translation and understanding: the factors … · saÜ fen edebiyat dergisi (2011-ii) Ş.kÖktÜrk,...
TRANSCRIPT
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
73
ÇEVİRİ VE ANLAMA: ÇEVİRİDE ANLAMAYI
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Şaban KÖKTÜRK, Fadime ÇOBAN
Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çeviribilim Bölümü, 54140 Esentepe
Kampüsü, Serdivan/ SAKARYA
e-mail: [email protected], [email protected]
ÖZET
Bu çalışmada çeviride anlamın ne olduğu, anlama sürecinin nasıl gerçekleştiği,
anlamayı etkileyen faktörler, çeviride anlam ve orijinal metni anlamaktan
kaynaklanan farklı çevirilerin ortaya çıkması ile ilgili bir takım noktalara
değinilmiştir. Bu çalışmanın erek kitlesi özellikle de çeviribilim öğrencileridir.
İnsan, anlama eylemini gerçekleştirirken hafızaya kaydedilen bilgileri
kullanmaktadır. Okuma anlama sürecinde dilbilimsel ve zihinsel süreçler
etkileşim halinde işleyiş görmektedir. Bu etkileşim sayesinde metnin anlamı
ortaya çıkar. Okuma anlama, sadece metindeki bilgiyle sınırlandırılmaz,
metindeki bilginin ötesine geçerek, daha önceden edinilmiş bilgiyle karşılıklı
etkileşimini gerektirir. Çevirmen, genel kültür, alan ve konu bilgisi, güncel
konular ve dünyada olup bitenlere olan ilgisi sayesinde yazarla ortak payda da
buluşur ve anlama süreci devreye girer. İkinci aşama olan anladığını anlatmak,
yani çevirmek ancak birinci aşama başarılı geçtikten sonra mümkün olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çeviri, Anlama, Edimbilim, Anlambilim
TRANSLATION AND UNDERSTANDING: THE
FACTORS AFFECTING UNDERSTANDING IN A
TRANSLATION
ABSTRACT
The aim of this study is to mention about what the role of understanding in
translation is, how the process of understanding in translation takes place and
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
74
emergence of different translations due to understanding the original text from a
number of different points. In this study, target audiences are especially students
of translation studies. One uses the information stored in memory in
understanding. Linguistic and cognitive processes interact in the process of
reading and comprehension. Through this interaction occurs the meaning of a
text. Reading and comprehension are not only limited to information in the text,
that information goes beyond the text and it also necessitates the interplay of
previously acquired knowledge. Thanks to knowledge of culture, subject and field
and his interest in current issues and events going around the world, a
translator meets the author where they have both common thinks to share and
then the process of understanding begins. The second stage, telling what one has
understood, that is to say translating is only possible after being successful in the
first step.
Key Words: Translation, Understanding, Cognitive Processes, Pragmatics,
Semantics
1. ANLAMA NEDİR?
Anlama çabası bebeklikten itibaren başlar. Bebekler belli bir yaşa
gelinceye dek kastedileni anlar, daha sonra dil edinimiyle başlayan
anlama çabası ölünceye dek devam eder. Günümüze baktığımızda
zamanınızın büyük bir kısmını gazete, kitap, dergi okumakla; ya da
televizyon izlemek ve radyo gibi iletişim araçlarını kullanarak geçiririz.
Bunların hepsi aslında evreni, dünyayı, yaşamı ve kendimizi anlama
çabasından ileri gelmektedir. Kutsal kitapları okuruz, Tanrı, varoluş,
gerçeklik gibi kavramları anlamak için; bilimsel çalışmalar ya da
deneyler yaparız; evreni, dünyanın nasıl meydana geldiğini, ilk insanın
nasıl var olduğunu anlamak için; psikoloji, felsefe ya da sosyoloji gibi
dallar insanı anlamak için vardır. Günlük hayatta en çok yakındığımız
nokta insanların hatta kendimize en yakın hissettiğimiz kişilerin bizi
anlamamasıdır. Görüldüğü gibi anlama sorunu aslında yaşamla iç içedir
ve nasıl bir metin veya sözcük grubu birden fazla anlam taşıyabiliyorsa;
anlam da değişik kişilerce farklı şekilde tanımlanmıştır. Anlam sözcük
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
75
bazında Türk Dil Kurumu Sözlüğü ve Berke Vardar'a göre aşağıdaki gibi
tanımlanmıştır:
Anlam Berke Vardar'a göre dildeki bir birimin aktardığı ya da
uyandırdığı kavram, tasarım, düşünce; içeriktir. TDK Türkçe
Sözlüğü’nde ise; bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan
anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, meal
anlamında gelmektedir (http://www.tdk.gov.tr, Genel Türkçe Sözlük).
