uluslararasi sempozyum - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d220886/2013_yukselm.pdf · 2018. 12....
TRANSCRIPT
-
MEDRESEGELENEGİVE MODERNLEŞME SÜRECİNDE
.MEDRESELER
ULUSLARARASI SEMPOZYUM
MADRASAH TRADITION AND
MADRASAHS IN THE PROCESS OF
MODERNIZATION
" KEVNETORA MEDRESEYE . Ü
" " " Dl PEVAJOYA MODERNBUNE DE
REWSA MEDRESEYAN ,
5-7 Ekim / October 2012 Muş Alparslan Üniversitesi
Muş I TÜRKİYE
-
M.Ş.Ü. YAYINLAlU-1- .
1. cilt isbn: 978-605-5137-01-4
Kitap Adı Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
Editör Yrd. Doç. Dr. Fikret GEDİKLİ
Son Okumalar Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DOGAN
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DALKILIÇ
Dizgi . Yrd. Doç. Dr. Fikret GEDİKLİ
Kapak Tasarım Erdal YILDIZ
Baskı/Cilt -2-
1. Baskı Mayıs 2013, Muş
Bu eserin bütün haklan M.Ş.Ü' ye aittir. Yayınevin~n izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik
ya da fotokopi yoluyla basımı , yayımı , çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
İsteme Adresi Muş Alparslan Üniversitesi
Tel: 0436 213 00 59 - Fax: 0436 213 00 59 W'\Y\"'..a lparslan.edu.tr
-
Medresetu'z-Zehra Projesini Bugünden Okumak: Bölge/Kürt Medreselerini Din
Eğitimi .Merkezli Olarak Islah Ve Geliştirme İmkanı Ve Bunun Toplumsal Barışa Katkısı
Müfid YUksel1
Giriş
İslam aleminde Hulefü-i Raşidin ve Emevi döneminden itibaren, eğitim ve te~ri
sat, umumiyetle sahabe ve tabiinin, Ehl-i Beyt-i Resul'ün ders halkaları oluşturarak
tilmiz/talebe yetiştirmeleri şeklinde olmuştur. Bu usul Abbasiler zamanında müese-
seleşerek medreselerin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Zamanla bu müesseseler daha da gelişerek İslam toplum hayatında eğitim/ted
risatın yegane müesseseleri haline gelmişlerdir. Cami ve mescidlerde ders halkaları
şeklinde başlayan tedrisat müessesesi "Medrese" adı verilen bağımsız yapılara dö-
nüşmüşlerdir. Arıcak, Cami-Mescid ders halkaları da aynı zamanda günümüze de-
ğin süregelmiştir.
Selçuklular devrine gelindiğinde, ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün (Kat-
li:1096) açtığı yatılı ve talebe hücrelerinden oluşan Mısıröaki Fatırrıilerinkine alter-
natif medrese sistemi, Nizamiye medreseleri olarak tarihe geçmiş ve bu sistem İslam
aleminde yaygınlık kazanarak asırlar boyu devam edegelmiştir. Osmanlı medrese
sistemi de umumiyetle bu Nizamiye medreselerinin devamı niteliğinde olmuştur.
Kürdistan'daki medreseler ise, Osmanlı imparatorluğunda umumi medrese siste-
minin bir parçası olmasına karşın özgün yapısıyla, yani Nizamiye medrese sistemini daha yalaİı düzeyde sürdürmesi ile bugüne kadar gelmiştir. Kürdistan medresele-.
rindeki icazet sistemi, tüın Osmanlı ülkesindeki icazet sisteminden farklı bir yapı-
l Araştırmacı Yaıar
-
190 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
da olmamış, ve bu medreselerde veya buradaki müderrislerce verilen icazetnameler
İstanbufüa dahi resmen kabul görmüştür. Bugün İstanbul Müftülüğü bünyesinde·
bulunan Meşihat Arşivi ve Şer'i sicil arşivlerinde bunun birçok örnekleri görülebilir.2
Osmanlı döneminde 19. Yüzyıla kadar hemen hemen ·yegane eğitim kurumu olan medreselerin konumu, batılılaşma süreci ve batılı tarzda açılan mekte_plerin bu yüzyılda yaygınlık kazann:ı.aları neticesinde, medreseler önemini kaybetmeğe
başlamış, başat eğitim kurumu olma niteliğini 20. Yüzyıl başlarında yitirme aşama-sına gelmiştir. ·
Medrese İlimleri Üzerine Tartışmalar: Katip Çelebi Örneği
Osmanlı imparatorluğunda 19. yüzyıldaki batılılaşma ve moderrıl.eşme süreci,
Osmarılı'nın en batısından ve Rume4 bölgelerinden başlayıp, sonraki dönemlerde
daha doğuya doğ~u gelişme gösterdi. Zira Osmanlı Rwnelisi İslam dünyasının ba-
tıya uzanan, mızrağın ucunu oluşturuyordu. Rönesans ve Yeniçağ'da yükselen Batı
Avrupa'nın karşısında güç kaybeden Osmarılı'nın duraklama ve gerileme dönemi de
haliyle buradan başladı. Bu yüzden, Osmarılı'nın en doğu ve Güney bölgeleri uzun
zaman bu sürecin uzağında kalıp, bundan masun kaldı. Özellikle Osmarılı'nın Kür-
distan bölgesi batılılaşma ve moderrıleşmenin tahrip edici etkisinden en ziyade ko-
runmuş mıntıkasını oluşturuyordu. 17. Yüzyılda bile zaman içerisinde Osmarılı'nın ·
batı bölgelerinde, Diyar-ı Rfun'da İstanbul, Edirne, Bursa gibi merkezlerde ilmin,
ilmi faaliyetlerin azalmasından, çeşitli ilim dallarının kaybolmasından medreseler-de, alet ve Dini ilimlerin yanısıra zamanla, diğer fünuna taallul< eden ulumun .zayıf
layıp okunmamasından yakınan Katip Çelebi "Mizanu'l-Hakl< Fi İhtiyari'l-Ehakk"
adlı eserinde şurıları söyler:
"Tfilib-i Hakk'a ma'lum. olaki, ilın-i beşer-i müteallıkı gerek m evcud, gerek
ma'dum, meçhul-i mutlaktır. Ol canibe zihin teveccüh eylem ez. Mevcud dahi
mutlak m addededen müstağni olursa ol makule umura müteallık m ebahise
ilm-i ilahi d~rler. Füruu çoktur. Bahisi ya hekim ya m ütekellimdir. Ve m evcud
zihinde maddeden müstağni hariçte m addeye muhtaç olursa ana müteallık me-
bahise ilm-i riyazi derler. Usıilü dört kısımdır. Aded ve hey'et ve hendese ve mu-
sıki fenleri. Ve her birinin nice füruu vardır. Mevcud hem hariçte ve hem zihinde
mutlak maddeye muhtaç olsa o makule umfır mebahisine ilm-i tabi'i derler. Bu
2 Bu konuda örnek olarak bkz. Norşinli Şeyh Muhammed Ziyaudclin'in, Bitlisli Molla Hüseyin Efendi'ye verdiği icazetname, İstanbul Müftülüğü, Şeyhülislamlık Arşivi, Şer'iyye Sicilleri, Dosya No:904; Bediüzzarnan'ın hocası ve Bediüzzarnan lakabını veren Siirtli Molla Fethullah Hasbi'nin Arvasizadelerden Molla Abdülgaffar. Efendi'ye verdiği icazetname, ayru yer, Dosya:l300
-
Müfid Yüksel 1191
ilinin dahi füruu çoktur. Pes cümle ulum-i nazariyye ve ulôm-i akliyye bu ak-
şamdan _hariç değildir.Ve bunlar da fikir ve nazar tarikıyla bahsolunup, fikirde
hatadan ismet-i maslahatı içün kanun.-i istidlal ve nazari tedvin idüp namına
ilın-i mizan ve ilm-i mantık dediler. Mizan ve mi'yar-ı ulumdur. Allame Seyyid
Şerif-i Cürcani kavlince bir filim ki, ilmini bu vez ve mi'yar ile ayar eylemeye anın ilmine i'tidad yoktur. Ol ecillden ekser-i muhakkıkin vücubuna zabib oldular. Ve
ilın-i mantık maksud-ı bizzat degül, makasısı tahsile vesile ve filetdir. Mebde' -i
fıtratdan beri tavfilf ve ümem beyninde karardade ulfu:n zarôriyye ve hakikiyye
ve burhaniyyedir. Ve zikrolunan hakaik-i eşya ilimleridir. Kütüb-i münezzele ve
ulum-i şer'iyye mebahisi, ulum-i mezkllre mesaili ile ekser-i mevadta ictima ve
ittifak idüp mevadd-ı müteaddidede iftirfilc vaki olmuşdır . .Ol ecillden millet-i
Nasraniyye dahi felsefiyyatı redd etdiler. Lakin ehl-i İslam latafet ile cevab yazup
mutlak redd etmediler. Ehil olan ol maddeleri bilür.Amma ulôm-i şer'iyyeden
murad bu asırda ulum-i İslamiyyedir. Hali degül ya maksud-ı bizzat ola, ya anı
tahsile vesile ola. Ve vesileye ulôm-i aliye ve ulum-i edebiyye ve ulôm-i Arabiy-
ye derler. Zira maksud-ı bizzat degüldür. Ve edeb ders-i bizzat ve nefs-i bi'l:Va-
sıta ana mevkôfdur. Ve elfa:i-ı Arabiyye'den bahseder. Bunun akşamı mevzuat
kitaplarında yazılduğu üzre oniki olmak meşhurdur. Makstid-ı bizzat dahi bu
mevzuatı ~e biribirinden temyiz olunur. Mevzuu Kelamullah ise ilm-i tefsir ve
ilm-i Kur'an'dır.Füruu ile Kelam-ı Resulullah (S.A.V) ilm-i had.isdir. Füruu ile
ikisinden ve anlara raci' umtirdan müstanbit olup sırf itikada müteallık ise ilm-i kelamdır. Nihayet müteahhirin mebahis-i hikemiyyeyi bu ilme halt etdiler. Al-
lame Saadeddin Şerh-i Mekasıd'ta "Musannifinden çok kimesne anunla ferceh
buldukları içün" demişdir. Ve eger sırf itikad olmayup amele müteallık ise usfil
ve füru' vesair ana müteferri' terhib ve terğlb ilimleridir. Sabıkan mezkllr olduğu
üzere ulum-i akliyye ve ultim-i hikemiyye bu ilimlere tedahül etmişdir. Ol ilim-lerden bibehre olan bu ilimlere dahi tamam mertebe vakıf olamaz. Bundan sonra
halle arasında şayi olan inlcar-ı aslına gelelim: Sadr-ı İslam'da sahabe-i kiram Hz.
