etnİk bİr grubun anatomİsİ: dİyarbakir zazalarinda...

28
The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Volume 6 Issue 3, p. 333-360, March 2013 ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA SOSYAL VE DİNİ HAYAT (YAZYAĞMURU VE ÇATALDUT KÖYLERİ ÖRNEĞİ) ANATOMY OF AN ETHNIC GROUP: SOCIAL AND RELIGIOUS LIFE IN DİYARBAKIR ZAZAS (YAZYAĞMURU AND ÇATALDUT VILLAGES CASE) Yrd. Doç. Dr. Muhammet Ali KÖROĞLU Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Sosyal Hizmetler Bölümü Yrd. Doç. Dr. Cemile Zehra KÖROĞLU Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Sosyolojisi ABD Abstract This study is a field survey carried out on the ethnic group of Zazas living in Yazyağmuru and Çataldut which are the mountain villages depending on Çüngüş, the district of Diyarbakır, in the Southeastern Anatolia Region of our country. All in all, while there are studies on Alawi Zazas living in the region of such as Dersim, Siverek, Bingöl, there is no study built on the Sunni Zazas. For this reason, the research has the distinction of being the first in its area. Consisting of total field under survey of the research on villages which have ethnic characters, the research refers primarily to the branches of sociology such as Rural Sociology and Ethnic Sociology. However, the study mainly is a religious life research which was carried out in the Department of Sociology of Religion. In this sense, as well as social and cultural life of Çataldut and Yazyağmuru Villages, basing on faith and worship dimensions of religious life, with the customs and practices concerning transition period, the position of religion in these practices were tried to examine in all aspects of the research. The research is not only a field study based on a survey, but also a project developed

Upload: others

Post on 25-Oct-2019

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

The Journal of Academic Social Science Studies

International Journal of Social Science

Volume 6 Issue 3, p. 333-360, March 2013

ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR

ZAZALARINDA SOSYAL VE DİNİ HAYAT (YAZYAĞMURU VE

ÇATALDUT KÖYLERİ ÖRNEĞİ)

ANATOMY OF AN ETHNIC GROUP: SOCIAL AND RELIGIOUS LIFE IN

DİYARBAKIR ZAZAS (YAZYAĞMURU AND ÇATALDUT VILLAGES CASE)

Yrd. Doç. Dr. Muhammet Ali KÖROĞLU

Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Sosyal Hizmetler Bölümü

Yrd. Doç. Dr. Cemile Zehra KÖROĞLU

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Sosyolojisi ABD

Abstract

This study is a field survey carried out on the ethnic group of Zazas living

in Yazyağmuru and Çataldut which are the mountain villages depending on

Çüngüş, the district of Diyarbakır, in the Southeastern Anatolia Region of our

country. All in all, while there are studies on Alawi Zazas living in the region of

such as Dersim, Siverek, Bingöl, there is no study built on the Sunni Zazas. For

this reason, the research has the distinction of being the first in its area.

Consisting of total field under survey of the research on villages which have

ethnic characters, the research refers primarily to the branches of sociology such

as Rural Sociology and Ethnic Sociology. However, the study mainly is a

religious life research which was carried out in the Department of Sociology of

Religion. In this sense, as well as social and cultural life of Çataldut and

Yazyağmuru Villages, basing on faith and worship dimensions of religious life,

with the customs and practices concerning transition period, the position of

religion in these practices were tried to examine in all aspects of the research. The

research is not only a field study based on a survey, but also a project developed

Page 2: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

334

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

for over a participation life in the region which is the subject of the research. This

gives us an opportunity of collecting data profoundly concerning all dimensions

of cultural life. Although the research is on an ethnic group, it is identified that

elements based on ethnic differences do not lead to a different identity demand.

In this sense, the researched ethnic group is able to form channels which connect

itself to the social totality. In this respect, it is possible to refer to the phenomenon

of migration and institution of religion which play important roles. The research

also depicts social and religious life which attempts to channel areas which are

embedded in social and cultural structures and supplying connection with the

social totality.

Key Words: Ethnic group, religious life, religiosity, field survey.

Öz

Bu çalışma, ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde varlığını devam

ettiren etnik bir grup olan, Diyarbakır İli Çüngüş İlçesi’ne bağlı dağ köylerinden

Yazyağmuru ve Çataldut’ta yaşayan Zazalar üzerinde yapılmış bir saha

araştırmasıdır. Genel olarak değerlendirildiğinde, bölgede yer alan Dersim,

Siverek, Bingöl gibi yerlerde yaşayan Alevi Zazalar ile ilgili çalışmalar mevcut

olmakla birlikte, Sünni Zazalar üzerine yapılmış çalışma bulunmamaktadır. Bu

nedenle araştırma, konusunda bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Araştırma

evreninin etnik bir karaktere sahip köylerden oluşması, araştırmada öncelikle

sosyolojinin alt dalları olan Köy Sosyolojisi ve Etnik Sosyoloji gibi bilim dallarına

müracaat edilmesini gerektirmiştir. Ancak çalışma esas olarak Din Sosyolojisi

bilim dalında gerçekleştirilen bir dini hayat araştırmasıdır. Bu anlamda

çalışmada Yazyağmuru ve Çataldut Köylerinin sosyal ve kültürel hayatı yanı

sıra, dini hayatın inanç ve ibadet boyutu temel alınmakla birlikte geçiş dönemine

ait adet ve uygulamalarla, bu uygulamalar içerisinde dinin yeri tüm yönleriyle

incelenmeye çalışılmıştır. Araştırma sadece ankete dayalı bir saha çalışması

olmayıp, araştırmaya konu olan bölgede bir yıldan fazla süren bir katılımla

gerçekleştirilmiştir. Bu durum, kültürel hayatın bütün boyutlarıyla ilgili

derinlemesine veri toplama ve değerlendirme imkânı vermektedir. Araştırma,

etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik farklılığa dayalı unsurların

farklı bir kimlik talebine yol açmadığı görülmüştür. Bu anlamda araştırılan etnik

grup, kendisini toplumsal bütüne bağlayan kanallar oluşturabilmiştir. Bu açıdan,

göç olgusu ve din kurumunun önemli bir rol oynadığını ifade etmek

mümkündür. Araştırma, sosyal ve dini hayatı betimlediği kadar toplumsal ve

kültürel yapıda gömülü olan ve toplumsal bütünle bağlantı sağlayan kanalları da

anlamaya çalışmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Etnik grup, dini hayat, dindarlık, saha araştırması.

Page 3: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 335

I. Giriş

Ülkemizde köy sosyolojisi ile ilgili araştırmalar, genellikle köydeki sosyal

yapıyı ve değişimi incelemektedir.(Atalay, 1979: 1)Konuyla ilgili olarak sosyolojik

yöntemlerle yapılan araştırmalar oldukça fazla olmakla birlikte, etnik yapıya dayalı

araştırmalar söz konusu olduğunda aynı şeyi söylemek çok mümkün değildir. Çünkü

ülkemizde, etniklik halen üzerinde ciddi tartışmaların devam ettiği, yaygın olarak

etnik grupların birbirlerini ötekileştirmesi ile birlikte, ülke bütünlüğüne kadar uzanan

sorunlar teşkil edebilen bir konu olarak görülmektedir. Diğer önemli bir nokta da

“etnik” kelimesi telaffuz edildiğinde akla Güneydoğu’nun gelmesidir. Nitekim bölge,

18.yüzyıldan bu yana ülkemiz için hassasiyetini korumaktadır. Aynı zamanda bu

durum, bölgenin etnik yapısının araştırılmasını da zorlaştırmaktadır. Örneğin Zazalar

ve Kürtler üzerine önemli çalışmaları bulunan Orhan Türkdoğan, 2007 yılında

Adıyaman, Bingöl, Elazığ yörelerinde yapmış olduğu alan araştırması sırasında

başlayan terör operasyonları nedeniyle gerek can güvenliği, gerekse katılımcıların

çekincelerinden dolayı yaşadığı sorunlardan hareketle bölgede konuyla ilgili

çalışmanın zorluklarına dikkat çekmektedir.(Türkdoğan, 2010: 18) Bu zorlukların yanı

sıra buradaki etnik yapı incelenirken, her zaman için konunun politize edilmesi

tehlikesi de vardır. Ancak entelektüel dürüstlük ve bilimsel kaygılar içinde, bilimsel

yöntemlere dayalı olarak, etnik gruplar üzerinde, toplumsal hayatın değişik

boyutlarıyla ilgili araştırmaların yapılması toplumsal gerçekliğimizi doğru tanımamız

açısından oldukça önemlidir.

Bu açıdan bakıldığında, bölgeyle ilgili olarak, Ziya Gökalp, İsmail Beşikçi,

Orhan Türkdoğan gibi sınırlı sayıda bilim adamının çalışmaları dikkat

çekicidir.(Konuyla ilgili çalışmalar için Bkz: Buran, 1992, Rişvanoğlu, t. y, Seven, 1999,

Bedikçi,1969) Yapılan çalışmalar ise daha çok linguistik tahlillere ya da tarihi verilerin

incelenmesiyle buradaki etnik grupların menşeini tespite yönelmektedir.(Bkz, White,

1996, Özoğlu, 2005) Sosyal yapı ve değişim gibi unsurlara yer verilse de “din” olgusu

kapsamlı olarak incelenmemiştir. Aynı zamanda, etnik bir grup olarak Zazalar

hakkında da oldukça sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır.

Bu nedenle, çalışmamızda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan,

Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesine bağlı, Yazyağmuru ve Çataldut Köylerinde yaşayan

Sünni Zazalar’ın “sosyal ve dini hayatı” nı hem Köy Sosyolojisi bağlamında bir etnik

grup çalışması; hem de Din Sosyolojisi bilim dalı açısından bir dini hayat araştırması

olarak farklı boyutlarıyla incelemeye çalıştık. Bunun için araştırma sahamızın tarihî,

coğrafî, demografik ve sosyo- kültürel özelliklerinin yanı sıra, burada yaşanan dini

hayatın çeşitli boyutları üzerinde durduk. Bu özelliklerinin yanı sıra, araştırma, evren

olarak, daha önce üzerinde hiç çalışılmamış, dil, kültür ve adetlerini korumuş,

homojen, uzak dağ köylerini ele alması açısından da oldukça önemli sonuçlar

içermektedir.

Page 4: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

336

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

II. METOT ve SINIRLILIKLAR

Günümüzde toplumsal araştırmaların bilimselliği meselesinin popütaritesini

yitirmesinin ardından çok kültürcülük ve göreceliğin çağdaş entelektüel ve sosyal

yaşamda etkin konum alması ve bu gelişmelerin, başkalarını anlamanın olabilirliğine

ilişkin yol açtıkları sorularla birlikte, bugünkü sosyal bilimler felsefesinin temel

sorunsalını, farklı olanları anlamanın mümkün olup olmadığı, eğer mümkünse bunun

nasıl olacağı (Fay, 2001: 13-17) oluşturmaktadır. Bu açıdan “sosyolojik araştırma

yapmanın amacı da insanın sosyal davranışı konusunda kesin bir anlayış elde

etmektir.” (Cole, 1999: 13)Bu da her şeyden önce bir araştırmada takip edilecek

yöntemin iyi seçilmesini gerektirir.

Metot konusunda “çağdaş sosyal bilimler”, bilginin örgütlenmesi ve

sunulmasında, tek ve en doğru bir biçim yoktur” düşüncesinden hareketle artık kendi

doğasına özgü kavramlar ve yöntemler kullanmaya çalışmaktadırlar. Sosyal bilimciler

gittikçe artan bir şekilde nitel çalışmalara yönelmekte ve bu süreçte, “nesnellikten çok

perspektifi” ön plana çıkarmaktadırlar. Sosyal bilimlerdeki araştırmalarda, çalışılan

olay ve olgular kendi ortamları içinde incelenmekte ve araştırmacı bu olay ve olguları

ayrıntılı biçimde derinlemesine açıklamaya ve yorumlamaya çalışmaktadır. (Yıldırım,

Şimşek, 2000: 10)Bununla birlikte, her ne kadar sosyoloji gittikçe nitel araştırmalara

yönelmekte ise de nicel araştırmalar sosyolojik bilginin gelişmesinde hala önemli bir

rol oynamaktadır. (Cole, 1999:112)

Bu bilgiler ışığında çalışmamızı değerlendirecek olursak, 2003-2004 yılları

arasında gerçekleştirilen bir “saha çalışması” olan araştırmamız, Diyarbakır İli Çüngüş

İlçesi Yazyağmuru ve Çataldut Köyü ve bu köye bağlı olan dört mezra ile

sınırlandırılmış olup, araştırmada nitel ve nicel yöntemler bir arada kullanılmıştır.

