emek stratejisi Üzerine düflünceler · 6|burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir...

34
1| Yaz›n›n al›nd›¤› kaynak: Panitch, Leo (2000), “Reflections on Strategy for Labour”, Socialist Register 2001 (Working Classes, Global Realiti- es), Ed. Leo Panitch & Colin Leys, London: Mer- lin Press, 2000: 367- 392. Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler 1 Leo Panitch Çeviren: Ceren Kalfa G G ünümüzde emek stratejisinden söz edebilmek için önce bir takım haklı sebepler ortaya koymak gerekir. “Sınıf analizi” yirmi yıldan bu yana, artık, entelektüeller arasında rağbet görmüyor. “Sınıf siyaseti” ise, giderek politik söylemin ve seçim propagandalarının ekseni dışına çıkarılıyor. Ve şu cümle bize artık her fırsatta hatırlatılıyor: “Sınıf her şey demek değildir.” Ancak sınıf hiçbir şey de değildir. Sınıf kavramının ente- lektüel ve siyasi arenalarda marjinalleştirilmesinin yarattığı sorunlar, günümüzün küreselleşme (Amerikan emperyaliz- minin, finansal pazarların gücünün, kapitalist toplumsal iliş- kilerin genişlemesinin, sömürünün yaygınlaşmasının ve top- lumsal eşitsizliğin derinleşmesinin toplu adı) koşullarında daha da ciddi boyutlara ulaşmaktadır. “Klasik proleterleş- me”ye çok benzeyen süreçler, bugün sözde gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Ge- lişmiş kapitalist dünyada ise, geleneksel endüstriyel emek gü- cünün sayısındaki azalma, özellikle hizmet sektöründe, bir çok profesyonel mesleğin proleterleşmesi olgusuna eşlik et- mektedir. Rastlantısal, süreksiz ve geçici istihdam şekilleri gi- derek yayılmaktadır. Tüm bu gelişmeler, gerçekte ancak sınıf analizi yöntemi ile kavranabilecek süreçlerdir; eğer bu başa- rılabilirse, sınıf siyasetinin eski formlarının sınırlılığını aşma- ya yönelecek yeni emek stratejileri geliştirmek üzere bir ze- min oluşturulabilir. “Sivil toplum” söylemi, soldaki sınıf kavramını yerinden etmek için güçlü bir girişimde bulunmuştur. Bu söylemle, es- ki sınıf siyasetinden daha çoğulcu ve kapsayıcı bir yaklaşım Praksis 8 | Sayfa: 91-124

Upload: others

Post on 19-Jan-2021

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

1| Yaz›n›n al›nd›¤› kaynak:Panitch, Leo (2000),“Reflections on Strategyfor Labour”, SocialistRegister 2001 (WorkingClasses, Global Realiti-es), Ed. Leo Panitch &Colin Leys, London: Mer-lin Press, 2000: 367-392.

Emek Stratejisi ÜzerineDüflünceler1

Leo Pan i tch

Çeviren: Ceren Kalfa

GGünümüzde emek stratejisinden söz edebilmek için öncebir takım haklı sebepler ortaya koymak gerekir. “Sınıf

analizi” yirmi yıldan bu yana, artık, entelektüeller arasındarağbet görmüyor. “Sınıf siyaseti” ise, giderek politik söyleminve seçim propagandalarının ekseni dışına çıkarılıyor. Ve şucümle bize artık her fırsatta hatırlatılıyor: “Sınıf her şey demekdeğildir.”

Ancak sınıf hiçbir şey de değildir. Sınıf kavramının ente-lektüel ve siyasi arenalarda marjinalleştirilmesinin yarattığısorunlar, günümüzün küreselleşme (Amerikan emperyaliz-minin, finansal pazarların gücünün, kapitalist toplumsal iliş-kilerin genişlemesinin, sömürünün yaygınlaşmasının ve top-lumsal eşitsizliğin derinleşmesinin toplu adı) koşullarındadaha da ciddi boyutlara ulaşmaktadır. “Klasik proleterleş-me”ye çok benzeyen süreçler, bugün sözde gelişmekte olanülkelerin pek çoğunda yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Ge-lişmiş kapitalist dünyada ise, geleneksel endüstriyel emek gü-cünün sayısındaki azalma, özellikle hizmet sektöründe, birçok profesyonel mesleğin proleterleşmesi olgusuna eşlik et-mektedir. Rastlantısal, süreksiz ve geçici istihdam şekilleri gi-derek yayılmaktadır. Tüm bu gelişmeler, gerçekte ancak sınıfanalizi yöntemi ile kavranabilecek süreçlerdir; eğer bu başa-rılabilirse, sınıf siyasetinin eski formlarının sınırlılığını aşma-ya yönelecek yeni emek stratejileri geliştirmek üzere bir ze-min oluşturulabilir.

“Sivil toplum” söylemi, soldaki sınıf kavramını yerindenetmek için güçlü bir girişimde bulunmuştur. Bu söylemle, es-ki sınıf siyasetinden daha çoğulcu ve kapsayıcı bir yaklaşım

Praksis 8 | Sayfa: 91-124

Page 2: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

ortaya konmak istenmiştir. Bu yaklaşım sivil toplumun güçleri-ni siyasal özgürlük ve ilerici değişimin kaynağı olarak görmek-tedir. Ancak bu söylemin kapsayıcılık iddiası ironiktir; çünküemek dışarıda bırakılmaktadır. Sivil toplumun içinde, hiç deözgür ilişkiler içermeyen bir alan olan “işyeri”, bu yaklaşım ta-rafından incelenmeye değer bulunmamaktadır. Halbuki işye-rinde insanlar, kendi boş zaman ve kapasitelerini diledikleri şe-kilde kullanma haklarını işverenlerine satarak, konuşma vetoplanma özgürlüklerini önemli ölçüde kısıtlayan otoriter birilişki içine girerler.2 Üstelik, sivil toplum söylemi içinde devlet-ten bağımsız olmaya büyük önem verildiği halde, bu konuda-ki yazın, son yirmi yılda çeşitli devletler tarafından sendikalarakarşı girişilen saldırılar konusunda dikkat çekici bir sessizliksergilemektedir. –Bu saldırılar örgütlenmeyi zorlaştırmak veeylem iptallerini kolaylaştırmak ya da grev hakkını sınırlamakhatta tamamen kaldırmak vb. biçiminde ortaya çıkmaktadır.–Öyle ki artık sendikalar, toplanma özgürlüğü güvencesinin al-tındaki engelleri pek çok çağdaş sivil toplum örgütünden3

(STÖ) daha iyi kavrayabilir hale gelmiştir. STÖ’lerin devletyardımına muhtaçlıkları, sendikaların bağımsızlıklarını tehli-keye düşüren devlet fonlarına karşı taşıdıkları geleneksel du-yarlılıkla ters düşmektedir. (Bu duyarlılık Samuel Gompers gi-bi radikallikten uzak emek liderleri tarafından bile sıklıkla di-le getirilmektedir.)

Adil olmak gerekirse, STÖ’lerin ve yeni toplumsal hareket-lerin, (toplu görüşmeler sürecinde sıklıkla kurumsallaştırıldığıüzere) emek örgütlerinin sahip olduğu aidat toplama kapasite-sine sahip olmadıklarını kabul etmek gerekir. Bu olgu, yeni top-lumsal hareketleri, düzenledikleri kampanyalara fon sağlamakonusunda emek hareketine güvenmeye itmiştir. Şu da bilinenbir gerçektir ki; sendikalar çoğu zaman, finansal nüfuzlarını, bukampanyaları sınırlamak veya geliştirmek yönünde kullanmak-tadırlar. Bu durum emek için yeni bir stratejinin gerekliliğini or-taya koymaktadır. Böylelikle işçi sınıfının bugün –aslında herzaman olması gerektiği şekilde- dönüştürücü bir güç haline gel-mesinin kaçınılmazlığı da ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfı içindensadece reformist ve devrimci hareketler değil, gerici tepkiler dedoğmuştur. Ancak, emek hareketinin önemli bir kısmını kendi-sine katmadığı sürece hiçbir hareketin, radikal bir sosyo-ekono-mik dönüşümü gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Bu durum bize, Andre Gorz gibi kararlı bir eleştirmenin

2| “Cemiyetler demokra-sisi” literatürü içindebir grup, sendika ve ye-rel topluluk kavramlar›-n› evlendirmeye çal›fl-maktad›r. Bunu yapar-ken de genellikle,“üçüncü sektörü” dev-lete ba¤lamaktad›rlar.Bkz. (Zuege, 2000:102-105).

3| ‹ngilizce’de kullan›lan“non-governmental or-ganization” (NGO) teri-mi, Türkçe’de asl›nda“devlet d›fl› örgütler”terimine karfl›l›k gel-mektedir. Ancak çeviri-de, yayg›n olarak kulla-n›lmas› nedeniyle “siviltoplum örgütleri” (STÖ)terimi tercih edilmifltir.(ç.n.)

92 Leo Panitch

Page 3: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

gösterdiği tavır değişikliğini açıklayabilir. 1980’lerin başında‘işçi sınıfına elveda’ diyen Gorz, 1990’da emek için yeni birstrateji oluşturma düşüncesine geri dönmüştür. -Gorz böylece,1964’de yazdığı Emek Stratejisi adlı kitabında ilk olarak sergi-lediği tavra dönmüş olmaktadır.- Kampanyaları giderek dahafazla insanın bilinçlenmesini sağlamakla kalmayan aynı zaman-da daha geniş ve radikal bir özgürleşme mücadelesi vaad edenyeni toplumsal hareketlerin başarıları, böyle bir tavır değişikli-ğini zorunlu kılmıştır;

Sendikal hareketin genel toplumsal hareketler içinde en iyi örgütlen-miş güç olması –ve böyle kalacak olması- ona özel bir sorumlulukyüklemektedir. Genel anlamda tüm diğer toplumsal hareketlerin ba-şarı ya da başarısızlığı emek hareketinin başarısına bağlı olacaktır.Sendikal hareketin, onlara karşı olmasına ya da onlarla işbirliği ve or-tak eylem arayışı içinde olmasına bağlı olarak diğer hareketler ya so-lun bir parçası haline gelecek ya da ondan kopacaklar, ya kolektif ey-lem geliştirmek için birleşecekler ya da şiddet uygulamaya eğilimliküçük azınlık hareketleri olarak kalacaklar. (Gorz, 1989: 231-3).4

Emek için yeni bir strateji geliştirmek, emek hareketlerininkendilerinin de radikal bir biçimde değişmesi anlamına gele-cektir. Ancak Gorz şunu görmüştür ki, sendikaların, yeni top-lumsal hareketlere yönelik duyarsızlık ve hatta düşmanlıkları,anlaşılmaz ve değiştirilmez bir olgu değildir. Gorz şöyle yaz-maktadır: “Diğer sosyal hareketlere ve onların hedeflerine kar-şı takınacağı tavır, emek hareketinin kendi evrimini belirleye-cektir.”

Son yıllarda pek çok farklı ülkede yürütülen grevlerin sa-yısı giderek artmaktadır. (Bu yazının yayınlandığı 2000 yazın-da, Arjantin, Hindistan, Kore, Nijerya ve Güney Afrika’da birçok genel grev sürmekte idi.) Aynı zamanda son araştırmalar,ABD gibi işçi sınıfı kimliğinin tarihsel olarak gelişmediği ülke-lerde bile, sınıf farkındalığının arttığını göstermektedir.5 Buolgular yeni emek stratejileri geliştirme açısından elverişli birdönemde bulunduğumuzu ortaya koymaktadır. Bunlardançok daha önemli olan gelişme, emeğin daha kapsamlı bir sos-yal aktör olma yolunda değişime uğramış olmasıdır. Kadınlarınemek gücüne katılımının yoğunlaşması ve göç eğilimlerinindeğişmesi, pek çok ülkede işçi sınıfı kompozisyonunun dö-nüşmesine sebep oldu. Bu iki etken, işçi sınıfının çeyrek yüz-yıl önceki hallerinden, hem objektif hem de subjektif anlam-da farklılaşmalarına yol açtı. İşçi sınıfı, elbette ki, her zaman

4| Ayr›ca bkz. (Gorz,1982 ve 1967a).Gorz’un “yap›sal re-form için sosyaliststrateji” düflüncesiniortaya koydu¤u çal›fl-ma için bkz. (Gorz,1967b).

5| Örne¤in New York Ti-mes’›n 1996’da yapt›-¤› ankete göre, Ameri-kal›lar›n % 55’i kendi-sini iflçi s›n›f› içindegörürken, yaln›zca %36’s› kendisini orta s›-n›fa dahil ediyordu.Öte yandan Gallup’unyapt›¤› ankete göre, ‹n-giltere’de “s›n›f müca-delesi”nin sürdü¤üneinananlar›n say›s›1960’lar›n bafl›nda %60 civar›nda iken1990’lar›n ortas›nda %81’e yükselmiflti. Leysile birlikte yazd›¤›m›zbir makalede s›n›f far-k›ndal›¤›n›n yükselifli-ne iliflkin iflaretlere bizde dikkat çekmifltik(Panitch-Leys, 1998).

93Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 4: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

farklı öğelerden oluşmaktaydı; burada önemli olan, günümüz-de işçi sınıfı kompozisyonunda gerçekleşen değişimin, eskiemek hareketlerini ne yönde etkilediğidir.6

Soldakiler de dahil olmak üzere çoğu insanın, emek hak-kında sahip olduğu imaj, bugün geçersiz kılındı. Feminizm,çevrecilik, hatta eşcinsel aktivizmi, emek hareketi ve söylemiiçinde görünür etkilerde bulunmaya başladılar. Hatta pek çokkez bu grupların etkileri sendika eylemlerine yansıdı. Elbette,bu değişimler dünya genelinde seyrek örneklerdir. Her ulusalemek hareketi, hatta aynı ulus içindeki her sendika birbirindenönemli ölçüde farklıdır. Cinsiyetçilik, ırkçılık ve homofobi,emek hareketi açısından, hâlâ önemli problemler arasında yeralmaktadır. Çevre koruma kampanyaları yüzünden pek çoküyesinin işi tehlikeye giren kimi sendikalarda ise, çevre sorun-larına duyarsızlık hatta kampanyalara karşı düşmanlık yoğunbir şekilde sürmektedir. Günün popüler tartışmalarına ve söy-lemine uyum sağlayan sendikalarda bile, konu ana öncelikleregeldiğinde alınacak çok yol var gibi görünmektedir. Öncelikle-rin birbiri ile çatışması durumunda, gerilim ciddi boyutlaraulaşmaktadır. Bununla beraber, emeği erkek, beyaz ve dosdoğ-ru olmakla özdeşleştiren eski perspektife göre, günümüzün iş-çi sınıfı daha çoğulcu bir yaklaşımı benimsemiş görünmekte-dir. Bu yeni çoğulcu yaklaşım, yeni emek stratejisi arayışının enönemli sebeplerinden birini oluşturmaktadır.