Peygamer (S.A.V)'den alız ve rivayet etdikleri Kitab ve sünnete teşebbüs idüp,
kavfild-i İslrniye rüstih ve istihkam bulmadan gayri ilimlere şuğlü tecviz etme-
diler. Men' babında azim şiddetler gösterdiler. Ve kavaid-i İslamiyye bu mertebe
rüstih ve. istihkam bulmazdı.
Sadr-ı evvelde anlar ol maslahatı gördüler. Sadr-ı sanide ve sfilisde tabiin
ve müçtehidin raviler rivayetini tedvin idüp, üsul ve füru kaidesi üzere edille-i
şer'iyyeden ahkam-ı İlahiyyeyi istin bat idüp yazdılar ve çizdiler. Ulôm-i İslamiy-
-
192 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
ye tedvin olunup, bir tarik ile halel gelmeden masWı ve mazbut kılındıktan sonra ehl-i İslam ekabirleri gördüler ki, selefin men'i bµ maslahat içindi. Mahzur.her.:
taraf kılınıp maslahat bitti. "Ehl-i İslam hakaik-i eşya ilmini bilmek mühimdir:'
Deyu Beni Ümeyye ve Al-i Abbas asırlarında ulfun-i evail kitapların tercüme ve ta~rib etdiler. Fıtrat-ı selime ve ukıll-i müstakime ashabı her asırda anları oku-
yup tahsilden hfili olmadılar. Semt-i tahrir ve tahkikde hikmet ile şeriat beynini
cem'eden m~akkiklerin eseİ:i her asırda meşhur ve mu'teber olup revaç buldu.
Ulema-yı a'lamdan ve muhakkikinden İmam-ı Gazzali ve İmam-ı Fahr-i Razi ve
Allame İdduddin ve etba'ı ve Kadı Beyzavi ve Allame-i Şirazi ve Kutbuddin-i Razi
ve Saaduddin-i Taftazam ve Seyyid Şerif-i Cürcaru ve anların etbıl'ından Allame Celil-i Devvaru ve şakirdleri makam-ı tahkik ve tedkike vasıl olup yalnız bir
fennde kalmadılar. Lakin nice hali~zihn kimseler sadr-ı evvelde beray-ı masla-hat vaki olan men'i rivayetlerin görüp hacer-i camid gibi taklid-i mahzla donup
kaldı. Aslını tedebbür ve mülahaza etmeden redd u inkar eyledi. Felsefe amelleri
deyu zemme mübtela olup yeri göğü bilmez cahil iken filim geçindi. c) ı_,J=,i.: rJ.JI ı.,ia}ll.J ~ı~ı ~_,s;..ı.,a tehdidi kulağına girmeyip zemin ve eflakda nazarı bakar
gibi göz ile bakmak sandı. Devlet-i Osmaniye evfill.inden Merhum Cennetmekan
Sultan Süleyman Han zamanına gelince hikmet ile şeriat ilimlerini cem' eyleyen muhakkikler iştiharda idi .. Ebu'l-Feth Sultan Muhammed Han Medaris-i Sema-
niye bina idüp cc Kanim üzre şuğl oluna" deyu vakfiyesinde kayd ve Haşiye-i Tec-
rid ve Şerh-i Mevakıf derslerin tayin eylemişdi. Sonra gelenler «Bu dersler felse-
fiyatdır:' Deyu kaldırıp Hidaye ve Ekmel dersleri okumağı makul gördü. Yalnız
ana iktisar-ı na Makul olmağla ne felsefıyat ve ne Hidaye ve Ekmel kaldı. Bununla
Rum'da sevk-i ilme kesad gelüp ehli inkıraza karib olmağla bazı kenarda, Ekrad
diyarında yer yer kanun üzre şuğl eden talihlerin mübtedileri Rum'a gelüp azim
tafra satar oldu. Anları görüp asrımızda bazı kavabil-i hikmet talibi olup hakir dahi esna-yı müzakere ve müdaresecJe isti'dad ashabı talebeyi Sokrat ve Eflatunu
terğib itdüği gibi hakaik-i eşya ilmi tahsiline terğib idüp bu risalede dahi vasiyyet
ve cümlesine nasihat içün birkaç mevadd zikr u irad eyledim. Taki, mutlak ilim
namına olanı mehına emken tahsile sa'y ideler. Elbette bir mahalde lazım gelir.
İlmin zararı olmaz. Zemm ve inkar eylemeyeler. Zira bir şeyi inkar ol nesneden
bu'd ve harmana sebebdir. (Katip Çelebi, Mizanu'l-Hakk,Yazma Nüsha, King Saud University Library, Vrk. 1 bS-b; Matbu Nüsha, Matbaa-i Ebuzziya, 11-1306:6)
Bundan sonra Katip Çelebi konuyu dört maddede örneklendirir:
Madde-i Ula: Müfti-yi mühendi ile gayr-i mühendis fetvasıdır. Bir kimesne
-
Müfid Yüksel 1193
tfilı ve 'arzı ve 'umkı dört zira bir bi'r hafr etmeğe filleri sekiz akçeye isticar idüp,
ol dahi tfilı ve 'arzı ve 'umkı iki zira' bir bi'r hafreyledi. Dört akçe istedi fetva etdirdiler hendese bilmez müfti "Dört akçe hakkıdır" dedi. Müfti-yi mühendis
"Hakkı bir akçedir" deyu fetva verdi. Hakk dahi budur zira iki zira' bi'r dört zira' bi'rin sümünidir.
Maddde-i Saniye: Kadi-yi mühendis ile gayr-i mühendis hükmüdür. Bir ki-
mesne tıüu ve arzı yüz zira' olmak üzere bir tarlayı fillere bey' eyleyüp teslim mahallinde tfilı ve 'arzı ellişer zira' iki tarla verdi. Aralarında niza vfilô olup bir
kadıya vardılar ki, hendese bilmezdi. "Hakkı budur" deyu hükmeyledi. Sonra,
bir kadi-yi mühendis bulup · da'vayı dinletdiler. "Nısf-ı hakkıdır?' Dedi. Hakk
dahi budur. Bunların aslını bilmek murad eden riyaziyat görmeğe heves eyleye.
Madde-i Salise: Allame Beyzavi Kavluhu Taala c)ta:i .ıJ.;§ Jjw oü.;:.ı! .>Ai.JIJ ayeti tefsirinde Kamer'in yirmisekiz menzilin beyan etdikden sonra: " '-1;.l ôS .>Ai.JI JJ.i:ı ~~ ll:i:ı ':lJ ~ ':l 4.l.ıı .l;ıo.\J ı)" deınişdir. Eğer Kamer'in her menzile nüzulü bir
valdtde olaydı, kelam-ı mezbur sahih olurdu. Lakin öyle değildir. Gah eva~ıt-ı
leylde bir menzilden bir menzile intikal eder, gah bir gecede iki mezile hareket
eder. Ve her menzil içün takriben on üç derece hadd-i muayyen vardır. Kamer'in seyri gfill on bir derece gah on beş derece olur. Bu hususun aslına vukuf murad
eden nüciıın ve felekiyat fenlerini göre .. Ve bir madde dahi Sedd-i İskender'dir.
"Beyne's-Seddeyn LJ;.ı....ıll ~ ayetinde Mabeyne Cibali Ermeniyye Ve Azerbaycan ül+.!4.)1 J ~) J~ ~ Lıı demekle Tebriz semtinde olmak yazılmışdır. Bu dahi
vakı'a mutabık değildir. Tahkik üzre bilmek isteyen coğrafya fennini tetebbu ey..:
leye.
