu ilave sorumluluk terimi, konsorsiyumun bir bütün olarak, yabancı ülkelerin hükümetlerine ve sözleşmenin diğer taraflarına olan sorumluluklarını ifade etmektedir. Burada sorun, örneğin konsorsiyumun ortaklarından birinin sağladığı makine dizaynındaki hata nedeniyle bir elektrik enerjisi santralinin yapım işinde ilave masrafların doğması halinde, bir ortağın yaptığı hata nedeniyle ortak girişim zorluklarla karşılaştığında, sorumluluğun konsorsiyumun ortakları arasında nasıl dağıtılacağıdır. Bu gibi durumlarda problemlerle karşılaşmamak için, konsorsiyum ortaklarının karşılıklı hak ve görevleri, önceden kararlaştırılmalı ve konsorsiyumun kurucu belgelerinde açıkça belirtilmelidir.

Uygun bir kişilikte ve ortaklar arasında genel kabul gören tarafsız bir başkanın seçilerek atanması, konsorsiyumun içindeki iç görüş farklılıkların giderilmesini kolaylaştırıcı bir unsur olmaktadır.

Konsorsiyum, sık sık joint venture (ortak girişim) ile karıştırılmaktadır. Konsorsiyumun, ortak girişimden temel farklılığı şudur: Ortak girişim, belirli bir işin veya hizmetin gerçekleştirilmesi için kurulmaktadır ve ortakları, ortak girişimin borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumludurlar. Konsorsiyumda ise ortakların sorumlulukları, sadece taahhüt ettikleri iş miktarıyla sınırlıdır.

Diğer bir farklılık, konsorsiyumun, ortak girişimin tersine, öz sermaye yatırımını gerektirmemesidir. Konsorsiyum, büyük bir projeyi gerçekleştirmek amacıyla oluşturulduğundan ve ortakların taahhütleri sınırlı olduğundan, sermayeye dayalı olmayan iş ortaklığı türü olduğu kabul edilmektedir. Çok sayıda firma, projenin riskini ve masraflarını paylaşmaktadır.

Bir diğer farklılık da, ortak girişimin aksine, konsorsiyumda bir organizasyonun olmasının gerekmemesidir. Oysa ki, ortak girişimde ortak amaca ulaşmak için her zaman müşterek bir organizasyona ihtiyaç bulunmaktadır.

Konsorsiyum, ortak girişimin aksine, genel bir ticari işletme faaliyetleri için değil münferit ticari işlemlerin gerçekleştirilmesi için kurulur.

Page 88: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

84

Konsorsiyumda, ortak girişimin aksine, zaruri olarak teşebbüslerin birleşmesi şart değildir.

Doktrinde yapılan bir ayrıma göre, konsorsiyumun üç temel özelliği vardır: Bunlar; ortaklık, sözleşme ve ortak amaçtır.

- Konsorsiyum, belirli bir veya birkaç ticari işi gerçekleştirmek ve bundan kar elde etmek için birden ziyade teşebbüsün meydana getirdiği “adi şirket” niteliğindeki akdi bir birleşmedir. Genellikle bir organizasyona ihtiyaç göstermez ve genellikle geçici bir ortaklık niteliği taşır.

- Konsorsiyumda geçerliliği şekil şartına bağlı olmayan bir sözleşme mevcuttur. Bu sözleşmeye göre ortaklar işin sadece belirli bir kısmından sorumludurlar.

- Konsorsiyumda ortak bir ekonomik gaye vardır.

Konsorsiyumların emisyon, kredi, oy, iyileştirme ve yapı konsorsiyumları gibi değişik türlerine rastlanmaktadır.

Uygulamada kimi zaman konsorsiyum ile joint-venture aynı anlamda kullanılmakla birlikte, bu ikisi birbirinden farklı kavramlardır (Bkz. Tandoğan, Haluk: “Eser Sözleşmelerinde Müteahhidin İşi Yardımcı Kişilere, Alt Müteahhitlere Yaptırması, Başkasına Devretmesi, Müteahhitler Konsorsiyumu (Joint Venture)”, BATIDER, Cilt XIII, Sayı:3-4, Aralık 1986, s.83-84).

Konsorsiyum’da ortaklar, ortaklaşa taahhüt ettikleri işin bir kısmından sorumluyken; Joint Venture’de ortakların sorumluluğu müşterek ve müteselsildir.

Sonuç olarak denilebilir ki; iki veya daha çok gerçek ya da tüzel kişiden her birinin, belli bir işi yapmak amacı ile ortaklaşa taahhüt etmiş oldukları işin bir bölümünün yerine getirilmesinin sorumluluğunu diğerinden bağımsız olarak yüklenmek suretiyle katkılarını birleştirmeleri konsorsiyumdur (Tekinalp, Gülören ⁄ Tekinalp, Ünal: “Joint Venture”, Prof. Dr. Yaşar Karayalçın”a Armağan, Ankara 1989, s.162).

3. JOINT VENTURE (ORTAK GİRİŞİM)

A. TANIMI, UNSURLARI VE TÜRLERİ

Günümüzde gittikçe yoğunlaşan uluslararası ticaret ve yatırım ilişkilerinde, en çok tercih edilen sınırlar ötesi işbirliği biçimi Joint Venture olmaktadır (Schmitthoff, Clive M.: “Joint Ventures in Europe”,Commercial Operations in Europe, Sijthoff, 1978, s.327).

Günümüzde inşaat sektöründe üstlenilecek işin para ve iş hacmi yününden çok büyük meblağlara ulaştığı uluslararası ihalelerde, işin projesinin

Page 89: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

85

yapılmasında, geliştirilmesinde, malzeme ve ekipmanların satın alınmasında, inşaat aşamasında ve işin finansmanı aşamasında inşaat firmaları aralarında genellikle şirket sözleşmesi temeline dayanan ortak girişimler oluşturmaktadırlar.

“Joint venture, iki veya daha fazla kişinin sadece bir işin gerçekleştirilmesi için kar elde etmek ve elde edilen karı paylaşmak amacıyla oluşturdukları bir ortaklıktır” (Tekinalp/Tekinalp, a.g.e., s.150; Dayınlarlı,Kemal: Joint Venture Sözleşmesi, Üçüncü Baskı, Dayınlarlı Hukuk Yayınları, s.15).

“Joint Venture (ortak girişim), iki veya daha ziyade hukuken ve iktisaden bir birinden bağımsız kişi veya tüzel kişiliği haiz şirketlerin müştereken belirli bir amacı gerçekleştirmek ve kar elde etmek için kurdukları ve müştereken yönettikleri tüzel kişiliği bulunan veya bulunmayan bir ortaklık olarak tanımlanabilir” (Kaplan, İbrahim: İnşaat Sektöründe Müşterek İş Ortaklığı-Joint Venture-, 2.Basım, Seçkin Yayınları, Ankara, 2007, s.22).

“Bu tanıma göre bir ortak girişimin mevcudiyeti için aşağıdaki unsurların mevcudiyeti gereklidir (Kaplan, a.g.e.,s.23):

(1) Tüzel kişiliğin bulunması zorunlu olmayan bağımsız bir organizasyona sahip ortaklık (ortaklık unsuru),

(2) İki veya daha ziyade birbirinden hukuken ve iktisaden bağımsız ortakların müştereken işbirliği yapmak üzere anlaşmaları (ortaklar arası sözleşme unsuru),

(3) Müştereken taahhüt edilen belli bir işi gerçekleştirme ve kar elde etme amacı,

(4) Müşterek yönetim esası.”

“Yukarıdaki unsurlar dikkate alınarak inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir ortak girişimin tanımı şöyle yapılabilir: İnşaat sektöründe faaliyet gösteren iki veya daha fazla müteahhidin veya müteahhitlik firmasının veya gerçek kişi ya da tüzel kişiliği haiz kurum, kuruluş veya şirketlerin müşterek bir inşaat işini gerçekleştirmek ve kar elde etmek amacıyla sözleşmeye dayanarak kurdukları tüzel kişiliği bulunan veya bulunmayan bir ortaklıktır” (Kaplan, a.g.e.,s.23).

Firmaların aralarında ortak girişim oluşturmalarının nedenleri arasında; finans kaynağı elde etmek, hammadde ya da fiziksel yerleşim kaynağı elde etmek, yeni teknolojileri öğrenmek ya da patent elde etmek, modern yönetim tarzlarını öğrenmek, ucuz işgücü kaynağı elde etmek, pazar bilgisi elde etmek, pazara giriş engellerini aşmak ve yeni pazarlara girme imkanı bulmak, ölçek ekonomilerinden yararlanmak, riski yaymak, vergi avantajı sağlamak ve rekabet gücü kazanmak gibi nedenler sayılabilir.

Page 90: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

86

“Doktrinde ortak girişim, sözleşmeye dayalı ortak girişim (contractual joint venture) ve sermayeye katılımlı ortak girişim (equity joint venture) şeklinde bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Her iki ortak girişim de temelde sözleşmeye dayalıdır” (Tekinalp⁄Tekinalp, a.g.e.,s.156). Ancak sermayeye katılımlı ortak girişimde taraflar aralarında ayrı bir şirket kurmaktadırlar. Kurulacak şirketin mutlaka tüzel kişiliğe sahip olması gerekmektedir. Aslında sözleşmeye dayalı ortak girişimi oluşturacak temel sözleşmenin de bir tür adi şirket olduğu kabul edilmektedir. Bu anlamda sözleşmeye dayalı otak girişim de aslında bir şirkettir.

Farklı ülkelerin tabiyetinde bulunan gerçek ve tüzel kişiler arasında kurulan ortak girişim, uluslararası ortak girişimdir. Uluslararası ortak girişim durumunda, ortakların hepsi yabancı olabileceği gibi sadece bir ortağın yabancı olması da yeterlidir.

