base post no:00

24
SAYI BU SAYIDA 04 PATRICK DEMARCHELIER’S DIOR COUTURE 05 RETRO MARS - KAFT TSHIRT 06 HAZAL YILMAZ (URBAN CONFESSIONS) 08 FLAVORWIRE.COM 10 CAFEFERNANDO.COM - TEKNOGASTE.COM 12 FUN FUN FUN 13 SPACE ECHO 14 GALAXY MÜZİKEVİ 17 AJANDA: KONSER-SİNEMA-TİYATRO-SERGİ >> Moda Trend Tasarım Müzik PopCult Teknoloji Ajanda B’BASE Analog Blog

Upload: umit-kurt

Post on 12-Mar-2016

244 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

BasePost is a montly magazine created by Bbase which is a bloggers cafe at Galata in İstanbul. Founded and created by Mansur Forutan and Ümit Kurt, Base Post invites you to discover trends, musics, decoration, design, events in İstanbul.

TRANSCRIPT

Page 1: Base Post No:00

S A Y I

BU SAYIDA 04 Patrick Demarchelier’s Dior couture 05 retro mars - kaFt tshirt 06 haZal YilmaZ (URBAN CONFESSIONS) 08 Flavorwire.com 10 caFeFernanDo.com - teknoGaste.com 12 Fun Fun Fun 13 sPace echo 14 GalaXY mÜZİkevİ 17 aJanDa: konser-sİnema-tİYatro-serGİ >>

Moda Trend Tasarım Müzik PopCult Teknoloji Ajanda

B’BASE

Analog Blog

Page 2: Base Post No:00

A D S O F T H E W O R L D . C O M

Need a bookcase?Advertising AgencyTBWA, Istanbul, TurkeyExecutive Creative DirectorIlkay GurpinarArt DirectorGuney SoykanCopywriterGul KanikPhotographerMurat BayindirPost ProducerArtun Cinetci

Page 3: Base Post No:00

0301No: 04/11 KASIM’12

flavorwire.com popüler kültür konusunda uzman bir blog. Nicol Martinez’in muhteşem “Nerd Severse” adlı koleksiyonuna burada denk geldik ve hemen paylaşalım dedik... koraycaner.com moda ve trend aksiyonlarını takip etmek adına sıkça ziyaret edeceğimiz bloglardan biri olacak...Patric Demarchelier’in Dior için çektiği set görülmeye değer...Söz konusu web küratörlüğü ise bizibozmaz.com listenin başında yer alır. Yakın takibe aldıklarını, takibe almak kesinlikle iyi bir fikir...dangereousminds.com ’da Mirgün Akyavaş’ın Texas Fun Fun Fun festivalinde çektiği “çöl modası” seti görülmeye değer...

galaxymuzikevi.com ‘da okumaya doyamadığımız, manifesto kalibresinde nefis bir müzik yazısı bulduk ve hemen gerekli işlemi yaptık... Dünya kriterlerine uygun, tutkulu, özenli, zevkli ve emek dolu bir blog cafefernando.com. Görür görmez “içine” düştük... Konu teknoloji ise teknogaste.com her daim kadrajımızda kalacaktır. Dünyanın en basit telefonuna burada denk geldik, hastası olduk... Üst düzey görsellere meraklıysanız sizi SpaceEcho’a (ukurt.tumblr.com) davet etmek istiyoruz. Ruhunda müzik olan yüksek oktanlı “bakılacak” işler burada...

Bu Hafta Bİze İlHam veren Blog’lar ve Post’lar

06HAZAL YILMAZ

08NERD SEvERSE

12FUN FUN FUN

17AJANDA

14GALAxY MüZİkEvİ

Mansur ForutanÜmit Kurt

Tülin KermenCansu AyaziSelin Özavcı

Doruk TokçabalabanEkrem Vural

Levent ErtemHazal Yılmaz

tarafından hazırlanmaktadır.

Dibek sokak, No: 17 Galata 34425 İ[email protected]

bloggersbase.net

212 245 66 76

Dijital alemde zirilyonlarca faydalı, ilham veren ve kafa açan iş var. Biz sizin yerinize bakıp bu işleri derliyoruz ve üşenmeyip kağıda basıyoruz. Base Post, blogger ’ lar ı ,

grafiker ler i , yazar lar ı , ç izer ler i , düşünür ler i , mucit ler i , hayalperest ler i , v ideoar t ’ç ı lar ı , b i l im insanlar ını , gezginler i , tasar ımcı lar ı , tamirc i ler i , müzisyenler i , yani, bi’ şeyler üreten, bi’ şeylerin iyi yönde değişmesine saran kim varsa sizlerle tanıştırır, ürettiklerini iftiharla sunar...

KAPAK: Nicole Martinez

Base Post:

Page 4: Base Post No:00

04

Üstad moda fotoğrafçısı Patrick Demarchelier, Dior moda evinin

‘couture’ kolleksiyonlarından seçtiği parçaları fotoğraflamış, bir de kitap haline getirmiş. Taa 1947’deki ilk kolleksiyondan tutun da Yves Saint Laurent ve John Galliano gibi isimlerin Dior için hazırladığı kolleksiyonlara kadar pek çok farklı dönemden Dior tasarımlarını bir araya getiren bu muhteşem kitabı alıp fotoğrafları tek tek çerçeveletmek için sabırsızlanıyorum!

Patrick DemarcHelier’sDior couture

MODA

> www.koraycaner.com

Page 5: Base Post No:00

05

Retro Mars posterleri! Mars’a gideli onyıllar

olmuş, insanoğlu orada kolonilerini kurmuş da; bu posterler de o geçmiş yılları hatırlatıyor sanki! MarsUnited isimli bu çalışmalar grafik tasarımcı Andy Rohr‘a ait. Farklı gezegenlerde hayat olsa, biz de tatilde filan değişiklik olarak Mars’a gitsek…

KAFT’ı her yerde ‘Piyasada kendine göre bir tasarım bulamayan, farklı tasarımlar arayan, estetik kaygısı olan

ve kaliteli ürün kullanmayı seven kişilerin yeni t-shirt markası’ olarak lanse ediyor. Bunun, yurtdışında bunun çok başarılı birkaç örneği olduğunu ama Türkiye’den henüz bu mantıkta bir oluşum çıkamadığını düşünüyor Onur. “Aslında yurtiçinde tasarım anlamında inanılmaz yetenekli çizer ve sanatsever bir grup var. Fakat bu kişileri bir araya getirmek, organizasyon ve üretim kısmında büyük bir sıkıntı olduğu için bir çok kişi yılıp, yarı yolda bırakıyor. KAFT diğer örneklerden farklı olarak, biraz daha butik denilebilecek bir oluşum. Her tasarımdan sadece 60 adet basılıyor, ileride de sistem mümkün olduğunca bu şekilde devam edecek: Çok tasarım, az ürün.” diyerek KAFT işlerini özetliyor.

İlk olarak kendi tasarımlarıyla yola çıkmış ve görünen o ki bu durum bir süre daha böyle devam edecek. İşlerini ‘çoğul’ anlatsa da aslında kendini bir ekip olarak görüyor! Ama diyor ki: ‘İleride daha yetenekli çizerler-tasarımcılar aramıza katılacak. Tabii ki isteyen herkesin katıldığı, yoğun katılımcılı forum mantığında değil; daha elle tutulur, elit ama küçük bir grup oluşturma niyetindeyiz. Bunun için şimdiden gönüllü olan bazı yetenekli tasarımcılarımız Candaş Şişman, Emre Turhal, Semih Ünlü’nün tasarımlarını yakında KAFT’ta görebileceksiniz. Bu proje sadece t-shirt grafikleri üreten sanatçılar için değil, aynı zamanda bizimle aynı kaygıyı taşıyan diğer dijital ve işitsel dallarda üretken kişilere, üzerinde dilediklerince uçup kaçabilecekleri bir zemin olacak. Hayatta karşı durduğu ve savunduğu şeyler olan insanlarız. Dünyanın gidişhatı bizi ilgilendiriyor. Sürekli gırgır şamatanın içinde boğulan insanlar değiliz camia olarak. Bunu tasarımlarda da anlatmak istiyoruz. O yüzden KAFT tasarımlarında vıcık vıcık, popüler neşeli grafiklerden mümkün olduğunca kaçınmaya, daha soyut ve ciddiyet içerenlere yönelmeye çalışacağız” sözleriyle de tasarımdaki ‘cümlelerini’ özetliyor. KAFT satışları şu an internet üzerinden yapılıyor ama aynı zamanda Galata’da Harikalar Dükkanı, Beşiktaş’ta Durak Dükkan’da da satılıyor.

Güzel haber: İlk üretilen seri neredeyse tükenmek üzere, yeni tasarımların üretimine de bu hafta başlandı, çok yakında duyuracaklar.

retro mars

söylecek cümlesİ olan t-sHirt tasarimlari İle kaft

trEnD tASArıM

trEnD tASArıM

> B İZ İBoZmaZ.com v ia www.andyrohr.com

> B İZ İBoZmaZ.com v ia www.kaft .co

01No: 04/11 KASIM’12

Page 6: Base Post No:00

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde Hazal diye birisi varmışmış. Peki kimmiş bu? Gelsin hikayesini anlatsınmış.1 Ağustos 1981 yılında doğmuş. İstanbul, Nan-tes, Ithaca-New York’ta yaşamış. Fotoğrafçılık okumuş, fotoğrafçı olamamış, film dersler almış, yönetmen koltuğuna oturamamış. Reklamcılık, internet ajanslarında proje yöneticiliği, fikir bu-luşçuluğu, dergicilik, editörlük gibi görevlerden sonra bir gün “yeter” demiş, ben yazmak istiyo-rum. Öyle işte. Başlamış bir blogger’lık sevdası-na. Milet bu da iş mi demiş.