Burada, emek için yeni bir strateji ihtiyacını tartışmak, hiç-bir şekilde yeni sosyal hareketleri ve onların yaptıklarını kü-çümsemek anlamına gelmez. Tam tersine, Gorz’la birlikteemek stratejileri üzerine yeniden eğilmemizin nedeni yeni top-lumsal hareketlerin toplumsal dönüşüm açısından sahip ol-dukları inanılmaz potansiyelin, ancak emeğin ortaya çıkıp buhareketlerin özgürleştirici temalarını sahneye taşıması ile açığaçıkacağına inanmamızdır. Fakat aynı zamanda, yeni toplumsalhareketler de yeni bir emek stratejisine duyulan ihtiyacı gör-mezden gelmemelidirler. Socialist Register’ın bu cildinde yeralan makalelerin bir kısmı, feminizm ile emek hareketi arasın-daki deneyim ve ilişkinin imkanlarına işaret etmektedir. Hattabu ilişkinin yarattığı meydan okuma, hem sendikalardan hemde feminist hareketten, sadece eve kapatılmış beyaz burjuvakadının değil, onun göçmen hizmetçisinin sorunlarını da dilegetirmesini beklemektedir. Aynı şekilde, çevre hareketi açısın-dan da, emek stratejisi konusu ihmal edilebilir bir konu değil-

6| Burada ne kastetti¤imianlatmak için kifliselbir anekdotu aktarmakyararl› olabilir. Bundan10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya dönerken ya-n›mda oturan bayanlayapt›¤›m sohbet beniçok etkilemiflti. Bu ba-yanla, benim ve onundöneminde Winni-peg’de büyümüfl olma-n›n farklar› üzerinesohbet ediyorduk. An-cak ona hayat›n› nas›lkazand›¤›n› sormayakalkt›¤›mda, “size söy-lemesem daha iyiolur” cevab›n› verdi.Ona aç›k fikirli oldu-¤um konusunda gü-vence verince güldü veposta iflçisi oldu¤unusöyledi. ‹flini yabanc›-lara söylemekten çeki-niyordu, çünkü karfl›-s›ndaki kifli genellikleposta iflçileri sendika-s›n›n yapmakta oldu¤ugrevlerden yak›nmayabafll›yordu. Bu bayangrevleri destekledi¤iiçin, bu durumda ya biryabanc› ile anlams›zbir tart›flmaya girmekya da yak›nmalar karfl›-s›nda diflini s›karaksusmak zorunda kal›-yordu.

94 Leo Panitch

Page 5: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

dir; bu ihtiyaç özellikle çevrecilerin iç tartışmalarında, örneğinorta sınıfa yönelik fon-geliştirme kampanyaları düzenlemek ileişçi sınıfına yönelerek çevre problemlerini kamu sağlığına yö-nelik bir tehdit olarak ele almak taktikleri arasında süren tar-tışmada görünür hale gelmektedir.

Eğer, her ülkenin işçi sınıfı diğerlerinden hep farklı olduy-sa, o zaman günümüzde bu farklılığın giderek derinleşiyor ol-ması gerçeği, yeni bir güç kaynağı yaratmalıdır. Yeni emekstratejisinin görevi, sendikalarda olduğu kadar siyasal ve top-lumsal hareketlerde de bulunan bu gücü serbest bırakmak ola-caktır. Eğer işçi sınıfı homojen bir bütün olsa idi, “dayanışma”tasarımı hiçbir anlam ifade etmezdi. Bir süreç olarak dayanış-ma, işçi sınıfı içindeki farklılığı görmezden gelmeyi ya da dışa-rıda bırakmayı değil, aşma çabasını ifade etmektedir. Bu çaba,farklılığı bastırmak yerine dahil etmek stratejisinden yararlana-rak ve bir amaç birliği uyumu yaratarak güç kazanmak anlamı-na gelmektedir. Eski emek stratejilerinin tüm başarısızlıkları-nın ardında, bu anlamda etkili bir dayanışmanın inşa edileme-miş olması yatmaktadır.7 Sendikalar içinde, özellikle ayrımcılıkve marjinalleştirme kurbanlarını bir araya getiren azınlık ku-rulları ve kadınlara yönelik konferanslar ile küçük komiteler,sağlıklı bir gelişmenin göstergesidir; çünkü, bu yapılar bu türgruplara kapasitelerini geliştirmek için fazladan bir alan sağla-maktadır. Buradaki sorun, tam anlamıyla kapsayıcı bir emekhareketi inşa etmenin yolunu keşfetmek ve bu yolun üstünde-ki engelleri temizlemenin çaresini bulmaktır. Böyle bir emekhareketi, işçi sınıfının tüm üyelerinin, yaşamlarının olabildiğin-ce farklı alanlarında kendi kapasitelerini geliştirmelerini cesa-retlendirecek demokratik yapılara sahip olmalıdır.

IIYeni stratejiye duyulan ihtiyacı vurgulamak bize, bu strate-

jinin ne olması gerektiği konusunda yardımcı olmaz. Yeni top-lumsal hareketlerin aktivistleri, haklı olarak, emeğin eski stra-tejilerinden ve geleneksel tavırlarından pek çoğunun başarısız-lıklarının kanıtlanmış bulunmasından endişe duymaktadır. Ki-mi zaman yeni bir lisana bürünse de, emeğin bu eski tavrınabağlı kalması, onlara göre, toplumsal gelişmeyi engelleyen anafaktörlerden biridir. Gerçekten de eskinin en gözde emek stra-tejileri, günümüzde kısmen küreselleşme adı altında sembolizeedilen koşullar, kısmen de stratejilerin kendi içlerindeki çatlak-

7| Emek tarihi konusun-da bkz. (Buhle, 1999).

95Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 6: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

lar yüzünden birer başarısızlık reçetesi haline geldiler. Başarısızlıktan bahsederken kastedilen sadece komünist

partilerin ve ayaklanmacı solun açık hataları ya da Amerikanmodeli “hizmet sendikacılığı”nın hiç de daha az açık olmayansınırlılıkları değildir. Bugün soldaki pek çok insan, kendilerinebaşarı ölçütü olarak, savaş sonrası dönemde demokratik karmaekonomilerin inşasında rol oynayan Avrupa’nın sosyal demok-rat emek hareketlerini almaktadır. Ancak bu sonuncuların ba-şarısızlıkları, pek görünür olmamakla beraber, belki de sırf buyüzden, tüm başarısızlıklar içinde en çok incelenmesi gereken-dir. Karma ekonomi anlayışına neo-liberalizm tarafından noktakonduğu şu günlerin perspektifinden, bu başarısızlıklar, herşeyden önce sosyal demokrat emek hareketlerinin yarattığıuzun vadeli etkiler göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.Sosyal demokrat hareketler, kapitalizmin insancıllaştırılabilece-ği yanılsamasına kapılarak neredeyse 30 yıl boyunca, ideolojikrehavet ve örgütsel atalet içinde kendi kendilerini uyuşturdular.Savaş sonrası düzeni ve soğuk savaşı izleyen dönemde, sendika-lar, üyelerinin kapitalist sistemin doğası hakkında eğitilmeleriya da hayatın her alanında kolektif kendi kendini yönetme be-cerileri ile sistemi zorlayacak demokratik nitelikleri edinmelerikonusunda hemen hiçbir sorumluluk almadılar. Bu nedenle,20. yüzyılın son çeyreğinde Keynezyen refah devletinin bunalı-mı sırasında, neo-liberal restorasyon kendini kolayca geçerli kı-labildi. Böylece, kapitalizmin kaba rekabetçi dinamizmi kendi-ni, serbest pazar, uluslararası yatırım, finansal sermayenin yük-selişi ve esnek üretim biçimleri altında yeniden üretti. Emek ha-reketi tüm bunlara hazırlıksız yakalandı. Daha da kötüsü, üye-lerini ve destekçilerini neler olup bittiğini anlayabilmelerini sağ-layacak örgütsel ve entelektüel kaynaklarla donatamadığı gibi,onları alternatif üretmeleri için de cesaretlendirmedi. Sonuçta,20. yüzyılın sonunda, burjuvazi dünyayı kendi suretine göre ye-niden düzenlemeyi hiç kuşkusuz bir kez daha başardı.

Bu durum, niteliği sonradan kolaylıkla anlaşılabilen bir ge-lişme değildir. Başarısızlıklar, daha karma ekonomi dönemininen zinde devresinde bile, yeterince açık bir şekilde belli olmuş-tu. 1964’de Fransa’da Emek Stratejisi kitabı yayınlandığında,Gorz’un aklındaki öncelikli konu bu başarısızlıklardı. Gorz, odönemde bireysel tüketimin arttırılmasından başka hiçbirperspektif sunmayan bu egemen emek stratejilerine saldırmak-taydı.

96 Leo Panitch

Page 7: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

Başka bir deyişle, bu stratejiler, bir sınıf olarak işçileri tüketim top-lumunun ve onun ideolojisinin kuyruğuna yerleştiriyorlar; bu top-lum modelini sorgulamak yerine, onun genel zenginlikten ücretli tü-keticiye uygun gördüğü payı sorguluyorlar. Bilinçli olarak, ne işye-rindeki çalışma koşulları, ne de tüketimin üretime bağımlı kılınma-sı ile ilgili soruları gündeme getiriyorlar. Hatta, ... üretim kaynakla-rı ile insan emeğinin, yararsız ve boş amaçlar uğruna harcanması ileilgili soruları da sormuyorlar. ... Buradan, ücretler uğruna verilenmücadelelerin yararsız olduğuna dair bir anlam çıkarılmamalıdır.Sorun, işçi sınıfının mobilizasyonu, birleştirilmesi ve eğitimi söz ko-nusu olduğunda, bu tür mücadelelerin etkisinin sınırlı olmasıdır. Butür mücadeleler, kimi zaman, kapitalist sistem içinde kriz yaratmabaşarısını gösterseler de, kendi başlarına ne kapitalizmin sorunlarıkendi içinde çözmesine engel olabilirler ne de işçi sınıfının kendi çö-zümlerini geliştirmesini ve uygulamasını sağlayabilirler. ... Tam datersine, işçi sınıfı bir karşı saldırıyı harekete geçirme riskini taşır. ...Bu saldırı sadece ekonomik düzeyde değil, ideolojik, toplumsal vepolitik düzeylerde de gerçekleşir; ve işçi sınıfı bu alanlarda savaşma-ya hazır olmadığı için, gerekli uyanıklık ve birliktelik içinde bir ce-vap vermeyi beceremeyecektir (Gorz, 1967a: 26).

Savaş sonrası düzeni sarsan enflasyonist dinamiğin ortayaçıkışı ile birlikte, sendikalar, korporatist gelir politikasına ba-ğımlı hale geldiler. Gorz, bizi bu bağımlılığa karşı uyarmıştı.Bu bağımlılık, sendikaların krizi savuşturmak çabası içinde,kendi üyelerinin ücret taleplerini bastırmasına sebep oluyor-du: “Gelir politikası, örgütlü kapitalizmin, sendikaları politikolarak sisteme entegre etme, tüketimi üretime, üretimi de kârmaksimizasyonuna tabii kılma iradesini ortaya koymaktadır.Sendika, partiden ve devletten bağımsız, otonom bir karşı ira-de geliştirmediği sürece kendini bu talebe karşı koruyamaz...”Sermaye ve devletle girişilen korporatist ortaklık, yatırım işle-vinin sosyalleştirilmesine yönelik stratejileri imkansızlaştırdı.Neyin, nasıl üretileceğinin belirlenmesini sorgulama imkanı ol-madığında, bu korporatist düzenlemelerin temel etkisi, sendi-kaların bağımsızlığının, kapitalist devletin iktidarını kabulle-nen sosyal demokrat hükümetlere teslim edilmesi olabilirdi an-cak. Kapitalizmin iktidar yapısını sorgulayan ve değiştirmeyihedefleyen “yapısal reformların” gerçekleştirilmemiş olmasınedeniyle, savaş sonrasının ulusallaştırmaları ve refah devletireformları, sistem tarafından eritilmekle kalmamış aynı zaman-da yozlaştırılmıştır: “Sosyal sektörün yaşaması, sermayenin ba-ğımsızlığının ve eylem alanının kısıtlanmasına, sermaye mantı-

97Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 8: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

ğına karşı çıkılmasına, potansiyel sermaye birikimi kaynakları-nın toplumsal kontrol altında tutulmasına (örneğin, sosyalleş-tirilmiş tıp kurumunun ilaç endüstrisini, sosyal konut kurumu-nun inşaat sektörünü kontrol altında tutması vb.) ve özel sek-törün sömürdüğü kaynakların sosyalleştirilmesine bağlıdır”(Gorz, 1967a: 17-99). Gorz, emek hareketinin neo-liberal res-torasyona ortam hazırlayan temel stratejik hatalarını açıkça ön-ceden görmüştü.