“Anlam” terimi bünyesinde durağanlık, sabit olma durumunu
barındırmaktadır. 'Anlamak' ise dinamik bileşenlere sahiptir. Anlamada
beyindeki bilişsel süreçler devreye girdiğinden sonucun ne olacağı
öngörülemez. İnsan herhangi bir şeyi doğru anlayabilir ya da anlayamaz.
Neyin nasıl anlaşılacağı kesin çizgilerle belirlenememiştir.
2. ANLAMA SÜRECİ
İnsan anlama eylemini gerçekleştirirken hafızaya kaydedilen bilgileri
kullanmaktadır. Okuma anlama sürecinde dilbilimsel ve zihinsel süreçler
etkileşim halinde işleyiş görmektedir. Bu etkileşim sayesinde metnin
anlamı ortaya çıkar. Okuma anlama sürecinde bireysel farklıklar ve
başarısızlar dilbilimsel beceri ve zihinsel süreçlerle açıklanabilir. Okuma
anlama sürecinde, metindeki kelimelerin işlenip çözümlenmesi ve
metinden gelen bilginin, bireyin daha önceden edinip uzun süreli belleğe
depolamış olduğu art alan bilgisiyle uyumlu hale getirilmesi ve ortaya
çıkacak uyumsuzlukların giderilmesi gibi süreçler işleyen bellek
içerisinde meydana gelmektedir ( Kussmaul, 2010: 13-14).
Okuma anlama, sadece metindeki bilgiyle sınırlandırılmaz, metindeki
bilginin ötesine geçerek, daha önceden edinilmiş bilgiyle karşılıklı
etkileşimini gerektirir.
'Bottom-up' ve 'Top-down' modelleri anlama eylemini açıklamak için
kullanılmaktadır. Anlama hafızamızda bulunan nesneyle dışarıdan gelen
objenin etkileşimi sonucunda oluşmaktadır. Çevirmen bu etkileşimi
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
76
profesyonel anlamda yapan kişidir, ortaya çıkan bu etkileşimi
gerçekleştirmek için belleğinde eksik olan bilgileri kitaplardan,
sözlüklerden veya internetten alarak etkileşimi olanaklı kılar. Yani
yazarla ortak bilgileri, ortak duyguyu paylaşabilmek için bu araştırmayı
yapmaktadır. Dolayısıyla anlam durağan veya sabit olmayıp, anlıksal ve
hareketlidir.
Hönig’e göre anlama sürecinde hâlihazırda bulunan bilgilerle yeni
bilgilerin etkileşimi söz konusudur. Daha önceden hakkında tek bir
kelime bile duymadığımız konuyu anlamakta zorlanır ya da hiç
anlayamayız. Örneğin bir pilotun uçaklar konusunda uzman olmayan
kişiye uçakla ilgili bir arızayı anlattığını varsayalım. Kişi kelimeleri
anlamakla birlikte içeriği anlamayacaktır.
Verstehen ist ein Zusammenspiel zwischen dem, was als geschriebener
Text (oder als gesprochenes Wort) auf uns zukommt, und dem, was wir
über das Thema bereits wissen. ‘Wir verstehen etwas, indem wir es in
bereits vorhandene Wissensbestaende integrieren.’ (Kussmaul,2010: 29 ).
3. ANLAMI ETKILEYEN FAKTÖRLER
Acaba anlamı etkileyen faktörlerin farkında olunulması anlamayı ne
kadar kolaylaştırır? Bir şeylerin farkında olmak aslında ortaya çıkan
sorunu tanımlamak ve çözüm arayışı içine girmektir. Metinleri de birer
anlama sorunu oluşturan nesneler olarak kabul edebiliriz. Aşağıda
metinlerin anlama sürecinde sorun oluşturan belli bir takım özelliklerine
değinilmiştir:
a) Bilindiği gibi 'dil' insanlar arasında iletişimi sağlayan yazılı ve
sözlü göstergelerden oluşan bir dizgedir. Temel işlevi o dili ortak
kullanan bireyler arasındaki bilgi-alışverişini sağlamaktır. Bireyler
arasında gerçekleşen bu iletişim her zaman yazılı ya da sözlü bir
dilsel dizgenin kullanımıyla gerçekleşmez. Jestler, mimikler, el ve
kol hareketleri gibi dil-dışı iletişim dizgeleri de bilgi-alışverişinde
önemli bir rol oynar. Belirti, belirtke, simge ve ikonlar dil-dışı
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
77
iletişim dizgelerinden sadece birkaçını oluşturmaktadır. Sözlü
dilde dil-dışı iletişim dizgeleri somut bir ortamda kullanılırken,
yazılı dilde bu söz konusu değildir. Dolayısıyla yazı dili, sözlü dil
ve görsel nesnelere göre bir dezavantaj taşımaktadır. Çünkü dili
kullanan kişiler ortada yok. Yazılı göstergeler dili soyutlaştırmakta
ve bu da anlamı zorlaştırmaktadır.
