typography final projesi
DESCRIPTION
Typography Final ProjesiTRANSCRIPT
sokak genclerisokak genclerisokak genclerisokak genclerisokak genclerisokak genclerisokak genclerisokak genclerisokak gencleri.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Psikoloji doğa ve insanı anlamaya çalışan bilimin birey
olarak insanı anlamaya çalışan kısmıdır. İnsan birey olarak
ele alındığında psikolojinin, toplum olarak ele alındığında
sosyolojinin v.b. konunu oluşturmaktadır.
Psikoloji terimine gelince, “Psycho” ve “logy” terimler-
inden oluşan psikoloji terimi, her ne kadar köken olarak
“ruh” ve “bilim” anlamlarına gelen kelimelerden oluşmuşsa
da, ruhla ilgisi yoktur.Pekçok kişi bir davranışın psikolojide
tek, belli bir açıklaması olduğuna inanır. Ancak psiko-loglar
aynı davranışı (örneğin saldırganlığı) farklı bakış açılarından
ele alırlar. Bu farklı bakış açıları aynı zamanda psikolojinin
bir bilim olarak tarihsel gelişimini de ortaya koyar. Bil-
imsel anlayışa uygun ilk psikoloji çalışmalarının 1876’da
Almanya’da Wundt tarafından başlatıldığı hatırlanırsa,
psikolojinin tıp, biyoloji, felsefe gibi diğer bilim alanlarına
göre ne kadar yeni bir bilim olduğu kolayca karşılaştırılabilir.
Önceleri felsefenin bir alt dalı olan psikoloji, yöntem
olarak “içebakış” yöntemini kullanıyordu. İçebakış yöntemi,
daha çok sezgisel verilere dayanıyordu. Wundt, psikoloji
laboratuvarını kurarak, insan davranışının gözle-nebilir ve
insan psikolojisi
..
. .
2
ölçülebilir yönleriyle ilgilendi. Bu yöntem, psikolojinin insan
davranışına bilişsel yaklaşımının öncüsü oldu. Psikolojinin
insan davranışına bilimsel anlamda yaklaşımı 20. yüzyılın
başlarında hız kazandı.
Psikoloji bir bilim olarak ortaya çıktığı tarihten günü-
müze kadar insan davranışını anlama ve açıklamada birçok
yaklaşım ortaya çıkmıştır.
Yapısalcı yaklaşım: Yapısalcılık Wundt ve takipçilerinin
ortaya attığı ve psikoloji bilimi-nin ilgilenmesi gereken konu
alanının zihinsel yapılanmalar olduğu ile ilgili görüştür.
Bu yaklaşımda içe bakış yönteminin önemli bir yeri vardır.
İçebakış yöntemiyle insanın zihinsel yapılanması ortaya
konulmaktadır.İşlevselci yaklaşım (Fonksiyonelcilik): Amerikan psikoloğu
William James, yapısalcı gö-rüşün bilişsel olayları ince-
lemesini kabul eder ancak bilimselliği arttırmak için bil-
inçli olayların, akıcı, fonksiyonel ve değişici yapısı da
göz önünde bulundurulmalıdır. James daha çok çevreye
uyum ve zihinsel süreçlerin incelenmesi konusunda eğilim
göstermiştir. Bu faydacı ve fonksiyonel özellikten dolayı bu
görüş işlevselcilik (fonksiyonelcilik) olarak adlandırılmıştır.
3
Psikoanalitik yaklaşım; Sigmund Freud tarafından 20. yüzyılın başında geliştirilmiştir. İnsan davranışını açıklamada, biyolojik ihtiyaçlar (güdü teorisi), bilinç ve toplumsal değerler arasındaki çatışma ve etkileşime dayalı bir görüşü savunmaktadır. Başka bir ifadeyle davranış; id (bi-yolojik ihtiyaçlar), ego (gerçeklik dünyasına dayalı bilinçli yan) ve süperego (toplumsal değer yargıları) arasındaki etkileşimin ürünüdür. Psikoanalitik kurama göre davranışı etkileyen en önemli faktörlerden bir diğeri de çocukluk ya-şantılarıdır. Freud’a gö¬re gerek çocukluk döne-mindeki çeşitli yaşantılar, gerekse daha sonraki yıllardaki bazı olumsuz duygular bilinçaltında bastırılır. Bilinçaltında bastırılan duygular daha sonra bireyin davranış-larını etkiler. Davranışçı Yaklaşım: psikolojiyi bir bilim haline getirebilmek için, katı bir ölçmeciliği ve ölçülemeyen davranış ve özellikleri dışta bırakmayı benimsemiş bir yaklaşımdır. Davranışçılar davranış ve çevresel belir-leyicilerin incelenmesini önemserler ve düşünce, bilinç gibi konuların ölçülemediği gerekçe-siyle ele almazlar. Önemli öncüleri arasında İ. Pavlov, J. Watson, F. Skinner sayılabilir. İnsancıl (Hümanist) Yaklaşım: Bu yaklaşımına göre insanın doğası iyidir. İnsan kendini düzeltme ve geliştirme yeteneğine sahiptir. Olumsuz çevresel şartlar, yanlış eğitim gibi değişkenler bireyin kendini geliştirme (sahip olduğu gizil güçleri) yeteneğini kısıtlar. İnsancıl psikoloji bireyin kendini algılama ve bu algıya dayalı benlik tasarımı kavramlarına ken-dine özgü açıklamalar getirir. A. Maslow ve C. Roqers bu yaklaşımın öncüleridir.
4
Bilişsel Yaklaşım: Bilişsel psikologlar, bizlerin edilgen birer uyaran
alıcısı olmadığımızı savunur; zihin, aldığı bilgiyi etkin bir biçimde
işlemekte ve onu yeni biçim ve kategorilere dönüştürmekte-dir (Atkin-
son ve ark,1995). Bu yaklaşım bilişsel süreçler üzerinde durur. Algı,
algılama, düşünme ve hatır-lama gibi kavramlar yaklaşımın temel
öğeleridir. İnsan davranışının basit U-T prensibiyle açıklanamayaca-ğını
ileri sürer. Bu yaklaşıma göre, basit bir öğrenme yaşantısında bile çok
karmaşık zihinsel süreçler yaşanır.