Madde-i Rabi'a: Budur ki riyaziyat derslerine şuğl esnasında üç mes'ele batıra
hutur idüp mesill-i fıkhiyyeye irca'la Şeyhülislam-ı merhum Bahayi Efendi'den
istifta etmişdim. Cevab sadır olmamağla şerhi mutazammın bir risale yazdık
tan sonra üç sualin birine cevab yazmışlar. Kendi hattı ile fetva emini Şeyhzade Efendi de zuhur idüp hatt-ı fahiş olmağla risale iliirine bi'aynihi nakl ve
ıslah-ı cevab deyu tezyil olunmuşdu. Mura eden risaleyi göre Mes'eleler budur
ki, biri Tulft'u'ş-Şeınsi Mine'l-Mağrib, Hey'et kaidesine tatbik olunur mu? Biri dahi altı ay gündüz, altı ay gece olduğu yerde beş valdt namaz nice kılınur, nice
oruç tu~ur.? Biri dahi mekke'den gayri yerde cihat-ı erbaa kıble olur mu?. İmdi
erbab-ı isti'dad ma'kfilat ve riyaziyat bilmeğe3 muhkem sa'y etmek gerek, tlli,
3 Katip Çelebi burada Aritmetiği, Matematiği ilimlerin temellerinden birisi olduğunu vurgulamakta, bu konuda
-
194 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
tarik-ı nazarda zann ve şekk sahibi vehham ve ... olmaya .. " (Katip Çelebi, Miza-
nu'l-Hakk,Yazma Nüsha, King Saud University Library,. Vrk. lbS-b; Matbu Nüsha,
Matbaa-i Ebuzziya,l 1-1306:6)
17. yüzyıl'ın ikinci yarısında Katip Çelebi ilmin azalması, tabii ilimler ve eşyanın
hakikatine dair bazı ilimlerin artık tedris edilmemesi ve diyar-ı Rıl.m ile ilgili bu tarz
yakınmalarda bulunurken, 19. Yüzyıla gelindiğinde Osmanlı'nın batı/Rumeli böl-
gelerinde asırlarca var olan sistem/nizam ve medeniyet ağı önemli oranda çöküşe
geçmiş durumdaydı. Kürdistan mıntıkası başta olmak üzere Osmanlı doğusu, uzun
süren Osmaİılı-Safevi çatışmalarının neden olduğu büyük tahribata rağmen hala bü-
yük oranda İslam! medeniyet ağını ve nizamını önemli ölçüde korumaktaydı. Hicaz,
Şam, Bağdat, Musul, Halep, Urfa, Mardin, Diyarbekir, Bitlis, Van, Erzurum, Musul
hattı arasındaki ilmi, ticari ve kültürel bağ ve iletişimin hala 13. Yüzyıldaki tarzda de-
vam etmekteydi. Bu anlamda, en önemli dini kurumlar olan medreseler ve tasavvuf/
tarikat ağı canlı ve güçlü bir biçimde varlığını sürdürmekteydi. Oysaki i6. Yüzyılda
ilini, kültür ve irfan anlamında Osmanlı coğrafyasını daha çok İstanbul ve Rumeli
beslemekteydi. 19. Yüzyılda, Osmanlı Rumelisinde, Diyar-ı Rum'da Osmanlı-İslam
müesseselerinin iyice zayıflaması ile doğu bölgeleri bunun yerini aldı, özellikle dini
müeseseler (medreseler-tekkeler) bağlamında Kürdistan ön pJana çıktı. Mevlana
Halid-i Şelirezôri Bağdadi (Vefatı:l242/1827) ·ne-birlikte;· Kfüdistan'da Nakşibendi
liğin Halidiyye kolunun yükselişi, bununla birlikte medrese ve tekkenin güç birliği
etmesi, dahası Mevlana Halid ile birlikte bir ulema tarikatı haline gelen Nakşiben
di-Halidiliğin medresevle tekkeyi bünyesinde birleştirmesi, bu iki müesseseyi birlik-te neredeyse bölgenin en ücra kırsal kesimlerine de yaymaları, bölge bazında, hatta
Osmanlı coğrafyasının genelinde yeni ve büyük bir dinamizmin oluşumunu sağladı.
Batıda modernleşme ve Kartezyen mantık ve aydınlanmacı felsefenin etkisinin
artması, Newtonian fizik vs. Nedenlerle fen-fizik bilimlerinin ön plana çıkışı , 19.
Yüzyılda bunun Osmanlı'daki etkisi ve batılılaşma medreselere büyük darbe vur-
muştur.
Özellikle, batıda teknolojinin gelişmesi, coğrafi keşifler ve icatlar, batının güçle-
nerek İslam dünyası üzerine maddi anlamda tefavvuk göstermesi, Osmanlı'nın batı
ya uzanan ucu olan Rumeli toıpraklarının peyderpey kaybedilmesi, askeri ve siyasi
yenilgiler hep birlikte gelişme göstermiş, Osmanlı batılılaşması, İslam medeniyeti-
bilgide Aritmetik kesinliği ve temeli esas alan Descartes'le paralel bir anlayış sergilemektedir ki, tartışma götü-ren bir tezdir. ·
-
Müfid Yüksel 1195
nin müesseselerinin dönüşüm ve çöküşüne yol açmıştır.
Bu çerçevede, medreselerin fen-fizik bilimlerinden yoksun olduğu ve ihtiyaca ce-
vap vermediği tartışmaları, İslam eğitim sistemi ve medreseler ile ilgili tartışmaların
odağını oluşturmuştur. Tüm ·bu tartışmalar, Batı dünyasında coğrafi keşifler, uzak
denizlere açılma, Amerika'run keşfi, Kartezyen felsefe ve dualizınin ortaya çıkışı,
Madde-Ruh ayırımı, aritmetik kesinliğe dayalı fiziki bilimlerin ön plana çıkışı, da-
hası Rene Descartes ile birlikte billurlaşan Aydınlanmacı felsefe ve düşünce akımları
ve bunların gelişimi, Teknolojinin gelişimi ve sanayi devrimi. Batı Avrupa merkezli
sömürgeciliğin yaygınlaşması, Newtonian fizik, kısacası ilim bunların İslam dün-
yasına ve İslam dünyasının Batı Avrupa ile encounter eden uzantısı ve temsilcisi
olan Osmanlı coğrafyasına, güç ve toprak kaybı, savaş yenilgileri şeklinde yansıması ve bu anlamdaki artış, tüm sistem ve medeniyette olduğu gibi eğitim sisteminde,
medreseler konusunda da tartışmaları hızlandırmıştır. 19. Yüzyılda eğitim müessesi,
batılı tarzda açılan, önce askeri ve mühendislik alanlarında başta olmak üzere, yeni
mekteplerin yaygınlaşması ile iki başlı, dualist bir şekle dönüşmüş. Dini eğitim veren
medreseler, batılı seküler eğitim veren mektepler ..
Bedüzzaman Said En-Nursi: Medresetu'z-Zehra Projesi
Bediüzzaman Said En-Nursi 'nin "Medresetuzzehra" projesi tam da bu tartışma
ların yoğun olduğu bir dönemde ortaya çıkmıştır. Hizan'da Pirmis nahiyesindeki
medrese ve Talı ile Norşin medreselerinde başlayan ve Doğu Bayezid'te Molla Mu-
hamrned-i Celill'den icazet almakla sonuçlanan bir medrese hayatı geçiren Bediüz-
zaman, Kürdistanöaki medreselerin zaman içerisinde sıra kitaplarına (Kitebin Rezi)
hapsedilmiş olduğunu, iyice kaduk kalarak ihtiyca cevap veremeyecek hale geldiğini
farketmiş yeni bir medrese sistemi arayışına girmiştir. Hatta 1907'de ilkin İstanbul'a gelişinin nedeni de bu olmuştur.
Bu konuda, Yıldız sarayında makama arzedilmek üzere mabeyne verdiği layihayı,
"Şark Ve Kürdistan" gazetesinin 25 Şevval 1326/19 Kasıml908 tarihli birinci sayısın
da "Kürtler ·Neye Muhtaçtır" başlığı ile aynen neşrettirir
Kürtler Neye Muhtaçtır
Kürdleri şimdiye kadar mahveden iki beliye-i azime vardır ki, biri ihtilaf-ı dahili,
diğer-i ma'rifet-i maarifin hakkıyla ta'mim edememesi. Bu iki musibeti mahv içün
vakt-i istibdadta "Bediüzzaman Molla Said Efendi Hazretlerinin Mabeyn'e verip de,
neticesinde bir çok mesfilbe hedef edildiği layiha suretini aynen derc-i arz ile iftihar
ediyoruz :(Yayınlayanın girişi)
-
196 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
"Millet-i Osmaniyye meyarunda mühim bir unsur teşkil eden Kürdistan ahal-
sinin ahvali hükümetçe malum ise de, hizmet-i ilm~yye-i mukaddeseye dfilr bazı
mutalebatt arzetmeğe müsaade dilerim.
Şu cihan-t medeniyette ve şu asr-ı terakki ve müsabakatta sair ihvan gibi yek-a-
heng'-i terakki olmak içün himmet-i hükümetle Kürdistan'ın kasaba ve kurasında
mekatib tesis ve inşa buyurulrnuş olduğunu ayn-ı şükranla meşhıld ise de bundan
yalnız lisan-ı Türki'ye aşina etfat istifade ediyor. Lisana aşina olmayan evlad-ı ekrad
yalmz medaris-i ilmiyyeyi ma'den-i kemalat bilmeleri ve mekatib muallimlerinin
lisan-ı mahalliye adem-i vukuftan cihetiyle maarifden mahrum kalmaktadır. Bu ise,
vahşeti, keşmekeşi, dolayısıyle garbın şematatım da'vet ediyor. Hem de ahalirtin vah-
şet ve tekayüd-i hal-i ibtidaisinde kalmaları cihetleriyle evham ve meşkılkün te'siratı
na hedef oluyor,
Eskiden beri her· bir veçhile ekradın madununda bulunanlar bugün o~arın hal-i
tavakkufda kalmalarından istifade ediliyor. İse ehl-i hamiyyeti düşündürür. Bu_ üç
nokta müstakbelde bir darbe-i müdhişe hazırlıyor gibi ehl-ibasireti dağdar etmiştir.