b) Hem yazılı hem de sözlü dilde kullanılan sözcüklerin her zaman
sabit bir anlam taşımaları söz konusu olmayabilir. Bilindiği gibi bir
sözcenin anlamı somuttan soyuta doğru sıralanır. Dilbilimsel ve
sözdizimsel yapıdan kaynaklanan anlamın yanında yananlamsal
ve edimbilimsel anlam bulunmaktadır. Dil göstergesinin gösterilen
bölümünü inceleyen anlambilimin araştırma konularından bazıları
eşadlılık, altanlamlılık, çokanlamlılık ve eşanlamlılıktır. Örneğin,
Türkçe ’de ‘çay’ ‘yüz’ sözcükleri aynı yazılmakla birlikte farklı
anlamlar taşımaktadır. Hatta bağlam içerisinde kelimelerin anlamı
tamamıyla değişebilmektedir. Bu durumda okuru zorlayan nokta,
sözcüklere olabildiğince geniş bir açıdan bakmak zorunda kalması
ve gerektiğinde metinlerde kullanılan sözcükleri bulmaca çözer
gibi doğru karelere oturtmak zorunda olmasıdır.
c) Dil rasgele bir araya gelmiş öğeler yığını değil, aralarında çeşitli
ilişkiler bulunan öğelerden oluşan bir dizge, bir yapıdır.
Dolayısıyla her dil de bünyesinde bir takım yapılar, yananlamlar
barındırır. Alman ve Türk kültürlerinde 'köpek' sözcüğünün
içerdiği yananlamlar aynı değildir. Yananlamların oluşmasında
bireysel, toplumsal ve kültürel etmenler önemli rol oynamaktadır.
Örneğin, toplumun bazı kesimlerinde 'taksi' sözcüğü otomobil
anlamında da kullanılmaktadır.
d) Anlamı etkileyen diğer bir faktör de okurun genel kültür, konu,
alan bilgisi ve güncel olayları ya da dünyada olup bitenleri ne
kadar iyi takip ettiğidir. Yukarıda anlama sürecinde değinildiği
gibi, anlamada hafızada var olan bilgilerle yeni bilgilerin etkileşimi
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
78
söz konusudur. Çevirmenin ön bilgisi, dilsel göstergelerin çizgisel
dizilimi, yan anlam ve düz anlamları, çağrışım görevleri, metnin
yazarının kendi dilinde var olan dilsel karakter seçimi, iletişim
durumu, pragmatik, yazılı iletişim göstergeleriyle oluşturulan bir
metin; jest, mimik, söz ve ses uyumu, tonlama, ara verme, sesin
yüksekliği, konuşma hızı, şive gibi dil-dışı etmenlerin konuşma
dilinde anlamayı kolaylaştırmasına karşılık yazı dilinde bunların
kullanılamaması anlamı etkileyen diğer faktörlerdir.
e) Anlamayı etkileyen etmenlerden biri de yazılı metinlerin görsel
bir nesne gibi olmamasıdır. Görsel bir nesne yazılı metne göre
daha akılda kalıcıdır ve kolaylıkla anlaşılır. Filmlerin ya da gezip
görülen yerlerin daha akılda kalıcı olması bu sebepten olsa gerek.
İnsan dili çizgisel özellik taşır. Yani herhangi bir göstergeyi
oluşturan sesler zaman içinde gerçekleşmekte ve birbiri ardından
algılanmak zorundadır; Görsel bir iletişim de ise dizge çok
boyutludur ve herhangi bir yerde, durum içinde gerçekleşir.