Nicel veri kaynağını, 159 kişi üzerinde uygulanan, 25 sorudan oluşan anket

oluşturmaktadır. Örnekleme, yaş itibarıyla çocukluk çağını ifade eden 0-13 yaş grubu

dışında kalan bütün köy halkı dâhil edilmiştir. Nitel veri kaynağını ise bir yılı aşan bir

süre araştırma yapılan grupla birlikte yaşamamız dolayısıyla gerçekleştirme imkânı

bulduğumuz katılımcı gözlem ve derinlemesine mülakatlar oluşturmaktadır. Nitekim

araştırmacının, araştırma grubuna katılmadan, onlarla yüz yüze temas kurmadan

yürüteceği her türlü yaklaşım, evrenin somut gerçekliği yerine, sanal açıklamalardan

ibaret kalmaya mahkûmdur. Bu durum, etnik çalışmalar açısından özellikle

değerlendirilmesi gereken bir husustur.(Türkdoğan,2010: 25) Bu bağlamda köy halkı

ile samimi ve sıcak ilişkiler kurulmuş olup, anket ile elde edilen veriler, gözlem ve

mülakatlar vasıtasıyla desteklenmiştir. Çünkü köy araştırmalarında köylüyle empatik

ve güven dolu bir ilişki kurmak oldukça önemlidir. Genel olarak Türk köylüsünün

yabancılara, devlet görevlisi ve aydınlara karşı güvensizliği (Turhan, 1958: 99)her

araştırmacı için bir problem arz etmektedir.

Anket uygulaması sırasında karşılaşılan en önemli sorun, köy halkının büyük

çoğunluğunun az çok Türkçe bilmesine rağmen günlük yaşamda yalnızca Zaza’ca

kullanmasından kaynaklanmıştır. Bu nedenle anket, bir tercüman yardımıyla

Page 5: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 337

gerçekleştirilmiş olup, anket formları verilen cevaplar doğrultusunda tarafımızdan

doldurulmuştur. İstatistiki işlemler SPSS paket programıyla gerçekleştirilmiş olup,

veriler tarafımızca yorumlanmıştır. Mülakatlar esnasında da ihtiyaç duyulduğunda

tercüman yardımına başvurulmuştur.

III. Varsayımlar

Bilimsel “araştırmalarda, bazı başlangıç noktalarının, ayrıca kanıtlanmasına

gerek görülmeden “doğru” olarak kabul edilmesi gerekebilir. Bu kabule varsayım

(sayıltı, faraziye, “assumptiun”) denir. (Karasar, 2002: 71) Bu anlamda varsayım bizi

gerçeğe götüren doğru olarak kabul ettiğimiz birtakım önermeler (Türkdoğan, 1995:

25)den meydana gelmektedir. Bu açıdan araştırmamızı değerlendirdiğimizde

araştırmamızın sınırlı sayıda varsayımla gerçekleştirildiği söylenebilir. Sahanın daha

önce üzerinde hiç araştırma yapılmamış olması, Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Diyarbakır İli, Çüngüş İlçesi sınırları içerisinde yer almasına rağmen, il ve ilçe

merkezine oldukça uzak dağ köyleri olması, burada yaşayan etnik grupla ilgili sınırlı

bilgiye sahip olmamız bu durumun temel nedenleri arasında yer almaktadır.

Bu bağlamda araştırmamızın varsayımları şu şekildedir:

- Her şeyden önce bir köy toplumunda hangi dine mensup ya da hangi etnik

farklılıklara sahip olunursa olunsun, dinin etkisi toplumsal hayatın gerektirdiği her

türlü törende çok belirgindir. Köylerimiz için de törenlerde din, etkin bir ögedir.

- Genel olarak bölge göz önüne alınırsa dini pratikler yaygındır ve dini

tutumlarda tutuculuk belirgindir.

- Araştırma evrenimizin şehir merkezine oldukça uzak dağ köyleri olması daha

çok kapalı bir toplum yapısının hâkim olmasını gerektirmiştir.

- Zor coğrafi koşullar, toplumsal birlik ve beraberliği pekiştirmiştir. İnsanlar

yardımlaşmaya muhtaç olduklarından komşuluk ilişkileri de oldukça güçlüdür.

- Köylerde formal eğitim olanakları oldukça sınırlı olduğundan eğitim seviyesi

düşüktür, dolayısıyla sahip olunan dini bilgiler de kitabi değil, sözlü kaynaklara

dayanmaktadır.

IV. Yazyağmuru ve Çataldut Köylerine Genel Bir Bakış

Yazyağmuru Köyü’nün eski ismi Ekrek’tir. Cumhuriyetle birlikte bu isim,

Yazyağmuru olarak değiştirilmiştir. Ancak ilçede ve diğer köylerde hala Ekrek olarak

bilinmektedir. Konuyla ilgili resmi bir belge bulunmamakla birlikte yörede yer alan en

eski köy olduğu belirtilmektedir.

Köyün yaşlılarıyla yapılan mülakatlardan derlenilen bilgilere göre şu anki

köylülerin ataları Palu’dan gelmiştir. İlk geldikleri sırada 70 hanedirler. Ancak yaklaşık

50 yıl sonra, salgın bir hastalık nedeniyle köydeki hane sayısı yarı yarıya azalmıştır.

Köylüler, köyün kuruluş tarihini, 200 yıl kadar öncesine dayandırmaktadırlar. Yine

köylülerin ifadesine göre şu anki yaşlıların babalarından Yemen cephesinde savaşıp

Page 6: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

338

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

Kıbrıs’ta 6 yıl esir kaldıktan sonra köye dönen, Rusya’da 4 yıl esir kalıp sonra köye

dönen ve aynı şekilde Yunanistan’da 2 yıl esir kaldıktan sonra dönen birer kişi vardır.

Bu da köyün kuruluş tarihinin yaklaşık olarak 1800’lü yıllara dek uzandığını

göstermektedir.

Bu tarihten önce burada yaşayan nüfusun burayı neden terk ettiği ise

bilinmemektedir. Yine köyün yaşlıları, burada kendilerinden önce Ermenilerin

yaşadığını ve bağcılıkla geçindiğini belirtmektedirler. Yörede arkeolojik bir çalışma

yapılmamış olmasına rağmen pek çok tarlada bulunan boş küpler, dağ eteklerinde

tarımsal faaliyet için emek harcandığı belli olan bazı yerlerde mevcut olan, kireçten

yapılmış soğutma depoları, yörede daha önce de bir toplumun yaşadığını ve bağcılık

yaptığını doğrulamaktadır.

Nitekim Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun tarihi düşünüldüğünde de bölgede

önemli ölçüde azınlığın yaşamış olduğu görülmektedir. Bunların büyük bir kısmını ise

Ermeniler teşkil etmektedir. Hatta 1911-1912 yılları arasında Diyarbakır’da 89 bin

Ermeni nüfusun yaşadığı bilinmektedir. Örneğin, Harput sancağında Müslüman

köyler 15-20 hane dolayında iken Ermeni köyler, 50-100 hane daha fazladır. (Mutlu,

2002: 188) Köye ilk gelişin Harput’tan olması nedeniyle Harput’un bu dönemdeki

nüfusunun etnik kökeni önemlidir.

Bununla birlikte, bu dönemde bölgede daha eğitimli grubu teşkil eden

Ermeniler, 1915’te (tehcir kanunuyla) buradan ayrılmışlardır. Zanaatkârlar, çiftçiliği

diğer bazı etnik gruplara göre daha iyi bilen köylüler de beraberinde bölgeyi terk

etmişlerdir. Bu boşluk uzun süre doldurulamamıştır. Çünkü konar-göçer aşiretler

yerleşik tarımı bilmemektedirler. Nitekim yerleşik düzene geçtikten sonra da uzun

süre yerlerini aldıkları nüfus kadar iyi öğrenememişlerdir. (Mutlu, 2002: 191)Bu tarihi

bilgiler ışığında değerlendirildiğinde etnik grupların büyük ölçüde bölgeyi terk ediş

tarihleri olan 1915 (Tehcir Kanunu) ile köyün kuruluşu arasında yaklaşık 100 yıllık bir

fasıla vardır. Bu da azınlıkların büyük gruplar halinde bölgeyi terk etmelerinden önce

de bölgede çeşitli nedenlerle göçler yaşandığını göstermektedir.

Palu ile bağları açısından Çataldut Köyü de Yazyağmuru köyü gibidir. Yani

Palu’dan göç ederek buraya yerleşmişlerdir. Palu Zazalarıyla aynı dili kullanmaları bu

durumu doğrulamaktadır. Köyün eski ise ismi Sarsap’ tır. Merkez, Taş mahalle

(Sarsap) olup, Ekinli (Mezra), Alt kanat (Kırmızı mahalle), Yemişli (Harabe) isimli

mezraları vardır. Köyün ilk kuruluşundaki merkezinin ise Yemişli mezrası olduğu

söylenmektedir.

Yazyağmuru ve Çataldut köyleri coğrafi açıdan değerlendirildiğinde, köylerin

yüksek ve sarp bir alan üzerine kurulmalarına rağmen iklimin tarımsal faaliyetler

açısından sıkıntı yaratmadığı görülmektedir. Arazi açısından ise Yazyağmuru

Köyünde araziler köyün hemen yakınında ve toplu iken Çataldut’ta araziler en az bir

saatlik uzaklıkta ve parçalar halinde dağınık durumdadır. Kullanılabilen araziler dar

bir vadinin iki tarafına sıkışmıştır. Vadinin darlığı nedeniyle küçücük toprak

Page 7: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 339

parçalarının bile önemi büyüktür. Bunun için “bir avuç toprak, bir avuç altından

hayırlıdır” deyimi çok sık kullanılan bir deyimdir. Tarım için ayrılan çok sarp ve

eğimli arazinin dışında kalan topraklar ise otlak olarak kullanılmaktadır.

V. Köylerin Etnik Yapısı

Köylerin etnik yapısı incelenmeye başlanmadan, öncelikle, azınlık, etkinlik,

etnik yapı gibi konuyla ilgili temel kavramların tanımlanması gerekmektedir. Çünkü

“Türk etnik sosyolojisi, bilimsel bir disiplin olarak henüz sistematik bir tarzda ortaya

konulmuş olmadığı gibi etniklik ve azınlık kavramları üzerinde de anlaşmaya varılmış

değildir.” (Türkdoğan, 1999: 93)Bu açıdan çalışmada kullanılan bu kavramlar aşağıda

tanımlandığı şekliyle kullanılmıştır.

Azınlık: Üyeleri, nüfusun çoğunluğuna göre dezavantajlı durumda olan, grup

dayanışmasına, birbirlerine ait olma duygusuna sahip gruplardır. Önyargı ve

ayrımcılıkla karşılaşma deneyimi genellikle, ortak bağımlılık ve çıkar duygularını

güçlendirmektedir. Azınlık grupları, fiziksel ve toplumsal olarak toplumun genelinden

yalıtılmışlardır. Belirli semtlerde, ülkedeki belirli kentlerde ya da bölgelerde

yoğunlaşma eğilimi gösterirler. (Giddens, 2000: 225,226)

Etniklik: Bir toplumdaki insanları diğerlerinden ayıran kültürel

uygulamalardır. Etnik grubun üyeleri kendilerini diğerlerinden farklı görür; diğerleri

de onları aynı şekilde değerlendirir. Farklılığın en belirgin boyutları ise, din, dil, tarih;

giyim, süslenme ve beslenme alışkanlıkları ve tarzları ile ilgilidir. Dini inanç ve dil,

etnikliğin en belirleyici özellikleridir. Her iki unsur birlikte işlevsel olabildiği gibi,

birinin ayırıcı ve belirleyici olmasıyla diğeri ikincil duruma da düşebilmektedir.

(Önder, 1999: 1)

Etnik yapı ise toplumsal yapının etnik kültürlerden oluşan bölümünü ifade

eder. Konunun anlaşılması için yapı ve kültür arasındaki ilişkiyi iyi bilinmesi gerekir.

Nitekim Sosyoloji açısından kültür ve yapı arasında belirgin bir fark vardır. Kültür,

anlamlar, semboller, değerler ve fikirlerle sınırlandırılmış; din ve ideoloji gibi olgularla

kuşatılmıştır. Buna göre kültür içeriktir; yapı ise bu içeriğin niteliği (mahiyeti) ve

biçimidir. Toplumsal yapının bir parçası olan etnik yapının tanımlanmasında ise iki

yaklaşım söz konusudur:

1- Emik Yaklaşım: Bir grubun kendini ifade etme ve tanımlama biçimidir. Bu

yaklaşımda etnikliği, gurubun kendi kabulü ve tanımı biçimlendirmektedir.

