iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

13
Ortadoğu Analiz Haziran’10 Cilt 2 - Sayı 18 İnceleme > Abstract Although Turkey had remained indifferent towards the Iranian nuclear program for a long time, due to the ensuing conflicts raised between Iran and the West the nuclear issue has become one of the hot-top- ics in Turkey’s relations with the United States, the Western countries and Iran. Because of its concerns deriving from regional implications of the Western efforts such as seeking heavy sanctions including military strikes to constrain Iran’s nuclear program, Turkey has increasingly interested in mediation efforts between the conflicting parties. On May 17, as result of Turkey’s mediation efforts together with Brazil, Iran agreed to swap some part of its low enriched uranium with uranium fuel that would be supplied by the Vienna Group. is article reviews Turkey’s position regarding the Iranian nuclear pro- gram, its mediation efforts, and the uranium swap agreement. Finally, it briefly analyzes UN Security Council Resolution 1929 that added new sanctions on Iran and its possible repercussions on Turkey- Iran relations. İRAN NÜKLEER PROGRAMI KARŞISINDA TÜRKİYE’NİN TUTUMU VE URANYUM TAKASI MUTABAKATI İran’ın Tahran Bildirisi’nin imzalandığı gün yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini açıklamış olması çözüm sürecini olumsuz etkiledi. Bayram Sinkaya ORSAM Ortadoğu Danışmanı ODTÜ/Atatürk Üniversitesi Araştırma Görevlisi [email protected] > 66 Turkey’s Position Regarding the Iranian Nuclear Program and the Uranium Swap Agreement

Upload: phungdan

Post on 09-Jan-2017

240 views

Category:

Documents


4 download

TRANSCRIPT

Page 1: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>66

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

İnceleme >

AbstractAlthough Turkey had remained indifferent towards the Iranian nuclear program for a long time, due to the ensuing conflicts raised between Iran and the West the nuclear issue has become one of the hot-top-ics in Turkey’s relations with the United States, the Western countries and Iran. Because of its concerns deriving from regional implications of the Western efforts such as seeking heavy sanctions including military strikes to constrain Iran’s nuclear program, Turkey has increasingly interested in mediation efforts between the conflicting parties. On May 17, as result of Turkey’s mediation efforts together with Brazil, Iran agreed to swap some part of its low enriched uranium with uranium fuel that would be supplied by the Vienna Group. This article reviews Turkey’s position regarding the Iranian nuclear pro-gram, its mediation efforts, and the uranium swap agreement. Finally, it briefly analyzes UN Security Council Resolution 1929 that added new sanctions on Iran and its possible repercussions on Turkey-Iran relations.

İRAN NÜKLEER PROGRAMI KARŞISINDA TÜRKİYE’NİN TUTUMU VE URANYUM TAKASI MUTABAKATI

İran’ın Tahran Bildirisi’nin imzalandığı gün yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini açıklamış olması çözüm sürecini olumsuz

etkiledi.

Bayram SinkayaORSAM Ortadoğu Danışmanı

ODTÜ/Atatürk Üniversitesi Araştırma Gö[email protected]

> 66

Turkey’s Position Regarding the Iranian Nuclear Program and the Uranium Swap Agreement

Page 2: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

> 67

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

İran’ın Tahran Bildirisi’nin imzalandığı gün yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini açıklamış olması çözüm sürecini olumsuz

etkiledi.

Giriş

İran’ın 1979 İslam Devrimi öncesinde temel-leri atılmış olan nükleer programı 1990’lı yıllarda yeniden başlatıldıktan sonra İran-

ABD/Batı ilişkilerinde önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Türkiye önceleri İran’ın nükleer programına kayıtsız kalsa da nükleer program-dan dolayı İran ile Batı arasındaki gerginliğin son sekiz yılda artmasına paralel olarak konuyla ilgilenmeye başlamıştır. 2000’li yıllarda İran’ın nükleer programı hem Türkiye-İran ilişkile-rinde hem de Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile temaslarında giderek artan sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Türkiye’nin İran’ın nükle-er programına yönelik artan ilgisinin en önemli sebebi ABD’nin liderliğini yaptığı bir grup Batı ülkesinin Türkiye’ye İran’a karşı işbirliği yapması için baskı uygulamasıdır. Türkiye’nin İran nük-leer programıyla ilgilenmeye başlamasının ikinci nedeni ise İran nükleer programının yol açması muhtemel bölgesel etkilerdir. Son olarak geçen on yıl zarfında Türkiye-İran ilişkilerinde kayde-dilen ilerleme nedeniyle Türkiye, İran’ın nükleer programına ve onun muhtemel sonuçlarına kar-şı daha duyarlı hale gelmiştir.

Yukarıda kısaca değinilen nedenlerden dolayı Türkiye, nükleer programını “ısrarla” sürdürme-si sebebiyle İran ile ABD/Batı arasında ortaya çı-kan ihtilafların diplomatik yollardan çözülmesi için son yıllarda “fiili” olarak arabuluculuk faa-liyetlerine girişmiştir. Brezilya’nın da bu faaliyet-lere katılması ile birlikte Brezilya, İran ve Tür-kiye arasında 17 Mayıs 2010’da Tahran’da, söz konusu ihtilafların çözümünde güven artırıcı bir adım olması beklenen uranyum takası mutaba-katı imzalanmıştır. Bu makalede Türkiye’nin İran

nükleer programı karşısındaki tutumu, arabulu-culuk faaliyetleri ve nükleer yakıt takası mutaba-katı incelenmektedir. Sonuç kısmında Güvenlik Konseyi’nin İran’a karşı aldığı yeni yaptırım ka-rarı ve bunun Türkiye-İran ilişkilerine muhtemel etkileri tartışılmaktadır.

Türkiye ve İran’ın Nükleer Programı

2002 yılında “gizli” nükleer tesislerinin ortaya çıkması ve uranyum zenginleştirme faaliyetle-rine girişmesi nedeniyle İran’ın Batı ile ilişkileri iyice gerilmeye başlamıştır. Batı “kampı” adına İran ile diplomatik görüşmeler yürüten AB-Üçlüsü (Almanya, Fransa ve İngiltere) arasında-ki müzakerelerden kalıcı sonuçlar alınamaması üzerine İran nükleer programının Türk dış po-litikası üzerindeki etkileri de artmaya başlamış-tır. Bu dönemde bir taraftan İran’a karşı işbirliği yapması için Türkiye üzerinde ABD baskısı ar-tarken diğer taraftan üst düzey bürokratlardan ve güvenlik elitlerinden İran’ın nükleer progra-mının Türkiye için de tehdit olabileceği yönünde çeşitli açıklamalar gelmiştir.