Gorz’un Avrupa korporatizmi ve sosyal demokrasisindetespit ettiği sorunları kabul etmiş olan pek çok kişi, Yeni Dün-ya Düzeni adıyla sunulan neo-liberal küreselleşme şekillenme-ye başladığında, birdenbire saf değiştirdi. Bu kişiler, daha ön-ce hatalarını kabul ettikleri sosyal demokrasi ve korporatizmi,bu defa neo-liberalizme karşı tek alternatif olarak görmeyebaşladılar. İsveç, Alman ya da Avusturya modellerini övmekiçin önemli miktarda mürekkep harcandı. Ancak, bu ülkeler-de, korporatizmin yol açtığı sendikal bağımsızlığın kaybı ve üc-retlerin bastırılması gibi sorunlar yüzünden sendikaların bö-lünmeye uğradığı gerçeği görmezden gelinmekteydi. Daha daönemlisi, varolan iktidar yapısı veri alındığında, bu korporatistmodel, ekonomik yönetimin parametrelerini yeniden tanımla-yan politikacılar, bürokratlar ve işverenler tarafından artık birkenara bırakılmıştı. İşsizlikle değil ama enflasyonla mücadele-yi ekonomik politikanın ana hedefi haline getirmek zaten birtercihi ortaya koyuyordu: Gelirler politikası üzerinde yürütü-len pazarlık yoluyla sendikaların ücret iyileştirilmelerine yöne-lik taleplerini bastırma stratejisinden vazgeçiliyor, bunun yeri-ne işsizlik ve esnek istihdamı örgütleyerek sendika militanlığı-na darbe vuran ve böylece finans piyasalarına güvence verenpara politikalarına öncelik veriliyordu.

Yine de, sermaye ve emek arasındaki “sosyal ortaklığı” sa-vunmak, yeni dönemin liberal ve sosyal demokrat entelektüel-leri arasında olduğu kadar “pragmatik” ve “ılımlı” emek lider-leri arasında da güncelliğini korudu. Bu ortaklık çoğu zamanaltı çizilerek şu sözlerle ifade ediliyordu: “Kapitalizme redde-demeyeceği bir öneri sunmak.” Bu anlayışa göre, “sendikalarkendilerini, kapitalistlerin çözemedikleri sorunları onlar adınaçözmeye hazır hale getirmeliydiler” (Rodgers ve Streeck, 1994:134). Küreselleşme koşullarında yeniden canlandırılan bu or-taklık stratejisi, sendikaların sermayeye sunabileceği en önem-li vaadin yüksek verimlilik olduğu düşüncesine dayanmaktay-

98 Leo Panitch

Page 9: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

dı. Bu “arz-yönlü” korporatizm biçiminin –Socialist Registertarafından “gelişmeci rekabetçilik” olarak adlandırılmıştır-özünde, Bienefeld’in “eğitme kültü”8 adını verdiği anlayış bu-lunmaktaydı (Özetle, “eğer işçileri eğitirsek, işler kendiliğin-den gelişir” anlayışı). Devlet, sermaye ve sendikalar arasındageliştirilen ortaklığın amacı, işçileri dış ülkelerdeki ucuz işgü-cü ile yarışabilecek kadar verimli ya da yeni pazarlara uyumsağlayabilecek kadar yaratıcı hale getirmek için eğitmektir (Bi-enefeld, 1994: 115; 1996: 429-31).9

Bu yaklaşımın, bir emek stratejisi olarak pek çok sorunluyönü bulunmaktadır. Öncelikle, etik açıdan yarattığı problem-ler ortadadır. Bu, sokaktaki aç ve evsiz insanların problemini,sistemin ortaya çıkardığı bir sorun olarak görmek yerine, onla-rın bir işe girmek için yeterince becerikli, girişken ya da istek-li olmamalarına bağlamaya benzemektedir. Bu mantık, “geliş-meci rekabetçilik” anlayışı yoluyla tüm sektörlere, bölgelere veekonomilere uygulanmaktadır. İhracat rekabetine dayalı bustrateji, başarılı olsa bile, sonuç işsizliğin daha başarısız bölge-lere aktarılmasından başka bir şey olmayacaktır. Bu stratejininpratik açıdan da sorunları vardır: Her ülkenin masraflarınıazaltma amacıyla ihracatını arttırıp ithalatını sınırlamaya çalış-tığı bir global sisteme katılmak ve hızlı sermaye hareketlerineeşlik eden finansal dengesizlikler, başlı başına önemli birer so-rundur.

1990’ların başına gelindiğinde, sosyal demokrasi ekonomikprogram bağlamında tüm özgünlüğünü yitirerek, ihracat reka-betinin geliştirilmesinde, sendika ile devletin aktif rol oynama-sı gerektiğini vurgulayan stratejiyi savunma noktasına kadargeriledi. Bu strateji ise, rekabetçiliği geliştirmek uğruna ulusalsermayelerin yapabileceği, hatta yapmak isteyeceği şeyleriönemli oranda abartıyordu. Böyle olduğu halde, eski korpora-tist strateji gibi, bu yeni strateji de rekabeti geliştirme adınaemeğin bağımsızlığını feda ediyordu. Bu nedenle, korporatistyaklaşımı canlandırmaya çalışan; ancak gerçekte emek için ye-ni bir stratejiyi maskeleyen bu “arz-yönlü” girişim çıkmaza gir-di. Monetarist politikalar yüzünden, ücret militanlığının hızıkesilmişti. Öte yandan, kendini serbest ticaret ve sermaye akı-şı ile tanımlayan kapitalizmin rekabetçi dinamiği giderek yük-seliyordu. Bu gelişmeler, işçi sınıfının sermayeye sunduğu şu“reddedilmez antlaşma önerisinin”, artık boş bakışlar ve kü-çümsemeler ile karşılanmasına sebep oluyordu. Öyle ki, sosyal

8| “cargo-cult” of training(ç.n.).

9| Ayr›ca “geliflmeci reka-betçilik) için Panitch veAlbo’nun Socialist Re-gister 1994 içindekimakalelerine bak›n›z.

99Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 10: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

demokratlar iktidara geldiğinde, korporatist strateji etkide bu-lunmak bir yana, uygulamaya bile konamadı. Çünkü sosyal de-mokrat hükümetler birdenbire, kısa dönemli ekonomik sorun-larla baş etmek zorunluluğu ile karşı karşıya kalmışlardı. Herşey sermaye ile ortaklık kurma amacına bağlı olduğundan, hü-kümetler finans piyasalarını yatıştırmak için, ithalatı kısıtlayanve kur dengesini koruyan önlemlere yöneldiler. Sosyal demok-rasi, sermaye ile ortaklık kurma ısrarında, sendikalarla olanbağlarını koparacak denli ileri gittiğinde, elimizde kalan şey“Blairizm” oldu. Blairizm ise, bilindiği gibi, kendi projesiniemeğe yakın olmakla değil, tersine emek hareketine uzak dur-makla tanımlıyor ve bununla övünüyordu.

Bu sonuç karşısında, Gorz’un orijinal Emek Stratejisi tek-rar ele alınmayı hak etmektedir. Gorz’un stratejisi, sermayeyereddedemeyeceği bir öneri sunma öncülüne tamamen zıt birnoktadan hareket etmektedir. Bu strateji kendi geçerliliğini,sermayenin ihtiyaçlarına, ölçütlerine ve rasyonalitesine uygunolmakla sağlamaz. Gorz’un önerdiği yapısal reformlar, “ne ola-bilir” değil “ne olmalıdır” sorusu bağlamında geliştirilmiştir.Bu strateji, kendi amaçlarının gerçekleşmesini, temel siyasal veekonomik dönüşümün gerçekleşmesine bağlamaktadır. Bu bü-yük bir dönüşüm olabilir, ancak yapısal reformların asıl ölçü-tü, onların iktidar ilişkilerinin değişiminde oynadığı roldür. -Temel amaç, kapitalizmi ve onun müttefiklerini zayıflatmayayönelik eğilimleri kuvvetlendirmek ve harekete geçirmek üze-re işçilerin kapasitesini arttırmak olmalıdır (Gorz, 1967a: 7-8).Böylece, halihazırdaki kitle mücadeleleri ile gelecekteki sosya-list toplum ümidi arasında bir devamlılık sağlanabilir. Buradaönemli olan, işçilerin, yaşadıkları bu dünya içinde, şimdi veburada, varoluşlarının tüm düzeylerini kapsayan bir sosyalisttoplumun gerçekten var edilebilir olduğunu görmelerini sağla-yacak örgüt ve mücadeleler geliştirebilmektir. Uzlaşmalarla herzaman çarpışmak gerekir; ancak şu nokta da açık olarak anla-şılmalıdır ki, güçler arasındaki geçici ilişkilerin eğreti sonuçla-rı gelecekteki savaşlar tarafından düzeltilecektir (Gorz, 1976a:181).

Küreselleşme gerçeği karşısında, sendikaların çoğunun be-nimsediği yaklaşım ne yazık ki bu değildir. Yine de kimileri bu-nu uyguladılar; bu konuda Kanada Otomotiv İşçileri Sendika-sı’ndan (CAW) daha iyi bir örnek bilmiyorum. CAW, 1980’le-rin başında, tam da Gorz geçici olarak “elveda proleterya” dü-

100 Leo Panitch

Page 11: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

şüncesine yönelmişken, onun eski strateji önerisini benimsedi.Gorz’un eski stratejisi, sermayeye reddedemeyeceği bir antlaş-ma önerme stratejisinin tam zıt kutbunda yer almaktaydı.CAW örneği, bu iki strateji arasındaki zıtlığı çarpıcı bir şekildeortaya koymaktadır. O dönemde, Kanada’da otomotiv sektö-ründeki üç büyük şirket birleşerek, işçilere, küresel rekabeteuyum sağlamaları için baskı yapmaktaydı. Bu baskı karşısındaCAW’ın verdiği (onun Amerika merkezli ‘uluslararası’UAW’den kopmasına sebep olan) cevap dosdoğru şöyle idi;“Rekabet bir zorunluluk olabilir, lakin rekabet bizim amacımızdeğildir” (Gindin, 1998 ve 1995).

III“Gelişmeci rekabetçilik” stratejisi, bugün artık açık bir şe-

kilde küreselleşmeye verilmiş yanlış bir cevap olarak değerlen-diriliyor olsa da, küreselleşme gerçeği karşısında ne yapmakgerektiğine kesin olarak karar verilmeden yeni bir gerçekçiemek stratejisi geliştirmek mümkün değildir. Öncelikle bazıyanlış kavramlaştırmalar ortadan kaldırılmalıdır. Birçoklarınınsandığı gibi, küreselleşme emeğin “yakalamak” zorunda oldu-ğu nesnel ekonomik bir süreç değildir. Küreselleşme açıkamaçlara yönelmiş belli çıkarlar tarafından yönlendirilen poli-tik bir süreçtir. Küreselleşmenin stratejik politik doğasını gör-mezden gelmek aşılması zorunlu bir ekonomizmdir. Ulus dev-letler küreselleşmenin kurbanları değildir, onlar küreselleşme-nin yazarlarıdır. Devletler, küresel sermaye tarafından yerindenedilmemiştir, onlar küresel sermayenin hatta finans kapitalintemsilcileridir. Bu demektir ki, küreselleşmeye meydan oku-mayı hedefleyen gerçekçi bir strateji, devletler küreselleşmeningerçekleşmesinde kilit bir rol üstlendiklerinden dolayı, işe ön-ce ulus devlet sınırları içinde başlamalıdır. Ancak, ulus devlethimayesinde, ulusal burjuvazi ile ittifak kurmaya dayalı gele-neksel yaklaşımın modası giderek geçmektedir. Çünkü artık“devlet”, yerli ya da yabancı olup olmadığı fark etmeyen ulus-lararasılaşmış sermaye sınıfını daha fazla temsil eder hale gel-miştir.

Öyleyse ne yapmalı? Bu soruyu cevaplamak için yineGorz’un 1960’ların ortasında Avrupa Topluluğu’na (o tarihteadı buydu) karşı benimsemiş olduğu yaklaşımdan yararlanabi-liriz. Çünkü, Gorz’un bu yaklaşımı, Avrupalı sendikaların Av-rupa Topluluğu yüzünden karşılaştığı problemleri tartışırken,

101Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 12: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

günümüzün tam küreselleşme koşullarının sendikalar açısın-dan yarattığı problemleri tahmin etmiş gibidir. DoğrusuGorz’un Emek İçin Strateji’sindeki en çarpıcı noktalardan biri,onun o dönemde Avrupa Ortak Pazarı ile ilgili olarak ortayakoyduğu analizin, günümüzün küreselleşme koşullarındaemek stratejisi geliştirme açısından taşıdığı geçerliliktir. Gorz,Ortak Pazar’ı ortaya çıkışının ilk yıllarında gözlemlemişti. Odönemde, bir yandan büyük özel anonim şirketler arasındakirekabet birbirinin iç pazarına sızma şekline bürünürken, öteyandan tekelleşmenin bir gereği olarak farklı milliyetlerden şir-ketler arasında yılda yaklaşık bin kadar evlilik ve birleşme an-laşması gerçekleştiriliyordu.

Bu durum hem sektörlerin iç yapısında hem de karşılıklıolarak sektörler arasında rasyonelleşmeyi zorunlu kıldı. Aynızamanda giderek artan yatırım ve üretim, endüstriyel ve özel-likle finansal yoğunlaşma etkisinin derinleşmesine yol açtı. Herülke kendi büyük anonim şirketlerini destekliyor ve koruyor-du. Böylece iç pazarlara sızmak için girişilen bu karşılıklı reka-betin içerdiği finansal riskler arttıkça, Avrupa genelinde ulu-süstü bir planlama ölçeği ihtiyacı ortaya çıktı. Ancak böyle birplanlama gerçek bir ekonomik planlama ile uzaktan yakındanilgili değildi. Bu planlama sermayenin hareket özgürlüğüne hiçdokunmadan rekabet sürecinin doğurduğu çatışmaları düzen-lemek amacıyla yapılıyordu. Eğer emeğin amacı, sendika tem-silcilerini bu ulusüstü planlamaya dahil etmek olsaydı, bu“açıkça çıkarını bilmeyen bir aptalın pazarlığı olurdu... Çalışanyığınlardan kopmak... İşçi temsilcileri, birer teknokrat halinegelmeleri için yapılan yoğun bir baskı altındalar. Onlardan, kit-le hareketinin kazandıracağından çok daha az şeyi kazanmaküzere uzlaşma zirveleri için çalışmaları bekleniyor” (Gorz,1967a: 152-3).