2- Etik Yaklaşım: Bir ülkedeki etniklik olgusunun dışarıdan değerlendirilmesi

ve tanımlanmasıdır. (Doğan, 2000: 35)

Bu açıdan değerlendirildiğinde, Yazyağmuru ve Çataldut Köylerinin, “dil”

ayırıcı etkenine dayalı bir etnik farklılığa sahip oldukları söylenebilir. Nitekim yöre

halkı kendilerini, Hanefi mezhebinin müntesibi olan Müslüman Zazalar olarak

tanımlamaktadır. Konuşma dili, Zazaca’dır. Zazaca, her ne kadar Türkçe ’den

beslenmekte ise de ayrı bir dildir. Yaygınlaşan eğitim olanaklarının ve kitle- iletişim

Page 8: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

340

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

araçlarının etkisiyle, yörede birkaç kişi hariç herkes Türkçe bilmekte, ancak özellikle 35

yaş üstü kadınlar Türkçeyi sonradan öğrendikleri için, bu dille rahat iletişim

kuramamaktadırlar. Yöre halkı, din, kültür ve fiziki görünüm açısından toplumun

genelinden hiçbir farklılık taşımamasına rağmen, kendilerini tanımlama biçimlerinin

ve dillerinin farklı oluşu, etnik bir grup olduklarını göstermektedir.

Coğrafi sınırlar göz önüne alındığında ise diğer etnik gruplarınkinin aksine

Türkiye sınırları dışarısına çıkmamış olan Zazalar (Türkdoğan,2012:155), en sık olarak

Murat ve Fırat nehirleri arasında yaşamaktadırlar. Zazalığın merkezi ise Bingöl kabul

edilmektedir. Buradan güneye doğru inildikçe Zaza yoğunluğu azalmaya başlar. Fırat

kenarındaki Şamşat’a gelindiğinde ise nihayet bulur. Toprağın türüne göre

bölündüğünde Zazalar üç büyük bölüme ayrılmaktadırlar.1- Munzur dağlarıyla,

Murat suyu arasında yaşayan Dersim Zazaları, 2- Murat Suyu boyunca yükselen

dağların kuytuluklarında yaşayan Genç, Çabakçur, Palu, Lice Zazaları, 3- Biraz daha

alçak ovalarda yarı göçebe hayat süren Zazalar. Bunlara genellikle Dimili (Dümbili)

denir. Bunlar Diyarbakır civarıyla Karacadağ ve Dirik arasında yaşarlar. (Seven, 1999:

85-86)

Bu tasnife göre yöre halkının Dümbili sayılması mümkündür. Ancak köylerin

yöredeki diğer Zaza köyler hariç, bahsedilen alandaki diğer Zazalarla ilişkileri

bulunmamaktadır. Dil açısından da aralarında bir birlik söz konusu değildir. Nitekim

Zazalığın kökenleri hakkında yerli ve yabancı yazarlar da farklı fikirler ileri

sürmüşlerdir. Örneğin, Orhan Türkdoğan, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan

Zazaların Türklüğünün gündemde olduğunu belirterek, Kışlalı tarafından yapılan

linguistik tahlillerden ve Siverek Zazaları üzerindeki kendi gözlemlerinden

bahsetmekte ve Zazaların menşeinin Türk olabileceği sonucuna dikkat çekmektedir.

(Türkdoğan, 1999: 97)Aynı şekilde Mahmut Rişvanoğlu da, “Zazalar ve Kurmançlar’ın

tarihini incelediği eserinde, Hayri Başbuğ, Şerif Fırat gibi yazarların incelemelerinden

hareketle yaptığı linguistik tahlillerle Zazaların menşeini Türk olarak tespit

etmektedir.” (Rişvanoğlu, t.y: 195)

Ancak şunu belirtmeliyiz ki bu çalışmada amacımız, doğrudan, Zazaların

menşeini tespit ya da Zazaca ile ilgili linguistik tahliller yapmak değildir. Konuyla ilgili

temel gerçeklik, ister Türk olarak kabul edilsinler isterse ayrı bir ırk olarak

değerlendirilsinler, dil ve insanların kendilerini tanımlama biçiminin, burada etnik bir

grubun varlığını ortaya koymasıdır.

VI. Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri’nde Sosyal Hayat ve Unsurları

a. Aile Hayatı

Aile, “aynı kan, ırk ve atadan gelen bireylerin bütünü, aynı soydan gelen

kimseler zinciri, aralarında kardaşlık veya kayınlık bulunan kimselerin topu ya da

aralarında evlilik, kardaşlık, kayınlık, evlat edinme gibi, birbirleri ile koca, karı, baba,

anne, oğul, kız, kardeş, amca, hala, dayı, teyze, yeğen, büyük anne, büyük baba gibi

nitelikler içinde ilişkileri olan, ortak hayat görüşüne sahip sürekli bir

Page 9: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 341

birlik”(Serdaroğlu, 1972: 10)olarak tanımlanabildiği gibi bütün insan toplumlarında

her zaman mevcut bulunmuş bir ilk grup; insanın en derin ve kökü kısmen organik

nitelikteki özelliklerine dayanan evrensel bir sosyal kurum olarak da (Dönmezer, 1999:

194) tanımlanabilmektedir.

Bununla beraber aile, aşk, ırkı sürdürme, özellikle gelecekle ilgili güvenlik gibi

sosyal nitelikte birtakım duygulara da dayanmak durumundadır. Sosyal yapıya giren

kurumlardan çevresi en dar olanıdır ve diğer sosyal örgütlemelerin de çekirdeğini

oluşturmaktadır; aile mensuplarından diğer hiçbir sosyal kuruluşun istemediği kadar

bağlılık ve fedakârlık istemektedir. (Dönmezer, 1999: 195) Yapı ve fonksiyon açısından

ise ailenin pek çok tasnifini yapmak mümkündür.

En çok kullanılan tasnif ise ailenin geniş ve dar olmasıyla ilgilidir. Dar aile, ana

baba evlenmemiş kız ve erkek çocuklardan meydana gelen ailedir. Geniş aile ise; ana

baba evlenmiş ve evlenmemiş çocukların bir kısmını veya tamamını evlenmiş olanların

eşlerini, yeni gelin veya gelinleri, evlenmiş veya evlenmemiş kız ve erkek torunların

tamamını veya bir kısmını ve bunlar dışındaki, kan akrabaları ile sıhri hısımlardan

bazılarını bünyesinde bulunduran aile tipidir.” (Akkaya, 1979: 93) Yazyağmuru ve

Çataldut Köyleri’ne baktığımızda ise, her iki aile tipini bulmak da mümkündür. Ancak

daha çok geniş aile tipinin kabul gördüğünü söylemek doğru olacaktır. Bununla

birlikte yöredeki ekonomik imkânsızlıklar ve göç olgusu, geniş aile tipini

sınırlandırmaktadır. Her ailenin erkek çocuklarının neredeyse tamamı 15 yaşını

geçtikten sonra çalışmak amacıyla büyük şehirlere gitmekte ve geri dönmemektedir.

Ailede ana, baba ve yalnızca evlenmemiş kızlar kalmaktadır. Ana babanın yaşlılık

dönemlerinde kendilerine bakması için bazen erkek çocuklardan birisi köyde

bırakılmakta, bazen de ana baba çocukların peşinden gitmektedir. Kızların köyden

ayrılabilmelerinin tek yolunu ise evlilik oluşturmaktadır.

Köyler, sosyal yapı açısından ise tamamen akrabalardan oluşmaktadır.

Dışarıdan kız almak ve vermek çok yaygın değildir. Özellikle erkek yoluyla oluşan

akrabalıklar daha güçlüdür. Ailelerin tamamı, aile içi egemenlik ilişkileri açısından

otoritenin tamamen babaya ait olduğu patriarkal ailelerdir. Köyden şehre doğru

sürekli göç ve şehirden köye doğru mevsimlik göçlerin yarattığı kültürel değişimlerle,

otorite gittikçe paylaşılır hale gelmekle birlikte, erkek otoritesi baskındır. Hayatlarının

bir kısmını büyük şehirlerde geçiren insanlar, buradaki ilişkileri, kültürü sınırlı da olsa

köylerine taşımaktadırlar. 20-35 yaşları arasındaki kişilerden oluşan ailelerde,

otoritenin kimde olacağıyla ilgili bir tartışma yokken 40 yaş üzeri ailelerde erkek

tartışmasız mutlak egemen ve tüm kararların sahibidir.

Yaşanan değişime rağmen kadın, hala ikinci sınıf statüye sahiptir ve otonomisi

sınırlıdır. Bu durum yalnızca bu köylerin değil, bölgenin yıllardır devam eden

özelliğidir. Kadın hala miras hakkından yararlanamamakta ve eş seçiminde anlaşarak

evlenme ya da kendi bağımsız tercihi ile evlenme durumları istisnaları

oluşturmaktadır. Kız evlendirilirken ailesi ya hiç harcama yapmamakta ya da erkeğin

ailesinden aldığı başlık oranında harcama yapmaktadır. Gündelik hayatta kadın, gün

Page 10: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

342

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

boyu erkeklerle birlikte tüm ağır işlerde çalışmakta, sonra ev işleriyle ilgilenmektedir.

Bu konuda kesinlikle erkeğinden yardım alamamaktadır. Örneğin eşine evde

kullanmak için su getiren bir erkek kınanmaktadır. Ancak ilginç olan nokta, kınama ve

ayıplanmanın yine kadınlar tarafından yapılmasıdır.

Buna ek olarak, kadın erkekle birlikte aynı sofrayı da paylaşmamaktadır.

Kadın, erkek yedikten sonra sofraya oturmakta, kalanları yemektedir. Kadın, kocasına

“vay mâ” efendim, benim sahibim şeklinde hitap etmektedir. Eşler arasında birbirine

ismiyle hitap etmek ise ayıplanan, anormal bir durum olarak görülmektedir. Yine

kadının yabancıya hitap şekli de bre (kardeş), duza (dayı) apo (amca) şeklindedir.

Yörede hâkim olan evlilik şekli ise tek eşliliktir. Birden fazla evlenen erkekler

olmasına rağmen bu daha çok, ilk eşin ölmesi, boşanma ya da ilk eşin kısır olmasından

kaynaklanmaktadır. Evlilik dışı ilişkilere kesinlikle müsamaha yoktur. Güneydoğu

Anadolu’da yaygın “evlilik tiplerinden biri olan, erkek kardeşin ölümü halinde kaynın

dul yenge ile evlenmesi hali (levirat)”(Erdentuğ, 1975: 41) ise bir aile hariç

bulunmamaktadır. Bu durum, yörenin kültürünün yakın çevresindeki Kürt aile

kültüründen etkilenmediği ve özgünlüğünü koruduğunun bir göstergesidir.

b. Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri’nde Nüfus ve Göç Olgusu

Güneydoğu Anadolu Bölgesi tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde,

nüfus yoğunluğu, nüfus hareketleri ve var olan nüfusun etnik dağılımı açısından

istikrarsız bir görünüm sergilemektedir. XIX. yüzyılda bölgede nüfusun azlığı bir

sorun iken, XX. yüzyılın ortalarından itibaren de bölgenin kaynakları, konumu, iklimi

ve ulaşım koşulları bağlamında, çokluğu bir sorun haline gelmiştir.(Mutlu, 2002: 103)

Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri de tüm bu bölgesel hareketlilik ve

yoğunluktan nasibini almıştır ancak şu an köylerdeki nüfus daha statik bir görünüm

kazanmış durumdadır. Nitekim 1997 yılı verilerine göre toplam nüfus, Çataldut’ta 193,

Yazyağmuru’nda 57 iken; 2003yılı itibariyle Çataldut’ta toplam nüfus 185

Yazyağmuru’nda ise 48dir. (Arşiv, 2003) Kendi tespitlerimize göre şu an Çataldut’ta

180, Yazyağmuru’nda 36 kişi yaşamaktadır. Nüfusun yaş ve cinsiyete göre dağılımı ise

Tablo 1’de yer almaktadır.

Tablo 1. Yazyağmuru ve Çataldut Köy Nüfuslarının Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı

Yaş Grupları Kadın Erkek Toplam

Sayı %

0-6 8 10 18 8,3

7-12 14 25 39 18,0

13-25 35 13 48 22,2

26-40 13 10 23 10,6

41-60 26 12 38 17,5

61 ve üzeri 28 22 50 23,1

Toplam 124 92 216 100

Page 11: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 343

Tablo’ ya göre köylerin şu anki nüfusunun en büyük bölümünü yaşlılar ve

kadınlar oluşturmaktadır. Bunun dışındaki genç nüfusun büyük bir kısmı ise yaşlı

anne ve babalarına bakmak için köyde kalan kimselerden meydana gelmektedir. Bu da

bizi yöredeki göç olgusuyla yüz yüze bırakmaktadır.