Şimdi Hazal mı blog’tan çıktı, blog mu Hazal’dan?Blog hep Hazal’ın içinde vardı sanırım, ağrılar sıklaşıp sular patlayınca doğdu.

İlk blog açtığın güne geri dönecek olursak eğer, nasıl bir ruh haliydi o? Ampul mü yandı bir anda, kafada şimşekler mi çaktı? Yoksa hep vardı da planda, o güne mi denk geldi?İşte, evde, müşterilere hayalimizdeki projeleri kabul ettiremeyince sıkılıyordum. Sürekli bir kitap yazma hayali. Ama ben gezmeyi de çok severim. Elma düşmüş olabilir birden. Ya de-dim, neden blog yazmıyorum, ben aptal mıyım? Öyle açtım işte.

Seksi erkek nedir, ne değildir biz senden bildik. Seksi kadın da nasıl olunurmuş bir kenara not ettik. Peki iyi bir yazar, iyi bir blogger Hazal’ca nasıl olunurmuş, bir de onu öğrenelim.Yanında seksi bir erkek olmayacak bir kere. Adamlar gezen kadın pek sevmiyor. Uzaktan bakıp içki ısmarlamakla yetiniyor. Blogger’lık, evde dolaşan karınca maceralarını yazmıyorsan, gezme işi. İyi blogger’ın bencesi şu: çok gezen, çok okuyan, çok meraklı, çok dirençli, çok plan-lı, çok erken kalkan, çok da geç yatan, çok tut-kulu, çok sorulu, çok ikilemli insan.

Sence bir yazarın düşeceği en büyük hata nedir?Ego çukuru.

Her gün yazıyorsun sen. Hem de hiç ak-satmadan. Hiç tıkandığın olmuyor mu? Ya da “Bugün yazmasak olmaz mı?” dediğin?Yazmasam olmaz mı dediğim olmuyor, internet yok diye dağlardan insanları şehre indirmişliğim (araba da kullanamam), bilgisayarım (a.k.a sev-gilim) evde diye gecenin köründe Ataşehir’den dönmüşlüğüm, Otto’da millet eğlenirken yazı yazmışlığım çoktur. Ama tabii bazen tıkanıyor insan, yaşadıkların yetmeyince yazma telaşına. O zaman da başkalarının hikayelerini dinliyorum. Hazal her yerde. Yemeğin en lezzetlisi,

serginin en şıkı, eğlencenin en kralı onda. Ama Hazal en çok nerede olmayı seviyor mesela?Sabah Nişantaşı House Cafe Corner’da, yaz gelince bahçede, öğlen Mangerie’de, akşamüstü Galata sokaklarında, akşam arkadaşları gelsin de ya evde ya yemekte, gece Kiki, Minimüzik-hol, bazen Corridor’da. Geceyarısı Aztek veya çift kaşarlı tostçuda. Pazar Tamirane veya Cad-debostan sahilde. Arnavutköy Takanik, Kadıköy Beyaz Fırın, Sirkeci Malatya Pazarı, Çukurcu-ma 49, Galatasaray Urban, Tünel Şimdi’de.

Bir de ben biliyorum ki Bloody Mary has-tasısın sen. Peki bunu İstanbul’da en iyi kim ya da neresi yapıyor?En son Delicattessen’de içtim de bayıldım. Bir de Kantin iyi yapar. Ama Berlin White Trash’te içtiğimin eline su dökemez hiç kimse.

İstanbul’u çok seviyorsun, o belli. Sevme-sen seninki yapılacak iş değil. Oldu da İs-tanbul üzerine gül koklaman gerekti, baş-ka hangi şehri koklarsın ve neden?Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin. Berlin.

Berlin. Şöyle açıklasam olur mu?http://hazalyilmaz.com/anlamarama/index.php/category/berlin/

Penti’nin dergisi Pentilog senden sorulu-yor. Pazarları bizi sen Sabah’lıyorsun. Bir bakıyoruz ki “Entertainbul”da da karşı-mıza çıkıyorsun. Her gün “Anlam Arama” desen de sen, biz anlam arar olduk sürek-li. Peki var mı başka projeler, Hazal’dan yeni inciler?Efes Pilsen ile iki ayrı proje yapıyorum şimdi. Biri: (http://www.gustamap.com/default.aspx) Duyurularına yavaştan başladık. Diğeri gizli. Bir ay sonra bilgisayarınızın ekranında. Bunun dışında Zero’ya her ay içki ve yemek yazıla-rı yazıyorum. Pentilog ekibi içindeyim, Çorap Delisi projesine dahilim. Vogue için yazdım bir iki. Le Cool, Pukka Living’in çıkardığı İstan-bul Keşif Rotaları, monomundo.com çalıştığım yerler. Yazmaya açığım yani.

Bu alan da Hazal’a ait olsun ve Hazal boş-luğu istediği gibi doldursun.Buenos Aires, Dublin, Montreal’e gitmek isti-yorum.

06

Hazal yilmaz(URBAN CONFESSIONS)

> HaZaLyILmaZ.com

Page 7: Base Post No:00

A D S O F T H E W O R L D . C O M

Dahon: CurveUnfold Your World

Advertising AgencyBates141, Jakarta, Indonesia

Creative DirectorHendra Lesmono

Art DirectorAndreas Junus

CopywriterIyan Susanto

IllustratorDini Tamiyati Umar

PublishedJanuary 2011

Page 8: Base Post No:00

08

İÇİNİZDE gizli kalmış bilim insanını harekete geçirecek bu on numara tasarımlar Boston’lı sanatçı Nicole Martinez’e ait. Aşkı anlatmak için kalın romanlara ya da senfonilere falan ihtiyaç yok. Onu gördüğünüzde, heyecandan gözlük camlarınızın buğulandığını en basit şekilde çizin konu kapansın. Yaşasın temel bilimler ve de Geek!ler!! Ne diyelim: Az her zaman çoktur. Bu nefis posterlerden arzu edenle etsy.com’dan tedarik edebilirler...

nerD aşik olursa Böyle olur!trEnD tASArıM pOp cult

Page 9: Base Post No:00

09

> fLavorwIre.com

01No: 04/11 KASIM’12

Page 10: Base Post No:00

10

ÇOK İYİ BİR BLOG görmek istiyorsanız cafefernando.com ‘a bakmanız yeterli. Aldığı uluslar arası ödüller boşuna değil. Çok

ciddi bir emek, özen ve tutku var bu işte.Seçtiğimiz fotograflardan bunu anlamak mümkün... Tarifler ve olağanüstü diğer görseller

için siteye bakmanızı ısrarla tavsiye ederiz...

Masaya koyduğunuzda kesinlikle ilgi çekecektir ama bi’ o kadar da hayatı zorlayacağı kesin. Huzurlarınızda dünyanın en basit telefonu! GPS, MP3 player, Bluetooth,

camera, address book, instant messenger, SMS, touch screen, memory card, Android, IOS, Windows falan... Bunların hiçbiri yok... Sadece arayıp aranabiliyorsunuz!

İsteyenler amazon’dan John’s Phone adıyla 100 USD’ye bulabilir...

Dİkkat! Çekİyorum! sonra yİyorum!

alo sesİm gelİyor mu?

trEnD tASArıM pOp cult

trEnD tASArıM tEKnOlOJİ

> cafefernando.com

> TeknoGaSTe .com

Page 11: Base Post No:00

A D S O F T H E W O R L D . C O M

apple itunes app store / Instagram: QR Code

Page 12: Base Post No:00

12

BİR FESTİVAL için Texas’a

gitmek epey bi külfet yaratabilir. Neyse ki, o coğrafyada takılan Mirgün Akyavaş olup biteni görüntülemiş. Gördüğümüz o ki, kuraklık ve kum fırtınaları katılımcıları epey bi’ zorlamış. Fun Fun Fun Festival’i bu yıl doğa koşullarının belirlediği bir trend’e öncülük yapacak gibi: Ört Yüzünü!

Protestoların, isyanların havada uçuştuğu bu dönemde faydalı ve kesinlikle ilham verici olacağından eminiz.

moDayi Doğa koşullari Belİrler

MODA trEnD tASArıM pOp cult

> danGerouSmIndS.neT

Page 13: Base Post No:00

Piyasaya çıktığı günden beri sosyal ağlarda yoğun bir şekilde konuşulan

Steve Jobs’ın biyografisi, ülkemizde de Türkçe olarak satışa çıktı.

Steve Jobs’ın kendisiyle tam işbirliği içinde yazılmış tek biyografisini yazan Walter Isaacson daha önce Benjamin Franklin ve Albert Einstein’ın da çok satan biyografilerini kaleme almıştı.