Avrupa ekonomik bütünleşmesinin yakın tarihi, ürperticibir şekilde bunu doğrulamaktadır. Sermayenin manevra kapa-sitesi büyük oranda genişlerken, her üye devletin temsil edildi-ği Avrupa Merkez Bankası’na gömülen “demokratik açık” daaynı oranda artıyordu. Bu süreçte, ETUC (Avrupa SendikalarBirliği), Maastricht Sosyal Protokolü uyarınca aniden, hiç bek-lemediği bir şekilde, bir pazarlık ortağı olarak kucaklandı. An-cak, Andrew Martin ve George Ross’un gösterdiği gibi, bu ku-caklama yüzünden, ETUC’un kendini cepheden koparma ça-bası, sadece Brüksel’deki sendika bürokrasisinin kopuşu ile

102 Leo Panitch

Page 13: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

sonuçlandı. Bu kucaklama, 1985-90 arasının isyan günlerinde-ki heyecanlı taraftarların tasarladığından çok farklı bir şeklebüründü. Aslında, bu protokol, ETUC’u, “ekonomik yönetişi-min” en temel meselelerinde dışarıda bırakmıştı; hatta grev veörgütlenme hakları ile ücretleri ilgilendiren konular özellikleiçerilmemişti. Bu durum, Maastricht’te müzakere edilen Sos-yal Protokol’ün zayıflığını yansıtıyordu. Onu izleyen ve genel-de övgüyle karşılanan başka bir protokol ise, Avrupa ÇUŞ’la-rının içindeki iş konseylerine (ki bu konseyler Avrupa işgücü-nün ancak % 10’unu kapsıyordu) yetki verirken, aslında işve-renlere geniş bir alan sağlıyordu; çünkü bu protokol, danış-manlık sunmak yerine, olguların ardından (yani her şey olupbittikten sonra) fikir alışverişi yapmaya dayanan antlaşmalarüretmişti. Aile yardımı alanında kimi kısmi başarılar elde edil-miş olsa da, şu gerçekten kaçılamaz: Avrupa Ortak Pazarı’nınmakroekonomik politik rejimi, sosyal politikaların, işsizlik yada durgunluk seçenekleri arasına sıkışmasına sebep oldu. Böy-lece, emek pazarının giderek esnekleştirilmesine odaklananarz-yönlü kapitalist strateji, diğer emek stratejilerine üstünlükelde etti (1999: 312-39).

Tüm bunların ötesinde Gorz’un teşhisi, emeğin Avrupa en-tegrasyonuna katılmasının büyük ölçüde yukarıdan aşağıya iş-leyen bir süreç olduğunu ortaya koymuştur. Martin ve Ross’unbelirttiği gibi, “ETUC, ulusal bileşenleri ile birlikte yasallık ka-zanabilmek için Avrupa kurumlarından aldığı kaynaklar saye-sinde büyüdü. ... Başka bir deyişle, ETUC bir sosyal hareketolarak aşağıdan inşa edilen bir taban örgütlenmesi olmaktançok, yukarıdan geliştirildi.” Üstelik elitler arasındaki pazarlıksırasında emeğe söz verilen ‘hakikatli kazançlar vaadi’ gerçeğedönüştürülmedi. Bu yüzden, Avrupa sendikalarına biçilen“ekonomik ve parasal birliğin eleştirel destekçisi” olma rolü,gerçekte sendikaları ıstırap verici bir siyasal bağımlılık içinehapsetti. Bu rol, onları, sosyal maliyetinin yüksekliğine ve sen-dika üyeleri dahil pek çok insanın tepkisini toplamasına rağ-men, sürdürülen ekonomik programa destek olmaya zorunlukıldı (1999: 352-58). Bu koşullarda, sendikaların kendilerinikorumak için yapabildikleri ölçüde ulusal siyasal yapılarına vetoplu pazarlık süreçlerine güvenmeleri şaşırtıcı değildi. İşve-renlerle ve devletle girdikleri çeşitli yeni sosyal antlaşmalardanda anlaşıldığı gibi, sendikalar, bu aşamada bile hala kendileri-ni “rekabetçi korporatizm” stratejisine uydurmaya çalışıyorlar-

103Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 14: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

dı. Ancak bu strateji asıl olarak, Avrupa entegrasyonu sürecin-de inşa edilen neo-liberalizmin (eski refah devleti reformları ileemek pazarı düzenlemeleri yanında ücret iyileştirmelerini debir tarafa bırakma pahasına) ortaya attığı “rekabetçi uyarlan-ma” politikasının bir parçasıydı.

30 yıl önce Charles Levinson’un çokuluslu şirketlerin yük-selişine işaret etmesinden bu yana, bu şirketlerle emeğin yapa-cağı ulusüstü toplu pazarlığa ilişkin stratejilerin oluşturulma-sında çok az yol alınmış olması gerçekten önemlidir (1972). Bubaşarısızlığın sorumluluğu kısmen, sendikaların ulusal düzey-deki bürokratlarına yüklenebilir. Ama bundan daha önemli birsebep küreselleşmenin, işçiler arasında rekabet yaratma hede-fini taşıyor olmasıdır; Kapitalist devlet ve küresel sermaye,emeğin bir pazarlık ortağı olarak, üst düzeyde merkezileşmişbir bütünlüğe ulaşmasını engellemek için işçiler arasında reka-beti arttırmaya yönelmektedirler. Gorz’un tersine Levinson,emek stratejisinin bütünleştirilmesi ve merkezileştirilmesindenyana değildir. Ona göre, “böyle bir şey şu an gerçekleştirilebi-lir olmadığı gibi, gerçekleştirildiğinde de bürokratik katılığaneden olacaktır. Bir yandan birbirileriyle çelişmek yerine birbi-rilerini tamamlar hale gelmeleri için farklı sektörlere, bölgele-re ve ülkelere ait stratejiler arasında koordinasyon sağlamayaçalışmak gerekmektedir. Öte yandan, öncelikle her ulusal mü-cadelenin kendi özgün nitelikleri uyarınca gelişmesine izin ve-rilmelidir; çünkü temel olarak bu düzeydeki mücadeleler genelemek hareketinin asıl gücünü oluşturmaktadır”. Bu, sınıf mü-cadelelerinin uluslararası arenadan izole edilmesi gerektiği an-lamına gelmez; Gorz, bu noktada, ulusal zaferlerin giderek ar-tan bulaşıcı etkisine inanmaktadır. İzole edilmiş ulusal zaferlerbundan böyle mümkün olamaz; çünkü, bu yeni uluslararası re-kabet ortamında, kendi emek tabanı tarafından yapısal bir re-form gerçekleştirmeye zorlanan her ulusal hükümet, yapacağıbu emek politikası değişikliğinin tek ülkedeki bir ayrıksılıkolarak kalmaması için Avrupa düzeyinde bir uyarlamanın önü-nü açmaya zorlanacaktır (Gorz, 1967a: 187-9).

I VYukarıdaki değerlendirmeler, küreselleşmeyi yaygınlaştır-

ma çabalarına emeğin nasıl bir cevap vermesi gerektiği sorusuile yakından ilgilidir. Avrupa Sosyal Protokolü’nden esinlenen,emek haklarının uluslararası ticaret anlaşmalarına dahil edil-

104 Leo Panitch

Page 15: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

mesini savunan stratejileri sorgulamanın zamanı gelmiştir.NAFTA’nın emek ve çevre taraf anlaşmaları çizgisini izleyenbu strateji, minimum emek standartını yasalaştırmak için dü-zenlenmiştir. Bunun yanında bu anlaşmalar, kararların müza-keresi ve uygulanması sürecinde emek temsilcilerine söz hakkıgüvencesi vermektedir. Böyle bir strateji kötü emek koşulları-nı ve sendika karşıtı politikaları küreselleşme tartışmasında ka-muoyunun gündemine getirmekte çok faydalı olabilir. Aynı za-manda emek haklarını bu tür anlaşmalara tâbi kılma düşünce-si, bu anlaşmaların garanti altına aldığı sınırsız sermaye akışı veserbest ticaret ilkelerinin altına imza koyma anlamına gelmek-tedir. Dahası, bunların ideolojik etkileri bir yana, bu tür tarafanlaşmaları ile beyan edilen emek haklarının uygulanmayakonması sırasında karşılaşılacak sorunlar sayısız olacaktır.

Küreselleşmeye karşı gösterilen bu tavırda en rahatsızlıkverici olan nokta, Gerard Greenfield’ın belirttiği gibi, bu tav-rın hem ulusal sendika liderleri hem de Uluslararası ÖzgürSendikalar Konfederasyonu (ICFTU) tarafından sıklıkla dilegetiriliyor oluşudur. Bu dile getirmenin amacı:

... Kolektif eylemin ulusal düzeyde bile etkisiz ve geçersiz görülerek birtarafa bırakılmasını haklılaştırmaktır. Kapitalist küreselleşmenin kaçı-nılmazlığı ve örgütlü emeğin zayıflığına vurgu yaparak, küresel serma-ye ile yeni bir uzlaşma zemini aramaktalar ya da daha açık söylemekgerekirse asıl olarak ulusal sermaye ile yaptıkları eski uzlaşmaları küre-sel düzeyde sürdürmenin yolunu aramaktalar (1998: 180-1).10

Greenfield, bu yeni küresel uzlaşma stratejisinin militan iş-çi hareketlerini destekleme stratejisini yerinden etmesinin sa-dece hatalı değil zararlı da olduğunu savunmaktadır. Bu, sen-dikaların küreselleşmenin kurumları ile işbirliğine girmemele-rini söylemek değildir. Temel soru sendikaların bu işbirliğin-den ne bekleyeceği ve bu süreçte neye öncelik vereceği sorusu-dur. 1999’un sonunda Seattle’de düzenlenmesi öngörülenDünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) çok taraflı pazarlık oturu-mu için hazırlanan emek stratejisi üzerine bir tartışma metnin-de Greenfield ICFTU’nun bu dahil olma stratejisine tam zıtyeni bir strateji ortaya atmaktadır: “Dışlama stratejisi”. Bustrateji uluslararası ekonomik anlaşmalar bağlamında sendika-lara ve onların müttefiklerine haklar ilkesi (pozitif haklar11) ye-rine bağışık olma ilkesini (negatif haklar12) izlemelerini öner-mektedir. Bağışıklık ilkesi grev ve emek girişimi örgütlemehakkını her türlü yasal ceza ve işveren yaptırımı karşısında gü-

10|Ayr›ca bkz. (Water-man, 1999).

11| Freedom to (ç.n.).

12| Freedom from (ç.n.).

105Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 16: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

vence altına alan iş hukuku rejimine uygundur. Bu strateji bel-li sektörlerin ya da örneğin tohumlar gibi belli bazı biyolojikkaynakların DTÖ anlaşmaları dışında bırakılması talebini içer-mektedir. Ayrıca, kendi devletlerinin DTÖ mekanizması için-de haksız ticaret uygulamaları ile karşılaşması durumunda işçive çiftçi örgütlerinin bu nedenle uğrayabilecekleri baskıya kar-şı bağışık olmaları talebini de gündeme getirmektedir. Ulusla-rarası anlaşmaların yarattığı zararlara karşı kendini korumakiçin geliştirilen bu savunma stratejisine bu pazarlıklar süreci-nin tümüne yönelik genel bir meydan okuma eşlik ediyor ola-bilir. Bu meydan okuma DTÖ teknokratları, hükümet danış-manları ve onların temsil ettiği güçlü şirket çıkarları arasındademokrasi ve demokratik süreçlere duyulan içsel bir düşman-lıkla yürütülen pazarlıkların gizliliğine yönelecektir. Greenfi-eld şöyle devam etmektedir:

Bu problem sendikalara pazarlık masalarında bir yer göstermek gibibasit bir çözümle ortadan kaldırılamaz. Alınan kararlar hâlâ sahneningerisinde karara bağlanıyor olma özelliklerini koruyacaklar... Öncekideneyimler göstermiştir ki, masada bir sandalye kapmak çoğu zamanvurguyu emeği örgütlemek yerine onu temsil etmek üzerine çekmek-tedir... Her şeyden önemlisi üyelerimizi demokratik güçlerle daha ge-niş bir ittifak içinde örgütleyecek ve harekete geçirecek şekilde, sahnegerisinde yapılan anlaşmaların ardına gizlendiği duvarları yıkmak gö-revidir. Açıkçası bu görev, DTÖ ve ulusüstü şirket teknokratlarınınhiç istemeyeceği, kamuoyunu aydınlatma ve harekete geçirmeye yöne-lik bir kampanyayı gerekli kılar.- Çalışan insanlar arasında kendilerine

ne yapılmakta olduğuna dair eleştirel bir farkındalık [yaratma amacın-da olan bir kampanya, ç.n.] (Greenfield, 1999).

Bu nedenle Greenfield tarafından geliştirilen dışlama stra-tejisi, küreselleşmenin kurumlarına karşı harekete geçme stra-tejisi yanında ikincil ve yardımcı bir strateji olarak kavranmak-tadır. Aslında bu gerçek Seattle’da ortaya çıktı. Seattle’de, ini-siyatifin çok şaşırtıcı ve sersemletici bir şekilde masada bir yerkapmaya çalışanların elinden koparılıp alınması bir dönümnoktası oldu. Şu kesindir ki, Seattle sokaklarında gerçekleşen-ler kendiliğinden bir ayaklanma değildi. Pek çok büyük STÖve sendika tarafından yapılan planların ürünüydü. Ayrıca,DTÖ ve diğer ticari liberalizasyon anlaşmalarına karşı olma ze-mini üzerinde biraraya gelen 71 ülkeden farklı toplumsal hare-ketlerin 300 temsilcisi tarafından Şubat 1998’de kurulan Halk-ların Küresel Eylemi organizasyonunun etkileyici hazırlıkları

106 Leo Panitch

Page 17: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

da Seattle’a giden yolu açtı. Kendi tanımladıkları “YüzleştirmeTavrı” adlı eylem, ulus aşırı sermayenin tek gerçek karar alıcıve belirleyici olduğu DTÖ gibi tek taraflı ve anti-demokratikörgütlenmelerde, kulis faaliyetinin hiçbir etkisinin olmayacağıdüşüncesine dayanmaktaydı. Halkların Küresel Eylemi organi-zasyonu tarafından dünyanın çeşitli finans merkezlerinde 18Haziran 1999’da düzenlenen “Küresel Eylem Günü” kampan-yası fazla dikkat çekmemiş olsa da, altı ay sonra Seattle’da ya-şanacakların habercisiydi.