Genel olarak bakıldığında göç, toplumun, sosyal, kültürel, ekonomik, politik

vb. tüm bünyesiyle yakından ilişkili, etkileyici bir olaydır. Çok yönlü bir karaktere

sahip oluşu nedeniyle antropologlardan sosyologlara, plancılardan idarecilere kadar

herkesin ilgisini çeken bir konudur. Göçler, doğrudan doğruya ülkelerin veya daha

küçük toplulukların nüfusunun gelişmesini (artış veya azalmasını) etkileyen önemli

faktörlerden biri olup, nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında olduğu gibi kalitatif

yapısında da (okur-yazarlık, tahsil, iş ve meslek bilgisiyle bunlara bağlı olarak kalifiye

eleman miktarında ve diğer hususlarda) bünyevi değişmelere sebep olmaktadırlar.

(Ayyıldız,1975: 20)

Bununla birlikte göçler, zaman açısından sürekli ya da geçici olabilirler.

Nüfusun değiştirdiği mekân açısından, kırdan kente, kıra ya da ülkelerarası şeklinde

olabilirler. Nüfusun hareketliliğini sağlayan etken açısından zorunlu ya da iradi

olabilirler. İnsanlar, yaşam imkânlarının iyi olduğu bir yere göç edebilir, ya da kendi

iradeleri dışında devlet tarafından çeşitli nedenlerle göçe zorlanabilirler.

Bu bilgiler ışığında köylerimizi değerlendirecek olursak; yörede “göç”

olgusunun anlatılan tüm boyutlarını görmenin mümkün olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak şunu belirtmeliyiz ki yöreden kente doğru gerçekleşen göç olayı, bölgenin

genelinin aksine güvenlik kaygılarından ziyade, insanların daha iyi yaşam

olanaklarına kavuşma arzusundan kaynaklanmaktadır. Mevcut toprakların tamamının

kullanılması hatta beraberinde hayvancılık da yapılmasına rağmen bu kaynaklar,

ancak şu anki nüfus için yeterlidir. Başka bir iş imkânı olmaması nedeniyle “göç”,

ekonomik bir zorunluluk karakteri kazanmaktadır. Nitekim yörede yaşayan köylüler,

yalnızca Yazyağmuru Köyü’ne ait İstanbul’da yaşayan nüfusun 90 hane üzerinde

olduğunu belirtmektedirler. Bu sayı burada yaşayan toplam 14 hanenin 6 katından

daha fazladır. Çataldut Köyü için de aynı şey düşünüldüğünde, göçle büyükşehirlere

giden nüfusun köyde yaşayabilmesi, mevcut kaynakların yetmesi açısından

imkânsızdır.

Yöreden büyükşehirlere göçler, ilk olarak 1950li yıllarda yaşanmıştır. Göç

edilen şehirler ise yalnızca, İstanbul ve Bursa olmuştur. Göçle giden insanların

tamamına yakın bir kısmı, cam ve tekstil sektöründe çalışmaktadır. Bu iki şehirde

yerleşen köylüler, köyle olan bağlantılarını hala devam ettirmektedirler. Düğünler,

bayramlar ve cenaze törenlerinde birçoğu köylerine gelmekte, bu hareketlilik, yaz

aylarında okulların tatil olmasıyla birlikte artmaktadır. Yaz aylarında bu hareketliliğe

katılanların çoğunluğunu ise kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. Çalışma hayatının

içerisinde olan erkekler ise bu hareketliliğe daha az katılmaktadırlar. Bunun yanı sıra

emeklilik sonrası köye gelip, tekrar yerleşen ailelere de rastlanmaktadır. Bu kimseler,

Page 12: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

344

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

lüks evler yapmakta, şehir standartlarını köye taşımakta, diğerlerini “köylüler” olarak

ötekileştirmektedirler.

Konuyla ilgili gözlemlerimize dayanarak göçle köyden ayrılan ilk neslin

ekonomik açıdan oldukça iyi durumda olduğunu, hatta bir kısmının işveren

konumuna yükseldiğini söyleyebiliriz. Ancak kültürel olarak değerlendirdiğimizde,

bu kimselerin köylülük özelliklerini hala koruduklarını görmekteyiz. Bunun tersi

olarak, bu ilk göç kuşağının çocukları konumundaki bir sonraki nesil ise ekonomik

krizlerle sarsılırken şehirdeki varlığını köyden aldığı yardımlarla sürdürebilmekle

birlikte eğitim ve şehirlilik açısından ilk neslin oldukça ilerisindedir. İlk göç

edenlerden hiç üniversite okuyan hatta ortaöğretimi tamamlayan bile yokken ikinci

neslin tamamı ortaöğretim mezunudur. Bu neslin köyle olan ilişkisi, köydeki kültürel

yapının dönüşmesini sağlamakta, şehirlilik köye taşınmaktadır.

c. Yazyağmuru ve Çataldut Köylerinde Eğitim Durumu

Eğitim, aileden sonra birey üzerinde en kalıcı etkilere sahip olan toplumsal

kurumlardan biridir. (Doğan, 2000: 215) “Gayri resmi olarak evde, genel kültür olarak

çevrede, resmi olarak da toplumun karmaşık eğitimsel düzenlemelerinde

gerçekleştirilen sistemli bir sosyalizasyon süreci olarak değerlendirilen eğitimin

oldukça farklı tanımları bulunmaktadır. Bu kavramla ilgili tanımlamalarda öne

çıkartılan nokta ise; eğitimin insan davranışlarında istenen yön ve doğrultuda

düzenlemeler meydana getirilmesi süreci olması (Fichter, 1990: 115) dır. Eğitimin işlevi

konusunda da aynı düşünce çeşitliliği mevcuttur. Nitekim “Kant’a göre eğitimin

gayesi insanları mükemmellik vasfı ile teçhiz etmek, James Mill’e göre insanı, kendisi

ve başkaları için bir saadet vasıtası haline getirmek, Spencer’e göre ise, en iyi hayat

şartlarını temin edebilmektir. Aslında her zamanın ve mekânın kendine has bir eğitim

tipi bulunmaktadır. Eğitimin karakteristikleri ise dine, siyasi organizasyona, ilmî

gelişmenin derecesine ve endüstrinin durumuna bağlıdır. (Kurtkan,1970: 3-4)

Bu bağlamda değerlendirildiğinde “köy cemaati dediğimiz grubun kültürel

bakımdan kapalı ve ananelere bağlı, statik bir grup hüviyeti taşıdığı nispette eğitim

hizmetlerine muhtaç, buna mukabil yine o nispette eğitim hizmetlerinden yararlanma

yönünden mahrum bir grup olduğu ifade edilebilir.” (Kurtkan, 1970: 94)Ancak çağdaş

bir toplumda insanlar, okuma yazma ve hesap yapabilme gibi temel becerilerle ve

kendi fiziksel toplumsal ve ekonomik çevreleri hakkında genel bir bilgiyle donanmış

olmak zorundadırlar. (Giddens, 2000: 428) Nitekim incelediğimiz yörede de eğitimin

ve eğitim kurumlarının tek fonksiyonu bu olarak görülmektedir. Köy halkına göre

günümüz toplumunda kendini kaybetmeyecek, telefonu kullanabilecek, kendine gelen

resmi bir evrakı okuyabilecek ve adını yazabilecek kadar okuma yazma bilmek

yeterlidir.

Ancak şu an Yazyağmuru Köyü’nde okul bulunmamaktadır. Çataldut

Köyü’nde ise yalnızca bir tane ilkokul vardır. Daha önce burada iki ilkokul

bulunmaktayken yeterli öğrenci bulunmadığı için 2003-2004 öğretim yılında

Page 13: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 345

okullardan bir tanesi kapatılmıştır. Yörede, ailelerin tek beklentisi çocuklarının

yalnızca okuma yazma öğrenmeleri olduğundan, çocuklar, ilköğretimden sonra okula

devam ettirilmemekte, 15yaşından sonra da bir yakını aracılığıyla büyük şehre

çalışmaya gönderilmektedirler. Bu yaşa kadar ailesinden köy şartları içinde yaşamını

sürdürmede kendisi için gerekli olan eğitimi almış olan çocuklar, zaten tarlayı ne

zaman, nasıl ekeceğini, ne zaman hangi yollarla hasat edeceğini vb. birçok şeyi

yaşayarak öğrenmişlerdir. Dolayısıyla yazılı kültürün genç nesil açısından da fazla bir

önemi olmadığı görülmektedir. Bu nedenle köy halkının eğitim durumlarını tespit

ederken yalnızca okuma-yazma bilip bilmemelerini ölçü aldık. Çünkü köylerimizde

lise mezunu kimse bulunmadığı gibi pek çok kişi de okuma yazmayı kendi

gayretleriyle, okula gitmeden öğrenmiştir. Konuyla ilgili veriler Tablo 2’de yer

almaktadır.

Tablo 2: Yaş ve Cinsiyete Göre Okuma-Yazma Durumu Yaş grupları Kadın Erkek

Okur-Yazar

Olmayan

Okur-

Yazar

Sayı

Okur-

Yazar

Olmayan

Okur-Yazar

Sayı

Toplam

%

7-12 4

%28,6

10

%71,4

9

%36

16

%64

39

%19,7

13-25 7

%20

28

%80

3

%24

10

%76

48

%24,2

26-40 6

%47

7

%53

3

%30

7

%70

23

%11,6

41-60 20

%77

6

%23

6

%50

6

%50

38

%19,2

61 ve üstü 28

%100

-

-

18

%82

4

%18

50

%25,3

Genel Toplam 65

%32,8

51

%25,8

39

%19,7

43

%21,7

198

%100

Tablo ’ya göre okuma yazma bilmeyenler arasında kadınlar ve yaşlılar

çoğunluğu oluşturmaktadır. Yörede kadın için okuma yazmanın ve eğitimin gerekli

olmadığı düşüncesi oldukça yaygındır. Yaşlılar ise kendi dönemlerinde eğitim

olanakları bulunmadığı için okuma yazma bilmemektedirler. Bunun dışındaki yaş

gruplarında okuma-yazma yaygındır. Ancak çoğu heceleyerek okumanın ötesinde bir

okuma becerisine sahip değildir. Eğitim düzeyinin düşüklüğü, doğrudan, yörede

okullaşma ve okula ulaşmada hâlâ büyük güçlüklerin var olmasına bağlıdır. Kültürel

olarak eğitimle kariyer elde etme söz konusu değildir. Ekonomik olarak geçim

sağlamaya odaklı bir hayat kurgusu vardır.

Bunun yanı sıra yörede din eğitiminin bireye sağladığı özel bir otorite ve

ayrıcalığın olduğu söylenebilir. Din eğitimi, dini bilgi ve yaşayışın yanında hayatın her

alanında bilgi ve tecrübesine güvenilen bir insanın yanında, görerek, okuyarak ve

yaşayarak elde edilmektedir. Şu ana kadar, yörede din eğitimi verme görevini, 83

Page 14: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

346

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

yaşında olan Ali Osman Keskin üstlenmiştir. Bu şahıs, tüm köylünün her şeyiyle örnek

olarak gösterdiği ve din dışı konularda da tecrübelerine başvurduğu bir insandır.

Kur’an’ı Arapça okumakta, Osmanlıca ve Türkçe bilmektedir. Sabrı, metaneti, istikrarlı

yaşamı, mütevazılığı ve dini yaşantısındaki süreklilik O’nu otorite yapmıştır. Aslında

dini bilgileri bir ilmihal ve Envar’ül Aşikin adlı kitaptaki dini hikâyelerin ötesine

geçmemekle birlikte yarattığı otorite, güven ve saygınlık dini bilgilerinin çok

ötesindedir. Ancak bu durum, yalnızca yörede yaşamını sürdüren köylüler için

geçerlidir. Göçle yöreden ayrılan genç nesil için bunu söylemek mümkün değildir.

Köylerimizde Kur’an’ı Arapça olarak okuyabilen yalnızca 10 kişi

bulunmaktadır. Tamamını 55 yaş üzeri erkekler oluşturmaktadır. Çünkü din eğitimi

çoğunlukla erkeğe hitap etmekte, bu durum dini hayatın değişik boyutlarında kadın

için dezavantaj olarak kendini göstermektedir. Ayrıca ilçede dahi Kur’an Kursu

olmadığı için programlı bir din eğitimi almak mümkün görünmemektedir. Ancak

dikkat çekici olan nokta, bu kadar sınırlı bir din eğitimine rağmen yörede batıl

inançların yaygın olmamasıdır. Bu durum, yörenin son zamanlara kadar etkileşime

kapalı statik bir toplum ve kültür olma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Kültürel

etkileşim ve açılım olduğunda ise bunun mekânı kentler olmuş, dolayısıyla batıl inanç

ve uygulamalarla pek tanışılmamıştır. Ayrıca dini kültür çok gelişmiş olmadığından

şehir hayatı bu durumu desteklememiş aksine aşındırmıştır.