Öncelikle 2005 yılında güncelleştirilen Milli Gü-venlik Siyaset Belgesi’nde İran’ın nükleer faali-yetleri ve füze çalışmaları nedeniyle “Türkiye için belirsizlik ve risk yarattığı” belirtilmiştir.1 Zama-nın Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ, 6 Haziran 2005’te şöyle demiştir: “Başta ABD ol-mak üzere diğer ülkeler gibi biz de İran’ın nük-leer çalışmalarını kaygıyla izlemekteyiz. Nükleer silahlara sahip bir İran, Türkiye’nin de hiçbir za-man arzu etmeyeceği bir durumdur.”2 Keza Ocak 2006’da, Potomac Siyasi Etütler Enstitüsü’nde konuşma yapan dönemin Washington Büyükel-çisi Faruk Loğoğlu, İran nükleer programının si-

Silva ve Erdoğan sorunun müzakere yoluyla çözümü için yeni bir öne-ri hazırlamış ve bu gelişmeden Obama’yı da haberdar etmiştir. İste-nen destek, Obama’nın 20 Nisan tarihli mektubuyla gelmiştir. Obama, “Brezilya’dan İran’ı uranyumunu Türkiye’nin himayesine vermesi için etki altına almasını” istemiştir.

Page 3: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>68

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

lah yapmaya dönük olduğunu ve Ortadoğu için ciddi bir tehdit olduğunu söylemiştir.3

İran’ın nükleer programından kaynaklanan so-runların AB ile İran arasındaki müzakerelerde çözülmesini bekleyen Türkiye, özellikle 2005 yılından sonra sorunların diplomatik yollardan çözümü için tarafları aktif olarak teşvik etmeye başlamıştır. Türkiye’nin bu tutumunda AB ile İran arasında üç yıl süren müzakerelerin başa-rısız olması; İran’da Mahmud Ahmedinecad’ın iktidara gelerek İran’ın nükleer programına hız vermesi; buna karşılık ABD’nin İran’ın nükleer programını engellemek için askeri operasyon ih-timalini gündeme taşıması gibi gelişmeler etkili olmuştur.

Türk yetkililer, sorunun diplomatik yollardan çözümünün teşvik edilmesi yaklaşımı çerçeve-sinde Batılı muhataplarına diplomatik yolları daha fazla zorlamaları tavsiyesinde bulunurken İranlı muhataplarından çatışmacı yaklaşımdan

kaçınmalarını ve diplomasiden uzaklaşılmaksı-zın sorunun çözümü için daha fazla çaba göster-melerini istemiştir. Nitekim İran ve Batı arasın-da kesintiye uğrayan nükleer müzakereler Türk hükümetinin girişimleriyle 26 Nisan 2007’de yeniden başlamıştır. Dönemin İran Ulusal Yük-sek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve nükle-er konulardaki Başmüzakerecisi Ali Laricani ile AB Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Ankara’da bir araya gelerek görüşmelerde bulunmuştur.4 Ancak ne bahsi geçen görüşmede, ne de onun devamındaki görüşmelerde İran ile Batı arasın-da nükleer sorunun çözümü yönünde somut bir ilerleme kaydedilememiştir.

Türkiye’nin, özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İran’ın nükleer programı ile ilgili tutumu 2008 yılının sonlarında değişmeye baş-lamıştır. Türk hükümetinin yaklaşımındaki en önemli değişiklik Türkiye’nin önceki dönemler-deki tecrübesinden hareketle İran ile ABD ara-sında arabuluculuk yapabileceğini ilan etmesi

İran’ın nükleer programına yardım eden ve uzun süre ABD’nin baskılarına direnen Rusya, ABD’ye son BM kararlarında destek verdi.

Page 4: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

> 69

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

olmuştur.5 Yani Türkiye, daha önce yaptığı gibi tarafları diplomatik yollardan sorunlarını hallet-me hususunda teşvik etmek yerine bizzat arabu-lucu rolü oynamaya soyunmuştur.

Erdoğan’ın tavrının değişikliğinde etkili olan faktörlerden birisi İran ile diyaloga gireceği-ni vadeden Barack Obama’nın Kasım 2008’de Amerikan başkanlık seçimlerini kazanmış olma-sıdır. Böylece Türkiye üzerinde İran’a karşı Batı ile işbirliği yapması yönündeki uluslararası baskı büyük ölçüde hafiflemiş ve İran ile Batı arasında-ki sorunun diplomatik yollardan çözülmesi ihti-mali güçlenmişti. İran ile Batı arasında “aktif” arabuluculuğa soyunan Türkiye’yi cesaretlendi-ren bir diğer gelişme ise ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Şubat 2009’da ziyaret ettiği Türkiye’de, yeni Amerikan yönetiminin İran ile ilişkiye geçmek için Türkiye’nin desteğini isteye-ceğini belirtmesi olmuştur. Buna rağmen İran, Türkiye’nin İran ile ABD/Batı arasında arabu-luculuk yapma teklifini “nazikçe” reddetmiştir.6 Türkiye’nin İran ile Batı arasında resmen olmasa da fiili olarak “arabulucu” rolü oynaması ancak Ekim 2009’da Viyana’da imzalanan uranyum ta-kas anlaşmasının başarısız olması üzerine başla-mıştır.

Viyana Anlaşması7

Barack Obama’nın İran ile müzakerelere öncelik verme politikası neticesinde İran ve 5+1 Gru-bu (ya da “Altılar”; BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya) temsilcileri 1 Ekim 2009’da Cenevre’de bir araya gelmiştir. Cenevre’deki görüşmelerin iki ana konusundan birisi İran’ın tıp alanında faaliyet gösteren Tah-ran Nükleer Araştırma Reaktörü (TNAR) için ihtiyaç duyduğu yakıtın karşılanması olmuştur

Türkiye ve Brezilya arabulucu olarak ellerinden geleni yaptıklarını söy-leyip kenara çekilmek yerine, “imzalarına sadık kalmak adına” ve daha “adil” bir uluslararası sistem arayışıyla yaptırım girişimlerine savaş açıp İran’ın nükleer programını savunmaya devam etmiştir.

(diğer konu kısa bir süre önce ortaya çıkarı-lan Fordo tesisi idi). Taraflar İran’ın elindeki az zenginleştirilmiş uranyumun İran dışına çıkarı-larak daha yüksek oranda zenginleştirilip yakıt çubuğuna dönüştürülmesi ve yakıt çubuklarının İran’a teslim edilmesi üzerine prensip olarak an-laşmıştır.

Cenevre’de varılan prensip anlaşması gereği İran ile ABD, Fransa ve Rusya (Viyana Grubu) temsilcileri 19-21 Ekim’de Viyana’da biraya gel-mişler ve TNAR için gerekli yakıtın sağlanma-sı için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) hazırladığı bir öneri üzerinde mutaba-kata varmışlardır. Bu öneriye göre İran yüzde 3,5 oranında zenginleştirdiği uranyumun yüzde 70’ini (1200 kg) Rusya’ya gönderecekti. Rusya ise İran’dan aldığı düşük düzeyde zenginleştiril-miş uranyumu TNAR için gerekli olan düzeyde, yüzde 20 oranında zenginleştirecek ve Fransa’ya gönderecekti. Yüzde 20 oranında zenginleştiril-miş uranyum daha fazla zenginleştirilmesini ön-lemek üzere Fransa’da işlenecek ve nükleer yakıt çubuğuna dönüştürülecek, nükleer yakıt çubuk-ları da İran’a teslim edilecekti. Viyana’da varılan anlaşma İran ile Batı arasında İran’ın nükleer programından kaynaklanan ihtilafı çözmek için yeterli olmasa da Viyana anlaşması bu konuda daha sonra yapılacak müzakereler için taraflar arasında güven artırıcı bir adım olarak değerlen-dirilmiştir.