Çelik işçilerinin anarşistlerle dayanışmalarını açıkça ilan et-meleri Seattle sokaklarındaki görüntülerin en çarpıcı olanıydı.Sloganların ve seslerin çeşitliliği, ister Üçüncü Dünyadan olsunister birinciden, öncelikleri küresel uzlaşma olan şu gelişen re-kabetçilik stratejisi taraftarları için umut kırıcı ve hayret vericibir gelişmeydi. “Ne istedikleri açık değil, birbirinden çok fark-lı talepleri dile getiriyorlar” şikayeti, Seattle hareketi için sık-lıkla kullanıldı. 1789’da Fransız Kraliyet Meclisi’ndeki memur-ların homurtuları da bunlara oldukça benziyor olmalıdır. Butür protesto hareketlerinin gerçek radikal doğasının ölçüsütam da budur; -onlar, küreselleşmenin verili kurumsal yapısıiçinde müzakere edilebilecek bir talepler kümesi ortaya sür-müyorlar. Onlar insanlar arasında kendilerine ne yapılmaktaolduğuna dair eleştirel bir farkındalık geliştirmeye çalışıyorlar-Sonuç olarak büyük ölçekte dikkat ve desteği harekete geçiri-yorlar.

Ne yazık ki, Seattle’den hemen sonra ABD’deki küreselleş-me karşıtı siyasal inisiyatif eski yerine dönerek Amerikan emekhareketi içindeki pazarlık stratejisi taraftarlarının eline geçti.Üstelik bu pazarlıkçılar dört ay sonra Washington D.C.’de ger-çekleşen IMF ve Dünya Bankası protestoları sırasında konuyusaptırıp tartışmayı Amerikan Kongresi’nin, Çin’in DTÖ’ye ka-tılmasını onaylayıp onaylamaması noktasına indirgediler. Bura-daki sorun tek başına korumacılık değildi. (Küreselleşmeyekarşı her meydan okuma yerel ve ulusal toplulukları korumakaygısı taşır.) Bu sorun daha çok şoven korumacılık ve emper-yal lütuf olarak adlandırılabilir. Bu tavrın arkasında AmerikanDevleti’nin en azından emek standartları Çin’de uygulamayakonuluncaya kadar, Çinli kitlelere Amerikan pazarına rahatçaulaşma şansını vermek istememesi yatmaktadır. Tüm tartışma,Çin karşısında Amerikan devletinin demokratik ve yardımse-ver iyi adam olarak o geleneksel kendine mahsus küresel rolü

107Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 18: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

oynaması üzerinde yürümekteydi. Güçlü bir alternatif vizyo-nun olmayışı ve hiçbir vizyona sahip olmama korkusu kendiniAFL/CIO’nun Çin’in DTÖ’ye katılmasına karşı düzenlediğikampanyaya Amerikan STÖ liderleri tarafından verilen şaşırtı-cı destek ile ortaya koydu.13 Böylelikle, STÖ’ler, DTÖ’nündesteklenmeye değer bir kurum olarak meşrulaştırılmasınakatkıda bulunmuş oldular. Küreselleşmenin diğer kurumlarıolan IMF ve Dünya Bankası’na karşı Washington’da gösteriyapmış olmaları bu gerçeği değiştirmiyordu.

Seattle sonrasındaki Çin tartışmasında gözden kaçırılan ikinokta oldu. Birincisi, Çin’in DTÖ’ye girebilmek için yabancısermaye ile giriştiği çok sayıda imtiyaz anlaşmaları.14 Diğeriise, emek hakları için yürütülen mücadelenin tüm gelişmekteolan ülkeler gibi Çin’i de kapsaması gerektiğiydi. Öyle ki, sayı-sı milyonları bulan Çinli işçiler, resmi verilere göre sadece 1999yılında 120 bin grev gerçekleştirmişlerdi (Pomfret, 2000). EğerAFL/CIO gerçekten Çinli işçilere yardım etmek istiyorsa, ön-celikle DTÖ tarafından dayatılan kamu teşebbüslerine yapılandevlet yardımının kesilmesine ve milyonlarca Çinlinin işinikaybetmesine neden olacak hükümlerin kaldırılması için birkampanya düzenlemelidir. Hatta, AFL/CIO, Çin’de mücadeleverenlere, bir zamanlar Polonya Dayanışma Hareketi’ne sağla-dığı gibi, bağımsız sendikalar oluşturma yolunda kaynak vedestek sağlamalı ve bu konuda doğrudan girişimde bulunma-lıdır. (Elbette, AFL/CIO Polonya’daki girişimleri sırasındaAmerikan hükümeti tarafından cesaretlendirilmişti –ancak budesteğin Çin’deki bağımsız sendikalar söz konusu olduğundaverilmeyeceği açıktır.)

Peki, DTÖ’ye girmek için emek haklarını gündeme geti-renlere karşı emperyalistlerin çıkarlarını savunmayı kendileri-ne görev edinen Üçüncü Dünya elitleri için daha iyi şeyler söy-lenebilir mi? Üçüncü Dünya liderleri ile teknokrat ve danış-manları hakkında hiçbir şekilde yanılsama içinde olmamalıyız.Çünkü bu elitler, yeni dünya kapitalist sistemi içinde yabancısermaye tarafından marjinal bir konuma itilme kaygısı içinde,onları ne pahasına olursa olsun ülkelerine çekebilmek içinemek haklarını bir kenara bırakmaya çoktan hazırdırlar. SamirAmin’in bugün yaptığı şekilde, kimi aktif çevre ülkelerde kü-resel emperyalizme karşı ulusal ekonomik çalışma yolundakendi proje ve stratejisini geliştirmiş, aynı zamanda tüm toplu-mu –barındırdığı çelişkilerle birlikte- arkasına almış bir politik

13| Bunlara Küresel Tica-reti ‹zleme Kampanya-s›’n›n direktörü LoriWallach da dahildi.Bkz. (Naim, 2000; Nic-hols, 2000).

14| Han Deqiang, WTO’yagirmenin Çin’e getire-ce¤i olumsuzluklaradikkat çekmektedir.Collison adl› 10 binadet bas›lan kitab›Çin’deki bir çok akade-misyenin dikkatini çek-meyi baflard›. WTO’yave onun sebep olaca¤›eflitsizliklere dair birbaflka önemli elefltiride Shaoguang Wangtaraf›ndan “Openness,Distributive Conflictand Social Insurance:The Social and Politi-cal Implications” adl›bas›lmam›fl makaledeortaya konmufltur.

108 Leo Panitch

Page 19: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

önderlikten söz açmak yanıltıcıdır (Amin, 2000: 9). Amin, Çin,Kore ve Hindistan’la birlikte Güney Asya ve Latin Amerika’daadını vermediği başka ülkeleri, bu aktif çevre ülkeler arasınadahil etmekte ve bunları, küreselleşmenin pasif nesneleri adınıverdiği marjinalleşmiş çevre ülkeleriyle karşılaştırmaktadır.Amin’e göre, yeni küresel düzende bir yer kapmak adına yap-tıkları manevralar yüzünden Hindistan, Kore ve özellikleÇin’in politik elitleri ile yönetici sınıfları, küreselleşmenin “pa-sif nesneleri” arasında yer almazlar. Ama, şu da açıktır ki, buülkelerin her birinde, küresel emperyalizmle yüzleşmek ancaksınıf ilişkileri açısından büyük bir dönüşüm yaşandığı takdirdemümkün olabilir. Gerçekten anti-emperyalist bir tavır takın-mak isteyen Üçüncü Dünya liderleri için en iyi başlangıç nok-tası kralın masasında bir sandalye için feryat etmek yerine, ül-kelerindeki sınıf mücadelesini bastırmaktan ve toplanma öz-gürlüğünü reddetmekten vazgeçmeleri olacaktır.

Küreselleşmeye karşı yürütülen bir hareketin devamlılığınısağlamak için eninde sonunda farklı bir düzen için stratejik birvizyon önerilmesi gerekir. Böyle bir vizyon biraz akçe kazanın-caya kadar, meşruluk, başka bir alternatif göremeyen bir çokemek, STÖ ve Üçüncü Dünya liderleri tarafından hala küresel-leşmenin kurumlarında aranmaya devam edecektir. Bu vizyon,bize Seattle’ı kazandıran hareketler arasında henüz ortaya çık-madı. Andrew Ross uluslararası ölçekte direniş ve başkaldırıhareketleri örgütleme kapasitesinin, internetin tartışılmaz var-lığı sayesinde önemli ölçüde arttığına, ancak aynı zamanda buyeni enformasyon teknolojisinin, -mücadelenin aciliyetleri ta-rafından yönlendirilen- aktivistlerle –düşünce ve teorik faaliye-tin ağır hareketi tarafından yönlendirilen- entelektüeller ara-sındaki uçurumu büyüttüğüne dikkat çekmişti. “Radikal dü-şüncenin filizlenmesi genellikle bu yeni ve hızlı bilgi dolaşımı-na tabiatı dolayısıyla ters olan sabır isteyen bir süreçtir” (Ross,1998: 26-7).15 Şurası kesindir ki, sol entelektüellerin yaptıkla-rına inandıkları katkı bile, çoğunlukla hükümetlerine, uzlaşmapolitikalarını içselleştirmeye yarayan dar ölçekli stratejilerönermekle sınırlıdır. (Zaten, sol entelektüeller, rekabetçi kor-poratizm ve genişleyen rekabetçilik stratejilerinin neden oldu-ğu çıkmaz konusunda da sorumluluk taşımaktadırlar.) Alter-natif vizyonun tohumları, aslında aktivist grupların kendileritarafından ekilmektedir. Örneğin, Halkların Küresel Eylemihareketinin özerklik ve yerelleştirmeye dayalı örgütsel felsefe-

15|Ayr›ca bkz. (Klein,2000).

109Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 20: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

si, rekabetçilik anlayışı yerine içe-yönelen gelişme (yerelleşme)stratejilerini vurgulamaktadır. Ancak alternatif bir umudun in-sanları etkileyebilmesi için, bu alternatifin ne anlama geldiği vestrateji açısından ne önerdiği açıkça ortaya konmalıdır.

VKüreselleşmeye alternatif olabilecek bir strateji için uzun-

dönemli temel koşul, yatırımların her ülke içinde demokratikolarak kontrol edilmesidir. Bu koşul, günümüzün çok taraflıuluslararası pazarlıklarının amacına tamamen zıttır; çünkü,sermaye giriş ve çıkışlarının denetiminde, Bretton Woods’unizin verdiği niceliksel kontrolün ötesine geçmek gerektiğinivurgulamaktadır. Hatta soldaki bir çok insan tarafından bugünhararetle savunulan, sermaye akışını Tobin Vergisi yoluyla dü-zenleme düşüncesinin de ötesine geçmek gereklidir. Sermaye-nin demokratik ve niteliksel kontrolünü gündeme taşıyacak birkampanyaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kontrol, hükümetlerinvergiler yoluyla (Tobin Vergisi eski tütün ve alkol vergilerininbir versiyonudur) pazara müdahale etmesi ya da küreselleşmeöncesinde yaptıkları gibi, kur dengesi yoluyla kısa dönemli ser-maye akışını denetlemesi gibi yöntemler yerine uluslararası ya-tırımın mantığını sorgulama yöntemi ile sağlanmalıdır. Böyle-ce, uluslararası yatırımın ne için varolduğu ve ne için varolma-sı gerektiği tartışması, gündeme taşınabilir. Şu da unutulma-malıdır ki, yabancı sermaye üzerinde uygulanacak kontrol, herülkenin kendi ulusal sermayesi üzerinde uygulayacağı demok-ratik denetimden ayrı ele alınamaz. “Yardım Fonu Sosyalizmi”ya da işçilerin kendi paralarını koyarak oluşturdukları “emekyatırım fonu” benzeri kavramlar bu strateji için yeterli değil-dir.16 Bu fonlar, emeğe ekonominin ya da çalışma sürecininkontrolü imkanını sağlamak bir yana, şu halleri ile gerçek an-lamda bir projeyi yürütme kapasitesine bile sahip değiller.Fonların çoğu, yatırımlarında kârlılık ölçütüne uygun hareketediyorlar ve hatta sendikalaşmayı içeren mesleklerin yaratılma-sını öngörüyorlar. Üstelik, yatırım risklerini işçilerin birikimle-rine aktaran bu fonlar, işçileri birikim pazarı ve vergi kontro-lörlerinin dünyasına kapatmaktadır (Vergi kontrolörlerinin işiyatırımcıların, devlet tarafından desteklenmesini sağlamak de-ğil, düzen altına alınmasını ve vergilendirilmesini sağlamaktır.).Bütün bunların içinde en önemli şey, yatırımların kontrolünedair bu dar çerçeveli yaklaşımın, bankadaki paraları, kapitalist-

16| Bkz. Jacot’un RobinBlackburn’u elefltirenyaz›s› (2000). Kana-da’daki Emek yat›r›mfonu uygulamas›n›nelefltirileri için bkz.(Stanford, 1999a;1999b).

110 Leo Panitch

Page 21: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

lerin, istedikleri gibi kullanabilecekleri, meşru kaynakları ola-rak gören geleneksel kavramlaştırmayı güçlendirmesidir.