Nörobiyolojik Yaklaşım: Bu yaklaşım, sinir sisteminin davranış, duygu
ve düşünceleri anlamada önemli rol oynadığını öne sürer. Beyin incele-
melerinin ağırlık kazandığı bu yaklaşım biyoloji, tıp alanına yakın bir
psikoloji yaklaşımıdır. Psikoloji diğer bazı bilim dallarına göre daha yeni bir bilim dalı
olmasına rağmen daha hızlı geliş-mektedir. Günümüzde, Amerikan
Psikoloji birliği (APA) tarafından onaylı 30’dan fazla psikolojinin alt dalı
vardır. Dünyadaki sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel
olarak yeni psikoloji dalları ortaya çıkmaktadır.
Deneysel psikoloji dışında psikolojinin diğer alt dalları kabaca sağlık,
eğitim, endüstri yardım becerileri ve sosyal alanlarda uygulamalı olarak
iş görmektedir. Psikolojinin bazı alt dalları aşağıda kısaca tanıtılmıştır.
Deneysel psikoloji; Psikolojinin uygulamalı olmayan tek alt dalıdır.
Uygulamalı diğer psikoloji dalları için bilgi üretir. Uygulamada
karşılaşılan problemlere cevap arar. Günümüzde deneysel psikoloji
çalışmaları daha çok fizyolojik psikolojiyle yakın ilişki içindedir.
5
Fizyolojik psikoloji; Fizyolojik Psikologlar davranış ile biyolojik
süreçler arasındaki bağlantıyı bulma çabasındadırlar. Cinsiyet hormonları
davranışı nasıl etkiler? Beynin hangi bölümünün konuşmayı denetlemek-
tedir? gibi sorulara cevaplar aranır.
Endüstri psikolojisi: Psikolojinin üretim ve hizmet alanlarına
uygulanmasıdır. Psikolojinin yeni fakat hızlı gelişen uygulamalı
alanlarından biridir. Birey-üretim ilişkileri, takım çalışması, işyerinin
fiziki şartlarının bireye etkisi, motivasyon, yetenek, iş doyumu ve
tükenmişlik ilgi alanlarından bazılarıdır. En-düstriyel psikoloji ile birlikte
ele alınan psikolojinin diğer bir alt dalı yönetim psikolojisidir. Lider-
lik, insan kaynakları yönetimi ve eleman seçme ve yetiştirme yönetim
psikolojisinin konuları arasındadır.
Klinik Psikoloji: Klinik psikoloji, psikoloji ilkelerinin, duygu-heyecan
ile davranışsal sorunların tanısı ve tedavisine uygulanması demektir. Akıl
hastalıkları, madde bağımlılığı, v.b. konularla ilgilenir.
Sosyal psikoloji, Sosyal psikoloji, sosyal ve kültürel ortamdaki bireyin
davranışlarının özellikleri-nin ve nedenlerinin bilimsel incelemesidir.
Psikolojinin bu alanı, grubun etkisini, kişilerarası etkileşi-mi, tutumu,
tutum değişimini, sosyal çekiciliği, önyargıları konularını açıklamaya
çalışır. Eğitim Psikolojisi; Bir bilim olarak psikoloji ile eğitim biliminin ortak
uygulama alanıdır. Eğitim psikolojisi, bireyin davranışlarını değiştirme
sürecinde eğitimcilere rehberlik eder. Eğitim ortamlarının düzenlenmesi,
öğrenme-gelişim ilişkisi, öğretim ve öğretimi etkileyen faktörler
6
Eğitim psikolojinin temel konularıdır. Dolayısıyla eğitim psikolojisinin konuları, gelişimin temel prensipleri ve gelişim alanları, geli-şim teorile-ri, öğrenme ve öğretim kuramları, öğrenciler arasındaki bireysel farklar, öğretim ve etkili öğre-tim, motivasyon, sınıf yönetimi, öğrenmenin ölçül-mesi ve değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazeyi kapsar. Eğitim psikolojisi, bireyin davranışlarını değiştirme sürecinde eğitimci-lere rehberlik eder. Eğitim ortamlarının düzenlenmesi, öğrenme gelişim ilişkisi, öğretim ve öğretimi etkileyen faktörler eğitim psikolojinin temel konularıdır. Psikolojik Danışma Kimler İçin Uygundur? * Kendini daha iyi tanımak isteyen bireylere psikolojik destek sağlar,* Psikolojik danışma, arkadaşları ya da ailesi ile ilişkilerini düzeltmek ya da geliştirmek isteyenlere fayda sağlamaktadır * Yalnızlık ve utangaçlık ile başa çıkamayanlara, * Kendine güvenini arttırmak isteyenlere ve girişkenlikle ilgili problemi olan öğrencilere psikolojik danışmanlık hizmeti sağlanır, * Duygularını etkili bir şekilde ifade etmek ve bu konuda problemleri olan kişilere,* Stres ve kaygılarıyla baş edemeyenlere,* Sınav ve notlarıyla problemi olan öğrencilere ve akademik olarak uyarılmış öğrencilere psikolojik danışma fayda sağlamaktadır.* Mesleki anlamda bir yol çizmek isteyenlere,* Her türlü karar verme güçlüğü çekenlere,
7
Psikolojik Danışmaya İhtiyaç Duyduğunuzu Nasıl Anlarsınız?