İran hükümetinin Viyana önerisine prensip ola-rak olumlu yaklaşmasına rağmen öneriye veri-lecek resmi cevap İran dış politikasında büyük bir krize dönüşmüştür. İran’da Viyana önerisine karşı tepkiler yükselmiş ve sonuç olarak İran hü-kümeti önerinin hayata geçirilmesi için anlaş-mada öngörülen mekân, süre ve miktar husus-

Page 5: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>70

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

larında revizyona gidilmesini istemiştir. Bir kere İran, Rusya dâhil Batılı ülkelere güvenmediği için elindeki az zenginleştirilmiş uranyumu ül-kesi dışına çıkarmaya sıcak bakmamıştır. Viyana önerisine karşı İran’ın ileri sürdüğü ikinci itiraz, anlaşmanın uygulanması için öngörülen süreye karşı olmuştur. İran, elinden alınan az zenginleş-miş uranyumun nükleer yakıt olarak İran’a geri dönmesi için öngörülen sürenin (bir yıl) gerek-li süreden daha uzun olduğunu ileri sürmüştür. Son olarak İran anlaşmada öngörüldüğü gibi 1200 kg az zenginleştirilmiş uranyum karşılığın-da kendisine verilecek nükleer yakıtın miktarını (120 kg) yetersiz bulmuştur. Batılıların esas ama-cının İran’ın elindeki az zenginleştirilmiş uran-yum stokunu almak olduğundan kuşkulanan İran yönetimi, öncelikli olarak kendisine nükleer yakıtın verileceğine dair somut garantiler arayışı içine girmiştir. Bu bağlamda İran’ın elindeki az zenginleştirilmiş uranyum ile nükleer yakıtın eş zamanlı olarak İran toprakları üzerinde takas edilmesi önerisinde bulunmuştur.

İran’ın Viyana’da varılan anlaşmaya karşın yeni önerilerde bulunması Batılıların tepkisini çek-miş ve Batılılar İran’ın önerisini reddetmiştir. Buna rağmen Cenevre ve Viyana’da taraflar ara-sında yakalanan “iyimser havanın” ve Viyana anlaşması ile ortaya çıkan güven artırıcı adım fırsatının kaybolmaması için, dönemin UAEA Başkanı Muhammed El Baradey ortaya yeni bir öneri artmıştır. Baradey 8 Kasım’da katıldığı bir televizyon programında, İran’ın elindeki az zen-ginleştirilmiş uranyumun İran’a nükleer yakıt teslim edilene kadar her iki tarafın da güvendiği bir ülke olan Türkiye’de depolanmasını önermiş-tir.8 Baradey’in önerisine ABD’den ve Rusya’dan da destek gelmiştir. Böylece Türkiye, İran’ın nük-leer programı ile ilgili sürece aktif olarak dâhil olmaya başlamıştır.

Türkiye’nin Arabuluculuk Girişimleri ve Brezilya’nın Devreye Girmesi

Baradey’in önerisini ortaya atmasından sonra kısa bir süre içerisinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin İran’ın az zenginleştiril-miş uranyumunu depolamak için hazır olduğu-

nu bildirmiştir. Hatta daha ileriye giderek ABD, UAEA ve İran arasında adeta mekik dokurcasına Baradey önerisinin hayata geçirilmesi için çalış-maya başlamıştır.

Baradey önerisinin ortaya atılmasından sonra konu ilk defa 9 Kasım’da, İSEDAK Zirvesi için İstanbul’da bulunan İran Cumhurbaşkanı Mah-mud Ahmedinecad ve Dışişleri Bakanı Mutta-ki ile Türk muadilleri arasında görüşülmüştür. Dışişleri Bakanı Davutoğlu İranlı muadillerinin yanı sıra UAEA Başkanı Baradey ve Amerikalı yetkililerle de bir dizi görüşme yapmıştır.9 An-cak İran’dan gelen ilk resmi açıklamalar oldukça olumsuz olmuştur. Nihayet İran Dışişleri Bakanı Manuchehr Muttaki 18 Kasım’da yaptığı açıkla-mada İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu kesinlikle ülke dışına çıkarmayacağını ilan et-miştir.

Bu gelişmeler Batı tarafından Viyana anlaş-masını reddeden İran yönetiminin Baradey’in önerisini de kabul etmediği, böylelikle sorunun müzakere yoluyla çözümünü reddettiği şeklin-de değerlendirilmiştir. Böylece, taraflar arasında güven artırıcı bir tedbir olarak düşünülen nük-leer yakıt anlaşması ihtimalinin tükenmesiyle birlikte Batı ile İran arasında sorunların müza-kere yoluyla çözülmesi umutları da büyük öl-çüde kaybolmaya başlamıştır. Bu yeni durumda ABD, İran’a karşı yeni yaptırım tasarısı üzerinde uluslararası (özellikle Güvenlik Konseyi’nin dai-mi üyeleri arasında) bir uzlaşı arayışına girerken İran, TNAR için ihtiyaç duyduğu yakıtı kendi imkânlarıyla karşılamak için uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirme hazırlıklarına başla-mıştır.

Ortaya çıkan bu olumsuz tabloya rağmen Türki-ye, İranlı yetkililer ile uranyum takası konusunda görüşmeye devam etmiştir. Davutoğlu bu tarih-ten sonra altı defa daha Tahran’a gitmiş ve İran Dışişleri Bakanı Muttaki de beş kez Türkiye’ye gelmiştir. Davutoğlu, İranlı muadili Muttaki, Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve UAEA yetkilileri ile de birçok telefon görüşmesi yapmıştır. Başbakan Erdoğan da bu süre zarfın-da ABD Başkanı Obama ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel dâhil Batılı ve İranlı yetkililerle

Page 6: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

> 71

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

İran’ın nükleer programının çözümü konusunda çok sayıda görüşme gerçekleştirmiştir. Batılı mu-hataplarıyla yaptıkları görüşmelerde İran’a karşı yeni yaptırım kararı alınmasına karşı olduklarını belirten Türk yetkililer soruna diplomatik yollar-dan çözüm bulunması konusunda ısrar etmiş-tir. Türk yetkililer İranlı muadilleriyle yaptıkları görüşmeler sırasında da İran’ın barışçıl nükleer programını desteklediklerini belirterek İran’ı Ba-radey önerisini yeniden değerlendirmesi konu-sunda teşvik etmiştir. Türkiye’nin girişimlerine karşılık İran’dan çelişkili cevaplar gelmiştir. Bir ta-raftan uranyum ve yakıt değişiminde adres olarak önerilen Türkiye ile sorun olmadığı belirtilirken diğer taraftan İran’ın uranyumunun ancak nük-leer yakıtla eş-zamanlı olarak İran topraklarında takas edilebileceği ifadesi uzunca bir süre tekrar edilmiştir.

12-13 Nisan 2010’da Washington’da düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi sırasında İran’ın nükle-er programı bir kez daha gündeme gelmiştir. ABD, Zirve’yi İran’a karşı hazırladığı yeni yaptırım karar tasarısına karşı destek bulmak için uygun bir ze-min olarak değerlendirmeye çalışmıştır. Buna kar-şılık Türkiye’nin yaptırım kararına karşı duruşu ve İran’ın nükleer programından kaynaklanan soru-nun çözümü için diplomatik yolların kullanılması girişimleri ile Brezilya’nın aynı yöndeki pozisyonu örtüşmüştür.