Bunu çaresi, numune-i emsal ve sebeb-i teşvik ve terğib olmak içlin Kürdistan'ın
nokat- ı muhtelifesinden biri, Artılş aşayiri merkezi olan Beytüşşebab cihetinde, di-
ğeri, Motkan, Balekan, Sason vasatından, biri de Sipkan ve Haydaran vasatında olan
nefs-i van'da Medrese nam-ı me'lufuyla Ulum-i Diniyye ve fünfın-ı lazime ile be-
raber hiç olmazsa ellişer talebe bulunmak ve oraca medar-ı maişetleri hükümet-i
seniyyece tesviye edilmek üzere üç Darutta'lim tesis edilmelidir. Bazı medarisin
dahi ihyası maddi ve manevi Kürdistan'ın hayat-ı istikbaliyesini temin eder esbab-ı
mühimmedendir. Bununla maarifın temeli teessüs ·eder. Ve bu mebde-i teessüsten
ittihad takarrür edecek.
İhtilaf-ı dahiliden dolayı mahvolan kuvve-i cismiyyeyi hü.kümetin eline vermek-
le harice sarfettirınek için hakkıyla müstehakk-ı adalet ve kabil-i medeniyet olduk-
ları gibi cevher-.i fıtriyyelerini göstereceklerdir.
Molla Said-i Meşhftr"
Bediüzzaman benzeri bir makaleyi yine aynı adla o dönemde münteşir Kürd Tea-
vün Ve Terakki gazetesinin 18 Zilka
-
Müfid Yüksel 1197
miştim. Bu ikiden maada Kürdistan'ın istikbalini temin edecek vesfilti görmedim.
Birincisi: İttihad-ı milli. İkincisi: Ulılm-i diniye ile beraber füm1n-1 lazime-i me-
deniyeyi ta'mirn etmekdir ki, esası ve medresesi aşiret alaylarıdır. Bu sırra istina-
den bila perva diyorum: Aşayirde asker olmayanları da onlar gibi asakir-i milliye
yapmalı: Taki, şua'-ı elektrikiye gibi oları askerlik o aşair-i muhtelife-i mütecavire
meyanında bir münasebet-i kimyeviye gibi peyda ederek imtizacı efkar ve irsal ile
onların cevherlerini ve kıymeti hakikiyelerini izhar etsin. Ziya-yı maarif ve Kürtlerin
hararetli kuvvetlerini tevlid edebilsin. Zira, bedevilik, asabilik, hükümetsizlik neti-
ce-i zülm-ı hükümet olan falcr u zaruret ilcaatıyla ağraz.tesadüm eder.
Sada-yı mevt gibi daima merkezde şikayetler aksendaz olduğundarı hükümetin
lütfuna bedel sillesine istihkak ve rakiplerin de şamatat li'a'da aks-1 sadası gibi ehl-i
hamiyetin kafalarında na'ra vurarak kuvve-i maneviyelerini me'yusiyet darbesile
mağlup ve ehl-i basireti dağdar ediyor. Hem de dört yüz bin (400.000) kahraman ve
muharip bir kuvve-i cesimeye malik iken ihtilaf-ı dahiliden mahvolduğu gibi, ihtilaf-
tarı tevellüd eden şurişle merhamet-ipederaneye bedel bazı zilimaneyi davet e4iyor.
Hem de medeniyetin ruh-ı hayatı olan fünfın ve maarif-i cedidesinden Kürt-
ler nefret etmişler: 1) zahiren ecanibden geldiğinden 2) bazı mesail-i fenniye, bazı
hikayat-ı İslamiye ve bazı teşebbühat ile ki, avarn-1 nass sathi olarak akide ve hakikat telakki etmişlerdir. Musademat ve münakazatlarındarı. 3) Ve her kemalin maöeni
bildikleri medarisin usCıle muhalefetinden 4) Ve bazı ehl-i mektebe İslamiyeti yalnız
zevahir ve taklidi olarak bir akide-i tıflane ile fünfınumuza kesbettiği meleke-i fey-
lesofaneye karşı muhakeme ve mukabele etmekle vadi-yi evham ve şükfıka düştük
lerinden Kürtler maarif-i cedideden gayet ürküyorlar. Bunun çare-i yeganesi aşiret
alaylılık ve askerlik bab-ı alisiyle mekatib ve maarifi içlerine idhal ve ma
-
198 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
Kürd Teavün Ve Terakki Gazetesi, Sayı 2, Sahife, 13)
Ancak, İstanbul'da da yeni sistem ve fen-fizik bilimlerinin de okutulduğu, özel-
likle Sultan II. Abdülhamid döneminde yaygınlaşan mekteplerin ise, batılı sistem ve
müfredattan dolayı, pozitivizme meyleden, hatta ateistleşen kuşakların yetişmesine
neden olduğu görülmüştür. Kürdistan'daki medrselerin durumunu bilen ve İstanbul
merkezli yeni mekteplerin batıl,ı, pozitif-modern bilim ağırlıklı müfredatla ve bu-
nun tevlid ettiği şüphecilikle bol bol dinsiz-imansız kuşakl~ yetiştirdiğini· farkeden
Bediüzzaman, bu medresenin ancak, tilin kadüklüğüne ve ihtiyaca cevap vereme-
mesine rağmen, Nizamiye medreselerinin devamı ve son bakiyeleri olmakla, asil bir
geleneğe sahip Kürdistan medreseleri baz alınarak geliştirilmesine yönelik bir proje
olarak sunmuştur.
Bediüzzaman'ın Medresetu'z-Zehii projesi detaylı olarak 1329 tarihinde İstan
bul'da Matbaa-i Ebuzziyada neşrettiği "Münazarat'' adlı eserinde yer almıştır. Be-
diüzzaman bu eserinde İstanbulaaki gözlem ve tecrübesine dayalı olarak geliştirdiği
projesini detaylandırır:
"Sual: Maksadını müphem bırakma, ne istersin .. ?
Cevap: Camiu'l-Ezherin kızkarındaşı olan 'Medresetu'z-Zehra' namıyla Darul-
fünılnu mutazammın Kürdistan'ın merkezi hükmünde olan Bitlis ve iki refikasıyla
Bitlis'in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir'de tesisini isteriz. Emin olunuz, biz Kürtler
başkalara benzemiyoruz. Yakinen biliyoruz ki, içtimai hayatımız Türklerin hayat ve
saadetinden neş'et eder.
Sual: Nasıl? Ne gibi? Ne için?
Cevap: Ona bazı şerait ve varid_at ve semerat vardır.
Sual: Şeraiti nedir?
Cevap: Sekizdir.
Birincisi: Medrese nam me'lfıf, me'nfıs ve cazibedar ve şevkengiz, i'tibarı olduğu
halde büyük bir haki.kati tazammun ettiğinden reğebatı uyandıran o mübarek med-
rese ismi ile tesmiye ..
İkincisi: Fünfın-i cedideyi medaris ile meze ve dere ve lisan-ı Arabi'yi vacib,
Kürdi-yi cfilz,Türki'yi lazım kılmak ...
Sual: Şu mezede ne hikmet var ki, o kadar tarafdarsın, da.ima söylüyorsun?
-
Müfid Yüksel 1199
Cevap: Dört kıyas-ı fasid~ ile hasıl olan safsatanın zulmünden muhak~me-i zih-
niyeyi halas etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tıflaneye ettiği mugalatayı izale
etmek. ..
Sual: Ne gibi?