Dolayısıyla izleyici herhangi bir görsel dizgeyi bütün olarak
algılarken, yazılı ve sözlü dilde göstergelerin sırayla okunması
gerekmektedir.
f) Yine aynı şekilde konuşma dilinde somut bir durum ve bağlam
vardır. Konuşmacı jest ve mimikler, el, kol hareketleri, ses tonu
gibi dil-dışı iletişim araçlarını kullanılır. Dolayısıyla anlamın kesin
bir şekilde çıkarımı söz konusudur. Metinlerde ise yazarın
anlatmak istediği soyutlanarak okuyucunun önüne serilir. Metin
başlı başına yazarın anlatmaya ve etkilemeye çalıştığı nesnelerden
oluşan bir soyutlamadır. Aslında dil de soyutlamadır. Metinde
kullanılan dil aktarılmak istenilenin sadece bir bölümünü
somutlaştırır. Dilsel ifadeler de zamana, kullanıldığı bağlama ve
duruma göre değişiklik gösterebilir. Dolayısıyla yazılı metinlerin
her bir okunuşunda yeni ve farklı bir anlama gelmesi söz konusu
olur. Her bir okumanın ardında yeni bir aktarım gizlidir. Derrida
buna “diferance” der. Derrida, her bir gösterge bir diğer göstergeyi
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
79
yol vereceği için ve her bir yazar anlamları “sonsuza dek
erteleyecek” şekilde yazarak bir anlamı sabitlemez.(Tosun,
Doktora Tezi: 2002)
4) ÇEVİRİDE ANLAM VE ORİJİNAL METNİN FARKLI
ANLAŞILMASINDAN DOLAYI FARKLI ÇEVİRİLERİN ORTAYA
ÇIKMASI
Anlama çevirinin anahtarıdır. Çevirmen ancak ve ancak anladığını
çevirir. Çeviriyi bölümlere ayırırsak, ilk kısım anlama süreci olacaktır.
Çevirmen bu evrede metni okur, anlamlandırır ve bilgi açığı varsa
gidermeye çalışır. Ancak bu anlama evresi başarılı bir şekilde
tamamlandığında, çeviriye geçilir. Sembolle ifade etmeye çalışırsak;
Bilgi → Anlama → Çeviri
Çevirmen de normal bir okur gibi önüne konulan bir metni önce okuma
sürecinden geçirir. Normal bir okurdan farkı ise çeviri amaçlı bir okuma
yapmasıdır. Metne normal bir okur gibi bakmaz. Çevireceği metnin
detaylı bir analizini yapar. Bu analizi yapabilmek için de çevirmenin bir
takım beceriler edinmesi ve bilinçli hareket etmesini kolaylaştıran temel
bilgiye sahip olması gerekmektedir. Aşağıda çevirmenin sahip olması
gereken belli beceriler ve edinmesi gereken dilbilimsel bilgilere
değinilmiştir:
a) İlk öncelikle çevirmenin dilbilimsel birtakım temel bilgilere
sahip olması, anlamayı kolaylaştıracak faktörlerden biridir. Çeviri
metinlerle uğraşma sanatıdır. Metinler de belli aşamalardan
geçerler. Belki de ilk aşama metnin dilbilimsel analizini yapmaktır.
Yukarıda değinildiği gibi söylenen her sözce, belli bir yerde ve
belli bir zamanda ve belli bir amaçla üretilmiştir. Bir sözcenin
iletmek istediği metinsel içeriği dışında edimsöz değerlerini
bilmek gerekir. Herhangi bir sözcenin gerçek anlamını ortaya
çıkarmak için, sözcelem koşulları, metinsel bağlam ve çevre hesaba
katılmak durumundadır. Metinler insan davranışlarına benzer;
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
80
İnsan yer ve zamana, koşullara, kimlerle konuşulduğuna göre
davranışlarına çeki düzen verir. Her durumda her şeyi söylemez.
Kelimeler de havasız bir ortamda, kendi hallerine bırakılmış bir
vaziyette duran dilsel ifadeler değildir. Nasıl bir bitki yaşamak için
oksijen, hava ve suya ihtiyaç duyuyorsa, kelimeler de canlılığını
koruyabilmek için bir bağlama gereksinim duyarlar. Her dil dış
dünya gerçekliğini farklı bir biçimde algılar. Bir sözcenin anlamı
sadece onun içyapısından, aynı zamanda bu sözcenin öteki
sözcelerle olan bağlantısından da kaynaklanır. Her metin çevrenin
ve bağlamın işe karıştığı bir metinlerarası ilişkiler ağıdır. Tüm bu
dilbilimsel ifadelerin farkında olmak, çevirmen açısından çok
önemlidir. Metni anlambilim ve edimbilim açısından incelemek
anlamın daha kolay bulunmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca
metinler bilgileri belli süzgeçlerden geçirerek aktarırlar. İnsan her
şeyi kendi lehine kullanır. Bu doğanın kanunudur. Dolayısıyla
insan hem yazı hem de konuşma dilinde karşıdakinin bildiğini
varsayarak, kestirmeden iletişim kurmaya çalışır. Örneğin, Cem
adında birinin Ali’ye; ‘ AVM’nin önünde buluşalım’ dediğini
varsayarsak, bu cümle aslında birçok anlam taşır. Sakarya
Üniversitesinde Çeviribilim 3. Sınıfta okuyan, Manisalı, 23
yaşındaki ben, kimya mühendisliği 4.sınıfta okuyan, 24 yaşındaki,
İzmirli Ali AVM’nin önünde buluşalım anlamına gelebilir.