Kitabın giriş bölümünde belirtildiğine göre Jobs’la iki yıldan uzun süre boyunca yapılan kırktan fazla röportajın -ayrıca yüzden fazla akrabasıyla, arkadaşıyla, hasmıyla, rakibiyle ve iş arkadaşıyla yapılan görüşmelerin- temel alındığı bu kitap, kusursuzluk tutkusuyla ve azmiyle altı endüstride (kişisel bilgisayarlar, animasyon filmler, müzik, telefonlar, tablet bilgisayarlar

ve dijital yayıncılık) çığır açmış yaratıcı bir girişimcinin inişli çıkışlı hayatını ve güçlü kişiliğini anlatıyor. Jobs bu kitabın yazılma sürecinde işbirliğinde bulunsa da, yazılanlar üstünde söz sahibi olmayı ve hatta kitabı yayınlanmadan önce okuma hakkını bile istemedi.

Hiç sınır koymadı, tersine tanıdığı insanları dürüst konuşmaya teşvik etti. “Gurur duymadığım bir sürü şey yaptım, örneğin 23 yaşındayken kız arkadaşımı hamile bırakmam ve sonrasındaki tavrım bunlardan biri,” dedi. “Ama öğrenilmesine izin veremeyeceğim kadar kötü sırlarım yok.”

GRAFİK tasarımcı Ümit Kurt’un kişisel

blog’unda, poster çalışmaları, “nohoperecord” adını taşıyan myspace sayfası için hazırladığı single kapaklarını ve galaksiden topladığı tipografi, poster ve müzik post’larını bulabilirsiniz.

13

KİtAp

steve JoBs’in Bİyografİsİ Çikti, yok satti

01No: 04/11 KASIM’12

spaceechotrEnD tASArıM

> domInGo.com.Tr

> ukurT.TumBLr .com

Page 14: Base Post No:00

14

“Hayalİm, eğeR geRçekleştİReBİleCeğİmDeN DaHa İyİyse;

ulaşmaya çalIşmayI BIRakIR, Hayal kuRmaya Devam eDeRİm”Yazı Mansur Forutan

MÜZİK

Page 15: Base Post No:00

sUADİYE ATLANTİK SİNE-MASI BENİM İÇİN, sadece Baba, Star Wars, Jaws, Grease, Şeref Madalyası gibi “1 Numara” merte-besindeki filmleri izlemek için git-tiğim bir yerden çok daha fazlasıydı. 80’li yıllarda hayatının cadde çocu-ğu evresinde olanlar çok iyi hatırlar Atlantik Sinema’sını. Hemen giriş katındaki Dede Kuruyemişçisi…

Beş Kardeşler Esnaf Lokantası… Pasajın daha iç kısımlarındaki vesikalıkçı… Ergenliğimin tüm evrelerini bu vesikalıkçıda, 4.3×3.5 cm eba-dında belgelediğimi ifade etmem gerek. Ama benim için önemli olan gişeleri hemen karşınıza aldığınızda, genişçe koridorun solundaki en son dükkandı…

GALAxY MüZİkEvİ…Analog çağlarda insanların şarkı listeleri hazır-layıp bu şarkıları kasetlerine doldurtmaya git-tikleri yerlerden biriydi Galaxy. Şehrin en iyi Hard’n Heavy arşivini Galaxy dışında belki bir iki yerde daha bulabilirdiniz ancak. Küçük vit-rininde yeni gelen plakları görmek mümkündü.

Dikkatimi ilk kez vitrinde Mötley Crüe’nün Shout At The Devil albümünü gördüğümde çekmişti. Okulda Mötley Crüe hakkında konu-şulduğunu duymuştum ama neye benzedikleri-ne dair bi’ fikrim yoktu. Muhtemelen bi’ fikrim varmış gibi davranmışımdır! Albüm kapağın-dan anladığım kadarıyla Kiss’e benziyorlardı. Artık kapana düşmek üzereydim, peynirimse Mötley Crüe’ydü. İçeri attığım ilk adımdan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı-nı, ergen bir cadde bebesi olarak tahmin etmem tabii ki imkansızdı…

Toplasanız en fazla 500 plağın olduğu bir dükkan, ruhumun, kişiliğimin ve biyolojimin Hard’n Heavy yanının nasıl olacağını tayin ede-cekti. Ekonomik duruşumu da tayin edecekti tabii ki: Yarattığın (ya da yaratamadığın) her on birim değerin yedisini müziğe harca! Bun-dan bir kez bile pişman olmadım. Kenny G için harcadığım her kuruşa bile değerdi. Ama hayır, Galaxy’de bu türden plaklar bulamazdınız.

On grupla Galaxy’deki arşivin kıvamını tanım-lamam gerekirse, Maiden, Zeppelin, Purple, Santana, Journey, Dokken, Yes, Queen, Def Leppard ve Styx derim ve bu tüm envanterin özeti olur…Duran Duran, Hall&Oats veya Cars albümleri burada bulunmazdı. Michael Jackson veya Earth, Wind and Fire soranlara ise caddedeki diğer müzik evleri, Metronom ve Oktay önerilirdi.

Toto, Cindy Lauper, Wham falan Altuğ Mü-zik Evi’nde karşılaşabileceğiniz türden plak-lardı. Dönemin, müzik tarihinin en çeşitli ve en üretken yılları olduğu düşünülecek olursa, Galaxy’nin arşivi aslında son derce cılızdı, yine de bu mekan başka dünyalara uzanan galaktik bir koridor oldu benim için; bilinen ve tanım-lanmış olan her şeyi dinlediğim bir koridor. “Eğer bİ’ şeyler dİnleyerek overdose olunsaydı, ‘84 yazında Atlantİk Sİneması’nın ev yemeğİ kokan loş korİdorlarında cesedİmİ bulurlardı herhalde”Muhtemelen de Rainbow’un Down To Earth albümüne sıkıca sarılmış bi’ halde… Bu plağın

önemi sadece müzikal açıdan çok iyi olmasın-dan ibaret değil tabii. Down To Earth’ün bana ulaşması üç ay sürmüştü! Süreci takvimlerden, ajandalardan izleme ihtiyacı duymuştum. Çek-tiğim acıyı nasıl anlatsam… Şöyle düşünün; net’ten bi’ albüm indiriyorsunuz ve bu, üç ay sürüyor!!! Burada çok ciddi boyuttaki bi’ acıdan söz ediyorum! Tamam hayat o zamanlar çok daha yavaştı falan ama, benim o albüme duy-duğum istek ve arzu, tipik bir 21’inci yüzyıl in-sanından farklı değildi. İstiyordum, hem de he-men! İstisnasız her okul çıkışında, parasını peşin verdiğim bu ilk kişisel ithalatımın, o zamanki adıyla Federal Almanya’dan gelip gelmediğini sormak için Galaxy’ye uğrardım. Bi’ amacım da yeni gelen plaklara bakmak, kayıt ettirdiğim albümlerin şarkı sözlerini defterime yazmaktı. Şarkı sözlerini kağıda aktarma işleminin çok sancılı olduğunu hatırlıyorum. Her şeyden önce rahat yazacak bir ortam yoktu, dahası çok uzun ve bayıcı bir süreçti. Queen’in A Night At The Opera albümündeki şarkı sözlerini bi’ yazma-ya kalkın ne demek istediğimi anlarsınız. Ama en çekilmezi plağın hasar görme ihtimalinin sürekli kafama kakılmasıydı. Adını hatırlama-dığım ama büyük olasılıkla stüdyo bilmem ne olan vesikalıkçı, fotokopi hizmeti vermeye baş-ladığı gün hayat şimdiki kadar olmasa da, ciddi anlamda hızlanmıştı. Ve Xerox’un da hayatımda en az Maratnz kadar önemli olduğu gerçeği bir şamar gibi suratıma patlamıştı.

MMarantz demişken, Galaxy’nin makine par-kından da söz etmeliyim. Çünkü bu 8 metre-karelik dükkan, neyi dinleyeceğim konusunda olduğu gibi, nasıl ve hangi cihazlarla dinleyece-ğim konusunda da önemli referans noktalarım-dan oldu. Modelleri hatırlamasam da markaları çok iyi hatırlıyorum. İki adet Technics pikap. Biri double olmak üzere de üç casette deck. Double deck olan Sony, diğer tekliler AKAI. Pioneer ekolayzır; milyonlarca kanallı! Bir çift devasa Pioneer HPM speaker. Ve bir traktörü çalıştıracak kadar güç üretebilen siyah Marantz power amfi. Üstelik hiçbiri Çin’de üretilme-mişti! Bu cihazlardan hangi müziği dinlerseniz dinleyin, ruhunuza saplanırdı!

Galaxy Müzikevi sadece benim değil, okuldan, mahalleden neredeyse tüm arkadaşlarımın ha-yatına fena girmişti. Listeler, kasetler, plaklar elden ele dolaşırdı. Popüler müzik tarihinin en üretken ve en çeşitli olduğu yıllardı ve bu bol-luğa yetişmek, inanın bana, zevkli olduğu kadar, masraflı ve zaman isteyen bir hastalıktı. Bütün bunların fazlasıyla yer kapladığını da eklemek gerek. En baba kasetin taş çatlasın 20 şarkı al-dığını, üstelik bunun bugün en küçük iPod’un yanında bile aciz görüneceğini düşünürseniz, depolamanın o yıllarda ne büyük sorun teşkil ettiğini kolayca anlarsınız.