Ortak girişim, yaygın anlamında, yabancı ve yerli şirketlerin ortak bir amaçla riski paylaşmak için oluşturdukları işbirliği olarak da tanımlanmaktadır. Ancak günümüzde iki yabancı firmanın aynı amaçlarla bir üçüncü ülkede kurdukları ortaklıklar da ortak girişim olarak ifade edilmektedir. Bu tür ortak girişim en az kullanılan ortaklık türüdür.

Ortak girişimi oluşturan Joint Venture (JV) sözleşmeleri, devletleri ve çok uluslu şirketleri, kişi ve kurumları akit tarafı olarak aynı çatı altında toplamakta ve bunlar arasında kurulan işbirliğinin devamı düşüncesinden hareketle, birden çok hukuk sisteminin etkisini dikkate almak zorundadırlar.

Ortaklık sözleşmelerini düzenleyen mevzuatın yokluğu nedeniyle Türk Hukukunda JV ve konsorsiyum tipi ortaklıklar, Borçlar Kanununun 520-541’inci maddeleri arasında düzenlenen adi şirket hükümlerine tabi olmaktadır. Bu tür iş ortaklıklarının tüzel kişiliklerinin olmaması nedeniyle hak ve fiil ehliyetlerinin olmamasının yanı sıra, ticaret siciline kayıtları da yapılamamaktadır. Bu nedenle de, örneğin Rusya’da bir inşaat işi almış olan bir ortak girişim, bu işi için gerekli malzeme ve ekipmanın Türkiye’den ihracatını ortak girişim adına yapamamaktadır.

Uluslararası uygulamada inşaat sözleşmelerinin yüklenici tarafı, en yaygın şekilde JV veya konsorsiyumlardır. Zira, bu iş ortaklıklarının kolay kurulup tasfiye edilebilmeleri, sıkı şekli şartlarının bulunmaması gibi nedenlerle iş yaşamının ihtiyaç duyduğu esnekliği vermeleri, daha çok tercih edilmelerine yol açmaktadır.

Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve MIGA (The Multilateral Investment Guarantee Agency) gibi uluslararası kuruluşlar, dünya çapında ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerde ortak girişimlerin çoğalmasını desteklemektedirler.

Page 91: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

87

B. JOINT VENTURE’NİN HUKUKİ YAPISI

“İster sermayeye katılımlı JV olsun, ister sözleşmeye dayalı JV olsun; JV, bir temel sözleşme ile satelit (uydu) sözleşmeleri içermektedir. Bazen taraflar temel sözleşmeyi imzalamadan önce ön kuruluş sözleşmesi imzalayabilmektedirler. Bu ön sözleşme ile, taraflar aralarında ileride bir JV sözleşmesi akdetmek için mutabakata varırlar. Bazen ön kuruluş sözleşmesi, temel sözleşmenin girişi şeklinde de yapılmaktadır” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.81-82). İleride temel sözleşme herhangi bir sebepten dolayı imzalanmadığı takdirde, ön kuruluş sözleşmesi kendiliğinden ortadan kalkar (Öztürk,Pınar: Ortak Girişim (Joint Venture) ve Uygulanacak Hukuk, Beta, İstanbul, 2001, s.55).

“Temel Sözleşme (Esaslar Sözleşmesi) ile, taraflar arasında JV ilişkisi kurulur” (Tekinalp/Tekinalp, Joint Venture, s.167). Bu temel sözleşmede JV’nin amacı, faaliyet alanı, karların dağıtımı, yönetimi, finansman durumu, süresi, uyuşmazlıkların çözüm yolları gibi temel hususlar düzenlenir.

Temel sözleşmenin hukuki niteliğinin Türk Hukukuna göre adi şirket olarak kabul edildiği daha önce belirtilmişti.

“Temel sözleşmenin bir çok hükmü kurulacak ortaklık sözleşmesine veya anonim şirket kurulacak ise esas sözleşmesine yansır” (Tekinalp/Tekinalp, Joint Venture, s.167).

“Uydu gibi temel sözleşmenin çevresinde yer alan değişik konulardaki sözleşmelere satelit (uydu) sözleşmeleri veya diğer sözleşmeler de denilmektedir” (Yılmaz, Lerzan: “Çeşitli Hukuk Sistemlerinde Joint Venture Anlaşmalarının Yorumu ve Hukuki Düzenlemeye Kavuşturulması İhtiyacı”, Belik’e Armağan, İstanbul, 1993, s.485).

“Uydu sözleşmeler; know-how sözleşmeleri, lisans sözleşmeleri, yönetim-danışmanlık sözleşmeleri, marka lisansı ve patent sözleşmeleri gibi sözleşmeler olabilir” (Öztürk, a.g.e., 28).

“Uydu sözleşmeler ve temel sözleşme birbirinden bağımsız olarak dikkate alınmalıdır; ancak uyuşmazlık önüne gelen hakim veya hakem diğer sözleşmeleri de dikkate alarak yorumlamalıdır. Zira, JV birkaç sözleşmeden ibaret olsa da, belli bir işin yapılması için tesis edildiğinden, tarafların iradesi bütün sözleşmeleri dikkate almak suretiyle değerlendirilmelidir; aksi halde yani uydu sözleşmelerinden biri tek başına ele alındığı takdirde, taraflardan birinin lehine dengesizlik yapılabilir” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.115).

“Temel sözleşme, gerek müşterek şirket gerekse uydu sözleşmeleri açısından bir çerçeve niteliğindedir. Uydu sözleşmeler ise, temel sözleşmeyle yapılması öngörülen hususların ayrıntılarını düzenleyen hukuki bakımdan bağımsız birer sözleşmedir. Temel sözleşmenin iptali halinde uydu sözleşmeler

Page 92: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

88

de geçersiz olacaktır” (Dayınlarlı, a.g.e.,s.115).

“Sermaye katılımlı JV’de ortaklar, temel sözleşme ile ileride bir şirket kurmayı taahhüt ederler. Ortaklar, bulundukları ülke mevzuatına uygun bir ortaklık türünü (örneğin Türk Ticaret Kanununa göre limited veya anonim şirket)) belirtebilecekleri gibi, kurulacak ortaklığın hukuki biçiminden bahsetmeksizin sadece ortaklığın temsili, yönetimi ve sona ermesi hususlarını da düzenlemiş olabilirler. Bu ikinci halde bu tür şirket bir adi şirket niteliğinde olacağından örneğin Türkiye’de Borçlar Kanununun adi şirketlere ilişkin hükümleri uygulanacaktır” (Kaplan, a.g.e.,s.30).

“Sermaye katılımlı JV’de, temel sözleşme ile müşterek şirket ilişkisinin taraflarının her iki ilişkiden doğan borç ve hakları ayrı olduğu gerçeğini dikkate alarak, bu şirketlerin birbirinden bağımsız olarak düşünülmesi gerekmektedir. Bu durumda her iki şirketin varlığını sürdürdüğünün kabulü gerekmektedir” (Öztürk, s.30-31; Dayınlarlı, Joint Venture, s.111-112).

Joint Venture’de taraflar, temel sözleşme ile söz konusu hukuki ilişkiden doğacak hak ve borçlarını ayrıntılı bir şekilde düzenlerler. Ancak boşluk olan hallerde adi şirkete ilişkin hükümler uygulanır.

Joint Venture’de ortakların sermaye koyma borcu, kara katılma hakkı, zarara katılma yükümlülüğü, rekabet yasağı gibi hak ve yükümlülükleri vardır.

“JV’de esas kural, şirketin tüm ortaklar tarafından birlikte yönetilmesidir. Ancak ortaklar, şirket sözleşmesi ile veya daha sonra alacakları kararlar ile, şirket yönetimini aralarından birine veya bir kaçına bırakabilecekleri gibi ortak olmayan bir kişiye de bırakabilirler” (Öztürk, a.g.e.,s.43).

Sözleşmeye dayalı JV, genellikle tek bir iş için kurulmuş olacağından, söz konusu işin tamamlanması ile kendiliğinden sona erer. Taraflar da JV’nin hangi hallerde sona ereceğini kararlaştırmış olabilirler. JV, kuruluş amacının gerçekleşmiş olması ya da ifa imkansızlığı ile sona erebileceği gibi, ortaklardan birinin ölümü veya iflası halinde, ortakların rızası ile sona erebilir. Ayrıca, JV için tayin edilen sürenin dolması sebebiyle, ortaklardan birinin tek taraflı feshiyle veya mahkeme kararıyla da JV’nin varlığına son verilebilir.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yabancı yatırımın ülkeye girişinde yerel bir ortak ile JV kurması büyük ölçüde tercih edilmektedir. Hatta bir çok gelişmekte olan ülkede halen yabancı yatırımcıya, ancak bir yerli şirket ile JV kurması halinde yatırım izni verilmektedir.

C. YURTDIŞI İNŞAAT SEKTÖRÜNDE JOINT VENTURE

Günümüzde büyük paralar gerektiren, emek-malzeme-ekipman

Page 93: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

89

yönünden büyük hacimli uluslararası inşaat işleri, ya yap-işlet-devret modeli ile ya da sadece bu iş için müteahhitlik firmalarının aralarında kurdukları, sözleşmeye dayanan JV vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.

“JV sözleşmelerinin yaygın biçimde kullanıldığı faaliyet alanlarından biri inşaat sektörü olup; bayındırlık işlerine, büyük sınai tesislerinin inşasına ilişkin sözleşmelerde JV sık kullanılan bir sözleşme türüdür. Özellikle büyük inşaat projelerinin tamamının ifası için tek inşaat firmasının mali ve teknik gücünün yetmediği durumlarda, ortak firmaların birbirinin mali gücünden, uyguladıkları teknolojideki yeniliklerden faydalanmak, büyük olan iş riskini ortaklar arasında dağıtmak suretiyle azaltmak, rasyonel bir iş bölümünü gerçekleştirmek veya yerli ortağın sahip olduğu ayrıcalık veya kolaylıklardan yararlanmak gibi hususlar JV oluşturulmasında önemli rol oynamaktadırlar” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.66-67).