Kastedileni söylemek yerine cümleleri bu kadar uzatarak
kullansaydık, hayat kâbusa dönerdi belki de. Yazılı metinlerde de
bu kural hâkimdir. Okuyucudan beklenen yazarın oluşturduğu
bağlamı çözmek ve gerektiğinde tahmin yürüterek anlamı
bulmaya çalışmaktır.
b) Metinler çeviri sürecinin aksine bitmiş ürünlerden
oluşmaktadır. Sözceleme ürünü olarak içinde yer aldığı iletişim
edimiyle, ilişkileri çerçevesinde ele alınabilir. Metinler belli
şartlarda, belli amaçla ve belli bir hedef kitle düşünülerek
oluşturulmuştur. Nasıl bir insanı anlayabilmek için nerede, nasıl,
ne zaman ve ne konuştuğuna dikkat ediyorsak, bir metni düzgün
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
81
bir biçimde oluşturmak ve anlamak için de sözcelem koşullarını
bilmek gerekir. Bir metin kimi zaman aynı yazarın başka
metinlerinin okunmasıyla daha iyi aydınlanır. Bu noktada devreye
metinlerarası ilişkiler girer. Metinler de insanlar gibi diğer
metinlerle ilişki içerisindedirler ve bir metnin oluşmasında diğer
metinlerin de rolü vardır. Metinlerin özelliklerini bilmek
çevirmene bir farkındalık kazandırır ve çevirmen neyi, nerede ve
nasıl bulacağına daha kolay karar verebilir.
c) Anlamada diğer bir nokta da çevirmenin her yazı herkes anlasın
diye yazılmadığının farkında olmasıdır. Yazarı anlamak için
onunla ortak bir payda da buluşmak gerekir. Çevirmenin sahip
olması gereken konu, alan, genel kültür, dünya bilgisi vb. beceriler
aslında yazarla ortak noktada buluşmayı sağlamak içindir.
Hayatımızda da farkında olmasak bile hep bunu yaparız.
Karşımızdaki bizi anlasın diye onun bilemeyeceğini
düşündüğümüz noktaları hemen doldururuz.
Çünkü anlamak, bir ortak dili gerektirir.
Ortak dil ise,
Ortak yaşam / ortak bilgi / ortak birikim/ ortak düş/
Kimi yerde de
Ortak düşüş demektir.
Ortak değilse bile, yakın/ benzer/ gibi (Adalı, 2003: 7)
Daha önceden de değinildiği gibi bir çevirmenin hem kaynak hem de
erek dile hâkim olması, dünya, kültür, genel kültür, alan ve konu
bilgisine sahip olması gerekmektedir. Tüm bunlar aslında metni
anlamanın anahtarlarıdır. Asıl can alıcı nokta belki de çeviri eğitimi alan
kaç kişinin bu yetilere sahip olduğudur. Hepimizin bildiği gibi ezberci
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
82
bir eğitim sisteminden gelen çeviribilim öğrencilerinin belki de en büyük
eksikliği okuduğunu anlama ve anladığını aktarmaktır.
Okumak, metinde dile getirilenleri anlamak, bu da metnin yüzeysel
yapısından derin yapısına ulaşmak demektir. Okuma ediniminde okurun
dünya bilgisi, bireysel yaşantılarının bilgisi, bildirişim bilgisi, dil bilgisi,
metin bilgisi, metin türü bilgisi, okuma bilgisi temel olmak üzere,
beynindeki bilgi dağarcığını işletmesi gerekir. Bireysel yaşantılar dışında
kalan bilgi türleri öğrenilen bilgilerdir. Bilgi dağarcıkları birbirine benzer
biçimde genişletilmiş olan okurlar, metnin değerlendirme düzleminde
farklı değerlendirmeler yapsa da, metnin betimsel ve edimsel
düzlemlerini benzer biçimde anlayabilir.