Müzikseverler Rock’çular ve Pop’çular diye kes-kin iki hatta ayrılmış olsa da, o yıllarda herkes her şeyi dinlerdi aslında. Deep Purple mı Led Zeppelin mi? Van Halen mı, George Lynch ya da Randy Rhodes mu? Sürekli ve her Allah’ın günü kim kimden iyidir geyiği yapılırdı. Pop Rocky, Bravo, Kerrang, Rolling Stone, Guitar Player, Stereo Review… kimde ne bulunursa okunurdu. Okumaktan ziyade o dergilerin rönt-genleri çekilirdi adeta. TRT FM, Polis Radyosu falan dinlenirdi. Beş sapın, bir Doğan’ın içine doluşup, caddede akması ve bu ilkel eylemi

gerçekleştirirken Twisted Sister eşliğinde he-adbang’lemesi de oldukça rağbet gören müzikal içerikli sosyal aktivitelerdendi.

En iyi liste kayıtlarına, ulaşabileceğiniz ortam-lar arasında ev partileri de vardı. 80’lerde Akas-yalı Sokak ve civarında her fırsatta partilenir, iyi müzik setlerinden hit’ler çalınırdı. Tabii ki şimdilerde folklorik bir değer taşıyan “slov” tar-zında dans da ederdik.

“O yıllarla ilgili en kOrkunç şey,

insanOğlunun ısrarla ve sistematik bir

şekilde slOv dans etmiş Olmasıdır!

20’nci yüzyılda Bağdat Cadde’si havzasındaki müzikal yaşam bu tatta bi’ şeydi işte. O yıllarda, yani 80’lerde, hatta 70’lerde bile, yani siyah-be-yaz Türkiye yıllarında etrafta benim için bi’ tek müzik vardı… Benim de tek ihtiyacım müzikti zaten.

Tabii bi’ de sürekli aşık olurdum.

Sayısız sayıda aşık olmuşumdur herhalde. Oku-la giderken birine, dönerken bi’ başkasına… Dolmuştaki kıza, hemen akabinde vapurdaki-ne… “Eğer aşktan OVERDOSE olunsaydı, ‘87 baharında, 7:10 Kadıköy-Karaköy vapurunun üst terasında cesedimi bulurlardı.” Aşık oldu-ğum kızlarla ilgili hep aynı hayali kurardım: Çok büyük bir grubun gitaristiymişim ve aşık olduğum kız konsere gelmiş… İstisnasız her bi-rini tek tek hatırlıyorum, onları şarkılarla işaret-lemiştim çünkü. Saçma sapan rüyalar görürdüm bir de.

Ritchie Blackmore’un ablamı istemeye geldiği rüyam, bir klasiktir mesela.

Paralel bir boyutta da müzisyen olma çabası içindeydim. Bir iki satır etmeden geçemeyece-ğim…

Her türlü imkan ve desteğe rağmen, gitar çal-ma konusunda berbattım. Daha doğrusu benim için gitar çalmak, eğer sadece Malmsteen falan gibi çalabiliyorsan gitar çalmaktı. Ve benim o mertebeyle uzaktan yakından bi’ alakam yoktu, olamazdı, olmayacaktı. Çok çaba, ve odaklan-ma gerektiren bi’ işti iyi gitar çalmak. Bende il-kinden biraz olsa bile, ikincisinden hiç ama hiç yoktu. O yüzden ben de çalmak yerine, çalıyor gibi yapmayı seçtim. Zaten tantanası yeterince eğlenceliydi. Yalandan gruplar kurmak, yapaca-ğın müziğin türü üzerine günlerce geyik yap-mak, tünele gidip gitarlara, efektlere, amfilere bakıp kızışmak gibi şeyler yeterliydi.

15

>>

01No: 04/11 KASIM’12

Page 16: Base Post No:00

barda çalma hayalim yOktu, ben arenaları

istiyOrdum….

“Hayallerim o kadar erişilmez bir noktadaydı ki, gerçekleştirmek için çaba göstermek saflık olurdu, inanın bana. Hayalim, eğer gerçekleş-tirebileceğimden daha iyiyse, ulaşmayı bırakır, hayal kurmaya devam ederim.”

Şimdi de bi’çok konuda böyle düşünüyorum. İyi gitar çalamamışsam da, büyük bir grup kurama-mış olsam da, en azından aşık olduğum kızın karşısında bir konser verme hayalimi gerçek-leştirebildim. Hayatımın en güzel gecelerinden biriydi.

Sonra bi’ gün uyandık ki 90’lar başlamış! Her şeyin kabuk değiştirdiği bi’ dönemin eşiğin-deydik artık. Tarih analog çağdan dijital çağa geçmek üzereydi ve biz henüz bunun farkında değildik.

Galaxy Müzikevi’ne ne mi oldu?

Kayıtlarda bana yardım eden 30 küsur yıllık dostum Kerem, babası Özal zengini bi’ cadde bebesini kafalayıp Galaxy Müzikevi’ni devraldı. Bu girişim yakın çevrede Viyana’nın alınması mertebesinde muamele görse de hüsranla so-nuçlandı. Eğer Kerem bu devir teslim işlerinde Kurt Cobain diye birinin albüm çıkarmak üze-re olduğunu bilseydi, bu fikrinden vazgeçerdi. Galaxy Müzikevi 1992’de, Erenköy Cadde üze-rindeki yeni yerinde kapandı, arşivi yağmalandı, makine parkı, borçları karşılamak için satıldı.

Eğlence, en azından benim için bitmeye baş-lamıştı. DNA’mdaki Türk’sün, doğrusun, çalış-

kansın kodlarına bir de “adam olmam gerektiği” kodunu da eklememin zamanı gelmişti. Yani hayatıma aşk ve müzik yerine kariyer, statü ve sevişme endişeleri hakim olmaya başlamış-tı. Artık Galaxy Müzik Evi’nin tüm arşivini Napster’dan neredeyse bi’ gecede bilgisayarıma indirebiliyordum. Evet, Down To Earth albü-münü de indirdim; yarım saat sürmedi. Türk Pop’u patlamıştı, DJ’ler rock yıldızlarının ye-rine göz dikmeye başlamıştı. Mutsuzluk moda olmuş, benim kafamsa bu hengamede fena ka-rışmıştı.

“sanki lunaparkımı alıp yerine düğün

salOnu vermişler gibi hissediyOrdum. üstelik düğün Orkestrası da

nirvana’ydı

Cool and the Gang, ya da ne bileyim, Frankie Goes To Hollywood olsa, belki kabullenebilir-dim. Doksanların ikinci yarısına geldiğimizde yeni bi’ şeyler dinlemeyi bırakmıştım. Hiçbiri ruhuma hitap etmiyordu. Eskiden ulaşılması imkansız olan albümleri, single’ları toparlama-ya başladım. Her yurt dışı seyahatinden bavul dolusu CD’yle dönüp, bir vakitler bir plak için tam üç ay beklemiş olmanın acısını kapatma-ya çalışıyordum herhalde. Müzikle hiç de hoş olmayan maddi bir ilişkim vardı. Yeni bi’ şey-ler dinlemek yerine, geçmişi dibine kadar oyup oralarda yeni hazineler aramak daha kolaydı sanki. Sonra bir gün “her şeyi” dinlemiş oldu-ğumu fark ettim.

Ve aynı şarkıyı bir milyar kere daha dinleyip, her seferinde “amma manyak şarkı” demekten de sıkılmıştım. Hayır, overdose olunsa da ölün-müyormuş meğer.

Acım dindiğinde 2000’lerin başıydı ve narin ruhumun üzerinden sayısız ekonomik kriz, tril-yonlarca şarkı, bir ihtilal, bir muhtıra ve bir de dijital devrim geçmişti. Ve gene 2000’lerin ba-şında bir gün, yeni şeylerin hiç de fena olmadı-ğını fark ettim. Bir yandan kendime ve yenilik-lere şans tanırken, bir yandan da müzikle ilgimi sorgulamaya başladım. Ablam Mehin’in plakla-rını dinlemekle başlayan ve hiç bitmeyen ilgi-mi… Bu süreci müzikal anlamda ikinci ergen-liğim olarak nitelendirebilirim. İlkinde olduğu gibi gene aynı merak ve heyecanla dolmuştu minik yüreğim. Üstelik artık yeni yüzyılın sun-duğu teknoloji ve bolluktan da istifade edebili-yordum.

Adam olup olmama sınavından kendimi mezun ettim. Hemen ardından, yani 2005 Mayısında, mezuniyet hediyesi olarak kendime bir Fender Stratocaster aldıktan sadece bi’kaç gün son-ra, tıpkı eskisi gibi aşık olduğumu fark ettim. Bundan sonra bana adam olmak üzerine hayat bilgisi dersi vermeye kalkışacaklara, iki kez dü-şünmelerini tavsiye ederim.

“Artık gitarı tanrısal boyutta çalmam gerekmi-yordu, artık rock yıldızı olmak demokratik bir haktı ve artık ev stüdyolarında albüm yapılabi-liyordu. Bedeli yalnızlık ve mutsuzluk olsa da hayaller gerçekleşmişti

Bu cümleyi hazmetmem ve ne anlama geldiğini görmem epey vakit aldı gerçi. Son birkaç yıl-da evimin salonu bir stüdyoya dönüştü. Biraz çaba ve odaklanmayla müziği daha iyi anlama-ya, gitarı daha iyi çalmaya başladım. Biraz kayıt yapmayı öğrendim, bir de yıllar boyunca beyni-me saplanmış sesleri, şarkıları ayıklayıp, başka formlarda bir araya getirmeyi…

Dinledikleriniz mütevazı bir ev stüdyosunda kaydedildi. Tamamen makyajsız, süssüz, hafif defolu ve sek. İçi aşk ve tutku dolu… Tıpkı At-lantik Sineması’nın koridorunda, elinde yeni al-dığı plağıyla, hızlı adımlarla yürüyen çocuğunki gibi… Bana verdiği hissi söyleyeyim mi?

büyük bi’ grubum var ve dünyanın en iyi gitaristi benim!