“Ortaklar işin sonuçlarına hep birlikte katılmayı kabul etse de etmese de, JV’nin konusu sadece bir işin ifasından ibarettir. Bazen inşaat firmaları, aldıkları bir işi ana müteahhit sıfatıyla ortak firmalardan bir diğerine alt müteahhit olarak devredebilirler. Hatta işi alan firma, pilot firma olarak işveren nezdinde grubu temsil etmeyi ve teknik işbirliğini temin etmeyi de üstlenebilir” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.67-68).

“İnşaat sözleşmeleri bazen çok değişik bir JV tipinin yaratılmasına vesile teşkil etmektedirler. Bu tür JV, işveren ile müteahhidin inşa edilen tesisi birlikte işletmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Böyle bir durum, doğal olarak yapımcı firmalardan teknoloji transferini zorunlu kılar; ayrıca kendi teknolojisine göre kurulan işletmeyi çalıştıracak olan müteahhidin geniş bir şekilde sorumlu tutulmasını haklı gösterir” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.68).

Büyük inşaat projelerinde işveren, inşasını istediği yapıyı veya tesisi birden fazla inşaat firmalarına yaptırmak istiyorsa, o zaman işi üstlenecek firmalardan aralarında bir JV kurmak suretiyle ihaleye katılmalarını talep edebilmektedir. İhalenin kazanılması halinde inşaat sözleşmesi, işveren şahıs veya işveren idare ile JV’yi oluşturan tüm ortaklar arasında imzalanmaktadır.

İnşaat işinin yürütülmesi sırasında müteahhitlik firmalarını temsil etmek üzere, JV ortaklarından biri pilot (lider) firma tayin edilmekte ve bu firmaya, JV’yi iç ve dış ilişkide yönetmek ve temsil etmek yetkisi verilmektedir.

Uygulamada JV kurulup inşaat işi üstlenildikten sonra, işin yürütülmesi safhasında JV ilişkisi içinde müteahhit firmalar arasında özellikle işin karsız olarak veya zararla bitirilmesi halinde bazı sorunlar ve uyuşmazlıklar çıkabilmektedir. Bu uyuşmazlıkların en önemlileri genellikle pilot firmanın sorumluluğu, JV’nin sona ermesi ve tasfiyesi konularında çıkmaktadır.

“İnşaat sektöründe görülen JV’leri, tipik JV ve atipik JV olmak üzere de iki ayrı türe ayırmak mümkündür. Tipik JV’de, iki veya daha fazla bağımsız

Page 94: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

90

inşaat firması, işverene karşı müştereken somut bir inşaat projesini tek bir inşaat sözleşmesi ile üstlenmektedirler” (Kaplan, a.g.e.,s.41).

JV’yi oluşturan ortaklar, üst yapıcı veya altyapıcı inşaat şirketleridir. JV’yi oluşturan inşaat firmaları değişik inşaat branşlarının mensuplarıysa, o zaman ortada bir “proje ortaklığı” söz konusudur. Proje ortaklığı daha çok “anahtar teslimi” usulü ile üstlenilen hidroelektrik santralinin, çöp yakma tesisinin veya demir-çelik kompleksinin yapımı gibi projelerde söz konusu olabilmektedir (Kaplan, a.g.e.,s.42).

“Tipik JV’lerde, ortaklar üçüncü şahıslar tarafından bilinmekte olup; tüzel kişiliği olmayan bir adi şirket niteliğindedir”(Kaplan, a.g.e.,s.42).

“Atipik JV; hakiki olmayan inşaat konsorsiyumu, imalat müşterek iş ortaklığı, gizli müşterek iş ortaklığı veya alt katılımlı müşterek iş ortaklığı olmak üzere dört ayrı tür olarak karşımıza çıkabilmektedir” (Kaplan, a.g.e.,s.42-44):

“Hakiki olmayan inşaat konsorsiyumunda iki veya daha fazla değişik branşlarda çalışan müteahhit, mimar, mühendislik firmaları ve inşaat teknisyenleri bir grup oluşturmakta ve bir gayrimenkulun iktisabı, imarının alınması, üzerinde çok katlı binaların yapılması ve bunlardaki dairelerin kat mülkiyeti esasına göre satılmasını müşterek amaç olarak belirlemektedirler. İnşaat firmaları arası işbirliğinin bu türünde, daha ziyade kendi kendine istihdam yaratmak ve işin sonunda kazancı paylaşmak amaçlanmaktadır.

İmalat müşterek iş ortaklığında, birden ziyade inşaat firması arasında, yatırımların akıllıca paylaştırılması ve kullanılması için, bir veya daha fazla inşaat malzemesinin imali ve işletilmesi için aralarında sözleşmeye dayanan bir ortaklık kurmaları söz konusudur. Bu iş ortaklığına ait tesiste, inşaat hammaddelerinin hazırlanması, inşaat elemanlarının imalatı yapılır. Örneğin hazır beton fabrikası veya kum-çakıl tesisi bu tür bir iş ortaklığıyla gerçekleştirilebilir. Ortaklara, müşterek tesisten malzeme alma yükümlülüğü getirilebilir.

Gizli müşterek iş ortaklığında gizli ortaklar, işveren ile aktedilen inşaat sözleşmesinde görünmezler. İnşaat işini tek başına yapmak istemeyen bir inşaat firması, ya diğer firmalar ile taşeronluk sözleşmesi yapar veya bunlarla gizli iş ortaklığı kurar. Birinci durumda asıl müteahhit ile taşeron arasında “alt inşaat sözleşmesi” yapılır. İkinci durumda ise, asıl müteahhit ile diğer müteahhitler arasında adi şirket niteliğinde “gizli iş ortaklığı” söz konusu olur. Her iki durumda da asıl müteahhit, inşaatın yapım ve tesliminden dolayı işverene karşı tek başına sorumludur.

Alt katılımlı müşterek iş ortaklığında, ortaklardan biri, JV’ye ait gayenin gerçekleşmesi için, bir veya daha fazla üçüncü kişi ile bir şirket

Page 95: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

91

oluşturmakta ve böylece ortada alt katılımlı ikinci bir şirket söz konusu olmaktadır. İnşaat sözleşmesinin tarafları olan işveren ile müteahhitler grubunun oluşturduğu JV’nin, alt katılımlı şirket ve ortakları hakkında herhangi bir bilgileri bulunmamaktadır. Bu durumda mevcut alt katılımlı şirket, bir “iç şirket” niteliğindedir”.

“İşverene karşı inşaatın tüm sorumluluğunu üstlenen JV’nin kuruluş amacı münferit inşaat edimlerinin ifasının işbirliğini sağlamaktır. Bu işbirliğini sağlama görevi, hem ihaleye katılma ve projelerin çizimi ve onaylatılması safhasında hem de inşaatın yapımı aşamasında devam eder veya genel müteahhitlik ile toptan müteahhitlikte olduğu gibi her iki aşamayı birlikte kapsar” (Kaplan, a.g.e.,s.45).

“İnşaat sektöründeki JV’lerde yönetim hakkı, genellikle bütün ortaklar tarafından müştereken kullanılır. JV’nin yönetim organına “İnşaat Komisyonu” denilmekte olup; bu komisyonda (Yönetim Kurulu veya Ortaklar Kurulunda) kar ve zarara katılma oranlarında ve buna göre belirlenen oy hakkı ile her münferit ortak temsil edilir. Bütün ortakların oybirliğini gerektiren şirket sözleşmesinin değiştirilmesi dışında, İnşaat Komisyonu yetkisini devretmemişse, şirketin bütün personel, mali, teknik ve idari konularında karar vermeye yetkilidir” (Kaplan, a.g.e.,s.65).

“Uygulamada görülen inşaat sektöründeki JV’lerin organizasyon biçimlerinde, İnşaat Komisyonu, hiçbir zaman doğrudan doğruya faaliyette bulunmamakta, sadece alt organlara yetkilerini devrederek denetim organı olarak faaliyet göstermektedir. Böylece, JV’lerde gerçek yönetim yetkisi; pilot firma, teknik yönetim ve mali yönetim birimleri arasında paylaşılmakta ve bu suretle devredilmektedir. Her birim kendi konusunda münhasıran tam yönetim yetkisine sahip bulunmaktadır. Bu tür yönetim yetkilerinin kapsamının ölçüsünü ise, bir taraftan şirket sözleşmesi ve İnşaat Komisyonunun temel kural ve direktifleri, diğer taraftan şirketlerdeki örf ve adet kuralları ve kanuni sınırlamalar oluşturmaktadır” (Kaplan, a.g.e.,s.65-66).

“JV sözleşmelerinde yer alan pilot firma, içte idare ve dışta temsil yetkisine sahip olarak şirketi, sözleşme hükümleri ve inşaat komisyonunun direktifleri ve genel ilke kararları doğrultusunda yönetmektedir. Denilebilir ki; pilot firma JV’nin hem gerçek idarecisi hem de temsilci ortağıdır” (Kaplan, a.g.e.,s.67).

“JV’de teknik yönetim işlerini üstlenen ortak, genellikle temsil yetkisine haiz olmaksızın, sadece iç ilişkide inşaatın plan ve projelerinin yapımı, tasdiki, inşaatın su, elektrik, gaz ve havalandırma tesislerinin montajı, ilave işlerin fiyatlandırılması, iş programı aşamalarıyla ilgili hakedişlerin düzenlenmesi ve işverenden onay alarak tahsili görevlerini ifa etmektedir. Teknik yönetim makamı mevcut değilse, bu görevleri pilot firma yürütecektir” (Kaplan, a.g.e.,s.67).

Page 96: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

92

“JV’de mali yönetim işlerini üstlenen ortak, bu konularda temsil yetkisine sahip olmaksızın, iç ilişkide ortaklığın muhasebe kayıt ve defterlerinin tutulması, banka işlemlerinin yürütülmesi, işçilerin tatil ve izin günlerinin tespiti, hesapların denetimi ve ödemelerin yapılması görevlerini ifa etmektedir. JV sözleşmesinde mali yönetim makamı mevcut değilse, bu görevleri “pilot firma” ifa etmekle yükümlüdür” (Kaplan, a.g.e.,s67).