Okuduğunu, dinlediğini tam ve doğru anlayabilmek: düşüncelerini,
duygularını, tasarılarını, isteklerini doğru olarak aktarabilmek: geniş ve
işlek bir söz dağarcığına, kapsamlı bir dil birikimine sahip olabilmektir.
Bu beceriyi kazanamamış bir çevirmen işinde istenilen başarıyı ve
performansı gösteremez. Her meslekte temel yapıtaşları vardır, kişi bu
yapıtaşlarından herhangi birini edinemediği sürece, diğer taşlar da
yerinden oynamaya ve bir süre sonra da yıkılmaya başlar. Bu durumda
diğer taşlar da değerini kaybeder. Çeviride de bu kural geçerlidir. Sözlü
çeviride söylenileni anlayamayan ya da anladığını anlatamayan bir
çevirmenin diğer tüm yetileri işe yaramaz hale gelir. Yazılı çeviride de
çevirmen okuduğu metni anlamadığı takdirde, diğer güçlü yönleri bu
eksikliği kapatamaz.
Yazma ve konuşma becerisinin kazanılmasında en büyük engel, birtakım
yerleşik önyargılardır. Konuşma ve yazma, aydın bir insanın, bir başka
deyişle okuyan, dinleyen, düşünen, sorgulayan, bilgi üreten kişinin
başarmak zorunda olduğu etkinliklerdir. Bu başarı da tüm başarılar gibi
çaba harcamayı, emek vermeyi gerektirir ( Adalı, 2003: 9 ).
Emek, zaman ve bilinçli olarak yürütülen çalışmalar doğrultusunda
anlama daha kolay hale getirebilir. Geniş düzgülü konuşucu ve yazar
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
83
olmak, çeviri eylemini gerçekleştirmek için çok okumak gerekmektedir.
Geniş düzgülü konuşucu:
Çok sayıda sözcük bilen,
Çok sayıda alanın sözcüklerini bilen,
Karmaşık yapılı tümceler üretebilen ve böyle üretilen tümceleri
anlayabilen,
Çok sayıda ve türde değişim yapabilen,
Çok sayıda dil değişkesine egemen olan ve bildirişim
durumunun gerektirdiği dilsel değişkeyi kullanabilen,
Üretilen metinlerdeki dilsel değişkeleri saptayabilen,
Metnin edimsel düzlemini anlayabilen,
Metinlerdeki çokanlamlılığı anlayabilen,
Gerektiğinde çokanlamlı, gerektiğinde tek anlamlı metinler
üretebilen,
Yazı diline hem yazarken, hem de okumada egemen olan,
Değişik metin türlerini ve bunların özelliklerini bilen ve
bunlara göre metin oluşturan
Konu sürekliliği gösteren çizgisel ve tutarlı metin oluşturan ve
böyle oluşturulmayan metinleri eleştirebilen, bir kişidir (Huber,
2008: 270).
Her ne kadar yukarıda bahsedilen koşullar yerine getirilse de anlamın bir
diğer boyutu vardır. Anlam aynı zamanda içinde göreceliği de barındırır.
Dünya düzenine bakıldığında evrende görecelik hâkimdir. Her şey siyah
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
84
beyaz değildir, gerçeklik de insandan insana değişen bir kavramdır.
Çeviride hep sözünü ettiğimiz 'kültür' kavramı bu noktada devreye girer.
Her toplum 'fili' kendi algısına göre parçalara ayırmış ve oluşan bu
parçaları da isimlendirmiştir. Yeryüzündeki dilbilgileri, sözcükler ve
anlamsal yapılar bu sebeple değişiklik göstermektedir.
Kıran'a göre yazınsal yapıtlarda yazarın metni tek anlamlı, bir bakıma
yalınlaştırılmış olsa bile, okur hiçbir zaman iletinin tümünü algılayamaz.
Algılama hep kesintilidir: okuma eylemi hem okurun bilincinden hem de
yazarın iletisinin süzgecinden geçer. Okur yazarla ortak olduğu
noktaları, kendisini etkileyen ögeleri alır. Bu durumda yazara düşen
görev metnini iyi düzenlemek olacaktır. Metin ne kadar iyi düzenlenirse
okur da metni o derece kolay anlayabilmektedir. Her ne kadar iyi
düzenlense de yazarın metnine yerleştirdiği her şey algılanamayacaktır.
Farklı kişiler aynı metni farklı biçimlerde anlarlar. Bunun sonucu olarak
da, aynı metnin yaptığı çağrışımlar arasında önemli farklılıklar olabilir.