O halde her şeyin başladığı yere,

galaxy müzikevi’ne hOş geldiniz…

16

> www.GaLaxymuZIkevI .com

Page 17: Base Post No:00

AJANDAMelis

Danişmend22 Aralık / Babylon

KOnSEr

KOnSEr

KOnSEr

KOnSEr

KOnSEr

KOnSEr

SİnEMA

Müzik kariyerine artık yalnız devam eden

Melis Danişmend, geçtimiz Kasım ayında

çıkardığı “Daha Az Renk” isimli ilk solo

albümü ile müzik dünyamıza iddialı bir giriş yaptı. Piyano ve

akustik gitarın ağırlıklı olduğu albümdeki

tüm söz ve besteler Danişmend’in imzasını

taşıyor.

Devamı için >>

Zola Jesus 15 KasımBabylon

aylİN aslIm 18 KasımBeyoğlu Hayal Kahvesi

HINDI ZaHRa 18 KasımCRR Konser Salonu

HINDI ZaHRa 18 KasımCRR Konser Salonu

aPPaRat BaND15-16 KasımBabylon

teNteN’İN maCeRalaRI(The Adventures of Tintin)

S A Y I

Page 18: Base Post No:00

18

KONSER

amoRPHİs - lePRous - NaHemaH11 Kasım 2011 18:00Romeo Juliet İstanbul, İstanbulBiletler: 78.50- 45 TL

multİtaP11 Kasım, 21:00BronxBiletler: 28.50- 23.50 TL

PaRİs sİRkİ12 Kasım, 13:30Güngören-Haznedar Eski Magirus FabrikasıBiletler: 39- 33.50- 28- 22.50 TL

kaRmate11 Kasım, 22:00Jolly Joker AnkaraBiletler: 55.50 - 28 TL

BluesaİNt Blues BaND12 Kasım 2011 22:30GhettoBiletler: 28.50- 23.50 TL

eRkaN oğuR & İsmaİl HakkI DemİRCİoğlu12 Kasım, 20:00Halkalı Kültür ve Sanat MerkeziBiletler: 4-3 TL

sometHİNg a la moDe12 Kasım, 23:00IndigoBiletler: 28.50- 23.50 TL

Peyk17 Kasım, 22:30Beyoğlu Hayal KahvesiBiletler: 23.50 TL

melİs DaNİşmeND17 Kasım, 21:30BabylonBiletler: 28 TL

aylİN aslIm18 Kasım, 22:30Beyoğlu Hayal KahvesiBiletler: 28.50 TL

geveNDe19 Kasım, 22:00Mask Live Music ClubBiletler: 28.50 TL

Üç akoRluk DaHİleR…10 Kasım/GhettoÜç akordan mucize yarat-mak her müzik ekolünün harcı değildir. Peki, kimin harcıdır? Hemen cevapla-yalım: 1970’lerin ortasın-da doğduğumuzdan beri uyulması gerektiği öğretilen tüm kurallar silsilesine yani sisteme başkaldıran İngiliz gençleri aynı zamanda hiç-bir zaman ölmeyecek “punk” adında yeni bir hayat felse-fesinin de yaratıcısı oldular. İngiltere’nin aylık harca-ması asgari ücretle sabit işçi ailesi çocuklarının elinde büyüyen bu felsefe kısa sü-rede yaptıkları müziği de birinci dereceden etkiledi. Memleket için tercümesi “Aldım Sazı Elime, Vur-dum Lafın Beline” kabilin-den bir etkisi olan bu müzik kısa sürede sistemle sorunu olan insanların sesi oldu. Ama söyleyeceklerini öyle birinci ordu marşı gibi söy-lemediler. Bateri ve gitarın cayırtısıyla birlikte düzen-siz, umursamaz, sonrasız ve genelde üç akordan oluşan isyanlarını İngiltere’nin bol dumanlı pub’larında dile getirdiler. Aralarından Sex Pistols, Bad Religion, Offs-pring, gibi onlarca gruba yol gösterip ilham kaynağı olan gruplar çıktı. İşte bu gruplardan biri olan efsane-vi LeveLLers, 19 Kasım akşamı Ghetto sahnesinden otoritenin beline beline ayar verecek.Biletler: 60 TL Tel: 0 212 251 75 01

“BomBa RaP şeklİNDe geRİ gelİyoR” 12 Kasım/ İstanbul LiveMadem Punk dedik, din-leyende Punk’a benzer bir etki bırakan başka bir mü-zikle devam edelim. 90’ların ortasında sağcı, solcu ve “Ne sağcıyız ne solcu, futbol-cuyuz futbolcu” diyenlerde

enteresan bir şekilde aynı etkiyi yaratan efsane rap ör-gütlenmesi Cartel yeniden toparlanıyor. Almanya’daki yabancı düşmanlığına karşı istedikleri gibi yaşamayı sa-vunan insanların sesi haline dönüşen akabinde Türkçe Rap’in öncüsü olan Cartel 15 yıl aradan sonra, 12 yeni şarkıdan oluşan “Bugün-kü Neşen CArTeL’den” albümüyle geri dönüyor. “Bu dönüş ne menem bir dönüştür” diye merak eden Cartel dinleyicisi 12 Kasım akşamı İstanbul Live’deki Cartel konserini kaçırma-sın.Biletler 34 TLTel: 541 889 10 90

mutluluğuN ve HuZuRuN mÜZİğİ 18 Kasım/CRR Konser SalonuŞair “mutluluğun resmi-ni yapabilir misin?” yerine, “mutluluğun müziğini ya-pabilir misin?” diye sorsay-dı “pek tabii ki” deyip aka-binde Faslı şarkıcı HIndI ZAHrA’yı ileri doğru

iteleyebilirdik. İlk albümü “Handmade” ile kısa sürede bağımlılık yaratan müziği ve huzur verici sesiyle Hin-di Zahra, 18 Kasım akşamı CRR Konser Salonu’nda dinleyicisini; “Çöl Rock’n Roll”unun büyük Mali-lisi Ali Farka Toure’den Ümmü Gülsüm’e, Cheikha Rimitti’den Ismael Lo’nu halk müziğini benzersiz bir şekilde harmanladığı şarkı-larıyla huzur verecek, mutlu edecek. Biletler: 56 TL-23 TL Tel: 0216 556 98 00

sulukule RomaN oRkestRasI ve koBRa muRat’taN 9/8’lİk BİR geCe 11 Kasım/ Clinic Live Music ClubSulukule’nin yok olması-na karşı direnen mahalle-li müzisyenlerden oluşan orkestra, yüzyılların sesini artık Sulukule’den değil, bu defa Clinic Live Mu-sic sahnesinden duyuracak. Ritimlerinde hüznün değil yaşama sevincinin ve coşku-sunun galip çıktığı Sulukule

Roman Orkestrası’nın ve Kobra Murat’ın lakabı gibi performansına hazır olun. Biletler: 20 TL Tel: 0216 556 98 00

aRaBeskİN eN alteRNatİF Halİ 14 Kasım/GhettoYaptıkları müziği “Alter-natif Arabesk” olarak ta-nımlayan İsTAnBuL ArABesque Pro-jeCT yeni albümleri “Damarımda Kanımsın”ın galasını Ghetto’da yapıyor. Bildiğiniz arabesk standar-dını unutturacak topluluk, Bergen, Kamuran Akkor ve Orhan Gencebay gibi isimlerin şarkılarına farklı yorum getiriyor. Grubun “İkimiz Bir Fidanın, Gül-ler Açan Dalıyız” , “Son Mektup”, “Senin Olmaya Geldim”, “Aldanma Ço-cuksu” gibi klasik arabeskin damara hitap eden şarkıla-rına yaptıkları yorumları-nın yanında yeni şarkılarını ilk kez 14 Kasım akşamı Ghetto’da duyacaksınız. Biletler: 28.50-23.50 TL

Aylin Aslım

Hindi Zahra

Levellers

Page 19: Base Post No:00

19

TİYATRO

ak’la kaRa PeRDeleRİNİ DÖRt oyuNla açIyoR Kasım-Aralık/Ak’la Kara TiyatroKadıköy Bahariye Caddesi’nde eski bir Bro-adway sinemasının, büyülü dünyasını, yeniden can-landıran Tiyatro Ak, yeni sezonda tam dört oyunla perdelerini açıyor. “Ulusla-rarası İllüzyon Şampiyonu” illüzyonist ve oyuncu Öz-gür Özdural’dan, illüzyon ve dramanın iç içe geçtiği oyunu “Sihirbaz”, Londra’da 60. yılını kutlayan Agat-ha Christie klasiği “FAre KAPAnI”, Ray- Michael Cooney’in yazıp Haldun Dormen’in süpervizörlüğü-nü yaptığı komedi “Tom, Dick & Harry” ve müzik-li ve danslı çocuk oyunu, “Pizza Ülkesi” Aralık ayına kadar her gün tiyatro sever-lerin karşısında olacak. Biletler: 25 TL- 15 TLTel: (0216) 541 43 59