* Bulunduğunuz ortama uyum sağlayamadığınızı düşünüyorsanız,
psikolojik danışma destek sağlamaktadırSon günlerde aşırı stresli ya
da kaygılıysanız* Çoğu zaman moraliniz bozuk ve kendinizi iyi hissetmiyorsanız,
psikolojik danışmanlık hizmeti alınır
* İnsanlarla daha iyi iletişim kurmak ve duygularınızı daha iyi ifade
etmeye ihtiyaç duyuyorsanız,
* Hayatınızda bir şeylerin ters gittiğini düşünüyorsanız,
* Mesleki bir alan ve hedef belirlemek istiyorsanız,
* Önceleri daha başarılı olduğunuz halde şimdi daha başarısız
olduğunuzu düşünüyorsanız,
* Görevlerinizi yerinize getirdiğiniz halde başarısız olduğunuzu
düşünüyorsanız, (ödev, ders
* Psikolojik danışmanlık, kendinizi daha iyi tanımak istiyorsanız size
yol gösterecektir* Nasıl ders çalışacağınızı bilmiyorsanız, psikolojik danışmanlık
desteği ile kendi doğrularınızı geliştirebilirsiniz
* Kimseye anlatamadığınız ama paylaşmak istediğiniz duygu ve
düşünceleriniz varsa* Yaşamanızın nereye gittiğine doğru endişeleriniz varsa, bir
psikolojik danışman ile görüşmeniz size destek sağlayacaktır
8
GENÇLERDE GÖRÜLEN FOBİLERFobi, normalde korku yaratmayacak bir nesne, durum ya da aktivite ile karşılaşıldığında duyulan aşırı korku halidir. Bastırılmış ve bilinçaltına itilmiş bazı korkular yer değiştirerek normal bir durum ya da nesn-eye aktarılır. Kişiler korkularının yersiz olduğunun bilincindedir ancak korkularını engelleyemezler ve günlük yaşamlarını sürdürmekte güçlük çekerler. Fobilerin nedenleri, hem çeşitlerine hem de bireysel farklılıklara göre değişkenlik gösterir. Korku duymaya neden olan herhangi bir nesne, faaliyet ya da durum halinde, anksiyete belirtileri ile karşılaşılır. Aynı zamanda fobilerde görülen belirtilerin hemen hemen hepsi panik atakta da görülebilir ve çoğu zaman birbiriyle karıştırılır. Yüz kızarması, çarpıntı,terleme, titreme, ağız kuruluğu, nefes darlığı, yutkunmada zorlan görmede bulanıklık görülen en tipik semptomlardır. Anne-babanın kaybı, boşanması ya da ev içinde şiddet vb strese sürekli maruz kalan çocukların ilerleyen yıllarda fobik davranışlara sahip olması daha muhtemeldir. Bazı bedensel hastalıklar, nörolojik ve psikiyatrik rahatsızlıklarda fobilere neden olmaktadır. Fobilerin mutlaka tedavi edilmesi gerekir tedavi edilmediği taktirde yıllarca sürebilir. Tedavide amaç anksiyetinin düşürülmesi, kaçınma davranışının önlenmesidir. İlaç tedavisi tek başına bir çözüm olmadığı için birtakım psikoterapi teknikleri de öner-ilmektedir. İlaç kullanımı, doktor kontrolünde kullanılmalı ve bırakılmalıdır.
9
SOSYAL FOBİ Gençler arasında görülen en yaygın fobi türlerinden biridir. Sosyal fobiye sahip gençlerin partiye katılma, yabancılarla tanışma ya da karşı cinsten biriyle tanışma ya da buluşma gibi sosyal aktivitel-erden kaçındıklarını sıklıkla görürüz. Aynı zamanda topluluk içinde
konuşamama , telefonda konuşamama, bir iş yaparken başkaları tarafından izlenmek istememe, otorite sahibi biriyle konuşamama, (patron, üst, öğretmen vb.)umumi tuvaletleri kullanamama gibi davranışlarda gözlenmektedir. Gençler toplum içinde yüzlerinin kızarmasından ve kontrolü kaybetmekten kork-
arlar. Çoğu zaman başka insanların kendileri hakkında olumsuz düşüncelere sahip
olduğu, yargıladığı düşüncesi hakimdir ve aşağılanmış, yetersiz hissedebilirler. An-
cak yalnız kaldıklarında hiç rahatsızlık duymazlar. Sosyal anksiyete duyan gençler
korktukları bir durumla karşılaştıklarında örneğin, ders anlatmaya kalktıklarında
konuşamazlar, yüzleri kızarır, söyleyeceklerini unutur ve herkesin kendilerine
baktığını düşünmesi endişelerini arttırır, performanslarını düşürür. Sosyal fobinin utangaçlıktan ayırt edilmesi gerekir. Yeni bir ortama giren herkes
anksiyete yaşayabilir bunun sosyal fobi olarak adlandırılabilmesi için gencin her
zaman sosyal ortamlardan kaçınıyor olması ve bu durumun günlük yaşantısını ciddi
derecede etkiliyor olması gerekir. Sosyal fobinin panik bozukluktan farkı ise, sosyal
fobiye sahip kişi ne zaman panik atak geçireceğini bilir ve o durumdan kaçınır.
Örneğin asansöre binmekten korkuyorsa merdivenleri tercih eder. Panik bozuklukta
ise, panik atakların ne zaman ve nerede geleceği belli değildir ve genelde önlen-
emez.
10
AGORAFOBİ
Agorafobi, açık alan korkusudur,kişi kolayca kaçamayacağı
ortamlara girmekten çekinir. Bu sıkıntıyı yaşayan gençler yalnız
başına sokağa çıkmak istemezler,kalabalık alanlara giremedikler-
inden dolayı uçak, otobüs, araba vb. bir vasatıyla seyahat ede-
mezler, Bu kişiler çoğunlukla başlarına kötü bir şey geleceği
korkusuyla evden çıkmazlar. Sosyal yaşamları ciddi anlamada
etkilendiği için, bu durum gençleri depresyona da sürükler. Panik
atak geçirenlerde sıklıkla agorafobiye rastlanmaktadır. Panik
bozukluğu ile agorafobi birlikte görülebilir.
ÖZGÜL FOBİLER
Yükseklik, ölüm, hayvanlar (böcek, yılan, köpek vs.), kan
görmek yada enjeksiyon görmek gibi belli durum ve nesnelere
karşı duyulan korkunun adıdır. Korku duyulan nesne ile gerçekten
karşılaşılmadığı halde, sadece resminin bile görüldüğü durumlar-
da anksiyete artabilir. Özgül fobiler çoğunlukla çocukluk çağında
ve 20’li yaşlarda görülmektedir . Özgül fobiler tehlikeli, kötü
bir deneyim ya da çevreden alınan bilgiler sonucunda meydana
gelmektedir.