“İki müteahhit firmadan oluşan bazı JV’lerde, temsil yetkileri de dahil, teknik yönetim ortaklardan birine, mali yönetim ise diğer ortağa verilmekte, böylece sözleşmede pilot firma makamına yer verilmemektedir” (Kaplan, a.g.e.,s.67).

D. YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK FİRMALARIMIZIN HEDEF ÜLKE PAZARLARINDAN BAZILARINDA ORTAK GİRİŞİME İLİŞKİN HUKUKİ DÜZENLEMELER

Ortak girişimlerin düzenlenmesi, farklı ülkelerde içsel ve dışsal çevreden dolayı birbirinden farklı olmaktadır. Yurtdışı müteahhitlik sektörümüz için önem arz eden bazı ülkelerdeki mevzuatın durumu aşağıda incelenmiştir.

a. RUSYA’DA ORTAK GİRİŞİMLERİN DÜZENLENMESİ

“Uluslararası JV’ler, Rusya’da zayıf bir hukuki altyapı, istikrarsız bir iş çevresi, sürekli değişen mevzuat, yolsuzluklar ve hantal bir bürokrasinin olduğu bir çevrede faaliyet göstermektedirler. Bununla birlikte, 148 milyonu aşkın nüfus, iyi eğitilmiş ve ucuz işgücü ve zengin doğal kaynaklarıyla Rusya, yabancı yatırımcılara büyük fırsatlar sunmaktadır” (Ulaş, Dilber: Uluslararası Pazarlara Giriş Stratejisi Olarak Ortak Girişimler (Joint Venture) ve Türkiye Uygulamaları, Turhan Kitabevi, Ankara,2003,s.127).

“Yabancı, yatırımcılara yüzde 100 doğrudan yatırım izni verilmediğinden dolayı JV, Rusya’da hala en uygun görülen doğrudan yatırım yöntemidir” (Ulaş,a.g.e.,s.127; ayrıca bkz. Fey, Carl F.: “Success Strategies for Russian Foreign Joint Ventures”, Business Horizons, Nov/Dec.95, Vol: 38, Issue: 6, p.50).

“Rusya’da JV ile ilgili kanun 13 Ocak 1987 yılında kabul edilmiş ve JV’ler, Sovyet mevzuatı zamanında yasal bir girişim sayılmışlardır. Mevcut mevzuata göre, JV’lerin kendi isimleri, sözleşmeleri, hakları, yükümlülükleri, bağımsız muhasebe ve finansman sistemleri ve faaliyetleri bulunmaktadır”(Ulaş,a.g.e.,s.127; ayrıca bkz. Ivanov,Ivan/Hansen,Peter: Joint Ventures as a Form of International Economic Cooperation, Taylor and Francis, New York, 1989, s.33).

Page 97: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

93

“Rusya’da JV oluşturulmasına izin verilmesinin temel amacı; yeni teknolojiyi, yönetim uzmanlığını, yabancı ekipmanı elde etmek, ithalat yapmak yerine ortak girişim stratejisini teşvik etmek ve ortak girişimlerle ülkenin ihracat sektörünü büyütmektir. Sovyet mevzuatına göre, ortak girişimde yabancı ortağın payı en fazla yüzde 49’du. Yabancı ortak, nakit ya da bina, teçhizat doğal kaynaklar, know-how şeklinde sermaye katkısında bulunabilmekteydi. Personelin Sovyet vatandaşlarından oluşturulması zorunluydu. Yönetim Kurulu yabancı ve yerel kişilerden oluşsa bile, yönetim kurulu başkanı ve genel yöneticinin Rus vatandaşı olması şartı vardı. Ortak girişimler, kar elde etmeye başladıkları tarihten itibaren iki yıl vergiden muaf olup, daha sonraki yıllarda yüzde 30 vergiye tabi tutulmaktaydılar”(Ulaş,a.g.e.,s.127; ayrıca bkz. Ivanov/Hansen, a.g.e.,s.33).

“Sovyetler Birliğinin 1991 yılında dağılmasıyla birlikte ülkede yan kuruluş açma stratejisinden, ortak girişim oluşturmaya kadar çok farklı stratejiler ile yabancı yatırımların yapılmasına izin verilmiştir. Gorbaçov zamanında 1987 yılında kayıtlı olan JV sayısı sadece 23 iken, bu sayı 1992 yılında 5000’e yükselmiştir. Bununla birlikte faaliyette bulunan JV sayısı 2000’di. Bu dönemde yatırım yapan yabancı firmaların çoğu ABD ve Avrupa ülkelerinin firmalarıydı” (Ulaş,a.g.e.,s.127; ayrıca bkz. Ramu, S.Shiva: International Joint Ventures, Wheeler Publishing, First Edition, New Delhi, November 1997, s.97).

“Rusya’da Yabancı Yatırım Kanunu 1991 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanuna göre, yabancı yatırımcılara yatırım projeleri için gümrüksüz ithalat imkanı verilmekte ve düşük vergiler öngörülmektedir. Ancak, bugün bile Rusya’da yabancı yatırımcıların karşılaştıkları sorunlar; politik belirsizlik, ekonomik politikaların belirsizliği, yasal korumanın yetersizliği, sermaye kazançlarının yatırımcıların ülkelerine transfer edilememesi endişesi, hantal ve yolsuzluğa yatkın bürokrasi, bilgi eksikliği ve çalışanların yetersiz eğitilmiş olmasıdır. Yabancı yatırımcı (ortak), sermaye ve know-how getirirken Rusya’da uluslararası ortak girişimlerin başarısızlık oranı %92’dir. Bu başarısızlığın başlıca nedenleri; doğru ortağın bulunamaması, sermaye sorunları, bürokratik sorunlar, yasal sorunlar ve iş müzakerelerinin bozulmasıdır. Rüşvetin yaygınlaşması ve yüksek vergi oranları uygulaması, iş yapılmasını güçleştirmektedir Rusya’da ortak girişimlerin başarılı olabilmesi için ortak şirketin başına Rus vatandaşı yöneticilerin atanarak onlara yetki ve sorumluluk verilmesi, %50-55 katılımlı JV oluşturularak çoğunluk payının Rus ortakta olmasına izin verilmesi önem kazanmaktadır” (Ulaş,a.g.e.,s.128; ayrıca bkz. Ramu, a.g.e.,s.97).

“1993 yılında yürürlüğe giren Yabancı Yatırımcılar İle İş Yapmayı Geliştirme Kanunu ile birlikte yabancı yatırım rejimi geliştirilmiş ve tutarsızlıklar azaltılmıştır (Ulaş,a.g.e.,s.128) .

Page 98: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

94

“Günümüzde Rusya’da ortak girişim oluşturulmasının başlıca nedenleri şunlardır (Ulaş, a.g.e., s.128):

-Hükümet politikası gereği, vergi avantajından ve gümrük muafiyetinden yararlanılır.

-Rusya Rublesinin çok düşük kur oranı ve ülkedeki yüksek enflasyon, Ruslar için ağır koşullar oluşturmaktadır. JV’lerin kazançlarının, Rus firmalara göre fazla olması nedeniyle, uzman niteliğini haiz Rus vatandaşları, yabancı firmaların organize ettiği JV’lere çekilmiştir.

-Varlıkların dolar olarak tutulmasıyla, JV’ler enflasyonun etkisinden korunmuşlardır.

-Batı tipi yönetim tarzı ve donatımı JV’lere faaliyetlerinde üstünlük vermiştir. JV’lere bağlı olarak Rusya ekonomisi hızla gelişmiştir.”

“Geçmişte Rusya’da yabancı ortaklar ile oluşturulan JV’lerin genellikle başarısızlıkla sonuçlanmasının temel nedeni, ortaklar arasındaki kültür farklılıklarından kaynaklanan karşılıklı güven eksikliğinin, fırsatçı davranışlara ve anlaşmazlıklara yol açmış olmasıdır” (Ulaş,a.g.e.,s.128-129; ayrıca bkz. Ben Daniel, David J./Rosenbloom, Arthur H.: International M&A, Joint Ventures and Beyond, Doing the Deal, John Wiley&Sons, New York, 1998,s.303).

“Rusya’da bazı sanayi dallarında ve ülkenin bazı bölgelirinde yabancı yatırım yapmak yasaktır. Ortak girişimlerin faaliyette bulunabilmeleri için iş bölgesine ve gerekli izne bağlı olarak belirli kayıt prosedürlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Belirli askeri ürünlerin üretim ve dağıtımı, finans ve bankacılık sektörlerinde yabancı yatırımcıların oluşturacağı JV’ler konusunda kısıtlamalar mevcuttur” (Ulaş, a.g.e.,s.129).

“Rusya Federasyonunda yabancı yatırımcılar ile ilgili mevzuat çok sık değişmekte olup; Yabancı Yatırımlar Kanunu 25 Temmuz 1999 tarihinde Duma (Rusya Federasyonu Meclisi) tarafından kabul edilmiştir. Bu kanunda, 22.07.2005 tarih ve 117-F3 nolu Kanun ile yapılan değişiklik, 1 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, Rusya sınırları dahilinde yabancı yatırımcıların temel haklarının garantilerini, iktisadi faaliyetlerini sürdürme şartlarını, yabancı yatırımlardan elde edilen karları düzenlemektedir. Söz konusu kanun, Rusya ekonomisine fayda sağlamak amacıyla yabancı yatırımları, maddi ve finansal kaynakları, ileri teknoloji ve araçları, yönetim tecrübelerini kullanma, yabancı yatırımcıların iktisadi faaliyet şartlarının istikrarını sağlama, uluslararası haklara uygunluk ve uluslararası yatırım uygulama normlarına uyma amacına yöneliktir” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.419).