SERGİ

meRkeZ BaNkasI’NIN suRetİ PeRa mÜZesİNDeKasım-Aralık/Pera MüzesiSuna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 80 yılı geride bırakan Türkiye Cumhu-riyet Merkez Bankası’nı, kuruluşu kadar köklü olan sanat koleksiyonuyla ko-nuk ediyor. “Suretin Si-reti: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu’ndan Bir Seç-ki” sergisi, 36 usta sanatçı-nın 61 yapıtıyla Türk sana-tının 1950’lerden 2000’lere uzanan serüvenini gözler önüne seriyor. Aralarında Fikret Muallâ, Bedri Rah-mi Eyüboğlu, Zeki Faik

İzer, Tiraje Dikmen, Yüksel Arslan, Ömer Uluç, Adnan Çoker, Erol Akyavaş ve Burhan Doğançay gibi pek çok usta sanatçının eser-lerinin yer aldığı sergi, 31 Aralık’a kadar ziyarete açık olacak. Daha ayrıntılı bilgi için www.peramuzesi.org.tr ziyaret edilebilir.Tel: (0212) 211 41 00

P E Y O T ETel: 0212 251 43 98 Hüseyin Ağa Mah. Kameriye Sokak No 4, İstanbul)

gooDgame & meN WItH a PlaN12 Kasım2006’da İlker Çiftçi ve Can Çakmakçı tarafından ku-rulan “Men With A Plan”,

Rocktronica ve minimal tekno öğelerini müzikleri-ne yansıtmadan önce de bi-reysel olarak sayısız projede yer alan bir ikiliydi. 2011’in Ocak ayında “Batteries Not Included” adlı albümlerini kaydedip Salon IKSV’de tanıtmalarının akabinde kendilerini Peyote, Nublu, Dogzstar gibi mekânların sahnelerinde buldular. “Goodgame & Men With A Plan” günümüze kadar etkilendikleri ve beslen-dikleri unsurları 12 Kasım akşamı Peyote sahnesinden bir kez daha izah edecek. Geceyi DJ setiyle “Good-game” açacak, asıl izahı ise Men With A Plan yapacak. İzahı dinlemek ise ücretsiz.

HeateR DIsCo (ZemİN kat)14 KasımKonser izleyicisi pastırma sıcaklarını da bitirdikten sonra artık daha sıcak or-tamlara, iç mekânlara doğ-ru göç ediyor. İç mekânların sıcaklığını iki katına çıka-racak müzikler Nu disco, disco ve indie electro… Peyote’de ortamı ısıtma görevi ise Kasım ayı bo-yunca her pazartesi Hemi Behmoaras’a ait. Tabi sade-ce bu kadar da değil, Geç-tiğimiz 10 yılda elektronik müzik sahnesini fetheden plak şirketlerinin en özgün temsilcileri “Label Night Every Tuesday” şemsiyesi altında kasım ayı boyunca her Salı Peyote’nin zemin

katında olacak. Kompakt Records, Cocoon Recor-dings, Shitkatapult, BPitch Control, Pokerflat, DFA, Turbo, Kitsune, Tigersushi, Moshi Moshi, Clown and Sunset ve diğerleri… Bu müzik küründen, ihtiyacı olan müziksever ücretsiz yararlanabilir.

tHe aWay Days / masİva16 Kasımİstanbul’un indie sahnesi-nin yeni gruplarından The Away Days, her indie gibi kuzey coğrafyadan etki-lendi. Grup kendini indie-rock grubu olarak tarif ediyorlar ve gitar-synths-bass-davuldan müteşekkil performanslarına tam gaz devam ediyor. İlk durak-lardan biri Peyote sahnesi. Merak edenler “myspace.com/theawaydaysband’i ziyaret edip konser öncesi küçük bir antrenman ya-pabilir. Masiva ise 90’ların Grunge gruplarının par-çalarıyla İstanbul’un çeşitli yerlerinde verdikleri kon-serlerle seslerini duyuran üçlü bir grup. 16 Kasım akşamı Peyote’ye uğrarsa-nız, Masiva’nın hiç bitme-yen sahne enerjisine şahit olacaksınız. Ayrıntılı bilgi myspace.com/masivatr’de.

maRJİvolt / esas çoCuk17 KasımTamer ve Serhat adlı iki kuzenin marifeti Marji-volt, alternative, rock, ska tarzlarından ilham alan bir güzel grup. Şu günler-de albüm çalışmalarına hız veren Marjivolt’u Peyote sahnesinde dinleme ve fi-kir sahibi olma fırsatı bu-labilirsiniz. Yok “Peyote’ye gitmeden ilk önce evde dinlemek istiyoruz” diyor-sanız “ size myspace.com/marjivolt’u tavsiye ederiz. Aynı gece sahnede olacak diğer grup Esas Çocuk ise, İstanbul çıkışlı dört orkest-radan, dört farklı ses ala-rak vücut bulmuş, birinci dereceden Türkçe sözlü, bağımsız bir rock toplulu-ğu. Grubun, batı menşeili yüksek tempo parçalarının yanı sıra, alaturka ve nos-taljik öğeleri de barındıran şarkılarını gitar-vokaller-de Kaos Köksal, davulda Uygar Çetiner, bas gitarda Fulya Köksalar ve gitarlar-da Deniz Ağan icra eyliyor. Merak edenler “myspace.com/esascocukistanbul”u tıklayabilir.

B A B Y L O NŞehbender Sokak No:3 Tünel-Asmalımescit-Beyoğlu 34430 İstanbulTel: 0212 292 73 68

DJ aRkIN alleN tRIBal Duo11 KasımDeğişik türdeki müzikleri ve sazları biraraya getirme-siyle büyük başarı kazanan Dj. Arkın Allen, solo per-formanslarının yanı sıra Dj Arkın Allen Tribal Duo projesi ile müzikseverlerin karşısına çıkıyor.Biletler: 20 TL

mousse t – 3D PaRty12 KasımAlmanya’nın en önemli House müzik prodüktörle-rinden Türk asıllı DJ, Mo-usse T. 12 Kasım akşamı Babylon sahnesinde olacak. Şöyle de denebilir; Mousse T. 12 Kasım akşamı house müzikseverlerin kesinlikle kaçırmak istemeyeceği eğ-lenceli ve seksi bir DJ set için Babylon sahnesinde olacak. Biletler: 30TL- 20TL

BİlgİsayaRla Beste yaRIşmasI FİNalİ14 Kasımİlk duyduğumuzda kulak-larda “Bilgisayarlı Muha-sebe Kursu” etkisi yaratan ama daha sonra bu etkiden utandıran bir etkinlik-le karşı karşıyayız. Meğer Türkiye’de bilgisayarla ya-pılan bir beste yarışması mı varmış, da bizim mi ha-berimiz yokmuş? Hem de 1995’ten beri. Gerçekten şaştık kaldık, afalladık. Bu yıl on sekizincisi yapılacak amatör-profesyonel tüm bestecilere açık olan yarış-manın final gecesinde de-receye giren finalistler canlı performanslarını sergileye-cekler, kendileri gibi başka müzisyenlerle ve müzik endüstrisinin önemli isim-leriyle bir araya gelecekler. Fikir alışverişi ve eleştiri için hazırlanan zeminler, deneyim ve etkileşim or-tamı gibi süper fırsatlar mevcut olacak. Yarışma-nın Jürisi Attila Özdemi-roğlu, Garo Mafyan, İzzet Öz, Borga Parlar, Hakan Özer, Şeref Oğuz, Mehmet Okonşar, Faruk Eczacıbaşı, Sinan Akçıl ve Emrehan Halıcı gibi önemli müzik insanlarından oluşuyor.

Goodgame & Men With A Plan

Page 20: Base Post No:00

20

tHe maCCaBees14 KasımBy Nike sezonunun ilk konseri için, Bloc Party ile beraber Amerika tur-nesine çıkan Brighton’lı indie-rock beşlisi The Maccabees Babylon’da ola-cak. 2010’da “Shockwaves NME Awards” turnesinde The Drums, The Big Pink ve Bombay Bicycle Club ile yer alan The Maccabees Türkiye’de ilk kez 14 Ka-sım akşamı Babylon sahne-sinde gitar müziği sevenler için sağlam bir performan-sa imza atacak.Biletler: 60-35 TL

Zola Jesus 15 Kasım Hayranları tarafından he-yecanla uzun süredir bekle-nen, gerçek ismi Nika Roza Danilova olan Rus asıllı Amerikalı müzisyen Zola Jesus ilk kez Türkiye’de! Endüstriyel, klasik müzik, elektronik müzik, gotik ve deneysel rock temalarını birleştirdiği farklı müzi-ği ve duruşuyla adeta bir fenomene dönüşen Zola Jesus, güncel alternatif mü-ziğin en önemli anti-kah-ramanlarından biri olarak kabul ediliyor. Gotik mü-ziği bambaşka şekilde yo-rumlayan ve şarkı sözleri, farklı görünümü ile günü-müz müzisyenlerinden ay-rışan Zola Jesus 15 Kasım akşamı karanlıklardan ge-len, uzun süre unutulma-yacak bir performans için Babylon sahnesinde olacak.Biletler: 40 TL 30 TL

aPPaRat BaND15-16 KasımSascha Ring ya da bilinen ismiyle Apparat bu sefer grubu Apparat Band ile Babylon sahnesine ko-nuk oluyor. Yeni proje Moderat’ın büyük başarı-sıyla beraber grup, birçok büyük klüp ve festivalde performans gösteren ve 2009 Qwartz Dancefloor ödülünü kapan Apparat, yeni sezonda Babylon’a canlı grubuyla beraber 2 gece üst üste konuk olup, canlı performansında; da-vul, perküsyon, çello ve piyano gibi birçok müzik enstrümanını kullanarak, elektronik dans müziği-ne her zaman olduğu gibi farklı bir şekil verecek.Biletler: 45TL- 35TL

melİs DaNİşmeND17 Kasım Müzik kariyerine artık yal-nız devam eden Melis Da-nişmend, geçtimiz Kasım ayında çıkardığı “Daha Az Renk” isimli ilk solo albü-mü ile müzik dünyamıza iddialı bir giriş yaptı. Piya-no ve akustik gitarın ağır-lıklı olduğu albümdeki tüm söz ve besteler Danişmen’in imzasını taşıyor. Türkçe sözlü güzel müzi-ğin genç yetenekleri ara-sında yer alan Danişmend, 17 Kasım’da Babylon sah-nesinde sizleri büyülemeye hazırlanıyor! Biletler: 25 TL- 15 TL