11
Ablütofobi: yıkanmaktan korkma
Afidofobi: yılan korkusu
Agorafobi: açık yer korkusu
Ailorofobi: çiçek korkusu
Akrofobi: yükseklik korkusu
Akuvafobi: su korkusu
Antofobi: insan korkusu
Aritmofobi: sayı korkusu
Astrafobi: şimşek korkusu
Brontofobi: gökgürültüsü korkusu
Ekuinofobi: atlar fobisi
Eritrofobi: kızarma korkusu
Hemotofobi: kan korkusu
Jinefobi: kadınlardan korkma
Kinofobi: köpek korkusu
Klostrofobi: kapalı yer korkusu
Koprofobi: dışkı korkusu
Mizofobi: pislik korkusu
Nelofobi: camdan korkma
Niktofobi: gece ve karanlık korkusu
Nözofobi: hastalık korkusu
Pirofobi: ateş korkusu
Politikfobi: politikadan korkma
Selenofobi: aydan korkma
Sitiyofobi: yemek yeme korkusu
Takofobi: yüksek hızdan korkma
Talassofobi: deniz yada okyanus korkusu
Tomafobi: ameliyat korkusu
Travmafobi: yaralanma korkusu
Trikinofobi: gıda zehirlenmesinden korkma
Tripanofobi: aşı ya da iğne olmaktan korkma
Zoofobi: hayvandan korkm
Kremnofobi: yüksek yamaçlardan korkma
Ksenofobi: yabancı korkusu
12
Ablütofobi: yıkanmaktan korkma
Afidofobi: yılan korkusu
Agorafobi: açık yer korkusu
Ailorofobi: çiçek korkusu
Akrofobi: yükseklik korkusu
Akuvafobi: su korkusu
Antofobi: insan korkusu
Aritmofobi: sayı korkusu
Astrafobi: şimşek korkusu
Brontofobi: gökgürültüsü korkusu
Ekuinofobi: atlar fobisi
Eritrofobi: kızarma korkusu
Hemotofobi: kan korkusu
Jinefobi: kadınlardan korkma
Kinofobi: köpek korkusu
Klostrofobi: kapalı yer korkusu
Koprofobi: dışkı korkusu cocuk p
sikoloji
si
.
.. .
13
Çocuğa sağlıklı eğitim verebilmenin yolu sağlıklı iletişimden
geçer. Eğitim sürecinde, anne baba ve çocuğun bakımına yardımcı
olan kişilerin doğru davranışlar sergilemesinin önemi büyüktür.
Genel olarak dikkat edilmesi gereken kurallar varolmakla bir-
likte, özellikle bazı yaş dönemlerinde çocukların ebeveyleri daha
zorlayabileceği unutulmamalıdır. İki Yaş Dönemi bu dönem aynı
zamanda tuvalet alışkanlığının da kazanılmaya başladığı zamana
denk düşer. İki yaş civarında çocuk artık kendi vücudu üzerinde
kontrol kazamaya başlar. Hareket ve kendini ifade etme becerileri
hızla gelişir. Bununla birlikte çocuk istekleri üzerinde daha ısrarcı,
inatçı olmaya aşlar. Anne babanın tahammül sınırlarını zorlayacak
kadar zıtlık çıkarabilir, gereksiz yere ağlar, istekleri olmadığında
eşyaları fırlatabilir, kendini yerlere atabilir. Bu durum zordur an-
cak normal gelişimin de bir parçasıdır.
Bakım verenin bu sürecin geçici olduğunu bilerek sabırlı olması
gerekir. Çocuğa bağırmak, şiddet uygulamak gibi yanlış tavırlar
çocuğun daha da negatif bir tavır içine girmesine neden olmaktan
başka işe yaramaz. Böyle durumlarda en uygun davranış sabırlı,
sakin ve kararlı olmak, çocuğun sakinleşmesini beklemektir
14
Çocuğun içinde bulunduğu yaş döneminin yanı sıra, çocuk eğitiminde anne babanın takındığı tavır ve farkında olmadan yaptıkları tutum hataları da çocuğun söz dinlememe davranışı göstermesine sebep olabilir. Özellikle çocuklara uygulanan katı disiplin veya tam tersi fazla gevşek bir disiplin, ebeveynlerin kararlı ve net bir tavır sergileyememesi ve çocuğa farklı mesajların verildiği kalabalık ortamlarda yetişmiş çocuklarda bu tip olumsuz davranışları daha fazla görüyoruz. Ayrıca çocuğa bir kardeş gelmesi de çocukta yarattığı stres nedeniyle, sinirli olmasına ve olumsuz da olsa ilgiyi üzerine çekmeğe yönelik zorlayıcı, söz dinlemez davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir. Çocuğun toplum içinde uyum içinde yaşayabilmesi, sorumluluk duygusu ve iç denetim kazanabilmesi için belli bir disiplin içeris-inde yetiştirilmesi gerekir. Kural tanımayan, her istediği yapılmış, söz dinlemeyen çocuklar hem kolay mutlu olamazlar, hem de davranışlarındaki benmerkezci tutum nedeniyle sosyal çevre tarafından dışlanabilirler. Bu nedenle anne babaların çocuklarına bazı toplumsal kuralları ve sağlıklı davranış modellerini öğretmeleri çok önemlidir. Burada en önemli noktalardan birisi anne ve babanın çocuklarına kendi davranışlarıyla örnek olduklarını unutmamalarının gerektiğidir. Kendisiyle ve birbirleriyle sürekli bağırılarak ve azarlayarak konuşulan çocuklar aynı davranışları kendi anne baba ve kardeşlerine gösterirler.
15
Doğru davranışlarının gözden kaçırılmadan, fazla abartılı olma-
mak kaydıyla övülmesi ve takdir edilmesi çocuğu mutlu ederek
olumlu davranışın tekrarlanması ve pekişmesini sağlar. Somut
hediye ve ödüller de sık olmamakla birlikte verilebilir.
Ceza ve ödüllendirme çocukların eğitiminde kullanılan ve
etkinliği kanıtlanmış yöntemlerdir. Öncelikli olarak tercih edilm-
esi gereken her zaman ödüllendirme olmalı, cezaya en son
başvurulmalıdır. Cezalar asla çocuğun kişiliğini zedeleyecek, onun
kendine güvenini sarsacak nitelikte olmamalıdır. Bilgisayar oyunu
oynamasının kısıtlanması, sokağa çıkmasına belli bir süre izin
verilmemesi, odasında bir süre oturup beklemesi gibi onun için
önemli ve severek yaptığı birkaç aktiviteden uzaklaşması şeklinde
cezalar daha uygun olacaktır. Çocuğu da eleştirirken “Sen yaramaz
bir çocuksun” gibi genel ifadeler kullanmak yerine, “Bu yaptığın
davranış yanlıştı” gibi hataya odaklanmak çok daha doğrudur.