Bu çağrışım farkı, kimi zaman okuru yazarın metnin içeriğinden çok
uzaklaştırabilir (Kıran, 2002: 83).
Metnin alıcısı olarak bir çevirmen, önünde duran metnin dil-içi, dil-dışı
elementlerini inceler, sorgular. Dolayısıyla çevirmeni de bir gözlemci
olarak kabul edebiliriz. Son zamanlarda mikro fizikin de yapmış olduğu
araştırmalara göre herhangi bir gözlemcinin gözlem yaptığı sırada
araştırma nesnesinde değişim söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla
çevirdiği metindeki dilsel göstergelere tarafsız ve nesnel bakması
beklenen çevirmenin, kendi kişisel bakış açısına göre metinde
değişiklikler yapması söz konusu olabilir.
Kıran'a göre bir metnin tek bir anlamı vardır. Ancak bu anlam, metin
yüzeyinden sıyrılıp alınabilecek yalınkat bir yorum değil, tam tersine,
metnin görünmeyen, soyut katmanlarından, somut, biçimsel, yazılı ve
sessel katmanlarına dek çıkan çok yönlü tek bir anlamdır. Anlam metnin
içinde, metinle oluşur. Hiçbir metin anlamını doğrudan veremez. Nasıl
yazar metni yaratırken, yazarken oluşturursa, okur da okuma sürecinde
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
85
kendi çabasıyla anlamı yaratır. Anlamın değişik yüzleri ve katmanları,
çeşitli okuma yöntemleriyle sergilenebilir, ama hiçbir zaman tümüyle
tüketilemez. Aynı okurun farklı zamanlarda yaptığı farklı okumalar aynı
metnin farklı biçimlerde yorumlanmasına neden olur (Kıran, 2003: 11).
Anlam tektir, ama değişik bakış açılarıyla değişik bağlamlarda
okunduğunda çok anlamlıdır. Bir metnin iki yazarı vardır: onu yazan
kişi, yazar ve onu okuyan kişi, okur. Okurun kültürü, düş gücü ne denli
zayıfsa, tepkisi de o denli silik ve belirsiz olacaktır. Ortak, kültürel,
deneyimsel göndergelerin azalması yazar ile okur arasında iletişimin
azalmasına, iletişimin azalmasına, hatta kopmasına neden
olabileceğinden, okur kendine seslenen yazarı seçecektir. (Kıran, 2003:
40).
Anlamayı etkileyen diğer bir engel de, çevirmenin kaynak metin
yazarının niyetini tam olarak anlayamamasıdır. Bu durumda kaynak
metin erek dilde yeni bir metin oluşturulması için hammadde gibi
kullanılır. Bu durum çeviride ‘doğru anlama ‘ kavramını ortadan kaldırır.
Bir metnin, yazarının niyet ettiği şekilde anlaşılıp anlaşılmadığı tam
anlamıyla saptanamaz. Bu durum Vermeer’e göre metin üreten
tarafından yüklenilen anlam ve Skopos, metni çeviren tarafından farklı
aktarılabilir. Çünkü farklı anlaşılmış olabilir ve farklı amaçla
kullanılabilir. Bir yazarın metnine bir anlam yüklemesi demek, o anlamın
başka boyutları, yüzleri olmadığı anlamına gelmez. Ayrıca, bir yazar da
yarattığı anlamı belli bir ölçüde denetleyebilir.
Vermeer, bir metni algılayabilmenin, dilsel öğelerle sınırlı olmadığını
savunur. Vermeer’e göre algılama, çok daha geniş boyutludur. Anlama
duruma bağlı olarak değişir ve insan dünyaya birçok parçaya ayrılmış
kırık bir ayna üzerinden bakar. Söz konusu boyutlar şu şekilde
sıralanabilir:
(1) genel-insana özgü, biyolojik, psikolojik koşullara,
(2) kültüre özgü eğitime
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
86
(3) bireysel aktiviteye dayalı alımlama
(4) gerçek dünyanın varyasyonları
(5) geleneklerin sabitleşmesi (Vermeer, 1984: 25-26).
İnsan bilincinin, bilgileri direk çevirerek aktaramayacağı bilgisi,
çevirmenin eşdeğer bir çeviri yaptığı şeklindeki daha önceki bilgileri
yanlışlamaktadır. Çünkü beyin, olayları olduğu gibi değil, kendi yapısı
ve işleyişine göre algılar ve aktarır. İnsan bilincinin bu şekilde çalışması
hem alımlama kuramını, hem de kültür kuramını destekleyen
bulgulardır. İnsanın belleğinde yer alan ve davranışlarını etkileyen
bilgiler, onun kültürleşme sürecinin sonucunda oluşurlar. İnsanın
olayları yorumlaması, yine bu birikimle gerçekleşir (Bkz.Tosun, Hönig,
1995: 91).