FeNeCH-soleR18 Kasım

İngiliz indie pop grubu Fe-nech-Soler, indietronica ve nu-rave akımının önemli bir parçası olan Yüksek enerjili müzikleriy-le alternatif müzikseverleri ihya etmek için 18 Kasım’da Babylon sehnesinde ola-cak. Fenech-Soler konseri sonrası yüksek enerji “Af-ter Party Babylon”da Club Bangkok ile devam ede-cek... Biletler: 10 TL

laBel NIgHt 05: komPakt : Justus kÖHNCke Feat - 3D PaRty19 KasımÖmür bitiyor ama Baby-lon’daki performanslar de-vam ediyor. Misal bu sezo-nun Rainbow Arabia’dan sonraki Kompakt plak şirketinin sanatçıları, Almanya’nın en önem-li elektronik dans müziği prodüktörü ve DJ’lerinden Justus Köhncke ve Tobias Thomas. Üstelik bu kültü-rün ikon figürlerinden biri olan Khan ya da gerçek ismiyle Can Oral da bu gecede arkadaşlarına eşlik edecek. Biletler: 30 TL- 20 TL

g H e t t oTel: 0212 251 75 01Kamer Hatun Caddesi, 10 Beyoğlu- İstanbul)

PeRa Fest: I solİstİ Dİ moNtemaRaNo14 KasımGüney İtalya’nın müzik ve dansı “Tarantella”, 15. yüz-yıl ile 17. yüzyıl arasında İtalya’da çılgın bir moda, toplu bir histeri halini al-mış. Halk bu çılgınlığın “Tarantula” örümceğinin sokmasıyla ortaya çıktığına ve sokulanların ancak bu

dansı yaparak iyileşebile-ceğine inanıyordu. Gerek dansın, gerek örümceğin adı İtalya’daki Taranto ken-tinin adından türetilmiş. İşte bu salgının temsilci-lerinden I Solisti di Mon-temarano, geneğinin en yetkin temsilcilerinden ve zehrini 14 Kasım akşamı Ghetto sahnesinden zerk edecek. Bilet: 20 TL

FReeDom exPRess WItH BaBaZula15 Kasım2010 yılında, Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu ve Ghetto iş birliği ile dü-zenlenen “Tabunu da Al Gel” etkinliği bu yıl, “Fre-edom Express” adıyla ve Banu Güven moderatörlü-ğünde gerçekleşecek. İfade özgürlüğü, sansür, basın öz-gürlüğü ve internet yasak-ları ekseninde son günlerde sıklıkla tartışılan konulara odaklanacak. Ülke üzerine dönen mevzu, freedom free-dom giderken Babazula’nın müzikleriyle birden bire or-talık şenlenecek.Bilet: Ücretsiz

Fenech-Soler

Zola Jesus

Apparat

Baba Zula

Page 21: Base Post No:00

21

tHe FRee lICks16 Kasım 1970’ler rock’nroll’u, 90’lar grunge ve indie etkisi The Free Licks’in yeni albüm öncesi çıkacağı Ghetto sahnesinde bir araya geli-yor. Ekin Kışlalı’nın başını çektiği topluluk son hali ile James Önder, Arda Algül, Veli Erişim Meral ve Cem Konuk’tan oluşuyor. Bilet: 15 TL

s a l o N İ k s vTel: 0212 334 07 00 Sadi Konuralp Caddesi No:5 Şişhane İstanbul

JoHN gRaND15-16 KasımAmerikalı indie-rock şar-kıcısı. Alternatif rock top-luluğu The Czars’ın eski vokalisti. Midlake ile kay-dettiği ilk solo albümü Qu-een of Denmark 2010’da Bella Union’dan çıktı. Al-büm, İngiliz müzik dergisi Mojo tarafından 2010’un en iyi albümü seçildi. The Observer, The Sun ve Sun-day Telegraph albümü bir başyapıt olarak nitelendir-di. 1970’lerin soft rock ez-gileri. Piyano ve davul eşli-ğinde melankolik ve neşeli şarkılar.Bilet: 45 TL- 35 TL- 25 TL

vega18 KasımTürk rock müziğinin adını Vega yıldızından alan grubu 1999’da tamam Sustum’la müzik alemlerine musallat oldu. İkinci albümler “Tatlı Sert” dinleyicisinde adı gibi güzel bir etki bıraktı. Son albümleri “Hafif Müzik” ve alemlerin en hakiki dizisi Behzat Ç.’ye yaptıkları “İz Bırakanlar Unutulmaz” adlı şarkılarıyla hem dizi izleyi-cisini hem de müzik dinle-yicisini ziyadesiyle ihya etti. Türkçe sözlü sağlam müzik dinlemek isteyenler soluğu Salın İKSV’de alabilirler.Biletler: 35 TL- 25 TL

elİF çağlaR19 KasımBağdat Avenue’nün ve aynı zamanda Chocolate’ın so-listlerinden caz insanı Elif Çağar 19 Kasım akşamı salon İKSV sahnesinde olacak. yani trompet, sak-sofon, piyano, kontrbas ve davulun etrafında türler arası süper geçişler yapacak. Kıpır kıpır eğlenceli şarkı-larıyla dinleyeni ziyadesiyle

ihya edecek.Bilet: 30 TL- 20 TL

SİNEMA

teNteN’İN maCeRalaRI(The Adventures of Tintin)Yönetmen: Steven SpielbergOyuncular: Daniel Craig, Jamie Bell, Simon Pegg, Nick Frost, Andy SerkisTür: Animasyon-MaceraGösterim Tarihi: 5 Kasım

YÖneTMenİnİn Kendİne MeYdAn oKuduĞu FİLMCelal Tan, bir taşra şehrin-de ailesiyle birlikte yaşayan saygın bir anayasa profe-sörü. İlk eşinin ölümün-den yıllar yıllar sonra, bir şekilde hayatını kurtardığı ve kendisinden çok genç olan bir üniversite öğren-cisi kızla evlenir. Ve sonra kötü şeyler olmaya başlar. Kötü şeyler derken tam bir Onur Ünlü kara komedisi tarif ediyoruz. Celal Tan ve Ailesi, hepimizin ailesi gibi. Her ailenin içinde-ki karışık işler Celal Tan ailesinde de var. Ve fakat bu filmdeki karakterlerin hepsi deli, hepsi aşırı, hep-sinin şaftı kayık. Yazar, yö-netmen ve düşünen insan Onur Ünlü’nün elinden çıkma senaryosuyla bu se-zonun en çok konuşulacak filmi tartışmasız Celal Tan

ve Ailesinin Aşırı Acık-lı Hikayesi olacak. Film, geçtiğimiz Altın Koza’da sadece “En İyi Film” ve “En İyi Senaryo” ödülüne layık görülmekle kalmadı, oyuncularına da “Juri Özel Oyunculuk Toplu Perfor-mans Ödülü” verildi.

Celal taN ve aİlesİNİN aşIRI aCIklI HİkayesİYönetmen: Onur ÜnlüOyuncular: Selçuk Yöntem, Ezgi Mola, Türkü Turan, Tansu Biçer, Köksal EngürTür: Kara komediGösterim Tarihi: 18 Kasım

sTeven sPIeLBerG ve PeTer jACKson İMZALI Bİr TenTen MACerAsIÇocukluğumuzun ve ilk gençlik çağımızın en has kahramanlarından birini daha beyazperdede izleme heyecanı içindeyiz. Her konuya burnun sokan ve bu yüzden hayatında ak-siyon hiç eksik olmayan kahramanımız Tenten ve dostları Kaptan Haddock, Dupont ve Dupond, Çang, Profesör Turnesol ve can dostu Milu, günümüzün en yenilikçi öykü anlatıcıla-rından Steven Spielberg ve Peter Jackson’un ellerinde çizgi roman sayfalarından çıkıp bir sinema olayı ha-line dönüşüyor. Ünlü çizgi

romancı Herge’in yarattı-ğı, karakterleri temel alan filmin 3D teknolojisini de sonuna kadar kullandığını belirtmek isteriz. Bu film-den sonra iddia ediyoruz ki, çizgi roman kahramanı Tenten, dünyanın dört bir yanında yürekleri durdu-racak bir dizi serüvenle yeniden küresel bir feno-men haline gelecek. Zira Peru’dan Tibet’e, hatta Ay’a giden Tenten’in henüz zi-yaret etmediği tek yer, gü-nümüz sinemasıydı. O da oldu…

FootlooseYönetmen: Craig BrewerOyuncular: Kenny Wormald, Julianne Hough, Andie MacDowell ve Dennis QuaidTür: MüzikalGösterim Tarihi: 25 Kasım