Kendine güvenen, mutlu ve sosyal ilişkilerinde başarılı çocuklar
yetiştirmek istiyorsak onlara davranışlarımızla örnek olmalı,
onlara güvendiğimizi hissettirmeli, olumlu davranışlarını takdir
etmeli, onlarla ilişkilerimizde hoşgörülü, tutarlı, net ve kararlı
davranmaya dikkat etmeliyiz.
16
Disiplin, çocuğunuzun kendi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini ona göstermektir. Bu çocuğunuz için bir sosyalleşme sürecidir. Kreşte ya da okulda arkadaşlarına vuran, yemek masasında kurallara uymayan, durmasını istediğinizde durmayan, oyuncaklarını kıran, size birçok konuda uyum sağlamakta zorlanan çocuğunuz için disiplini yerleştirmek çok da zor değildir. Bir davranışı ya da kuralı çocuğunuza benimsetmek ve yaşam boyu uygulamasını sağlamak için; öncelikle ona doğru bir model olmalısınız. Akşam yemeğinde ıspanağı yemeyen babayı gören çocuğunuzun yemek seçmesi beklenen bir sonuçtur. Bu durumda ona yemek kuralları ve beslenme ile ilgili gerekli disiplini yerleştiremezsiniz. Kurallar; çocuğunuzun yaşına uygun bir şekilde ve anlayabileceği bir dilde anlatılmalı, neden bu kuralların koyulduğu, bu kurallara uyduğunda neler kazanacağı ve uymadığında neler kaybedebileceği ile ilgili anne – baba tarafından açıklanmalıdır. Bu açıklamalar için ; tüm aile üyelerinin bulunabileceği bir toplantı saati ve evde bir köşe belirleyin. (mut-fak masası, Ali’nin odası vb.) Toplantı esnasında yiyecek ve içecek ikramının yapılması çocuğunuzu mutlu edecek ve bu olayın ciddiyetini algılamasını kolaylaştıracaktır. Gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra, çocuğunuza güvendiğinizi ve bu davranışı yapabileceğine inandığınızı söylemeyi unutmayın.
17
Kurala uyulmadığında çocuğunuzun karşılaşabileceği durumları kendisine
ifade edin ve bu söylediklerinizde kararlı (şifre = kararlılık) olduğunuzu ona
hissettirin. Her ne olursa olsun bu kararınızdan vazgeçmeyeceğinizi ona gös-
termelisiniz. Bazen yapılan konuşma sonrasında karşılıklı yazılı bir form ve
imzalar çocuklar için daha motive edici olabilir.
Beklenen davranış gerçekleşmediğinde yani koymuş olduğunuz kural-
lar uygulanmadığında öncelikle sakin olun ( sinirlenmeyin, bağırmayın,
eleştirmeyin ) ve kararlı ifadenizi devam ettirin. Başlangıçta söylemiş
olduğunuz sonuçları uygulayın. Eğer çocuğunuz beklenilen davranışı
gösterdiyse, öncelikle bundan çok mutlu olduğunuzu ifade etmeniz
“manevi ödüllendirme” açısından önemlidir
Bu davranışın beni çok mutlu etti.Yemeğini bitirdiğin için çok mutlu oldum.
Misafirliğe gittiğimizde arkadaşlarınla hiç kavga etmedin, onlarla çok gü-
zel oyun oynadın ben de anneleriyle sohbet ettim, bunu yapabileceğine
inanıyordum, aferin.
Çocuklarınıza sık olmamakla birlikte maddi ödüller de sunabilirsiniz.
Fakat istediğimiz özellikle doğal ihtiyaçlar (beslenme, uyku vb) ve sosyal
kurallarda çok fazla maddi ödüller sunulmaması çünkü çocuğunuzun bu
davranışı yapılması gereken bir davranış olarak öğrenmesi gerekmektedir.
18
Disiplin oluşturulmaya çalışılırken uygulanan ceza davranışları çok önemlidir. Cezanın çocuğunuzun psikolojisine ve onunla kurduğunuz ilişkiye zarar vermeyecek nitelikte olmalıdır. Ceza da amaç, çocuğunuzun farkındalığını arttırmak ve ona iç görü kazandırmaktır. Verilen ceza çok uzun süreli olmamalı ve yapılan davranıştan hemen sonra uygulanmalıdır. Sürenin uzun olması çocuğunuzun davranışı ile ceza arasında bağlantı kurmasını engelleyecek ve ceza amacına ulaşmayacaktır. Ceza amacına uygun olarak verilmelidir. Örneğin; oyuncaklarını toplamadığı için hafta sonu gidilecek bir geziden tamamen mahrum bırakılması çocuğunuzu çok mutsuz edecek ve sizden uzaklaşmasını sağlayarak bundan sonra koyacağınız kurallarda uyumsuzluğunu arttıracaktır
Kendi sınırlarını belirleyebilen ve kendi ihtiyaçları için yapılması gereken davranışları kazanabilen bir çocuk ileride kendine güvenen, sosyal ilişkileri kuvvetli bir birey olacaktır. Bu nedenle okul öncesi dönemlerde bu davranışın kazandırılması çok önemlidir
Bir şey elde etmek için bir davranışı göstermek anlayışı çocuğunuzun disiplin eğitimi ve psikososyal gelişimi için çok da yararlı değildir. Bu nedenle maddi ödüller sunulurken sıklığına dikkat edilmesi gerekir.
19
Çocuğunuzu yetiştirirken, onunla kurduğunuz iletişim biçimi çok
önemlidir. Bu iletişim biçimi; yaşam boyu onunla kuracağınız
ilişkinin temellerini oluşturacaktır. Bu konuda nelere dikkat etmeniz
gerektiğine birlikte bakalım.
Öncelikle çocuğunuzu iyi dinlemeyi öğrenmelisiniz. Onu dinliyormuş
gibi yapmayın, Bunu hemen hisseder. Eğer bir işiniz varsa biraz
beklemesini ve birazdan onu dinleyeceğinizi ifade edin.