Hönig burada çevirmenlerin bir metni hiçbir zaman birbirinin aynı
anlamalarının mümkün olmadığını ortaya koymak ister. Her çevirmen
kendine özgü alımlama yapıları ve koşullarında bir metni algılar.
Örneğin herhangi bir savaşı yaşamış kişi ile hayatında hiç savaş
görmemiş kişi savaşta kullanılan araçları farklı algılayacaktır.
Reiss'ın metinleri özelliklerine göre ayırmış olması anlam açısından da
önem taşımaktadır. Üst satırlarda yazınsal metinlerin anlaşılmasının zor
olduğundan bahsettik. Bunun yanında her okurun aynı şeyi anlamasının
söz konusu olduğu metinler vardır. Örneğin, ticari anlaşmalar, tüzükler,
sözleşmeler, teknik metinler vb. Ancak metnin anlaşılması, iletişim
partnerleri arasındaki ilişkiyle bağlantılıdır. Hayatında daha önce hiç
kahve makinası görmemiş bir çevirmenden piyasaya yeni çıkmış bir
kahve makinası kullanım kılavuzunu çevirmesi istendiğinde, çevirmenin
metni anlamakta zorlanacağı gayet doğaldır. Bu durumda çevirmen
metni diğer iletişim yollarını kullanarak amaca uygun bir şekilde
çözümlemeye çalışacaktır.
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II) Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN
87
5.SONUÇ
Sonuç olarak anlama, beynimizde var olan bilginin yeni öğrenilen
bilgiyle etkileşimi sonucunda gerçekleşmektedir. Bu durumda çeviri══
genel kültür+ dünya, alan, konu bilgisi → bilgi → anlama→ anladığını
anlatma → çeviridir. Çevirmenden metin türleri, kaynak ve erek dilde
uzmanlık, alan ve konu bilgisi, dünya ve kültür bilgisine sahip olması ve
önüne konulan metni bir uzman olarak incelemesi beklenmektedir.
İnsan, anlama eylemini gerçekleştirirken hafızaya kaydedilen bilgileri
kullanmaktadır. Okuma anlama sürecinde dilbilimsel ve zihinsel süreçler
etkileşim halinde işleyiş görmektedir. Bu etkileşim sayesinde metnin
anlamı ortaya çıkar. Etkileşimin olması için de çevirmenin hafızasında bir
takım bilgilerin var olması gerekmektedir. Her bireyin kendini eksik
hissettiği konu farklıdır, dolayısıyla çevirmenler de birey olarak farklı
bilgilere sahiptirler. Bilgi eksikliğini gidermek de ancak araştırma ya da
konu uzmanlarına danışmakla mümkündür.
KAYNAKLAR
[1] Adalı, Oya, Anlamak ve Anlatmak, 1.Baskı, Pan Yayıncılık, İstanbul,
2003
[2] Grauer, Christian, Lesen, Verstehen und Übersetzen: Kollokationen als
Handlungseinheiten der Übersetzungspraxis Trier: WVT
Wissenschaftlicher Verlag, Trier, 2009
[3] Huber, Emel, Dilbilime Giriş, Multilingual, İstanbul, 2008
[4] Kıran, Zeynel , Dilbilime Giriş, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002
[5] Kıran, Zeynel ve Ayşe (Eziler), Yazınsal Okuma Süreçleri, 2.
Baskı,Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003
[6] Koller, Werner , Einführung in die Übersetzungswissenschaft 2.Auflage
Heidelberg: Quelle und Meyer, 1983
Ş.KÖKTÜRK, F.ÇOBAN SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2011-II)
88
[7] Kussmaul, Paul , Verstehen und Übersetzen Ein Lehr- undArbeitsbuch
2. Auflage NarrFrancke AttemptoVerlag, Tübingen, 2010
[8] Reiss, Katharina, J.Vermeer, Hans Grundlegung einer allgemeinen
Translationstheorie, MaxNiemeyerVerlag, Tübingen, 1984
[9] Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Topkapı,
İstanbul, 2007
[10] Tosun, Muharrem, Doktora Tezi: Dil Edincini Aşan Bir Edim Olarak
Çeviri Eylemi ( Çeviri Kuramlarının Gelişiminde Paradigma Değişimi),
2002