Yardım fonu sosyalizminin bile radikal bulunduğu bir dün-yada yatırımların demokratik denetimi düşüncesi nasıl günde-me taşınacaktır? Hemen işin başında bu yaklaşımı devlet poli-tikası gündemine almayı düşünmemeliyiz. Şunu hatırlamalıyızki, yeni bir stratejinin ilk adımı, emek hareketini, kasılıp kaldı-ğı savunma konumundan çıkarmak, tekrar azimle fikir üretme-sini sağlamak ve böyle bir zihniyet içinde bir kere hareketegeçtiğinde devletten radikal isteklerde bulunmaya yönlendir-mek olacaktır. Toplumsal hareket aktivistleri ve sendikacılarlakonuşmalarım sırasında, aşağıdaki argümanların etkili olduğu-nu keşfettim.17 Bugün Kanada’da, 18 yaşın altındaki herkesekendi bölgelerindeki okul sistemi içinde bir yer bulma yüküm-lülüğünü yasal olarak taşıyan ve doğrudan seçimle belirlenenokul yönetim kurullarına sahibiz. Bu kurullar üstlendikleri gö-revleri yerine getirmek için hükümetten fon ve vergi indirimigibi destekler almaktalar. Peki o halde neden herkese kendibölgesinde iyi kazandıran bir iş bulmakla yasa tarafından so-rumlu tutulan, yerel düzeyde doğrudan seçilen “ekonomikplanlama” ya da “meslek geliştirme” kurullarına da sahip ol-mayalım ki? Bu kurulların kişisel olarak herkese iş bulmalarıgerekli değil, ancak yeni işlerin yaratılması ve zaten çalışanla-rın işten çıkarılmaması için kimi yeni projeler geliştirip bunla-ra kaynak bulabilirler. Bu kurullara da, okul yönetim kurulla-rına yapıldığı gibi işlerini başarabilmeleri için kimi fonlar veyardımlar sağlanmalıdır. Eğer bu iş doğru dürüst yapılacaksa,bunun oldukça masraflı olacağına kuşku yoktur. Öyleyse fon-lar nereden bulunacak? Fon sağlamanın gerçekte tek etkili yo-lu, bankaların ve diğer finansal kuruluşların ellerinde dolaşanartı-değerin (aslında bizim paramız) önemli bir kısmının kesi-lerek yerel kurullara dağıtılmasıdır. Bölgesel eşitliği sağlamakamacıyla bu paranın toplanması ve yerel kurullara dağıtılmasıişi merkezi olarak hükümet tarafından yapılmalıdır.

Bu tartışmayı ortaya koyduğumda, ilk başta iş güvensizliği-ne karşı demokratik reform talebini dile getirdiğim için genel-likle güçlü bir onaylama ile karşılaşırım; ta ki bu reformlarıngerçekleşmesi için finansal sistemin kontrol altına alınması ge-rektiğini söyleyene dek. Şunu açıkça ortaya koymak gerekir ki,buradaki sorun, sadece bir şehirde sosyalizm kurma meselesideğildir. Gerekli olan, genel olarak uygulanması gereken (siya-

17| Bu tart›flmay› ilk ola-rak (Panitch, 1986)’daortaya koymufltum.

111Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 22: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

sal olduğu kadar ekonomik) bir yapısal reformdur. Ancak, şugerçeği inkar etmekte de hiçbir mantık yoktur; emeğin ve diğertoplumsal hareketlerin eyleme geçme kapasitesi arttırılmadığısürece, bu yerel kurullara seçilecek insanlar mal-mülk sahiplerive “mülk çoğaltıcılarından”18 başkası olmayacaktır. Üstelik, ya-tırımların demokratik denetimi için düzenlenen il ölçeğindekibu şema, tüm hizmet ve sanayii sektörlerindeki işçi ve tüketici-lerin bir araya getirildiği sektörel kurullarla uyumlu hale getiril-melidir. (Bu sektörel kurullar, “endüstriyel demokrasi” kavramıile ortaya atılan ve işçileri birbirileri ile kıyasıya rekabet orta-mında karşılıklı düşmanlığa düşüren şirket düzeyindeki düzen-lemeler ile tamamen karşıt bir amaç taşımaktadır.) Kamu sektö-ründe, bu kurullara hem kamu çalışanları, hem de onların“müşterileri” dahil edilmelidir. Böylelikle şu an bürokratik ya-pılar içinde tasarlanan ve uygulanan sosyal ihtiyaçlara dönükhizmetlerin sunulması da demokratikleştirilmiş olacaktır.

Bu aşamada temel sorun emekçileri ve emek hareketlerini,bu tür bir yapısal reformun anlamlı bir şekilde gündeme taşın-ması için gerekli kapasiteyi nasıl geliştireceklerini düşünmenoktasına getirebilmektir. Bu sorun bizi, yeni emek stratejisi-nin ikinci boyutuna taşımaktadır: Emeğin kendisini de dönüş-türecek bir strateji gereksinimi ortadadır. Bu gereksinimi orta-ya çıkaran sadece yatırımların demokratik denetimi benzeri ra-dikal talepler değildir. Çalışma sürelerinin azaltılması gibi,gündeme alınmayı başarmış reformlar bile, emek hareketi için-deki sınırlarla karşılaşmaktadır. Örneğin, Fransa’da kabul edi-len 35 saat yasası, çok kısa sürede mühendislik sektöründekisendikaların çoğunluğu ile yapılan bir çeşit anlaşma ile yüz yü-ze geldi. Bu yasa yoluyla gerçekleştirilmek istenen işsizlere ye-ni iş yaratma hedefi hayal kırıklığı ile sonuçlandı: Çünkü haf-tada 4 saatlik iş kaybı [bu anlaşma uyarınca], yıllık toplam ça-lışma süresi tavanının yukarı çekilmesi ve yıllık fazla mesai sı-nırının ikiye katlanması gibi uygulamalarla yıl içinde dengele-nerek telafi edildi. Böylece, bu anlaşma yalnızca işverenlerin“esneklik” talebini karşılamakla kalmadı, aynı zamanda şirket-lerin 35 saat yasasının hedeflediği üzere daha fazla işçi alma yada daha çok fazla mesai ödeme eğilimlerini ortadan kaldırdı.-Anlaşmanın bu hali, sermaye ile uzlaşmanın bir yolu olarak ya-sanın ikinci turuna dahil edildi.19

Bu durum, iş kutuplaşması skandalını ortaya koymaktadır.Bir tarafta haftada 50-60 saat çalışan “tam zamanlı” işçiler, di-

18|property developers(ç.n.).

19| Bkz. (Graham, 1998,1999). ‹fl saatlerininazalt›lmas› konusundaAlman sendikalar›n›ntavr› için bkz. (Silva,1999: 99-100).

112 Leo Panitch

Page 23: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

ğer tarafta 20 saatin altında çalışan “geçici” işçiler.- Bu sorunyerel düzeyden ICFTU’ya üye ulusal konfederasyonlar düzeyi-ne kadar sendikaların kendilerinde bir dönüşüm gerçekleşme-den aşılamaz. Gerçekleştirilecek dönüşüm kısmen bugünAmerikan emek hareketi içinde tartışılan, sendikal faaliyetin“hizmet sunma” yerine “örgütlenme” amacına doğru yönel-mesini içermelidir (Her ne kadar “hizmet sunma” kapasitesiörgütlenme itkisinden hiçbir şekilde ayrılamaz ise de.). Ayrıcadönüşüm kısmen de Kim Moody’nin Yalın Dünyanın İşçileriadlı önemli kitabında tartıştığı, “toplumsal hareket sendikacı-lığı”nın yaygınlaştırılmasını kapsamalıdır (Moody, 1997). Heriki açıdan da amaç sendikaların üyelerinin yalnızca etnik ya daırk ve cinsiyete dair kimliklerini değil, aynı zamanda onlarınbirer işçi olmanın ötesinde tüm yaşam deneyimlerini içine ala-cak şekilde dönüştürmeleridir. Bu dönüşüm toplu pazarlık ön-celiklerine de yansıtılmak ihtiyacındadır. Ayrıca, sendikalarınçalışanların iş dışında aktif oldukları tüm mekan ve alanlarla il-gili olanakları üzerine sıkı kafa yorma zorunluluğu vardır. Bun-lara ek olarak eğer işçi sınıfının bu tür yaşam alanları uygun şe-kilde yeniden yapılandırılacaksa; sendikaların, demokrasi vekapasite geliştirme becerilerini ne derece arttırabilecekleriaraştırılmalıdır.20 Bu noktada asıl görev sendikalara düşmekte-dir. Ancak, daha geniş sosyo-politik bağlamda tasavvur edilenhareketlere de hala şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır; ki bu hare-ketler, eğer yeterince adanmış ve azimli iseler hala büyük birpotansiyel taşıyor olabilirler.

O halde, emek için bir stratejiden söz etmek hemen işin ba-şında ekonomi ve devletin demokratikleştirilebilmesi için ge-rekli detaylı bir politika seti ortaya koymak değildir. Strateji-den söz etmek aslında işçilerin ve onların sendikalarının, “ikti-dar yapısını” değiştirebilmek, hangi yeni becerilere ihtiyacı ol-duğunu ortaya çıkarmakla görevli emek hareketinin, kendisi-nin demokratikleştirilmesi, yeniden kurulması ve yeniden ör-gütlenmesinden söz etmektir. Greenfield, Socialist Register2001’deki yazısında Doğu Asya’daki militan protestolar vegrevler şeklinde gelişen kitlesel işçi eylemlerindeki ironiyi orta-ya koymaktadır. İşçiler, bu eylemlerde genel anlamda sosyo-politik demokratikleşme ve demokratik reform taleplerini dilegetirirken kendi örgütleri ve kolektif eylemlerinde demokratiksüreçlerin işleyişine önem vermemekteydiler. Aynı şey gelişmişkapitalist ülkelerdeki sendikalar için de geçerlidir. Örneğin,

20| Daha ayr›nt›l› aç›kla-ma için bkz. (Panitch-Gindin, 2000).

113Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 24: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

Amerikan sendikaları örgütlenmenin ve tabandan katılımın öne-mini kavramış olsalar da, bunun sendika içi demokrasi ile bağlan-tısını kurmamışlardır. Mike Parker ve Martha Gruelle’nin EmekNotları adlı el kitabında dedikleri gibi Demokrasi güçtür.

Örgütlenme modeli, hizmet modelinden büyükçe bir adım kadar ön-dedir, ancak bazı sınırları vardır. Pratikte, bazı sendika liderleri üye ka-tılımını cesaretlendirirken yönetimin taban tarafından kontrolü ilkesi-ni dışlamaktadırlar. Bu liderler üye katılımını bir musluğu açıp kapatırgibi kontrol etmek istemektedirler. Bu yolla, liderler çabuk alevlenenkısa süreli hareketleri sıkı disiplin altında tutabileceklerdir. Taban aklıevvel görevli ve uzmanlardan hareket emri beklerken, onlar gelenekselkuralları ya da önceden yapılmış anlaşmaları bozacak adımları atmayahiç niyetli olmayacaklardır (Parker - Gruelle, 1999: 26).

Elbette burada karşımıza derin bir sendika kültürü çık-maktadır. Bir yanda tabanın işverenle (ya da bir başbakanla,parti lideri ile, talk-show spikeri ile) direşken bir biçimde ko-nuşan lidere duyduğu hürmet ve hayranlık ile diğer yanda ra-dikal olsa bile lider pederşahiliği arasında bir diyalektik bulun-maktadır. Parker ve Gruelle’nin altını çizdiği gibi, “pederşahilider, üyelerin gerçek çıkarını kalbinde taşıdığına inanmaktaama öte yandan tabandaki bu kitlenin kontrol altında tutulma-sı gerektiğini de savunmaktadır” (1999:2). Burada sorun, de-mokratik karar alma ve hesap verebilirlik ilkeleri bağlamındahangi yapısal mekanizmaların teknik olarak daha uygun oldu-ğu konusu değildir. Önemli olan bu mekanizmaların tabanınhürmet duygusunu yenmesi, liderin uzmanlık bilgilerini kendikişisel sermayesi olarak biriktirmek yerine başkalarına aktar-ması ve lider değişikliğinin daha sık gerçekleştirilmesi konula-rını içeren demokratik kapasitenin gelişmesi açısından katkısı-nı ölçebilmektir. Tüm bunlar bir yana, ihtilaf yaratmaya en yat-kın konular üzerinde tartışmayı bastırmak yerine cesaretlen-dirmek gerekir. Tartışmayı bastırma problemi, -ister hoşgörü-süzlük, ister sabırsızlık, isterse zor sorulardan kaçma isteği yü-zünden olsun- temel olarak yukarıda bahsettiğimiz lider eği-limleri ile taban davranışları arasındaki diyalektikten kaynak-lanmaktadır. Yeni Sweeney yönetimi tarafından AFL/CIO’yaatanan en yaratıcı ve radikal personel Bill Fletcher’a göre;

Diyaloğa vurgu yapmak gereklidir. Amaç işçilere yönelik konuşmakdeğil, onlarla tartışmayı özendirmektir. Tartışmanın amacı işçilerinbilincini geliştirmek olacaktır. Ancak burada yine bazı önemli prob-lemlerle karşılaşmaktayız. Emek hareketi içinde bir grup, işçilerin

114 Leo Panitch

Page 25: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

ekonomik çıkarlarının farkına varmalarının zorunlu olduğunu ve bunedenle ırk, cinsiyet vb. gibi bölücü konular tarafından ilgilerininbaşka yöne çekilerek engellenmemeleri gerektiğini savunmaktadır.Başka bir grup ise, ekonomik çıkarların önemini kabul etmekle bir-likte, işçi sınıfının her şeyi sadece ekonominin dar çerçevesindengörmediğini iddia etmektedir. ABD’de sınıfın kendisi etnik, ırksalve cinsiyete dair özelliklerle şekillenmiştir. Dolayısıyla, işçiler bölü-cü ve engelleyici meselelere karşı aşılanamazlar. Sınıf bilinci, işçilerbu konularla ilgilenmeden ve bunlara karşı kendi konumlarını belir-lemeden geliştirilemez. Tarih, bu meselenin sınıf mücadelesi içinönemini reddederek yaşamaya kalkmanın budalalığını ortaya koyu-yor ve artık bunu önemsemenin zamanının geldiğini gösteriyor(Fletcher, 1999: 119).