Onunla konuşurken göz göze gelmelisiniz, bu onun kendisini önemli
hissetmesine neden olur. Konuşma başlamadan önce onu kucağınıza
alabilir ya da onun mesafesinde oturabilirsiniz. Yukarıdan konuşmanız
onun karşısında bir güç olduğunuz imajını yaratabilir. Söylediklerini
anladığınızı belli etmek için onay işaretleri verin.
Görüşlerini saygı ile dinleyin. Haksız olduğu bir konu söz konusu
olsa bile dinlenmeye hakkı vardır. Kendi duygularını, düşüncelerini
tanımalı ve özgür bir ortamda bunu her zaman söyleme hakkı
olduğunu bilmelidir. Kendisini rahatlıkla ifade edebilen bir çocuk ken-
disine daha çok güvenir.Sorunlarını çözmek için kendisi çaba göstermelidir. Zorlandığı an-
larda çözümsel davranmayın sadece ona yol gösterin. Çözümü kendisi
bulabildiğini görebilsin. Yanlış bir davranış yapmış olsa bile ondan bahsederken öncelikle
olumlu olan yönlerini vurgulayın. Bu davranışı ile onu sevmenizden
bir şey eksilmediğini hissettirmelisiniz. 20
Ona gün içerisinde yaşına uygun sorumluluklar verin. Yapmış olduğu her sorumluluk için dönem dönem ona teşekkür etmeyi unutmayın. Gün içerisindeki yapacağı her şey yaşına uygun bir şekilde planlanmalıdır. Ne kadar süre televizyon izleyecek, saat kaçta uyuyacak, oyuncaklarını ne zaman toplayacak gibi. Bunun bilincinde olan bir çocuk kendi sınırlarının ve birey olduğunun daha çok farkındadır.Anne ve baba olarak her akşam onunla özel rutin aktiviteler planlayın. Bir çocuk için annenin yeri ayrı babanın yeri ayrıdır. Bu nedenle birbirinizin rollerini almak için çaba göstermeyin. Her akşam sizinle en az bir şey yapacağını bilmesi onu mutlu eder, rahatlatır ve ilişkinizi güçlendirir. Onu sevdiğinizi dile getirmelisiniz. Sevgiyle büyüyen bir çocuk yaşam karşı çok daha güçlü durur.Söz verdiğiniz şeylerde kesinlikle geri çekilmeyin. Bu onun size olan güvenini zedeler. Ona ait olan sınırları aştığında uyarıda bulunun. Bu uyarılar çocuğu azar-layacak ya da rencide edecek biçimde olmamalıdır. Açıklayıcı bir uyarı, bu davranış sonrasında ondan beklediğiniz davranış biçimi ve kararlı bir tutumla zaten istediğiniz sonucu alabilirsiniz.Bir çocuk yetiştirirken sabırlı olmak ve karşınızdakinin bir çocuk olduğunun farkında olmak çok önemlidir. Sabırlı olabilmeniz için ken-dinize de zaman ayırmalı, yaşamdaki yerinizin ve beklentilerinizin daha fazla farkında olmalısınız. Unutmayın; mutlu bir anne-babalar daha mutlu çocuklar yetiştirebilecektir.
21
Hiç kuşkusuz herkesin hayatının her döneminde "baba
figürü" çok anlamlı bir noktaya denk gelir. Çünkü her çocuk
için "Baba" güvenle eşdeğerdir. Özellikle kız çocukları için
babaları birer kahramandır. Cinsiyet ayırt etmeksizin her
çocuğun üzerinde babanın sosyal, fiziksel ve duygusal etkileri
vardır. Sağlıklı bir cinsel kimlik oluşturabilmek, etkili iletişim
kurabilmek, kendini doğru ve etkili ifade edebilmek, içgüdül-
erini kontrol edebilmek ve sosyal adaptasyonda başarıyı yaka-
layabilmek, kısacası bireyselleşebilmek çocuğun baba ile olan
ilişkisiyle doğru orantılıdır.
Baba ile ilişkilerinde sorunlar yaşayan, baba’nın yokluğu ya
da kaybında, çocuklar ya çekingen ya da saldırgan davranışlar
gösterirler. Çekingen bir çocuk sosyal açıdan gelişemez,
içine kapanıktır. Bu yönde gelişemediği için ilişkilerinde
ürkek ve mesafelidir çünkü çoğu zaman korkuları ve güven
eksikliği vardır. Aile içinde belli bir otorite kurulamamışsa
da saldırganlık ve davranış problemleri görülür. Otoritenin
olmadığı ortamlarda çocuklar davranışlarını kontrol altında
tutamaz.
Yaşamlarındaki bu boşluk ve ne yapacağını bilememe hissi
ile çocuklar daha çok yalan’a yönelebilir, dikkatleri dağılır ve
çoğu zaman akademik açıdan başarısızda olabilirler. Özellikle
22
Sağlıklı bir baba-çocuk ilişkisi için baba’nın çocuğu saygıyla dinlemesi, anlamaya çalışması ve onunla ilgilenmesi gerekir.Çocuğun ruhsal açıdan büyümesine müsaade etmelidir. İleriki yıllarda problem yaşamamaları için gerektiğinde sorumluluk vermelidir. Bir işin sorumluluğunu aldıklarında da çocuğu takdir etmelidir.Sorumluluk verirken olası sonuçlarını anlatmalı, bunları yerine getirdiği takdirde de isteklerine izin vermelidir.Çocuğun sorumluluklarını tek başına üstlenmemeli, anneyle paylaşmalıdır.Korkuya dayalı bir ilişki kurmamalıdır. Aksi takdirde çocuk yalan söyleme davranışına daha çok sığınacaktır. Çocuk hata yaptığında, yaptığının yanlış olduğunu bildiği için çekinmelidir..Kurallarından feragat etmemelidir. Özellikle küçük yaş çocuklarının sınırlarını bilmemeleri açısından yönlendirilmeye ve tutarlı kurallara ihtiyaçları vardır.Çocukla (özellikle erkek çocuklarıyla) nitelikli zaman geçirmelidir. Kız çocuklarla ayrı, erkek çocuklarıyla ayrı zaman geçirmelidir.Fiziksel ve duygusal şiddetten kaçınmalıdır. (dayak, küfür, hakaret vs.)Çocuğun her istediğini yapmamalıdır. Her istediği yapılan çocuk doyumsuzlaşır ve zamanla hiçbir şeyden memnun olmamaya başlar.Çocukla arkadaş olmamalıdır. Çocuğa arkadaşça bir tavır sergileyebilir ama çocuk, cinsiyet, yaş ayırt etmeksizin bir babaya ihtiyaç duyar. Çocuklarını kıyaslamamalıdır. Çocuğun gelişimine katkıda bulunmak için, onlardaki farklı yönlerinin farkında olup, geliştirmeleri için destek vermelidir. 23
. .
ergen psikolojisi.