VII. Yazyağmuru ve Çataldut Köylerinde Dini Hayat ve Boyutları

Din, insanlık tarihinin hemen her döneminde var olmuş en köklü

müesseselerden biridir. Bunun için “en basitinden en ayrıntılı nitelik taşıyanlara

varıncaya kadar pek çok tarifle tanıtılmaya çalışılmıştır.” (Kurtkan Bilgiseven, 1983:

1)Ancak tüm bu çabalara rağmen üzerinde ittifak edilmiş bir din tanımından

bahsetmek mümkün değildir. Her disiplin onu kendi ilgi alanının bir objesi olarak

değerlendirip bu çerçevede tanımlamaya çalışmıştır. Bu durum, dinin çok boyutlu bir

sistem olmasından kaynaklanmaktadır. Dinin öncelikle iki boyutundan bahsedilebilir.

İlk olarak din, tapanla tapılan arasındaki bağlılıktır. Bu bağlılığa fert açısından

baktığımızda dindarlık dediğimiz şey subjektif bir halden ibarettir ve bu hal “subjektif

din” diye adlandırılmaktadır. İkinci olarak din, objektif bir gerçeklik olarak toplumun

bağlandığı inanç ve amellerden mürekkep bir sistemdir. (Günay, 2000: 194) Dinin

objektif boyutu olan bu boyuttan hareketle birçok toplumbilimci, dinin değişik yapı,

fonksiyon ve tezahürlerine bakarak din tarifi yapmıştır.

Dini hayatın ilkel biçimleri üzerinde çalışmalar yapmış olan Durkheim, dini

sosyal bütünleşme ve kontrolün tesisinde temel olarak görmüş ve onu, toplumu

meydana getiren temel unsurlardan biri saymıştır. Ona göre “din”, kutsal şeylerle ilgili

inanç ve amellerden meydana gelen ve bu inanç ve amellerin ona inanıp bağlananları

manevi bir birlik meydana getiren bir cemaatle birleştirdiği dayanışmalı bir sistemdir.

Auguste Comte ve O’nun yolundan giden bazı sosyologlar ise dini, müspet düşünce

şekilleri karşısında silinip ortadan kaybolmaya mahkûm bir ilkel ve büyüsel düşünce

tarzı olarak yorumlamışlardır. Müslüman âlimlerin, insanda aynı zamanda hem fıtri

Page 15: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 347

hem de kesbi olduğunu ifade ettikleri dinin bu (kutsal) yüce hakikatini bazı din

sosyologları kısaca “korkutucu ve büyüleyici sır” (Günay, 2000: 202-203) olarak;

bazıları ise “kutsalın tecrübesi veya yaşanması olarak tanımlamaktadırlar. Joachim

Wach, bu tanımın, yapılan din tanımlarının en zengin, en kısa ve en basiti olduğunu

ifade etmektedir. Dini tecrübenin objektif özelliği üzerinde ısrar eden Wach, onun

yalnızca subjektif tabiatı üzerinde ısrar eden psikolojik nazariyelere karşı koymaktadır.

(Wach, 1995: 37) Peter Berger ise dini, anlamı, insanı hem aşan hem de içine alan bir

düzene inanmaktır. (Berger, 1999: 80) Şeklinde tarif etmektedir.

Bu tanımlama denemelerinden sonra dinin, kesin, objektif bir tanımının

yapılamayacağı bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Ancak tanımlama konusundaki bu

farklılık ve tartışmalara rağmen dinin, fert ve toplum hayatında işlevsel olması

konusunda tam bir ittifak vardır. Yani dinin, bireyler ve gruplar üzerinde belli bir

takım kesin ve gözlenebilen etkileri bulunmaktadır. Birçok alanda olduğu gibi bu

durum, ahlâk, siyaset ve ekonomi alanında özellikle dikkat çekmektedir. (Hume, 1995:

25) Nitekim din, dışsal ve kuramsal davranış örüntülerinin doğruluk ve yanlışlığına

işaret etmekte, ahlak ve değer sistemlerini içermektedir. Bunun yanı sıra dinin, salt

kendine has sayılabilecek işlevleri de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı bireyseldir.

Çünkü din, her şeyden önce insanın aşkınlığıyla bağ kurmasını sağlamaktadır. İnsana

kendisini ve çevresini tanımada, kozmostaki yerini belirlemede ilk elden, açıklayıcı,

hazır bilgiler vermekte; doğal kuvvetler, hayatın olumsuz şartları karşısında moral

kaynağı olmaktadır.

Din, toplumlar için de bir kimlik belirleme aracıdır. Dün olduğu kadar

günümüzde de pek çok toplum nihai aşamada kendini din ile tanımlamaktadır. Dinin

önemli toplumsal işlevlerinden birisi de kontrol ve denetleme mekanizması olmasıdır.

Esasen din (ve aile) denetleme kurumlarıdır. Toplumda süreklilik sağlayıcı

mekanizmalar geliştirmektedirler. Bu özellikleri ileri boyutlarda değişimi engelleyerek

bazı sorunlar doğursa bile gerekli istikrarı vurgulaması açısından önemlidir. Ayrıca

din, genelde toplumsal birleştirici bir işleve de sahiptir. Fertler arasında bir kaynaşma

unsurudur. Günümüzde sanayileşmiş ya da sanayileşme yolunda olan toplumlarda

dinin yaşlılık, yalnızlık ve ölüm gibi bazı pratik konularda da işlevleri artmaktadır.

(Aydın, 1997: 112-113)

Ancak şunu da belirtmeliyiz ki din -ne karmaşık modern toplumlarda ne de son

derece homojen ilkel kültürlerde-bütün insanlar için aynı anlama gelmektedir. Her dini

gelenek içinde bile değişik anlayışlara rastlanabilmektedir.(Clock, 1988: 252) Bu

anlamda tarım ekonomisine dayalı kapalı bir köy toplumu ile kent toplumunun dini

anlayış, yorumlama ve yaşama biçimleri aynı değildir. Din, algılandığı toplumsal

formasyonun kültürü, kollektif zihinsel yapısı, gelenekleri, coğrafi şartları vb. birçok

bileşenin etkisiyle yorumlanıp benimsenmekte ve pratiğe geçirilmektedir. Belirtilen bu

şartları etkilediği hatta değiştirdiği gibi bunlardan etkilenmektedir de. Sonuçta, aynı

dinde, aynı dinin aynı geleneğinde bile farklı tutum, düşünce ve davranış örüntüleri

ortaya çıkabilmektedir. Örneğin; İslam’ın Şii anlayış ve pratiğiyle, Sünni Ortodoks

Page 16: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

348

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

anlayış ve yorumları, pratikleri akidevî bazda bile farklılıklar içermektedir. Aynı

şekilde Ortodoks İslami anlayışta Hanefi ve Şafi yorumlar, farklı gruplarda farklı dini

tezahürlere yol açabilmektedir.

Bunun yanı sıra din, inanç, ibadet, bilgi, duygu, etki vb. birçok boyutu

içerisinde barındıran bir olgudur. Bu nedenle din sosyologları, dini anlayış farklarının

pratik tezahürleri ve dini hayatın boyutlarıyla ilgili değişik sınıflandırmalar

yapmışlardır. Bu boyutlar arasında en temel olanları ise dinin inanç ve ibadet

boyutlarıdır. Köylerimizdeki dini hayat incelerken de dini hayatın inanç ve ibadet

boyutları öncelikli olarak değerlendirilmiştir.

a. Dini Hayatın İnanç Boyutu

Hangi kriterler esas alınarak sınıflamaya tâbi tutulursa tutulsun, tüm dinler

birtakım inanç ilkelerine dayanır. İnsanlar bu inanç ilkeleri karşısındaki konumları

itibariyle kendilerini bir dine müntesip ya da onun dışında sayarlar. Yine bu ilkeler

insanın zihni dünyasının şekillenmesinde, dünyayı yorumlamasında ve davranışların

anlamlılığında hayati öneme sahiptir.

İslam söz konusu olduğunda ise Kelime-i Şahadetle başlayan, Allah’a,

meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere imanla formüle edilen

bir inanç sistemi söz konusudur. Bu nedenle katılımcılara(0-12 yaş kapsam dışı

bırakılmıştır) öncelikle inanç ilkelerinin temeli olan Allah’a inanç konusunda, “Verilen

seçeneklerden hangisi sizi ifade ediyor ?”sorusu yöneltilmiştir. Verilen cevaplar şu

şekilde olmuştur:

Tablo 3: Allah inancı ile ilgili tutumlar

Kadın Erkek Toplam

Şüphesiz inanıyorum 98

%96,1

54

%95,6

152

%95,6

Bazen şüphe duyarım 4

%3,9

3

%4,4

7

%4,4

İnanmıyorum - - -

İlgilenmiyorum - - -

Toplam 102

%64,2

57

%35,8

159

%100

Tablo ’ya göre katılımcıların %95,6’sı Allah’a şüphesiz olarak inanmaktadır.

Ancak 4 kadın ve 5 erkek katılımcı, konuyla ilgili olarak, zaman zaman şüphe

duyduklarını ifade etmişlerdir. Mülakatlarımız esnasında, bu kimseler, Allah’ın varlığı

konusunda değil, varlığının mahiyetiyle ilgili zaman zaman zihinlerinde soru işaretleri

belirdiğini ifade etmişlerdir. Nitekim köy toplumu için inanmamak ve bunu ifade

etmek bir sosyal yaptırımı gerektirmektedir. Yine köy toplumunun inanç biçiminde

sorgulamak esas değildir, inançlar da diğer değerler gibi miras alınmakta ve

Page 17: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 349

devredilmektedir. Yalnızca bir Tanrı’ya inanılmaktadır ve bunun mahiyeti, sıfatları ve

âlemle ilişkisi sorgulanmamaktadır. Bir takım zihinsel çabalar gerektirmeyen bu inanç

şekli dini hayatın özellikle ahlaki ve pratik boyutlarında zaaflara neden olabilmektedir.

Diğer inanç esaslarını değerlendirdiğimizde, peygamberlere inançla ilgili

verilen “Allah, her dönemde, insanları doğruya ulaştırmak için peygamberler

göndermiştir” ifadesine katılımcıların tamamının “kesinlikle katıldığını” belirttikleri

görülmektedir. Yine katılımcıların tamamı, “Allah’ın değişik görevler için yarattığı

melekler vardır.” İfadesinin doğru olduğunu belirtmişlerdir. Kaza ve kader inancı ile

ilgili tutumları tespit için verilen “Allah her şeyi takdir etmiştir. Her şey ondandır”

İfadesi konusunda da tamamıyla katılım söz konusudur. Köylerimizde ahiret hayatıyla

ilgili inanç esasına da tam bir katılım vardır. Nitekim “Dünya geçicidir oysa ahiret,

cennet ve cehennem ebedidir” ifadesine %70,5 “kesinlikle katılıyorum”, %29,5

“katılıyorum” cevabını vermiştir. Köylülerimiz, konuyla ilgili olarak, ölümün yarattığı

acıların tek meşrulaştırılma yolunun ahiret hayatı olduğunu ifade etmektedirler.

Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu inançlar bir takım zihinsel süreçler sonunda

elde edilmiş değildir. Daha çok kültürel bir miras olarak alınıp devredilen değerler

sisteminin yansımalarıdır. Bu veriler, dini hayatın araştırıldığı diğer çalışmalar

açısından da büyük benzerlik taşımaktadır.(Bkz. Köktaş, 1993,Günay,1999, Köroğlu,

2004, Şişik, 2002)Bu durum, Sünni İslam geleneğinin Anadolu coğrafyasında etnik

yapısal farklılıklara rağmen homojen bir inanç sistemini kurmayı başardığını

göstermektedir. Yöre açısından dini değerler, ulusal kültürle bütünleşmenin en tipik

aracı haline gelmiş, etnik farklılık ise ikinci planda kalmıştır.

2. Dini Hayatın Pratik Boyutu

Her din, kendisine inananlardan bir takım fiilleri yapmalarını ya da

yapmamalarını ister. Bu açıdan dini hayatın ibadet boyutuyla ifade edilmeye çalışılan,

bir dinin mensuplarının yerine getirdikleri bütün spesifik pratiklerdir. Çeşitli ayinler,

dua, özel dini törenlere katılma ve benzeri ibadetler, bu boyutun içine girmektedir.