Yeni yükselen güçlerden birisi olan ve BM Güven-lik Konseyi’nde daimi üyelik iddiasında bulunan Brezilya uzun süreden beri İran’ın “barışçı” nükle-er faaliyetlerini destekliyor ve sorunun diplomatik yollardan çözümünü istemekteydi. Brezilya Cum-hurbaşkanı Lula da Silva yaptığı bir açıklamada İran’ın şimdiye kadar BM kurallarını ihlal etme-

diğini ve sadece Batılıların şüpheleri üzerine İran’a yaptırım uygulanmasına karşı olduğu-nu ifade etmiştir. Hatta İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman Temmuz 2009’da Brezilya ziyareti sırasında İran’ın nükleer programının engellenmesi için bu ülkenin desteğini istedi-ğinde Lula da Silva İsrail’in NPT’yi imzalama-masını eleştirmiş ve ülkesinin Ortadoğu’yu nükleer silahlardan arınmış bir bölge olarak görmek istediğini söylemişti. ABD Dışişle-ri Bakanı Clinton da İran’a karşı Güvenlik Konseyi’nde yeni yaptırım kararı alabilmesi için destek almak üzere Şubat 2010’da gittiği Brezilya’dan eli boş dönmüştü.10

BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyelerinden birisi olan Brezilya’nın Cumhurbaşkanı Lula da Silva, Washington Zirvesi sırasında Başbakan Erdoğan ile görüşerek İran’ın nükleer progra-mı meselesinde barışçı bir çözüm oluşturma, gerekirse arabuluculuk yapma konusunda Tür-kiye ile görüş birliğine varmıştır. İki lider so-runun müzakere yoluyla çözümü için yeni bir öneri hazırlamış ve bu gelişmeden ABD Baş-kanı Obama’yı da haberdar ederek destek iste-miştir.11 Lula ve Erdoğan’ın Obama’dan istediği destek Obama’nın Lula’ya hitaben yazdığı 20 Nisan tarihli mektupla gelmiştir. Bu mektup-ta Obama, “Brezilya’dan İran’ı uranyumunu Türkiye’nin himayesine vermesi için etki altı-na almasını” istemiştir.12 Benzer içeriğe sahip başka bir mektup da Erdoğan’a gönderilmiştir. Washington Zirvesi’nin hemen ardından Dı-şişleri Bakanı Davutoğlu Brezilya’ya giderek bu ülkedeki mevkidaşı Celso Amorim ile bahsedi-len öneri hakkında görüşmelerde bulunmuş-tur. Böylece Washington Zirvesi, Türkiye ve Brezilya arasında İran’ın nükleer programının

Türkiye ve Brezilya, ABD ve UAEA’nın istekleri doğrultusunda İran’ı uran-yum takas anlaşmasını kabul etmeye ikna etmiştir. Maalesef taraflar ara-sında güvensizliğin derinleşmesi gibi her iki taraftan kaynaklan nedenler-le bu fırsat iyi değerlendirilememiştir.

Page 7: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>72

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

diplomatik yollardan çözülmesi yönünde yeni bir girişimde bulunmaları için ortak bir zemin sağlamıştır.

28 Nisan’da Tahran’a giden Brezilya Dışişleri Bakanı Amorim, Batı ile İran arasındaki nükle-er krizin aşılması için Türkiye ile birlikte arabu-luculuk yapmayı önermiştir.13 İran Brezilya’nın önerisine olumlu cevap vermiş; İran Cumhur-başkanı Ahmedinecad 4 Mayıs 2010’da, nükleer yakıt anlaşmasında Brezilya’nın arabuluculuğu-nu prensip olarak kabul ettiğini açıklamıştır.14 BM himayesinde düzenlenen NPT’nin gözden geçirildiği konferansın açılışına katılmak üzere New York’a giden Ahmedinecad, İran’ın nük-

leer yakıt takasına hazır olduğunu belirterek karşı tarafın samimiyet göstermesi durumunda bu sorunun çözülebileceğini söylemiştir. Ahme-dinecad, bu kapsamda Başbakan Erdoğan’ın ve Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’nın İran’a gideceklerini ve bu konuda görüşmeler yapacak-larını duyurmuştur.15

Lula da Silva 16 Mayıs’ta üç yüz kişilik bir de-legasyonla birlikte Tahran’a gitmiştir. Başbakan Erdoğan ise İran’dan anlaşmayla ilgili olumlu bir sinyal gelmediğini belirterek Tahran’a gitme-yeceğini açıklamıştır. Ancak İran’ın anlaşmaya razı olduğu haberinin gelmesi üzerine Erdoğan 16 Mayıs’ta Tahran’a gitmiştir. 17 Mayıs’ta Lula,

İran’ın silahlanma çabaları ile nükleer programındaki belirsizlikler, her şeye rağmen Türkiye için de birtakım tereddütler yaratıyor.

Page 8: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

> 73

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

Ahmedinecad ve Erdoğan’ın nezaretinde Amo-rim, Muttaki ve Davutoğlu uranyum takası mu-tabakatına ilişkin Tahran Bildirisi’ni imzalamış-tır.16

Tahran Bildirisi

Brezilya, İran ve Türkiye Dışişleri Bakanlarının imzaladığı Tahran Bildirisi tamamlanmış bir an-laşma değil, üç ülkenin İran ile Viyana Grubu (ABD, Fransa, Rusya ve UAEA) arasında nükleer yakıt takası anlaşması yapılmasını sağlamak için vardıkları mutabakatı göstermektedir. Diğer bir deyişle, İran, Tahran Bildirisi’ne imza atarak bil-diride belirtildiği üzere Viyana Grubu ile nükleer yakıt takası konusunda anlaşmaya hazır olduğu-nu beyan etmiştir.

Bildirinin ilk maddesinde Türkiye ve Brezilya, NPT çerçevesinde İran’ın barışçıl amaçlı uran-yum zenginleştirme faaliyetleri dâhil nükleer enerji araştırma-geliştirme ve kullanma hakkını kabul etmiştir. Bildiride, İran ve Viyana Grubu arasında nükleer yakıt takası anlaşmasına varıl-masının, nükleer enerjiyle ilgili konularda ulus-lar arası alanda yapıcı ve olumlu bir havanın yaratılması ve işbirliği sürecinin başlaması için önemli bir adım olacağı belirtilmiştir. Bu çerçe-vede İran, düşük düzeyde zenginleştirilmiş 1200 kg uranyumu Türkiye’ye emanet bırakmayı kabul etmiştir. Türkiye ve Brezilya ise Türkiye’ye ema-net edilen uranyumun İran’ın malı olduğunu ka-bul etmiş ve İran’a isterse uranyumun Türkiye’de depolanma ve saklanma koşullarını izleme izni vermiştir. Üç ülke, İran’ın bildiride belirtilen hu-susları kabul ettiğini 7 gün içinde resmi kanallar-dan UAEA’ya bildirmesi ve daha önce İran’a 120 kg uranyum yakıtı vermeyi kabul etmiş olan Vi-yana Grubunun cevabını beklemesi konusunda anlaşmıştır. Taraflar, Viyana Grubu’nun olumlu