Cevap: Vicdanın ziyası ulıim-i Diniyyedir. Aklın nuru, fünı.ln-ı medeniyyedir.5
4 işte o kıyaslar: Maneviyatı maddiyata kıyas edip Avrupa sözünü onda dahi hüccet tutmak. Hem de bazı fünün-u cedideyi bilmeyen ulemanın sözünü ulüm-u diniyede dahi kabul etmemek. Hem de fünun-u cedidede mahareti için gurura gelip, dinde de nefsine itimad etmek. Hem de, selefi halefe, maziyi hale kıyas edip haksız itirazda bulunmak gibi f.ısit kıyaslardır. {Birader-i Ebu La Şey' Abdülmecid)
5 Münazarat'ta olduğu şekilde, Eski Said döneminde, Fen'e, Avrupa fennine fazlaca ehemmiyet veren Bediüz.za-man Yeni Said döneminde, trlan'ı , Marifetullah'ı merkeze alan hayat ve bakış açısı doğrultusunda, daha evvelki bu durumunu sorgular. Avrupa fennine verilen bu ehemmiyetin kalbi maraza yol açtığını Lem'alar'da açıkça ifade eder: ~BEŞİNCi NOTA Şu notada, Avrupa fünunu ve medeniyeti, Eski Said'in fikrinde bir derece yerleştiği için, Yeni Said harelcit-ı fikri-yedeseyrettiğizaman, Avrupa'nın fiinun ve medeniyeti oseyahat-ikalbiyede emraz-ı kalbiyeyei.nkılap ederek ziyade müşkilata medar olduğundan, bilmecburiye, Yeni Said ıilınlııi silkeleyip, muıahraf felsefeyi ve.sefih medeniyetiatmakisterken,kendfruhundaAvrupa'nınlehindeşehadetedenhissiyat-ınefsaniye}risusturmak için,Avrupa'nınşahs-ımanevisiilebircihettegayetkısa,bircihetteuzun,gelecekmuhavereyemecburolrnuştur. Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nafi san'atlan ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa'ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabliyenin ıulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehfısin zannederek beşeri sefaheıe ve dalalete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa'ya hitap ediyorum. Şöyle ki: O zaınaiı, o seyahat-i ruhiyede, mehasin-i medeniyet ve fünun-u nafiadan başka olan malayani ve muzır felse-feyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa'nın şahs-ı manevisine karşı demiştim: Bil, ey ikinci Avru pal Sen. sağ elinles;ıkim vedalfiletli bir felsefeyi ve sol elinlesefih ve muzır bir medeniyeti tutup dava edersin ki, ~Beşerin saadeti bu ikisiyledir:' Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek! Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh! Acaba, hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın, cismiyle zahiri bir surette, alda-tıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi? Ona mesut denilebilir mi?" (Lem'alar, On Yedinci Lem'a) Bediüızaman yine Avrupa fennini tenkid sadedinde bu Mek1iıbat'ta ise şunları söyler: "Neden, senin Kur'anlian yazdığın Sözlerlie bir kuvvet, bir tesir var? Ki, müfessirlerin ve ariflerin sözlerinde nadiren bulunur. Blıan bir satırda. bir sayfa kadar kuwet var; bir sayfada bir kitap kadar tesir bulunuyor:' Elcevap: Güzel bir cevaptır. Şeref, icaz-ı Kur'an'a ait olduğundan ve bana tıit olmadığından, bilaperva derim: Ekseriyet itibariyle öyledir. Çünldi, yazılan Sözler tasavvur değil, tascill."tir; teslim değil, imandır; mfırifet değil, şehadettir, şuhundur; taklit değil, tahkiktir; iltizam değil, iz'andır;tasavvuf değil, hakikattir; dava değil, dava içinde bürhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:Eski zamanda, esasat-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavi idi.Teferruatta, ariflerin marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi. Fakat, şu zamanda dalfilet-I fenniye elini es~ata ve erkana uzatmış olduğwıdan,her derde Iaytk devayı ihsan eden Hakim-i Rahim olan Zat-ı Zülcelal, Kur'an-ı Kerim' in en parlak mazhar-ı i'cazuıdan olan tcmsiHitından bir şwesini, acı ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur'an'a ait yazılarıma ihsan etti. Felillahilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle en uzak haki-katler gayet yakın gösterildi. Hem, sırr-ı temsil cihetü'l -vahdetiyle en dağuıık meseleler toplattınldı. Hem, sırr-ı temsil merdiveniyle en yüksek hakikate kolaylıkla yetiştirildi. Hem, sırr-ı temsil penceresiyle hakiı.ik-ı gaybiye-ye, esasat-ı fsl5.miyeye şuhuda yakın bir yakin-i imaniye hasıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hatta nefıs ve heva teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silaha mecbur oldu. Elhasıl: Yazılarınida ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilat-ı Kur'aruyenin lemeatındandır. Benim hissem yalnız şiddet-i ihtiyacırnla taleptir ve gayet acıirnle tazarrO.umdur. Dert benimdir, deva Kur' an' ındır:' (Mel.."tubat)
-
200 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki talebenin himmeti pervaz eder .. İftirak ettikleri vakit de birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe6 tevellüd eder ..
Üçüncü şart: Zülcenaheyn ve Kürtlerin ve mutemedi olan Ekrad ulemasından
veya istinas etmek için lisan-ı mahalliye aşina olanları müderris olarak intihap et-mektir.
Dördüncüsü: Ekradın isti'dadıyla istişare etmek, onların sahavet ve besatetlerini
nazara almaktır. 'Zira çok libas var; bir kamete güzel, başkasına çirkin gelir. Çocuk-
ların ta'limi, ya cebr ile, yahud hevesatlarını okşamakla olur.
Beşinci şart: Taksimu'l-a'mal kaidesini bitamamiha tatbik etmek, şubeler birbiri-
ne medhal ye mahreç olmakla beraber, herbir şubeden mütehassıs çıkabilsin.
· Altıncı şart: Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem
de mekatib-i aliye-i. resmiyeye müsavi tutmak ve imtihanları, onlaırın imtihanları
gibi müntic kılmak, akim bırakmamaktır.
Yedinci şart: Daru'l-muallimini muvakkaten şu darulfümin dairesinde merkez
kılmak, meze etmektir. Ta ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve
diyanet, bundan ona geçsin; tebadül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn
olsun.
Sekizinci şart: Kürd!stan'da adet-i müstemirre olan ta'lim-i infiradiyi halka · ve
daireye tebdil etmek.Y.J..) J yı..ıll 4,ık. L>".J..) .1\ ı)I {Şüphesiz bu, asırlarca öğrenilip
alışılan ve sürüp gelen bir adettir.)
6 Bediüuarnan burada BatıClaki, Cartesian, bilimsel şüpheciliğe dikkat çekmek-redir. Rene Descartes "Discours De La Melhode Pour Bien Conduire Sa Raison Et Chercher La Verite Dans Le Sciences/ Aklın iyi Kullanılması Ve llimlerde Hakikati Aramak İçin Metod Hakkında Nutuk" adlı ünlü eserinde, Kendi döneminde Avrupa'da egemen olan Skolastik felefe}'İ eleştirme sadedinde, bilgi'nin felsefe gibi çürük temellere dayanmaması gerek-tiğini, bu anlamda o ana kadar öğrendiği ve hakikat bildiği her şeyden şüphe ettiğini, daha sonra artmetik ve geometrinin getirdiği kesin k"Ural ve kategorileri bilgi de rehber edinerek, Tabiat ışığında hakikat aradığını ve nihayet "Cogito Ergo Suın/Düşünüyorum öyleyse varım" ilkesine ulaştığını ifade eder: "Mais, aussitôt apr~s. je pris garde que, peodant que je voulais ainsi penser que tout etait fawc .• il fallait necessa-irement que moi, qui le pensais, fusse quelque chose. Et remarquant que cette verite: je pense, done je suis, etait si ferme et si assuree, que ıoutes !es plus extravagantes ~uppositions des sceptiques netaient pas capables de lebranler, je jugeai que je pouvais la recevoir, sans scrupule, pour le premier principe de·ıa philosophie que je cherchais:· "Fakat, her şeyin böylece batıl/yanlış olduğunu, bu şekilde düşünmek istediğim esnada bunu düşünen benim bizzarure bir şey olmam gerektiğini hemen .ıkııbinde fark ettim. Ve şu 'Düşünüyorum öyleyse varım' hakikatini şüphecilerin/15edriyecilerin taşkın faraziyelerinin bile sarsmaya gücü yetmeyecek derecede sağlam ve emin ol-duğunu görerek, bu hakikati aradığım felsefenin ilk esası olmak üzere kabul etmğe bila tereddüt karar verdim:' Descartes bu şekilde İnsanı varlığın merkezine koyan ve eserinde de açıkladığı gibi Tanrı'yı ilk sebep kategori-sine, kainatı da ilk sebebin sadece muharrik olduğu bir mekanik işleyişe indirger.(Bkz. A.g.e Avec une aoalyse et notes: Paul Lemaire, Librairie Hatier, Paris. 1ürkçe Tercümesi için bkz. Çev. Mehmet Karasan, MEB , Batı Klasikleri Serisi, Dördüncü Basılış, İstanbul 1986.
-
· Sual: Varidatı nedir?
Cevap: Hamiyyet ve gayret.
Sual: Sonra?
Müfid Yüksel 1201
Cevap: Şu medrese, çekirdek gibi bi'l-kuvve bir şecere-i rubayı tazammun eyliyor.
Eğer hamiyyet ve gayretle yeşillense, tabiatıyla madde-i hayatını cezb ile sizin kuru
kesenizden istiğna edecektir.
Sual: Ne cihetle?
Cevap: Çok cihetle.
Birincisi: Evkaf, hakkıyla intizama girse, şu havuza tevhid-i medaris tarikiyle bir
mühim çeşmeyi akıtacaktır.
İkincisi: Zekattır. Zira, biz Şafüyiz7. Bir zamandan sonra o Medresetü'z-Zehra
İslamiyete ve insaniyete göstereceği hizmetle, şüphesiz bir kısım zekatı bil'istihkak
kendine münhasır edece1'"1:ir. Bahusus, zekatın zekatı da olsa kafidir.
Üçüncüsü: Şu medrese neşredeceği semerat!a, ta'mlın edeceği ziya ile, İslamiyet'e edeceği hizmetle 'uklıl yanında en a'la bir mektep olduğu gibi, kulub yanında en
ekmel bir medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes bir zaviyeyi temsil edecektir.
Nasıl medrese, öyle de mektep, öyle de tekye olduğundan; İslamiyet'in ianat-ı milli-
yesi olan nüzCır ve sadakat kısmen ona teveccüh edecektir.
Dördüncüsü: Mezkur tebadül için daru'l-muallimin ile imtizac ettiğinden, da-
ru'l-mualliminin varidatı bir derece tevsi ile muvakkaten ve ariyeten-eğer mümkün
ise-verilse, bir zaman sonra istiğna edecek, o ariyeyi iade edecektir.
Sual: Bunun semeratı nedir ki, on seneden8 beri bağırıyorsun?
Cevap: İcmali: 9 Ekrad ulemasının 10 istikbalini temin. Ve maarifi, Kürdistan'a
medrese kapısıyla sokmak. Ve meşrutiyetin 11mehasinini göstermek ve ondan istifa-
de ettirmektir.
7 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında "biz hem Hanefl, hem Şafii'yiz" şeklide yazılmıştır.