(Köktaş,1993: 53)Bu nedenle, dini hayatın pratik boyutu değerlendirilirken, inancın

yansımalarının görülmesi açısından, İslam’ın yapılmasını farz kıldığı, namaz, oruç, hac

ve zekât ibadetleriyle ilgili tutum ve davranışları ile ilgili sorular sorulmuştur.

Öncelikle “dinin direği” olarak kabul edilen namaz ibadeti ile ilgili

katılımcıların cinsiyet ve yaş değişkenlerine göre namaz kılma durumuna yer

verilmiştir. Katılımcıların yaşa göre namaz kılma sıklıkları tablo 4’te yer almaktadır.

Page 18: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

350

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

Tablo 4: Yaşa Göre Namaz Kılma Durumu

Yaş

gru

pla

rek

li

Kıl

arım

Kış

ay

ları

kıl

arım

Gen

eld

e

kıl

mam

Yal

nız

ca

Cu

ma

ve

Bay

ram

na

maz

ları

kıl

arım

.

Cev

apsı

z

To

pla

m

13-25 2

%4,2

8

%16,7

18

%37,5

6

%12,5

14

%29,2

48

%30,1

26-30 3

%13,1

4

%17,4

6

%26,1

9

%39,1

1

%4,3

23

%14,5

41-60 9

%23,7

8

%21,1

12

%31,6

7

%18,4

2

%5,2

38

%23,9

60 ve üstü 20

%40

16

%32

8

%16

6

%12

- 50

%31,5

Toplam 34

%21,4

36

%22,6

44

%27,7

28

%17,6

17

%10,7

159

%100

Tabloya baktığımızda inanç ilkeleriyle ilgili yüksek katılımın sürekli namaz

kılma durumu ile ilgili söz konusu olmadığını görmekteyiz. Katılımcıların yalnızca

%21,4’ü sürekli olarak namaz kılmaktadır. Bu kategorinin çoğunluğunu %40 oranla 60

yaş ve üstü grup oluşturmaktadır. Yine genelde namaz kılmadığını belirtenlerin oranı

60 yaş ve üzerinde %16 iken bu oran yaşın azalmasıyla ters orantılı olarak artmaktadır.

Bu da yaşlılıkla birlikte yaşanan ölüm korkusunun namaz kılma oranını artırdığının

bir göstergesidir.

Konuyu cinsiyet açısından değerlendirdiğimizde sürekli namaz kılmayanlar

arasında kadınlar büyük çoğunluğu teşkil etmektedirler. Bunun sebebi erkeklerin

Cuma ve bayram namazlarına katılmaları ve bu konuda toplumsal bir baskı söz

konusu olmasıdır. Sürekli namaz kıldığını belirten kadınların oranı ise %16,7 iken, bu

oran erkeklerde %29,8’dir. Kadınlarda, erkeğe nispetle sürekli namaz kılma oranındaki

düşüklüğün sebebi, köylerimizdeki din eğitiminin yalnızca erkeğe hitap etmesidir. Bu,

aynı zamanda köylerimizde kadının statüsü ile de ilintilendirilebilir. Yine her iki cins

için de kış aylarında namaz kılma oranının arttığı görülmektedir. Bunun sebebi ise bu

aylarda tarım işlerinin olmamasıdır. Belirtilen oranların Ramazan ayında biraz daha

yükselmesi ise muhtemeldir.

Katılımcıların oruç tutma ile ilgili durumları ise namaz ibadetine göre farklılık

arz etmektedir. Nitekim katılımcıların %84,3’ü Ramazan orucunu sürekli olarak

tuttuğunu belirtirken, sürekli olarak tutamadıklarını belirten katılımcıların oranı

%15,7’dir. Bu oranın %100’ü ise 60 yaş ve üzeri olan grupta yer almaktadır. Bu

kimseler, yaşlılık ya da hastalık nedeniyle oruç tutamadıklarını belirtmektedirler. Bu

açıdan kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark olmamakla birlikte, Ramazan

orucunun yalnızca belli bir zamana münhasır olması nedeniyle bu ibadete katılım ve

devamlılık oranı oldukça yüksektir. Ayrıca Ramazan ayına yönelik genel Sünni algı, bu

ayda ibadet oranlarını artırmaktadır. Buna göre Ramazan ayı bir ibadet ve bağışlanma

ayı olarak görüldüğü için dini aktiviteler yoğunlaşmaktadır.

Page 19: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 351

Kurban ibadeti konusunda da katılımcılara “Kurban keser misiniz?” sorusu

yöneltilmiştir. Konu ile ilgili veriler tablo 5’te yer almaktadır.

Tablo 5. Kurban ibadetine katılım durumu

İfadeler (Hane) Sayı %

Sürekli keserim. 39 86,6

Bazen kesmem. 5 11,1

Genelde kesmem. 1 2,2

Toplam 45 100

Tablo değerlendirildiğinde ailelerin genelde kurban ibadetini yerine getirdikleri

görülmektedir. Dışarıdan kurbanlık alınmadığı, herkes kurbanlığını kendisi yetiştirdiği

için kurban, önemli bir dini sorumluluk olarak görülmektedir.

Zekât ve hac ibadeti ile ilgili olarak katılımcılarımızdan bugüne kadar zekât

verdiğini ve hacca gittiğini belirten kimse yoktur. Bu ibadetler ekonomik güce

dayandığı için her ne kadar zorunluluğuna inanılsa da yapılamamaktadır.

Dini hayatın inanç ve uygulama ile ilgili boyutları genel olarak

değerlendirildiğinde İslam’da iman esasları olarak belirtilen hususlara tam bir

katılımın olduğunu ancak dinin uygulama boyutunda aynı katılımın söz konusu

olmadığını söyleyebiliriz. Dini pratikler esas alındığında kadın dindarlığının erkekten

daha az olduğu görülmektedir. Köylerde belirtilen dini pratikler dışında farklı dini

davranış formları yoktur. Dini kültür ve bilgi oldukça sınırlıdır. Kuran’ı Arapça olarak

okuyabilen insan sayısı sadece 10’dur. Kur’an mealini okuyan ve en sık okunan Kur’an

suresi olan Fatiha’nın anlamını bilen kimse bulunmamaktadır. Bu anlamda mevcut

sınırlı dini bilginin ve miras yoluyla alınan akidevi değerlerin dini davranışa

dönüşmesi ve düşünceyi şekillendirmesi teorik olarak imkânsızdır. Ancak “kutsal” bir

değerdir. Korkulur, sevilir, saygı duyulur, yaşanmasa bile asla laf söyletilmez. Hayatın

her alanında ondan izler vardır.

3) Dinin Diğer Tezahür Alanları-Ritüeller ve Önemi

Köy cemaatinde, insanları bir cemaatin üyesi olarak ilgilendiren, ortak

toplumsal düzeni ayakta tutan, düzensizliği gideren ve cemaatin bütünlüğünü onaran

törenler (Wolf, 2000: 159) önemli bir yer arz etmektedirler. Din de bu törenlerin

oldukça belirgin bir ögesidir. Ancak bu törenlerde hedeflenen muhasebesi yapılmış bir

hayat değil, toplumsal düzenin sağlanmasıdır. Bu anlamda köylü dini hem faydacı,

hem de kuralcı ya da biçimsel ahlakçıdır, fakat sorgulayıcı değildir. Üstelik köylü dinin

kuralları, etkileşimde bulunan taraflar üzerine bazı dayatmalarda bulunmaktadır.

Cemaatin çıkarlarını temsil eder vaziyette olarak bu kuralların cemaatin üstünde ve

ötesinde durduğu farz edilmektedir ve kendi başlarına bir gerçekliğe sahip olarak

varlıklarını devam ettirmektedirler. (Wolf, 2000: 159)

Page 20: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

352

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

Toplumsal hayatın yadsınamaz bir parçası olan bu törenler arasında doğum,

sünnet, evlenme ve ölümle ilgili olanlar özellikle dikkat çekicidir. Yazyağmuru ve

Çataldut Köyleri de bu önemli dönemlerdeki ritüeller açısından değerlendirilmiştir.

a) Doğum

Yörede insan hayatının değişik dönemlerindeki ritüeller içinde en sönük ve

heyecansız olanını doğumla ilgili seremoni oluşturur. Aslında doğumlar tam olarak bir

seremoni şeklinde de kutlanmamaktadır. Hayatın çok sıradan ve basit bir olayı gibi

değerlendirilmektedir. Bu durum köy halkının çok çocuk sahibi olmaları ile doğrudan

ilgilidir. Eşlerden özellikle kadın, çocuk sahibi olma konusunda erkekten daha fazla

isteklidir. Çünkü çocuk sahibi olmadığı takdirde ya eşinden ayrılmak ya da onu kuma

ile paylaşmak zorundadır. Köylerimizde kuma yoktur ancak bu nedenle ayrılıklar söz

konusudur. Yeni evlilerde evliliğin ilk yılında çiftlerin çocuk sahibi olmaları herkes

tarafından beklenmektedir. Hatta bu beklenti eşler üzerinde bir tür psikolojik baskıya

dönüşmektedir. Bunun için ilk çocuk, çiftler için büyük bir rahatlamadır.

Buna ek olarak, erkek çocuk özellikle istenmekte ve bunun için dualar

edilmektedir. Nitekim bu durum, ülkemizin pek çok yeri için de geçerlidir. (Tezcan,

1974: 227) Erkek çocuğa bir güç unsuru ve neslin devam ettiricisi gözüyle

bakılmaktadır. Yine köylerdeki işbölümünden çocuklara da pay düşmesi ve sonraki

dönemlerde zor arazi şartlarında aileye yardım için de erkek çocuğa sahip olmak

önemlidir.

Çocuğu olmayanlar ise doktora gitmektedirler. Önceden hocaya gitme ya da

köy ebesine gidip karnını ovdurma gibi âdetler varken şuan nadir olarak hocaya gitme

yoluna başvurulsa da ebeye gitme âdeti bulunmamaktadır. Tüm yollar denendikten

sonra çocuk sahibi olunamadığında, bu bir boşanma sebebidir. Doğumlar, önceden

köyde bu işi bilen bazı kadınlar tarafından yaptırılırken şuan doğumu yaklaşan kadın

şehirdeki bir yakınının yanına götürülerek doğuma kadar orada bırakılmaktadır.

Doğum sonrasında ise ziyafetler ve hediyeleşme pek yaygın değildir. Ancak

ailenin ekonomik durumu iyiyse komşularına keşkek dağıtabilmektedir. Doğumdan

sonraki bir ay içerisinde çocuğa isim konmakta; isim tercihinde aile büyüklerinin

isimleri ilk sırayı almaktadır. İsmin bir sahabe ismi olması ya da Kur’an’da geçmesi

gibi öncelikler yoktur. Erkekler için Cuma ve Yaşar isimleri; kızlar için, Fatma,

Remziye, Ayşe gibi isimler yaygın olarak tercih edilmektedir. Bu dönemde anne,

hamilelik döneminde olduğu gibi ilk kırk gün ağır işlerde çalışmamakta, yalnızca ev

işleriyle ilgilenip, pek dışarı çıkmamaktadır. Bu sürede soğuk su içmemeye ve ekşi

yememeye dikkat etmektedir. Lohusalık ve hamilelik dönemiyle ilgili tabular ve batıl

inançlar yoktur.

Çocuk yürüme çağına geldiğinde ise henüz yürümeye başlamadan ayakları

birleştirilip ince bir iple bağlanır sonra bir çocuk bunu keser ve kaçar, büyükler

arkasından su serper. Çocuk diş çıkarırken de buğday ve nohut kaynatılıp çocuğun

üstüne serpilir, sonra bunlar toplanıp diğer çocuklara dağıtılır. Buna “diş günü” denir.

Page 21: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 353

Genel olarak değerlendirildiğinde isim koymadaki kulağa ezan okuma, kamet

ve yapılan bir dua dışında doğum olayında dini ritüeller sönük kalmaktadır. Yukarıda

belirtildiği gibi doğum, köylerimizde çok sıradandır. Bir seremoninin köy hayatı ve

köyün toplumsal düzenindeki önemi oranında, dinin, o seremonideki belirginliği

artmakta veya azalmaktadır. İnsanlar daha çok ölüm gibi sarsıcı olaylar karşısında

kutsal ve onunla ilgili şeylere ihtiyaç duymaktadırlar. Doğum bu riski taşısa da dua ve

isim dışında özel bir dini ritüeli gerektirmemektedir.

b) Sünnet ve Kirvelik

Yörede sünnet hazırlığı, seremonisi ve yarattığı kirvelik gibi bir akrabalık

ilişkisiyle köylü hayatında çok geniş yer tutmaktadır. Sünnetler, düğün gibi

addedilmektedir hatta ikram ve kutlamalar açısından, ailenin köydeki konumunun bir

göstergesi sayıldığı için daha şatafatlı ve daha zengin de geçebilmektedir. Sünnet yaşı

olarak kesin bir yaş yoktur. Ancak 5-6 yaşlarında çoğunlukla çocuklar sünnet

ettirilmektedir. Sünnet için aile, özellikle de baba karar verdiğinde tarih belirleme

aşamasından önce kirve seçimi yapmaktadır. Sünnet tarihi yine özellikle baba

tarafından seçilen kirveyle birlikte belirlenmekte, tarihin belirlenmesinden sonra ise

tüm komşulara hatta yakın köylere kadar gidilerek davet yapılmaktadır.