cevap vermesi durumunda takas anlaşmasının detaylarının görüşülmesini ve yazılı bir anlaş-maya varılmasını öngörmüştür. Kesin anlaşma sağlandığı takdirde İran, bir ay içerisinde az zen-ginleştirilmiş uranyumu Türkiye’ye göndermeyi kabul etmiş, karşılığında Viyana Grubu’nun 120 kg nükleer yakıtın en geç bir yıl içinde İran’a teslim edilmesini istemiştir. Anlaşmaya riayet edilmemesi halinde Türkiye, İran’ın isteği doğ-rultusunda, depoladığı uranyumu derhal ve ko-şulsuz olarak İran’a geri vermeyi kabul etmiştir. Bildirinin sonunda Türkiye ve Brezilya, ortak kaygıların giderilmesi çerçevesinde İran ve Altı-lar (5+1 Grubu) arasındaki müzakerelerin Türki-ye ve Brezilya dâhil herhangi bir ülkede yeniden başlamasını olumlu karşıladıklarını belirtmiştir. Türkiye ve Brezilya, İran’ın NPT’deki hakları-nı takip etme ve taahhütlerine uymadaki yapıcı tavrını takdir ettiklerini belirtirken İran, nükleer haklarını kullanabileceği ortamın oluşmasındaki olumlu katkılarından dolayı dost ülkeler Türkiye ve Brezilya’ya teşekkürlerini ifade etmiştir.

Bildirinin imzalanmasının ardından Brezilya ve Türkiye, bu bildiriyi İran’ın nükleer sorunundan kaynaklanan uyuşmazlığın çözümü konusunda İran tarafından atılan olumlu bir adım olarak değerlendirmiştir. Nitekim takas anlaşması öne-risi ilk defa ortaya atıldığından beri taraflar ara-sında güven atmosferinin oluşmasını sağlayacak bir adım olarak görülmüştür. İran bu anlaşmayı kabul ettiğini ilan ettiği için Brezilya ve Türkiye, İran’a karşı yaptırımların artık gündeme getiril-memesini istemiş, hatta yaptırımlara gerek kal-madığını savunmuştur. Zira yaptırımların hala gündeme getirilmesi durumunda anlaşmayla yakalanan olumlu psikolojik zeminin ortadan kaybolacağı ve taraflar arasındaki güvensizli-ğin daha da artacağı ileri sürülmüştür. Amorim ve Davutoğlu, BM Güvenlik Konseyi üyelerine

Türkiye ve Brezilya yaptırım kararına karşı Güvenlik Konseyi’nde “hayır” oyu kullanmış olmasına rağmen söz konusu karara uymakla yükümlü-dür. Ancak Türkiye’nin İran ile ilişkilerinde yaptırım kapsamı dâhilinde bir faaliyet bulunmamaktadır.

Page 9: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>74

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

mektup yazarak onları anlaşmadan haberdar etmiş, Tahran Bildirisi ile birlikte İran ve Altılar arasında “müzakerelere bir şans vermek” için uygun bir ortamın sağlandığını savunmuş ve bu fırsatın kaçırılmamasını istemiştir.17

Buna karşılık Tahran Bildirisi Batı’da “şaşkınlık-la” karşılanmıştır. Nisan ayında ABD’nin Çin ve Rusya’yı İran’a karşı yeni yaptırımlar konusunda ikna ettiğini açıklamasının ardından Lula’nın Tahran’a yapacağı ziyaret, İran’ın nükleer prog-ramı ile ilgili uyuşmazlığın çözümü için son şans olarak görülmüştür. Ancak ABD Dışişle-ri Bakanı Clinton Lula’nın şansını yüzde sıfır

görürken, Rusya Devlet Başkanı A. Medvedev Lula’ya yüzde 30 başarı şansı vermişti.18 Clinton 13 Mayıs’ta, yani Tahran Bildirisi’nin imzalan-masından üç gün önce Davutoğlu’nu aramış ve Tahran’ın uluslararası toplumla işbirliği yapma-dığını, yalnızca uluslararası yaptırımları gecik-tirmeye çalıştığını ileri sürmüştü.19 Benzer şekil-de Amorim’i de arayan Clinton’ın bu girişimleri Türkiye ve Brezilya’yı caydırma teşebbüsü olarak değerlendirilmiştir.

Altıların ABD dışındaki üyeleri ve UAEA Tah-ran Bildirisi’ne ihtiyatlı yaklaşmıştır.20 İlgili taraf-lardan yapılan açıklamalarda genellikle İran’ın uranyum takası için elindeki az zenginleştirilmiş uranyumu Türkiye’ye göndermeyi kabul etme-si olumlu bir adım olarak değerlendirilmiş an-cak daha sağlıklı bir değerlendirme için İran’ın UAEA’ya vereceği mektubun beklenmesi ge-rektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte, Tahran Bildirisi Tahran’da varılan mutabakatın İran’ın nükleer programından kaynaklanan esas sorun-ları çözmediği gerekçesiyle Batılı ülkelerin çoğu tarafından yetersiz bulunmuş ve Batılılar İran’ın artık somut adım atmasını istemiştir. Nitekim bildirinin ilanından kısa bir süre sonra İran’ın yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirme fa-aliyetlerine devam edeceğini ilan etmesi, İran’ın amacının gerçekten bir anlaşmaya varmak değil uluslararası yaptırımlardan kaçmak olduğu şek-linde değerlendirmelere neden olmuştur.

Buna karşılık Türkiye ve Brezilya, uranyum zen-ginleştirme meselesinin tartışılmasının “yetkile-ri” dâhilinde olmadığını ifade etmiştir.21 UAEA ve ABD, Türkiye’den taraflar arasında uranyum zenginleştirmeye dair sorunun çözülmesi için gerekli güven ortamının oluşturacağı beklen-tisiyle İran’ın Viyana’da varılan uranyum takası anlaşmasına ikna edilmesini istemiştir. Bu hu-sus, ABD Başkanı Obama’nın Brezilya Devlet Başkanı Lula’ya yazdığı mektupta da açıkça be-lirtilmiştir.22 Bu nedenle, Türkiye ve Brezilya, Tahran Bildirisinin Viyana’da ifade edilen husus-ların hepsini kapsadığını belirterek İran ile var-dıkları mutabakatı savunmuştur.

Tahran Bildirisi’ne karşı en olumsuz tepki

İran kamuoyu nükleer çalışmaların hedefine ulaşmasına şartlanmış durumda.