8 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında "On belki, elli beş seneden beri" şeklindedir.
9 Şu Medresetü'z-Zehra'ya dair mebahisi, Hürriyetin üçüncü senesinde nutuk suretiyle Bitlis'te, Van'da, Diyar-bekirCle, dah? birçok yerlerde ahaliye ders verdim. Umumen dediler: "Hakikattir, hem mümkiindür." Demek diyebilirim ki, ben bu meselede onların tercümanı)~m.
10 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında" Kürt ve Türk ulemasının" diye kaydedilmiştir.
11 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında "Ve Hürriyetin" şeklinde ilave yapılmıştır.
-
202 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
Sual: İzah etsen fena olmaz.
Cevap: Birincisi: Medarisin tevhid ve ıslahı
İkincisi: İslfuniyeti, o~u paslandıran hikayat ve İsrailiyat ve taassubat-ı barideden
kurt~rmak. Evet, İslamiyetin şe'ni metanet, sebat, iltizaın-ı hak olan salabet-i dini-
yedir. Yoksa cehilden, adem-i muhakemeden neş'et eden taassup değildir. Benc.e ta-
assubun en dehşetlisi, bazı Avrupa mukallidlerinde12 bulunur ki, sathi şüphelerinde muannidane ısrar gösteriyorlar. Burhan ile temessük eden ulemanın şaru değildir.
Üçüncüsü:. Mehasin-i meşrutiyeti neşir için bir kapı açmaktır. Evet, ekradta 13meşrutiyeti incitecek niyet yoktur. Fakat istihsan edilmezse istifade edilmez; o daha
zarardır. Hasta tiryakı zehr-alıid zannetse, elbette isti'mal etmez.
Dördüncüsü: Maarif-i cedideyi m~parise sokmak için bir tarik ve ehl-i medrese-
nin nefret etmeyec~ği saf bir menba-ı fünün açmaktır. Zira, mükerreren s.öylemişim:
Fena bir tefehhüm, meş'um bir tevehhüm şimdiye kadar sedd çekmiştir. ·
Beşincisi: Yüz defa söylemişim, yine söyleyeceğim: Ehl-i medrese, ehl-i mektep,
ehl-i tekyenin musalahalarıdır. Ta, temayül ve tebadül-i efkariyle laakall maksadta it-
tihad eylesinler. Teessüfile görülüyor ki, onların tebayün-i efkarı, ittihadı tefrik ettiği
gibi; tehalüf-i meşaribi de terakkiyi tevkif etmişdir. Zira herbiri mesleğine taassup,
başkasının mesleğine s~thiyeti itibarıyla tefrit ve ifrat ederek, biri diğerini tadlil, öte-
ki de berikini techil eyliyor.
Elhasıl: İslfuniyet hariçde temessül etse, bir menzili mektep, bir hücresi medrese,
bir köşesi zaviye, salonu dahi mecma'u'l-küll, biri diğerinin noksanını tekmil için bir
meclis-i şura olarak, bir kasr-ı müşeyyed-i nurani timsalinden arz-ı didar edecektir.
Ayine kendince güneşi temsil ettiği gibi, şu Medresetu'z-Zehra dahi o kas.r-ı İlahiyyeyi haricen temsil edecektir.
Eyyuhe'l-eşraf! Biz size hizmet ettiğimiz gibi, siz de bize hizmet ediniz. Yoksa,
ey bize vesayet.e muhtac çocuk nazarıyla bakan ehl-i hükılmet, size itaat ettiğimiz
gibi, saadetimizi temin ediniz. Ve illa, ey Kürd'ün 14 cem'iyyet-i milliye vazifesini
bil'istihkak omuzunuza alan15 İttihad ve Terakki! İyi ettiniz meze ettiniz. İyi etseniz
iyi; ve illa
12 Münazar.i.t'ın daha sonraki baskılarında "Ve dinsizlerinde" ilavesi bulunmaktadır.
13 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında Ekradta ifadesi "iışiiirde" şeklinde tebdil olunmuştur.
14 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında "ve Türk'ün" şeklinde ilavede bulunulmuş.
15 Münazarat'ın daha sonraki baskılarında "eski" kelimesi eklenmiştir.
-
Müfid Yüksel
4JA.1 ı.)1 wwLı~ıı_,~_;S
Emanetleri ehli olanlara veriniz. (Nisa, 58)16
Sual: illemaya pek çok itab edilir, hatta ...
Cevap: Büyük, hem pek büyük bir insafsızlık!
Sual: Neden?
Cevap: Ademin kabahatini Vücud'a vermek kadar ahmaklıktır.
Sual: Ne demek?
1203
Cevap: Bir zatda ilim, adem-i hilm ile iktiranı cihetiyle, adem-i hilmden neş'et eden kabahati ile ilmi mahlaim etmek ne derece eblehliktir. Öyle de, İslamm kud-siyyetini daima tel.kin eden ve ahkam-ı diniyyeyi iktidarlarınca tebliğ eden ve şimdi
millet-i İslamiye mabeyninde en ziyade hürmet ve muhabbet ve merhamete müs-
tehak olan biçare ulemayı, zamana yakışacak ulemanın adem-i vücudundan neş'et
eden kabahati ve günahı ile mahkfun etmek ve o kabahat ve o günahı, o biçarelere
haml etmek ahmaklık değildir de ya nedir?
Evet, vücudlarından zarar gelmemiş, istediğimiz ulemanın ademinden gelmiştir.
Zira, zekiler giliben mektebe gittiler. Zenginler, medresenin maişetine tenezzül et-
mediler. Medrese de-intizam ve tefeyyüz ve mahrec bulunmadığından-zamana göre
ulemayı yetiştiremedi. Sakın! Ulemaya buğzetmek bir hatardır. 17
Sual: Niyeti halis olanlar azdır. Senin niyetin halis olsa muvaffak olacaksın. Ni-
yetine bal
-
204 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
yamıyorum.
Kaldı, ticaret-i uhrevi ... Öyle bir ahd etmişim ki, re'su'l-malı da kaybetsem mesle-
ğimden dönmeyeceğim: Şimdiden hasaret ediyorum, çok günaha düşüyorum .
. Blı-şey kaldı: O da şöhret-i kazibedir. İşte ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelemediğim çok vazifeyi bana yükletiyor.
Sual: Neden hllkümete, Jön Türkler'e mümkün olduğu kadar hüsn-i zannediyor-sun?19
Cevap: Mümkün olduğu derecede su-i zannettiğiniz için, ben hüsn-i zarın ede-
rim. Eğer öyleyse zaten iyi; yoksa, ta öyle olsunlar, yol gösteriyorum.
(Bediüzzaman, Münazarat, 1329:148-159) ;·
Sultan V. Mehmed Reşad döneminde bu proje kabul görür ve tahsisat ayrılır hat-
ta Van-Edremit'te padişahın adı verilen Medresetu'z-Zehramn temeli bile dua ve
merasimlerle atılır. Ancak Birinci Cihan Harbi'nin çıkması ile bu proje akim kalır.
Medresetu'z-Zehra ve temelinin atılması ile alakalı Başbakanlık Osmanlı Arşivinde
şu belge görülmektedir:
"Tar_µı~ 13/B_ /13_?1 (Hicri) :p9_sya No:4184 Gömlek No:313747 Fon_ Kodu: BEO 1 .
Van vilayetinde· yapılacak olan medresenin masarıf-ı keşfiyesi mikdarının işarı.
(Vilayat)
Tarih: 28/B /1331 (Hicri) Dosya No:4191-Gömlek No:314291 Fon Kodu: BEO
Van vilayetindeki medreseye, padişahın isminin verilmesi. (Vilayat)
Tarih: 28/B /1331 (Hicri)
BEO
Dosya No:4191. Gömlek No:314292 Fon Kodu:
Van' da Darülfünun şeklinde tesis olunacak medrese-i aliyenin bedel-i inşasının
Evkaf Hazinesi tarafından tesviyesi ve padişahın ismine nisbetle isirnlendirilerek be-
delinin takside bağlanarak ödenmesine dair Van Vilayeti'ne ve Dahiliye Nezareti'ne
malumat ita olunmakla hemen inşaata mübaşeret olunması. (Evkaf; 313747)
Tarih: 05/Ş /1331 (Hicri) Dosya No:4194 Gömlek No:314491 Fon Kodu: BEO
Van
-
Müfid Yüksel 1205
bir mühendis ile mimarm izamının Van Vilayeti'nden işar kılındığından iktizasının
ifası. (Evkaf; 3137 47)
Tarih: 09/N /1331 (Hicri) Dosya No:l79 Gömlek No:73 Fon Kodu: MY.
Van'da inşası kararlaştırılan Medrese-i Aliye'nin inşası için Hazine-i Maliye'ce ta-ahhüt edilen paranın taksitler halinde vilayete gönderilmesi.
Tarih: 10/N /1331 (Hicri) Dosya No:4205 Gömlek No:315329 Fon Kodu:BEO
Van'da nam-ı name-i Padişahi'ye nisbetle inşası kararlaştırılan medrese-i ali yenin inşasi için gerekli meblağın itası. (Evkaf, Van; 313747)
Tarih: 25/Za/1331 (Hicri)
EK.
Dosya No: 86 Gömlek Nô:8 Fon Kodu: DH.İ.UM.
Vanöa inşasına izin verilen ve padişahın ismi konulan Medrese-i Ali-i Reşadi
ye'nin temeli atılarak padişaha dualar edildiği.