“Bir erkek çocuğun sünnet töreninin külfet ve masraflarını, başka bir aile

büyüğünün üzerine alması ile iki aile grubu arasında kurulan sanal akrabalık” (Kudat,

1974: 7) anlamına gelen kirvelik, yörede çok önemli bir sosyal müessesedir ve yalnızca

sünnet için geçerlidir. Belirttiğimiz gibi çocuğun sünnetinde kimin kirve olacağına

çocuğun kendisi değil ailesi(özellikle de babası) karar verir. Çocuğuna kirve seçmek

üzere olan bir baba, öncelikle, kendi dengi veya kendisinden üstün bir aile ile ilişki

kurma çabasındadır. Yörede kirve seçiminde en önemli husus, kirvenin amca, dayı gibi

çok yakın bir akraba olmamasıdır. Sünnet çocuğunun ailesinin ekonomik durumu ile

ilgili çok özel bir durum söz konusudur. Eğer çocuğun ailesi fakirse, zengin bir kirve

seçilir. Yine çocuğun ailesi zenginse kirvenin biraz fakir olmasına dikkat edilir. Böylece

çocuk muhtaç olduğunda her zaman yanında olabilecek bir kirve ile sigortalanmış

olur. Kirvenin köyden olması ise önemli değildir.

Kirvelik, özünde aileler arasında kurulan bir bağ olmakla birlikte, bu bağın en

güzel boyutu, çocukla kirvesi arasındaki ilişkinin bir baba oğul ilişkisi niteliği

taşımasıdır. Hatta bazen babayla konuşulmayan mahrem konular kirveyle

konuşulabilmektedir. Babaya gösterilen saygı, kirveye de gösterilmektedir. Buna ek

olarak bir erkek, birden fazla çocuğa kirve olabilmektedir. Kadından kirve seçilmesi ise

mümkün değildir. Yine kirvelik yoluyla akraba olan ailelerin diğer çocuklarının

birbirleriyle evlenmelerinde de sakınca yoktur.

Kirvelik kurumunun bu fonksiyon ve bağlayıcılıklarının bilincinde olarak kirve

seçildikten sonra kirve ile oğlu arasında hediyeleşmeler başlamaktadır. Kirve, oğluna

buğday, koyun, keçi, yatak, altın ve para gibi hediyeler vermekte, kirveye oğlu

tarafından sadece saat hediye edilmektedir. Davetliler için bir ya da iki tane büyükbaş

Page 22: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

354

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

hayvan kesilmektedir. Yemekten önce mevlit ve Kur’an okunmakta, defalarca salavat

getirilmekte, sonra çocuk için dua edilmektedir. Et ve keşkekten oluşan bir menüyle,

damlar üzerinde serilen sofralarda öğle ve akşam yemekleri yenmektedir.

Akşam ikinci kez mevlit ve dua okunduktan sonra, dışarıdan gelen konuklar

paylaşılarak evlere götürülmektedir. İkinci gün, davul ve zurna eşliğinde öğle

namazına kadar yöresel oyunlar oynanıp, halaylar çekilmektedir. Toplu kılınan öğle

namazından sonra sünnetçi gelene kadar eğlence sürmektedir. Eskiden sünnet, köyde

bu işi bilen biri tarafından yapılırken şimdi doktor çağrılmaktadır. Sünnet çocuğu özel

elbiseler içinde ata bindirilerek tekbirler eşliğinde köyde biraz dolaştırılır. Sonra

tekbirlere kirvesinin kucağında sünnet ettirilmekte ve yatağına götürülmektedir.

Konuklar, tek tek kirve ve aileyi tebrik etmektedir. Çocuk iyileştikten sonra, aileler

birbirlerini yemeğe davet etmektedirler. Böylece aileler arasında kirveliğin gerektirdiği

yardımlaşma ve ziyaretler başlamış olur.

c) Evlenme

Evlilik, yalnızca iki ferdi değil, ailelerini de birbirine bağlayan, dolayısıyla yeni

doğan akrabalık münasebetlerini de tanzim eden sosyal pratiklerden biridir.

(Erdentuğ, 1975: 59) Bu nedenle yöredeki evliliklerde, fertler arasındaki duygusal

ilişkinin boyutundan ziyade, evlilik yoluyla oluşacak akrabalık ve akraba olacak

ailelerin, birbiri ile uyumu ve her açıdan birbirlerinin dengi olması gibi hususlar göz

önüne alınmaktadır. Bu durum, eş seçiminde ailelerin müdahalesi demektir. Yörede

anlaşarak evlenme söz konusu değildir. Erkek bir ya da birkaç kez kızı görmüş ve

beğenmiştir. Eğer kız da erkeği görmüşse birlikte bir hayatın paylaşılıp

paylaşılmayacağı hakkında bir düşüncesi vardır. Erkek, bu durumu ailesine anlatır.

Aile, özellikle baba, bu kızı istemeyebilir. Eğer uygun görürse, kızın ailesine birisi

aracılığıyla haber gönderir ve sonra istemeye gider. Eğer kızın ailesi de uygun

görmüşse isteme olayı gerçekleşir.

Kız isterken bir din adamı da çağrılır. Erkeğin babası Allah’ın emri

Peygamberin kavliyle der ve üç kez kızı babasından ister. Kız babası her seferinde

nasip der dördüncü kez “cemaat uygun görürse verdim” der ve “fatiha” denir. Sonra

tatlı yenir ve şerbet dağıtılır. Aynı zamanda nişan için tarih belirlenir. Bu tarih,

istemeden sonraki bir ay içerisinde olmak zorundadır. Çok fazla beklemenin ilişkiye

uğursuzluk getireceğine inanılır. Aileler dışarıdan birisine kız vermeyi pek tercih

etmezler. Kız verdikleri aileler, ya kendi köylüleri ya da yakın köylerden olduğu için

birbirlerini iyi tanımaktadırlar. Yine erkeğin “kendi köylüleri olup gurbette çalışıyor

olması da tercih sebebidir. Gerek aileler, gerekse kızlar, köy hayatından kurtulup

büyük şehirlerde oturmayı istemektedirler. Evlilik çağındaki gençlerin tamamına

yakını büyük şehirlerde çalışmaktadır. Buralarda çalışan ve ikamet eden gençler, bazen

yaşadıkları şehirde evlenmektedirler. Bu durum, köydeki kızlar için bir evlenme

sorunudur. Köylülerin ifadelerine göre önceden 13-17 yaşları kızlar için evlilik yaşı

iken şu an kızların birçoğu 18 yaş üzeridir.

Page 23: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 355

Yörede kız istemeden sonraki bir aylık dönemde gerçekleşen nişanın önemi

büyüktür çünkü burada başlık belirlenmektedir. Kadınlar hariç, tüm aile üyeleri bir

odada toplanır. Aile büyükleri biraz yüksekçe bir yerde özel köşelerinde otururlar.

Yine burada da bir din büyüğü bulunmaktadır. Başlık için el ele tutulup kıyasıya bir

pazarlık yapılmaktadır. Fiyat için bir standart yoktur. Şuan 5 bin TL kadardır. Başlık

üzerinde anlaşıldıktan sonra yine dua yapılır ve “fatiha” denir. Kıza hediyeleri verilir,

buna karşılık kız ailesinin bir hediyesi yoktur. Sadece bu törende yemek verir.

Nişandan iki ay sonra ise düğün yapılır.

Düğün töreninin çok büyük bir önemi vardır. Düğün en az 4, en fazla 7 gün

sürer. Davetliler tek tek değil gruplar halinde gelirler. Gelmeden önce düğün sahibi

için aralarında para toplarlar. Konukların her birinde silah vardır ve herkes birbirini,

susturmaya çalışır. Düğününün tüm günleri davullar, zurnalar eşliğinde halkoyunları

ve halaylarla geçer. Kız ve erkek ailelerinde konuklara ayrı ayrı yemek verilir.

Yemeklerin tamamı et ve keşkektir. Kız ailesi, erkeğin ailesinden aldığı başlık dışında

bir harcama yapmaz. 4. veya 7. gün saygın bir grup ve bir din bilgesi önderliğinde

gelin almaya gelinir. Kız, gelinlik olarak siyah bir çarşaf giymiştir ve yüzü damat

tarafından açılmak üzere örtülüdür. Gelin ata bindirilir. Sonra din büyüğünün kısa

konuşması dinlenir ve konuşma sonundaki duaya “âmin” denir. Gelinin üzerine

nohut, buğday serpilir. Bununla muhtemelen yeni çiftin ekonomik refahı umut edilir.

Tekbirlerle gelin yeni evine getirilir ve damat tarafından başına elma, şeker ve bozuk

para atıldıktan sonra Kur’an-ı Kerimi üç kez öperek yeni evine girer. Çiftin odasında

hazır bir seccade vardır ve erkekten iki rekât namaz kılması ve dua etmesi beklenir.

Çiftin yatağı üzerinde bir erkek çocuk yatırılıp yuvarlanır. Bununla sembolik olarak

çiftlere erkek çocuk dilenmiş olur. Nitekim erkek, güç ve iktidar sembolüdür.

Düğünden 15 gün sonra aileler birbirlerine yemeğe giderler. Bu ziyaretleşmelerden

sonra çift, büyükşehirde yaşayacaksa oraya gider yoksa köydeki rutin hayata devam

eder.

d) Ölüm

Ölüm, anlam arayışı içerisinde olan insan yaşamına yönelik en büyük tehdittir.

Açıklanması, anlamlandırılması ve verdiği acının meşrulaştırılması ancak spiritüel

yorumlarla mümkün olmaktadır. Ölüm olayının tüm bu boyutlarında ve özellikle

yarattığı sarsıcı acının meşrulaştırılmasında hemen hemen tüm topluluklarda din

devreye girmektedir. Bunun için cenaze merasimleri ve ölüye karşı son ödevler, ölüm

olayına bakış açısının spiritüel düzlemde değişen karakterleridir.

İnsan için meşrulaştırılması çok zor olan bu sarsıcı deneyime yöre halkının

sıradan yaklaşımı, bizde onların bu olayın ciddiyetini tam olarak algılayamadıkları

izlenimini uyandırmıştır. Bu durum genelde yaşlı insanların yaşadığı köylerimizde

genç insan ölümleriyle pek karşılaşılmamasıdır.

Yörede yaşlı ve ağır hasta olan kimseler herkes tarafından ziyaret edilmektedir.

Bu durumdaki bir hasta hiçbir zaman yalnız bırakılmamakta, eğer vasiyeti varsa

Page 24: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

356

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

vasiyeti alınmaktadır. Hastalığı ağırlaşmış durumdaysa Kur’an okumasını bilen bir

kimse çağrılmakta ve yanında Kur’an okutulmaktadır. Ölüm anında yanında eğer

kadın ve çocuk varsa dışarı çıkartılmakta, su verilmekte ve yanında yüksek sesle

kelime-i şehadet getirilmektedir. Bununla ölüm anındaki insanın şehadet getirerek

ölmesi amaçlanmaktadır. Vefat gerçekleştikten sonra meyyitin ayakları ve çenesi

bağlanmakta, gözleri kapatılmaktadır. Eğer vefat akşam gerçekleşmişse sabaha kadar

cenaze başında beklenmektedir. Köyde din görevlisi varsa ölüm haberi sala ile herkese

duyurulmaktadır. Cenaze için tüm köylü, hatta başka köylerden de tanıdıklar

gelmektedir. Nitekim yörede cenaze ile ilgili işlemlere ve cenaze namazına katılmamak

büyük günah olarak değerlendirilmektedir.

Cenaze, köyde bu işi bilen biri tarafından yıkanıp, kefenlenmektedir. Kefen

içine güzel kokular sürülüp, hurma konmaktadır. Cenazenin defni için acele

edilmektedir. Cenaze namazı kılındığında birkaç kişi tarafından kabir hazırlanmıştır.