Page 10: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

> 75

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

ABD’den gelmiştir. Clinton, anlaşmanın İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdur-madığına dikkat çekmiş ve İran’ın uranyumunu çıkarmasına kadar kesin anlaşma için müzake-relerin aylarca sürebileceğini söylemiştir. Tah-ran Bildirisi’ni yetersiz bulan ABD bir taraftan İran’ın UAEA’ya sunacağı mektubun dikkatlice inceleneceğini ve ABD’nin UAEA vasıtasıyla birkaç gün içinde resmi cevabını ileteceğini bil-dirirken diğer taraftan yaptırım karar tasarısını Güvenlik Konseyi üyelerine sunmuştur. İran’ı “yeni yaptırımlar uygulanması konusundaki bas-kıdan kurtulmaya çalışmakla” suçlayan Clinton, İran’ın söz konusu anlaşmayı BM Güvenlik Kon-seyi toplantısı öncesi imzalamasına dikkat çek-miştir.23 Türkiye ve Brezilya’nın İran’a karşı yeni yaptırımların gündeme getirilmemesini istediği bir dönemde ABD’nin yaptırım tasarısını ileri sürmesi ve Güvenlik Konseyi üyelerinin bu ko-nuda desteğini aldığını açıklaması, Türkiye’nin sert tepkisini çekmiştir. Başbakan Erdoğan Tah-ran Bildirisine destek sağlamak üzere Güvenlik Konseyi üyeleri ile görüşmeler yapmış ve birçok ülkeye mektuplar yazmıştır.

İran hükümeti ise Tahran Bildirisi’ni diplo-matik bir zafer olarak nitelendirmiş ve “topu Batılılara atmış olmanın” verdiği rahatlıkla Vi-yana Grubu’nun cevabını beklemeye başlamış-tır. Ekim’de varılan anlaşmanın aksine Tahran Bildirisi’ne İran’dan önemli bir muhalefet gel-memiştir. 18 Mayıs’ta Meclis’te düzenlenen özel bir oturumda Said Celili anlaşma hakkında milletvekillerine bilgi vermiş ve Meclis’in bü-yük çoğunluğu da bildiriyi desteklemiştir. İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Meclis’in Tahran Bildiri’sine destek vermesinin bildirinin tüm şartlarına riayet edilmesine bağlı olduğunu be-lirtmiş ve Tahran bildirisine aykırı girişimlerin

yapılması durumunda Meclis’in İran ile UAEA arasındaki işbirliğinin şekli konusunda yeni ka-rarlar alacağını söylemiştir.24 Bildiriye yönelik cılız kalan muhalif sesler ise İran’ın önceki po-zisyonlarından geri adım attığını ileri sürmüş ve “Eğer bu anlaşma imzalanacak idiyse bu zamana kadar neden direndik?” sorusunu sormuştur.25

İran’da Tahran Bildirisi’ne muhalefetin zayıf kal-masının nedeni Ayetullah Hamaney’in anlaşma-yı onaylamış olmasıdır.26 Hamaney, Lula’yı kabul ederek anlaşmayı onayladığını dolaylı olarak ima etmiştir. Ayrıca, olumlu bir adım atılmadığı tak-dirde hem İran muhalefeti hem de yönetim muh-temel yaptırımlardan olumsuz etkileneceği için, ABD’nin Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararı çıkartma girişimlerini “anlamsızlaştırması” ve “zora sokması” beklenen anlaşma İran’da mem-nuniyetle kabul edilmiştir. Ayrıca İran, Tahran Bildirisi ile önemli kazanımlar elde etmiştir.

İran’ın kazanımlarından birincisi her ikisi de Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olan Türkiye ve Brezilya’nın İran’ın uranyum zenginleştirme programına verdiği sözlü desteğin Tahran Bildi-risi ile kayıt altına alınmış olmasıdır. Türkiye ve Brezilya NPT’ye taraf olan bütün ülkelerin istis-nasız olarak barışçıl amaçlı nükleer enerji geliş-tirme, üretme ve kullanma hakkını teyit etmiştir. Böylece İran, nükleer “hakları” üzerinde herhan-gi bir sınırlama olmaksızın nükleer yakıt ihtiya-cını temin edebilecek konuma gelmiştir. İkincisi, İran’a Türkiye’ye gönderdiği uranyumun saklan-ma koşullarını gözetlemek üzere gözlemci tayin etme imkânı verilmesi ve anlaşmanın gerekleri yerine getirilmediği takdirde uranyumun koşul-suz olarak İran’a iade edilecek olması nedeniyle Tahran Bildirisi, İran’ın Batı’dan istediği objektif garantiyi sağlamıştır.27 Üçüncüsü, Viyana anlaş-

İran’a giden Türk kargolarının şüpheli olduğu iddiasıyla üçüncü bir ülke tarafından 1929 sayılı karar kapsamında denetlenmek istenilmesi duru-munda ilgili devlet ile Türkiye arasında bir bunalım ortaya çıkabilir.

Page 11: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>76

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

masına göre İran’dan elindeki az zenginleştiril-miş uranyum stokunun yüzde 70-75’ini yurtdı-şına çıkarması istenilirken, geçen süre zarfında uranyum zenginleştirme faaliyetleri devam etti-ği için İran Tahran Bildirisi’ne göre elindeki sto-kun yüzde 55 kadarını yurtdışına gönderecektir. Böylece, İran’ın elinde 700 kg kadar az zenginleş-tirilmiş uranyum kalması beklenmektedir ki bu durum anlaşmaya yöneltilen temel eleştiri nok-talarından birisidir. Son olarak, Tahran Bildirisi bağlayıcı bir metin değildir ve bildiriyi tamam-layıcı kesin anlaşma Viyana Grubu’nun bildiriye vereceği olumlu cevaba bağlı kalmıştır. Viyana Grubu olumlu cevap verseydi bu durum Tahran Bildirisi’nin de onaylandığı anlamına gelecekti. Dolayısıyla ABD de İran’ın uranyum zenginleş-tirme hakkını dolaylı olarak tanımış olacaktı. Eğer Viyana Grubu’nun cevabı olumsuz olursa İran hiçbir şey kaybetmezken Batı müzakere et-mekten kaçan taraf olarak suçlanacak ve İran’a karşı uluslararası yaptırım girişimleri meşruiye-tini büyük ölçüde yitirecekti.

Sonuç

Tahran Bildirisi ile İran, 2009 yılının Ekim ayın-da önce “evet” dediği, ancak sonra yeni şartlar ileri sürdüğü uranyum takas anlaşmasını kabul ettiğini duyurmuş oldu. Kasım ayında Baradey tarafından ortaya atılan İran’ın az zenginleştiril-miş uranyumunu Türkiye’ye göndermesi öneri-si de İran tarafından reddedilmişti. Türkiye’nin aylarca süren ikna çalışmalarına rağmen İran nükleer yakıt takasının eşzamanlı olması ve İran topraklarında gerçekleştirilmesi talebinden geri adım atmamıştı. Ancak Brezilya’nın devreye girmesinden sonra ve ABD’nin Rusya ve Çin’i yeni yaptırımlar konusunda ikna etmesinden sonra İran az zenginleştirilmiş uranyumunu Türkiye’de depolamayı kabul etmiştir. Bu neden-le başlangıçta İran ile Batı arasındaki ihtilafların çözümü konusunda güven artırıcı bir adım ola-rak görülen takas anlaşması, arada geçen bunca zamandan sonra kendisinden beklenen etkiyi yaratamamıştır.