24
Çocukluk döneminden gençlik dönemine geçişi ergenlik
dönemi olarak tanımlayabiliriz. Bu dönemde çocukta fiziksel,
psikolojik, duygusal ve davranışsal olarak belirgin değişimler
gözlemlenir. Bu değişimler öncelikle ergeni yorar. Yeni be-
denine, hızla değişen duygularına, anlamsız davranışlarına
uyum sağlamak ve bunları kontrol edememek ergenin kafasını
karıştırır. İşte bu nedenle bu dönemde ergene karşı anlayışlı
olunmalı ve bu dönemi rahat atlatması sağlanmalıdır.
İçinde bunduğu ortamda kendini ve kimliğini gösterebilmek
için yoğun bir çaba gösterir. Onay alamamak, tercih edilme-
mek, beğenilmemek yaptığı bir espriye gülünmemesi bile
onun kırılması ve mutsuz olması için yeterli olabilir. Aile ile
çatışmalar artarken arkadaşlar daha fazla önem kazanmaktadır.
Ergenlik dönemindeki bazı depresyon göstergeleri:
25
o Mutsuzluk
o Devam eden öfke hali, huzursuzluk
o Dikkat ve konsantrasyon bozukluğu
o Unutkanlık
o Aşırı yeme ya da hiç yemek yemek istememe
o Üzüntülü bir duygulanım
o Karamsarlık
o İçe kapanma (sürekli yalnız kalma isteği)
o Uyku düzeninde bozulma
o Arkadaşları ile görüşme isteğinde
o Kendine bakımda azalma
o Kendine güvensizlik
o Yaşamının bir anlamının olmadığı düşüncesi
o Aile ile sürekli devam eden çatışmalar
Depresyonla ergenlikteki normal huzursuzluk halini
karıştırmamak gerekir. Hızla değişen duygulara bu dönemde sık
rastlanır. Bir anda öfkelenen, çılgınca davranışlar gösteren ergen
beş dakika sonra gülerek size şakalar yapabilir. Bu davranışını
bir problem olarak görmemeli , sadece geçiş döneminin tipik bir
davranışı olarak algılamalısınız.
Bu dönemde bir çok anne- baba birçok ergeni anlamakta güçlük
çeker. Ona nasıl yardımcı olacağını, onunla nasıl konuşacağını
bilemez. çatışmalar, aile üyeleri arasında duygusal kopukluklar
26
Bu dönemde bir çok anne- baba birçok ergeni anlamakta güçlük çeker. Ona nasıl yardımcı olacağını, onunla nasıl konuşacağını bilemez. Ergenin tepkisel davranışları ile ailede büyük çatışmalar, aile üyeleri arasında duy-gusal kopukluklar ve ileriki yaşlara kadar devam eden iletişim sorunları oluşur. Yetişkinin yapması gereken ilk şey onun ergenlik gibi zor bir dönemde olduğunu ve artık büyüdüğünü kabul etmektir. Sınırlarına saygı duymalı, olumlu yönlerini ortaya çıkarması için ona yardımcı olmalı ve çözemediği sorunlarını hızla fark ederek yaşamsal deneyimlerini paylaşmalıdır. Bunlar bir öğüt niteliğin asla taşımamalı sadece sohbet içerisinde tatlı paylaşımlar olarak kalmalıdır. Ergenlik dönemine gir-meden önce iyi bir anne- baba – çocuk iletişimi sağlanırsa bunu başarmak çok daha kolay olacaktır. Eğer kendisi de isterse sevdiği bir spor alanına yönlendirmek bu dönemi rahat atlatmasına yardımcı olur.
Ergenlik döneminde yaşanan soruların çözümlenememesi ergenin tüm yaşam sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu dönemde ergenin kendisini olumlu algılaması ( beğenmesi, başarılı görmesi, tercih edildiğini his-setmesi) , karşı cinsle ilişki becerilerini geliştirmesi, toplum içeris-inde kim olduğu ve yerinin ne olduğunun farkına varması , kendi bedenini tanıması gerekmektedir. Bu özelliklerin ergenlik döneminde kazanılamaması yetişkinlikteki sosyal yaşamda problemler yaşamasına ve yaşam boyu mutsuz bir kadın/ erkek (anne / baba) olmasına neden olacaktır.27
Ergenlik döneminde terapi süreci reddedilebilir. Kendisinde değil de ailesinde problem olduğunu öne süren bir ergenin tedavi için zorlanmaması gerekmektedir. Eleştiri ve öfke ile bu dönemde hiç-bir problem çözülemez. Terapi önerilecek bir ergene, bu terapiye ailecek gideceğinizi, herkesin ailedeki rollerinin neler olduğunu öğrenmesi gerektiğini , iyi ve mutlu bir aile olmak için çaba göstermek istediğinizi iletin. Bu mesajınızı alan ergen kendisini suçlanmış hisset-meyecek ve terapiye uyum gösterecektir.Ergenlik, bir başkalaşım ve dönüşüm dönemidir. Bu dönem belirgin ve hızlıfizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerin görüldüğü çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir.
Başlangıcın belirleyicisi olan puberte, yani cinsel olgunlaşma kız çocuklarında ortalama 9 - 10 yaşlarında, erkeklerde ise 11 - 12 yaşlarındabaşlar. Biyolojik değişikliklerin tamamlanması ise 3- 5 yıl veya daha uzun sürer. Bununla birlikte ruhsal ve toplumsal gelişme yoğun bir şekilde devam eder. Ergenliğin süre ve sonlanımı sosyal kültürel ve bireysel olgunlaşma düzeyi ile ilgilidir. Bazı araştırmacılar ergenliğin bitimini işe başlama, evlenme ve maddi bağımsızlık gibi faktörlerle ilişkilendirmektedirler. Kültürlerarası çalışmalar ergenliğin birkaç günden (Tayland, Meksika) birkaç yıla dek sürebildiğini göster-mektedir. Ergen gelişiminin çok boyutlu olması başlangıç ve bitişiyle ilgili kesin bir sınır koyulmasını zorlaştırmaktadır. Bu süre genelde 12-21 yaş arası kabul edilmektedir.