Page 99: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

95

b. AZERBAYCAN’DA ORTAK GİRİŞİMLERİN DÜZENLENMESİ

“Günümüzde Azerbaycan, yeraltı kaynaklarının zenginliği ve inşaat sektörüne olan ihtiyacı bakımından özellikle Batılı yatırımcıların ilgisini çeken bir yatırım alanı haline gelmiştir. Azerbaycanda petrol, telekomünikasyon, bankacılık, sigortacılık, demir-çelik, müteahhitlik hizmetleri gibi alanlarda yüzde 100 Türk sermayeli şirketler de kurulmuş olup; halihazırda bu şirketler orada faaliyet göstermektedirler” (Dayınlarlı, Joint Venture, s.191).

“Azerbaycan’da yabancı yatırımcılar için önemli olan kanunlardan başlıcaları arasında; 1999 tarihli Mülki Mecelle, 1992 tarihli Yabancı Yatırımların Korunması Hakkında Kanun, 1995 tarihli Yatırımların Faaliyeti Hakkında Kanun, 1995 tarihli Haksız Rekabet Kanunu sayılabilir” (Dayınlarlı, a.g.e.,s.191-192).

“Yabancı Yatırımların Korunması Hakkında Kanunun 3’üncü maddesine göre, yabancı yatırımcı Azerbaycan’da daha önce kurulmuş bir şirkete iştirak edebilir, yüzde 100 yabancı sermayeli yeni bir şirket kurulabilir ya da önceden kurulmuş olan bir şirketi devralabilir. Ayrıca, vergi kanunları, yatırım yapmak isteyenlere şirket kurmaksızın bir aylık bir süre için temsilcilik bürosu açılmasına izin vermektedir. Bu temsilcilik bürosu, daha sonra ticari şirkete ya da JV’ye dönüştürülebilir. Ayrıca şube, temsilcilik gibi ana şirketin yan kuruluşları Azerbaycan’da faaliyet gösterebilir. Bu kuruluşlara banka hesabı açılabilir ve şirketin sahip oludğu yetkiler verilebilir. Üstelik, adı geçen Kanunun 4’üncü maddesine göre, yabancı yatırımcı Azerbaycan’da özelleştirme ihalelerine de katılabilir” (Dayınlarlı, a.g.e.,s.193; ayrıca bkz. www.cis-legal-reform-org; http:/azer.com/aiweb).

“Adı geçen Kanunun 16’ncı maddesine göre, yabancı yatırım şirketleri Azerbaycan kanunlarında öngörülmüş biçimlerde de kurulabilir. Yabancı yatırımcıların iştiraki ile oluşan JV’ler, tamanı yabancı yatırımcıya ait olan yabancı şirketler ve tüzel kişilerin yardımcı kuruluşları olan acenta, büro gibi temsilcilik büroları kanunda sayılan yabancı kuruluşlar arasındadır. JV’ler ve yabancı şirketler, Azerbaycan yasalarına göre tüzel kişiliği haiz kuruluşlardır”(Dayınlarlı, a.g.e.,s.194).

“JV kurucularının karşılıklı iç ilişkileri, işletmenin adı, türü, kurucular hakkında belgeler, kuruluş tüzüğü, her bir kurucunun hisse miktarı, yükümlülükleri, gelirin bölüşümü kuralları, JV sözleşmesinde düzenlenmelidir. Bu sözleşmenin yazılı olması ve sözleşmenin devlet kaydına alınması (tescil edilebilmesi) için noterden onaylanması zorunlu tutulmuştur” (Dayınlarlı, a.g.e.,s.194).

“JV’nin Adalet Bakanlığına başvurularak tescil edilebilmesi için ortak girişim sözleşmesi, şirket tüzüğü, devlete ödenecek vergi ve haçların ödendiğine dair belge ve kurucuların açık adreslerinin bulunduğu belge gerekmektedir.

Page 100: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

96

Eğer Azerbaycan’da anonim şirket kuruluyorsa, yukarıdaki belgelerden başka belgeler de istenebilir. Örnegin, yabancı yatırımcının tüzel kişi olması halinde, şirketin resmi merkezinin bulunduğu ülkedeki Azerbaycan konsolosluğundan tasdikli ticaret sicil kayıtlarının ilave edilmesi gerekir. Bu belgelerin Azeri dilindeki veya Rus dilindeki çevirileri devlet dairelerince kabul edilmektedir.Tescil iki yıl boyunca geçerlidir ve bu süre sonunda yenilenebilir. Tescil işleminin yapılması sonucunda şirket tüzel kişilik kazanmış ve böylece kuruluş işlemleri tamamlanmış olur” (Dayınlarlı, a.g.e.,s.195-196).

“Yabancı Yatırımların Korunması Hakkında Kanunun 42’nci maddesine göre JV tarafları aralarındaki sözleşmelerin ve ihtilafların tahkim yolu ile halledileceğini kararlaştırabilirler. Ayrıca, adı geçen kanunda 1992 yılında yapılan değişikliğe göre, zararların tazmin edilmesi hakkındaki uyuşmazlıklar, ödeme süresi ve ödeme usulü yetkisinin sınırları içinde doğrudan Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Tahkim Mahkemesinde görülür. Eğer tarafların aralarındaki sözleşmede veya Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda belirtilmiş ise, bu ihtilafların çözüme kavuşturulmasında hakem mahkemeleri yetkili olur” (Dayınlarlı, a.g.e, s.197).

c. ÇİN’DE ORTAK GİRİŞİMLERİN DÜZENLENMESİ

“Batılı yatırımcılar için her biri farklı kanunlarla düzenlenen iş sınıflarının olduğu karmaşık bir yatırım ortamı gibi algılanmakla birlikte, Çin günümüzde dünyanın en aktif ortak girişim pazarı olarak görülmektedir” (Ulaş,a.g.e.,s.131-132; ayrıca bkz. Si, Steven X./Bruton, Gerry D.: “Knowledge Transfer in International Joint Ventures in Transitional Economies: The China Experience”, Academy of Management Executive, Feb.99, Vol:13, Issue:1, s.84).

“Çin’de sermaye yetersiz ve işgücü ucuzdur. Hükümet düzenlemelerinden dolayı çok sayıda yabancı firma, ortak girişim stratejisiyle Çin pazarına girmektedir. Serbest ekonomik bölgelerde işgücü maliyeti düşüktür ve vergi muafiyeti, gümrüksüz hammadde ve teknoloji ithalatı imkanı bulunmaktadır” (Ulaş, a.g.e.,s. 132).

“Çin’de ülkenin farklı bölgelerinde kalkınma planları uygulandığı için yatırım yapmak isteyen yabancı firmalar, yatırım yapmak için istedikleri yeri seçmekte serbest değillerdir. Yatırımcıların riski düşük olmakla birlikte, yatırım yapılması için gerekli kurallar katıdır. Yabancı yatırımcıları cezbetmek, yatırımcılar için belirsizlik ve riski azaltmak için son on beş yılda çeşitli kanunlar çıkarılmıştır. Çin’de araziler devlete aittir, yerleşim yeri için ortak girişimler, kuruluş yerini kiralayabilmekte ancak sahip olamamaktadırlar. Kuruluş yeri, Çinli ortak tarafından sağlanmaktadır” (Ulaş, a.g.e.,s.132).

Page 101: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

97

“1979 yılında çıkarılan Yabancı Ortak Girişim Hakkında Kanun, yabancı firmaların Çinli firmalar ile JV oluşturmalarına izin vermiştir. JV’lerde tarafların katkıları; sermaye, teçhizat, malzeme, işgücü ve diğer girdiler biçiminde olmaktadır. Yukarıda zikredilen kanuna göre, yabancı yatırımcıların ileri teknoloji ve donanım, nakit para katkısında bulunmaları beklenirken, Çinli ortağın yer, fabrika binaları, hammadde ve nakit para katkısında bulunması beklenmektedir. JV’ler limited şirket olarak oluşturulmakta, her bir ortağın girişimdeki yükümlülüğü, sermayedeki payı ile sınırlı tutulmaktadır. Şirketin borçlarından her bir ortak, sadece yatırımdaki sermaye payları oranında sorumlu olup; diğer tarafın sorumluluğunu üzerine almaz. Kar payı, sözleşmedeki şartlara göre dağıtılır ve Çin Hükümeti, kar elde edileceği garantisini vermemektedir. Yabancı yatırımcı firmalar, elde ettikleri karları, gerekli vergiler (toplam gelirden yüzde 33) alındıktan sonra kendi ülkelerine transfer edebilmektedirler” (Ulaş,a.g.e.,s.132-133; ayrıca bkz. Baotai, Chu: Foreign Investment in China, A Question and Answer Guide, University Publisher&Printer, First Edition, HongKong, 1987,s.86).

“Çin Halk Cumhuriyeti Uluslararası Ekonomik İlişkiler ve Ticaret Bakanlığı, oluşturulmak istenen JV’nin amacını kabul ederse, JV’nin hangi bölgede oluşturulacağına yönelik düzenlemeler için görüşmeler yapılmaktadır” (Ulaş,a.g.e.,s.133; ayrıca bkz. Baotai, a.g.e., s.10).

“Çin’de sermayeye dayanmayan ortak girişimler, 1980 yılına kadar sermaye katılımlı ortak girişimlerden daha popüler olmuştur. 1980 yılından itibaren ise Çin Hükümetinin bir taraftan önemli miktarda hükümet kontrolünü sürdürürken diğer taraftan da teknoloji transferi ve yönetim uzmanlıklarını elde etmek amacıyla sermaye katılımlı ortak girişimlerin oluşturulmasını teşvik etmesiyle sermayeye katılımlı ortak girişimlerin sayısı, olağan ortak girişimlerin sayısını aşmıştır. Çok uluslu yabancı yatırımcılar, 1980 yılından sonra Çin pazarına yan kuruluş açarak girmeye başlamışlardır” (Ulaş,a.g.e.,s.133; ayrıca bkz. Keun, Lee: Chinese Firms and the State in Transition: Property Rights and Agency Problems in the Reform Era, M.E.Sharpe, Newyork, 1991, s.109).