Tahran Bildirisi’nin beklenen etkiyi yaratmama-sının ilk nedeni, yukarıda da ifade edildiği gibi

İran’ın uzun süre direndikten sonra, ancak BM Güvenlik Konseyi’nden yeni yaptırım çıkma ihtimali güçlenince anlaşmaya razı olmasıdır. İkincisi, İran’ın Bildirinin imzalandığı gün yüz-de 20 oranında uranyum zenginleştirmeye de-vam edeceğini açıklamış olmasıdır. Bu açıklama, İran’ın pozisyonunu değiştirmeye niyeti olma-dığı şeklinde değerlendirilmiş, Çin ve Rusya’nın Amerika’nın yeni yaptırım arayışına destekle-rini sürdürmelerine neden olmuştur.28 Tahran Bildirisi’nin beklenildiği üzere güven inşa edici etki yaratamamasının bir diğer nedeni de bildi-ride NPT’ye üye ülkelerin barışçı nükleer enerji elde etme ve kullanma hakları tanındığı halde, Güvenlik Konseyi’nin ve UAEA’nın NPT çerçe-vesindeki yükümlüklerini tam olarak yerine ge-tirmediği için İran aleyhinde aldıkları kararların göz ardı edilmiş olmasıdır.29

Hatırlanacağı üzere Güvenlik Konseyi nükleer programıyla ilgili olarak Ajansla yeterince işbir-liği yapmadığı gerekçesiyle daha önce İran aley-hine beş karar (1696, 1737, 1747, 1803 ve 1835 sayılı kararlar) almıştır. Bu kararlarda İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdur-ması, Arak’taki ağır-su nükleer reaktörü inşasını durdurması, NPT Ek Protokolü’nü onaylaması ve UAEA ile işbirliğini artırması istenilmiştir. İran’ın ısrarla reddettiği, Batılıların ise üzerinde en çok durduğu bu istekler İran nükleer progra-mı ile ilgili uyuşmazlığın esasını oluşturmaktadır. Tahran Bildirisi’nde ne bu kararlara atıf yapılmış ne de bu sorunların çözümü yönünde adım atıl-mıştır. Dolayısıyla, Tahran Bildirisi’nin ilk mad-desi bazı gözlemciler tarafından Altılara karşı bir meydan okuma olarak değerlendirilmiştir. An-cak, Davutoğlu’nun belirttiği gibi nükleer uyuş-mazlığın esasına ilişkin meselelerin çözümü ara-bulucu devletlere verilen yetkinin kapsamında değildir. Türkiye ve Brezilya, ABD ve UAEA’nın istekleri doğrultusunda İran’ı uranyum takas an-laşmasını kabul etmeye ikna etmiştir. Maalesef taraflar arasında güvensizliğin derinleşmesi gibi her iki taraftan kaynaklan nedenlerle bu fırsat iyi değerlendirilememiştir.

Bununla birlikte, Türkiye ve Brezilya arabulucu olarak ellerinden geleni yaptıklarını söyleyip ke-

Page 12: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

> 77

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

nara çekilmek yerine, “imzalarına sadık kalmak adına” ve daha “adil” bir uluslararası sistem ara-yışıyla İran’a karşı yeni yaptırım girişimlerine sa-vaş açıp İran’ın nükleer programını savunmaya devam etmiştir. Hatta Türk ve Brezilyalı yetkili-ler Obama’nın Da Silva’ya gönderdiği mektupta belirttiği isteklerin yerine getirilmiş olmasına rağmen yeni yaptırımların sorunun diploma-tik yoldan çözümü arayışlarını sekteye uğrata-cağını savunmuş ve ABD’yi tutarsız bir politi-ka izlemekle suçlamıştır. Oysa aynı mektupta Obama, diplomatik çözüm arayışlarına paralel olarak ABD’nin yeni yaptırım kararı üzerinde çalışmaya devam edeceğini açıkça belirtmiştir. Nitekim Türkiye ve Brezilya’nın yaptırım karar-larının gündeme getirilmemesi için Güvenlik Konseyi’nin diğer üyeleri nezdindeki girişimleri sonuç vermemiş, Güvenlik Konseyi 9 Haziran 2010’da İran’a karşı 1929 sayılı yeni bir yaptırım kararı almıştır. Viyana Grubu da aynı gün Tah-ran Bildirisi’ne ilişkin resmi cevaplarını UAEA ve İran’a iletmiştir. Viyana Grubu Bildiri’nin olumlu bir adım olduğunu belirtmiş ancak ye-tersiz olduğunu ifade etmiş, dolayısıyla Tahran Bildirisi’ni reddetmiştir.30

BM Güvenlik Konseyi de yeni kararla İran’a kar-şı daha önce aldığı kararları teyit etmiş, İran’dan uranyum zenginleştirme, yakıt geri-dönüşümü ve ağır-su reaktörü inşası faaliyetlerini durdur-masını ve bu alanlarda yeni girişimlerde bulun-mamasını istemiştir. Ayrıca, nükleer programı-nın “kesinlikle barışçı amaçlı olduğunu garanti etmesi” için İran’ın UAEA ile kapsamlı işbirliği yapması istenilmiş ve aynı amaca hizmet ede-cek bir anlaşmanın sağlanması için Altılar ve AB Dış İlişkiler Yüksek Komiserliği teşvik edilmiştir. Diğer taraftan İran’ı Güvenlik Konseyi’nin istek-lerini yerine getirmeye zorlamak amacıyla İran’a karşı daha önce alınan yaptırım kararlarının kapsamı genişletilmiştir. İran’a karşı alınan yap-tırım kararları bu ülkenin nükleer faaliyetlerini ve nükleer başlık taşıyabilecek füze geliştirme programlarını hedef almıştır. Sözkonusu faali-yetlerle ilgili her türlü materyal, teçhizat ve tek-nolojinin İran’a transfer edilmesi yasaklanırken,

İran’da bu faaliyetlere dâhil olan kurum ve kişi-lerin yurtdışındaki fonları dondurulmuş ve ilgili kişilerin seyahatlerine kısıtlamalar getirilmiştir. 1929 sayılı kararda üye devletlerin İran’ın yaptı-rım kapsamındaki faaliyetlerine dolaylı da olsa katkıda bulunmaktan kaçınmak için bu ülke ile yürüttükleri finans ilişkilerine özel dikkat sarf et-melerini ve bu ülkeye giden her türlü kargonun kuvvetli istihbarata olması halinde denetlemesi-ni istemiştir. Ayrıca tüm devletlerin yaptırımla-rın uygulanması kapsamında aldıkları tedbirleri Yaptırım Komitesi’ne bildirmeleri istenilmiştir.

Türkiye ve Brezilya yaptırım kararına karşı Gü-venlik Konseyi’nde “hayır” oyu kullanmış ol-masına rağmen söz konusu karara uymakla yükümlüdür. Ancak Türkiye’nin İran ile ilişki-lerinde yaptırım kapsamı dâhilinde bir faaliyet bulunmamaktadır. Bununla birlikte İran’a gide-cek şüpheli kargoların denetlenmesi ve finans ilişkilerinde özel dikkat sarf etme yükümlülüğü Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri dolaylı ola-rak olumsuz etkileyebilir. İran’a giden Türk kar-golarının şüpheli olduğu iddiasıyla üçüncü bir ülke tarafından 1929 sayılı karar kapsamında de-netlenmek istenilmesi durumunda ilgili devlet ile Türkiye arasında bir bunalım ortaya çıkabilir. Ayrıca, yaptırımların kapsamı beklenildiği kadar ağır olmamasına rağmen ABD ve AB’nin, 1929 sayılı kararın uygulanması kapsamında daha ağır kararlar alması ve ilişkili oldukları devletlerin de bu kararlara uymasını istemeleri beklenmekte-dir. Bu durumda Türkiye kendisini İran ile ABD ve AB arasında sıkışmış bir vaziyette bulabilir.