MÜZİKAL HAsreTİYLe YAnIP TuTuŞAn sİneMAsever! sÖZÜMÜZ sİZe“Hustle & Flow”, “Kara Yılan İnliyor” filmlerinin yazarı ve yönetmeni Cra-ig Brewer 1984 yapımı klasik film “Footloose”u yeniden beyazperdeye ta-şıyor. Ren MacCormack, Boston’dan kalkıp küçük bir kasaba olan Bomont’ta-ki akrabalarının yanına yerleşir ve burada ciddi bir kültür şoku yaşar. Birkaç

yıl önce, beş gencin gece dışarıda takıldıktan sonra bir kazada ölmesiyle sarsı-lan toplumda Bomont’un konsey üyeleri ve sevilen rahip Shaw Moore duruma müdahale ederek gürültü-lü müzik çalmayı ve dans etmeyi yasaklayan kararlar çıkartırlar. Statükoya pek değer vermeyen Ren ise bu yasağa karşı çıkar ve kasa-bayı yeniden canlandırır. Başrollerinde Kenny Wor-mald, Julianne Hough ve Andie MacDowell’ın pay-laştığı müzikal eğlenceli bir gençlik yapımı olarak da değerlendirilebilir.

geleCek uZuN sÜReRYönetmen: Özcan AlperOyuncular: Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Se-ropyan, Osman KarakoçTür: Yakın Tarih-DramGösterim Tarihi: 11 Kasım

Bİr KAdInInIn en uZun YoLCuLuĞu Özcan Alper’in yönetmen-liğini üstlendiği “Gelecek Uzun Sürer” filminin dünya prömiyeri geçtiğimiz ay 36. Toronto Film Festivali’nde gerçekleştirildi. Bu sene Toronto’ya Türkiye’den gi-den tek film olan “Gele-cek Uzun Sürer”, dünyanın dört bir yanından en iyi sinema filmi örneklerine yer verilen “Çağdaş Dünya Sineması” bölümünde gös-

Page 22: Base Post No:00

22

terildi. Film, İstanbul, Diyarbakır ve Hakkari üçgeninde Ya-şar Kemal’in anlattığı bir ağıtı arayan Sumru’nun et-rafında şekillenen etkileyici bir yol hikayesi.İstanbul’da bir üniversi-tede müzik araştırmaları yapan kahramanımız, ağıt derlemeleri ile ilgili yaptı-ğı tez çalışması için birkaç aylığına ülkenin güney-doğusuna yolculuğa çıkar. Kısa süreliğine çıktığı bu yolculuk, hayatının en uzun yolculuğuna dönüşür. Bu yolculukta Sumru’nun yolu Diyarbakır sokakla-rında korsan DVD satan Ahmet, Diyarbakır’da tek başına kalmış yıkık dökük kilisenin bekçisi olan Ant-ranik amca ve bölgede sür-mekte olan “adı konulma-mış savaş”a tanıklık eden pek çok karakterle kesişir. Diyarbakır’dan Hakkari’de bulunan boşaltılmış bir dağ köyüne doğru yola çıkarken derinlerde saklı bir acısıyla da yüzleşir. 11 Kasım’da gösterime gire-cek “Gelecek Uzun Sürer”, ağıtların peşinden giden bir kadının ve en az onun kadar acıları olan insanların hikâyelerinin birlikte har-manlandığı etkileyici bir yol hikâyesi.

İstaNBul moDeRN’De Belgesel ve sİNema gÜNleRİ10. yaşına giren Pera Fest kapsamındaki film göste-rimleri bu yıl 24-27 Kasım günleri arasında İstanbul Modern Sinema’da gerçek-

leşecek. Toplam 10 filmi içeren dört günlük program Katalonya, Bask Bölgesi ve Galiçya’dan yapımlarla çok kültürlülüğe değinirken, Türkiye’nin çok kültürlülü-ğünden de belgesel örnek-lere yer verecek. “El- insaf ! Üç güne 10 film mi sığar?” diye serzenişte bulunan okuyucu için birkaç öneri.

yaşamIN sÜRÜkleDİğİ yeRDe erol Güney’in ÖyküsüYönetmen: Banu BreddermannBelgesel, ülkesini terk etmek zorunda kaldığı

1955’ten beri Tel Aviv’de yaşayan 94 yaşındaki ga-zeteci, yazar ve çevirmen Erol Güney’in anılarından yola çıkıyor. Romantik bir gezgin ve gerçek bir dünya vatandaşı olan Güney’in büyüleyici yaşam öyküsü, yakın tarihe ve Türkiye’deki siyasi değişim sürecine taze bir bakış getiriyor.

Ötekİ kasaBaYönetmen: Nefin DinçKomşular neden kavga eder? Etnik gruplar ara-sında kin ve önyargılar nasıl doğar? Kin neden ve

nasıl yeniden üretilir? Bu belgesel filmde geçmişte Yunanlıların ele geçirdiği Batı Anadolu’daki Birgi ve zamanında Osmanlıların elinde bulunan Mora’daki Dimitsana kasabalarının halkları, “öteki” tarafı nasıl gördüklerini anlatıyor.

kaRDeş NeReye? mÜBaDeleYönetmen: Ömer AsanKardeş Nereye?: Mübadele belgeseli, 1924 Mübade-lesi öncesi ve sonrasında yaşanan insanlık dramını anlatıyor. Belgesel, Lozan Antlaşması’ndaki bir mad-de olan “mübadele” ile yüz binlerce insanın onayları alınmadan, ani bir kararla yurtlarından sürülüp, hiç tanımadıkları topraklara yerleştirilmesinin yarattığı ve etkisini halen sürdüren travmaları işaret ediyor.

7 avluYönetmen: Semir Aslanyürek,Antakya’da avlular yüksek duvarlarla sokaktan ayrılır ve kapıları hep kapalıdır. Antakya’da her avlu ayrı bir dünyadır. Sakinleri Türk, Arap, Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Süryani, Rum, Alevi ve Sünni’dir. Ve her avluda ayrı bir dil konuşu-lur. Henüz 30’lu yaşlarına gelmemiş, üç çocuklu dul bir kadın olan Rum Eleni, kocasının ölümünden sonra insanlarla iletişim kurmak için her akşam bir baha-neyle mahalledeki avluları dolaşır. Mahallede aynı so-kakta yedi avlu ve her av-

lunun da kendine özgü bir özelliği vardır: 1968 kuşa-ğından sosyalistler, Ermeni bir aile, ölen karısının ha-yaletiyle yaşayan bir adam, avluda hazine arayan Arap bir aile...

BaRseloNa, BİR HaRİtaYönetmen: Ventura PonsGünümüz şehir yalnızlı-ğından mustarip altı karak-ter, Barselona’da bir dairede yaşamaktadırlar. Uzun sü-redir evli bir çift, erkek kar-deşleri ve üç kiracı… Kadın kıyafetleri giymeyi seven eski bir opera kapıcısı olan yaşlı adam, binada yaşayan herkesi yanına çağırır ve binayı terk etmelerini ister. Zira yaşlı adam ölmektedir ve hayatının bu son anında yalnız kalmak istemektedir. Bir Akdeniz kentindeki bu eski binada karakterlerin ilişkilerine, aldatmalarına tanıklık ediyoruz.

oBaBaYönetmen: Montxo Armendariz25 yaşındaki Lourdes, Obaba topraklarına doğru bir yolculuğa çıkar. Yanın-da küçük bir kamera vardır. Bu kamerayla Obaba’nın, dünyasının ve insanlarının gerçekliğini yakalamanın, olan biteni olduğu gibi kay-detmenin peşindedir. Fakat Obaba, Lourdes’in hayal ettiği yer değildir: orada yaşayan Merche, Ismael ve Tomas gibi insanlar peşle-rini bırakmayan bir geçmi-şin gölgesinde yaşamakta-dır.

Erik Truffaz Quartet, takip eden yıllarda dünyanın birçok kıtasında konserler verdi, festivallere katıldı. 90’lı yıllardan bu yana Blue Note ve EMI France plak şirketlerinden 10’un üzerinde albüm çıkaran Erik Truffaz, 20 yıllık müzik yolculuğunda, 500.000’in üzerinde albüm satışı gerçekleştirirken Avrupa caz sahnesinin önde gelen isimleri arasında yer almaya devam ediyor.Trompette Erik Truffaz, basda Marcello Giuliani, piyano ve klavyede Benoît Corboz ve

davulda Marc Erbetta’dan oluşan Erik Truffaz Quartet, Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında 16 Aralık Cuma

akşamı Tamirane’de vereceği müzikalitesi yüksek konserinde, Blue Note çıkışlı son albümü “In Between”ın yanı sıra diğer albümlerinden bestelere de yer verecek. Erik Truffaz Quartet konseri öncesinde ise Deform plak dükkanı kurucularından Deform-E caz füzyon yüklü setiyle pikapların başında olacak.

21:30: Deform-E 23:00: Erik Truffaz Quartet

eRİk tRuFFaZ QuaRtet 16 aRalIk, tamİRaNe

Page 23: Base Post No:00

A D S O F T H E W O R L D . C O M

oxydo / tell your story

Page 24: Base Post No:00

B’BASEDibek sokak, No: 17 Galata 34425 İstanbul bloggersbase.net 212 245 66 76

İyİ kahve

İyİ MÜZİK(Bazen de

kötü)

veyaratıcı

İnsanlar