“Çin’deki JV’lerde genellikle tarafların ortak girişim oluşturma nedenleri farklıdır. Batılı ortaklar, pazara girmeyi ve uzun süreli kar elde edebilmeyi isterlerken, Çinli ortak firmalar borçlarını ve yatırımı bir an önce geri ödeyerek kısa dönemde kar etmeyi isterler. Batılı ortaklar, pazara girmek için rekabet aracı olarak yeni teknolojiyi kullanırlar; Çinli ortaklar bu teknolojiye vakıf olarak yerel tedarik imkanlarını geliştirmeyi isterler. Çin’de halen teknik eleman ve yönetim personeli sayısı yetersiz kalmaktadır. Çin’de halen piyasadaki faaliyetleri Hükümetin sıkı bir biçimde kontrol ettiği, ekonomide devletin hakimiyetininn olduğu bir yapı süregelmektedir. Hükümet, yabancı firmaları ve faaliyetlerini doğrudan kontrol edebilmektedir. Çin’de yabancı ortaklı JV’lerin büyük bir kısmının ortağı, kamu işletmeleridir. Bu bağlamda, Çin’deki çok sayıdaki ortak girişimin hükümetin güdümünde

Page 102: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

98

kurulduğunu ve hükümetin ortak girişimin faaliyetlerinin tamamını etkilediğini söyleyebilmek mümkündür. Yabancı ortaklar ise, ortak girişim içerisinde yatırımlarını, patentlerini ve markalarını korumayı hedeflerler. Yürürlükteki mevzuata göre, ortak girişimin yönetim kurulu başkanı, firmanın yasal temsilcisidir. Bu durum, yönetim kurulu başkanının ortak girişim adına finansal, personel, ücretlendirme gibi önemli konularda her türlü kararı almasını sağladığı için, JV sözleşmesinin, yönetim kurulu başkanının görev ve yetkilerini sınırlandıracak biçimde açık ve net olarak hazırlanması önem taşımaktadır” (Ulaş,a.g.e.,s. 134; ayrıca bkz. Gibbon, Russel: Joint Ventures in China: A Guide for the Foreign Investor, Mc Millan Education, HongKong, 1996, s.36).

“Çin’de ortak girişimler, ülke içinde ürünlerin yabancı para birimiyle satılamaması dolayısıyla ithal edilecek malzeme ve ekipman için yetersiz dövize sahip olunması, bazı alanlarda malzemelerin ve kiraların çok yüksek olması, gerekli fonların yerel bankalardan elde edilmesi güçlüğü ve bürokratik problemler gibi yerel sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bununla birlikte, Hükümet tarafından, yabancı yatırımcılara yardım ve destek amacına yönelik olarak büro ve acentalar oluşturulmuştur. Yabancı firmalar, Çin Hükümetinin denetim ofislerinden JV ortağı konusunda aday gösterilmesini isteyebilmektedirler. Çin’de ortak girişim oluşturmak isteyen yabancı girişimcilere; ofis satınalmak yerine kiralamak suretiyle yerel bir şubenin oluşturulması, hükümet ile iyi ilişkiler geliştirilmesi, Çin dışındaki komşu Asya pazarlarına yatırım yaparak riskin dağıtılması, Çin pazarının özelliklerinin araştırılması, zengin bölgelerde irtibat bürolarının kurulması, yerel yöneticiler ile ilişkilerin geliştirilmesi tavsiye edilmektedir” (Ulaş, a.g.e.,s.134).

“Çin’de yabancı yatırıma izin veren başlıca aşağıdaki düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur (Dayınlarlı, a.g.e., s.202):

-1 Temmuz 1979 tarihli Yabancı Ortak Girişim Hakkında Kanun,

-12 Nisan 1986 tarihli Tamamen Yabancı Şirketlere İlişkin Kanun,

-31 Ocak 2000 tarihli Çin-Yabancı Sözleşmeli Ortak Girişimi Hakkında Kanun.”

“Ayrıca, 1990’lı yıllardan itibaren yabancı sermayeyi Çin sınırları içerisine çekmek amacıyla yönlendirici nitelikte yatırım rehberleri hazırlanmıştır. Bu yatırım rehberleri arasında Nisan 2002 tarihli Yabancı Yatırım Rehberleri Hakkında Düzenlemeler, Nisan 2002 tarihli Yabancı Yatırım Endüstrilerinin Rehber Kataloğu, Haziran 2002 tarihli Orta ve Batı Bölgelerde Yabancı Yatırım İçin Öncelikli Endüstriler en önemlileridir. Çin’in 11 Kasım 2001 tarihinde Dünya Tiaret Örgütüne üyeliği sonrasında ise Çin Hükümeti, 11 Aralık 2004 tarihine kadar, ticaret yapma hakkını yerli ve yabancı tüm gerçek ve tüzel kişilere sağlayacağını, bazı malların ithal ve ihraç edilmesine ilişkin tüm sınırlamaları kaldıracağını taahhüt etmiş ve bu taahhüdünü yerine getirmiştir”

Page 103: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

99

(Dayınlarlı, a.g.e., s.203).

“Yukarıda zikredilen yabancı sermaye mevzuatı çerçevesinde Çin’de yabancı yatırım; şirket ortaklığı kurmak, sözleşmeli ortaklık kurmak ve tamamen yabancı yatırımlı şirketler oluşturmak suretiyle üç değişik yoldan yapılabilmektedir” (Dayınlarlı, a.g.e.,s.203).

“Günümüzde Çin’de yabancı yatırımları düzenleyen mevzuata ve rehber kataloğa göre teşvik edilen, izin verilen sınırlı ve yasak kategorilerindeki faaliyetler aşağıdaki gibidir (Dayınlarlı, a.g.e.,s.207-208):

(1) Teşvik edilen kategorideki faaliyetler aşağıdakileri kapsar:

-Yeni tarımsal teknoloji, tarımda geniş anlamda kalkınma, enerji, ulaşım ve önemli hammaddelerde temel gelişmeleri kapsayan projeler,

-Yüksek, yeni, ileri ve uygulanabilir teknoloji ya da ürün kalitesi etkinliği veya işletmelerin teknolojik ve ekonomik etkinliğini artırabilecek yeni materyal veya ekipman ihtiva eden projeler ya da Çin’de eksik olan yeni ekipman veya materyalleri üreten projeler,

-Pazar talebini karşılayan ve ürün kalitesini yükselten, yeni pazarlar açan veya ürünlerin uluslararası rekabet kapasitesini artıran projeler,

-Enerji, hammadde ve doğal kaynak tasarrufu sağlayan ya da çevre kirliliğinin önlenmesi ve kontrolüne katkıda bulunan yeni teknoloji ve/veya ekipman içeren projeler,

-Orta ve batı bölgelerde insan ve doğal kaynak avantajını kullanan ve devletin endüstri politikaları ile uyumlu olan projeler.

(2) Sınırlı kategorideki faaliyetler aşağıdakileri kapsar:

-Eski teknolojileri içeren projeler,

-Kaynak tasarrufu ve biyolojik çevrenin geliştirilmesine katkıda bulunmayan projeler,

-Devletin iznine tabi bazı özel madenlerin aranması veya kullanımına yönelik projeler,

-Kanunlar ve idari düzenlemelerde belirtilen diğer projeler.

(3) Yasaklı kategorisindeki faaliyetler aşağıdakileri kapsar:

-Ulusal güvenliği tehlikeye sokan veya halkın çıkarlarını zedeleyen projeler,

-Çevreyi kirleten veya zarar veren, doğal kaynakları zadeleyen ya da insan sağlığı açısından tehdit unsuru taşıyan projeler,

-Geniş tarım arazisi işgal eden ve arazi kaynaklarının korunması ve

Page 104: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

100

gelişimine zarar veren projeler,

-Askeri üslerin güvenliği ve etkin kullanımını tehlikeye sokan projeler,

-Kanunlar ve idari düzenlemelerde belirtilen diğer projeler.”

“Son zamanlarda telekomünikasyon şebekesi inşaası ve işletmesi, kentsel su temini ve kanalizasyon işleri, gaz ve termal enerji temini alanları yabancı yatırıma açılmıştır” (Dayınlarlı, a.g.e., s.208).

“Çin-Yabancı Ortak Girişimi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7’inci maddesine göre, JV kuruluş başvurusu için yabancı ve Çinli ortakların inceleme ve onay makamına ortaklaşa sunmaları gereken diğer belgeler şunlardır:

(1) JV kuruluşu için başvuru formu,

(2) JV ortakları tarafından hazırlanan fizibilite çalışma raporu,

(3) JV ortakları tarafından belirlenmiş başkan, başkan yardımcısı ve müdür adaylarının listesi”(Dayınlarlı, a.g.e.,s.208-209).

“Çin-Yabancı Ortak Girişimi Hakkında Kanunun 11’inci maddesine göre, yabancı ortağın kanunlarda, anlaşma ve sözleşmelerde öngörülen yükümlülüklerini gerçekleştirdikten sonra elde ettiği net kar, JV faaliyetlerinin sona ermesi veya askıya alınması halinde elde ettiği meblağlar, equity JV sözleşmesinde öngörülen para birimine ve döviz kontrol düzenlemelerine uygun olarak yurtdışına transfer edilebilir” (Dayınlarlı, a.g.e., s.219).

“JV ortakları arasında meydana gelen ve Yönetim Kurulunca müzakere yoluyla çözümü mümkün olmayan her türlü uyuşmazlık, öncelikli olarak uzlaşma yoluyla, bundan bir sonuç alınamazsa Çin Hakem Kurulu veya ortaklarca kabul edilen bir hakem kurulu tarafından tahkim yoluyla veya yerel mahkemelerce çözümlenecektir” (Dayınlarlı, a.g.e., s.223).

SONUÇ

Yirmibirinci yüzyılın başında, uluslararası müteahhitlik hizmetleri sektörü, inşaatla ilgili yan servisler ve yardımcılar ve ortaklar aracılığıyla faaliyette bulunan özgün yapısı ile, aynı zamanda hem fırsatlar ile hem de zorluklar ile karşı karşıya bulunmaktadır.