Diğer taraftan, 1929 sayılı kararın metninde de değinildiği gibi diplomatik çözüm arayışları de-vam edecektir. Türk yetkililer de Türkiye’nin so-runun diplomatik yollardan çözümü arayışına devam edeceğini açıklamıştır. Bu bağlamda ta-kas anlaşması ve Tahran Bildirisi Haziran 2008 öneri paketiyle birlikte bir süre daha gündemde kalacaktır. Ancak yaptırım kararlarına uyması beklenmeyen İran’ın muhtemel müzakere giri-şimlerine de olumlu yaklaşmayacağı düşünül-mektedir. Zira ABD Başkanı Obama’yı halefle-

Page 13: iran nükleer programı karşısında türkiye'nin tutumu ve uranyum

>78

İnceleme

Ortadoğu AnalizHaziran’10 Cilt 2 - Sayı 18

riyle aynı politikayı sürdürmekle suçlayan İran’ın eline somut bir delil geçmiştir. İkinci olarak İran’ın Tahran Bildirisine “evet” demesine rağ-men Viyana Grubu’nun verdiği olumsuz yanıt ve Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararının çık-mış olması İran’ın Batı’ya karşı “güvensizliği”ni artırmıştır. Diğer taraftan barışçı olduğunu ve NPT’den kaynaklanan bir hakkı olduğunu ileri sürdüğü uranyum zenginleştirme hakkını “pa-zarlık” konusu dahi yapmaya yanaşmadığından

DİPNOTLAR

İran’ın bu konuda geri adım atması beklenme-mektedir. Bu durumda Türkiye’nin İran’ı değil, aldığı yaptırım kararı ile müzakerelerin başarılı olma şansını azaltmış olan Batılı ülkeleri eleş-tirmeye devam edeceği öngörülmektedir. Do-layısıyla 1929 sayılı Güvenlik Konseyi kararının sonucunda Türkiye, İran’ın nükleer programının etkileri ile ilgili olarak uzun süreden beri kaçın-maya çalıştığı ikilemin içine düşmüş, İran ile “Batı” arasında sıkışmıştır.

1 “Komşular da risk,” Hürriyet, 5 Kasım 2005. 2 Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Amerikan Türk Konseyi’nin 24. Yıllık

Toplantısında Yaptıkları Konuşma, Genelkurmay Başkanlığı İnternet Sitesi, http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konusmalar/2005/gnkurIIncibsk_atcko-nusmasi_060605.html, 6 Haziran 2005.

3 “Turkey finally sides with U.S. on Iran threat,” Geo-Strategy Direct, 18 Ocak 2006, s.3.4 “İran nükleer görüşmeleri Ankara’da başladı,” Hürriyet, 25 Nisan 2007. 5 “Erdoğan Washington’da Konuştu,” Hürriyet, 14 Kasım 2008.6 “Ahmadinejad: No need for Turkish mediation,” Press TV, 11 Mart 2009; “Türkiye arabulucu

olamaz,” NTV, 20 Ekim 2009.7 Bkz. Bayram Sinkaya, “İran’ın Nükleer Programı: Müzakere Sürecinde Umutların Yükselişi ve

Düşüşü,” Ortadoğu Analiz, cilt 1, sayı 2 (Aralık 2009), s. 74-77.8 “IAEA Chief: Iran should store enriched uranium in Turkey,” Today’s Zaman, 9 Kasım 2009.9 “Ankara İran’ın uranyumunu depolamaya sıcak bakıyor,” Zaman, 10 Kasım 2009.10 Ariel Farrar-Wellman, “Brazil-Iran Foreign Relations,” IranTracker, 20 May 2010.11 “Turkey, Brazil intensify diplomacy on Iran,” Today’s Zaman, 15 Nisan 2010.12 Barack Obama, “İran’la Nükleer Takasa Varız,” Radikal, 29 Mayıs 2010.13 “Brezilya: Türkiye ile arabuluculuk yapabiliriz,” NTV, 28 Nisan 2010.14 “Iran accepts Brazil mediation on nuclear fuel deal,” BBC News, 5 Mayıs 2010.15 “Erdoğan İran’a gidecek,” Hürriyet, 5 Mayıs 2010.16 Bildirinin tam ve orijinal metni için bkz. “Joint Declaration of the Ministers of Foreign Affairs of

Turkey, Iran and Brazil,” http://www.mfa.gov.tr/17_05_2010-joint-declaration-of-the-ministers-of-foreign-affairs-of-turkey_-iran-and-brazil_.en.mfa>.

17 A. Davutoglu & C. Amorim, “Giving Diplomacy a Chance,” New York Times, 26 Mayıs 2010.18 Trita Parsi, “The Turkey-Brazil-Iran deal: Can Washington take ‘yes’ for an answer?” NIAC

Memo, 18 Mayıs 2010.19 “Iran not cooperating, Clinton tells Turkey,” Hürriyet Daily News, 14 Mayıs 2010.20 “İran’daki tarihi anlaşmaya dünyadan ilk tepkiler,” Hürriyet, 17 Mayıs 2010, 21 Bkz. “Bakan Davutoğlu’nun İran ile varılan nükleer uzlaşı ile güncel dış politika gelişmeleri

hakkında basın toplantısı metni,” 19 Mayıs 2010, http://www.mfa.gov.tr/bakan-davutoglu_nun-iran-ile-varilan-nukleer-uzlasi-ile-guncel-dis-politika-gelismeleri-hakkinda-basin-toplantisi-met-ni.tr.mfa>.

22 Barack Obama, “İran’la Nükleer Takasa Varız,” Radikal, 29 Mayıs 2010.23 “İran bunalımı,” Milliyet, 19 Mayıs 2010.24 Cemşid Eminzade, “Tahran bildirisinin teamül ve diyalog için uygun fırsat oluşturması üzerine,”

23 Mayıs 2010, http://turkish.irib.ir/index.php?option=com_content&task=view&id=56938>.25 Golnaz Esfandiari, “Iran’s Nuclear Swap Deal: Victory Or Retreat?” 18 Mayıs 2010, http://www.

rferl.org/content/Irans_Nuclear_Swap_Deal_Victory_Or_Retreat/2046110.html>.26 “How and why did Iran accept what it rejected?” Iran Times, 19 Mayıs 2010; Shayan Ghajar and

S. Mahour, “Limited Opposition Responses to Nuclear Deal Indicate Tacit Support,” InsideIran, 19 Mayıs 2010.

27 Hussein Shariatmadari, “A Glance at the Tehran Declaration,” Kayhan International, 19 Mayıs 2010.

28 David Ignatius, “A diplomatic game of chicken with Iran,” Wasington Post, 20 Mayıs 2010.29 Emily B. Landau, “Brazil and Turkey: Mediators for what?” Jerusalem Post, 18 Mayıs 2010.30 “Security Council Imposes Additional Sanctions on Iran,” 9 Haziran 2010, http://www.un.org/

News/Press/docs//2010/sc9948.doc.htm>.