Başka bir deyişle, sınıf bilinci ile demokrasi arasındaki iliş-ki, işçi sınıfını daha kapsayıcı bir sosyal aktör haline dönüştür-mek açısından özel bir önem arz etmektedir. Benzer şekilde,sendika örgütünü örgütsüzlere doğru genişletmenin en etkiliyolu; demokratik kapasiteyi geliştirme hedefini eski üyeler ara-sında olduğu kadar yeni üyeler arasında da ana hedef olarakyerleştirmektir. Bu açıdan, üyeliğin gelişmesi, liderliğin geliş-mesi kadar fark yaratır. Örgütlenme deneyimlerinin zenginliği-ne dikkat çeken Katherine Sciacchitano şöyle demektedir:

O halde cephe örgütleyicileri için sendika kampanyaları ile hareketinşası arasındaki temel bağ tek başına militanlık değildir. Bir örgüt-leyicinin dediği gibi, işçileri bir eylemden diğerine sürükleyebilirsi-niz –ama eğer stratejinin oluşturulmasına ve tartışılmasına katılmaz-larsa hiçbir şey öğrenemeyeceklerdir. Bir hareket inşa etmek, örgüt-lenme ve öğrenmenin tabanda nasıl gerçekleştiğini anlamayı gerek-tirir. Bu ise, emek entelektüelleri, eğiticiler, cephe örgütleyicileri vebenzerlerinin başarıları olduğu kadar başarısızlıkları da yansıtan birsüreç başlatmaları anlamına gelmektedir... Her şeyden çok, bu, ör-gütlenme açısından –sadece örgütleyicilerin değil- işçilerin öneminedikkat çekmek demektir... Aynı zamanda bize, sendika personeliniyetiştirmemizi ve geliştirmemizi önermektedir.... Liderleri ve komi-te üyelerini sadece iş arkadaşlarını harekete geçirmek üzere değil,tüm grubu bütün olarak geliştirmek üzere eğitmek gereklidir. De-mokratik karar alma, katılım ve üyelerin aktif örgütlenmesi ilkeleri-nin hayata geçirilmesi açısından, liderlerin ve sendika personelinineğiticiler olarak yetiştirilmesi atlanmaması gereken önemli bir nok-tadır (Scacchitano, 2000: 75-81).

Elbette ki, Gorz tarafından geliştirilen ve buradan günü-müz koşulları için formüle edilen radikal emek stratejisi hiçşüphesiz sosyalist bir stratejidir. Bu strateji, “anti-kapitalist”

115Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 26: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

etiketinin, üzerlerine kurumsallaşmış medya tarafından yapış-tırılmakla kalmayıp, Seattle ve Washington’daki göstericilerinkendileri tarafından da açıkça benimsendiği günümüz ortamı-na uygun bir stratejidir. Bu ortamda, sadece sınıf kavramını de-ğil, sosyalist politik örgütlenme sorununu da yeniden ele almaihtiyacı giderek artan bir şekilde hissedilmektedir. Bu ihtiyaç,hem emek hareketi ve diğer toplumsal hareketler için de yıllar-dır birleşik kampanyalarda çalışan eski politik aktivistler ara-sında, hem de üçüncü dünyadaki kötü çalışma koşullarına kar-şı (sweat-shop kampanyaları) kampanyalar ile uluslararası şir-ketleri damgalama eylemlerinde ortaya çıkan ve küreselleşmekarşıtı protestolarda filiz veren genç aktivistler jenerasyonuarasında duyulmaktadır (Klein, 2000). Parti politikasına uzakdurma tavrı sürmektedir. Ancak, birleşik eylem ve kampanya-ların ötesinde bir şey yapmak gerektiğine dair feryatlar artıksıklıkla duyulmaktadır. Anti-kapitalist stratejinin ciddi anlam-da neye tekabül ettiğini tartışmak ve belirlemek üzere bir çeşitorganizasyona ihtiyaç vardır. Emek için geliştirilecek yeni stra-tejinin üçüncü öğesini de bu nokta oluşturmaktadır.

Kanada’da bu ihtiyaç, deneme kabilinden kimi hareketlertarafından izlenen tartışmalara yol açtı. Tartışma aktivistlerinpek çoğunda heyecan yaratan “yapılandırılmış hareket” kavra-mı etrafında dönmekteydi.21 İhtiyacı duyulan yapı, bir partiolamazdı, ancak, son yıllarda hepimize aşina hale gelen, bellibir konuda bir araya gelen aktivistlerin bir çeşit koalisyonun-dan da fazla bir şey olmalıydı. Sol üzerindeki belirsizliğin orta-ya çıktığı şu tarihsel uğrağa duyarlı olması gereken bu yapının,öncelikli vurgusu dönüşüm olmalıydı: geniş anlamda alternatifpolitikalar üretme ihtiyacı ile günlük eylemliliği birleştirmeksorunu üzerinde kolektif olarak çalışmak için gerekli mekan veyönetim yaratacak, ve radikal değişime yönelik hali hazırdakikararlılığı örgütlemek yoluyla, bu enerjinin dağılıp gitmesiniönleyip örgütsel birikim eğilimini artıracak bir dönüşüm. “Ya-pılandırılmış hareket” insanları, küreselleşme ve kurumlarınakarşı kampanyalara ağırlık veren örgüt ve geniş tabanlı koalis-yonlardan koparmayacaktı. Ne de sosyal demokrasinin parla-menter projesinin altını kazmaya çalışacaktı. Onun çok dahauzun dönemli farklı bir projesi olacaktı. Neoliberal küreselleş-meye karşı gerçek bir alternatif vizyon ve program geliştirme-ye yönelecekti. –Ve hatta burada tartıştığımız demokratikleş-me, kapasite geliştirme ve liderlik nitelikleri bağlamında ger-

21| Bkz. (Gindin, 1998)ve ayn› y›l Canadian Di-mension’›n farkl› say›-lar›nda yer alan ilgilitart›flmalar.

116 Leo Panitch

Page 27: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

çek bir alternatif pratiğe yönelecekti. Günümüzün sosyal de-mokrat partileri bunu başarmak konusunda yeteneksiz görü-nüyorlar.- Fakat eski partiler mi bir şekilde dönüştürülecek,yoksa yeni partilere mi ihtiyaç duyulacak sorusunun cevabı,geleceğe yani yapılandırılmış hareketin sağlayacağı ilerlemeninölçüleri anlaşıldıktan sonraya bırakılmalıdır. Bu ölçülerden bi-ri, burada özetlenen emek stratejisinin sendikalar kadar diğertoplumsal hareketler tarafından da kabul edilip geliştirilmesiolacaktır. En az bunun kadar önemli başka bir ölçü ise, bu türbir yapılandırılmış harekete neticede kaç sendikacının katıla-cağıdır. Yerel ve ulusal emek liderlerinin, endüstriyel arenadaonlara güvenen kişileri sosyalist politik örgüte katma yolundarisk almaya hazır oldukları bir dönem olmuştu: Ancak böylebir şeyin herhangi bir ölçekte yeniden gerçekleşebilmesi içinönce, Kanada emek hareketi kültürü, hem liderler hem de üye-ler açısından önemli bir değişime uğramalıdır. Yine de dene-mekten başka çare yok.

Elbette, her ülkenin politik kültürü ve örgütlülüğü birbi-rinden farklıdır. Kanada’da yapılandırılmış bir hareket inşa et-meye çalışan bizlerin, Brezilya gibi ülkelerden öğreneceği çokşey vardır: Brezilya’da emek liderleri bundan daha yirmi yılöncesinde, sendika üyelerinin bir çoğunu yeni bir parti oluş-turma konusunda harekete geçirebiliyorlardı. Tabii ki, güneyve kuzeyde, değişime yönelik stratejilerin zamanlaması farklıolacaktır. Örneğin, El Salvador’da iç savaşın sona ermesindensonra, ülke liderlerinden Fecundo Guardado, FMLN hakkın-daki endişesini açıklamıştır. FMLN’nin o dönemin sonundayapılacak seçimler göz önüne alındığında bir parti olarak ken-dini hazırlaması gereken uzun dönemli hedefleri açısından çokkısa bir süresi vardı. (Bu seçimlerde Guardado, FMLN’ninbaşkan adayı olarak gösterilmişti.) Guardado’ya göre bu kısasüre içinde hareket etmek yanlıştı. Bu seçimlere kadar veriliolan süre, ancak kısa vade hedefleri için yeterli olabilirdi ve buvadede FMLN, ancak, iç savaş sırasında kendine bağladığı ak-tivist tabanına seslenmeyi ve bunları parti üyelerine dönüştür-meyi başarabilirdi. Orta vade 2010 yılıydı; bu vadede ise, par-ti yeni üyeler kazanmayı ve politik bir taban yaratarak El Sal-vador siyasal arenasında en güçlü parti haline gelmeyi umabi-lirdi. Guardado’ya göre 2020 yılına uzanan uzun vadede ise,FMLN, toplumda tam bir hegemonik üstünlük sağlayarak ik-tidar olmayı ve böylece istediği değişimi gerçekleştirmeyi he-

117Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 28: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

defleyebilirdi. Fakat, o dönemde, FMLN’nin eğitim programıyöneticisi olan Angela Zamaro, bu sabırlı strateji düşüncesinetepki gösterdi. Hatta eğer parti böyle bir zamanlamayı kabulederse ayrılmayı düşüneceğini belirtti. Birlikte çalıştığı insanla-rın uzun iç savaş sırasında yaptıkları bunca fedakarlıktan son-ra, acil reformlara ihtiyaçları vardı. Zamora, eğer Guarda-do’nun stratejisi uygulanırsa, bu insanların yüzüne bakamaya-cağını ve onlara bir yirmi yıl daha beklemeleri gerektiğini söy-leyemeyeceğini düşünüyordu.22

Bu metinde tartışılan emek stratejisi, tıpkı Gorz’unki gibi,Kuzeyin deneyimine ve koşullarına bakarak tasarlanmıştır.Guardado’nun ortaya attığı tür bir sabırlı strateji, Kanada gibizengin bir ülkede yeni yapılandırılmış hareket açısından çokşey ifade etmektedir. Ancak, bu stratejinin El Salvador için hiç-bir şey ifade etmediği açıktır. Yine de Guardado’nun uzun va-deli stratejisinin vurguladığı (Socialist Register’ın 2001 cildindeGüney’deki işçi sınıfları üzerine yer alan makalelerin de göster-diği) gibi, emeğin Kuzey’de karşılaştığı uzun vadeli yaklaşımızorunlu kılan sorunların pek çoğu El Salvador’da yaşayan eme-ğe yabancı değildir. Cinsiyetçilik, hoşgörüsüzlük, bölünme, an-tidemokratik eylem süreci, emek aristokrasileri tarafından inşaedilen hiyerarşik yapılar, bir tarafta liderlerin kendini beğen-mişliğini öbür tarafta üyelerin teslimiyetçiliğini besleyen örgüt-sel diyalektik... Bütün bu sorunlar Kuzey’de olduğu kadar Gü-ney’deki emek hareketinin de ortak sorunlarıdır ve bunlarınçözülmesi uzun zaman alacak gibi görünmektedir. Güney’denbaşka bir örnek vermek gerekirse: Güney Afrika’da Apartheidrejiminin sona ermesi ve yeni hükümetin demokratik yoldanişbaşına gelmesi ile birlikte işçi sınıfının militanlığında ve ken-dine güveninde genel bir yükseliş yaşanmıştı. Ancak bu yükse-liş ortamında bile, emek hareketi içindeki bölünmeler dikkatçekici nitelikte idi. Bu durum, 1995 yılında metal işçileri sen-dikası NUMSA’nın, sadece Johannesburg’da greve giden bele-diye işçilerine değil, aynı zamanda Eastern Cape’de (komünistbelediye başkanı tarafından işten atılan) 7 bin siyah hemşireyekarşı sergilediği ilgisizlikte –hatta temel kaygının ortak olmayı-şında- açığa çıkmıştı.23 Kamu ve özel sektör sendikaları arasın-daki benzer bölünmeler, elbette ki Kuzey ülkelerinde de ünsalmıştır; ancak içinde bulunduğumuz şu tarihsel uğraktaemek hareketi açısından, dayanışmanın sadece bir şarkı olmak-tan öte bir pratik olarak taşıdığı önem, daha önceki herhangi

22|Bu iki nokta bana,1995’de FMLN’nin bire¤itim program› olufl-turmas›na yard›m et-mek amac›yla El Salva-dor’da bulundu¤um s›-rada yapt›¤›m kifliselgörüflmelerde belirtil-miflti.

23|Bu gözlemler 1995Kas›m’›nda NUMSAaktivistleri ile yapt›¤›mgörüflmelere dayan-maktad›r.

118 Leo Panitch

Page 29: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

bir dönemde olduğundan çok daha acı bir şekilde ortadadır.

Bu ağırbaşlı düşünceler, yeni emek stratejisinin dördüncü

boyutu ile ilgili olarak varmak istediğimiz çıkarsamaya uymak-

tadır; yeni bir enternasyonalizm. Peki ama, küreselleşme ça-

ğında enternasyonalizm emek için ne ifade etmektedir? Ulu-

sal emek hareketleri içinde onların zayıflığını yansıtan derin

sorunlar, birden bire küreselleşme karşıtı kampanyaların ve

çokuluslu şirketlerle ulus ötesi toplu pazarlığın yaygınlaşması

sonucunda, sihirli bir şekilde çözülüverecekmiş gibi davran-

manın alemi yoktur. Sam Gindin, uluslararası emek hakkında

şunları söylerken haklı görünmektedir:

Uluslararası emek topluluklarının her biri mücadelemize yapıcı

katkılarda bulunmaktadır. Bu gruplar, hem bilgi ve analizlerin ak-

tarılmasında hem de destek ve dayanışmanın harekete geçirilmesin-

de yararlı araçlardır. Ancak, burada yine onların sınırları konusun-

da açık olmalıyız. Uluslararası stratejik koordinasyon, ulusal hare-

ketlerin gücüne dayanır. Örneğin eğer Amerikan emek hareketi hâ-

lâ kendi güneyinde örgütlenemiyorsa, eğer Meksika emek hareketi

General Motors benzeri büyük bir tek şirketin tüm işyerlerinde tek

bir ortak sendikaya hala sahip değilse ve eğer Kanada emek hare-

keti, özel hizmet sektörlerinde temel örgütlenmeyi hala başarama-

dıysa, biz Amerika, Meksika ve Kanada emekçileri arasında nasıl

bir enternasyonalizm bekleyebiliriz? (Gindin, 1999: 202).