Tarih: 12/Ş /1332 (Hicri) Dosya No:88 Gömlek No:65 Fon Kodu: DH.LUM.EK.
Van'da Padişah'ın ismiyle inşası kararlaştırılan medresenin inşa masrafına ait ha-
valenamenin Van Evkaf Müdüriyeti'ne gönderildiği:'
Ankara'da kurulan Türkiye Büyüle Millet Meclisinde ise 1923 yılında Van'da
"Medresetu'z-Zehra" namı ile bir Daru'l-Ulum-i İslamiyenin küşadı müzakere edile-
rek kabul edilip, bunun inşası için 1339/1923 senesi Şer'iyye ve evkaf Vekaleti bütçe-
sine yüz elli bin (150.000) lira idhal edilmesi kararlaştırılmıştır:
"Türkiye
Büyük Mille.t Meclisi
Layiha Encümeni
25/24Karar
6/9/1339
Riyaset-i Celile'ye
Van'da "Medresetu'z-Zehra" namıyla bir Daru'l-ulum-i İslamiye inşa ve küşa
dı ve masarıf-ı inşaiyesi içün 1339 senesi Şer'iyye ve evkaf büdçelerine yüz elli bin
(150.000)' lira idhal edilmesi hakkında Van meb'usu Haydar Beğ ve rufekasının
17/2/1339 tarihli teklif-i kanunisi encümence tekrar mütalaa olundu. Teklif-i mezkur
mahiyeti esasat-ı dmiyyeyi i'la ve takviye edecek bir müessese-i aliyenin küşadı ile
-
206 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
ilrn u irfan sahasındaki tekamülata hutve t~şkil edeceğinden şayan-ı müzakere gö-rülmüş olmağla heyet-i uınılmiyeye arzına karar verildi
Layiha Encümen Reisi: İmza, Mustafa Fahri, Katip: İmza
Şer' iyye ve Maarif Encüm~nlerine
15/9/1339"
Ancak, bilahare, Şer'iytye ve Ev):
-
Müfid Yüksel 1207
"Sen ifrat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun, bizi de tahkir ediyorsun. Ahir zamandır. Gittikçe daha fenalaşacak."
O vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:
Herkese dünya terakki dünyası olsun; yalnız bizim için mi tedenıll dünyasıdır?
Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbel-
deki insanlarla konuşacağım:
Ey yüzden ta uç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sakita-
ne benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafıyy-i gaybi ile beni temaşa eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, v.s. Size hitap ediyorum.
Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla
sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet-asa
bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaklar. Siz-den şunu rica ederim ki, mazi kıt'asına geçmek için gt;ldiğiniz vakit mezarıma uğra
yınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezar taşı denilen, kemiklerimi misafir eden .top-
rağın kapıcısının başına takınız. Yani, İhtiyar Risalesinin On Üçüncü Ricasında beyan ettiği gibi, Medresetü'z-Zehranın mekteb-i iptidaisi ve Van'm yekpare taşı
olan kalesinin altında bulunan Horhor medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da
bütün medreselerin kapatılmasıyla vefat etmelerine işaret ederek, umumunun
bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alamet olarak, o azametli mezara aza-
metli Van Kalesi mezartaşı olmuş. "Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin başında bir medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen
baki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü'z-Zehrayı cismani bir surette bina
ediniz" demektir. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o
matbu risalenin 147'nci sayfadan ta 157'nci sayfaya kadar Medresetü'z-Zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış. (Bediüzzaman, Emir-
dağ Lahikası, Shf.343-344)
Cumhuriyet Dönemi: Yasaklar Ve Dini Eğitim
Cumhuriyet döneminde Batılılaşma serüveninin tepeden gelen keskin virajlı
devrimlere dönüşmesi, bu ikili sistemi ortadan kaldırmış, Tek tip batılı tarz, sekti-ler eğitim benimsenip, 1924'teki Tevhid-i Tedriat kanunu ile simgeleştirilip, kanun-
laştırılmış ve bu suretle medreseler kapatılıp yasadışı ilan edilmiştir. Yasaklamalara
karşın 1950'lere değin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bu medreseler illegal olsa da
-
208 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
faaliyetini sürdürmüştür. Konya, Karaman, Denizli, Afyon gibi merkezlerle Rize ve
Trabzon gibi doğu Karadeniz illerinin özellikle kırsal kesimlerinde sürdürülmüştür.
1960'lara geldiğinde Konya, Denizli, Afyon gibi merkezlerin kırsal kesimlerindeki
medr.eseler, eski hocaların vefatı, merkezi yönetimin ağır baskıları ile ortadan kalk-
mıştır. Doğu Karadenizde daha çok Hafızlık ve Kıraat ilimleri ağırlıklı medreseler
ise 1980'den itibaren, modernleşme ve büyük şehirlere olan yoğun göç nedeni ile
zayıflayarak o~tadan kalkma aşamasına gelmiştir.
Kürdistan'da ise, Ankara'nın modernleşme projesinin bölgeye nüfuzunun, diğer
bölgelere nazaran daha az olması, geç gelen modernleşme bu medreselerin ömrü-
nün günümüze kadar sürmesini sağlamıştır. 1965'te Devlet Bakanı Mehmed Altın
soyun çıkardığı genelge ile, Din görevlisi olabilmenin İmam-Hatip mezunu olma
şartına bağlanması medresehlerin, Müftülük, Vaizlik, İmamlık, Müezzinlik gibi is-
tihdam alanlarına yönelmelerinin önünü kapamış, işlevsiz hale getirmi~tir. Oysaki,
bu tarihten önce bu tarz okul mezuniyeti şartı bulunmadığı için, Diyanet İşleri Baş
kanlığının açtığı ehliyet imtihanlarına girerek, başarı gösteren herkes bu görevlerde
istihdam edilebiliyorlardı. Hiçbir resmi okul diplomasına sahip olmayan Merhum
pederim, 1958 yılında Ankara'da girdiği müftülük imtihanında tüm Türkiye'de birin-
ci olmuş ve Baykan ilçe müftüsü olarak atanmıştı.
İlahiyat Fakülteleri ·cumhuriyet'in başında Din eğitimi vermek, ya da Din adam-
ları yetiştirmek amacına matuf olarak kurulmadı. Oryantalizme öykünen Teolog
(Theologian) yetiştirmek üzere kurulmuştu. Din'i eğitim veren yegane kurumlar
olan Mahalle/Sıbyan mektepleri ve medreseler, 1924'teki İnkılap kanunlarından
olan, Tevhid-,i Tedrisat Kanunu .ile kapatılıp amansız bir takip ve baskı ile yasaklan-
mıştı. Devlet bundan sonra Din eğitimi veren kurumlara ya da Din hizmetlerinin
yerine getirilmesini sağlayacak elemanların yetişmesine müsaade etmemekteydi.
Ancak 1948'den sonra, bazı siyasilerin "Bu gidişle cenazelerimizi kaldıracak
imam bulamayacağız" tarzında serzenişleri üzerine sınırlı bir müfredatla İmam-Ha
tip kurslarının açılmasına izin verilmişti. O döneme kadar Kur'an-ı Kerim öğretimi
dahil her türlü dini öğretim ve dersleri amansız yasaklar ve takibatlar kapsamında
idi. 1950'den sonra, DP iktidarı döneminde ilk İmam-Hatip okullarının açılması
na izin verildi. Zira, Tev~d-i Tedrisat Kanunu gereğince medreseler her surette ya-
sak olup açılamamaktaydı. Açıkçası, o dönemde bir kısım dindar müslümanlar için
İmam-Hatip okulları yasaklanan medreselerin yokluğunda teyemmüm mesabesin-
deydi.
-
Müfid Yüksel 1209
İmam-Hatip okulları uzun dönem üniversitelere kapalı olup, mezunları Mil-
li Eğiti!n bakanlığına bağlı dört yıllık Yüksek İslam Enstitüsü dışında bir yüksek okul~ kayıt yaptıramamaktaydı. 1950 sonrasında faaliyet göstermeye başlayan bir
kısun muhafazakar- İslami grup ve cemaatlerin amacı, ise daha çok, Din adamı, Din
alimi yetiştirmekten ziyade, modern bilim alanlarının, 19. Yüzyıl pozitivizminin ve
bu yöndeki resmi ideolojinin etkisi ile, inaçlı doktor, mühendis, hukuçu, inançlı
üniversiteli vs. yetiştirmekti. Bu yüzden İmam-Hatipler'e üniversite-fakülte kapıları
nın açılması için, özellikle 70'li yıllarda, büyük savaşım verildi. Sonunda bu kapılar,
28 Şubat sürecine kadar, büyük oranda açıldı.1982'de YÖK kurulduktan sonra ise,
çeşitli illerde var olan Yüksek İslam Enstitüleri kapatılarak İlahiyat fakültlerine dö-
nüştürüldü. Bu şekilde İmam-Hatipliler'in İlahiyat fakültelerine de yoğun bir şekilde
girebilmeleri sağlandı.
Ancak, imam-Hatipler'in Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve devletin laiklik hassasasi-
yeti dolayısı ile Milli Eğitim müfredatına bağlı olması hasebiyle, bu müessese yeterli
Din eğitimi, Dini eğitim verecek bir müfredat ve alt yapıdan ciddi anlamda yksun
kaldı. Müfredatta yedi sene Arapça dersi olmasına rağmen Arapça hiçbir şekilde
öğretilmediği gibi, Tecvid ve kıraat ilmleri dahi yeterince öğretilemedi.