28
Ergenlik Dönemleri:1. Dönem:Bu dönemde beden hızla gelişir ve bu değişimin kontrol dışı
olması ergene kontrol kaybı ve ruhsal dengesinin kaybolabileceği
düşüncesini uyandırır. Dürtüler artmıştır. Bu dönemde ergenler
sıklıkla kaygılıdırlar. Uyku ve beslenmeleri düzensizdir. Dağınıklık,
açık saçık konuşmalar görülebilir. Kızlar karşı cinsin dikkatini
çekmeye yönelik davranışlar içerisine girebilirler. Dikkati daha
çok bedenine yöneliktir. Hızlı büyüme ve bedendeki değişiklikler,
yorgunluk ve huzursuzluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu
dönemde toplumsal sorumluluk ve görevlerin eklenmesi yorgunluk
ve sinirlilik halinin daha yoğun şekilde ortaya çıkmasına neden
olur. Bu dönemde artık genç anne-babanın otoritesiyle baş etme
davranışlarına girmeye başlar.2. Dönem:Puberteden yaklaşık 2 sene sonra başlayan ikinci dönemde ergende
soyut düşünce gelişir. Tümden gelimli kavramları tanımlayarak
düşünmesi bu dönemin karakteristik özellikleridir. Genç olayları
anlatabilmek için tüm olası ilişkileri ve hipotezleri göz önüne al-
maya çalışır. Bu dönemde dil kullanımı karmaşık, mantık kuralları
içinde ve dilbilgisi doğrudur. Soyut düşünme ergenin felsefe, din,
ahlak ve siyaset konularına ilgisi ile de kendini gösterebilir. Kimlik
arayışı ve özdeşim kurabileceği bir model arar. Artık ebeveynin
değer yargıları onlar için anlam taşımaktan çıkar, genç dış dünyaya
29
yönelir. Anne babanın etkisinden kurtulmaya çalışır. Ebeveynlerinin
değer yargılarını düşüncelerini eleştirmeye başlar. Genç kimliğini
ortaya koyma çabası içindedir, çabuk sinirlenir. Kimlik duygusu "Bi-
reyin kendini birey olarak benzersiz ve kendine özgü bir tarz içinde
var olduğunu ve bu tarzın süreklilik gösterdiğini duyumsayışıdır"(
Dereboy, 1993). Bu kimlik duygusunun her açıdan tanımlanmaya ve
sosyal çevre tarafından kabul görmeye gereksinimi vardır.
Ergenliğin orta döneminde artık bedensel büyüme hızı azalmış, kişi
kendindeki değişimlere ayak uydurmaya başlamıştır. Artık ebeveyn-
den ayrı, bağımsız bir kimlik edinerek toplumda yer alma çabaları
önem kazanır. Artık arkadaş ilişkileri daha ön plana geçmiştir, akade-
mik başarı ikinci plana itilebilmektedir.
Ergen biryandan aileden bağımsız olmak için çabalarken diğer yan-
dan kendi güçsüzlükleriyle de yüz yüze gelir. Bu gerginlikle aile içi
çatışmalar daha da şiddetlenebilir. Her ne kadar bir kısım genç, er-
genlik dönemini hafif atlatsa da bir kısım ergenin bu dönemde yoğun
sıkıntılar yaşadığı bir gerçektir. Ergenin yaşadığı sorunların başında
kimlik bunalımı gelir. Bunun temelinde ergenin içinde bulunduğu
hızlı gelişime ayak uyduramaması yatar. Ergen kendini bir bütün
olarak hissetmekte zorlanır. Bu yaşanan durum kişilik gelişimini
olumsuz etkileyebileceği gibi, kişiliğin yeni güçlü özellikler
kazanmasını da sağlayacaktır. Bu dönemde genç erişkin dünyasına
adım atmaktadır. Ergen çocuklukta yaptığı özdeşimler (ebeveynle) ve
yeni yaptığı özdeşimlerle yeni roller denmeye başlar.
30
Çocukluk döneminde öğrenilen her şey gün gelir yetişkin dünyasındaki yeni değerlerle yer değiştirir. İşte bu döneme ergenlik dönemi adı ver-ilir. Eski değerlerle yenilerin karşılaştırıldığı, mesleki, cinsel ve sosyal kimliğin tanınarak yerleştirilmesi sırasında bir çabalama söz konusudur. Bu çabalamaya da kimlik bunalımı adı verilir. Kimlik duygusunun kazanılması için verilen bu çaba normaldir. Bazı ergenler bu dönemi sessizce, bazı ergenler de bu dönemi fırtınalı bir şekilde atlatır.Marka takıntısı genellikle özentidir, bu duruma kimlik arayışındaki gen-çler kendilerini daha kolay ifade etme aracı olarak seçmektedirler.
Marka takıntısı, aşırı noktadaki durumlarda aile çatışmalarına, yoğun borçlanmaya, hatta şiddete yol açabilecek ciddi sorunlara neden olabilir. Marka kullanmak rekabete, diğerleriyle aynı marka kullanamayanların kendisini değersiz görmesine neden olabilir. Marka takıntısı kendini daha değerli hissetmek, bulunduğu çevrede ken-dini kabul ettirmek ve tanımlamak için kullanılan olumsuz bir davranış biçimidir. Sağlıklı çözüm, karmaşadaki gencin uygun danışma ile bu dönemi atlatması ve kimliğini tamamlamasıdır. Ailelerin bunu fark edip ele almaları gerekir. Aileler çocuklarını yargılamamalı, aksine özgüven-lerinin artması için destekte bulunmalıdır. Markanın şekilcilik ötesinde bir anlam taşımadığını da çocuklarına anlatmalı ve kendi davranışlarıyla çocuklarına model olmalıdırlar.
31