Hatta ne Kuzey ne de Güney’de ne kadar keskin olursa ol-

sun sınıf mücadelesi dışında herhangi bir toplumsal mücade-

lenin ulus devlet düzeyinde küresel politik savaş meydanına

çıkabileceğine inanmak anlamsızdır. Elbette ki ileri gelen ka-

pitalist ülkelerin sınıf güçleri dengesinde önemli bir değişim

meydana gelmediği sürece, IMF, Dünya Bankası hatta ILO’ya

karşı yürütülen kampanyaların hiçbir şey ifade etmeyeceği dü-

şüncesini savunmuyoruz. Küreselleşmenin ulus devleti sona

erdirdiğine dair yanılsamayı ortadan kaldırabilmek için, ulus

devletlerin yerel burjuvazi ile uluslararası sermaye arasındaki

karmaşık ilişkilerin yürütülmesi sorumluluğunu nasıl üstlenir

hale geldiğini çözümlememiz gerekir. Eğer bu yanılsamayı yok

etmek istiyorsak aynı zamanda ulus devletlerin, hem ulusal

düzeyin ideolojik ve politik biçimleri ile sınıf mücadelesinin

119Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 30: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

temel karakterini yansıtan, hem de küresel düzeyde belirlenen

konjonktürden giderek daha fazla etkilenen bir yöntem izledi-

ğini de görmemiz gerekir. Hugo Radice, çok doğru bir biçim-

de “emek ve sermayenin ulusüstüleşme dereceleri arasındaki

asimetri yüzünden işçilerin, küreselleşmenin aktif muhalifleri

olmak yerine pasif nesneleri haline geldiğini” belirtmiştir

(2000: 14-15). Ancak bu durumun asıl sebebi, emek ve ser-

mayenin ulusal güçleri arasındaki asimetridir. İşçilerin duru-

mu, asıl ulusal düzeyde bir değişim sonucunda düzelebilir.

Radice, gelişmeci rekabetçilik çıkmazının aslında, gelişen

milliyetçiliğin başarısızlığının bir göstergesi olduğunu iddia

etmektedir. Buradaki sorunun cevabı da yine ulusal düzeyde-

ki sınıf ilişkilerinin dönüşümünde yatmaktadır. Emek, ulusal

burjuvazinin tamamlayıcı ortağı olmaktan memnun kaldığı

–bundan daha fazlasını yapacak kapasiteye sahip olmadığı-

sürece, Radice’nin da belirttiği gibi milliyetçilik gelişmeye de-

vam edecektir. Fakat böylesi bir yeteneksizlik ortamında, ye-

rel burjuvazinin önemsiz istisnalar dışında, küresel emperya-

lizmin belirlediği gelişme rotasına dışına çıkmaya isteksiz ol-

duğu bu konjonktürde, işçi sınıfının burjuvaziye sunduğu or-

taklık önerisinin hiçbir önemi kalmadı. İşte bu yüzden eme-

ğin yeni bir strateji geliştirmesi bugün büyük bir önem taşı-

maktadır.

Enternasyonalizm eğer ulusal düzeyde yapılması gereken

değişimin alternatifi ya da vekili olarak ele alınırsa, bunun so-

nuçları felaket iyi ihtimalle olumsuz olur. İşçi sınıfının küresel

birliği için edilen dualarda çok dikkatli olmak gerekir: Bu du-

aların genellikle etkili bir uluslararası dayanışma ve karşılıklı

anlayıştan bol bol laf ürettiği gerçeği, ilk defa 1914 yılında ol-

dukça trajik bir şekilde ortaya çıkmıştı. Bu aşamada etkili bir

enternasyonalizm, her yerel emek hareketinin, diğerlerinden

öğrenebileceklerine açık olması yoluyla gerçekleştirilebilir.

Farklı emek hareketleri, hala kaçınılmaz bir biçimde yerel te-

melde gerçekleşen sınıf mücadelelerinin sınırları ve olanakları

hakkında birbirlerinden bilgi alabilirler. Porto Alegre belediye

başkanı, Brezilya İşçi Partisinin bu şehirde uygulamaya koydu-

ğu “katılımcı bütçe” (Bkz. Rebick, 2000: II. Bölüm) hakkında

konuşmak üzere Toronto’ya geldiğinde, Coca Cola’yı buraya

120 Leo Panitch

Page 31: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

yatırım yapmaya ikna etmek için düzenlenmiş parlak broşürle-

ri görmemiz gerekmez. Asıl ihtiyacımız bu bütçenin tartışıldı-

ğı halk meclislerinde, işçilerin emlakçı ve diğer mülk çoğaltıcı-

lar karşısında nasıl üstün geldiğine ilişkin ayrıntıları öğrenmek-

tir. Bu bizim Kanada’da nasıl yapılacağını bilmediğimiz bir

şeydir. Benzer şekilde, Kanadalı sendikacılar ve sol entelektü-

eller de, Ontario’da sendika ve diğer toplumsal örgütlerin ko-

alisyonu tarafından örgütlenen başarılı günü birlik grevleri an-

latmaya dış ülkelere gittiklerinde, bu ilginç hareketi bir sızlan-

maya dönüştüren gerilim ve bölünmeler konusunda samimi ol-

malıdır (Munroe, 1997; Niemeijer, 2000; Conway, 2000a,

2000b).

İhtiyacını duyduğumuz enternasyonalizm, her ülkenin işçi

sınıfı mücadelesi için gerekli stratejik ve fiziksel kaynakların

sağlanmasına katkıda bulunabilen ve bunun için uygun me-

kanlar yaratabilen bir enternasyonalizmdir. Bu anlamda Ku-

zeydeki emek hareketleri yirminci yüzyılın son yirmi yılında

ortaya çıkan hareketler içinde özellikle Brezilya işçi Partisi’ne

ve Güney Afrika’daki COSATU’ya çok borçludurlar; çünkü

bu iki örgüt yeni bir strateji geliştirme yolunda hem kılavuz

oldular hem de ilham verdiler. Kuzeyde yaşayan bizler, bu po-

litik borcu, tüm gücümüzü Üçüncü Dünyanın finansal borç-

larını iptal ettirme amacını taşıyan kampanyalara destek vere-

rek ödeyebiliriz: Borçların iptali, pratik açıdan küreselleşme-

nin kurumlarından koparabileceğimiz şu an için en yakın re-

formdur. Güney’e olan politik borcumuzu zengin kapitalist

ülkelerin işçi sınıfı kültüründe uzun vadeli bir dönüşüm yarat-

maya yönelik çabalarımızla da ödeyebiliriz. Böylece Gorz’un

deyişiyle sendikaların, işçileri tüketim toplumunun kuyruğu-

na takmaktan öte bir şeyler yapmasını sağlayabiliriz. Ekolojik

muhakeme bir yana, burada tehlike altında olan, küresel ka-

pitalizme alternatif bir enternasyonalizm geliştirme ihtimali-

dir. Bu enternasyonalizm, kapitalizme alternatif olacaksa, kay-

nak dağılımını zengin ülkelerden fakir ülkelere doğru düzen-

lemeyi hedeflemelidir.

Dünyadaki işçi sınıfları değişiyor ve dünyadaki emek hare-

ketleri de onlarla birlikte değişecek. İçinde bulunduğumuz

küreselleşme çağında en önemli sorunun “dayanışmanın yeni-

121Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 32: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

den keşfedilmesi” olduğuna kuşku yoktur. Yerel mücadeleler

için uluslararası destek kazanmak bugün her zaman olduğun-

dan daha fazla önemlidir. Ancak, ulus ötesi strateji tartışması,

her yerel hareketin zayıflıkları ve sorunları üzerine tartışmala-

rı dışlamamalıdır. Bu, şimdi özellikle gereklidir; çünkü bir ül-

kede emek ve onun müttefiklerinin kaydettiği ilerlemelerle

uğradığı yenilgiler diğer ülkeler için ibret verici örnekler ola-

caktır. Küreselleşme çağında yeni emek stratejilerinin ulusla-

rarası ölçekte başarısı, ulusal baskıların koordine edilip tek

bir noktaya yöneltilmesi yoluyla sağlanacaktır. Eğer işçi sınıfı

bugün tüm dünyada göze çarpan kitle mücadelelerinden gide-

rek daha iyi bir yarın yaratmaya yönelecekse, ona gereken ye-

ni emek enternasyonalizmi ulusal mücadelelerin hakkını ver-

meyi bilen bir enternasyonalizmdir. n

KAYNAKLAR

Amin, Samir (2000), “The Political Economy of the Twentieth Century”,

Monthly Review, June.

Bienefeld, Fred (1994), “Capitalism and the Nation State in the Dog Days of

the Twentieth Century”, Socialist Register 1994.

Bienefeld, Fred (1996), “Is a Strong National Economy a Utopian Goal at the

End of the Twentieth Century” in R. Boyer ve D.Drache (eds), States Against

Markets, London: Routledge.

Buhle, Paul (1999), Taking Care of Business: Samuel Gompers, George Me-

any, Lane Kirkland and teh Tragedy of American Labour, New York: Monthly

Review Press.

Conway, Janet (2000a), “Knowledge, Power Organization: Social Justice Co-

alitions at a Crossroads”, Studies in Political Economy, 62, Summer.

Conway, Janet (2000b), “Forum Assessing Seattle”, Studies in Political Eco-

nomy, 62, Summer, 5-43.

Fletcher, Bill Jr. (1998), “Labour Education in the Maelstormof Class Strugg-

le” in Wood et.al. Rising From the Ashes, New York: Monthly Review Press.

Gindin, Sam (1998a), “Notes on Labour as the End Of the Century”, in Ellen

Wood et. Al. (eds), Rising From The Ashes, New York: Monthly Review Press.

Gindin, Sam (1998b), “The Party is Over” This Magazine, Nov-Dec.

Gindin, Sam (1995), Canadian Auto Workers, Toronto: Lorimer.

Gorz, Andre (1989), Critique of Economic Reason, London: Verso, 1989.

Gorz, Andre (1982), Farewell to the Working Class, Boston: Southend Press,

1982.

Gorz, Andre (1967a), Strategy for Labour: A Radical Proposal, Boston: Be-

acon, 1967 [Strategie Ouvriere et Neocapitalisme, Editions du Seuil, 1964].

Gorz, Andre (1967b), “Reform and Revolution”, Socialist Register 1967.

122 Leo Panitch

Page 33: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

Graham, Robert (1998), “Unions split over 35 hour week”, Financial Times,

October, 14.

Graham, Robert (1999), “Turning Back the Clock”, Financial Times, July, 29.

Greenfield, Gerard (1998), “The ICFTU and the Polities of Compromise” in

Ellen Wood et. Al. (eds), Rising from the Ashes? Labour in the Age of Global

Capitalism, New York: Monthly Press Review.

Greenfield, Gerard (1999), “Union Responses to Negotiations on the WTO

Agreement on Agriculture: A Strategy of Exclusion” (Discussion paper), May

7.

Jacot, Henry (2000), “The New Collectivism”, New Left Review (II), 1,

Jan/Feb.

Klein, Naomi (2000a), Nation, July 10.

Klein, Naomi (2000b), No Logo: Taking Aim at the Brand Bullies, Toronto:

Knopf.

Levinson, Charles (1972), International Trade Unionism, London: Allen & Un-

win.

Martin, Andrew - Ross, George (1999), “The Europeanization of Labour Rep-

resentation” in Andrew Martin ve George Ross, /eds), The Brave New World

of European Labour, New York: Berghahn Books.

Moody, Kim (1997), Workers in A Lean world: Unions in the International

Economy, New York: Verso.

Munroe, Marcella (1997), “Ontario’s Days of Action and Strategic Choices

for the left in Canada” Studies in Political Economy, 53, Summer.

Naim, Moses (2000), “Lori’s War”, Foreign Policy, Spring.

Nichols, John (2000), “Now What? Seattle is Just a Start”, The Progressive,

January.

Niemeijer, Marsha (2000), “The Ontario Days of Action- The Beginning of a

Redefinition of the Labour Movements Political Strategy?” (Presentation Pa-

per), Cologne, March 16-19.

Panitch, Leo (1986), “A Socialist Alternative to Unemployment”, Canadian

Dimension, 20:1, March.

Panitch, Leo (1999), “‘De¤iflen Bir Dünyada Devlet’: Küresel Kapitalizmi

Sosyal Demokratiklefltirmek mi?”, Çeviren: K.H. Ökten, ‹ktisat dergisi, 392-

393, 37-43.

Panitch, Leo (2002), “Sosyalizmin Yenilenmesi”, Çeviren: N. Özcan, Mürek-

kep, 18, 42-52.

Panitch, Leo - Gindin, Sam (2000), “Transcending Pessimism: Rekindling

Socialist Imagination” Socialist Register 2000.

Panitch, Leo - Leys, Colin (1998),“The Legacy of the Manifesto”, Socialist

Register 1998.

Parker, Mike - Gruelle, Martha (1999), “Democracy in Power: Rebuilding Uni-

ons from The Bottom up”, Labour Notes, Detroit.

Pomfret, John (2000), “China Reports Big Surge in Labour Unrest Dur›ng

1999”, The San Francisco Chronicle, April 24.

Radice, Hugo (2000), “Responses to Globalization: A Critique of Progressi-

ve Nationalism” New Political Economy, 5:1, March.

Rebick, Judy (2000), Imagine Democracy, Toronto: Stoddart.

123Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler

Page 34: Emek Stratejisi Üzerine Düflünceler · 6|Burada ne kastetti¤imi anlatmak için kiflisel bir anekdotu aktarmak yararl› olabilir. Bundan 10 y›l önce, uçakta To-ronto’ya

Silva, Stephen J. (1999), “Every Which Way But Loose: German Industrial

Relations Since 1980”, in Martin ve Ross, Brave New World.

Rodgers, Joel ve Streeck, Wolfgang (1994), “Productive Solidarities: Econo-

mic Srategy and Left Politics” in David Miliband (Ed), Reinventing the Left,

Cambridge: Polity.

Ross, Andrew (1998), Real Love: In Pursuit of Cultural Justice, New York: NY

University Press.

Sciacchitano, Katherine (2000), “Unions, Organizing and Democracy: Living

in One’s Time, Building for The Future” Dissent, Spring.

Stanford, Jim (1999a), “Labour Investment Funds”, Toronto: CAW.

Stanford, Jim (1999b), Paper Boom, Toronto: Lorimer.

Waterman, Peter (1999), “International Labour’s Y2K Problem”, A Contribu-

tion to the ILO/ICFTU Conference on Organized Labour in the 21st Century,

15/11/1999, http://www.antenna.nl/~waterman/.

Zuege, Alan (2000), “The Chimera of the Third Way”, Socialist Register

2000.

124 Leo Panitch