Yanısua, çocuklarını İmam-Hatip okullarına gönderen dindar aileler, oğullarının
müftü, valı, imam gibi Din hizmetlisi olmaları için değil, inançlı doktor, mühendis,
avukat vs. olmaları amacı ile göndermekteydi
Sonuçta, İmam-Hatip mekteplerinden dini ilimlerde donanımlı Din adamı/
hizmetlisi veya Din alimi yetişemediği için , Din'i alan, Dini ilimler büyük oranda
sahipsiz kaldı. Bu alanda büyük bir boşluğun oluşmasına sebebiyet verdi. İcazetli
Din alimlerinin adeta nesli kesldi. Rejimin, resmi ideolojinin tüm baskılarına karşın,
gayr-i resmi olarak hayatiyetini tüm darbelemelere ve her türlü eksikliğe rağmen,
zorlukla sürdürmeye çalışan Kürt medreseleri dışında icazetli din alipıi yetiştirecek
bir kurum kalmadı . Dikkat edilirse İlahiyatçılar arasında bir şekilde bu medreselerle
ilşkisi olmuş olanlar, ya da bu medreselilerin rahle-i tedrisinden geçmiş olanlarda
Dini alanda daha fazla bir yetkinlik ve güven duygusu göze çarpmaktadır.
İlahiyat Fakülteleri ise Batılı, Seküler-Laik Üniversite sistemi içersin de yapılanmış
olmaları, Cumhuriyetin başından beri pozitivist rasyonalizme bağlı bir formasyon
içerisinde olmaları bu fakültelerden Din adamı, din alimi yetiştirme imkanını büyük
oranda ortadan kaldırmaktadır. A}'rıca Türkiye'deki İlahiyat fakülteleri üzerindeki
ağır oryantalizm etkisi Dini açıdan durumu daha da vahim kılmaktadır. Adeta Or-
-
210 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
yantalist bir disiplinle Teolog yetiştirmeyi amaçlayan bir yapıda olınası bu imkanın
önünü daha da tıkayıcı bir nitelik arzetmektedir.
Tüm bunlara karşın, Kürdistan'da halen 60'.ı aşkın irili ufaklı medrese faaliyet gös-
termekte, devletin modern okulları yaygınlaştırması, PKK'nın tüm tek-parti dön·emi
uygulamaları benzeri modernist, tepeden inmeci~Stalinist dayatmalarına karş~ ha-
len de faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Kürt medreseleri her nekadar kesinlikle ihtiyaca cevap veremeyecek durumda
olsalar da, Sıra kitapları ve bir kısım alet ilimleri ile sınırlı olsalarda, Nizamiye med-
reselerinin günümüze gelebilen son bakiyeleri olmaları gibi asil ve asırlara dayanan
tarilıi bir temele dayanmaları; Avamil-i Cürcanfüen başlayarak, Molla Abdurrah-
man Cami'nin Kafiye şerhine kadar uzanan sadece Sarf-Nahiv eğitim ve tedrisatının
hiçbir Arap ülkesinde dahi bulunmayacak şekilde güçlü ve sağlam olması ilgilenil-
meyi ciddi anlamda hak ettirecek çok önemli bir faktördür. Ayrıca son dönemde Til-
lo, Kızıltepe ve Diyarbakır-Seyrantepe, Norşin ve Ohin medreselereindeki gelişme
ler ve atılımlar bunu desteklemektedir. Bu çerçevde bölge medreseleri, ıslah edilip,
geliştirilebilecek bir temel ve öze sahiptirler. Bu yüzden, önlerinin açılıp, yasal statü
tanınarak sağlıklı din görevlileri ve din alimleri ve Ezher'i de aşacak şekilde ulusla-
rarası çapta allame yetiştirmelerine fırsat verilmelidir.
Bölge/Kürt Medreselerini Islah Projesi:
Proje Ön Taslağı
(Maddeler Halinde)
1-Van Edremit'de Bediüzzarnan'ın temelini attığı, Medresetu'z-Zehranın, Emir-
dağ Lahikası'ndaki kendi ifadesiyle "cismani" olarak bina ve ihya edilmesi.
2-Merkez teşkil edecek olan Van Edremit'deki medresetuz-Zehra ile birlikte böl-
gedeki (5+5 olarak) pilot 10 medresenin tesbiti ve seçilmesi. İlk kademede Tillo, Norşin, Ohin, Diyarbakır-Seyrantepe ve Kızıltepe
-
Müfid Yüksel 1211
ve Cem'u'l-Cevami"e uzanan sıra kitapları ile sınırlı müfredatın, alet ilimlerine ilşkin
okunan metinlerin çeşitlerinin artırılması, sayılarının çoğaltılması, tekrar niteliğin
deki bazı metinlerin tedrisattan kaldırılması ilk aşamalarda.Tecvid, Kıraat, ileriki aşamalarda Tefsir, Fıkıh, Teluibu'l-Ahlak, İrfan, Tasavvuf, Kelam, Hadis ilimleri ile
ilgili usul başta olmak üzere metinlerin eklenmesi.
6-Zaman içerisinde, şubeleşme sağlanarak ileriki aşamalarda (Ed-Dirasetu'l-Ul-
ya), Tefsir, Usılluddin,. Fıkıh, Kelam, Hadis, Mezhepler Tarihi, Tasavvuf gibi şube ve
bölümlere ayırılılıası.
7-Medrese talebelerinin, Adab,Adab-ı Muaşeret, Güzel Ahlak, Nefis Tezkiyesi,
Görgü vb. Konulardaki eğitimlerine katkıda bulunmak üzere, Güzel Ahlakla ilgi-
li, Tasavvuf ve İslam irfanı ile alakalı bazı eserlerin ders kitabı olarak okutulması. Bu meyanda, İmam Gazzali'nin Kimya-yı Saadet, El-Munkız Mine'd-Dalal, İlca
mu'l-Avam gibi eserleri, İmam Nevevi'nin Riyazu's-Silihin'i; Risale-i Kuşeyriyye,
Kelabazi'niiı Taarruf'u, Mevlana Halid'in Mektfıbatı., İmam-ı Rabbani'nin Mektu-
batından seçmeler, Bediüzzaman'ın işaratu'l-İ'caz ve Mesnevi Nuriye ile birlikt~ belli
başlı risalelerinin (Sözler, Asa-yı Musa.Tabiat, İhlas Ve Uhuvvet Risaleleri, Hutbe-i
Şamiye ve Münazarat başta olmak üzere), Kırıalızade Ali Çelebinin 'l\hlak-ı Alai"si
gibi eserlerin ders olarak okutulması.
8-Arapça'da Sarf-Nahiv olabildiğince güçlü olmasına karşın, bu medreselerde dil
pratiği ve mükaleme yok denecek durumdadır. Bu anlamda, Arapça mükaleme ders-
lerinin eklenmesi veya yetenekli öğrencilerden başlayarak, Kahire ve Şam gibi Arap
başkentlerinde, pratiklerini artırmağa yönelik, bulunmalarının sağlanması.
9-Arapça'nın yanısıra, ana dil olan Kürtçe'nin geliştirilmesi için başlangıçta
okunan bazı Kürtçe dini ve tasavvufi mensur/manzum eserlerin sayılarının artı
rılması. Ziyaeddin El-Halidi'nin "El-Hediyetu'l-Hamidiyye" ve Seyyid Şeyh Şefik
El-Arvasi'nin "Mukaddimetul'-İrfan" ve Harputlu Müderris Ömer Avni Efendi'nin
"Kavfild-i Lisan-ı Kür
-
212 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler
Sadi-yi Şirazi'nin Gülistanı okutulmaktadır. Burada da, Farsça bazı gramer kitapla-
rı, Muallim Feyzi'nin "Lisan-ı Farsi" ve Habib Efendi'nin "Rehnüma-yı Farsi" gibi
önemli gramer kitapları ve Mevlana'nın Mesnevi'sinden, Hafız Divanından bazı seç-
meler , Molla Cami ve Mevlana Halid Divanları okutulabilir.
12-Yetenekli talebelerden başlayarak, Modern dünyayı ve batıyı tanımalarll?-a im-
kan verecek şekilde olabildiğince çok iyi derecede İngilizce öğretilmesi ve İngilizce
derslerin konulması. Bu anlamda İngilizceyi çok iyi derecede öğretecek ecnebi/ya-
bancı hocaların istihdamına imkan sağlanması.
13- Tekamül aşamalarında, bir kısım medrese mezunlarının Felsefe, Sosyoloji,
Mukayeseli Hukuk, Mukayeseli Tarih.Yerel Tarih,Sanat tarihi gibi sosyal bilimlere
de yönlendirilmeleri.
14- Tüm bu aşamalarda, medreselerin geçmişle/gelenekle bağlarının koparılma
ması, bu anlamda moderrnleştirilmemeleri; bölgedeki geleneksel Sünni/Şafü-Eş'ari
ve N~şibendi/Kadiri yapısına dokunulmaması, bu yapının modernleşmeci/reform
cu ve radikal/selefi akımlarla bozulmaması.
15-Kürt medreselerinin, zamanla,son dönemlere kadar hafızlık ve kıraat ilimle-
rinin önde olduğu medreselerle tanınmış olan Trabzon'un Of ve Çaykara, Rize'nin
Güneysu ilçeleri pilot
-
Müfid Yüksel 1213
dinasyon ve destek sağlanması amacına matuf vakıf veya cemiyetlerin teşkil edilerek
biraraya gelmeleri ve güçlenmelerini sağlamak.