Burada ilginç olan bir nokta ölülerin birbiri üzerine gömülmeleridir. On ya da on beş

yıllık bir mezarın üzerine başka bir ölü konmaktadır. Defin işleminin bitiminden sonra

ölenin hayatta iken kılamadığı namazlar ve tutamadığı oruçlar hesaplattırılıp, yakınları

tarafından para olarak fakirlere dağıtılmaktadır. Yine ölenin yakınlarından birisi tüm

köyü tek tek dolaşarak haklarını helâl etmelerini istemektedir. Definden sonraki ilk

gün mezar üzerinde ateş yakılmaktadır. Buna sebep olarak ise haşeratın cesedi rahatsız

etmemesi gösterilmektedir. Cenaze evinde üç gün boyunca ateş söndürülmemekte ve

evin tüm ışıkları açık tutulmaktadır. Bir hafta boyunca da her gün cenaze evinde ölen

kimse için Kur’an okunmaktadır.

Ölüm olayından sonraki 40 gün içinde iki kez mevlit okutulmakta, kuru üzüm

ve şerbet dağıtılmaktadır. Kadın ve erkeklerin hepsi camide toplanıp okunan mevlidi

dinlemektedirler. Burada dikkat çekici olan nokta ölenin ailesi dışında kimsenin çok

fazla üzüntü hissetmemesidir. Onlar da bu durumu oldukça sakin karşılamaktadırlar.

Hatta cenaze evinde insanların birbirleri hakkında dedikodu yapmalarına şahit

olduğumuzu belirtmeliyiz.

Bunlara ek olarak, ölüm sonrası için en önemli adetlerden birisini de baş sağılığı

oluşturmaktadır. Nitekim yakın ve uzak köylerden, ölünün ailesini tanıyan herkes

başsağlığına gelmektedir. Gelen ziyaretçi oturur oturmaz “ölünün ruhuna Fatiha”

demekte ve ardından herkes içinden Fatiha suresini okumaktadır. Bu ziyaretler kısa

tutulmakta ve ziyaretçilere hiçbir ikramda bulunulmamaktadır. Yine kabir ziyaretleri

yapılmakla birlikte çok önemli görülmemektedir. Konuyla ilgili şahit olduğumuz bir

kadın ziyaretçi babasının mezarı başında Kur’an okuyup dua ettikten sonra mezar

üzerine babasının sevdiği yiyeceklerden koydu. Sebebini sorduğumuzda bir açıklaması

yoktu. Sadece “içinden öyle geldiğini” söyledi. Bu da ölülerin toprak altında olduğuna

dair primitif bir düşüncenin köylülerimizin bazıları için halen geçerli olduğunu

göstermektedir.

Page 25: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 357

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Bu araştırmada gerek coğrafi koşullar gerekse kültürel olarak şehir

merkezleriyle iletişime kapalı, etnik özelliklere sahip bir toplum olan Diyarbakır İl’inin

Çüngüş ilçesine bağlı, Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri’nin sosyal ve dini hayatları,

hem etnik sosyoloji bağlamında hem de din sosyoloji açısından değerlendirilmeye

çalışılmıştır.

Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri, yalnızca dil farklılığına dayalı bir kriterle

etnik grup olma özelliğini taşımaktadır. Kullanılan dil yalnızca şu an köylerde

yaşayanların bildiği ve iletişimde bulundukları bir dildir. Göçle büyükşehirlere

gidenlerin çocukları bu dili bilmemektedir. Yani bu dil gelecek vadetmeyen, basit,

sınırlı kavramlardan oluşan küçük dağ köylerinde yaşayan insanların dili olma

özelliğini taşımaktadır. Bu durum kültürel yapı üzerinde göç olgusunun etkisi ile ilgili

bir fikir vermektedir.

Köylerin merkeze uzaklığı ve coğrafi şartları, eğitim, kültür, tarım vb. alanlarda

köylere bir açılım sağlayamamaktadır. Bu açıdan kendine yeten, dış etkilere kapalı bir

toplum yapısı taşımaktadırlar. Sarp arazi yapısına sahip bir bölgede bulunulması

nedeniyle yapılan tarımsal faaliyetlerde köylüler birbirleri ile yardımlaşmak

zorundadırlar. Dolayısıyla, köylerde yardımlaşma ve komşuluk ilişkileri oldukça

güçlüdür.

Yörede ekonomik olarak kendi kendine yeterlilik söz konusudur. Yıllık gelir

gibi kavrama yabancı olan köy halkı oldukça mütevazı bir hayata sahiptir. Yöre eğitim

açısından değerlendirildiğinde ise formel eğitimin bir değer taşımamakta olduğu

söylenebilir. Yöre halkı için yalnızca okuma yazma bilmek yeterlidir. Önemli olan,

kültürün ve köye ait pratiklerin yeni nesle aktarılmasıdır. Buda yaşayarak, görerek

mümkündür. Buna ek olarak yörede kadının ikincil bir cins olma özelliği de çok

belirgindir. Bu özellik, eğitim ve dindarlık da dâhil olmak üzere hayatın her alanına

yansımaktadır.

Yöre halkı için din, özellikle törenlerde belirginlik kazanmaktadır. Dinin,

duanın olmadığı hiçbir tören yoktur. Doğum, ölüm, nişan, düğün, gibi köy toplumunu

ilgilendiren her olayda din vardır. Ancak dini yaşamda tutuculuk yoktur. İnanç

konularıyla ilgili hiçbir olumsuzluk ya da bir ilkeye inanmama gibi bir durum da söz

konusu değildir ama ibadetlere katılım farklılaşabilmektedir. Nitekim namaz kılma

durumu cinsiyete ve mevsimlere göre değişmekte, kış aylarında sürekli namaz kılma

oranı artmaktadır. Yine erkek dini davranış açısından kadından biraz daha önde

bulunmaktadır. Bunun sebebi ise yöredeki din eğitiminin niteliğidir.

Oruç ibadeti ile ilgili olarak 60 yaş üstü grup hariç % 100 bir katılım vardır.

Yine ailelerin %86,6’sı sürekli kurban kesmektedir. Zekât, hac gibi ibadetler ise

ekonomik sıkıntılar nedeniyle pek yapılmamaktadır. Bu da yöre halkının genel olarak

dini ibadetleri yerine getirmeye çalıştığını göstermektedir.

Page 26: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

358

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

Son olarak diyebiliriz ki yörede din, genel, kültürel ve ideolojik düzenle

bütünleşme aracıdır. Köy hayatının hemen hemen her yerinde ve safhasında din

hâkimdir. Din anlayışı ve algısı basit olmakla birlikte tutucu ve değişimi engeller

nitelikte değildir.

KAYNAKÇA

AKKAYAN, Tayyar (1979). Göç ve Değişme. İstanbul: İstanbul Fen Edebiyat Fakültesi

Yayınları. No. 2515

ATALAY, Beşir (1979). Köy Gençliği Üzerine Bir Araştırma, “Büyükgeçit Köyü

Araştırması, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi.

AYDIN, Mustafa (1997).Kurumlar Sosyolojisi. Ankara: Vadi Yayınları.

AYYILDIZ, Tayyar(1975). Büyükdere Köyünün Sosyo-Ekonomik Yapısı. Erzurum:

Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları.

BERGER, L. Peter(1999). Dini Kurumlar.( Çev. Adil Çiftçi ). İzmir: Anadolu Yayınları.

BİLGİSEVEN, Amiran Kurtkan (1985).Din Sosyolojisi. İstanbul: Filiz Kitabevi.

BURAN, Ahmet(1992). Doğu ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar. İstanbul:

Boğaziçi Yayınları.

CLOCK, Charles, Y. (1998). Dinin Boyutları Üzerine. (Çev. Mehmet Emin Köktaş). Din

Sosyolojisi. Ankara: Vadi Yayınları.

COLE, Stephan (1999) Sosyolojik Düşünme Yöntemi.(Çev. Bekir Demirkol). Ankara:

Vadi Yayınları.

DOĞAN, İsmail(2000). Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, İstanbul: Sistem Yayınları.

DÖNMEZER, Sulhi (1999). Toplumbilim. İstanbul: Beta Yayınları.

ERDENTUĞ, Nermin (1975). Hal Köyünün Etnolojik Tetkiki. Ankara: Ankara

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları.

FAY, Brian(2001). Çağdaş Sosyal Bilimler Felsefesi, Çok Kültürlü Bir Yaklaşım. (Çev.

İsmail Türkmen) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

FİCHTER, Joseph(1990). Sosyoloji Nedir? (Çev. Nilgün Çelebi). Konya: S. Ü. Fen

Edebiyat Fakültesi Yayınları.

GIDDENS, Anthony (2000).Sosyoloji.(Hazırlayanlar: Hüseyin Özel, Cemal Güzel ).

Ankara: Ayraç Yayınları.

GÜNAY, Ünver (2000).Din Sosyolojisi. İstanbul: İnsan Yayınları.

GÜNAY, Ünver(1999).Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat. İstanbul: Erzurum

Kitaplığı.

Page 27: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

Etnik Bir Grubun Anatomisi: Diyarbakır Zazalarında Sosyal ve Dini Hayat

(Yazyağmuru ve Çataldut Köyleri Örneği) 359

HUME, David(1995). Din Üstüne.( Çev. Mete Tuncay). Ankara: İmge Kitabevi.

KARASAR, Niyazi(2002). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayınları.

KÖKTAŞ, M. Emin (1993). Türkiye’de Dini Hayat. İstanbul: İşaret Yayınları.

KÖROĞLU, Muhammet Ali(2004).Diyarbakır Çüngüş İlçe Merkezi ve Köylerinde

Sosyal ve Dini Hayat. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Konya.

KÖSEMİHAL, Nurettin Şazi(1999). Sosyoloji Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi.

KUDAT, Ayşe(1974). Kirvelik, Ankara: Ayyıldız Matbaası.

KURTKAN, Amiran(1970) Eğitim Yoluyla Kalkınmanın Esasları. Erzurum: Atatürk

Üniversitesi Basımevi.

MUTLU, Servet (2002).Doğu Sorununun Kökenleri. İstanbul: Ötüken Yayınları.

ÖNDER, Ali Tayyar(1999). Türkiye’nin Etnik Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve

Gerçekler. Ankara: Zirve Ofset.

ÖZOĞLU, Hakan(2005).Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği. İstanbul: Kitap

Yayınevi.

RİŞVANOĞLU, Mahmut, Kırmançlar ve Zazaların Kimliği. Ankara: Tanmak

Yayınları.

SERDAROĞLU, Servet(1972).Aile Çevresi. İstanbul: Redhause Yayınları.

SEVGEN, Nazmi.(1999). Zazalar ve Kızılbaşlar, Ankara: Kalan Yayınları.

ŞİŞİK, Cemile Zehra (2002). Bolvadin ve Çevresinde Sosyal ve Dini Hayat.

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Konya.

TEZCAN, Mahmut (1974).Türklerle İlgili Stereotipler (Kalıp Yargılar) ve Türk

Değerleri Üzerine Bir Deneme. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.

TURHAN, Mümtaz(1958). Köy Tetkiklerinde Kullanılacak Metodlar Hakkında Bazı

Düşünceler. Sosyoloji Dergisi(12). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Yayınları.

TÜRKDOĞAN, Orhan(1995). Çağdaş Türk Sosyolojisi. İstanbul: Turan Yayınları.

TÜRKDOĞAN, Orhan(1999). Etnik Sosyoloji. İstanbul: Timaş Yayınları.

TÜRKDOĞAN, Orhan(2010).Türk Toplumunda Zazalar ve Kürtler. İstanbul: Timaş

Yayınları.

WACH, Joachim (1995).Din Sosyolojisi.( Çev. Ünver Günay). İstanbul: Marmara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.

WOLF, R. Erich(2000). Köylüler.( Çev. Abdülkerim Sönmez).Ankara: İmge Kitabevi.

Page 28: ETNİK BİR GRUBUN ANATOMİSİ: DİYARBAKIR ZAZALARINDA …isamveri.org/pdfdrg/G00015/2013_6_3/2013_6_3_KOROGLUMA_KOROGLUCZ.…etnik bir grup üzerinde yapılmasına rağmen etnik

360

Muhammet Ali KÖROĞLU – Cemile Zehra KÖROĞLU

WHITE, Paul(1996). Dynamics of the Kurdish & Kirmanc-Zaza Problems in Anatolia.

ed. Paul White. Center for Study of Asia and the Middle East. Deakin

University. Melbourne Australia.

YILDIRIM, Ali, Şimşek, Hasan(2000). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri.

Ankara: Seçkin Yayınları.

ZAİM, Sabahaddin (1973).Türkiye’de Nüfus Meselesi. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.