Uluslararası müteahhitlik hizmetleri sektörünün yurtdışındaki iş olanaklarını etkileyen geniş faktörler yelpazesinde; altyapı projelerinin uluslararası finansmanı, uluslararası ihale prosedürleri ve standart sözleşme formları,uluslararası tahkim ve uyuşmazlıkların alternatif çözüm mekanizmaları, ihracat kredisi sigortası ve yabancı inşaat pazarlarına giriş engellerinin kaldırılması hususları önceliğe sahip meseleler olarak öne

Page 105: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

101

çıkmaktadır.

Global ölçekte altyapı ihtiyacı her geçen gün artmakla birlikte, dünya çapında altyapı alanında yeni inşaat ve bakım faaliyetleri için gereken fonları bulmakta genel olarak güçlük çekildiği gözlenmektedir. Bu durum karşısında yeni bir finansman yöntemi olarak, altyapı yatırımlarının finansmanında ve alt yapı hizmetlerinin yürütülmesinde kamu-özel sektör ortaklığı (Public-Private Partnership) modeline daha fazla işlerlik kazandırmak güncel bir çözüm yolu olarak ortaya çıkmaktadır.

FIDIC tarafından 1999 yılında yayınlanan 5’inci baskı yeni kırmızı, sarı ve gümüş renkli kitapların (genel ve özel şartnamelerin), diğer bir deyişle standart sözleşme formlarının, geçmişte olduğundan daha fazla olarak inşaat riskini müteahhite yüklediği görülmektedir. Ancak Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin çoğunda halen 1987 yılında yayınlanan 4’üncü baskı kırmızı kitap, inşaat sözleşmelerinin hazırlanmasında ve uluslararası ihalelerde yaygın olarak kullanılmakta olup; yeni baskı FIDIC tip şartnamelerinin bu eski baskı versiyonunun tamamen yerini almasının biraz daha zaman alacağı anlaşılmaktadır.

Modern bir ihale sistemi, başvuran isteklilerin etkili bir ön yeterlilik değerlendirrnesine alınmasıyla başlamalı ve yüksek kaliteli ihale dökümanlarına dayanan bir ihale prosedürü ve işveren ile müteahhit arasında gelecekteki muhtemel riskleri adil olarak dağıtan dengeli sözleşme şartları ile devam etmelidir.

İnşaat projelerine ilişkin uyuşmazlıkların hızlı, hatta mümkünse çıktığı anda şantiyede çözülebilmesini temin edebilecek alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmalarına, özellikle de uluslararası inşaat projelerinde inşaat sanayinin özel ihtiyacı bulunmaktadır.

Günümüzdeki uygulamada ihracat kredisi sigortası şirketlerinin sağladığı sigortaların kapsamı politik ve ticari riskler ile sınırlı olup; çevresel, sosyal ve kültürel riskleri azaltma kapasiteleri ihmal edilebilir düzeydedir. Geleneksel inşaat faaliyeti, işverenlerin ve onların müşavir mühendislerinin belirlediği teknik kriterlere ve şartlara dayanan talimatları yerine getirdiği için, müteahhitin inşaat işinin çevresel boyutlarını etkileme kapasitesi, üçüncü taraflar tarafından hazırlanan ihale dökümanları ve dizaynlar (çizimler) ile inşaatın yapılmakta olduğu yabancı ülkedeki ulusal mevzuat ile sınırlıdır.

Haziran 2003’de dünyanın en büyük ve en ünlü özel finans kuruluşlarından bazıları Ekvador Prensiplerini kabul etmişlerdir. Bu yol gösterici prensipler, kredi veren kuruluşların finanse ettikleri inşaat projelerinin sosyal açıdan sorumlu ve çevresel açıdan sakıncasız gelişmesini garanti etmeyi amaçlamaktadır. Nitekim, Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği Genel Kurulu’nun 15 Nisan 2004 tarihinde İstanbul’daki konferansının konusunun

Page 106: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

102

“İhracat Kredi Sigortası ve Proje Finansmanında Çevresel ve Sosyal Standartlar” olarak seçilmesi, gelişmekte olan ülkelerdeki altyapı projeleri için uluslararası finansman sağlamada yeni standartların önemini vurgulamaktadır.

2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olan Çin, taahhütlerinin aksine, kabul ettiği yeni hukuki düzenlemeler ile yabancı müteahhitlerin Çin’in inşaat pazarına girmelerinin önünde yeni giriş engelleri yaratmıştır. Avrupa Komisyonu’nun ve diğer uluslararası kuruluşların işbirliği içinde yürüttükleri Çin Hükümeti nezdindeki ikna çabalarının kısmen başarılı olması sonucunda, Çin inşaat pazarına uluslararası inşaat şirketlerini daha fazla çekebilmek için, Çin’in yeni mevzuatının yabancı müteahhitler için öngördüğü ikamet şartı, yabancı mühendis sayısına getirilmiş olan sınırlamalar, belirli sermaye getirme mecburiyetleri gibi pazara giriş engeli niteliğindeki kısıtlamalar yumuşatılmıştır.

Yukarıda uluslararası müteahhitlik sektörünün gündemindeki son gelişmeler böylece değerlendirildikten sonra, konuyu ülkemizin yurtdışı müteahhitlik hizmetleri sektörü açısından ele aldığımızda sektörün gündemindeki başlıca sorunlar olarak başlıca şu hususlar dikkati çekmektedir: Bürokraside daha etkin bir koordinasyon oluşturma gereği, finansman bulma ve teminat mektubu temin etme güçlüğü, sosyal güvenlik, dış pazarlar hakkında bilgi edinme zorluğu, tanıtım eksikliği, sektörün belli bölgelerde yoğunlaşması ve yeni pazarlara açılamaması, iş alınarak faaliyet gösterilen tüm ülkeler ile “Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi” ve “Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması” anlaşmalarının henüz tamamlanamamış olması, Türk teknik müşavirlik ve mühendislik firmalarının yurtdışında yeterince etkin olamaması, teknik ve tecrübe bakımından yetersiz Türk inşaat firmalarının yurtdışında iş üstlenmesi nedeniyle sektörün olumlu imajının zedlenmesi.

Yukarıda özetlenen sorunlar biran önce halledilerek, ülkemizin halihazırda oldukça yüksek olan mevcut cari açığını kapatabilmek için, geleneksel olarak döviz kazandırıcı ihracat ve turizm sektörlerinin yanısıra, önündeki engellerin kaldırılması ve mümkün olan her türlü hukuki, mali desteğin sağlanması suretiyle acilen yurtdışı müteahhitlik hizmetleri sektörünün önünün açılması zarureti bulunmaktadır.

KAYNAKÇA

AUGENBLICK, M. /CUSTER, B. S.: The Built, Operate and Transfer (BOT) Approach to Infrastructure Projects in Developing Countries, The World Bank Working Papers, 1990.

BAOTAI, Chu: Foreign Investment in China - A Question and Answer Guide, University Publisher&Printer, First Edition, Hong Kong, 1987.

BARLAS, N.: Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, İstanbul, 1988.

BEAMISH, P. W.: “The Characteristics of Joint Ventures in Developed and Developing

Page 107: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

T. KÖKSAL Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe…

103

Countries”, Colombia Journal of World Business, Fall 1985, s.250-279.

BELL, John H. J.: ”Working Abroad, Working with Others - How Firms Learn to Operate International Joint Ventures”, Academy of Management Journal, April 97, Vol.40, Issue 2, s.426-443.

BENDANIEL, David J. .⁄ ROSENBLOOM, A. H.: International M&A Joint Ventures and Beyond - Doing the Deal, John Wiley&Sons, New York ,1998.

BENNET, J.: International Construction Project Management, But-terworth Heinemann, London, 1991.

BERG, M. Van Den / KAMMİNGA, Peter: “Optimising Contracting for Alliances in Infrastructure Projects”, International Construction Law Review, Volume: 23, Issue: 1, 2006, p.59-77.

BISHOP, R. D. / CRAWFORD, J. .⁄ REISMAN, W. M.: Foreign Investment Disputes - Cases, Materials and Commentary, Netherlands, 2005.

CARTER, J. / CUSHMAN, R. F. / HARTZ, S.: The Handbook of Joint Venturing, Business One Irwin, Illiniois.

CHILD, J. / YAN,Y.: “Investment and Control in International Joint Ventures - The Case of China”, Journal of World Business, Spring 99, Vol.34, Issue 1,s.3-16.

DAYINLARLI, Kemal: Joint Venture Sözleşmesi, Üçüncü Baskı, Ankara, 2007.

DURAN, Lütf: “Yap-İşlet-Devret”, Profesör Muammer Aksoy’a Armağan-SBF Dergisi, Cilt: VLVI, Ocak-Haziran 1991

ELLIS, S.. ⁄ SHEA, L.: Foreign Commercial Dispute Settlement in the People’s Republic of China, ITLJ, V.6.,No:2(1980-1981).

FEY, Carl F.: “Success Strategies for Russian-Foreign Joint Ventures”, Business Horizons, Nov/Dec 95, Vol.38, Issue 6, s.49-55.

GIBBON, Russel: Joint Ventures in China - A Guide for the Foreign In-vestor, MacMillan Education, First Published, Hong Kong, 1996.

GÜNEŞ, Cengiz: Yap İşlet, Yap İşlet Devret, İşletme Hakkı Devirleri ve Vergi Uygulamaları, Yaklaşım Yayınları, Ankara, Eylül 1999.

HALL, R. Duane: The International Joint Venture, Praeger Publishers, First Published, New York, 1984.

HARRIGAN, K. R.: Strategies for Joint Venture Success, Lexington Bo-oks, Second Printing, Canada, February 1987.

HEWITT, Ian: Joint Ventures, Great Britain, 1977.

HORN, N.: Third Party Intervention, IBL, V13 (1985).

KAPLAN, İbrahim: İnşaat Sektöründe Müşterek İş Ortaklığı-Joint Venture-, 2. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2007.

KÖSEKAHYAOĞLU, Mehmet: “Hukuki Mahiyeti Yönünden Yap-İşlet-Devret Sözleşmeleri”, Hazine Müsteşarlığı Uzmanlık Tezi, Ankara, 1996.

OKTAY, Müjde: Ortak Girişimler, İSO Yayını No: 1997-6, İstanbul, 1997.

ÖZTÜRK, Pınar: Ortak Girişim ve Uygulanacak Hukuk, Beta, Birinci Basım, İstanbul, Ocak 2001.

Page 108: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

104

POLATKAN, Vahit: Yap İşlet Devret Modeli ile Ulusal ve Uluslararası Tahkim, Yaklaşım Yayınları, Ankara, Temmuz 2000.

RAMU, S. Shiva: International Joint Ventures, Wheeler Publishing, First Edition, New Delhi, November 1997.

SKEGGS, Chris: “Project Partnering in the International Construction Industry”, International Construction Law Review, V: 20, Issue: 4, 2003, p.456-482.

TAN, Turgut: “Kamu Hizmeti İmtiyazından Yap-İşlet-Devret Modeline”, Prof. Dr. Bedri Gürsoy’a Armağan, SBF Dergisi, Cilt:47, Sayı: 3-4, Aralık 1992.

TEKİNALP, Ü. .⁄ TEKİNALP, G.: “Joint Venture”, Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’a Armağan, Ankara, 1989, s.143-176.

TMMMB: Ortak Girişim Tip Sözleşmesi (Mavi Kitap), [Çeviri],1’inci Baskı, Ankara,1992.

UĞUR, Oktay: “Yap-İşlet-Devret Girişim Modelinin Hukuksal Yönü ve Ekonomik ve Mali Etkileri”, 1993 Yılı Hesap Uzmanları Kurulu Konferansları IV, Maliye Bakanlığı Yayınları, 1993.

ULAŞ, Dilber: Uluslararası Pazarlara Giriş Stratejisi Olarak Ortak Girişimler (Joint Venture) ve Türkiye’de Uygulamaları, Turhan Kitabevi, Ankara, 2003.

UYDURANOĞLU, Nurhan: Türk Hukukunda Yap-İşlet-Devret (YİD) Modeli ve Benzeri Müesseseler, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Uzmanlık Tezi, Ankara, Ocak 1994.

WALMSLEY, J.: Handbook of International Joint Ventures, Graham&Trotman Publishing, London, 1989.

YILMAZ, L.: “Çeşitli Hukuk Sistemlerinde JV Anlaşmalarının Yorumu ve Hukuki Düzenlemeye Kavuşturulması İhtiyacı”, BELİK’e Armağan, İstanbul, 1993.

YILMAZ, O.: Yap-İşlet-Devret Modeli ve Türkiye Uygulaması, Uzmanlık Tezi, DPT Yayın No:2493, Ankara, Nisan 1999.

Page 109: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences

Cilt / Volume: 2010-1 Sayı / Issue: 20

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ

YAZIM VE YAYIM KURALLARI

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

(ASBED) daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış özgün, araştırma, derleme ve kuramsal çalışmaların yayımlandığı sosyal bilim alanlarına ilişkin disiplinler arası ve hakemli bir dergidir. Dergi yılda iki kez yayımlanır. Dergiye gönderilen makaleler konu alanıyla ilgili en az iki hakemin önerileri dikkate alınarak yayımlanır. Dergiye gönderilecek makaleler Türkçe ya da İngilizce olarak yazılabilir. Dergiye gönderilen makaleler aşağıda belirtilen biçim ve yazım kurallarına dikkate alınarak gönderilmelidir. Yazım kurallarına uygun olarak hazırlanmamış makaleler yayım için dikkate alınmayacaktır.

Biçim ve yazım kuralları

1. Dergiye gönderilecek tüm makaleler Amerikan Psikologlar Derneği

2001 yılı yayım el kitabında belirtilen (APA 2001, http://www.apa.org/books/4200061.html) yazım kurallarına uygun olarak hazırlanmalıdır. Metin içerisinde doğrudan yapılan alıntılar da alıntının yapıldığı sayfa numarası mutlaka verilmelidir. Alıntının kelime sayısı 40 kelimeyi geçtiği takdirde ayrı bir paragraf olarak, normal metnin sağ ve solundan 1 cm. daha içeride kalacak şekilde yazılmalıdır.

2. Makaleler A4 ölçüsüne uygun kâğıtlara yazılmalı ve kâğıtların her yanında 3 cm. boşluk bırakılmalıdır.

3. Makalelerde 160 kelimeyi geçmeyecek şekilde yazılmış Türkçe ve İngilizce özetleri sırasıyla içermelidir. Özetlerde çalışmanın amacı, yöntem ve bulguları kısaca özetlenmeli ve atıflara yer verilmemelidir. Özetin hemen altında yer alacak şekilde en fazla beş kelimeden oluşan anahtar sözcüklere Türkçe özet için “Anahtar sözcükler” İngilizce özet içinse “Keywords” kavramlarından sonra yer verilmelidir. Her bir anahtar sözcük arasına noktalı virgül konmalıdır (öğrenme; öğretim; öğretmen eğitimi; öz-düzenleme).

4. Makaleler Word ofis programı aracılığıyla, Times New Roman yazı karakterinde ve 12 punto büyüklüğü kullanılarak yazılmalıdır. Birinci düzey başlıklar (makalenin başlığı ve bölüm başlıkları kalın karakterle ve 12 punto kullanılarak yazılmalıdır. Bölüm başlıkları kalın karakterle ve numaralandırılarak yazılmalıdır. Alt başlıklar

Page 110: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010-2 (20)

106

(varsa) bölüm başlıklarına uygun olarak numaralandırılmalı ve italik olarak yazılmalıdır (1–1, 1–1–1, 1–1–2, vs.).

5. Tablolarda dikey çizgiler kullanılmamalı, metin içerisindeki sıraya uygun bir biçimde numaralandırılmalı (Tablo 1, Tablo 2 vs.) ve tablo başlıkları 10 kelimeyi geçmemelidir. Tablo başlıkları tablonun üstünde yer almalıdır. Şekil ve/veya resim başlıkları ise (Şekil 1, Şekil 2, Resim 1, Resim 2 vs.) şekil ve resimlerin altında yer almalıdır.

6. Makalelerdeki toplam kelime sayısı kaynakça, şekiller ve tablolar vb. dâhil (Türkçe ve İngilizce özet hariç) 6 000 kelimeden az 10 000 kelimeden fazla olmamalıdır. Kelime sayısı metnin sonunda belirtilmelidir. Dergiye gönderilen makalelerin tümü çift satır aralığı kullanılarak yazılmalıdır.

7. Metin içerisinde dipnot göstermekten kaçınılmalı ve eğer gerekliyse bu tip gösterimler “Ek” başlığı altında kaynakçadan hemen sonra yapılmalıdır.

8. Dergide yayımlanan makalelerin telif hakları Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisine aittir.

9. Yazarlar dergiye makalelerini göndermekle etik kurallara uygunluğunu ve makalenin başka bir yerde yayımlanmamış ya da yayımlanmak üzere gönderilmemiş olduğunu kabul etmiş sayılırlar.

10. Dergide yayımlanan makalelerin içeriğinden ve etik kurallara uygunluğundan yazar ya da yazarlar sorumludur.

11. Dergiye gönderilecek makaleler, yazar(lar)ın görev yaptığı kurum ya da kuruluşun açık adreslerinin ve iletişimden sorumlu yazarın elektronik posta adresinin yer aldığı bir kapak sayfası, Türkçe/İngilizce özetlerin yer aldığı özet sayfası ve makale kaynakça ekler vb’nin yer aldığı metin sayfasından oluşmalıdır. Metin ve özet sayfalarından yazar(lar)a ait hiçbir bilgiye yer verilmemelidir. Bu bilgiler yalnızca kapak sayfasında yer almalıdır.

12. Metin içerisinde atıfta bulunulan tüm eserlere “Kaynakça” başlığı altında metin sonunda yer verilmelidir. Kaynakça yazımı APA 2001 standartlarına uygun olmalı ve kaynakça kısmında yer alan tüm eserler 1 cm. girintili tarzda yazılmalıdır. Elektronik ortamda yayımlanan dergilerin tümü basılı materyaller olarak değerlendirilirler. Bu nedenle kaynakça kısmından aşağıda belirtilen yazım formatına uygun olarak yazılmalıdırlar. Ancak, internet üzerinden indirilen diğer kaynaklara yalnızca metin içerisinde ve indirildiği tarih açıkça belirtilerek yer verilmelidir (http://www.sobel test.html, 02.03.2010 tarihinde indirildi).

Page 111: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

107

Makaleler Ng, W., Nicholas, H., & Williams, A. (2010). School experience

influences on pre-service teachers’ evolving beliefs about effective teaching. Teaching and Teacher Education, 26 (2), 278-289.

Kitaplar:

Dann, R. (2002). Promoting assessment as learning: Improving the learning process. London: Routledge/Falmer. Editörlü kitaplar

Patrick, H., & Pintrich, P. R. (2001). Conceptual change in teachers’ intuitive conceptions of learning, motivation, and instruction: The role of motivational and epistemological beliefs. In B. Torff, & R. J. Sternberg (Eds.), Understanding and teaching the intuitive mind: Student and teacher learning (pp. 117-143), Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum.

13. Makale yayımlandıktan sonra iletişimden sorumlu yazarın adresine yazarların her birisi için derginin bir kopyası ücretsiz olarak gönderilir.

14. Makalesini değerlendirmeden çekmek isteyen yazarlar, bu kararlarını gönderim tarihinden itibaren en geç 15 gün içerisinde bildirmelidirler.

15. Yayımlanmayan makaleler yazarlara geri gönderilmezler. 16. Makaleler aşağıda belirtilen adrese elektronik posta yoluyla

gönderilmelidir. Makale gönderme adresi [email protected]

Page 112: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ...sbe.ibu.edu.tr/dergi/sayi_yirmibir.pdf · Uzm. M. Süalp GÜLER Basım Yeri ve Tarihi AİBÜ Basımevi-2011 Yazı

AİBÜ BASIMEVİ